22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9NİŞAN1991 HABERLER CUMHURİYET/3 DUNYADA BUGUN "WAR IN THE GULP' — Irak'tan Saddam korkusnyta kaçan Kürtler, Körfez savaşının Türkiye sınınna yıktıgı faturayı da oloştunıyor. Batı, Türkiye'ye şimdi Kürtleri al' diyor. Uludere Notları Milyarcler sıginmacının Kaııada düşüAsteğmene cebindeki banka kartlarını gösteriyor üstü yırtık pırtık elbiseli sığınmaa. Irak'tan gelen göç dalgasının Türkiye sınınna attığı bu adam, bankalardaki 1.5 milyara varan parasını alıp Kanada'ya gitmek istiyor. "Ben Kürt değilim, Müslüman da değilim, Süryaniyim" diyor. Asteğmen görevinin onlan Irak topraklarında tutmak olduğunu bir kez daha yineliyor. Birçok Iraklı, Toyota otomobilini sınınn ötesinde bırakıp gelmiş. Otomobil anahtarlarını Türk komando erlerine veriyorlar. Terhise yakın erler, 'bir umut' otomobili bulup geçirir miyim düşüncesinde. Erlerin çoğunda Iraklı hediyesi 14'lük tabancalar var. Terhiste memleketlerine götürecekler. AKÂ" -.ULUDERE — - Üzerindeki giysiler günler boyu süren bü- ytik kaçışın izlerini taşıyordu. Pantolonu çamur içerisinde, montu yukandaki güneşe karşın fişümesini önleyemeyecek ince- Hkte, üstelik yırülmıştı. Sakakn- dan en az bir haftadır üraşsız ol- duğu anlaşıljyordu. Gözkrindcn korku okunuyordu. Ürkek adımlarla yaklaşüğı asteğmene şu soruyu yöneltiyordu: — Bir Türk bankasında pa- var, çekmeme izin verir misiniz? Mühendis olduğunu daba sonra söyleyen genç adam, pan- tolonunun iç kısmına sakladığı anlaşılan dört banka cüzdanını çıkanyor ve ilkini uzatıyordu önce. Bir bankanın Gaziantep şubesine ait cüzdanı açan asteğ- menin gözleri irileşiyordu aynı anda. Çünkü karşısında yardı- ma son derece gereksinimi olan biri gibi görttnen 24 yaşındaki Iraklının bankadaki hesabına "898"den sonra altı sıfır daha eklenmişti. Üstelik paranın üç aylık vadesi de dolmuştu. As- teğmenin şaşkınlığı geçmeden diğer cüzdanlarını da uzatıyor- du Iraklı. Aynı bankadaki de- ğişik hesaplannda bulunan pa- ra miktan 1.5 milyar (bir buçuk milyar) liranm uzerindeydı. £a- izleri hariç... Aradan geçen sürede şoku at- latmaya çalışan asteğmene an- ne ve babasının Kanada'da oturduğunu söylüyordu Iraklı Ingilizce olarak. Kamptan ayn- larak bankadan parasını çekme- sine ve Kanada'ya gitmesine yardırna olmasım istiyordu as- teğmenden. "Param çok. tste- digin kadar verebilirim sana" diyordu. Asteğmen bize dönerek "Şimdi benim yerimde olsanu ne yaparsınız" diye soruyordu. Sonra tekrar Iraklıya dönerek yardımcı olamayacağmı söylü- yordu. Bu kez elinin iki parma- ğını sağ ve sol omuzlannm üze- rine koyan Iraklı, asteğmene rütbeli biri olduğunu anımsatı- yor ve isterse her şeyi yapma yetkisi bulunduğunu söylüyor- du. Asteğmenin yanıtı uzun değildi: — Burası Irak, biz de Irak su- bayı degiliz. Ben sadece sizi bu- rada tutmakla yetkiliyim. Asteğmen üe konuşabilmek için günlerdir fırsat gözlediği anlaşılan Iraklı, ister istemez ge- ri dönerken söyleniyordu: — Ben Kurt degUim, dinim de tslam değil, Süryaniyim. An- ne ve babamın oturduğu nlke- ye gitmek istiyorum. Bu insan- lar arasında olmamın tek nede- ni Saddam korkusudnr. Beni burada totmayın... Son derece değışik bir yapı sergiliyor yeni sığınmacılar. Iç- lerinde yoksul ve belirli bir eği- tim görmeyenler kadar, çok zengin ve üniversite mezunu olanlar da var. Doktordan avu- kata, mühendisten öğretmene, eczacıya kadar her meslekten in- sanlar var sığınmacılar arasın- da. Karşısına çıkan bir Turkle anlaşabilmek için kendi dilleri dışında Ingilizce, Fransızca, Al- manca, ttalyanca konuşma se- çenekleri sunanlar da çıkabili- yor sığınmacılardan. Yaklasık 100 bin kişinin ya- şadığı Altınyayla kampından iraktör römorkunda Işıkveren köyüne inerken yanımızda bu- lunan bir komando eri cebinden çıkardıgı anahtarı göstererek anlatıyordu: "Ço$u sınıra en yakın bölgeye kadar lüks oto- mobilleriyle gelmişler. Toyota- su'nn dagın öbür tarafında bı- raktıktan soora Türkiye'ye gi- ren bir Iraklı anahtannı bana verdi, 'Senin olsun' diye. Cogu boyle yaptı. Binlerce araç var- nuş o bölgede. Şimdi hemea her askerin cebinde var bu anaatar- dan. " Bu kez aynı asker, parkasının iç cebine elini atıyor ve başka bir Iraklının hediyesi 14'lü bir ta- bancayı gösteriyor. Dağda kal- dığı 4 güniln sonunda 24 saat dinlenmek uzere inerken komu- tanlanmn her erin terhis olduk- tan sonra evine böyle elde edil- miş bir silah götünneye hakkı olduğunu, ruhsat konusunda da kolaylık sağlanacağmı söyledik- lerini anlatıyor keyifli keyifli. Bir başkasınm altı ay kalmış askerliğmin bitmesine. Tek dü- şuncesi şimdi sınınn diğer tara- fında bekleyen Toyota'yı al- mak. "Hiç beUl olmaz. Bclki o zamana kadar bir yol açılır bu- radan oraya. Alır gelirim arabanu" diyor ışıl ışıl göz- leriyle. Çukurca Izlenimleri Sorti Köprüsü'nden geçmek dtinyaya bedelIrak'tan kaçan Kürtlerin bir bölümü Sorti Köprüsü'nün Çukurca bölümüne yakın tarafındalar. Köprünün diğer yakasında konaklıyorlar. Çukurca'ya ulaşmak dünyaya bedel. Sorti'yi geçenler gözyaşı döküyor. IŞIK KANSU ÇUKURCA — Yine geliyor- lar. Bıkmadan, usanmadan. Yaşamak için. Zap Suyu'nun öte yakasım Çukurca yoluna bağlayan Sorti Köprüsü yonıl- du insan taşımaktan, onlar tü- kenmedi. Yanlannda çocuklan, keçileri, battaniyeleri, lime lime olmuş eşyalan ile birükte "can" taşıyorlar. Dağ taş "insan" dolu. Kur- tuluş, Sorti Köprttsü'nde. Bin- lerce, on binlerce kişi Sorti Köprüsü'nün önünde birikmiş. Askerler arada sırada havaya ates ediyorlar. Kırk yülık tahta köprüye hep birlikte atılsalar, yiyecege, suya, belki çadıra ula- şan yol kapanacak. Her iki dakikada bir 50'ye ya- lun kişi geçiyor köpniden. Jet- ler uçuyor gökyüzünde. Çocuklar, korkulu gözlerle ucaklara bakıyorlar. Anılar ta- zeleniyor olmalı. Kürtçe bağnşmalar, askerle- rin "Dagıbn, boşalbn burayı" seslerine karışıyor. Kadının adı Habis Allahi Gelip, köprünün basına çömeliyor. Ağıtlar yakı- yor, yanındakilere dert anlat- maya çauşıyor. Çocuğu Ruzayi, Zap'm karşısında kalmış. "Ol- da mö, kaldı mı bilmiyonım" diye dövünüyor. Bir Hakkârili Kürtçe söyleniyor. Ne dediğini soruyoruz, "tçim yaaıyor, içim" yanıtını veriyor. Peşmerge giysisi içindeki on yaslarında bir çocuk geçiyor köprüden. Bir kuş kafesini sıkı- ca tutmuş. Çocuğun ayağı çıp- lak. Kafesteki kekliğin gözleri de faltası gibi açılmış. Köprüden çocuklar geçiyor. Askerlerin, kimi zaman Haİckâ- rüilerin ellerinde. Kundaktaki bebelerin ytlzleri kavrulmuş, Gazetecilere bir garîp yasak CtZRE (Cumhuriyet) — Ciz- re'deki Kadooğlu otelinde kalan yabancı gazeteciler Irak'tan ge- len Kürtlerin kaldıklan Ulude- re'nin Işıklar, Kayadibi, Yek- mal, Andaç'taki toplanma mer- kezlerine ulaşmak üzere yola çı- kıyorlar. Daha Cizre çıkışında- ki Şırnak yoluna gelince polis- ler çeviriyor: — Yabancı gazetecilere yasak. Yabancı gazeteciler^ sorunla- nnı Cizre'de bulunan SHP heye- tinden Genel Sekreter Yardım- cısı Abdiilkadir Ateş ve Hak- kâri Milletvekili Cumhur Kes- kin'e aktardılar. Milletvekilleri Şrmak Valisi Aydın Aslan'ı ara- dı. Vali, "Durumu bir olağa- •üstö Hal Bölge Valiligi'ne ileteyim" diyordu. Milletvekil- leri, bir konvoy yaparak yaban- cı gazetecileri "zaman kazaa- mak için" Şırnak'a getinneyi önerdı. Eğer olumsuz yanıt alı- nırsa geri dönmek koşuluyla yo- la çıktı konvoy. — Şırnak çıkışmdaki kontrol noktasına gelindiğinde Vali As- lan'ın gönderdiği bir sivil polis nefes nefese geliyor. Bölge Va- liüği'nden izin çıkmış. Tüm ya- bancı gazetecilerin adlarını ve araçlarının plakasını aldıktan sonra bölgeye girilebileceğini söylüyor. Gerekü işlemler yapı- lıyor. Yabancı gazetecileı bölgeye ulaşabileceklerinin sevinciyle yola çıkıyorlar. Uludere - Çu- kurca yolundan Işıkveren'e dö- nünce yine yollan kesiliyor: — Yabancı gazetecilere yasak!. Uludere - Çukurca yolunda- ki diğer kontrol noktalanna ilk "izin" emri nasıl ulaşmışsa, gö- revliler yabana gazetecileri bı- rakıyor, bu kez de Türk gazete- cileri anyordu: — Emir gddi, yabana gaze- tecilere serbest, Türk gazeteci- lere yasak. ağızlan acık, dudaklan çatla- mış. Ellerde, camurlu emzikler. Yaşhlar geliyor sırtlarda, omuzlarda. Hakkârililer ter içinde. Askerlere dert anlatma- ya çahşıyorlar. Ekmek götur- mek istiyorlar karşı kıyıya. "O kadar millet var, açlıktan kınlmasın" diyorlar. Sırtlanna vurmuşlar ekmek dqlu torbala- n. Askerler, zaman zaman izin veriyorlar köprüden geçmeleri- ne. Bir bölümü, köprünün üze- rinde, yanında. Ekmek, ayakkabı, su veriyor. Köprünün diğer tarafına, Çu- kurca'ya ulaşmak dunyaya be- del. Sorti'yi geçen, gözya,-ı döküyor. Kadınlar, Zap Suyu'- nun camurlu suyunda çamaşır yıkamışlar, dallara sermişler. Ah genç kızlar, şampuan bile getirmişler yanlannda. Zap'ta yıkayıp saçlanm, güneşe verip, tanyorlar. Çocuklar, azgın su- yun kıyısında çamurla, suyla oynuyorlar. Erkekler ayaklan- nı, ellerini yıkıyor. Boşvermişlik de var. Yatak yorgan serilmiş yerin hemen ilerisinde insan pis- Ukleri... Goçmenlerin bir bölümü Sor- ti Köprüsü'nün Çukurca bölu- müne yakın yerde konaklıyor. Bir bölümü de kamyonlarla Çu- kurca'mn ilerisindeki 49 numa- ralı sınır taşının ardına, Irak topraklanna gönderiüyor. 49 nolu sınır taşırun ötesi, iki yuksek dağın arasında bir vadi. Çevresine, Iraklılar mayın d ş mişler.Kimsenin aldırdığı yok mayınlara. On binlerce insan yayılnuş buralara, binbir kaçak öyküsü anlatıhyor. Kanno diyor ki "Sognktan, açlıktan öMiUer. Yolda akrabalannuz öldö. Bı- raktık oralara." Afacan bebeler, bu hay hu- vun içinde misket oynuyorlar. Çok degü, on gün önce de evle- rinin önünde oynuyorlardı. Karşüıkh iki çalıya gerilmiş ipe yapılmış salıncak hazır. Bir yaşındaki Yavvz'un bumunda uzayan sümüğünü, annesi, ka- zağına siliyor. Yavuz, ortalığı yıkıyor ağlamaktan. Annesi, Yavuz'un üstünü, kirlenmiş bezle örtüyor. Yavuz görünmü- yor artık. Yalnızca iki küçük ayağı dışarıda. Pos bıyıklı göçmen, devriye askeri çeviriyor, Türkçe bilenin aracılığıyla isteğinı aktarıyor: — Keçûni al, sigara ver bana. KADINLAR VE ÇOCUKLAR — Türk snnrm yıfefauı Kürt gruplan içinde kadınlar ve ço- cuklar, en zor durumda olanlar. Evlerini hazırlıksu ve ansızın terk eden kadınlar, dağlarda çocuklaruu yasatma savaşı veriyorlar. (Fotograf: Vedat Yenerer) AUSÎRMEN Bonjur Devlet yonetimi ciddiyet ister. Ciddiyet, her işin, her girişimtn zamanında yapılmasını ge- rektirir. Türkiye'de devlet yönetiminde ciddiyet artık tarihe kanş- mış bir kavramdır. Halka doğrular söylenmediği gibi zorunlu girişimler de za- manında yapılmamaktadır. Körfez bunalımının başlangıcında, ABD ile göaışmeter, or- taklar ıle konuşmalar zamanında yapılmamış, daha doğrusu yafHİan görüşmelerde hangı koşullarm öne sürüleceği, hangi saptamaların yapılacağı, neier ısteneceğı, karşılığında neler verileceğı kararlaştırılmamıştır. Aynı şekıtde, Körfez bunalımt sırasında devlet, devlet kav- ramına yakışan bir ciddiyetle yönetilmemiş, yetkili kuruluş- ları devrede tutan bir yol izJeyerek, yıllann birikiminin ürûnü olması gereken politikalar oluşturulamamış, her olaya yan- lış tanılar konmuş, tek adamın keyfine ya da esintilerirte gö- re politikalar oluşturulmuştur. Burada çok kez yazıldı. Körfez'deki bunalımın Türkiye'yi etkılemesi kaçınılmazdı. Irak'ta boy gösterecek olan buna- lım kaçınılmaz olarak Türkiye'yi de etkileyecekti. Bu durum- da olayı sogukkanlılıkla izlemek ve 'bir koyup üç alacağız' gibi akıl mantık dışı maceralara atılmamak gerekirdi. Nitekim beklenen olmuş ve Korfez bunalımının en ağır fa- turası Saddam diktasının yönetimindeki Irak ile tek adam yö- netimindeki Türkiye'ye çıkmıştır. Olayların bu yönde gelişeceğini, aklı başında herkes baş- tan beri yazıyor, soylüyordu. Akla çağrıların etkısinı azattmak için de "yağdanlıklar" delice politikayı eleştirenleri "Saddamcılık" ile suçluyorlardı. Bu gibilerine yanıt vermek gereksiz. Biz onlarla değil, on- lan güden güçle mücadele ediyoruz ve bıkmadan sağduyu- nun yolunu göstermeye çalışıyoruz. Geçen hafta Saddam'ın baskısından, zulmünden kaçan insanlar sınırlanmıza yığılmaya başladığında, 3 nısan çarşam- ba günü bu sütunlarda, Türkıye'nın hıç vakıt yitirmeden, in- san haklarından, insancıl duygulardan söz edenlere muhtı- ra vererek, Irak'tan sığınacak olanlara bakacak, onları ge- çindirecek durumda olmadığını söylemesı ve geçici olarak barındırabileceğı sığınmacılann kaçını alabıleceklerini her ül- keye teker teker sorması gerektığını bıldırmıştık. Daha önce Halepçe katliamından kaçanlar olayını yaşa- mış olan Türkiye'de devletin gelışmelerı ızleyerek, hiç vakit geçirmeden bu girişimde bulunması ve ingıltere gibi def'i bela kabilinden 1 milyon paundluk yardımda bulunmakla yetınen- lerin iki yüzlülûğünü ortaya vurması gerekirdi. Ama o girişim zamanında yapılmadı. Türkiye'de ciddi bir yönetim olmadığının ayırdına çoktan varmış bulunan Was- hington ile Londra sınırlarımızı açmamız için bize baskı uy- gulama koyuldular ve sonunda sınırlar açılmasa da insan baskısına dayanılamadı, sığınmacılar topraklanmıza girdiler, hatta Celal Başlangıç'ın bildırdığıne göre şımdı yavaş yavaş da ovalara ınmekteler. Bütün bunlar olduktan, iş işten geçtikten sonra dün An- kara, Batılı ülkelere bir muhtıra vererek OECD ülkelerinın her birinın kabul edeceğı göçmen kotasını açıklamasını ıstemış bulunuyor. Artık her şey olup bittikten sonra gelecek yanıt bellidir. Yüz binlerin Türkiye'de kalması kaçınılmazlaşacak, bırkaç yüzer kişiyi de bu ülkeler "lütfen" kabul ederek "insancıllıkiarım" göstereceklerdir. Devlet yönetiminin ciddiyetinin çok önceden yapılmasmı zorunlu kıkjığı girişim, ış işten geçtikten sonra yapılmıştır. Bu durumda bize de Ozal-Akbulut yönetimine bonjur de- mek kalıyor. Evet bonjur beyler, bonjur! KlSA KISA • Bolu eski senatörlerinden Orhan Çâbş, dün Ankara'da vefat etti. Geçirdiği rahatsızlık sonucu dün sabaha karşı Ankara'daki evinde vefat eden Çalış, 1977 yıhnda Adalet Partisi'nden Bolu senatörü seçilerek senatoya girmişti. Hukuk fakultesi mezunu olan ve Bolu Barosu Baskanhğı yapan Orhan Çalış, Cumhuriyet Senatosu AP Grup Başkanvekilliği görevinde de bulunmuştu. DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, dün vefat eden eski senatörlerden Orhan Çalış'ın ailesine taziye telgrafı gönderdi. • Yapılan bir araştırma, hastalann, doktorlann hangi muayeneyi neden yaptığını bilmediğini ortaya koydu. Hacettepe Üniversitesi Tıp ^ j tr Fakültesi'nce yapılan ve jT m ^\/ > ' l L» TTB bülteninde yer alan araştırmaya göre bu konudaki sorulan *t> ' V / T»A yamtlayan hastalann yuzde ^ f g^f J Vjir 52'si sırün nicin dinlendiğini.Tüzde 42'si kalbin niçin dinlendiğini belirtiyor. • E-5 Karayolu'nun Tarsus-Pozantı kesiminde dün meydana geien trafık kazasında 2 kişi öldu, 2'si ağır S kişi yaralandı. Pozantı'dan Tarsus'a gelmekte olan Ekrem Eren'in kullandığı 42 E 8564 plakah kamyon, havanın yağışlı olması nedeniyle kayarak karşı yönden gelmekte olan minibüse çarptı. Körlu köyü yakınlannda meydana gelen kazada minibus surücüsu Cumali Çömez olay yerinde Ali özmert ise kaldırıldığı Tarsus Devlet Hastanesi'nde hayatlannı kaybettiler. • Muğla'nın Bodrum ilçesinde deniz motorunun f pervanesine elbisesi takılan belediye işçisi parçalanarak ^ l d ü . înceburun mevkiinde motorla deniz altına ,1<analizasyon atık sulannı deşarj etme işleminde çalışan Abdullah Yaşar adh işçi motorun pervanesinin başını ve gövdesini parçalaması sonucu feci şekilde can verdi. • Tarsus - Gaziantep otoyolu inşaattnda dün toprağa gömülü 7 bin mermi bulundu. ll Jandarma Alay Komutanhğı'ndan alınan bilgıye göre otoyol inşaatının Nurdağ ilçesi bölümünde dozerle yapılan çahşma sırasında çuval içinde 9 mm çapında 7 bin mermi ortaya çıkanldı. Mermilerin yanında 1980 yılına ait gazeteler de bulundu. • Hatay'ın Iskenderun ilçesinde önceki gece başlayan ve halk dilinde "Yarıkkaya" adı veriien fırtına yasamı olumsuz etkiliyor. Kentte elektrikler kesik ve sular akmıyor. önceki gece başlayan ve saatte ortalama hızı 83 kilometreye ulaşan fırtına yüzünden baeı ev ve işyerlerinin camları kınldı, televizyon antenleri devrildi ve çeşitli semtlerde elektrik telleri koptu. Yetkililer kablo onarım çahşmalannm sürdüğünü, fırtınanın hızını kaybetmesi halinde kente yeniden elektrik verileceğini bildirdiler. • Milll Piyango'nun 29 mart çekilişinde çeyrek biletine 1 milyar lira çıkan Ziraat Bankası tzmir Merkez Şubesi Müdür Yardımcısı Muharrem Kocabaş ikramiye çıktığını ailesine dahi söylemediğini parayı çalıştığı bankaya üç aylık vadeli olarak yatıracağını bildirdi. • PTT Genel Müdürlüğü 5 merkezi daha tam otomatik telefon görü^mesine açtı. Otomatik telefon görüşmesine açılan merkezler ve numaralan şöyle: Konya - Kuyubaşı, 4-3468, Tokat - Akarçay 7-4753, Şanhurfa - Kababaydar 2-8722, Zonguldak - Kazlıbel 6-3848, Istanbul - Yeşildağ 17-1999. TÜRKÎYE YÖNETtMİlSDE KARMAŞA Prof. Dr. Lötfü Duran 5.000 lira (KDV içinde) Çoğdaş Yayınlan Türkocağı Cad 39-41 Cağaioğlu-tstanbul OdcaMU göaderimo.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle