Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 HAZÎRAN 1991 • • • • HABFRLERİN DEVAMI CUMHURÎYET/19
Dini ve Ahlaki...
(Baştarafı 1. Sayfada)
sanıriar.
Ciddiye almamız olanaksız bu tür yakla-
şımları.
68 yaşına basmış olan Cumhuriyet'in te-
mel ilkeleri bellidir. Yayın politikasının özü-
nü, laik cumhuriyet ve demokrasi oluşturur.
Laikliğin de cumhuriyetin de en iyi demok-
rasi içinde savunulacağına inanır.
O yüzden her türlü inanca, her türlü dü-
şünceye saygılıdır. Dindarların da dinsizle-
rin de aynı toplumda rahatsız edilmeksizin
yaşamlannı sürdürmelerinden yanadır. İnanç
ve düşüncelerin özgürce rfade edilip serbest-
çe yarıştıklan bir toplum ve devlet düzenini
savunur.
Bu bağlamda antMaik, islamcı düşünce ve
akımlann demokrasiden dışlanmalanna kar-
şıdır. TCK 163'ün kaldırılmasını yıllarca sa-
vunmuştur.
İslamcı akımlardan yana olanlann görüş-
lerine de sayfalarında yer verir. Örneğin da-
ha dün Refah Partisı Genel Başkanı Necmet-
tin Erbakan gazetemizin Pazar Konuğu say-
fasındaydı.
Kısacası, Cumhuriyet'in "dini ve ahlaki de-
ğertere saldınsı" söz konusu olamaz.
Ama bir noktanın vurgulanması gerekir:
Bu gazete akla özgürlükten yanadır. Çünkü,
aklı dogmaların tutsaklığından kurtarmak ve
özgür kılmak için insanlığın yüzyıllardan beri
vermekte olduğu savaşım uygarlığın moto-
rudur bu gazeteye göre. İnsanlığın daha iyi-
ye, daha güzele dönük arayışlarıntn önüne
dikilen setlerin tarih boyunca birer birer yı-
kılması, insanın düşünmeyi, kuşku duyma-
yı, tartışmayı öğrenmesiyle gerçekleşmiştir.
O yüzden aklın özgürlüğüne inanır ve daha
iyiye, daha güzele medrese kafasıyla değil,
ancak eleştirel düşünceyte varılabıleceğıni
de çok iyi bilir bu gazete.
Bir kez daha vurgulamak isteriz: Tabula-
ra yer yoktur demokrasilerde. Hangi gerek-
çeyle olursa olsun düşüncelere yasak konu-
lamaz.
İslamiyet de tartışılabilir, sorgulanabilir,
Atatürkçülük de...
Bu gazetenin ölçütleri çok yalındır. Örne-
ğin, daha birkaç yıl önce ırkçılık kokan dü-
şüncelerını hiç paylaşmadığı İslamcı bir be-
lediye başkanının "Ben Atatürkçü değilim"
dediği için tutuklanmasına karşı çıkmış, ka-
rarı demokrasi adına eleştirmışti.
Islamda Kadın ve CinseUik dizisiyle ilgili de-
ğişik gorüş ve tepkilere de sayfalanmızda yer
vereceğimizi açıklamış bulunuyoruz.
Konuları fikir planında tartışabilmenin er-
demini bazı islamcı çevrelerın de öğrenme-
leri için vakit artık gelmiş olmalı!
Aynı toplum çatısı altında barış içinde bir
arada yaşamanın başka yolu bugüne dek
bulunmuş değil. Öyle söylüyor tarihten kay-
naklanan acı deneyimler.
Bakırcılar çarşısı cinayeti
Petro mu Lenin mî?
(Baştarafı I. Sayfada)
nu'nda yapılacak başkanlık se-
çimi sırasında Leningradlılar ay-
nı pusulada bu konuda oy kul-
lanacaklar.
Liberal reformcu Leningrad
Belediye Başkanı Analoli Sob-
çak önderliğindeki Leningrad
Halk Cehpesi, bütün demokra-
tik muhalefet grupları yaklaşık
bir yıldır, kentin adını değişip
yeniden 'Peter'li bir adın veril-
mesi için mücadele ediyor. Ko-
münist Partisi ise giderek artan
bir şiddetle bu değişime karşı
çıkıyor.
Rusya Devlet Başkanlığı için
yanşan Yeltsin, Rijkov ve Ba-
katin gibi önde gelen adaylar
arasındaki mücadele bile ner-
deyse ikinci plana duşmüş du-
rumda. Zaten Yeltsin'in kazan-
YÖK'ten
bir sınav
hakkı daha
ANKARA (AA) — Yük-
seköğretim Kanunu'na eklenen
geçici madde ile 1985-86 eğitim
- öğretim yılından bu yana, di-
siplin suçu dışında kalan sebep-
lerle kurumlarıyla ilişkisi kesil-
miş veya kesilme durumuna gel-
miş, olanlarla bu öğretim yılı so-
nunda ilişiği kesilecek olanlara,
her ders için bir sınav hakkı
verildi.
2547 sayıh Yükseköğretim
Kanunu'nun bazı maddelerini
değiştiren ve geçici maddeler ek-
leyen kanun, Resmi Gazete'nin
dünkü sayısında yayımlandı.
Buna göre, kadro şartı aran-
maksızın profesörlüğe yuksekil-
me hakkından yararlanmak
üzere 31 Aralık 1989'dan önce
muracaat edenlerden, istekleri
üniversite yönetim kurulunca
olumlu karşılananlar profesör-
lük kadrosuna öncelikle atana-
caklar.
YÖK Kanunu'na eklenen öte-
ki geçici madde ile de yükseköğ-
retim kurumlarından ilişiği ke-
silenlere her ders için bir sınav
hakkı daha verildi. Değişikliğe
göre 1985-86 eğitim - öğretim yı-
lından bu yana, disiplin suçu dı-
şında kalan nedenlerle kurum-
larıyla ilişkisi kesilmiş veya ke-
silme durumuna gelmiş olanla-
ra bugunden, 1990-91 eğitim -
öğretim yılı sonunda ilişiği ke-
silecek olanlara, ilişkilerinin ke-
sildiği tarihten itibaren iki ay
içinde ilgili yükseköğretim ku-
rumlanna başvurmaları şartıy-
la her ders için bir sınav hakkı
verilecek. Sınavlar, başvuru ta-
rihini izleyen iki ay içinde yapı-
lacak şekilde ilgili yükseköğre-
tim kurumunca uygulanacak.
Bulundukları yükseköğretim
kunımunun tüm derslerini alan,
ancak, verilen ek sınav hakları-
nı da kullandıktan sonra ara sı-
nıf veya son sınıf derslerinden
en fazla üç dersten başansız
olan öğrencilere, başansız ol-
dukları bu dersler için açılacak
ilk sınav döneminde bir sınav
hakkı daha verilecek. Bu ders-
lerde, uygulamalı olanların dı-
şındaki derslere devam şartı
aranmayacak.
Mezun olmak için tek dersi
kalan sınıf öğrencüeri ile halen
tek dersten son sınıfta bekleyen-
ler, bu dersin açılacak yan yü sı-
navlarına öğrenim harçlarını
ödernek kaydıyla, 1995 yıh so-
nuna kadar girebilecekler.
Gulhane Askeri Tıp Akade-
misinde, 1985-86 eğitim - öğre-
tim yılından bu yana ilişiği ke-
silmiş olanlara da ek sınav hak-
kı tanındı.
Yasaya eklenen geçici madde
ile fakülte ve enstitülerde lisan-
süstû eğitime başlamış, ancak
çeşitli sebeplerle yönetmelikler-
de öngörülen süreler içinde, li-
sansüstü ders sınavı, yeterlik sı-
navı ve tez sınavı gibi gerekli
aşamalan başarı ile tamamlaya-
mayarak kayıtları silinmiş olan-
lara, iki ay içinde başvurmaları
halinde bir hak verilecek.
Geçici maddeye göre üniver-
site harçlarını ödemeyenlerden,
bugunden itibaren uç ay içinde
borçlarını ödemeleri halinde ge-
cikrne zammı ve faizi alın-
mayacak.
ma şansı çok yüksek olarak de-
ğerlendiriliyor.
Bu nedenle Sovyetler Birliği
Komünist Partisi, Yüksek Sov-
yet ve bürokrasi bütün ağırlığı-
nı son bir haftadır "Leningrad'-
ın adının konınmasına" verme-
ye başladı. KP, 'Prarda'da ya-
yımladığı bildirilerle komünist-
leri 'tarihi göreve', Leningrad'ı
ve Lenin'i savunmak için kam-
panyaya katılmaya çağırdı.
Şaka değil. 70 yıllık bir reji-
min siyasal ve ahlaki simgesi oy-
lanacak Leningrad'da. Eğer oy-
lamada halkın yüzde 50'den
fazlası kentin adının değişmesinı
isterse, 1917 devriminin siyasal
prestiji ile birlikte Leninizm de
tarihin kapanan sayfaları ara-
sında yer alacak.
Yok, adın değişmesini isteme-
yenler çoğunluk sağlarsa ya da
değişimciler yuzde 50'yi bula-
mazsa, ülkede Komünist Parti-
si kendisine birkaç yıl daha ye-
tebilecek moral güce kavuşacak.
Yani Rusya'da modernizmin
ve Batıhlaşmanın öncüsü, deniz
kuvvetlerinin ve bir dünya
imparatorluğuna yönelen aske-
ri gücün yaratıcısı, kendi adını
verdiği Petersburg'un kurucusu
'Büyük Petro' (1672-1725) ile
yine Rusya'da sosyal devrimin
ve 1917 gibi dünyanın çehresini
değiştiren bir hareketin ruhu ve
öncüsu Vladimir tlic Lenin
(1870-1924) bir anlamda ölüm-
lerinden sonra tarih önünde,
halkoylaması ile boy ölçüşecek-
ler.
Kentin adı
1703 yıhnda 'Büyük' (Bizim
tarihlere göre 'Deli') Petro ta-
rafından Baltık kıyısında Neva
Irmağı deltasında batakhk uze-
rine kurulan Petersburg, Marx'-
ın deyişi ile Petro'nun 'denizgü-
ctt olmayan bir imparatorluğun
dünya sahnesine çıkamayacagı'
konusundaki sezgisine dayanı-
yordu. Rusya'nın Batı'ya açılan
penceresi olan Petro'nun kenti
1712-1918 yıllan arasında ülke-
nin başkenti oldu.
1914 yılına kadar kentin adı
'St. Petersbnrg'du. Rus Çarlığı
1. Dünya Savaşı'nda Almanlar-
la savaşa girince, Almanca ol-
duğu gerekçesiyle 'burg' (kale)
eki atılıp yerine Rusça
'Petrograd' denmeye başlandı.
'Petrograd' Lenin onderliğin-
de gerçekleşen ve dünyanın çeh-
resini değiştiren 1917 Ekim Dev-
rimi'nin de beşiğiydi.
1924'te kentinadı birkez daha
degiştirildi ve Lenin'in ölumun-
den sonra onun anısına
'Leningrad' adını aldı. Lening-
rad, II. Dünya Savaşı sırasında
Stalingrad ile birlikte ülkenin
Nazilere karşı direniş sembolle-
rinden biriydi. Ancak StaHng-
rad'ın adı 1956'dan sonra değiş-
tirilip yine Volgagrad yapılmış-
tı.Tarihsel Rusya'nın ve bugun-
kü Sovyetler'in en Batılı kenti
sayılan Leningrad, halen ülke-
de modernizasyon ve liberalleş-
menin başını çekiyor. 1917 dev-
rım günleri sırasında Bolşevik-
ler ve Marksıstler kenti kısa ve
sempatik bir jargonla 'Pitr' di-
ye adlandırırlardı. Bugün de
kentin demokrat, reformcu ve
meydanda gitar çalan hippy
gençleri kentlerine aynı şekilde
'Pitr' diyorlar.
(Baştarafı 1. Sayfada)
kayısı... Kangal sucuk... Fındık,
fıstık... Ve elbette simitçiii...
Çadırcılar Sokağı'ndan kot-
tan pantolon ve gömlekler rüz-
gân alsalar bağırlarına, ada va-
puru ne ola...
Salim Sağımlar, sokağın eski
sakinlerinden. Adı Salim, ama
herkes onu "Bayram Usta" di-
ye tanıyor. Oğlu Ercan Sağım-
lar ile Sağlam Iş Evi'ni çalıştırı-
yorlar. Sokakta kalan birkaç ba-
kırcıdan biri Bayram Usta. Dö-
ner, köfte ocağı, davlumbaz ve
soba işleri yapıp satıyorlar, ken-
di imalatlan.
Salim Sağımlar ile kapı önün-
de sokağın geçmişini konuşuyo-
ruz, gelmişi nasıl olsa görünür-
de...
"Demirci, hurdacı, bakırcısın-
dan, sobacısından tut, her tür-
lü madeni eşya saücısı vardı
burada" diye söze başhyor Sa-
lim Usta ve sürdurüyor: "tma-
labçısı da vardı, tamircisi de var-
dı, hurdacısı da vardı. Her ara-
dıgını burada bulabilirdin. Şim-
di dışandan gelenler burayı bu-
tik haline getirdiler. Biz de ar-
tık yavaş yavaş kayboluyoruz.
Hani derler ya, 'Komşu komşu-
ya bakar da carum ateşe yakar!'
Komşular bunu satıyor, demek
bunda bir şey var ki, biz de ya-
palım, biz de satalım derken bu
hale geldik..."
Kör bir kadınla onun omzu-
na yaslanmış bir adam ağıtlar
yakarak geçiyorlar çarşının ka-
labalığında.
Ohannes Usta'nın tahta çekiç
darbeleri ağıta eşlik ediyor.
Ohannes Usta ile Artin Usta ba-
kır dövüyorlar dükkânın kapı
arabğında.
Geçmişleri yetmiş yıl öncesi-
ne dayanıyor. Onlar da babadan
kalma... Onlar da son demleri-
ni yaşayanlardan...
"Zaman öyle geldi, zaman
böyle oldu" diyor Ohannes Us-
ta. "Yedi tane kalaycı vardı, kal-
madı. Paslanmaz çıkınca da ba-
kırcılık öldii."
Yorgancılar Kapısı'nın girişin-
de bir balkondan yaşh bir adam
ikindi ezanını okuyor yanık se-
siyle... 18'inde bir delikanlı, elin-
de bir tepside san, beyaz çay ka-
şıkları öylece durup ezanı din-
liyor. Onun yanı başında elinde
siyah ceketiyle bir adam. Onu
hafif bir omuz darbesiyle geçen
elinin beş parmağını "Seiko" sa-
atlerle donatmış bir başkası...
Suleymaniye tarafından Çar-
şıkapı'ya doğru yürüyorum.
"Hoppa şinanay yavrum hop-
pa şinanay..." Işte el arabasıyla
tupçu... Işte siyah torbasını şa-
kırdatan tombalacı... Iran'dan
ithal karpuzlan dilim dilim el
arabasına dizmiş karpuzcu...
tohh
îşten çok, yün, orlon, bir de
battaniye üzerine. Bulgarlar da-
ha çok yün ve orlon alıyor. Ru-
menler metresi 60-70 marktan
makine halısı...
Esnafın derdi ise hırsızlık. Üç
kadın geliyor, külotlara ikisi alı-
cı olurken üçüncüsü birini hop
çantasına... Ne yapacaksın, po-
üse gitmeyv: değmez... Bırak git-
sin kadının yakasını...
Akşamın koyu gölgesi soka-
ğın bordasına düşmek üzere.
Kulağımda Salim Sağımlar'ın
sesi: "O zaman insan ne ararsa
geiir, bitpazannda bulurdu, ama
o zamanlar malın kıtlığında bu-
ralar böyleydi. Şimdi mal bollaş-
tığı için hükmü kalmadı. Eski-
den bir tornavidayı gidip mağa-
zadan alamazdın, çünkü paha-
lıydı, gelip eskicidcn ucuza ka-
paürdın..."
Rüzgâr kottan yapdma pan-
tolon ve gömleklere vuruyor.
Ada vapunı birazdan iskele ala-
cak... Pantolonlar katlanıp erte-
si günün alışverişine bırakıla-
cak... Tombalacı, ayakkabı bo-
yacısı, karpuzcu, simitçi, hıyar-
cı, "Moment, moment" sesiyle
saatçi "Lakoste" tişönçüleri gü-
vercinler misali Süleymaniye'nin
arka sokaklanna dağılacaklar...
Geceye Çadırcılar Sokak'tan
bir "hoppa şinanay yavrum ho-
ppa şinanay" kalacak belki...
Bir de ada vapurunun yanna
belirsiz seferinin izi...
.FM UĞUR MUMCU
Çankaya'da pazarlık
(Baştarafı 1. Sayfada)
zel, özal'ın Yılmaz ve Akbulut
ile görüşmesini şöyle değer-
lendirdi:
"Eger Sayın Özai gene de ca-
gınp görüşmek isterse kendisi
Türkiye devletinin Cumhurbaş-
kam'dır. Onun davetine icabet
etmemek saygısızlıktır. Seve se-
ve giderim. Ancak Sayın Cum-
hurbaşkam'mn benimle Tiirk
devletinin meselelerini konuş-
masını beklerim. Çünkü taraf-
sız Cumhurbaşkanı'ıun bir par-
tinin genel başkanını seçmesi gi-
bi iç siyasete mudahale etmesi
düşünülemez. Dolayısıyla davet
edildigim takdirde adaylık ko-
nusunu konuşmam mümkün
detildir.
Işin tuhaf tarafı, başta basın
olmak üzere Türkiye'deki de-
mokratik guçlerin bu olguyu ta-
bii kabul etmeleri, adeta Sayın
Cumhurbaşkanı'nı A.NAP ge-
nel başkanının tek secicisi ola-
rak düşunmeleridir. Bu da
Türkiye'deki mıiesseselerin, sis-
temin iyi işlemedigini gösleren
en bariz bir delildir. Aslında
1200 delege ANAP genel başka-
nını secmek üzere çağrümışken
Cumhurbaşkam'nın bazı aday-
larla oturup genel başkanlık ve
başbakanlık pazarlığı yapması
ibret vericidir. Bunu prolesto
ediyorum."
Özal'ın şimdiye değin aday
olduklannı açıklayanlar içinden
sadece Yılmaz ve Akbulut ile
göruşmesi, bu adaylan 'finalist'
olarak gordüğü biçiminde yo-
rumlanıyor. Şimdiye değin Yıl-
maz ve Akbulut'un dışında Ha-
san Celal Güzel, Hüsnü Dogan,
Cengiz Tuncer, Ünat Demir, H.
Bekir Bilgin (eski Adıyaman
Me.kez Ilçe Başkanı), Oguzhan
Artukoğlu (eski Burdur Millet-
vekili) aday olduklannı açıkla-
mışlardı.
Akbulut'un temasları
tunde pilavcı...
Biraz daha sayacak olursak...
Hırdavatçı, kuyumcu, kebapçı,
antikacı ki kapımn önünde es-
ki bir gramofonda Nevesser
Kökteş'in bir taş plağını çalıyor,
kırtasiyeci, karşı karşıya durmuş
iki bisikletçi, hurdacılıktan dö-
nüş yapmış anahtarcı, cam, çer-
çeve ve aynacı, çantacı, ama
çantadan çok işi siyah naylon
torba üzerine...
Biri lastik bir botla kalabalı-
ğı yarıyor.
Ada vapuru kalkmak üzere,
ama deniz nerede?
Geçen hafta içerisinde "bir-
likte hareket etme" karan veren
"potansiyel" adaylar Namık
Kemal Zeybek ve Ekrem Pak-
demirli'nin ise Cumhurbaşkanı
ile yaptıkları görüşmelerden
sonra önceki akşam da tstan-
bul'da Başbakan Akbulut ile
gorüştukleri öğrenildi. Adalet
Bakanı Oltan Sungnrlu ile
ANAP Genel Başkan Yardım-
çıları Orhan Demirtaş ve Halil
Özsoy'un da katıldıkları gorüş-
me Tarabya Oteli'nde yapıldı.
Akbulut, görüşmede 2^eybek ve
Pakdemirli'den kendisini des-
teklemelerini istedi. Ancak Zey-
bek ve Pakdemirli, bu konuda-
ki kesin kararlarını vermek için
Özal'ın bugün Akbulut ve Yıl-
maz ile yapacağı görüşmenin so-
nucunu bekleyecekler.
Akbulut'u önceki geceyarısı
Istanbul'dan dönüşünde Başba-
kanlık Konutu'nda karşüayan-
lar arasında ANAP Ankara
Milletvekili Tevfık Ertürk'ün de
bulunması dikkati çekti. Başba-
kanlığı döneminde özal'ın özel
kalem müdürlüğünü yapan Er-
türk, halen Köşk'e yaİcın bir kişi
olarak biliniyor. Ertürk'ün
ANAP Teşkilat Başkan Yar-
dımcısı Ercan Vuralhan ile bir-
likte Akbulut'un beş kişilik ça-
lışma komitesinde yer almaları
da özal'ın Akbulut'u destekle-
diğinin kanıtı olarak gösterili-
yor. Oysa özal'ın başbakan
yardımcılığı döneminde özel ka-
lem mudürlüğunü yapan ANAP
Genel Sekreteri Akgün Albay-
rak'ın da Yılmaz'ın yanında ol-
ması, Cumhurbaşkanı'nın Me-
sut Yılmaz'ı desteklediğinin işa-
reti olarak yorumlanıyor.
Cumhurbaşkanı'nm eş ve ço-
cuklarının Mesut Yılmaz'ı des-
tekledikleri haberlerinden son-
ra Yılmaz'ın bu akşam The
Marmara Oteli'nde delegelere
vereceği yemeğe Semra Ozal'ı
da çağırması ilgi çeüti. Yılmaz
yanhları, Bayan Özal'ın yeme-
ğe katılmasını beklediklerini be-
lirtirken Akbulut yanlılan da
Ankara'da Basın BirliğTnin dü-
zenlediği törene gitmesini sağla-
maya çalışıyorlar.
Özal-Akbulut
göriişmesi
Cumhurbaşkanı Özal'ı An-
talya dönüşünde Esenboğa Ha-
vaalanı'nda Başbakan Akbulut
karşıladı. Özal, gazetecilerin,
"Genel başkan adaylanyla gö-
ribjccek misiniz" sorusunu ya-
nıtsız bıraktı.
Özal, havaalanından kente
dönerken, Akbulut'u da ma-
kam aracına aldı. Özal ve Ak-
bulut, Cumhurbaşkanlığı
Köşkü'ne değin görüştüler. Ak-
buhıt, Başbakanlık Konutu'nda
bir süre dinlendikten sonra ts-
tanbul'a gitti.
ANAP Genel Başkanı aday-
lanndan Mesut Yılmaz. Cum-
huriyet muhabirinin Özal ile
görüşme konusundaki sorusuna
yanıt vermedi. Yılmaz, bu ko-
nuda konuşmak istemediğini
söylemekle yetindi.
Bu yaz evlenenler...
ve evlenmeyenler ve ev alanlar ve evini yenileyenler
ve oğlunu-kızını evlendirenler ve hediye almak isteyenler...
"Roll-bond", emaye soğutucular sizi bekliyor.
Pesinatlar bizden!
Hemen evınıze en yakın AEG Yetkili Satıcısı'na
başvurun Yılın en büyuk fırsatını değerlendırıp
hayalınızdekı AEG ya da Telefunken'e
kavuşun Hem de hıç peşınat odemedeni
Daha fazla bilgi için AEG Danışma
Merkezi'ni arayabilirsiniz.
Tu'kıye nın ne
r
es^den ara'sa
r
ı z arayın,
ucetstz go'uşeDı'eceğınız telefonlanmız
I Ek --jmara çe> ifreiıze gerex yoktur )
9-0O- f64-024 . e 9-0O-164-025.
D<ğe
r
!e!efor!a
r
ım:Z (
1
) 174 65 90/91
AEG
(Baştarafı 1. Sayfada)
"Demokrasinin gereği açık tartışmadır. Suçlamalarda bu-
lunan tüm gazete yöneticilerini, köşe yazariannı, muhabir-
lerini, bu konuda iddiada bulunan ve açıklama yapanların
tümünü ellerindeki bütün kanıtiaria 12 Haziran 1991 Çarşam-
ba günü saat 19.00'da Çınar Sineması'nda, İzmir'i yöneten
yetkililer, belediye başkanlan, belediye meclis üyeleri ve ki-
şiliklerine. erdemliliklerine yürektsn inandığım sevgili İzmir
halkının huzurunda yüzl&şmeve çağırıyorum.
Bu olayın gerçek yargıcı İzmirlilerdir. izmirliler, bu ola-
yın gerçeklerini dinlemek ve izlemek üzere davet ediyorum."
Demokrasi budur.
Basın, elındeki belgeleri yayımlar. İlgili de yayına konu
olan savlan yanıtlar. Halk da bu tartışmayı izler.
İşin doğrusu da budur.
Türkiye'de böyle bir tartışma hiç olmadı.
ilgililer hemen dava açarlar. Bu da yetmez, yasa çıkarıp
basını susturmaya çalışırlar.
Orneğin 1987 seçimlerinden hemen sonra Dışişleri Ba-
kanlığı'na alınan zırhlı araç ve gereçlerle ilgili bazı savlar
ortaya atmış, bu konuyu eski Milli Savunma Bakanı Ercan
Vuralhan ile tartışmak istemiştim.
Ercan Vuralhan, bu araç ve gereçleri alan komisyonda
görevliydi. Bakanlığın zırhlı araç ve gereç aldığı şirket, Al-
manya'da "seks oteli" işletiyordu. Ve üstelik, zırhlı araç ve
gereç konusunda bir uzmanlığı da yoktu.
Dahası vardı; bu şirketin Alman ortakları Türkiye'de bir
turizm şirketine ortak olmuşlardı; Vuralhan da ortaklar ara-
sındaydı. Vuralhan'ın eşi de bu şirkette çalışmıştı.
Elimizde belgeler ve kimsenin yadsıyamayacağı türden
kanıtlar vardı.
Bu şirketten alınan çelik yelekler kurşun geçirmekteydi;
bunu kanıtlayan "ekspertiz raporu" da elimizdeydi. Zırhlı
araçların bazıları yeterince zırhlanmamıştı. Aynı şirketten
cumhurbaşkanına satın alınan araçlarda arızalara rastlan-
mış, bu araçlar bu nedenle geri göndehlmisti.
Dosyamız tamamdı; herkesle tartışmaya hazırdık.
Vuralhan'ı tartışmaya çağırdık, gelmedi.
Konu TBMM'de gündeme gelince bütün ANAP'lılar özal-
dan aldıkları emir üzerine Vuralhan'a sahip çıktılar.
Akbulut'uyla... Hasan Celal Güzel'i... Cengiz Tuncer'i...
Pakdemiriisı... Keçeciler'i... Akarcalısı... Cavit Kavak'ı ve Me-
sut Yılmaz'ı ile bütün "ANAP ileri gelen ve ilerı gidenleri" ile
Vuralhan lehine oy kullandılar.
Bir tanesi gelip sormadı:
—Elindeki belgeler nedir?
Bu arada, Başbakanlık Danışmanı inceleme yapmış, bu
alımlarda Vuralhan ve arkadaşlarını sorumlu bulmuştu. Üç
büyükelçiden kurulu bir "mceleme komisyonu" da Vuralhan
ve arkadaşlarını sorumlu bulunca; ister istemez "Memurin
Muhakematı Komisyonu" kurulmuş ve ceza soruşturması
başlatılmıştı. Bu komisyon da ilgililerin yargılanmaları iste-
mini içeren "fezleke"y\ Danıştay 2. Dairesi'ne göndermişti.
Vuralhan'ın dokunuimazlığının kaldınlması istenmiş; özal,
buna da karşı çıkmıştı. Bu yüzden Vuralhan hakkındaki so-
ruşturma yasama görevinin bitimine kadar ertelenmişti.
Danıştay 2. Dairesi de sorusturma konusu eylemler hak-
kında "yasal süresı içinde dava açılmadığı" gerekçesı ile yar-
gılamanın gereksizliğine karar vermişti.
—Ben bu konuları, ANAP milletvekilleri ve seçmenleri
önünde tartışmak istiyordum.
Olmadı. Ne Vuralhan geldi ne ANAP'lılar.
Bu yüzden Çakmur'un çağrısını çok beğendim.
Bu gibi tartışmaları keşke televizyon ekranında da yapa-
bilsek. İşte o zaman neyin açık, neyin kapalı olduğu anla-
şılır.
Açık rejim bu demektir. Gazeteci kanıtlarını getirir, savla-
n ileri sürer, belgelerini sergiler, ilgili de bu kanıtları, bu sav-
lan ve bu belgeleri yanıtlar.
Halk da bu tartışmayı izler. Kararını verir.
Umarız bu, demokrasimiz için bir başlangıç olur. Ve böy-
lece sıra iktıdara gelir.
En iyi temizlik deterjanı açık tartışmadadır!
Ne demışter eskiler: » • -<- •— < .•"-.—••- — — " « -
—Parayla değil sırayla...
EVET/HAYIRBaştarafı 2. Sayfada
'Durdurmuyorlar. Emniyet Müdüriüğü'ne otopark yeri açı-
yorlarmış.'
Yerimden fırlamadan önce Emnıyet'i aradım:
'Komiser Bey, orası hem kentin bir parkı hem de imar pla-
nında yeşil alan olarak gosteriimiş. Yapılan iş yasal değil.'
'Biliyorum. Ancak araçlarımıza otopark lazım. Sıkıyöneti-
min de haberi var. Hem artık askeri rejimdeyiz, imar planı
falan bitti."
•
Gazetemizde arada bir yazılarını okuduğunuz Yüksek Mi-
mar Oktay Ekinci, E Yayınlan'nda yeni çıkan "Çevremiz de
Demokrasi Bekliyor" adlı kitabında 12 Eylül sonrasında ya-
şadığı ikjinç bir olayı böyle anlatıyor... O günlerde Muğla Be-
lediye İmar Müdürü'dür, koşar gider Serpil Park'a: "Serpil
Park artık yoktu. Cevresindeki taş duvar da yıkılıyor, resmi
ve askeri araçlann otoparka gırişleri için kapı açıdyordu. Anar-
şiyi ezmek, yasadışı eylemleri önlemek gerekçesiyle gelen
12 Eylül daha ilk günlerinde yeşili ezmiş ve yasadışı bir do-
zer eylemiyle Muğla'nın, Serpil Park'ı elinden almıştı."
Yasadışı eylemleri, tutumları ortadan kaldırmak için ger-
çekleştirilen 12 Eylül'ün ve 12 Eylül'den güç alanların yürür-
lükteki yasalara ne kadar ters düştüklerini gösteren bir olay-
dır bu. Ekinci, Türkiye'de bugün sivil hükümet ve demokrasi
var diyenlere şöyle seslenmiş: "Serpil Park yeniden yeşillen-
dirilip 'halkın parkı' olmadığı sürece buna kim inanır dersi-
niz?"
Oktay Ekinci bir gün beni Fethiye yolu üstündeki dünya
cenneti bir koya götürmüştü Zincirlenmiş bir koydu burası!
Koruyuculann kimseyi içeri sokmadığı bir yer. İlgililerin sert
bakışlanyla karşılaştık, ama izin alarak kıyıya indik. Bol ağaçlı,
yeşillikli bir yer. Fethiye halkının tatil günlerinde piknik yap-
maya geldikleri bol gölgeli bir deniz kıyisı. Ne var ki her yer
inşaat malzemesiyie, demirlerle. daha bir sürü nesne ile do-
luydu. 12 Eylül'ün yol açtığı bir yağmanm belirtileri... Bura-
da bir otel yapılacakmış! Bu yüzden giriş yolu bir zincirle ka-
patılmış. Konu ile ilgili yayınlar yapıkjı, yazılar yazıkjı. Sonunda
o zincir kırıkjı. Şimdi Katrancı Koyu halka açıktır. Güzel, doğru
ve halk yaranna bir savaşım başarıyla sonuçlanmıştır.
Oktay Ekinci, 'çevre'cı anlayışı bütün gücüyle savunan bir
kişi. Dogayı bozanlar, kentieri, kasabaları yaşanmaz hale so-
kanlan bir birteşhir ediyor. Bunlann çoğu 'okumuş'lardır. "Ba-
şımıza ne geldiyse hep 'okumuş adam'lardan geldiği bir
gerçek" diyor. Şöyle sürdurüyor bu konuyu:
"Sevda Tepesi'ni Araplara satmak ve bunun için arabulu-
cu olmak 'cahil adam'ların işi değildi. Ta.'ihi Taşkışla binası-
nı otel yapmak isteyenler arasında 'en üst düzeyde okumuş'
insanlar yok muydu? Dünyanın, Venedik'ten sonra ve ora-
dakilerden daha güzel peyzaj veren, su yolu kenarı yapılan
olan Boğazıçi'nin yalı evlerinin önünden kazıklı yol geçırmek
de pek öyle okuma yazma bılmeyenlerin fikri olamazdı. Hız-
lı tramvaya 'metro' diyebilmek de önemli bir 'okumuşluk' gös-
tergesi değil midir? Cağaloğlu'ndaki Bizans sarnıcı
'okumuşların' bilirkişi raporlarıyla yıkılmadı mı?"
Ekinci'nin kitabında birbirinden ilginç yazılar var. 12 Eylül
Muğla'da bir parkın ortadan kaldınlması sonucunu nasıl ya-
rattıysa, 1980'in 12 Eylül'ünden anayasanın benimsendiği
1982 tarihine kadar geçen dönemde -yani anayasasız
dönemde- ne gibi haksız işlerin yapıldığı da Aydın Aybay'ın
bir konuşmasıyla ortaya çıkıyor. Aybay, Muğla'da bir konuş-
masında şöyle demiş:
"12 Eylül 1980'den, 1982 Anayasası yürürlüğe girene dek
geçen süre içinde uygulamaya sokulan bazı yasalar bugün
de yürürlüktedir ve 82 Anayasası'ndan bile daha antidemok-
ratik hükümleri ıçermektedir." Kıyılardaki kamu arazilerinin
yağmalanmasına olanak sağlayan Turizmı Teşvik Yasası 12
Mart 1982'de yürürlüğe girmiş. 82 Anayasası'nın kabulün-
den yedi ay önce... Bu yasanın içerdıği koşullar hem kamu
hukuku ilkelerine ters düşüyor hem de anayasanın 'kıyılann
ülke ve toplum yaranna korunması' anlayışına...
"Çevremiz de Demokrasi Bekliyor" krtabı, uzman bir ya-
zann çevre sorunlarını gündeme getiren yazılarıyla bir bel-
ge niteliğindedir.