Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17 HAZİRAN 1991 DÎZI-RÖPORIAJ CUMHURİYET/15
Savcmın, "ÜmmediMuhammed'in kanını döktürmek caiz midirŞeyh Efendi" sorusunaşeyhtenyanıt:
ŞeyhSait:Fetva alarak yaptım
Öncesi ve sonrasıyla
ŞEYH SAİT
AYAKLANMASI
UfiURMUMCU
./jLayaklanmanın nasıl hazırlandığı kZJavcı, şeyhe "Her şeyi kaza ve
sorusuna Şeyh Sait şu yanıtı verir: kadere bağhyorsunuz" deyince şu yanıt
"Önceden hazırhk yoktu. Piran gelir: Hayır... İrade de var tabii. Ben
olayında alevlendi. Biz de düştük içine de boş değilim. Benim de
ve başladık. Ben Lice'ye geldim. Hiçbir sorumluluğum var tabii. İnkâr
suretle kimseye bir şey dememiştim. Bu etmiyorum. Ne içeriden ne dışandan
olaydan önceydi. Kimseye açıkça ya da kışkırtan yoktur. Dışarıdan kastım
gizli bir şey söylemedim. İstanbul'da yabancılardır. Benim fikrim vardı.
bir şey duyulmamış!' 'Ulema,ve ukalayı göreyim'dedim-
JLJiyarbakır'a saldırıyı Şeyh Sait
şöyle anlatır: "Ben Diyarbakır'ı almak
taraftarı değildim. Fakat bazı ağalar
taraftardı. Birkaç savaş ohnuştu.
Başarı Kürtlerdeydi. Yine öyle olur
sandık, fakat olmadı. Diyarbakır'ın
içinden haberleşme yoktu. Yalnız
halkın çoğunun şeriat taraftarı ve
dindar olduğunu biliyorduk."
-16-
Yüzleştirme sırası Şeyh Sait'in 'Elazığ Cephe
Komutanı' Şeyh ŞeriFteydi.
Şeyh Sait, 'Elazığ Cephe KomuUnı Şeyh
Şerifti" diyordu. Israrhydı.
Şerif de Meükanü Şeyh Abdullah gibi 'Şeyh Sa-
it'in zoruyla' Elazığ'a gitmek zorunda kaldığım
söylüyordu.
—Ben cephe komutanı olmadun, cebren, kor-
kudan ve istemeyerek Şeyh Celal'in yanına gittim.
Şeyh Sait ile bacanağı Binbaşı Kastm Bey'in yüz-
leştirilmeleri çok gerüimliydi.
Kasım Bey, hem Şeyh Sait'i hem Şeyh Şeriri
suçluyordu:
—Şeyh Şerif, njçin gerçekleri saküyorsun? Şeyh
Sait, sana emir vermeseydi bile sen bu ayaklanma-
ya kendi başına ve kendi kuvvetinle yine katılır-
dın, sanıyorum. Gerçi seni ilk kez görüyorum. Fa-
kat bu düşünce çevresinde yedi yıi önce yazdığın
mektubu gördttm ve okudum.
Şeyh ŞeriFin "Mektubu sana mı yazmıştun" so-
rusuna karşı Binbaşı Kasım suçlamalara devam
ediyordu:
—Hayır, bana degil, başkasına yazmıştın. Ve
hatta mektubun altına 'Birinci Alay Komutanı
Kaymakam Mehmet ŞeriF imrasını atmıştın. (244)
Yüzleştinne bitti. Kozlar 26 mayıs günü başla-
yacak duruşmalarda paylasılacaktı; avukat tutul-
mayan, Yargıtay yolu kapalı olarak verilen idam
kararlannın iki gün içinde infaz edildiği, astığı asük
kestiği kestik Şark Istiklal Mahkemesi'nde!
Şeyh Sait'in duruşması 26 mayıs günü Diyarba-
kır sinema salonunda başhyordu. Salon tıklım tık-
lım dolmuştu. 6 mayıs günü Yarbay Ali Rıza Bey
(General Altunkal) komutasındaki birliklerce Di-
yarbakır'a getirilen Şeyh Sait ile birlikte öteki sa-
nıklar da mahkemeye getirilmişlerdi. (245)
Vatan hainüği
Sava Ahmet Süreyya Bey, iddianamesini oku-
duktan sonra şöyle konuşmuştu:
—Türkiye'nin doğusundaki illerin bir kısmında
bütün dünyanın çeşitli sekillerde ögrendiği bir
ayaklanmalan vardı. Ayaklanma, hiç kuşkn yok
ki, yıllardan beri içeriden ve ayaklanma alanı dı-
şından gelen yönlendirmeler ve düşüncelerle eş-
kıya hareketinin fiilen gözükmesiyle ortaya çık-
mıştır. Ayaklanma olayı, iddianamede anlatıldı-
|ı gibi sanki peygamber dininin yükselmesi per-
desi altında meydana getirilmiştir. Oysa asıl
amaç, Turk vataıypu betirti bir kısmını ana-
yurttan ayırmak, vatanın birlik re beraberliğini
bozmaktır.
Huzurunuzda bulunan Hınıslı Şeyh Sait; yüz-
lerce, binlerce askerin, halkın, malını canını
yok eden hareketleri fiilen yönetmiş ve hepsini
etküemiş bir vatan hainidir.
Öbiir sanıklardan Şeyh Abdullatif ve kardeşi
tsmail, ayaklanmanın lideri olan Şeyh Sait'in
bu eşkıyaJık hareketlerine fiilen katümış ve Di-
yarbakır'a yapılan saldınnın başanya ulaşması
icin yönlendirmelerde bulunmuştur. Şeyh Meh-
met Şerif, Elazıg Cephesi Komutanı adı ile or-
taya çıkmıs ve ayaklanmayı yönetmiştir. Şeyh
AbduUah, Genç ve Varto olaylarında bulunmuş
ve kendisine Şeyh Mehmet Şerif gibi cephe ku-
mandanı unvanı verilmiştir. Şeyh Sait'in de da-
madıdır.
Kasım, Şeyh AbduUah'ın Varto'yu işgal et-
mesi üzerine kendisine katılmış ve onunla
uznnca süre birlikte çalışmıştı. Şeyh Ali ve
Şeyh Musa bir sürü eşkıyaya kumanda etmek-
ten sanıkür. Mehmet Mihri, ayaklanmadan ön-
ceki günlerde hanrlıklara katıldığına ilişkin ka-
nıtlar olmamakla birlikte Şeyh Sait tarafından
hizmete aknmış ve görevini terk etmiştir.
Baba Bey ve Kamil Beyler de ayaklanma li-
derleridir. Diger sanıklar da ayaklanmaya katıl-
mışlardır. Iddialannuz, sonışturma belgeleri,
mektuplar ve mahkeme sırasındaki sorgulama-
dan anlaşılacagından mahkemenin bu şekilde
yapümasını talep ve dava ederim." (246)
Dava baslamıştı.
Mazhar Müfit Bey, sorguya Şeyh Sait'in kimli-
ğini saptamakla başlıyor; sonra ayaklanmanın
amacı Ue ilgili sorular yöneltiyordu:
— Kaç yaşındasınız? Ve nerede öğrenim gördü-
nüz?
— Altmış küsur yaşındayım. Muş, Malazgirt,
Hınıs ve Palo'da egitim gördüm. Medresede oku-
dum. Palo'da amcam Şeyh Hasan yanında, Muş'ta
Mehmet Emin Efendi, Malazgirt'te Abdülhalim ve
Hınıs'ta da Musa Efendiler yanında okudum.
— Ayaklanmayı nasıl düşündünuz? Nasıl bul-
dunuz? Sizi kışkırtanlar var mıydı? Yoksa ilham
mı vaki oldu?
— Haşa... tlham? tiham vaki olmadı. Kitaplar-
da gördttk. tmam, ne zaman şeriat kunülannı uy-
gulamazsa üzerine kıyam vaciptir (247).
Hükıimete şeriat sonınunu anlatmak istedik. Hiç
olmazsa şeriatın bir kısraının uygulanmasını iste-
yecektik. Allahım beni bu kaderin içine diişürdü.
İçine bir diiştüm, bir daha çıkamadım.
— Bu kıyanun hiç şartlan yok mu?
— Bunun şartlan nedir? Şartlan bilmiyordum.
Şer'an vaciptir, biliyorum.
— Bu hal -imamdan geldiğinde- bir Müslüman
kıyam mı eder?
— Benim de niyetim bu degjldi. Mecburen ol-
du.
— Kıyammızın sebebi nedir? Onu söyleyiniz.
— Şeriat meselesi!
Bir de Sebilürreşat'ın yazdıklan öfkemizi arttı-
nyordu (248). Bizi kışkırtıyordu. Biz bu fikri yazı
ile halletmek için gidip ilmi tartışma yapalım de-
dim, bazı taraftarlar bulmak istiyordum. Fakat ka-
deri ilahi beni Piran'a surükledi.
— Şeyh Efendi bunları bir yana bırakın, ayak-
lanma nedenlerini aynntısıyla açıklayın...
— Kıyamımızın sebebi... Piran'da bir olay ol-
du. Çatışma çıktı. Yaralananlar oldu. Oysa ben
tegmen efendiye kaç kez rica ettim. Herifler, tala-
ki selasiye Ue yemin etmişler (249). Israr etmeyi-
niz, diye rica ettim. Sonra sekiz tanesini bırakmış.
İki tanesini tutuklamış.
— Piran'a gelmeden önce din meselesinden ötü-
rü kıyamı düşunuyordunuz değil mi?
— Kalbimde düşünüyordum. Ancak savaş yo-
luyla değil... Küçük kitaplar yazıp şeriat esaslan-
nı gösterip şeriata uygun bir şekilde talep etmek
istedik. Meclis'e göndermek istedim.
— Ne için yazmadınız boyle? Bir kitap yazma-
dınız (250).
— Allahın kaderi bırakmadı. Piran olayı çıktı.
Öniinü alamadık.
— Şeriat kuralları uygulanmıyor diye ayaklan-
dmız öyleyse?
— tmam, şeriat ahkâmını icra etmezse.. dedim.
Bu, ayaklanmanın meşruluğuna, geçerliligine ka-
nıttır (251). Vaktaki vuku buldu, işte şeriat vacip-
tir, diyor. Hiç olmazsa günahkâr olmayalım de-
dim.
— Şeyh Efendi, siz buyuruyorsunuz ki Müslü-
manlar birbirinin kardeşidir. Müslümanı, Müslü-
.man üzerine vuruşmaya, öldürmeye göndermek ca-
iz midir?
— Evet, yek digerinin kardeşidir. İmama kıyam
etmek, savaşı dogurmaz mı? Kitap öyle diyor.
— lslamlar, madem ki kardeştiler. Nasıl oldu
da siz Müslümanlan birbirine vuruşmaya gönder-
diniz?
— Ya... Hazreti Ali... savaştıklan adam Müs-
lüman degil miydi? Yener, kardeş kalır.
— Seçilmiş cumhurbaşkam. Mecüs ve hükümet
vardır. Bunlara, dinde gördüŞünüz kayıtsızlığı bil-
dirmeden MUslümariran neden vuruşmaya gönder-
diniz?
— E... Vuruşmaya ben göndermek istemedim.
Bu zatlara da yazmadım, niyette kaldı. Kader bı-
rakmadı, kavgaya düştük. Iş elimize geçti.
— Bu kıyamınızı vacip görüyorsunuz. Küffar,
tslam beldelerini çiğnerken cihat nedir? (252).
— O da dhattır... Farzdır...
Yunan bütün memleketimizi çiğnerken bu top-
ladığınız dört bin kişi ile neden Yunan üzerine yü-
rümediniz?
— O zaman yine giderdik. Vaktimiz yoktn. O
zaman biz çok perişandık. Vaktimiz olsaydı dur-
mazdık. Balkan muharebesinde hazırlandık. tste-
miler. Bu muharebede goçmendik, yoksulduk.
— Bu ayaklanmayı nerede ve ne zaman hazır-
ladınız?
— Önceden hazırhk yoktu. Piran olayında alev-
lendi. Biz de düştük içine ve işe başladık. Ben Li-
ce'ye geldim. Hiçbir suretle kimseye birşey deme-
miştim. Bu olaydan önceydi. Kimseye açıkça ya
da gizli hiçbir şey söylemedim.
— Oğlunuz Ali Rıza Efendi'nin tstanbul'dan
gelmesinden kaç gün sonra bu kıyama başlandı?
— Ali Rıza, tstanbul'dan geldikten yaklaşık bir
ay sonra oldu.
— Oğlunuz bu ayaklanma konusunu kimlerle
görüşmüştü? Size ne haberler getirmişti?
— Ayaklanma konnsunda tstanbul'da kesinlikle
bir şey duymamış. Erzunım'a gittim. (Cibranlı)
Halit Bey'i bekledim, gelmedi. Oğlu geld\; baba-
sının tutuklandığını söyledi. Duymamıştım.
— Oğlunuz size tstanbul'dan geldikten sonra şe-
riat şöyle olmuş, böyle olmuş diye her halde bir
şeyler söylemiştir.
— Hınız Kürtlerinden Reşit adında birisine mi-
safır olmuş ve Seyit Abdülkadir Efendi'yi ziyaret
etmişti.
— lstanbul'a ne maksatla gitmişti?
— Koyun götürmüştü. Halep tacirlerine verilir...
— Oğlunuzun dönüşünde nerede buluştunuz?
— Şuşar'da...
— Jandarmalar geldi, adamlar vuruldu. Bu
ayaklanma böyle başladı diyorsunuz. Yoksa ayak-
lanma başka nedenle ve başka şekilde midir?
— Jandarmalar vunılmasaydı, amaçlannı kitap
yoluyla uygulayacaktım...
— Size neydi? Jandarmalar görev yapıyor diye
bütün halkı ayaklanmaya kaldırdınız?
— Hayır, bence birşey yoktu. Bir anlaşmazuk
çıkmış, bunlar yemin etmiş, siz ısrar ediyorsunuz,
yapmayın dedim.
— Sizin bu nasihatlannız sonunda bir şey oldu
mu?
— Ya... Vunıştular..
— Vunıştular diye size ne oldu da halkı kıyam
ettirdiniz?
— Ben köyden çıkbm, gittim. Kryamet koptn,
olunca ben de başına geçtim.
— O kıyametten sonra mı başa geçtiniz?
— Ben Darahini'ye gitmeden önce orayı kuşa-
tıyorlardı. Jandarma meselesi olmasaydı, hitabe-
den kitabeden, belki bir yıl sonra olurdu, belki al-
tı ay sonra olurdu, belki olmazdı.
— Jandarma meselesi düşündüğümüz ve tanun-
ladığımız gibi bir olaya yol açtı. O olmasaydı altı
ay önce olacaktı, öyle mi?
— Hayır, o olmasaydı belki olmazdı. Aliahü Ta-
alâ kader etseydi olurdu.
— Her şeyi kaza ve kadere bağhyorsunuz. tredi-i
cuzziyenizi inkâr mı ediyorsunuz?
— Hayır.. trade de var tabii... Ben de boş deği-
lim. Benim de sorumluluğum var tabii. tnkâr et-
miyornm.
— Ayaklanmayı yalnız basınıza yapüğınıza inan-
mıyorum. Her halde sizi kışkırtanlar, yüreklendi-
renler vardır.
— Ne içeriden ne dışandan kışkırtan yoktur. Dı-
şandan kastım, yabancılardır.
— Bu kıyamı, bu ayaklanmayı yalnızca siz mi
düşündünuz?
— Evet. Benim fikrim de vardı. 'Ulema, fuda-
la ve ukalayı göreyim' dedim. Din ahkâmı bıra-
kıldı, onlan isteyelim dedim. Öyle nmut ediyor-
dnk. (254)
— Ukala ve ulemayla görüştünüz mü?
— Görüşmedim, görtisemedim. Zaman kalma-
dı. Bu iş başladı.
— Israrla Diyarbakır'ı almak fikri size nereden
eeldi? Diyarbakır'ı alsaydınız ne olacaktı?
— Şeriat düzenine eğilimlidir diyenler kimlerdir?
— Ağalar... Muhtarlar.. Salih Bey'den de işiü-
• yordum.
— Salih Bey bunlarla görüşüyor muymuş?
— Bilmem, görüştuklerini sanmam.
— Size böyle onemli bir haber verilirse araştı-
np, incelemez misiniz?
— Öyle yalanlar söyleniyordu ki ne haddi vardı
ne hesabı... Muş... Bitlis işgal ediliyor diye haber
geliyordu, sonra yalan olduğu çıkıyordu. Ne pos-
tamız vardı, ne irtibat...
— Bir şey yokken bu kadar Ümmedi Muham-
med'in kanını döktürmek caiz miydi Şeyh Efen-
di?
— Günahtır gerçekten... Fakat ben fetva almış-
tun. Yoksa yapmazdım.. Zaten olmuştu, Darahi-
ni'ye saldırmışlardı. Hani de olay oldn.
— Emir-ül-Mücahidin olan bir adam başanh
olacağını anlamadan Diyarbakır'a saldırır mı?
— Ben başanlı olamayacağımızı nereden bilir-
dim? Önce de Hani meselesinde dunım aynıydı.
Başardık.
— Demek Diyarbakır için bir tertibatınız vardı...
— Hayır, tertibatımız yoktu. Yine eskisi gibiy-
di.
— Tertibatsız böyle kan akıtılır mı Şeyh Efen-
di?
— Şeriatı inşallah tamir ederiz, bir miktar can
kaybı da olsa yine şeriat içindir dedik.
(...)
— Diyarbakır'a girdikten sonra ne yapacaktı-
nız?
— Diyarbakır'a girdikten sonra birtakım adam-
lan toplayıp hükümetimizle görüşecektik. tçki ya-
sagı koydurup medreseleri açtıracakük. Zaman
kalmadı.
— Ayaklanıp da bir kıta zapt ederek hükümete
şöyle yapın, böyle yapın diyeceğine ayaklanmadan
ŞEYH ALİ RIZA — Şeyh Sait'in oğlu Şeyh Ali Rıza. Ayaklanma, Şeyh Ali Rıza'nın tstanbul'dan
babasının yanına Doğu'ya gelmesinden bir ay sonra başlamıştı.
— Bizim nzkımız, nasibimiz bu tarafa düşmüş-
tü. Lice tarafına geldik. Daha nereye gideyim?
— Bir mektubunuzda fetih kelimesi kullanıyor-
sunuz, neden?
— Her neresi ahnırsa fetih deriz.
— Mektuplarınızda "Emir-ül Mücahidin" di-
yorsunuz. Kendi kendine "Emir-ül Mücahidin"
namım alır mı bir insan?
— Önce Emir-ül-Mücahidin yazıyordum. Bii-
yüklüğu kendime layık görmedim. Sonra Hâdim-
ül-Mücahidin dedim, hâdim oldum. (255)
— Diyarbakır'ı alacağıruzı sanarak mı saldırrruş-
tınız?
— Diyarbakır'ı almak taraftan değildim. Fakat
bazı ağalar taraftardı.
— Kimdi bu ağalar?.. Adlarını söyleyin.
— Salih Bey... Hanili Salih. Bey taraftardır. Baş-
ka kim vardı bilmiyorum.
— Bir saldınyla Diyarbakır'ı alamayacağımzı bi-
liyordunuz. Başarımzı sağlayacak şey ne idi ki sal-
dırdınız?
— Diyorduk... Birkaç savaş olmuştu. Başan
Kürtlerdeydi. Yine öyle olur sandık; fakat olma-
dı.
— Şehir içinden haberleştikleriniz var mıydı?
— Diyarbakır'm içinden yoktu. Yalnız halkımn
çoğunun şeriat taraftan olduğunu ve dindar oldu-
ğunu biliyorduk.
— Diyarbakır içinden yardım umudunuz var
mıydı? Kimlerden u'mut ediyordunuz?
— Yardımdan umutluyduk efendim. Halktan
umutvardık.
— Cemil Paşazadeler ve Nakip Bey eğilimlidir
diyorlar. Neye eğilimlidir?
— Ben kimseyi tanımam, duyduguma göre Na-
kıp, Cemil Paşazadeler, şeriat yanlılandır diyor-
latdı. Doğnı mu, değil mi? Bilmem. (256/
önce başvursaydın ve hükümet isteklerinizi kabul
etmeseydi ne olacaktı?
— Hükümet kabul etmeseydi günahtan kurtu-
lurduk! Evimizde otururduk. Önce hükümete yaz-
saydım ve kabul etmeseydi göç izni isterdik. Ve bu
izin de verilmezse günah bizden giderdL otururduk.
duk.
— Fetihten sonra bağımsız bir Kürdistan kral-
hğı yapacaktınız, öyle mi?
— Krallık falan bizim niyetimizde yoktu. Ama-
cunız şeriat ahkâmını uygulamaktı. Ben ne başkan-
lık kabul ederdim ne de elimden gelirdi.
— Bu kadar kan döktükten sonra nedamet olur
mu?
— Bilmem. O kadar düşünmedim.
— Burada bir beyanname var.
— Bu beyannameden benim haberim yok. Kim
yazmış bilmiyorum.
— Bunda diyorsunuz ki bazı dindar milletvekil-
leri var. Dinsizler de var. Onlara dınsiz diyebilir
misiniz?
— Beyanname öyle demiş, ben o fikirde deği-
lim. Hepsi dindardır. Fakat bazısı dine çok hizmet
eder; bazısı az eder. Dini açıkça reddettiğini söy-
lerse ancak o zaman dinsiz derim.
— Sizden ve benden daha çok inanmış olan
Müslüman askerine kurşun sıkılır mı?
— Evet, o da tslam askeridir. Kıyam, fikrimiz-
ce dhattır.
— Siz yalnız kendi reyinizle kıyam ediyorsunuz.
Erdemli iüm adamları ile görüşmeniz gerekmez
miydi? Siz müctehit misiniz?
— Hayır, müctehit değilim. tslami kurallann
hepsi değil, ama büyük bir kısmı bıralulmışü. Ben
böyle anladım. (257)
— Madem müctehit değildiniz, şeriat yoktur diye
ayaklanmamalıydınız.
— Nihayet nasıl olacağını düşünmedim. Mecli-
sin büyük bir kısmı dindardır. tsteklerimizi kabul
ederler. Medreseleri açariar dedik. Tabii "vakti
saadet" kadar olmasa da bir dereceye kadar iyile-
şir dedik. (258)
— DUşünmediniz mi ki bu kıyamı Türkiye Cum-
huriyeti askerle bastınr ve bizi yok eder diye .. Bu
cesareti size veren neydi?
— DeUlimiz yoktu. Bu kadar askeri süratle sev-
kedeceklerini zannetmiyorduk.
— Sonra mı anladınız?
— Şimdi anladım, belli...
— Siz bunu -kıyam meselesini- tarihte görmüş-
tünüz ama bugünle o günü birbirine kıyas etmiş-
tiniz ve sonra da böyle olmadığını anlamıştımz de-
ğil mi?
— Bize sorsaydılar, niçin ayaklamyorsunuz? Biz
de söylerdik. Onlar da kısmen kabul ederlerdi. Biz
de teşekkür ederdik. Önceden düşünseydik daha
iyi olurdu.
Mazhar Müfit Bey'den sonra Şark Istiklal Mah-
kemesi üyesi Ali Saip Bey soru sormaya başladı.
Ali Saip Bey'in ilk sonısu şuydu:
— Ayaklanma önceden hazırlannuş mıydı? Yok-
sa rastlantı sonucu mu başladı? Bunun esası ne-
dir?
— Esasını kime bağlayayım?
— Lice'ye yazdığın mektuba göre ayaklanmayı
önceden düşündüğün anlaşılıyor.
— O yazdı, benim değildir. tmza benim.
— Mektupta "Ah Türkler kaleden çıksalar in-
tikam alırdık" falan deniyor. tmza ederken oku-
madın mı?
— Okuryazanm. Akiıma gebniyor. Vallahi o in-
tikam meselesini bilmem... Diyarbakır kale olma-
saydı, şöyle alınırdı, böyle keserdik, diyorlardı.
Onu demek istedim.
— öğretmen Fahri Efendi'yi öldürttüm diyor-
sun. öyle mi? Sonra ayaklanmaya ben karar ver-
dim dedin. Vaktiyle düşünülüp konuşulan bir şey
olmasa, seni bu yörede kimse tanımazken nasıl Di-
yarbakır'a saldırdın? Vaktiyle düşünülmüş karar
verihniş demek!
— Hayır, ben öyle bir şey demedim. Öğretmen
Fahri Efendi Piranlıdır. Asker tarafından vurul-
du. O olay oldu, ben de ileri gittim. Allah'ın ka-
deri oldu ben de içindeydim.
Eğer düşünühnüş, tertip edilmisse, eğer böyle bir
şey gerçek ise...
— Şeriat işini beş on yü, yirmi yıl önce niçin dü-
şünmedin? Niye başvurmadın?
— Önce de düşündük: Fakat ADah'ı Taalâ ka-
der etmemiş. Vakti ve saati dolmamış!
— Kabahati bir yandan jandarma subayına yük-
lüyorsun, bir taraftan da Allah emretti diyorsun.
Allah sana isyan et mi dedi?
— Ben içindeyim. Işin başına geçtim. Kendi ak-
lımca nasihat ve vaaz ederim, esirleri incitmeyin
derdim...
— Senin medresen var mıydı? Medresede sen mi
hocalık ederdin? Medresen kapandı mı?
— Medresem vardı, müdderrisim vardı. Kapan-
dı, resmen kapattılar.
— Ayaklandığın zaman Müslüman askeri ola-
rak mı görüyordun? Yoksa kafir askeri olarak mı?
— Hayır, Müslüman askeri olarak göriiyordum.
— Şeriat kurallanna göre sahıs çıkarlanru umu-
mi menfaatlara tercih etmek caiz midir?
— Hayır, şahsi menfaat umumi menfaate ter-
cih edilmez. Şeriata aykındır.
— Ya sen, Şeyh Şerife yazdığın bir mektupta
nefsin her şeyden mukaddes olduğunu yanyorsun:
"Şeyh Şerif Efendi ye Selam ve dualar eylerim.
Fişeklerin noksan ve yoklugundan cepheyi Beiki-
ni Dağı'na aldım. Bu tarafta asker-i rum ziyade-
dir. Eger helâkımız mucip bir mani yoksa Kara-
cagöl'den geri çekileceksiniz. Ve bir miktar kafi
kuvveti bize göndereceksiniz. Ve Şeyh Hüseyin Ue
beraber güzelce yazarsmız.
Dersim, ne haldedir? Lehimize veya aleyhimize
mi?
Bugün bizim hayaömızı duşün. Kimsenin hayat
ve malını düşünme. Biz mahvolduktan sonra baş-
kalannın hayat ve malı bize ne faydadır? Nefis,
başkalanndan önce gelir." (259)
— Ben onu yazdım, benim cepheme gelmesini
istedim. (..) Nefisten mnrad, orayı terk et, bura-
ya gel demek istedim. Umumi menfaat buradadır.
Ya savunalım ya kaçalım dedim. Biz telef olduk-
tan sonra sizin orada lüzumunuz yoktur demek is-
tedim. Biz reis idik, reisin yok olması, ölümü umu-
mun menfaatlerine mugayir degil miydi?
(...)
— Şeyh Sait Efendi, siz elinizle top mermisi tu-
tuyor; üfieyerek uçağı yere attınyormuşsunuz, öyle
mi?
— Ne o doğrudur ne o.. Bunu kim söylemişse
yalandır.
— Asker-i Rumi nedir?
— Biz Kürtler Türk askerlerine asker-i Rum de-
riz. Tabirdir, öyle deriz.
Yann: Yüzleştirroe
| | S i t i i A
* | _ i
( 2 4 4 ) - ö r g e e v r e n , Dunya 14 Haziran 1957
U l p l l U l l a l (245)-Seyh Sait davasında yargılananlann adları şöylevdi:
1—Şeyh Sait 2—Varto ve M«ş Ctpbesi Komotanı damadı Mdikanlı Şeyh
Abdnllah, J-Tokli>-anlı Halit oğln Kamil Bey, 4— Kamil Bey'in kardeşi Ba-
ba Bey, 5—Elazıg Cephesi komutaaı Şeyh Şerif 6—Darahini Komutanı Fa-
kih Hasan Fehmi, 7—Vdirii Hacı Sadık Bey, 8—Çanlı tbrahim. 9—Şeyh Ab-
dnllah, 10—Harput Şeyhlerindea Şeyh Ali. 11—Şeyh Celal. 12—Şe>h Ha-
san, 13—Garipli İzzet oğlu Mehmel Bey, 14—Hanili Hacı Salih Bey, 15—Oğlu
Mustafa Bey, 16-H»nili Şeyh Adetn, 17-Maden Şehri KomuUnı Kadri Bey,
18-Pinmb, 19—MoOa Mabmot, 20—Sttvaıb Şeyh Şemsettm, 21—Tennili Şeyh
tsmail, 22—Şeyh AbduUatiI. 23—Befikaniı Molla Emin Hanili Salih Bey oğlu
Hasan, 24—Arap Abdi, 25—Kargapazarlı Halil oğlu Mehmet. 26—Şinikli
Hasan oğlu Süleyman, 27—Öğretmen Müsyanlı Molla Cemil, 28-Az aşireti
rdsi Demird Öroer oğlu Süleyman, 29—Şerif oğlu Süleyman, 30—Fakıh Ha-
san'ın kâtibi Tahir. 31—Hanili Mustafa Bey oğlu Mehmul Bey, 32—Vartolu
Şeyh Musa oğlu Şeyh Ali, 33—BoUkanlı Hacı Halit, 34—Diyadinli Timur
Ağa, 35—Hınıslı Kamil oğlu Abdollatif, 36—Muslu Mehmet, 37—Süleyman
Bey, 39—Bahri Bey, 40—Zorabadlı Şeyh Cemil, 41—Capakçurtu Süleyman
oğlu Ynsaf, 42—Yamaç aşiretli Ali Baban, 43—Kargapazarlı Halit,
44—Mehmet oğlu Tahir, 45—Bucak müdurii Tayyip Ali, 46—Çapakçur Kay-
makamı Höseyin Hllmi, 47—Şeyh Sait'in hizmetçisi Yusuf oğlu Çerkes jan-
darma Hamid, 48—Salih oğlu Hasan. 49—Cemil Pasazade Ekrem,
50—Malazgirt sa>cısı Abculhamit, 51—Jandarma Teğmeni Mehmet Mihri,
52—Jandarma luzbasısı Ali Avni, 53—Hanili Mustafa Bey'in tonınu Örfi,
54—Genç Valisi tsmail Hakkı Bey, 55— Çapakçur Yargıcı Ali Rıza.
56—Bankeâli Reşit, 57—Çapakçurlu Hüsejin, 58—Sıhhiye Kâtibi Niyazi,
59-^landarma Ali, 60—BitUsli Mehmet Salih, 61—Kargapazarlı Reşit.
(2—Kargapazarlı Süleyman Bey, 63—tsmail oğlu Mehmet. 64—Vartolu Ali,
65—Vartolu Çeadi, 66—Darahini Müftusü tsmail Bey, 67—Emekli Binbaşı
Kasım, 68-Halk Fırkaa Baskanı Ruştii Efendi, 69—Molla Abdülhamid.
70—Ralamh Nimet, 71—RatcanU Ahmet, 72—Ratcanh Maksnt, 73—Ratçanh
tbrahim Bey, 74— Nakip Bekir Bey. 75—Cemil Pasazade Ömer, 76—Cemil
' Pasazade Kadri, 77—Cemil Pasazade Cevdet, 78—Cemil Pasazade Memduh,
79—Mühittin Bey. (Behçet Cema] s: 9^; Aybars s: 323-325.
Aybars, savcıkk belge ve yazışmalan için $u ozgün kaynağa yoUama yapıyor:
TBMM Arşivi T-12 dosya 69. karar 69 ve 1V-12 b—1 Şark Istiklal Mahke-
mesi Karar Defteri s: 15 d 4/32 (246)-Behçet Cemal s: 98-99
(247). Kı>-am, sözcük anlamıyla "ölümden sonra dirilip ayağa kalkmak"
demektir. (Hançerlioğlu Orhan, tslam tnançları Sözlüğü, Remzi Kitapevi.
1984 tst s: 250). Kuran'daki "Kıyamet suresi" (Kuran'ı Kerim ve Türkçe An-
lamı, Diyanet Işleri Yay. 1985 Ank. s: 576) insanların öldükten sonra dirile-
ceklerinı "kıyam" sözcüğü ile anlatır.
Islami amaçlarla yapılan ayaklanmaya da "kıyam" deniyor. Şeyh Sait, bu
nedenle ayaklanmadan "kıyam" diye söz ediyor.
(248)- Sebilürreşat, ayaklanmadan hemen sonra kapatılmıştı. Sebilürresat,
başyazarlığını Eşref Edip'in (Törehan) vaptığı dinsel konulara ağırbk veren
tutucu gazeteydi.
Şark Istiklal Mahkemesi, ayaklanma nedeniyle başına da gözdajı vennek
amacıyla 7 haziran gunil Eşref Edip, Velid Ebüzziya, ünlü yazar Orhan Ke-
mal'in babası Abdülkadir Bey (öptçü), Feya Lütfi (Karaosmanoğlu), Sad-
ri Etem (Ertem), tlhamı Safa, GündOz Nadir, ağustos ayında da Ahmet Emin
(Yalman: Ahmet Şükrü (Esmer), Suphi Nuri (İleri) ve tsmail (Mayokan)'ın
tutuklanmalanna karar vermişti. Gazetecüer, yargılama sonunda salıveril-
diler. (Tunçay, s: 143-145: Toker s: 102).
Savcı Avni Doğan'ın "Kurtuluş ve Sonraa" adlı kitabında şu satırlan ya-
zıyor:
"— Şeyh Sait'in gazete muhabirieriıün birer birer isimlerini söyleyerek yapügı
isnadın içyuzönü sıkı bir tetkikten sonra tamamen oğrenmiş bulunuyordum:
Şeyh Saitln gazeledler haklunda yapfigı beyanat, kendi fikrinden doğmuş
değildi, ona telkin rapılmış, maayyen Mmler verflerek bnnlan Itnam edene
zanıa hafifleyeceği vaal olunmnştıı) (Doğan Avni, Kurtuluş ve Sonrası. Dün-
ya Yay. 1964. tst s: 174)
Ahmet Emin Yalman ad anılannda lutukJu gazetecilerin mahkeme üyele-
ri ile Elazığ'da Çarsancaklı Ahmet Bey'in evinde içkili akşam yemeklerinde
bir araya geldiklerini yazıyor! (Yalman, Ahmet Emin.. Yakın Tarihte Gör-
düklerim ve Geçirdiklerim, Cilt 3, Yenilik Basımevi 1970 tst s: 179)
(249)- "Talak ı sdase" tslam hukunda erkeğin kansını kesin olarak boşa-
yacağını büdiren kararına verilen addır. Erkek, kansını üç kez boşar ya da
Uç kez boşayacağını art arda soylerse bu söz kesin sonuç doğurur. Erkegin
aynı kadınla evlenmesi için kadının bir başka erkekle yapay olarak evlenme-
si ve bu erkekten aynlması gerekir. Buna da hnOe denir. (Üçok Coşkun-Mumcu
Ahmet, Tttrk Hukuk Tarihî, Savaş Yay. 1985 Ank. s: 91)
(250)- Risaie, mektup ya da kitapçık, dergi anlamlannda kuUanıhyor. Dinsel
konulan içeren ve "tebliğ" adı verilen bildirimler olarak algılanıyor.
(251)- Şeyh Sait, burada dinsel anlamlanyla "cevazına delildir" sözcukle-
rini kullanıyor. "Cevaz" .Arapçada izin demektir.
(252)- "Cihat" din için yapılan savaş demektir. Kuran'ın "Furkan suresi-
'nin 52. ayetinde "kaflriere boyun eğme, Knran'la onlarla savaş" denilir.
(253)- Orgeevren, Dunya, 15-16 Haziran 1957, Cemal Behçet s. 99 vd.
(254)- Ulema,.bilginler, fudala, erdemli kimseler, ukala da akıllı insanlar
detnekti.
(255)- Hâdim, hizmet eden demektir. "Hidim-ül Mücahidin, savaşçüann
hizmetkân anlamına geliyor.
(256)— Cemil Paşazadeler, Diyarbakır'm varlıklı ve ünlü ailelerindendir.
Eski valilerden Cemil Paşa'nın 11 oğlu, 3 kızı olmuş; oğullan Mustafa,
Fuat, Kasım, Ziya, Hacı Abdurrahman, Besim, Naim, Ömer, Cevdet, tbra-
him, Kemal; kızları Naime, Vasfiye, Mihrinısa.
Çanakkale Savaşı'na gönüllü olarak katılan Besim ve Naim, savaşta şehit
oluyorlar.
Binbaşı Noel ile işbirliği yapan Cemil Pasazade Ekrem, Cemil Paşa'nın
tonınu ve Kasım Bey'in oğludur.
Ekrem Paşazade*nin beş çocuğu oluyor: Pervin, Handan, Nevzat, Jale ve
Haynyc.
Pervin, Belçika'da yaşıyor, Brüksel'de Kürt Enstitüsü BaşkanlıgYnı yapı-
yor.
1986 yılında tstanbul Beşiktaş'ta ölen Kün Teali Cemiyeti Diyarbakır tl
Sekreteri Ekrem Cemil Paşa, Şeyh Sait ayaklanmasından sonra Şark Istik-
lal Mahkemesi'oce 10 yü ağır hapis cezasma çarpunlıyor, ancak Ekrem Bey
Suriye'ye kaçıyor. Kürt liderlerinden Nuri Dersimi,. Ekrem Bey'in beş yıl ağır
hapse çarptınldığını ve Kastamonu Cezaevi'nde kaldığını yazıyorsa da ailesı
bu olayı doğrulamıyor. (Dersimi s: 161)
Ayaklanmadan sonra Suriye'ye kaçan Ekrem Bey, yurda döndükten sonra
iki yıl tstanbul Göztepe'de kız kardeşinin köşkünde yaşıyor.
Cemil Pasazadelerden Mustafa Bey'in oğlu Ahmet ve Fuat Bey'in oğlu Kadri
Cemiloğlu da Şark tstiklal Mahkemesi'nde yargılanıp aklanıyorlar Bir ya-
bancı araştırmacı, Ekrem Bey'in babası Kasım Bey'in hükümeti destekledi-
ğini, bu nedenle ayaklanma başladıktan sonra Diyarbakır'dan aynldığını ya-
zıyor. (Orson s: 98)
Ekrem Bey, unlu yazar Vedat Gunyol'un dayısıdır. Vedat Günyol'u eğiten
Ekrem Bey'dir.
Günyol, babasının Kurtuluş Savası'nda Anadolu'ya geçtiğini, Kasun Bey'in
de babasına 350 bin lira gönderdığini anlatıyor.
Geçen >ıllarda bir trafık kazasında ölen Prof. Cemil Cemiloğlu da Cemil
Paşazadelerdendir. Eski boksörlerden Yük. Ziraat Mühendisi Esat Cemiloğlu
da aynı ailedendir. Esat Cemiloğlu, Diyarbakır'da yaşıyor.
(257)- tslam hukukunda içtihat bir sorunun Kuran ve hadislerdeki hüküm-
lere dayanarak kıyas yoluyla çözülmesi demektir. İçtihatta bulunanlara da
'müçtehid' denir.
(258)- (Vakti saadet) Hz. Muhammed'in yaşadığı dönem için kullanılan
bir tanımdır.
(259)- 7 Ramazan 1343 tarihh' mektup Hâdim-ul Mücahidin Muhammet
Sait el Nakşibendi imzasmı taşıyor. (orgeevren, Dunya 19 Haziran 1957).