22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 22 HAZÎRAN 1991 31» Ölüm Yddönümtinde».. Dünya eğitim sistemlerini yakından inceleyen Tonguç, elbet onlardan esin de almış olabilir. Ama Sayırı Doç.Dr. Yılmaz'ın deyişiyle "Onun enstitüleri" ülke gerçeklerine koyduğu yerinde tanı (teşhis) ile Kurtuluş Savaşı'ndan geçip gelen yerli birikimlerimizin sağlıklı ipuçlarıtu, bu esinlerle bir araya getirip, kendi eğitbilim süzgecinden geçirerek ulaştığı bir bireşim ve yeniden yaratmadır. PAKİZE TÜRKOĞLU Eğitimci Tonguç ve Köy Enstitüleri üstüne iki eleşti- ri vardı geçmişte: Bunlardan biri, "Rusya ör- neği olduğu, oradaki Kolhozlara benzediği, solcu militanlar yetiştirildiği" gibi sağdan ge- len suçlamalardı ki Meclis'te çok sayıda yan- daş bulan bu görüj, enstitülerin kısa sürede kapatılmasına neden olmuştu. Başını romancı Kemal Tahir'in çektiği, sol- dan gelen öbür eleştiriler ise "Bu kurumlann, dönemin tek parti iktidanna militanlar yetiş- tinnek için açıldığı, öğrencilere ameleük yap- tınldığı; 'köylü milletinden' adam çıkmayaca- ğı, Tonguç'un eğitimci değil sıradan bir bürok- rat olduğu" idi, vb. söylentilerdi. Köy Enstitülerinin kurulup kapatılmasın- dan bu yana köprülerin altından çok sular geçmiş, dünyada ve üJkemizde birçok değiş- meler olmuş; sel gidip kum kalmış, giderek ba- zı deli seller, nice güzel birikimleri de ahp gö- türmüştür. Konuya böyle bir açıdan baktığı- mızda, uygulama süresinin kısalığına ve on- ca eleştiriye karşın Tonguç ve "onun enstitü- leri", yatağında pırü pınl damarlar açarak ge- lip geçmiş, bir eğitim ve kalkmma olayıdır Türkiye'de. O yıllarda yalnız enstitülülerle bir avuç ay- dınımızın sahip çıktığı bu sistem, giderek bi- lim ve kültür adamlarırruzın, gençlerimizin, hatta politikacılann yeniden ilgi alanı olmak- tadır. Geçmişte ülkemize kaybettirilen böyle bir eğitim fırsatından geride kalan izler, yeni yaklaşımlarla ele alınarak, o ilkelerden bugün de yararlanılması için öneriler getiriliyor. Ton- guç'un 31. ölüm yıldönümünde, (23 Haziran 1960) bu görüşlerden bazılarma değinmek is- tiyorum. Yeni yaklaşımlar Bu yeni görüşlerden biri yine eleştiri niteli- ği taşıyor: "Tonguç'un Batı uygarhğınıj. De- wey ve Pestalozzi gibi Batılı eğitimcileri be- nimsediği, onlar gibi 'bireyci eğitimci' oldu- ğu, sistemini bu temel üzerine kurduğu, ayn- ca geri bir sosyo-ekonomik yapıda, yeni insan- lar yetiştirilemeyeceği; enstitülerde demokra- tik eğitimin hiçbir zaman yaşama geçmediği, yapılan işlerin de zorunlu ayak işleri olduğu; olumlu olumsuz yanlarıyla tarihe mal olmuş bu kurumlann eğitimimize bir seçenek olarak gösterilemeyeceği" savında bulunuyor (1). Konuyu "Sınıfsal ve Diişttnsel Temelleri" yönünden ele alan Doç.Dr. Tahsin Yılmaz ise o günün koşullannda Türkiye'nin konumunu ve düzen sorununu saptadıktan sonra, K. Kö- roğlu'nun savına kendiliğinden karşı çıkan şu yaklaşımı getiriyor: "Tonguç'un Batı eğitimcilerini yakından ta- nımasına, örneğin Kerschensteiner'i çevirip in- celemesine karşın, uygulamada onlarla hesap- laşıp, kendi yolunu çizdiği; "Onun enstitüleri"nin, Kerschensteiner'in "iş okuluL 'ndan ya da Dewey'in "modele uygun iş" an- layışından çok, Blonski'nin "üretim okulu1 'na daha yakın olduğunu; Tonguç'un "iş"i mevcut düzene uyum sağlamak için değil, onu değiştirmek için ele aldığım; bu yolla sömü- rüye de karşı çıkıldığını, bunun başka eğitim- cilerce de savunulduğunu belirtiyor. "Köy Ens- titülerinde uygulanan 'iş ilkesi' anlayışırün ye- niden değerlendirilmesi gerektiğini, bu ilkenin gelecekteki endüstri okullannın temelinde yer almayı hak etttiğini" ileri sürüyor (2). Eğitim politikası olarak Dünya eğitim sistemlerini yakından incele- yen Tonguç, elbet onlardan esin de almış ola- bilir. Ama Sayın Doç. Dr. Yılmaz'ın deyişiy- le "Onun enstitüleri" ülke gerçeklerine koy- duğu yerinde tanı (teşhis) ile Kurtuluş Sava- şı'ndan geçip gelen yerli birikimlerimizin sağ- lıklı ipuçlannı, bu esinlerle bir araya getirip, kendi eğitbilim süzgecinden geçirerek ulaştı- ğı bir bireşim ve yeniden yaratmadır. Enstitü- lerin, Batı'nın bireyci görüşünden, Doğu'nun toplumcu uygulamasından esinler taşıması bir olumsuzluk ya da öykünme değil, bu bağlam- da bir zenginlik ve kazanım sayılabilir. Siste- min beürleyicisi olan bu esinler değil, Doç. Yıl- maz'ın da saptadığı gibi Tonguç'un kendi yo- lunu çizerek ulaştığı özgün bireşim ve ensti- tülerin verimidir çünkü. Tonguç ve sistemi bu nedenle dünya ansiklopedilerine geçmiş, bu nedenle başka ülkeler ve uluslararası kuruluş- lar da konuyla ilgilenmiştir. O büyük işletme- lerde yapılan üretim amaçlı iş eğitiminin, Blonski'nin "üretim okullan"na daha yakın olması da doğaldır. Her şeye karşm o günün Türkiyesi'nde böyle bir eğitim politikasmın araçları vardır aşağı yukan. Yeni cumhuriyetin bozulmamış ana- yasası vardır, Keraalizmin örselenmemiş ileriye dönük ilkeleri ve delinmemiş laiklik uygula- ması vardır. Aynca Mustafa Necati, Etem Ne- jat vb. birikimleri vardır. S. Ankan ve Yücel gibi Milü Eğitim bakanlan vardır. Ama ne ya- zık ki 1946'da gene "sözde demokrasi" önce bu eğitim politikasını bozarak, kendini bes- leyecek damarları kesmiştir. Bugünkü eğitimimizin açmazlanm herkes biliyor, anlıyor; Sayın Bakan Akyol'un açık- lamalarından da öğreniyor. Böylesi bir bozul- madan, hangi hükümet sorumlu olursa olsun, sonuçta eski Osmanlı paşasının eğitim görü- şüne, ondan da öte "parası olan okur, olma- yan Kuran okur" politikasına gelip dayanmış- tır, Türkiye'de eğitim. Şimdi yalnız köylerimiz değil, köyleşençar- pık kentlerimizin, çığ gibi çoğalan nüfusumu- zun da en ivedi gereksinimidir, nicelik ve ni- telik yönüyle Köy Enstitüleri felsefesinde ye- ni bir eğitim: Çağdaş teknolojiyi karşılayacak, toplumda demokrasiyi yerleştirecek insan gü- cünü hazırlamanın; bilgi toplumuna geçişin ve "çağ atlamanın" yolu böyle bir eğitimle açı- labilir çünkü. Birçok bUim adamı ve aydımmızm Köy Ens- titüleri sistemine ışıldak tutarak bugün de ya- rarlanılacak ilkelerini göstermeleri bu anlama gelmektedir. Son olarak Prof.Dr. Tahir Hati- boğlu'nun 'Kent Enstitüleri' projesi de bu an- lamda ilginç bir öneridir (6). (1) Kâzım Köroğlu, abece Der. sayı 49, sayfa 23. (2) Kuruluşunun 50. Yüında Köy Ens. Eğit-Der yayını. (3) Cumhuriyet Gazetesı, 15 Mayıs 1991. PENCERE EVET/HAYIR OKTffAKBAL Dünya NereyeDoğnı Değişiyor? Demokratik Sol Parti Genel Başkanı, eski CHP lideri veBaş- bakan, şair, yazar Sayın Bülent Ecevit'ten bir yazı aldım. Önce bu yazıyı birlikte okumakta yarar görüyorum: "Sevgili Oktay Akbal, 'Devtetçilık' ve 'devrimcilik' konusundaki son açıklamalarım- la ilgili olarak 15 Haziran 1991 günlü yazınızda, CHP'nin 1976 programından da alıntılar yapıyor ve 'Aradan on beş yıl geçti, ama değişen nedir' diye soruyorsunuz. İzin verirseniz bu soru- nuzu iki sözcükle yanıtlamak isterim: 'Değişen dünyadır.' Dünyadaki değişımden de bütün dünya haberdardır. Üstelik ben devletçilik' konusundaki kuşkularımı daha 196O'lı yıllann başında "YörV dergisinin ılk sayısında yer alan 'devletçilik' ağırlıklı bildirgeyi neden imzalamadığımı belirten ve bu dergi- nin sanırım ikinci sayısında yayımlanan yazımla da bir ölçüde açığa vurmuştum. Devletçilikten uzaklaşmanın ille sağa kaymak, hele ANAP'a yakınlaşmak anlamına geldiği yolundaki görüşlere ise hiç katıl- mıyorum. Devletçiliği bir ilke konumundan çıkartmak, devletin ekono- mide hiçbir işlevi kalmayacağı veya devletin hiç sanayı yatırım- ları yapmayacağı anlamına da gelmez. Dünyadaki hızlı değişim başlamadan yıllar önce yayımlanan DSP programı bu konuda çok açık ve ayrıntılıdır. 'Devrimcilik'e gelince; bu kavram artık öylesine belirsizleşmiş ve yozlaştırılmıştır ki Sayın Turgut Özal kendini en büyük 'devrimci' gibi tanımlayabilmektedir. Saygılar, sevgiler sunarım. Bülent Ecevit" Bülent Ecevit tarafından yazılan CHP programı, 'cumhuriyet- çilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçi/ik, laiklik ve devrimcilik' il- kelerine bağlı kalınacağını belirtir. 1976 tarihli program dayandı- ğı kuralları da şöyle saptamıştır: Özgürlük. eşitlik, dayanışma, emeğin üstünlüğü, gelışmenin bütünlüğü, halkın kendini yö- netmesi... 'Devletçilik' ilkesinde şöyle denilmiştir "...doğal kaynakların ulusal egemenliğe. tüm üretim araçları- nın ve mülkiyetin toplum yararına ve emeğin üstünlüğü ve ge- lişmenin bütünlüğü kurallarına uygun biçimde değerlendırilme- sinden devleti sorumlu sayar. Devletin ekonomiyi güçlendırmek ve toplum yararına düzeniemek, insanca ve hakça gelişmeyi hız- landırmak ve demokratik plan disiplini sağlayabilmek için ge- rekli yetkilerle donatılmasını. gereken ekonomik ışletmeleri ku- rup işletmesini ister." CHP'nin 1976 programının 'devrimcilik' ilkesinde de şöyle ya- zılmış: "Bu amaçlara yönelen devrimcilik, sürekli demokratik dev- rimciliktir. İnsanca, hakça ve barışçı amaçlanna, demokrasi il- kelerine ve kurallarına uymayan araçlar ve yöntemler kullanmaz. Halkla birlikte halktan güç ve yetki alarak, demokratik hukuk dev- leti kurallarına bağlı kalarak ve barışçı yöntemlerle devrimciliği- ni sürdürür." Şimdi DSP lideri, on beş yıl önce kendi eliyle yazdığı devlet- çilik ve devrimcilik anlayışına karşı mı çıkıyor? Oysa bu prog- ramda devletçilik ve devrimcilik ilkeleri 'değişen dünya'ya en uy- gun biçimde açıklanmıştır. On beş yıl sonra dünya yeniden de- ğişti, Ecevit'in 'demokratik devrimciliği'ni ve 'demokratik devlet- çiliği'ni gerilerde mi bıraktı? DSP lideri, artık 'bırak yapsın, bı- rak geçsin' ilkesine mi dönmüş? Buna 'değişen dünyaya ayak uydurmak' mı demelı, yoksa başka bir ad mı vermeli? Değişen dünyadan bütün dünya haberdarmış da bizim habe- rimiz mi yokmuş! Son yıllarda. özellıkle 80 sonrasında, daha açığı Özal'lı yıllarda Türkiye aydınlarının, politikacılarının, kendilerini düşünür sayan kimselerin davranışında büyük bir değişme ol- du. Buna 'sağa kayma' mı demeli? Evet, dünya değişti, değişi- yor, daha da değişecek. Sovyet egemenliği ortadan kalktı, sos- yalist anlayışlar bir yana itilir gibi oldu. Amerikan anamalcılığı toplumları etkiledi. ABD tek güç' olarak etkisini arttırdı. Bu mu 'değişim'? Bu değişim dünya halklarının yararına bir ilerleme midır? Bir mutluluk nedeni midir, yoksa gerileme mi? SHP programını 'eskimış' buluyor Sayın Ecevit, devletçi, dev- rimci anlayıştan, hem de kendi eliyle yazdığı demokratik devlet- çilikten, devrimcilikten kopmayı ilerleme' mi sayıyor? Öyleyse, çok yanılıyor! Bunca yanılgısına bir yenisini daha eklediğini soy- lemek yanlış olmaz sanınm. 'Değişen dünya'! Değişme mi, yoksa gerileme mi? Dünya tek güç' ABD'nin egemenliğine girdiği için mi bu değişimden yana olacağız? Dünya her zaman değişir. 1976'da da değişiyordu, de- ğişmekteydi. Şimdi de değişiyor. Ama nereye doğru? Olumluya mı, olumsuza, yararsıza mı? Sayın Bülent Ecevit koskoca bir partinin liderliğinden, mini- cik bir aile' partisi haline getirdiğı DSP liderliğine ulaştı. Buna 'ilerleme, değişme' mi denilir, yoksa gerileme, yozlaşma mı? Demokrasi ve Egiriııı Eşleşmed Son on yıl süresince, yaşlan 70'in üzerinde olanların yönettiği bir sistemde, işçi ücreti ile çalışmalarına karşın, yaşları 60'ın üzerinde olanlar emekli edilerek yükseköğretimdeki beyin gücü bol keseden harcanmıştır. Prof. Dr. ZİYA BURSALIOĞLU Ankara Üni. Eğ. Fak. Demokrasi ile eğitim ilişkisini inceleyen nırlı olan gruplara kaymaktadır. Bu infor- düşünurierden John Dewey'e göre demok- mal yetki transferi, eğitim politikasmın te- rasi, bir hukümet biçiminden çok, bir be- mel amaçlanndan, sınıftaki öğretmen ve raber yaşama modeli ve payJaşılmış dene- öğrenci davranışlanna kadar uzanmakta- yimler birikimidir. Sadece paylaşılan ortak- dır. Oysa demokratik yönetim, grup çıkar- lıklann çok ve çeşitli oluşunu değil, bu or- lan kadar, birey haklannm da savunucu- taklığın sağiayacağı toplumsal denetimi de sudur. Demokratik eğitim de kitle eğitimi yaratır. Sadece toplumsal gruplar arasında kadar, bireysel eğitimi önemsemelidir. Çün- özgür etkileşimi değil, bu etkileşimin oluş- ku bütun rejimJer, toplumsal destek kadar, turacağı durumlan karşılayacak toplumsal lider rehberliğine de muhtaçtır. yenilesmeleri de getirir. Öyleyse, demokra-yenilesmeleri de getirir. Öyleyse, demokra- rr;7TZ. tik eğitimin görevi, çeşitli ortaklıklann et- Nltellgin kileşimini sağlayarak toplumsal grupların Demokrasi, sokaktaki adamın yönetimı- soyutlanmasını engellemektir. Özgür etki- dir. Demokratik eğitimin kapsamı da ona leşim ilkesine dayalı demokrasinin eğitim göre duzenlenir ve kitle eğitiminin sakınca- yoluyla kazandıracağı bilgiler ve beceriler lan fazla önemsenmez. Bu nedenle, bazı de- de birbirini izleyen ve pekiştiren deneyim- mokratik ülkelerde, eğitimde mükemmel- ler yoluyla, bireysel kapasiteyi son yeterlik düzeyine getirebilecektir. (•) Bazı siyasal bilimciler, demokrasinin ku- rumsal yanını, ideolojik yanından daha çok önemsemiş ve bu kavramı öyle tanımlama>ı lik (excellence) sorunu sık sık gündeme gel- mektedir. Ancak, eğitimde nicelik ve nite- Iiği, koşut (paralel) yürütecek bir yöntemin bulunduğu henüz söylenemez. Bu bir siyasal •*• meslekse) yeğleme konusu olarak yeğlemiştir. Böyle bir yaklaşım, demokrasi- görulmelidir. eğitim ilişkisini somutlaşünnak bakımından Eğitimde niteliğin yükseltilmesi için yük- yararlı görünmektedir. Çünkü eğitim giri- sek standartlar, kapsamü kitaplar, metodik şiminin başarı derecesi de kurumlaşma de- öğretmenler, verimci yöneticiler yönünde recesi ile düz oranlıdır. yapılan çabalar bu kavramın hem tanım- Demokrasi, toplumun geleneksel ve ye- Ianması, hem de ölçülmesi bakımlarından nilikçi kesimleri arasında çoğulculuğu ve yanıltıcıdır. Önemu olan bu kavrama ulaş- kaynaşmayı besler ve bu kesimler arasında mak değil, onu amaçlamaktır. arabulucu yapılar oluşturur. Yerel yönetim- Eğitimde niteliğin yükseltilmesi, her şey- ler, sendikalar, kooperatifler, dernekler den once, eğitim kurumlarının örgüt yapı- böyle yapılara Örnektir. Toplumdaki bütün lan ve yönetim süreçlerinin, yönetim bili- kesimlerin temsilcilerini kapsayan eğitim gi- minin temel kavram ve ilkelerine göre ku- rişimi de ancak demokratik bir yapı ve ik- rulması ve uygulanmasını gerektirir. Yük- limde başarılı olabilir. seköğretimden bir örnek vermek gerekirse, Çağdaş toplumlarda güç, giderek merke- fakültelerde lisans öğretimi yapan bölüm- zi karar organlarından, yararlan daha sı- lerin, lisans ustü öğretimi yürüten enstitü- lerin ana bilim dalı olması, bu kavram ve ükelere aykındır. Bir yönetim biriminin sta- tüsü, ortamlara göre değişmez. Milü Eği- tim Bakanlığı kabine çerçevesinde, miUi eği- tim genel müdürlüğü mü olmaktadır? öte yandan, sadece çok para sarfetmek de eğitim kurumlannı geliştirmek için ye- terli değildir. Önemli olan, eğitim sistemi ile toplumsal sistem arasındaki ilişkileri ye- nileyebilmektir. Başka bir deyişle, birinci- den ikinciye yeni hizmetler ve üninlerin git- mesidir. Böyle yenilemeler ise üretim yon- temlerindeki teknolojik yeniliklere bağım- lıdır. Bu yeniliklerin başarısı da, merkezi otoriteye değil, yönetilenlerin k.*rar sürecine katılma derecesine dayalıdır. Bu kavramsal yaklaşımlardan sonra, yükseköğretimde fırsat eşitliği ve benzeri savlar ile yeni açılacak üniversitelerin nicelik-nitelik sorunu gündeme gelmekte- dir. On yıl önce çıkan 2547 sayılı "Yükse- köğretim Kanunu" üzerine Ankara'daki gelişmiş üniversiteler taşrada yeni kurulan- ların elemanlarını yetiştirmeyi önermiş, fa- kat bu öneriler dikkate alınmamıştır. So- nuçta Beşinci Beş Yıllık Kalkmma Planı'n- da yer alan öğretim elemanı yetiştirme he- definin üçte birinden fazlası gerçekleşeme- miştir. öte yandan, son on yıl süresince, yaşlan 70'in üzerinde ofauılann yönettiği bir sistemde, işçi ücreti ile çahşmalanna kar- şın yaşlan 60'ın üzerinde olanlar emekli edi- lerek, yükseköğretimdeki beyin gücü bol keseden harcanrrustır. Aynca, sisteme ye- ni giren elemanlar, bu gücün kendilerine sağiayacağı rehberlik ve yetiştirmeden de yoksun bırakılmışttr. Bakalım, 44 yem üni- versite açılmasını isteyen yetkili organlar, bunların kadrolanması için gerekli yasal dü- zenlemeleri de ivedilikle ele alabilecekler mi? Başbakan, Başbakan Olacak mı? Arada sırada gazetelerde teğmen üniforması giymiş bir gencin fotoğrafı yayımlanır. Haberin başlığı aşağı yukarı şöy- ledir: Sahte teğmen yakalandı!.. Neymiş? Anlatılan öykü hep aynıdır. Yoksul genç, güzel bir kızı seviyormuş, ama yüz bulamryormuş. Ne yapsın garip? Kızın gönlünü çelmek için subay kılığma girmiş. Her Allahın günü sevgilisinin evinin önünde volta atar dururmuş. Sonun- da mahalleli "bu herif kim?" diye kuşkulanmış, polise ha- ber vermişler; teğmeni karakola gotürmüşler; sorgu sual der- ken gerçek ortaya çıkmış. Çoğu zaman buna benzer başka haberler de gazetelerde yayımlanır; diplomasız bir dişçi ya da doktor yakalanır Ger- çi dişçilik ya da hekimlik serbest meslektir; ama deviet bu konuda kamu yaranna bir dizi kural koymuş, yasa çıkarmış- tır; her önüne gelen, kerpeteni eline alıp diş çekemez ya da hastayı muayene ederek reçete yazamaz. Bir kez yine ga- zetelerde okumuştum, polisin yakaladığı sahte doktorun has- taları adamın ardından çok övücü sözier söylemişler. Birisi demiş ki: — Hastalığımı bemen teşhis etti; verdiği ilaçlar çok iyi geldi; bir haftada ayağa kalktım. Öteki: — Hayatımı kurtardı. Bir başkası: — Çok iyi doktordu... Oysa boşunadır bu gibi laflar, yetkili hekim hastayı öldür- se de, diplomasız doktor kurtarsa da kural işleyecektir. Çün- kü konuya tekil olaylarla bakılmaz, genel doğru aranır. Polis olmayan biri polisin, tapu memuru olmayan biri tapu memu- runun işini yapamaz... Yaparsa anarşi başlar. • Peki, laf nereye geldi? Bir ülkede cumhurbaskanı kendisi- ni başbakanın yerine koyarak hükümet edebilir mi? Bir baş- bakan ki hem var hem yok; bir cumhurbaskanı ki hem cum- hurbaşkanı hem başbakan... Tiyatroda bir oyuncu kılık değiştirerek iki rolü birden üst- lenebilir; birinci perdede kral, ikinci perdede başvezir olabi- lir; hele iyi makyaj yaparsa ve rolünü de güzel oynarsa se- yirciler işin farkına bile varmazlar; ama deviet yönetiminde böyle bir şey olur mu? Tiyatroda hem kral hem başvezir ro- lünü üstlenen oyuncu başarı kazanırsa alkışlanır... Ya deviet yaşammda?.. Sözümüz, kuşkusuz Özal ile Akbulut döneminde cumhur- başkanının başbakan rolünü de üstlenmesine gelip dayanı- yor. Sayın Akbulut çok kötü bir iş yaptı "hem var hem yok başbakan" oldu, kara tahtaya yazılmış tebeşiri siler gibi kişi- liğini silen Özal'a karşı Yıldırım Bey anayasal düzenin gerek- lerini savunmadı, kanun devletinin çiğnenmesine göz yum- du; defterin bu sayfası kapanırken: Yazık oldu Yıldırım Efendi'ye... Yeni başbakan kim? Mesut Yılmaz... Gazeteleri okuyorum, çok lâf var, kabine nasıl kurulacak- mış? Erken seçime gidilecek miymiş? Ekonomiyi kim yönetecekmiş? Dış politikayı kim üstlene- cekmiş? Parti içinde isyan mı başlamış? Daha bir sürü ıvır zıvırl.. Ancak işin can alıcı noktası bir tek soruda vurgulanı- yor: Başbakan, beşbakan olacak mı? Belki bu soru Türkiye'ye yabancı birisine garip gelebilir. Ne yazık ki sormak zorundayız: Sayın Mesut Yılmaz gerçek bir başbakan olmaya mı niyetli? )ıbksa "kukla başbakan" mı olacak? Gazetelerde çıkan fotoğraflanndan ya da televizyondaki su- retinden pek bir şey anlaşılamıyor; ama ben Sayın Yılmaz'ın "kukla başbakan" olacağına inanmak istemıyorum. Birazcık aklı olan bir insan hukuk, kanun, anayasayla birlikte kendi kişiliğini silip kimliğini çiğneyerek "kukla" olmayı göze alır mı? Ancak bakın ne günlere kaldık? Başımıza neler geldi!... Allah aşkına böyle yazı yazılır mı? Hiç "Başbakan, başba- kan olacak mı?" diye sorulur mu? Sevdiği kızın gönlünü çel- mek için teğmen kılığma giren geri zekâlı genç bağışlanır, ama deviet protokolüne mostralık olmak için başbakan kılı- ğma girene ne denir? (•) John Dewey. Democracy and Educa- tion, McMillan Company, New York, 1955, ss. 100-101, 139, 292. GENEL MAOEN İŞÇİLERİ SENDİKASI GENEL BAŞKANI ŞEMSİ DENİZER'İN KURBAN BAYRAMI MESAJI İşçi sınıfımız insanca yaşama uğruna canla başla kavga veriyor. Yiğitçe direniyor, yollara dökülüyor, haykırıyor. Bilinçli kitle eylemleri ile tepkilerını dile getiriyor. Sermaye ise giderek azgmlaş/yor. İşten çıkarma ve işyeri kapatma dayatmaları yoğunlaşıyor. İnsan hak ve özgürlüklerine saldırılar sürüyor. İnsana saygı, emeğe saygı ilkesi unutturulmak isteniyor. Geçim savaşı veren memurların, çalışanldrın sendika hakkı istemleri boğuluyor, sindiriliyor. Bir avuç vurguncu dışında tüm toplum kesimleri huzursuz. Türkiye yanıyor, iktidar bakıyor, yöneticiler seyrediyor. Her şeye rağmen, demokrasi güçlerinin birlik ve dayanışmasıyla baskıya, sürgüne, yokluğa, açlığa karşı mücadelemiz hedefine varacak. İnsan haklarına dayalı özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı demokrasi mutlaka kurulacak. En güzel duygularla maden işçilerimizin, Zonguldaklı kardeşlerimizin, tüm emekçi halkımızın Kurban Bayramı'nı kutluyor, dostça selaml/yorum. 68 KUŞAĞINA VAKIF ÇAĞRISI 68'liler birliğini oluşturmak, sosyal-kültürel-ekonomik da- yanışmayı sağlamak ve demokratik bir yapı oluşturmak için çalışmalar yürütülmektedir. Kûmite ikinci toplantıyı yapmıştır: 1. Hiçbir siyası önyargı taşımadan ve önyargıya kaptlma- dan 68 kuşağından olan herkese ve her şeye ulaşabilmek ve 68'liler birliğini en iyi şekilde sağlamak için konuyu tar- tışmak ve diyalog kurmak. 2. 68'liler birliğinin oluşturulmasma esas olmak üzere; a- Amacı, b- Amaca uygun yapı, c- Kapsamı, kriteri d- Üyelik durumu, e- Finansman sorununun cözümû. ne olmalıdır? 68'liler birliğinin sağlıklı bir şekilde oluşturulabilmesi için tüm 68'lileri konu üzerinde düşünmeye, çevresinde tartışmaya ve bizlerie bağlantı kurmaya çağırıyoruz. 68'liler Birliği Komitesi adına AV. M. LÜTFİ KIYICI-Av. HAŞMET ATAHAN fezışma adreşi: Divanyolu Cad. No: 62 Kat 2 Sultanahmet/istanbul Tet: 522 55 71-146 76 30 Almanya adresi: Necla Kuglin Bergam-LAİM STR. 137 8000 München-80 Tel: 0894313243 Galeri • 146 97 38 • 132 64 26 BAĞCILAR'DA SAHİBİNDEN SATILIK 120 m2 DAİRE TELEFON 132 24 95 İLAN ZAPTI BURHANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ 1981/25-410 Hakim: Yakup Erkal 21520 Katip: Ethem Zeybek 291 Davacı Ismail Şenyiğit tarafından davalılar Macide Cantürk ve ar- kadaşlan aleyhine mahkeraemizde ikame olan "Kadastro tespitinin iptali' davasının yapılan açık yargılaması sonunda; Davanın kabulü ile Geriş Mah. 26 ada 1 parsel nosu altında Dava- cı Ismail Şenyiğit adına tapuya kayıt ve tesciline ilijkin verilen karar davalılardan Saadet Ayık, Kâzım Çevik, Zehra Çevik ve Hacer Çe- vik'e tebliğ edileraemiş olmakla Uanen tebligine karar verilraiştir. Bur- haniye Asliye Hukuk Mahkemesi'nin yukarıda hüküm fıkrası belir- tilen kararı, davalılar Saadet Ayık, Kâzıra Çevik, Zehra Çevik ve Ha- cer Çevik'e ilrnen tebliğ olunur. Aynca davalı Macide Cantürk'ün 16.2.1987 tarihli temyiz dilekçe- si, yukanda adı geçen şaluslara ilanen tebliğ olunur. Basın: 2919! MARMARA ÜNİVERSİTESİ Ataturk Eğitim Fakülîesı Resım Bölümu Öğrenaleri GENÇLER SERGÎSİ 7 Haziran - 31 Temmuz D E R İ M O D K Ü L T Ü R M E R K E Z İ S a h ı l y o u B e ş n a r d e s e r D u r a k K a z i n e s m e I S T A N B U L >J7 V 34-6 Hat Alı Avnı Çeleaı T r y O l U İ T G l i r D İ O İ -e ^'' B o ^ o g o i Halclc A^l, I t l O A N A I u A L t n l O İ Komef Soon âerkel Zahıi Buyu«ışhyer Abıdm Dmo A/'aç Kotı Cıhol Burok ^ * ^ ^ -f —- ? Hrktnel Ko'obulul Fahır A<soy ^ ^ J | U | hjseyın Ertunc Şukrte Dıkmer ^J Fev; Karako^ Adno- Varmco 27 Mayıs - 20 Temmuz 1991 5 a |l h C o ş k u n Neıad MelıH Devrırr Pual Accogiu Ome' Uluç Tola- Enlıl C-ner Koleşı Yu«sel Ozer Yjksel Arslan ftmonagı Cod Pnr Dr C^cr Ersek <!0< 4» 2 Mıthat Şer Metm Toloymon Nişo-tos Tel 11 1^7 08 9" Selrıo Gj'bjz BURHANtYE ASLtYE HUKUK HAKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1991/90 Davacı Türkiye Elektrik Kurumu Vefcili Av. Yılmaz Simav tarafından davalı Vusuf Zarfer Kayalar, Saıme Me/ek Koçman ve Fethiye Nadire Kayalar aleyhine ikame ettiği Kam. K. 17 maddesi uyarınca cebrı tescil davasında alınan ara karan uyannca; Davaa veküı dava dılekçesinde da- valılara ait Göraeç "»98 parselden 440. M"lik Kamulaştınna Kanunu- nun 17. maddesı uyannca ıdare adı- na tapuya kayıt ve lesciline karar ve- rilmesini istemıştir. Davalı Fethiye Madıre Kayalar adı- na gönderüen davçtiye bildirilen ad- resıne davalıya tebliğ edilme>erek bi- la ıkmal tade edildiginden dava ar- zuhali ile duruşma gununun ilanen tebUğine karar verilmiş olan duruş- ma 9 7.1991 günu saaı 11.00'de yapı- lacaktır. ts bu ilanın yapıldığı tarihten itı- baren durusma gunüne kadar ibraz etmek nıedığiniz tüm delıllerinizi ib- raz etmenız duru$ma>a bizzat veya bir vekılle kendmızı temsıl etıırme- niz kendınız veya bir vekıl gönderme- diginiz takdirde HUMK.nun 509-510 maddelerı gereğınce yaıgılama>a gı- >abınızda devam edılece^ı te karar verıleceği hususu dava dılekçesı ve duruşmanm teblığıne kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 29009 ANMA NIYAZIAGIRNASU 23 Haziran 1987 Bir CAN dost ardından: "Bu dünyadan bir güzel insan, bir NİYAZİ AGIRNASU geldi geçti" demiş. Can dostlar sağolsun diyoruz. AİLESİ TEŞEKKUR Daha önce, oğullanm OZAN ve ARMAĞAN'ın doğumlannı gerçekleştiren; şimdi de, Kadaköy Şifa Yurdu'nda çok başanlı bir ameliyatla beni yeniden sağlığuna kavuşturan Jinekolog Op. Dr. NECDET ALACA Beyefendi üe ameliyat ekibi Narkozitör Dr. KADİR EMİR, Jinekolog Op. Dr. VEDAT ÖZCAN beyefendilere, aynca Başhekim Op. Dr. AHMET EMİROCLU başta olmak üzere, Şifa Yurdu'nun bütün doktor ve hemşirelerine; hastalığım süresince ziyaretime gelmek, telefon etmek, çiçek göndennek suretiyle alâkalanru esirgemeyen akraba, dost ve arkadaşlanma sonsuz saygı, sevgi ve şükranlanmı sunanm. GÜLAY PERTEZ Futbol Seven Gençler 8-14 arası yaş grubuna yönelik A YDINSPOR TESİSLERİ YAZ FUTBOL OKULU kayıtlarımız başlamıştır. Mür: Mecidiyeköy Tlf: 167 58 58-167 40 83 OZEL BORA SÜRÜCÜ KURSU BAŞARI ORANIMIZ: Merkezi sistemle test % 8 4 Direksiyon sınavında % 9 3 Hafta sonu cumartesi, pazar 2 9 h a z i r a n Hafta için sabah ve akşam 2 t e m m u z d a DERSANE ÜSKÜDAR KOZYÂTAĞI TARABYA 34367 81 36247 33 162 0818 3436782 3618163 16208 86 TEK YOL EĞİTİM
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle