19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 28NİSAN1991 28 IVisaıı ve Bııgün HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Bu yazıyı Şeker Bayrarru'nda yazdınyorum. Eş, dost, ahbap, herkes Istanbul'dan aynlıp bir yana gittiler. Ben, yaak ki 1987'den beri hep eve bağlıyım. Ama yalnız değilim. SöyfedikJerimi ya- zan vefakâr eşim her an yanımda. Çocuklarım tstanbul'da. Ulkenin her yöresinde bulunan dost ve okurlarım da beni bayramlarda ve yılbaşla- nnda hiç yalnız bırakmazlar. Eskiden ayrı ayrı yanıt verirdim, birkaç yıidan beri gönül borcu- mu hepsine birden bu sütunlarda mutluluklar di- leyerek yerine getiriyorum. Işte 1991'de yine öy- le yapıyorum. Sağ olsunlar. Eski bayramlan anlatacak değilim. Bunlan o tatlı biçemiyle rahmetli "Şeyh-il muharririn" Burhan Felek yazardı. Bu konuda ona daha kim- se erişemedi. Zaten 49 yüa varan yazarlık yaşa- mımda ben hiç böyle anlatılan denemedim. Bayramı düşünürken birden 12 Eylül general- lerince kaldınlan 27 Mayıs özgürlük ve Anaya- sa Bayramı'nı ve bir çağnşımla 28 Nisan 1960 gü- nünü anımsadım. Demokrat Parti iktidannın, son günlerinde Cumhuriyet Halk Partisi'ni kapatmak için TBMNfde bir "Tahkikat Komisyonu" kurup yar- gı erkini "gaspetmesi" üJkede huzursuzluklar ya- ratmış, ayrıca CHP lideri, MiUi Mücadele kah- ramam rahmetli Ismet Inönü'nün Uşakta taşla- tılarak başının yanlması, Topkapı'da otomobi- Iinden indirilip yörede düşmanca gösteriler ya- pan DP'li kitlelere teslim edilmek istenmesi, top- îumsal huzursuzluğu arttırmıştı. Işte Istanbul ve Ankara üniversitelerindeki gençlerin DP iktida- nna karşı 28 Nisan 1960"ta yapmış olduklan gös- terilerin nedeni budur. O gösterilerde polisin gençlere karşı çok şiddetli ve ateş açarak kıyıcı davranması (ki öğrencilerden luran Emeksiz öl- dürüldü, Hüseyin Onur yaralanıp bacağını kay- betti) üzerine durumu yanştırmak için makamın- dan dışan çıkan fstanbul Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Sıddık Sami Onar'ın polisçe yere yı- kıbp ayağmdan sürüklenerek yaralanması da ayn bir ayıp oluşturmuştu. Gençleri askeri kamyon- lara doldurup Harbiye'ye, Davutpaşa ve Rami kışlalarına götürdüier. Bir gemiyle izmir'e git- mekte olan üniversiteli kız ve erkek öğrencileri de gemiyi telsizle yoldan çevirip Istanbul'da göz- ahına alarak kız öğrencileri Harbiye'ye kapattılar. O gün görevle Ankara'ya gitmem gerekiyor- du. Rektör Sıddık Sami Bey, aynca bana, tstan- bul'da geçen dramatik olaylan Ankara Üniver- sitesi öğretim üyelerine anlatmaklığıın için özel bir görev verdi. 29 nisan sabahı Ankara'da tren- den iner inmez doğru Ankara Üniversitesi Hu- kuk Fakültesi'ne gittim. Bütün öğretim üyeleri faküJte meclisi salonunda toplantı halindeydi; durumu anlattım. Meğer Ankara Üniversitesi öğ- rencileri arasında da büyük huzursuzluk ve di- renme hareketleri olmuş. öğrenciler o gün ders- lere girmemişler. Derken, toplantı salonuna ha- ber geldi, polis ve askeri birlikler fakülte binası- nı sarmışlar, giriş çıkış olanaksız duruma gelmiş. Oysa ben o sabah Adalet BakanlığYndaki Me- deni Kanun Komisyonu'nda bulunmak zorun- daydım. Bunu arkadaşlara söyleyince binanın ar- kasmdaki küçük kapıdan beni çıkarmayı düşün- düler. Rahmetli Prof. Bülent Nuri Esen beni o kapıya götûrdü, eğer yakalarlarsa, "Ben buranın profesörü değilim der belki kurtulursun" diye, kendine özgü şakacüığıyla beni yüreklendirme- ye çalışıyordu. Çıktım. bir süre yokuşa doğru yü- rüdükten sonra geriye dönüp anayola ulaştım, bir araca binip Komisyon toplantısına, gedkmiş olarak katıldım. O gün benden sonra, Ankara'daki üniversite öğrencileri arasında da hareket ve kaynaşma ol- muş, bir general ateş emri vermiş, ama binbaşı Vehbi Ersü yerine getinneyerek büyük bir facia- yı önlemiştir. Bunlan çok sonra öğrendim. tşte 28 ve 29 nisan günlerinin öğrenci hareket- leri böyle başladı. tstanbul'a döndükten sonra mayıs ayhğımı aldığım gün öğrencileri Harbiye, Maltepe ve Rami kışlalarında ziyaret ettün. Kış- lalarda yalnız öğrencilere değil, yazarlara, Ratip Tahir gibi tanınmıs karikatüristlere, iktidara karşı çıkan tanıdık kişilere de rastladım. Koğuşlarda ranzalarda yatıyorlardı. Hiç unutamayacağun; yi- ği! bir yüzbaşı, Rami Kışlası'nda beni onlann ya- nına götürdü. ögrenciler yöremde toplandılar. Üzülmemelerini, hakkın, adaletin elbette üstün geleceğini anlattım onlara. Herhalde daha bir- takım sözler söyledim ki, o sırada koğuşa giren bir binbaşıyı gören yüzbaşı, dirseğiyle beni uyar- dı. Binbaşı bana çok nazik davrandı, yüzbaşıya, "Beyefendiyi dış kapıya kadar götürün" buyru- ğunu verdi. Çıktım, dış kapıya varan avluyu ge- çerken yüzbaşı bana, "Aman hocam, sizin gibi insanlar bu memlekete lazını. Başkalan grup ha- linde ziyarete geliyorlar. Siz bu işi yalnız yapma- yın ve herkese güvenmeyin" dedi. Binbaşıyı ima etmek istiyordu. Elini sıkıp aynldım. Maltepe Kışlası'nda ise beni öğrencilerin kal- dığı koğuşa değil, doğruca subay mahfelinegö- türdüler. Oradaki binbaşıya üniversite öğrenci- leriyle görüşmek istediğimi söyledim. Hepsi çok kalabalık olur, temsilcilerini çagoraum diyerek on kadar öğrenciyi getirdiler; onlarla da Rami'deki doğrultuda konuştum. Mahfeldeki subaylar ses- sizce dinliyorlardı. Aralannda bulunan binbaşı Orhan Erkanlı kendisini bana tanıtıp elimi sık- tı, öteki subaylar da dostça elimi sıktıiar. Son- radan Milli Birlik Komitesi'nde yönetim kurulu ü^esi ve Yassıada Mahkemeleri'nin yöneticisi olan Orhan Erkanh yayınladığı anılannda bu olaydan, "Bu profesör, grup halinde gelen öteki profesör- lere benzemiyordu, (ek başına geldi. Cebidden bir tomar para çıkanp onlara verdi" diye söz eder. Onun bir tomar olarak nitelediği para, ma- yıs maaşımın üçte biriydi. Geri kalanım Rami ve Harbiye'de gözaltında bulunan öğrencilerin tem- sücilerine: "Bu parayı sizlere ödünç olarak veri- yorum, ileride hayata atıldığınızda bana ödersiniz" sözleriyle, bunun bir bağış olmadığı- nı belirterek onurlannı incitmeden vermiştim. Yıllar sonra bir öğrencim kendi payına düşeni ba- na ödemeye kalktığında onu, yardım gereksin- mesi olan herhangi bir öğrenciye vermesini rica ettim. Harbiye'de yalnız kız öğrencileri toplamışlar- dı. Izmir yolundan döndurülenler, durumdan ha- berleri olmayan ailelerinin şok geçireceklerini dü- şünerek gözyaşı döküyorlardı. Dilim döndüğünce teselliye çalıştım. Adresler aldım, kendi adlany- la ailelerine telgraf çektim. • • • Günümüzde hukuk kuralları ve insan hakla- n, iktidar partisince ve cumhurbaşkanı tarafın- dan, 1960 yılında olduğundan kat kat ağır biçim- de yaralanıyor. Ataturkçü gençlik, o zamanki gibi harekete geçse güvenlik güçlerince perişan edi- lir. Onları ziyaret etmekte direnen öğretim üye- lerini de gözaltına alırlar. 12 Eylül darbesi sıra- sındaki kıyımlar ve ondan sonra 12 Eylül'un bas- kıcı havasını sürdürenler Ataturkçü gençleri ve ailelerini o denli >ıldırdı ki, artık onlardan bir kıpırdanma beklenemez. Buna karşılık yeni ye- tisen kadınlı erkekli şeriatçı militan gençler üni- versitelerde istedikleri eylemi rahatça gerçekleş- tirebiliyorlar. Başörtüsü hareketi bir inanç işi de- ğil, doğrudan doğruya şeriatçı nitelikli siyasal bir eylemdir. Hükümet arkalannda olmasa buna ce- saret edemezlerdi. Devlet başkanı başta olmak üzere politikacı- lanmız, insan hak ve özgürlükleriyle ilgili butün uluslararası antlaşma, anlaşma ve protokolleri imzalamış olmakla övoınüyorlar. Imzalamak baş- ka, uygulamak yine başka. Onlar uygulamayı bü- tün ulus karşısında yeminle kabul ettikleri Ana- yasayı (hem de hak ve özgürlükleri geniş olçüde kısıtlayan 12 Eylül Anayasası'nı bile) bir yana itip "tek adam" yönetimine yöneldikten sonra, uius- lararası antlaşmaların ne hükmü kalır. Yazıyı bitirirken bir de şu adaletsizliğe değin- mek istiyorum: Bayramdan önce umutlar doğ- du, çünkü Ceza Yasası'nın 141, 142, 163. mad- deleri kaldınldı, af yasası hızlandınldı ve cıka- nldı. Ama bir de ne görelim, paralel olarak çı- karüan Terörü Önleme Yasası ile bir kesimde umutlar ve sevinçler söndü. Sağ görüşlülerden büyük bir bölümü af yasasından yararlamrken sol görüşlü hükümlüler terörü önleme yasası ile hapishane koğuşlannda bırakıldı. Üstelik tutu- kevlerinde kalan siyasal hükümlülere de rahat vermiyorlarmış. Bizi ölüme sürüklemek istiyor- lar diye mektuplar geh'yor. Bu aynmcüık, bu ada- letsizliğin önlenmesi için yansız kişilerce sıkı de- netim yapılmıyor mu? Bu aynmcüık ve adaletsizlik ne zaman sona erecek? En acısı da adalet kavramı ile oynayan- lara alet olanlardan çoğunun, adliye koridorla- rındaki eski ya da yeni hukuk canbazlan oluşu- dur. Emekli bir hukuk hocası olarak bu duru- mu gördükçe, sözün tam anlamıyla kahroluyo- rum. Bizi bugünkü ortama sürükleyen, bu aynm- cı ve adaletsiz zihniyettir. Otoyollar, barajlar ya- pdıyormuş, telefonsuz köy kalmayacakmıs, dev- letin dışanda "itiban varmış"(!) Ne çıkar bunlardan? Namık Kemal, yüz yılı aşkın bir süre Önce şu dizeleri yazmış: Bulonmazsa adalet milletin efradı beyninde Batar bir gün zemine, arşa çıksa paye-i devlet. (Anlamı şu: Devletin ünü göklere kadar yük- selse bile, bireyleri arasında adalet sağlanmadık- ça, o devlet bir gün yerin dibine batar.) Hukuka yeni başlayanlara ilk dersimde bu di- zeleri hep söylerdim. Bunca yıl sonra yinelemek zorunda kalmak ne hazin!.. Bayram Müslümanlıkta toplumsal sevinc, top- lumsal banş demektir. Bizim Müslüman iktida- rnnız gibi yalnızca Kocatepe Camisi'nde cuma namazına katdmak için yanş demek değildir. Bu- nu ne zaman anlayacaklar, bilemiyorum! Şu bayram gününde, belki kimilerini uyanr da uikede iç banş, eşitlik, huzur ve adaleti savunur- lar umuduyla yukanki satırlan yazdırdım. Bu umut belki Hoca Nasrettin'in Akşehir Gölü'ne yoğurt çalması türünden görülebilir. Susmaktansa bütün bunlan dile getirmek da- ha doğru değil mi? Ditzdtme: Şükran Ketenci'nin 23 Nisan'ın 71. yılı do- layısıyla benimle yaptığı röportajda, Birinci Meclıs mil- letvekillerinden Ziya Hurşit 86/111 Laz kökenli oldu- ğunu söyleraijim, öyie biliyordum. Sayın Nusret Gün- doğan telefon ederek, "Merhum Ziya Hurşit Bey ilk Mecüs'te gerçi o tarihte Lazistan denilen Rize Uinin Mil- letvekilli|ini >apü, ama kendisi Çamlıhemşin ilçesin- dendir. Ve bu ilçenin insanlan Laz degildir. Lütfen dü- zeltmenizi rica ederim" dedi. Kendisine teşekkür ede- rek düzeltirim. EVET/HAYIR OKIAYAKBAL En Önemli Sorunumuz Ozal Ailesi!Türkiye'nin bugün en önemli, en yaşamsal konusu nedir? Böyle bir soru karşısında kalırsanız nasıl yanıt verirsiniz? Ga- zetelerimizin başlıklannı incelerseniz bu konulann içinde, kimi basın organlarının ön sayfalannda sürekli Özal'la ve özal ai- lesi ile ilgili haberlerin yer aldığını görmekteyız. Efe'nin dü- ğünü, Anne özal'ın İstanbul il başkanlığı konusu kaç hafta- dır kamuoyunu ilgilendiriyor. Bay Turgut Ozal Çankaya'da, İs- tanbul Harbiye Orduevi'nde karısı için kulis yapmaktadır. Öte tfrkaa. J6. Stvfada) TEŞEKKÜR Kızımız PINAR'ın doğumunu başanlı bir operasyonla gerçekleştiren, doğum öncesi ve sonrası yakın ilgilerini esirgemeyen Doç. Dr. SERPİL BOZKURPa, Dr. ZEHRA TAŞÇTya, Ans. Dr. İBRAHİM GÜRPEVAR'a ve Merter Vatan Hastanesi doğum servisi elemanlanna teşekkür ederiz. GÜLDEREV-BÜLENT ÇAİ&LAYAN " VACANCY A well advanced and authentic shipping agency, running regular container lines, is seeking, for the head office in istanbul, a manager with a sound knovvledge and experience in brokerage and chartering as well. A highly satisfactory salary and a promising future in a friendly atmosphere are offered. Curriculum Vitag to P.O.B. 618 ,*;,.„,.„ u ,ı Karaköy/Istanbul PENCERE 3Rve2K Yazının başlığı bilmece gibi oldu; 3 R ne anlama geliyor? Bi- rinci R, 'Rönesans' (Yeniden Ooğuş ya da Uyanış); ikinci R 'Reform' (Dönüşüm); üçüncü R, 'Revolüsyori (Devrim, ihtilal, in- kılap); insanlık tarihinin dönüm noktaları, 'Aydmlanma'nın kito- metre taşları... Batı, '3 R' iie Hıristiyan Ortaçağı'm aşarak yeni çağlara ulaştı. • Aydınlanma ne demek? En kısa tanımıyla Aydınlanma' aklın inançtan, bilimin dinden bağımsızlaşmasKJır. Avrupa bu dönüşümü geçmiş yüzyıllarda yaşadı; bin yıl süren karanlık Ortaçağ'a ilk ışınlar Rönenans'ta düştü; simsiyah gece Reform'la aJacalı gökyüzüne dönüştü; 17B9'la birlikte tanyeri ağardı. Kant, 1784'te "Şimdi aydınlanmış bir dörmmde mi yaşryoruz" sorusunu şöyle yanıtlıyordu: '— Hayır. Aydınlanma döneminde -aydınlanmakta olan bir dönemde- yaştyoruz." Batı, aydınlanıncaya kadar çok acı çekti; insanlar odun ateş- leri üzerinde yakıldı; zındanlar aydınlarla dolup taştı; mezhep ve din savaşlarıyla ortalık mezbahaya ddndü; oluk oluk kan aktı; devrimlerde kelleler uctu. Neden? Sonuç, nedeni açıklıyor: 'Ku/'un 'birey'e dönüşmesi; siyasal ik- tidarın kaynağının gökyüzünden alınıp halka dayatılması; din ile devlet işlerinin ayrılması; özgürlüklerin ele geçirilmesi; demok- rasinin kurulması; dinsel felsefeden sıynlıp aklın felsefesine ge- çilmesi kolay olmamıştır. '3 R'nin tarihsel öyküsü, bir açıdan felsefe tarihinin de serü- veni sayılır. Hegel demiş ki: — Felsefe, zamanı kavramış olmakür? •k Peki, Batı'da bu serüven yaşanırken İslam dünyasında neler olup bitiyordu? Ne yazık ki İslam dünyası inancın bağnazlığını aşarak aklın özgürlüğüne kavuşamadı; yazının başlığındaki '2 K' ile bu ger- çek vurgulanıyor. Birinci K, Kızılbaş (Alevi)... İkinci K, komünist... Geçmiş yüzyıllarda İslam, Kızılbaşla uğraştı; bağnaziığın sim- siyah gecesinde Avrupa'daki gibi odun ateşleri yakılmadı; ama darağaçları kuruldu; insan derisi yüzüldü; dinsel felsefe kapsa- mında mum ışığına bile göz yumulmadı; aklın özgürlüğüne vu- rulan bağnaziığın kelepçesi 20'nci yüzyılda bile gevşemedi; ya- şadığımız yüzyılın Kızılbaşları komünistler oldular; zından aydın- ların doğal mekânı sayıldı. Ne yazık ki İslam Ortaçağı sürüyor. Eğer Ortaçağ'ın alacası içinde yasamasaydık, siyasal iktidar felsefeden korkar mıydı? • Profesör Dr. Macit Gökberk... Ülkemizin yüz akı... Aydınlanmacı... Sayın Görberk için önceki gün Cemal Reşit Rey Konser Sa- lonu'nda bir saygı gecesi düzenlendi; toplantıyı İstanbul Büyük- şehir Belediye Başkanı Profesör Nurettin Sozen açtı; daha son- ra kürsüye gelen Gökberk dedi ki: — 12 Eylül askeri darbesi, tüm kültür hayatımıza, ün/vers/te/e- re çarptı. Uselerde din dersi zorunlu hale getirilirken felsefe seç- meli ders yapıldı." 12 Eylül faşizmi felsefeden korkuyor. Neden? Çünkü Ortadoğu'da faşizm Batı'dakinden farklıdır; karanlığı- nı Ortaçağ'dan alır; üniversitelerde felsefe kürsülerinden ürker; liselerde felsefeyi Üışlar; insanın düşünmesinden çekinir; beş yüzyıl önceki Avrupa'nın aiacasında bakar dünyaya... 1923 Cumhuriyet devrimiyle felseye kapılarını açan Türkiye^ »de 21'inci yüzyıla 9 kala felsefeye karşı korkunun sürmesi çare- sizliğin ürküntüsünden başka şey değil... j.'uiiî ov QSA Marlboroian 5 er 5 er yollayın. Marlboro Büyük Çekilişinde 9 91 model muhteşem PontiacFirebird kazanın. ıl katılacaksmîz Ad 'Soyadı Yaş Adres: Cad./Sok./No. Şehir Her D paket ayrı ayrı zarflarda gonderılmelı ve zarfın uzerine mutlaka ısım.soyadı ve adres yazılmalıdır. • 3700 TL fiyat etiketi tasıyan eski paketler çekilişe katılamaz. • Cekilise son katılma tarihi 06.08.1991 olarak tespit edilmistir. Yandakı kuponu kesip do PK 137. 80311 Mecidiyeköy. İstanbul adresine taahhütlü olarak gönderin. Gondereceginız her 5 paket için fazladan bir kura numarasına hak kazanacağınızı unutmayın! Oaha cok paket gönderin. şansınızı artırın. • 18 yaşından kucuklpr ve U LB ile Marlboro cahsanları bu cekilise katılamaz. • Bu kampanya Millı Pıyango idaresı'nin 29.04.1991 tarih ve BODB 1991-4583184 sayılı izniyle gercekloslırılmekledır Çekilış larihimiz 19 08.1991 dır. Kazananıar cekılışten 7 gün sonra Hürriyet gazelesınde açıklanacaktır. 1986 yılı ve 86 10911 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına gore sîgara sagjıga zararlıdır MarlboroŞimdi Marlboro almanm tam zamanı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle