Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9NİŞAN1991 HABERLER CUMHURİYET/3
DUNYADA BUGUN
"WAR IN THE GULP' — Irak'tan Saddam korkusnyta kaçan Kürtler, Körfez savaşının Türkiye sınınna yıktıgı faturayı da oloştunıyor. Batı, Türkiye'ye şimdi Kürtleri al' diyor.
Uludere Notları
Milyarcler sıginmacının Kaııada düşüAsteğmene cebindeki banka kartlarını
gösteriyor üstü yırtık pırtık elbiseli sığınmaa.
Irak'tan gelen göç dalgasının Türkiye sınınna
attığı bu adam, bankalardaki 1.5 milyara varan
parasını alıp Kanada'ya gitmek istiyor. "Ben
Kürt değilim, Müslüman da değilim,
Süryaniyim" diyor. Asteğmen görevinin onlan
Irak topraklarında tutmak olduğunu bir kez
daha yineliyor.
Birçok Iraklı, Toyota otomobilini sınınn
ötesinde bırakıp gelmiş. Otomobil anahtarlarını
Türk komando erlerine veriyorlar. Terhise yakın
erler, 'bir umut' otomobili bulup geçirir miyim
düşüncesinde. Erlerin çoğunda Iraklı hediyesi
14'lük tabancalar var. Terhiste memleketlerine
götürecekler.
AKÂ"
-.ULUDERE — - Üzerindeki
giysiler günler boyu süren bü-
ytik kaçışın izlerini taşıyordu.
Pantolonu çamur içerisinde,
montu yukandaki güneşe karşın
fişümesini önleyemeyecek ince-
Hkte, üstelik yırülmıştı. Sakakn-
dan en az bir haftadır üraşsız ol-
duğu anlaşıljyordu. Gözkrindcn
korku okunuyordu. Ürkek
adımlarla yaklaşüğı asteğmene
şu soruyu yöneltiyordu:
— Bir Türk bankasında pa-
var, çekmeme izin verir
misiniz?
Mühendis olduğunu daba
sonra söyleyen genç adam, pan-
tolonunun iç kısmına sakladığı
anlaşılan dört banka cüzdanını
çıkanyor ve ilkini uzatıyordu
önce. Bir bankanın Gaziantep
şubesine ait cüzdanı açan asteğ-
menin gözleri irileşiyordu aynı
anda. Çünkü karşısında yardı-
ma son derece gereksinimi olan
biri gibi görttnen 24 yaşındaki
Iraklının bankadaki hesabına
"898"den sonra altı sıfır daha
eklenmişti. Üstelik paranın üç
aylık vadesi de dolmuştu. As-
teğmenin şaşkınlığı geçmeden
diğer cüzdanlarını da uzatıyor-
du Iraklı. Aynı bankadaki de-
ğişik hesaplannda bulunan pa-
ra miktan 1.5 milyar (bir buçuk
milyar) liranm uzerindeydı. £a-
izleri hariç...
Aradan geçen sürede şoku at-
latmaya çalışan asteğmene an-
ne ve babasının Kanada'da
oturduğunu söylüyordu Iraklı
Ingilizce olarak. Kamptan ayn-
larak bankadan parasını çekme-
sine ve Kanada'ya gitmesine
yardırna olmasım istiyordu as-
teğmenden. "Param çok. tste-
digin kadar verebilirim sana"
diyordu.
Asteğmen bize dönerek
"Şimdi benim yerimde olsanu
ne yaparsınız" diye soruyordu.
Sonra tekrar Iraklıya dönerek
yardımcı olamayacağmı söylü-
yordu. Bu kez elinin iki parma-
ğını sağ ve sol omuzlannm üze-
rine koyan Iraklı, asteğmene
rütbeli biri olduğunu anımsatı-
yor ve isterse her şeyi yapma
yetkisi bulunduğunu söylüyor-
du. Asteğmenin yanıtı uzun
değildi:
— Burası Irak, biz de Irak su-
bayı degiliz. Ben sadece sizi bu-
rada tutmakla yetkiliyim.
Asteğmen üe konuşabilmek
için günlerdir fırsat gözlediği
anlaşılan Iraklı, ister istemez ge-
ri dönerken söyleniyordu:
— Ben Kurt degUim, dinim
de tslam değil, Süryaniyim. An-
ne ve babamın oturduğu nlke-
ye gitmek istiyorum. Bu insan-
lar arasında olmamın tek nede-
ni Saddam korkusudnr. Beni
burada totmayın...
Son derece değışik bir yapı
sergiliyor yeni sığınmacılar. Iç-
lerinde yoksul ve belirli bir eği-
tim görmeyenler kadar, çok
zengin ve üniversite mezunu
olanlar da var. Doktordan avu-
kata, mühendisten öğretmene,
eczacıya kadar her meslekten in-
sanlar var sığınmacılar arasın-
da. Karşısına çıkan bir Turkle
anlaşabilmek için kendi dilleri
dışında Ingilizce, Fransızca, Al-
manca, ttalyanca konuşma se-
çenekleri sunanlar da çıkabili-
yor sığınmacılardan.
Yaklasık 100 bin kişinin ya-
şadığı Altınyayla kampından
iraktör römorkunda Işıkveren
köyüne inerken yanımızda bu-
lunan bir komando eri cebinden
çıkardıgı anahtarı göstererek
anlatıyordu: "Ço$u sınıra en
yakın bölgeye kadar lüks oto-
mobilleriyle gelmişler. Toyota-
su'nn dagın öbür tarafında bı-
raktıktan soora Türkiye'ye gi-
ren bir Iraklı anahtannı bana
verdi, 'Senin olsun' diye. Cogu
boyle yaptı. Binlerce araç var-
nuş o bölgede. Şimdi hemea her
askerin cebinde var bu anaatar-
dan. "
Bu kez aynı asker, parkasının
iç cebine elini atıyor ve başka bir
Iraklının hediyesi 14'lü bir ta-
bancayı gösteriyor. Dağda kal-
dığı 4 güniln sonunda 24 saat
dinlenmek uzere inerken komu-
tanlanmn her erin terhis olduk-
tan sonra evine böyle elde edil-
miş bir silah götünneye hakkı
olduğunu, ruhsat konusunda da
kolaylık sağlanacağmı söyledik-
lerini anlatıyor keyifli keyifli.
Bir başkasınm altı ay kalmış
askerliğmin bitmesine. Tek dü-
şuncesi şimdi sınınn diğer tara-
fında bekleyen Toyota'yı al-
mak. "Hiç beUl olmaz. Bclki o
zamana kadar bir yol açılır bu-
radan oraya. Alır gelirim
arabanu" diyor ışıl ışıl göz-
leriyle.
Çukurca Izlenimleri
Sorti Köprüsü'nden geçmek dtinyaya bedelIrak'tan kaçan Kürtlerin bir bölümü Sorti
Köprüsü'nün Çukurca bölümüne yakın
tarafındalar. Köprünün diğer yakasında
konaklıyorlar. Çukurca'ya ulaşmak dünyaya
bedel. Sorti'yi geçenler gözyaşı döküyor.
IŞIK KANSU
ÇUKURCA — Yine geliyor-
lar. Bıkmadan, usanmadan.
Yaşamak için. Zap Suyu'nun
öte yakasım Çukurca yoluna
bağlayan Sorti Köprüsü yonıl-
du insan taşımaktan, onlar tü-
kenmedi. Yanlannda çocuklan,
keçileri, battaniyeleri, lime lime
olmuş eşyalan ile birükte "can"
taşıyorlar.
Dağ taş "insan" dolu. Kur-
tuluş, Sorti Köprttsü'nde. Bin-
lerce, on binlerce kişi Sorti
Köprüsü'nün önünde birikmiş.
Askerler arada sırada havaya
ates ediyorlar. Kırk yülık tahta
köprüye hep birlikte atılsalar,
yiyecege, suya, belki çadıra ula-
şan yol kapanacak.
Her iki dakikada bir 50'ye ya-
lun kişi geçiyor köpniden. Jet-
ler uçuyor gökyüzünde.
Çocuklar, korkulu gözlerle
ucaklara bakıyorlar. Anılar ta-
zeleniyor olmalı.
Kürtçe bağnşmalar, askerle-
rin "Dagıbn, boşalbn burayı"
seslerine karışıyor. Kadının adı
Habis Allahi Gelip, köprünün
basına çömeliyor. Ağıtlar yakı-
yor, yanındakilere dert anlat-
maya çauşıyor. Çocuğu Ruzayi,
Zap'm karşısında kalmış. "Ol-
da mö, kaldı mı bilmiyonım"
diye dövünüyor. Bir Hakkârili
Kürtçe söyleniyor. Ne dediğini
soruyoruz, "tçim yaaıyor,
içim" yanıtını veriyor.
Peşmerge giysisi içindeki on
yaslarında bir çocuk geçiyor
köprüden. Bir kuş kafesini sıkı-
ca tutmuş. Çocuğun ayağı çıp-
lak. Kafesteki kekliğin gözleri
de faltası gibi açılmış.
Köprüden çocuklar geçiyor.
Askerlerin, kimi zaman Haİckâ-
rüilerin ellerinde. Kundaktaki
bebelerin ytlzleri kavrulmuş,
Gazetecilere
bir garîp yasak
CtZRE (Cumhuriyet) — Ciz-
re'deki Kadooğlu otelinde kalan
yabancı gazeteciler Irak'tan ge-
len Kürtlerin kaldıklan Ulude-
re'nin Işıklar, Kayadibi, Yek-
mal, Andaç'taki toplanma mer-
kezlerine ulaşmak üzere yola çı-
kıyorlar. Daha Cizre çıkışında-
ki Şırnak yoluna gelince polis-
ler çeviriyor:
— Yabancı gazetecilere
yasak.
Yabancı gazeteciler^ sorunla-
nnı Cizre'de bulunan SHP heye-
tinden Genel Sekreter Yardım-
cısı Abdiilkadir Ateş ve Hak-
kâri Milletvekili Cumhur Kes-
kin'e aktardılar. Milletvekilleri
Şrmak Valisi Aydın Aslan'ı ara-
dı. Vali, "Durumu bir olağa-
•üstö Hal Bölge Valiligi'ne
ileteyim" diyordu. Milletvekil-
leri, bir konvoy yaparak yaban-
cı gazetecileri "zaman kazaa-
mak için" Şırnak'a getinneyi
önerdı. Eğer olumsuz yanıt alı-
nırsa geri dönmek koşuluyla yo-
la çıktı konvoy.
— Şırnak çıkışmdaki kontrol
noktasına gelindiğinde Vali As-
lan'ın gönderdiği bir sivil polis
nefes nefese geliyor. Bölge Va-
liüği'nden izin çıkmış. Tüm ya-
bancı gazetecilerin adlarını ve
araçlarının plakasını aldıktan
sonra bölgeye girilebileceğini
söylüyor. Gerekü işlemler yapı-
lıyor.
Yabancı gazetecileı bölgeye
ulaşabileceklerinin sevinciyle
yola çıkıyorlar. Uludere - Çu-
kurca yolundan Işıkveren'e dö-
nünce yine yollan kesiliyor:
— Yabancı gazetecilere
yasak!.
Uludere - Çukurca yolunda-
ki diğer kontrol noktalanna ilk
"izin" emri nasıl ulaşmışsa, gö-
revliler yabana gazetecileri bı-
rakıyor, bu kez de Türk gazete-
cileri anyordu:
— Emir gddi, yabana gaze-
tecilere serbest, Türk gazeteci-
lere yasak.
ağızlan acık, dudaklan çatla-
mış. Ellerde, camurlu emzikler.
Yaşhlar geliyor sırtlarda,
omuzlarda. Hakkârililer ter
içinde. Askerlere dert anlatma-
ya çahşıyorlar. Ekmek götur-
mek istiyorlar karşı kıyıya. "O
kadar millet var, açlıktan
kınlmasın" diyorlar. Sırtlanna
vurmuşlar ekmek dqlu torbala-
n. Askerler, zaman zaman izin
veriyorlar köprüden geçmeleri-
ne. Bir bölümü, köprünün üze-
rinde, yanında. Ekmek,
ayakkabı, su veriyor.
Köprünün diğer tarafına, Çu-
kurca'ya ulaşmak dunyaya be-
del. Sorti'yi geçen, gözya,-ı
döküyor. Kadınlar, Zap Suyu'-
nun camurlu suyunda çamaşır
yıkamışlar, dallara sermişler.
Ah genç kızlar, şampuan bile
getirmişler yanlannda. Zap'ta
yıkayıp saçlanm, güneşe verip,
tanyorlar. Çocuklar, azgın su-
yun kıyısında çamurla, suyla
oynuyorlar. Erkekler ayaklan-
nı, ellerini yıkıyor. Boşvermişlik
de var. Yatak yorgan serilmiş
yerin hemen ilerisinde insan pis-
Ukleri...
Goçmenlerin bir bölümü Sor-
ti Köprüsü'nün Çukurca bölu-
müne yakın yerde konaklıyor.
Bir bölümü de kamyonlarla Çu-
kurca'mn ilerisindeki 49 numa-
ralı sınır taşının ardına, Irak
topraklanna gönderiüyor.
49 nolu sınır taşırun ötesi, iki
yuksek dağın arasında bir vadi.
Çevresine, Iraklılar mayın d ş
mişler.Kimsenin aldırdığı yok
mayınlara. On binlerce insan
yayılnuş buralara, binbir kaçak
öyküsü anlatıhyor. Kanno diyor
ki "Sognktan, açlıktan öMiUer.
Yolda akrabalannuz öldö. Bı-
raktık oralara."
Afacan bebeler, bu hay hu-
vun içinde misket oynuyorlar.
Çok degü, on gün önce de evle-
rinin önünde oynuyorlardı.
Karşüıkh iki çalıya gerilmiş
ipe yapılmış salıncak hazır. Bir
yaşındaki Yavvz'un bumunda
uzayan sümüğünü, annesi, ka-
zağına siliyor. Yavuz, ortalığı
yıkıyor ağlamaktan. Annesi,
Yavuz'un üstünü, kirlenmiş
bezle örtüyor. Yavuz görünmü-
yor artık. Yalnızca iki küçük
ayağı dışarıda.
Pos bıyıklı göçmen, devriye
askeri çeviriyor, Türkçe bilenin
aracılığıyla isteğinı aktarıyor:
— Keçûni al, sigara ver bana.
KADINLAR VE ÇOCUKLAR — Türk snnrm yıfefauı Kürt gruplan içinde kadınlar ve ço-
cuklar, en zor durumda olanlar. Evlerini hazırlıksu ve ansızın terk eden kadınlar, dağlarda
çocuklaruu yasatma savaşı veriyorlar. (Fotograf: Vedat Yenerer)
AUSÎRMEN
Bonjur
Devlet yonetimi ciddiyet ister.
Ciddiyet, her işin, her girişimtn zamanında yapılmasını ge-
rektirir.
Türkiye'de devlet yönetiminde ciddiyet artık tarihe kanş-
mış bir kavramdır.
Halka doğrular söylenmediği gibi zorunlu girişimler de za-
manında yapılmamaktadır.
Körfez bunalımının başlangıcında, ABD ile göaışmeter, or-
taklar ıle konuşmalar zamanında yapılmamış, daha doğrusu
yafHİan görüşmelerde hangı koşullarm öne sürüleceği, hangi
saptamaların yapılacağı, neier ısteneceğı, karşılığında neler
verileceğı kararlaştırılmamıştır.
Aynı şekıtde, Körfez bunalımt sırasında devlet, devlet kav-
ramına yakışan bir ciddiyetle yönetilmemiş, yetkili kuruluş-
ları devrede tutan bir yol izJeyerek, yıllann birikiminin ürûnü
olması gereken politikalar oluşturulamamış, her olaya yan-
lış tanılar konmuş, tek adamın keyfine ya da esintilerirte gö-
re politikalar oluşturulmuştur.
Burada çok kez yazıldı. Körfez'deki bunalımın Türkiye'yi
etkılemesi kaçınılmazdı. Irak'ta boy gösterecek olan buna-
lım kaçınılmaz olarak Türkiye'yi de etkileyecekti. Bu durum-
da olayı sogukkanlılıkla izlemek ve 'bir koyup üç alacağız'
gibi akıl mantık dışı maceralara atılmamak gerekirdi.
Nitekim beklenen olmuş ve Korfez bunalımının en ağır fa-
turası Saddam diktasının yönetimindeki Irak ile tek adam yö-
netimindeki Türkiye'ye çıkmıştır.
Olayların bu yönde gelişeceğini, aklı başında herkes baş-
tan beri yazıyor, soylüyordu. Akla çağrıların etkısinı azattmak
için de "yağdanlıklar" delice politikayı eleştirenleri
"Saddamcılık" ile suçluyorlardı.
Bu gibilerine yanıt vermek gereksiz. Biz onlarla değil, on-
lan güden güçle mücadele ediyoruz ve bıkmadan sağduyu-
nun yolunu göstermeye çalışıyoruz.
Geçen hafta Saddam'ın baskısından, zulmünden kaçan
insanlar sınırlanmıza yığılmaya başladığında, 3 nısan çarşam-
ba günü bu sütunlarda, Türkıye'nın hıç vakıt yitirmeden, in-
san haklarından, insancıl duygulardan söz edenlere muhtı-
ra vererek, Irak'tan sığınacak olanlara bakacak, onları ge-
çindirecek durumda olmadığını söylemesı ve geçici olarak
barındırabileceğı sığınmacılann kaçını alabıleceklerini her ül-
keye teker teker sorması gerektığını bıldırmıştık.
Daha önce Halepçe katliamından kaçanlar olayını yaşa-
mış olan Türkiye'de devletin gelışmelerı ızleyerek, hiç vakit
geçirmeden bu girişimde bulunması ve ingıltere gibi def'i bela
kabilinden 1 milyon paundluk yardımda bulunmakla yetınen-
lerin iki yüzlülûğünü ortaya vurması gerekirdi.
Ama o girişim zamanında yapılmadı. Türkiye'de ciddi bir
yönetim olmadığının ayırdına çoktan varmış bulunan Was-
hington ile Londra sınırlarımızı açmamız için bize baskı uy-
gulama koyuldular ve sonunda sınırlar açılmasa da insan
baskısına dayanılamadı, sığınmacılar topraklanmıza girdiler,
hatta Celal Başlangıç'ın bildırdığıne göre şımdı yavaş yavaş
da ovalara ınmekteler.
Bütün bunlar olduktan, iş işten geçtikten sonra dün An-
kara, Batılı ülkelere bir muhtıra vererek OECD ülkelerinın her
birinın kabul edeceğı göçmen kotasını açıklamasını ıstemış
bulunuyor.
Artık her şey olup bittikten sonra gelecek yanıt bellidir. Yüz
binlerin Türkiye'de kalması kaçınılmazlaşacak, bırkaç yüzer
kişiyi de bu ülkeler "lütfen" kabul ederek "insancıllıkiarım"
göstereceklerdir.
Devlet yönetiminin ciddiyetinin çok önceden yapılmasmı
zorunlu kıkjığı girişim, ış işten geçtikten sonra yapılmıştır.
Bu durumda bize de Ozal-Akbulut yönetimine bonjur de-
mek kalıyor.
Evet bonjur beyler, bonjur!
KlSA KISA
• Bolu eski senatörlerinden Orhan Çâbş, dün
Ankara'da vefat etti. Geçirdiği rahatsızlık sonucu dün
sabaha karşı Ankara'daki evinde vefat eden Çalış, 1977
yıhnda Adalet Partisi'nden Bolu senatörü seçilerek
senatoya girmişti. Hukuk fakultesi mezunu olan ve Bolu
Barosu Baskanhğı yapan Orhan Çalış, Cumhuriyet
Senatosu AP Grup Başkanvekilliği görevinde de
bulunmuştu. DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel,
dün vefat eden eski senatörlerden Orhan Çalış'ın ailesine
taziye telgrafı gönderdi.
• Yapılan bir araştırma,
hastalann, doktorlann
hangi muayeneyi neden
yaptığını bilmediğini ortaya
koydu. Hacettepe
Üniversitesi Tıp ^ j tr
Fakültesi'nce yapılan ve jT
m
^\/
>
' l L»
TTB bülteninde yer alan
araştırmaya göre bu
konudaki sorulan *t> ' V / T»A
yamtlayan hastalann yuzde ^ f g^f J Vjir
52'si sırün nicin
dinlendiğini.Tüzde 42'si
kalbin niçin dinlendiğini
belirtiyor.
• E-5 Karayolu'nun Tarsus-Pozantı kesiminde dün
meydana geien trafık kazasında 2 kişi öldu, 2'si ağır S
kişi yaralandı. Pozantı'dan Tarsus'a gelmekte olan
Ekrem Eren'in kullandığı 42 E 8564 plakah kamyon,
havanın yağışlı olması nedeniyle kayarak karşı yönden
gelmekte olan minibüse çarptı. Körlu köyü yakınlannda
meydana gelen kazada minibus surücüsu Cumali Çömez
olay yerinde Ali özmert ise kaldırıldığı Tarsus Devlet
Hastanesi'nde hayatlannı kaybettiler.
• Muğla'nın Bodrum ilçesinde deniz motorunun
f pervanesine elbisesi takılan belediye işçisi parçalanarak
^ l d ü . înceburun mevkiinde motorla deniz altına
,1<analizasyon atık sulannı deşarj etme işleminde çalışan
Abdullah Yaşar adh işçi motorun pervanesinin başını ve
gövdesini parçalaması sonucu feci şekilde can verdi.
• Tarsus - Gaziantep otoyolu inşaattnda dün toprağa
gömülü 7 bin mermi bulundu. ll Jandarma Alay
Komutanhğı'ndan alınan bilgıye göre otoyol inşaatının
Nurdağ ilçesi bölümünde dozerle yapılan çahşma
sırasında çuval içinde 9 mm çapında 7 bin mermi ortaya
çıkanldı. Mermilerin yanında 1980 yılına ait gazeteler de
bulundu.
• Hatay'ın Iskenderun ilçesinde önceki gece başlayan
ve halk dilinde "Yarıkkaya" adı veriien fırtına yasamı
olumsuz etkiliyor. Kentte elektrikler kesik ve sular
akmıyor. önceki gece başlayan ve saatte ortalama hızı
83 kilometreye ulaşan fırtına yüzünden baeı ev ve
işyerlerinin camları kınldı, televizyon antenleri devrildi
ve çeşitli semtlerde elektrik telleri koptu. Yetkililer kablo
onarım çahşmalannm sürdüğünü, fırtınanın hızını
kaybetmesi halinde kente yeniden elektrik verileceğini
bildirdiler.
• Milll Piyango'nun 29 mart çekilişinde çeyrek biletine
1 milyar lira çıkan Ziraat Bankası tzmir Merkez Şubesi
Müdür Yardımcısı Muharrem Kocabaş ikramiye çıktığını
ailesine dahi söylemediğini parayı çalıştığı bankaya üç
aylık vadeli olarak yatıracağını bildirdi.
• PTT Genel Müdürlüğü 5 merkezi daha tam otomatik
telefon görü^mesine açtı. Otomatik telefon görüşmesine
açılan merkezler ve numaralan şöyle: Konya - Kuyubaşı,
4-3468, Tokat - Akarçay 7-4753, Şanhurfa - Kababaydar
2-8722, Zonguldak - Kazlıbel 6-3848, Istanbul - Yeşildağ
17-1999.
TÜRKÎYE YÖNETtMİlSDE
KARMAŞA
Prof. Dr. Lötfü Duran
5.000 lira (KDV içinde)
Çoğdaş Yayınlan Türkocağı Cad 39-41 Cağaioğlu-tstanbul
OdcaMU göaderimo.