13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 23 HAZİRAN 1991 ANAP Kongrestaıin Ardından HIFZIVELDET VELİDEDEOĞLU ANAP kongresi bitti. MKYK üyelikleri de seçildi, Yıldırım gitti, Yılmaz geldi ve böylece merakla beklenen parti toplantısı da geldi geç- ti, ama 'deldi de geçti'. Her partinin, parlamentolann toplantılann- da, demokrasiyi gelenekleştirip yerleştirmiş Batı ülkelerinde bile sert tartışmalar, dahası, seyrek de olsa dövüşmeler görülür. Bu doğal- dır; çünkH, insan doğasında öfke de gizlidir, ama bu gizilgüç kimileyin kabarabilir. Bu ne- denle doğaldır diyorum. Ancak iktidar parti- sinin iki bakanının kongrede yumruk yumru- ğa dövüşmesi hiç de hoş görülecek bir görü- nüm yaratmadı, çirkin oldu. Bir iktidar partisi kongresinde ilk gün seçi- mi kaybeden parti başkanının ve yandaşlan- nın ikinci gün merkez yönetim kurulu seçim- lerine katılmadığı, hele hele kimi üyelerin, "Fi- lan kişi hükvmette yer alırsa biz partiden is- tifa ederiz" tehdidinde bulunması Batı'da gö- rülmez; çünkü politikacıhk, kişisel iş olmayıp ilkesel bir zenaattır. Bir partinin programın- daki ilkelere bağlı olan üye için kişisel anti- pati ve düşmanlıklann önemi yoktur, olma- mahdır. Birinin icraatını beğenmeyen üye, bek- ler, parti içinde savaşımını verir; günün birinde kendisi ve yandaşları yeniden dümen çarkını yürütmek için seçilebiÛrler. Politikacılık spor- culuk gibidir, hesapta kazanmak da yitirmek de vardır. Bunu doğal görmeyenler henüz uy- gar politikacıUk düzeyine çıkamayıp geride kalmış olanlardır. Seçimi kazanan Mesut Yıl- maz, karşıtlarının içdünyalarındaki fırtınayı sezmiş olacak ki bunu yatıştırmak için seçim sonuçları alınır almmaz, Yıldırım Akbulut1 un yanına giderek onun elini tutup havaya kal- dırdı; böylece ANAP'lı liderlerin (daha önce Kenan Evren'in) hiç ağzından düşmeyen 'bir- lik ve beraberlik ruhu içinde' çahşmak arzu- sunda olduğunu göstermek istedi, ama her şey tam tersine oldu ve az önce söylediğim olay- lar geçti. Şimdi bu olayların gerçek nedenine baka- lım: Bilindiği gibi 'cihat-ı erbaa'dan (dört yön- den) toplanmış kişi ve düşüncelerden oluşmuş bir karışım ve rastlantı partisidir. Koşullar öyle rast geldi ki 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yapılan ilk seçimlerde bir 'elektro-simya' mü- hendisinin el çabukluğuyla bir araya getirdi- ği kişilerden oluşan bu parti iktidara geliver- di ve 12 Eylül atmosferini sözde 'sivil kisve' altında sürdürdü, sürdürüyor. Az çok kimya okumuş dikkatli lise öğren- cilen unutmamışlardır, kimi madenler birbir- leriyle kaynaşmayı kabul edip türlü alaşımlar oluşturdukları halde, kimiler arasında alaşım oluşmaz. Bunların eriyikleri istenildiği kadar yüksek ısı altında tutulursa tutulsun bir türlü birleşmezler, kaynaşmazlar; eriyik soğuduğun- da da çatlak çatlak birbirlerinden ayrılırlar. ANAP'ın yapısım hep buna benzetmişim- dir, 'cihat-ı erbaa'dan gelen farklı görüş sahip- lerini birbirine 'elektrik' akımıyla kaynaştınp alaşım yapmaya uğraşan 'elektro-simya' mü- hendisinin boş yere çaba harcadığı, bu son kongrede büsbütün ortaya çıktı. Dünyanm bü- tün demokratik ülkelerinde her siyasal parti- nin içinde az çok sağa sola eğilimli ya da bu ikisinin ortasında yer alan merkezci üyeler bu- lunabilir, ama partinin genel politikası ve il- kesi dışına çıkamaz bu üyeler. ANAP böyle değil. Onun kurucuları ve on- lann yörüngesinde toplanan üyeleri Islamcı ve tarikatçı olanlardan tutunuz da, ırkçı, milli- yetçi, sözümona sosyal adaletçi ve reformcu, ekonomide liberal, ama politika ve yönetim- de devletçi; görünüşte özgürlükçü, ama ger- çekte dediğim dedikçi zihniyet taşıyan kişiler- den oluşmuştur. Sözünü ettiğim 'elektro- simya' mühendisi, sekiz yıldan beri bunlan bir arada tutabilmişse bu, bir yanda tam bir se- çim özgürlüğü bulunmamasından, öte yanda 12 Eylül zihniyetinin hâlâ geçerli olmasın- dandır. ANAP'h üyeler arasında 'tevhit* sağlana- mamış, ancak gevşek bir 'ittisal' gerçekleşti- rilebilmiştir. Osmaiüıcada tevhit' sözcüğü bir- leşme, kaynaşma; 'ittisal' sözcüğü ise bağlaş- ma, uç uca eklenme anlamına gelir. ANAP- ta öteden beri bu ikinci durum görülmekte- dir. Böyle olunca da ilkeler değil, tıpkı aşiret- lerdeki gibi, kişisel bağlıhk ve yakınlıklar ege- men oluyor. Ne tahhsizliktir ki yeryüzünün büyük dönüşümlere sahne olduğu şu dönem- de, her olasılığı hesaplayıp, iyilerinden yarar- lanacak, kötülerini önleyecek yetenekte bir parti iktidarda değildir. Bu kongrede bir başbakanın din sömürü- süne başvurmasını da büyük üzüntü ile kar- şıladım. Akbulut, iktidarda bulunduğu süre- ce görüşlerime ters düşen konuşma ve davra- nışlarda bulunduğu halde kendisini bu sünın- larda eleştirmeye elim varmadı. Istanbul Hu- kuk Fakültesi mezunu imiş; belki de benim sı- nıfımın öğrencilerindendir diye düşündüm; "Başkaları eleştiriyor ya, yeter" dedim. Ama giderayak hem de parti kongresinde Ayasof- ya'mn yeniden cami durumuna getirileceğin- den söz etmesi karşısında artık susamadım. Onun bu düşüncesi ile Yunanlılann Ayasof- ya'ya çan takıp, bu evrensel mekânı yeniden kiliseye dönüştürme görüşü arasında zihniyet bakımından bir ayrım yoktur. Atatürk böyle tartışmalara meydan vermemek için 1500 yü- lık bu kültür varhğım müze durumuna geti- rip evrenselleştirdi ve Türkiye'nin uygar dün- yadaki prestijini arttırdı. Artık ne Türkiye, he- le hele ne Yunan, orasını bütün insanhğa öz- gü evrensel bir mimari sanat değeri olmaktan çıkanp sınırlı bir ibadet merkezi durumuna getiremez. Bunu düşünemeyen bir politikacı- mn Türkiye'de kısa süre için de olsa, başba- kanhk görevinde bulunmuş olması, ülkemiz için gerçekten büyük talihsizliktir. Onun yan- daşları, istemedikleri bazı kişilerin bakan ol- ması durumunda partiden ayrılacaklarmış. Varsm aynlsmlar. Eğer baştakiler ANAP'ı ya- şatmak istiyorlarsa, böyle kopmaları göze al- malıdırlar. Akıl vermek gibi olmasın, ama ANAP'ın şeriatçıları Erbakan Hoca'nın elini öpüp duasım alarak onun şemsiyesi altına şimdiden girmelidirler. Eski ırkçı militanlar Türkeş'in obasına; eski Adalet Partililer De- mirel'in ünlü şapkasımn altına; eski Cumhu- riyet Halk Partililer ise -eğer yüzleri tutarsa- sosyal demokrat partilerden birinin çatısı al- tına sığınsınlar. Geri kalanlar, eğer ANAP prograrmndaki ilkelere yürekten inanıyorlar- sa, küçük, fakat sağlam bir sağ parti olarak belki yaşamlaruu sürdürebüirler. Türkçede bir söz vardır: "Evli evine, köylii köyüne". Akşa- ma kadar süren bir toplantı sona erince, ona katılanlardan biri bağınr: "Haydi bakalım! Evli evine köylü köyüne." Ben ANAP'tan ko- panlara, haddim olmayarak aynı şeyi söyle- mek istiyorum. özal ne yapar, onu bilmem, kendisine akıl da veremem. Belki 'Zengin odaları'ndan biri- ne başkan ya da yakın dostu Bush'un yamna müşavir olabilir. Kendi bileceği şey... Doğal olarak bütün bunlar bir düştür, hiçbiri bunu yapmayacak, yapamayacaktır; 'Hanedan' bu- na izin vermeyecektir. ANAP kongresindeki seçimlerle bu parti belki bir süre daha yaşammı sürdürebilir. Bu- na karşılık çok yakın bir zamanda yapılacak genel seçimlerle partiler arasındaki karşıtlık- lar ve ülkedeki huzursuzluklar giderilerek po- litika yaşamımızın huzura kavuşmasına kesin gözüyle bakılabilir. Belki bu seçim bizi koalisyon hükümetleri- ne götürür, varsın götürsün. Bunca acı dene- yimden sonra parti yöneticilerinin bir toplum- sal banş çemberi içinde uzlaşacaklanna inan- mak istiyoruz. Miİlet bunu bekliyor. Koalis- yon hükümetlerinden korkmayahm. İtalya, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ekonomik kalkınmasım koalisyon hükümetleri ile başar- dı. Biz niçin başaramayalun? Elverir ki koalisyonu kuranlarda kişisel çı- karlar değil, vatan sevgisi egemen olsun. NOT: 1) Sevgili okurlanmın hoşgörüsüne ikinci kez sığınaıak çok güncel bir konuyu 27 Mayıs dizısinin bir kez daha önüne aldım. Lütfen bağışlasınlar. 2) Ülkemizin türlü yerlerindeki dostlanmdan ve okurlanmdan aldığım bayram kutlama kartı, telgraf, mektup ve telefonlar için yürekten teşekkürlerimi su- nar, ben de Kurban Bayramı dolayısıyla kendilerine sag- lık ve mutluluklar dilerim. 3) Sayın Metin Erksan, Atatürk Filmi adlı kitabını zı APS postasıyla şimdi aldım; daha ilk sayfalarında bu konudaki düşüncelerimizın aynı paralelde, hatta ay- nı çizgide olduğunu görerek sevindim. Atatürk fümiyle ilgüi olan herkesin bu kitabı okumasını, özellikle Ata- türk'ü beyazperdede canlandıracak sanatçırruzjn güzelce incelemesini tavsiye eder, bu küçük, fakat özlü kitap- tan (Hil Yayın, 1989) bana da bir nüsha gönderdiğiniz için size yürekten teşekkürlerimi sunarım. H.V.V. EVET/HAYIR OKTM AKBAL Bayram mı Dediniz? Bugün bayram. Ziya Osman Saba gibi "Bugün bayram. Haminnemı hatırlıyorum" diye başlamayacağım! Anımsama- lara vakit yok. Günün olayları taş gibi önümüzde. Umut, da- ğın ardında! Türk toplumu günden güne ilkelliğin batağına gömülüyor. Kaç ömek göstermeli buna? Hem gerekli mi? Gö- ren gözler görüyor. Körler dışında... Bugüne dek bir parti kongresinde iki bakanın kürsüde itiş- tiği, birbirine yumruk salladığı görülmemişti. Bunu da gör- dükl Kendini 'otel ayısı' diye tanımlayan iri kıyım Bakan'la Kül- tür Bakanı yüzlerce izleyici, daha beteri Starl'in yayınlarını izleyen milyonlarca yurttaş önünde kapıştılar, itiştiler, yum- ruklaştılar. Gerçi sonunda barıştılar, kucaktaştılar. Bu da ay- n.bir içtensizlik!.. Bugün bayram öyle mi? Kurbanlar mı kesilecek? Kimter kesecek? Özal'ın pek sevdiği zenginlerl Ya yoksullar, ya az gelirliler, yaemekçiler, işlerinden uzaklaştırılanlar... Onların kendileri kurban! Emekçi yığınları 'Padişah yıkılsın' diye ba- ğırıyorlar. işsiz kalanlar kapılarda açlık grevleri yapıyor, yü- rüyüşlere çıkıyor, direnişlere başlıyor. Her işimiz bir çıkmaza saplanmış. İktidar partisi sayılan ANAP yıkılış öncesinde. Doğru >tol eski AP'nin çizgisinden uzaklaşır gibi mi, değil mi, belli değil. SHP bir türlü 'iki başlı'lıktan kendini kurtaramı- yor. Umut nerr'e? Dağın ardında mı? Hangi dağın? O da be- lirsiz! İşte bir bayramı böyle idrak' ediyoruz. Bir haber: Beşikdüzü Atatürk Lisesi'nde bir olay olmuş. Aman ne büyük olay! Öğretmen Coşkun Işık sınrfının final maçını kazanmasını kutlamak için öğrencileriyle 'birer bar- dak şampanya' içmiş. Vay sen misin bunu yapan? Müdürle ilçe kaymakamı bir olup öğretmen Işık'ı görevden almışlar, on üç öğrenciyi de okuldan uzaklaştırmışlar. Kaymakam di- yor ki: "Öğrencinin biri olayı videoya çekmiş. Kasette her- şey görünüyor. Kaseti vilayete gönderdik." Yetmez, Ankarai ya göndersinler, yeni Başbakan da görsün, Eğitim Bakanı da! Ne demekmiş bir bardak şampanya içmek.. Okullar dinlenceye girdi. Ders yok. Beşikdüzü öğrencileri arasında yapılan futbol maçında öğretmen Işık'ın sınrfı birinci gelmiş. Birlikte bir kutlama yapmışlar. Duyuyoruz, Karade- niz kıyılannda Rusya'dan getirilen şampanyalar sokaklara dö- külmüş. Herkes alıyor, ıçiyormuş. Öğretmen Işık da bir şişe almış, ögrencilerine de biraz tattırmış, büyük suç? Aynı işi Galatasaray Lisesi, Robert Lisesi, Alman, Avusturya Lisesi öğrencileri yapsa kimse bir şey demez, ama Beşikdüzü öğ- rencileri yaparsa korkunç suç! Okuldan atmalar, öğretmeni görevden almalar!.. Okullar dinlencede. Öğrenciler özgür. Öğretmen görevde değil... Bir maç sonrası öğretmenle öğrencileri koka kola, meyve suyu içeceklerine Rus şampanyası alıp birer bardak içmişler. On dört kişiye birer bardak düşer mi? Nedir bu hoş- görüsüzlük? Nedir bu cezacı kafa? Umarım Ankara'ya gön- derilen kaseti inceleyen sayın Milli Eğitim Bakanı ya da ya- bancı okul öğreniminden geçmiş sayın yeni Başbakan böy- le anlamsız işlemleri durdurur. Bugün bayram. Bir haftalık dinlence var. Ama, Özal'ın sev- diği zenginler dışında halkımızın çok büyük bölümü bu bay- ramı evlerinde geçirmek zorunda! Dört beş kişilik bir ailenin kalkıp bir deniz kıyısına, bir dağ eteğine gidebilmesi olanak- sız. Milyonlar gerekiyor üç beş günlük bir geziye, bir dinlen- ceye! Ama sayın Özal gider Göcek'e, Fethiye'ye, bir işada- mının yatına biner, keyif sürer. Uçaklar emrinde, yatlar, köşkler elinin altında! Şu sıralarda hükümete girip girmemek telaşı olmasa tüm bakanlar yurdumuzun güzel köşelerine dağıla- bilirlerdi, neyse ki bakan olup olamama heyecanı var, bir yer- lere gidemiyorlar... Bayram sonrasında yeni bir Başbakanımız var: Mesut Yıl- maz. Avusturya Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Siyasal Bilgi- ler, ABD, bakanlıklar vb. Deneyimli, genç bir insan. Belirli bir düzeyin üstünde olması gereken bir kişi... Böyle birinden bir şeyler beklenmemeli mi? önce yüzde 36 oyla Meclis'te dörtte üç çoğunluğa sahip olmanın yanlışlığı, tersliği... Ül- kenin üçüncü ya da dördüncü partisi durumuna düşmüş ANAP'ı kurtarmanın tek yolunun erken bir genel seçimden geçtiği... Bayram güzel duygular, duyarhklar günleridir. Ne var ki bunca umutsuzluk arasında guzel duygulara yer yok. | | KALAN MÜZİK YAPIM İMÇ Altıncı Blok No 6512 UNKAPANI İSTANBULİTel.: 512 35 13 BAĞCILAR'DA SAHİBİNDEN SATILIK 120 m2 DAİRE TELEFON 132 24 95 GREV UYGULAMASINI KALDIRMA İLANI (1) Paşabahçe Cam Sanayn A.Ş. (Paşabahçe/İSTANBUL), (2) Çayır- ova Cam Sanayii A Ş. (Çayırova/GEBZE); (3) Anadolu Cam Sanayıi A Ş. (MERSİN); (4) Topkapı Şişe Sanayıi A.Ş. (Topkapı/İSTANBUL); (5) Trakya Cam Sanayıi A.Ş. (LULEBURGAZ) (6) Kırklarelı Cam Sana- yii A.Ş. (LULEBURGAZ); (7) Sınop Cam Sanayıi A.Ş (Yalıköyü-SINOP); (8) Teknık Cam Sanayii A.Ş (Topkapı/İSTANBUL). (9) Cam Elyaf Sa- nayii A.Ş (Çayırova/GEBZE), (10) BursaOto Cam Sanayii A.Ş (BUR- SA); (11) İzocam Ticaret ve Sanayii A.Ş. (İŞLETME: izocam Gebze Tesisi) (GEBZE> izocam Tarsus Tesısı (TARSUS); (12) Cim İşleme Sanayii A.Ş. (İŞLETME: Cam İşleme Sanayıi A.Ş. (Çayırova/GEBZE)- ince Oğütme Tesisi (Çayırova-GEBZE); (13) Cam İş Madencilık A.Ş - Cam Kınğı Tesisi (Çayırova-GEBZE) ışletme ve ışyerterinde almış ol- duğumuz Genel Merkez Yönetim Kurulumuzun 2.5.1991 gün 278 sa- yılı grev ve grev uygulama kararları Genel Merkez Yönetim Kurulumuzun 21.6 1991 gün ve 288 sayılı kararıyla kaldırılmıştır 2822 sayılı yasa gereğı ılan olunur KRİSTAL-İŞ SENDİKASI GENEL MERKEZ YÖNETİM KURULU ŞIMA MELISSA KOLOGLU dünyamıza ulaştı. Tüm dostlara duyurulur. StNA-ZERRİN KOLOĞLU 21.6.1991 PENCERE Mum ve Pervane Sıcak bir gün... Güneydeyim... Gölgede kırk... Asfalt cayır cayır yanıyor. Toprak, cehennemin lavı gibi. Ara- banın lastikleri eriyecek. Güneş göz kamaştırıyor. Arabayı kul- lanan dostumun yakın zamanda bir yakını ölmüstü. Yoklu- yorum: — Nasılsın? Anlatıyor: — Sevdiğini kaybedince, insanın yüreğinde kırk mum ya- narmış. Sonra her geçen günde mumlardan biri sönermiş. En sonunda geriye bir mum kalırmış. O tek mum, yaşam boyu sönmezmiş, insan ölünceye dek içinde yanarmış... Sıcakta ürperdim. Sanki bir türbenin paslı demir kapısı açılmış, içerden dı- şarıya doğru serin bir hava esmişti. Belli belirsız bir süre geç- tikten sonra: — Kim anlattı bunu? — Büyükler!.. İnsanın sıcakta üşümesi ya saynlıkta olur ya duygusallı- ğın kuyusunda. Benliğimi saran rüzgârla karanlıkta yanan kırk mumun alevleri titreşıyor. Dostumla şundan bundan, de- reden tepeden konuşuyoruz; benim aklım başka yerde... Bir güney kentindeyiz. Bembeyaz kireçle badanalanmış duvariardan güneş yan- sıyor, gözlerimi kamastınp acıtıyor, ortalığı fırın ağzına donüş- türüyor; bu cehennemde mum alevinin lafı mı olur? Oluyor... Yanmayan mum, beyazdır, soğuktur, cansızdır, ölüdür. Bir kibrit çakımı, mumun içindeki gizilgücü devindirir; yanmaya başlayan mumun alevinde tınselliğin gizemi parlar, insanın gözünü alır; pervanede aşk dönencesinin çekim gücü ateş- lenir. Varacağımız yere ulaştık... Arabadan indim... Dostumu yüreğindeki mumlarla bıraktım. Sevdiğinin ölü- münden bu yana kaç gün geçmişti? Kırk mumdan geriye ne kalmıştı? Bilmiyordum... Vedalaştık. • Eve girdim... Düşündüm: Son yıllarda, aylarda ve günlerde nice sevdiğimi birbiri ar- dına yitirmiştim... "Ölüm Allahın emri... Ayrılık olmasaydı." İnsan yaşadıkça ölüme katlanmak, ayrılığa dayanmak zo- runda. "Büyükler"\r\ söylediği doğruysa ve her bir sevdiği- mizi yitirince içimizde kırk mum yanıyorsa gönlümüz yatır tür- besine dönüşmez mi? Kendi kendimle hesaplaşmak için aynadaki suretime sor- dum: — Senin içinde kaç mum yanıyor? Suretim güldü... — Ne gülüyorsun? — Benim matematiğim zayıf!.. Hem bunu ancak insanın kendisi hesaplayabilir. — Nasıl? — İnsan sevdiklerini yitire yitire yaşar; yıllar geçtikçe, ya- nan ve sönen mumlar birbirine karışır... — Aptallık etme! — Öyle ki gönlünde hangi mum kimin için yanıyor bile- mezsin; mumun alevinde sevdiğinin kimliğini göremezsin, yalnız belli belirsiz bir acının dumanı titreşir... — Sonra? — Zaman geçtikçe acı uslanır, akıllanır, bilgeleşir; hüzne dönüşür; yara kapanmıştır; ama, inceden inceye sızlar... — Ukalalık etme!.. ' Baktım ki aynadaki suretim saçmalıyor; kendi kendime bir çıkar yol aramaya çalıştım. "Büyükler"in her söylediği, bili- yordum ki, binlerce yıldan beri kuşaktan kuşağa aktanlan sü- zülmüşlüğün balıdır. TAŞÇI EMLAK SALIM TAŞÇI "Emlak Mûşaviri" Cinnah Cad. 34/2 Çankaya Ankara Tel: 127 53 49 - 127 53 89-127 57 06 127 14 52 Fax: 127 58 36 İnek sütü'nün saflığını Tetra Pak kutuları korur inek sütü, ancak sağıldığı anda saf ve tazedır. Süt, hava ile temasa geçtiğinde, havadaki yabancı mıkro-organizmalar ve kendi içmdekı bakteriler nedenıyle bozulmaya başlar ve4nsan sağlığı için, fayda yerıne zarar veren, tehlıkelı bir maddeye dönüşür. Sokak sütçüsü'nden alınan sut, evde kaynatılsa dahi, bu zararlı maddeler yok olmayabılır ve kaynama sırasında besın değerınden de kaybeder. Bu tiır sütlen çindekı protein ve vıtaminlerı oldurmemek ıçın kaynatrradan ıçeb'lırsırız Istersenız hafıf ısıtın Kutuyu açtıKtan sonra sütü buzdoiabma koyun ^e bırkaç gun içinde ıçın Sut hava ıie temasa geçtiğinde havadaki bakteriler nedemyle bozulur Tetra Pak kutuları, inek sütü'nün saflığını sızlere getiren mükemmel bir ambalajlama sistemidir. Zararlı maddeleri yok edıp, ıçındekı tüm besın değerlerını koruyan Süper Pastörizasyon (UHT) sistemi ile ışlenen ve hiç bir katkı maddesi konmadan, uzun ömürlü olması ıçın Tetra Pak kutularında satılan süt, inek sütü'nün saflığında ve daha da sağlıklıdır. inek sütü'nün saflığı Tetra Pak kutularında. Kalitesi, tadı ve tüm besin değeri ile. Saf Süt. Katkısız Süt. Süper Pastörize ve Uzun Ömürlü. Tetra Pak kutularında. TP01 Peki; ama "sönmeyen mum" akıl dışı değil mi? Yanan mum bitip tükenmeye hükümlüdür; yandıkça içten içe yer kendisi- ni; dibine doğru erime sürecin- de kendi kendisini yok ettiğinin bilincindedir. Mum alevinin hü- zünlü titreşimi, birtükenişin ışı- ğını yansrtmasından doğmuyor mu? Eğer bir mumu yok ol- maktan kurtarmak istiyorsan, üfleyip alevini söndüreceksin. Bu garip ikilem, yaşamın eyti- şimini en çarpıcı biçimde yan- sıtır. Sönmeyen mum akıl dışı... Ama akıl dışında başlar duy- gu, eski söyiencelerin güzelli- ği de akıl dışına taşan düş gü- cüne dayanmalanndan kay- naklanır; yanan mumun alevi- ne gözlerini diken insan, geç- mişin anılarıyla geleceğin umutlarında pervaneleşir. tLAN T.C. BUCAK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 1990/319 Davacı Mustafa Öğdem veki- li Av. Mehmet özmen tarafın- dan davalı Bekir kızı 1935 D.Iu Stadyum Cad. Değirmen Yanı Yeni Mah. oturduğu bildirilen Havva Öğdem aleyhine mahke- memize açılan boşanraa davası- nın yapılan açık duruşmasında verilen ara karar gereğince: Yukanda adresi belirtilen da- valı Havva öğdan bütün arama- lara rağrnen bulunamamış olup Havva Öğdem'in mahkememiz- de duruşmanın bırakıldığı 5.7.1991 gunu saat 9.30'da biz- zat hazır olması veya kendisini bir vekille temsil ettırmesi, du- ruşmaya gelmediği takdirde aley- hine 3444 sayılı yasanın değişik ve MK'nın 134. maddesi gereğin- ce boşanma davası açılmış olup duruşmaya yokluğunda devam olunacağı HUMK'run 3156 sayılı yasa ile değişik 213. maddesi ge- reğince tebligat yerine kaim ol- mak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 47717 İNGİLİZCEyi «8 AYDA konuşun. Sizi Amerikalı dostlarımızla tanıştıralım. 349 59 38 MALTEPE'DEKİ Hukuk.-ıılar vc Idareciler Vapı Kooperatifi'ndeki hakkımı devrediyorum. Telf: 354 92 51 - 325 86 49
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle