20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14NİSAN1991 HABERLER CUMHURİYET/3 Amerikan uçaklarının attığı koliler bazen çadırın üstüne de düşüyor Yardımla gelen ölüıııCELAL BAŞLANG1Ç ÇUKURCA — Gözler hava- ya dikilmiş. Kulaklar tetikte. Gökten gelecek yardımın sesini duyabilmek için usulca konuşu- yor insanlar. Umutlan 'çelik ka- nath yardım kuşu'nda. Kuşlar kaçışıyor. Gökyüzün- de bir titreşim var. Dağın arka- sından koyu yeşil bir dev çıkı- yor. Amerikan C-130 nakliye uçağı bu. Binlerce naylon, kd, branda, battaniye çadırın üze- rinde bir tur atıyor. Sonra bir tur daha. Binlerce baş, orauzlan üzerinde bir daire çiziyor uçak- la birlikte. Bağnşmalar, el etme- ler... Umutlan dorukta insanla- nn. İlk iki turda 'pas' geçiyor pilot. Uzaklaştıkça kuçülüyor uçak. Sonra yitip gidiyor. Umutlan da öyle insanlann. Üçüncü turunda, koyu yeşil dev, yumurtlayan balıklara ben- ziyor. Karnından onlarca koli bırakıyor boşluğa. Papatya gi- bi acıyor beyaz paraşütler. Kor- kunç bir hareket var. Herkes kolilerin düşeceği yere doğnı koşuyor. Alçaktan atüan yardım mal- zemesinin hıznu, paraşütlerin- kesmesi olanaksız. Kurşun gibi Kapışma Çelik kanatlı kuş karnından onlarca koli bırakıyor boşluğa. Papatya gibi açılıyor beyaz paraşütler. Herkes kolilerin düşeceği yere doğru koşuyof. Kurşun gibi iniyor koliler. însanlar geriye kaçıyorlar bu kez. Dev bir koli yamaçtaki kayaya vurup, parça parça saçılıyor çevreye. însanlar kolilere üşüşüyor. Yumruklar, sopalar, havada. Kolilerde 12 porsiyonluk konsantre yiyecekler var. Çadırın üstüne Uçaktan atılan kolilerden biri bir çadiHn tam üstüne düşüyor. îçeriden tiz bir kadın feryadı duyuluyor. "İnsanlanm öldü, mücevherlerim, paralarım çalındı!' Herkes yıkılan çadıra doğru koşuyor. Brandanın altında iki erkek var. Kolinin çarpması ile çadırın demir direği ikiye bölünmüş. Erkeklerin birinin ağzından kan geliyor, diğerinin beli kınlmış gibi. Kutuları kapışanlar çadırı yağmalamışlar... iniyorlar yere. İnsanlar geriye kaçıyorlar bu kez de. Dev bir- koli, yamaçtaki kayalara vurup parça parça saçılıyor çevreye. Bir başkası yuvarlana yuvarla- luk Amerikan hanr yiyecekleri, dev bir insan mıknatısı sanki. ölümüne de olsa ttzerine çeki- yor insanlan. Kolilerden biri, '49 nolu suur na iniyor tepeden. önüne gelen taşı'nın arkasına düşmüş. Sınır iki çadırı sürükleyip götürüyor. boyunca askerler 'etten duvar'. Bir koşuşma başhyor yeni- Kolilerden biri nöbetteki bir as- den. Kanncalar gibi üşüyorlar, kere çarpıyor. Barikatın ardına insanlar kolilere. Yumruklar, düşen Amerikan yiyeceği için sopalar havada. Birbirine kenet- yüzlerce insan bir anda yarıyor lenmiş insan kümesi yamaçta asker çemberini. İnsan selinin dalga dalga. On ikişer porsiyon- karşısmda askerler çaresiz. Ezil- memek için kenara çekiliyorlar. Onlarca kolinin başında di- dişme, çekişme, yumruklaşma başhyor. Kolilerin içinde on iki- şer porsiyonluk konsantre yiye- cek var. Bunlan jöle biçimine getirmek için de su. Aynı kutu- yu tutanlar, kavgalanm daha rahat surdurmek için kalabalık- tan aynlıyor. tnanılmaz bir yi- yecek kavgası var. Yerde tek bir kınntı kalmayıncaya dek sttrü- yor. Halleri kalmamış insanla- nn. Kutulan alanlar mutlu, ala- mayanlar yüzleri asık dağilıyor- lar. tnsanlar seyrelince, bir koli- nin yıktığı çadırdan, tiz bir ka- dın feryadı duyuluyor: —İnsanlamn öldü, parala- nm, mücevherlerim çalındı. Herkes yıkılan çadıra doğru koşuyor. Brandanın altında iki erkek var. Kolinin çarpmasıyla çadınn demir direği ikiye bükül- Perişan durumdakisığınmacılar arasında ekmek bulmak ölüm-kalım sorunu Sınırda yîyecek karaborsasıSiulardan beter Subaylar, yiyecek dağıtımındaki aksaklık ve yağmalamadan yakınıyorlar. Kürtler arasında 'yiyecek karaborsası' oluşmuş. Bir ekmek 50 dinara satılıyor. Bunlar subayların anlattıkları. Bir yarbay 'Kurtlarla Dans' filmine çağrışım yaparak şöyle diyor: "Bunlann durumu Siulardan beter..!' HAKAN AYGÜN IŞIKVEREN/ULUDERE — Sütlu kahve rengindeki Dicle, havayoluyla Irak sınınna giden- İCTe 'rehberlik' ediyor. Dicle, Irak'a; Kürt sığınmacılar Türki- ye'ye akıyor. Güneydoğu'nun bu 'çileli' nehriyle Kürtlerin ka- der çizgileri ters yönde bugün- lerde. Dicle, Irak'a ulaşmak için dağlarla, yemyeşil ovalarla .'dans' ediyor. Kâh sağa 'kıvmyor' kâh sola. Bazen ge- çit vermez dağlara boyun eğip inceliyor. Güneydoğu'nun başı dik, 'hırçın' dağları bir Dicle'- ye bir de Kürt sığınmacüara yol veriyor. Dağlann 'noşgörüsü' de Dicle'yle Kürtlerin ortak noktası. Diyarbakır'dan çıkıştaki gü- neşli hava, sınıra ilerledikçe ye- rini 'bulutlann resmi gecidi'ne bırakıyor. Bulutlann gölgesi, bahar yağmurlanyla yeşermiş ovalara düşüyor. Güneş, sığin- macılara yaİclaşıldıkça 'utan- cı'ndan olsa gerek iyice bulut- lann arkasına siniyor. Sıfır noktasındaki Işıkveren köyüne gelindiğinde güneş artık yüzünü göstermiyor. Varsa yök- sa, yağmur. Sayılan 160 bini bulan sığınmacılar, gökyüzün- den bakıldığında, 'yiyecek taşı- yan kanncalar'ı anımsatıyor. Sı- ğınmacılar artık 'matem dagV haline gelmiş düğün dağından bir aşağı bir yukan 'vızır vızır' inip çıkıyorlar. Işıkveren köyünün yanı ba- şındaki düzlüğe kurulmuş askeri kamp, seyyar hastane ve yiyecek-içecek ikmal merkezle- ri sığınmacı kaymyor. Askerle- rin müdahalesi, 'tampon bölge'- den Türkiye'ye olan trafiği ön- lemeye ^etmiyor. Cam göbeği, vişne çürüğü renkleri ağıruklı pırıl pınl saten elbiseli Kürt kadınları, köydeki merkezden ellerine ne geçirirler- se dağa taşıyorlar. Kucaklardaki Bölgeye geien yardım kamyonları ve parasütle atılan koliler sığınmacı Kürtier tarafından Uun anlamıyla yagmalanıyor. 'Bonimnn durnmn Sinlardan beter.' Düğün Dağı üzerine kunılu naylon çadırlar, sığınmacıların yağmura karşı tek silahı. Doru- ğa vanldığında, mezarlar göze çarpıyor. Saddam'ın 'Dag Arap'lanna, Işıkveren köyün- deki 'Dag Türkleri' yardım eli- ni uzatıyor. Traktörlerle yiye- cek, giyecek taşımyor dağa. Za- ten çoğu akraba. Sığınmacüarın birinci isteği, yerleşimin çok güç olduğu dik yamaçlardan kurtulup iç bölge- lerde, düz bir yere yerleştirilme- leri. Ahmad adü bir peşmerge, "Blzden korkmasınlar, düz bir yere yerieştirsinler. Buralarda kalmak istemiyoruz. Irak'a, topraklannuza dönmek istiyo- nız. Hiikümetler birtik olsun, Irak'a baskı yapsın, geri dönelim" diye istekte bulunu- yor. Ikinci istek ise yiyecek dağı- tımındaki kargaşamn önlenme- si. Küçük gruplar saptanarak önderlerine yiyeceklerin teslim edilmesi ve dağıtımın böylece düzene sokulması. Bölgeye elektrik, telefon ve su götürülmesi için yapılan çalış- malar ise tamamlanmak Uzere. Yakında Düğun Dağı, aydınla- nacak. Asker ile sığınmacıların arası ise iyi değil. Bunda, gün- lerdir arazide kalan askerin mo- ralinin çok bozuk olması en önemli etken. Olağanüstu Hal Bölge Valisi Hayri Kozakcıog- lu, bölgeye ek askeri kuvvet is- tediklerini söylüyor. Işıkveren'de dört tabur bulu- nuyor. Subaylar askerlerin yü- züne bakmaya utandıklanru be- lirtiyorlar. Sinirler gergin. Sağa sola emir yağdınp, duruyorlar. Subaylar, yiyecek dağıtımın- daki aksaklıklardan ve yağma- lamadan yakınıyorlar. Kürtler arasında 'yiyecek karaborsası' oluşmuş. Bir ekmek 50 dinara satılıyor. Bunlar subaylann an- lattıkları. Yedi, sekiz, dokuz, on ve on bir nolu sınır taşlarının her iki yanı da sığınmacı kaymyor. Gelmekte olan yüz binlerden bahsediliyor. Avrupa Yayın Birliği (EBU), Diyarbakır ve Çukurca'ya 2 çanak anten kurdu Irak sınırma Avrupa anteni TAYFUN GÖNÜLLÜ ANKARA — Türkiye-lrak sınınndaki Kürt kriziyle birlikte yayın alanında dünyaya bir üçüncü pencere daha açıhyor. TRT'nin iki çanak anteninin yanı sıra EBU (Avrupa Yayın Bir- liği) da bir çanak anten kurdu. Antenin bugün ttye ülkelerin hiz- metine gireceği bildirildi. EBU'nun Türkiye'ye ilk kez bir çanak anten kurduğu belir- tildi. TRT'nin Kürt kriziyle birlikte Diyarbakır ve Çukurca'ya iki anten kurduğu ve buradan günde 18 saat yayın yaptığı bildi- rildi. Ancak ülkelerin "çok yoğun" taleplerinin karşılanamadı- ğı, yayın iletiminde aksamalara yol actığı ve devreye EBU'nun girdiği öğrenildi. EBU'nun anteniyle birlikte bölgeden dünyaya 3 çanak anteniyle yayın ulaştınlacak. Kriz yaşanmadan önce TRT'nin haftada 10 saat yurtdışına yayın geçtiği, ancak şimdi bu yayının günde 18 saate ulaştığı, birçok yabancı TV şirketinin görüntü geçmek için sırada bek- lediği öğrenildi. EBU'nun anteniyle birlikte haber akışında da- ha fazla rahatlık sağlanacağı, sımrdaki görüntülerin daha faz- la ülkeye zamanında ulaştınlacağı belirtildi. TRT 4 nisandan beri Hakkâri'nin Çukurca ilçesi ile Diyar- bakır'a kurduğu iki çanak antenle yayın yapıyor. TRT'nin ön- celeri EBU'nun çanak anten kurmasını istemediği, ancak bazı yayınların kalitesinde düşüklük olunca EBU'nun antenine kar- şı çıkmadığı belirtildi. EBU'nun da Hakkâri'ye bir çanak an- ten kurduğu ve bugün üye ülkelerin hizmetine sunulacağı kay- dedildi. Salt "çok yogun talep" karşısmda EBU'nun çanak anten kur- duğu, bunlar arasında Amavutluk, Romanya ve Dahran gibi yerler olduğu ve son olarak da ancak ilk kez Türkiye'ye çanak anten kurulduğu belirtildi. EBU'nun Hakkâri'ye çanak anten kurmasıyla birlikte TRT'nin para kaybına uğrayacağı belirtilse bile, yayınlann daha hızlı ve çok daha fazla ülkeye ulaştırüabileceği, bunun da Türkiye'nin sesini daha fazla duyurabilmesi açısından olumlu olabileceği kay- dedildi. müş. Erkeklerden biri ölü gibi yatıyor yerde Ağzından kan ge- liyor. Bir diğerinin bel kemiği kunlmış olmalı, kıvramyor. Ka- dın ağıta başlamış bile. Koli, ça- dınn tam üstüne vurmuş. Için- deki iki erkek ağır yaralı. Kutulan kapışanlar, yıkılan çadınn içindeki her şeyi yağma- lamışlar. Yaşlı kadın, hastane- ye götürülen yarah erkeklerin, başörtüsüne sarüı takılannın ve yirmi bin dinannın arkasından ağlıyor. Öylesine dayanılmaz koşullarda yaşıyor ki insanlar, yapılan yardım bile bir drama dönüşüyor. insanlar uçaklara öfkeli. "Önceden bomba atıp öldnıür- lerdi, şimdi de yardım atıp öldüriiyorlar" diyor. Bir başka- sı gökyüzüne doğru bağınyor: —Bu AmerikaUann gözleri kör olsun. YardımJan bile oldii- rüyor. Kürtçe anons yapıhyor sınınn sıfır noktasındaki ses düzenın- den: —Yardımın dıiştiigii çadırda aglr yaraiılar vardır. On yedi ki- şllik bir ailenin nafakası olan yirmi bin dinar çalınmıştır. Alanlann insaniyet oaraına ge- tinneleri... Gelen, giden olmuyor elbet- te. Askerler, PTT görevlileri, Köy Hizmetleri çahşanlan bir naylon torba açıp yardun top- luyor. Gazeteciler de katılıyor bu çabaya. Parası çalınan aile için bir milyon liraya yakın pa- ra toplanıyor. Yeniden görünüyor 'çeJik ka- natlı yardım kuşu.' Herkes dı- şarı fırhyor çadırlardan. Eller havada, 'Atma, atma' diye ba- ğırıyorlar. Bir daha boşaltıyor uçaklar 'öidiıren yardım'ı. Yi- ne cadırlann üzerine düşüyor. Bir yağma başhyor yeniden. Tek bir kınntı kalmayınca, ağ- lamalar geliyor yıkılan. çadırlar- dan. Battaniyeye sanü iki kadın taşıruyor ambulansa. Yanında- ki kadınlar 'yaralı bnnlar, kortann' ağlamasında. Tam ambulansa yuklenirken kapıyı tutan doktor, 'ötmüş bunlar' di- yor. Ağlamayı ağıta dönüşturü- yor ölüm. Yağmur, kar, dolu altında so- ğuğa, hastalığa, açlığa karşı ve- rilen amansız yaşama savaşım yalnızca güçlüler kazanıyor. So- ğuğa, salgına dayanamayan ölü- yor. Yağmalamada itip kakılan, gücü kolileri kapmaya yetme- yen, başkalannı ite kaka mal kapmayı onuruna yediremeyen aç kalıyor. Bir zaman yeni olan ropdö- şanbnyla, orta yaşlı biri ağlıyor. Elinde melamin bir tabakla kı- nk bir çaydanlık var. Duhok'- ta banka müdürüymüş. Adı Ha- lit Cemil. "tki gundür dagıtım- lara koşuyorum. Bunlardan başkasını alamadım" diyerek fırlatıp atıyor elindeki tabakla çaydanlığı. Ağlayarak anlatı- yor: —Bu taale düşecek insan de- gildim. Dogru dörüst dağıtım yapılmıyor. Her şey kapış kapış. Aralanna girip bir parça yiye- cek almayı bile beceremedim iki gündür. Elini cebine atarken "Ba pa- ranın da degeri yok" diyor. Bir- den artıyor ağlaması: —Param, param... tki bin di- Danmı çalmıslar... Beş kiloluk bir Vita tenekesi var genç kadmın elinde. Kaçtı- ğına pişman ve ağlamakh: —Irak'ıa her seyim vardı. Evim, arabam, iki videom, te- tevizyonum. Keşke kimya atıl- saydı da ölseydim. 'Çelik kanatlı yardım kuşu' yeniden görunüyor dağlann ar- dından. Kaçışıyor insanlar; "Ba gddi, yine yardım atar' diye. Soğuktan, açlıktan, hastalıktan, maymdan ölenlere bir de 'yar- dımdan ölenler' ekleniyor. Yaşamla ölüm arasında öyle- sine kritik bir dengede ki sımr- daki Kürtler, bazen yardım et- mek bile yaşamm sonu olabili- yor. ölüm ise iki direkle bir bat- taniyeye> sanbp toplu mezara doğnı yolculuk. Buralarda da kimse 'Ölüm, adın kalleş, OISUB" demiyor. Çünkü bura- larda 'kalleş' olan yasamanın ta kendisi. yazdı bez pankart bulunan kam- yondan dağıtüan süt paketleri hayli rağbet görüyor. Kürtler, 'snfihi'leri (gazeteci- ler) kucaklıyorlar. Alkışhyorlar. Diİleri döndükçe dertlerini an- latmaya çahşıyorlar. Mavi göz- lfl.bir Kürt erkeği yaklaşıyor: "No bread, no water. Were abaut, half million people (ek- mek yok, su yok, burada yanm milyon insan var)". Çıplak ayaklanyla camurda yürüyen kadınlar, kirli yüzlü ço- cuklar, yuzlerinin rengi kaçmış bebekler, Düğün Dağı'mn yo- kuşunu bacaklan kaldıramadı- ğı için bir kenara oturmuş göz- yaşı döken nineler, insanoğlu- nun yaşadığı en büyük dramlar- dan birinin oyunculan. Yağmu- ra 'eşlik' etmeyip, birkaç dam- la da olsa gözyaşı sarfetmemek olanaksız. Bir yarbay, bol Oskarlı, 'Si- ular'ın dramını anlatan 'Kurt- laıia Dans' filmine atıfta bulu- nuyor: Türk-Irak sınınndaki olumsuz şartlar nedeniyle birçok sığınmacı kadın erken doğum yapıyor Erken doğan bebekler dayanamıyor 17'sindeki Berivan hamileydi. Türkiye'ye geçtiğinin 14. günü sancılan tuttu. Ambülansla Uludere Devlet Hastanesi'ne gitti, ama bebeği yaşatamadılar. 32 yaşmdaki Zozan'ın bebeği ise eritilen karlardan elde edilen su kullanılarak doğdu, ancak iki güri yaşadı. MEHMET AKA ULUDERE — Berrvan 17'sindeydi henüz. Evleneli 1 yıl olmuştu, karmndaki ilk kıpırtı- lan hissetmeye başlayah da çok zaman geçmemişti. Bebeğini ku- cağına alacağı günün özlemini duyuyordu. Yasadığı kent Duhok'un heli- kopter ve uçaklaria bombalan- maya başlanmasından sonra ko- casıyla beraber, çoğunluğun yaptığı gibi Türk sınırının yolu- nu tutmuştu. Sadece temel ge- reksinimleri olan şeyleri sırtına alarak günlerce süren yürüyüş- ten sonra Türkiye'ye girmeyi ba- şarmıştı. Yedi ayhk hamileydi sı- nın geçtiğinde... Ancak yorgunluğa, açlığa, bir de yaşam koşullannın zorluğu eklenmişti. Soğuktu, değil bebe- ğine, kendisine yeterli gıdayı bile alamıyordu. 14. gündu Türkiye1 de geçirdiği, sancılan tuttu bir anda. Ambulansa da Uludere Devlet Hastanesi'ne de zor ye- tiştirdiler. Doğum gerçekleşti, ama bebeği yaşatmak ola- naksızdı. 32 yaşmdaki Zozan'ın doku- zuncu bebeğiydi karmndaki... Zaho'dandı. Berivan gibi yaşa- mak için uzun ve yorucu yürü- yüşü göze alanlardandı. Sekiz çocuğu ve kocasıyla beraber sı- mnn Türkiye tarafma geçeli 16 gün olmuştu. O da yeni hami- leydi Berivan gibi. Farkı ise hastaneye yetiştirile- memesiydi. Doğumda kar suyu- nu kullandı "çadır komşusu" kadınlar... Ancak iki gün yaşa- tabildiler küçük bebeği, yokluk çaresizlik içerisinde.. Sığınmacı kamplarındaki aç- lık ve çaresizlik, erken doğum- larla ölü bebekleri de getiriyor beraberinde. ölen her bebek, anne ve ba- balar olduğu kadar elinden bir şey gelmeyen doktorları da üzüyor. Işıkveren köyü yakınlarında oluştunılan seyyar hastanede görevlendirilen bir kadın doğum uzmanı "prematüre" doğumla- rın nedenleri konusunda bilgi verirken bebeğin yazgısımn he- nüz bu yürüyüşe başladığında çizildiği belli oluyor: —IrakİHarda görülen erken do- gumlann ana etkenleri, annenin gıda alamaması sonucu çocu- gun beslenememesi, yük kaldır- ma, aşın yorgunluk, yaşanılan ortamın pis olmasından kay- naklanan çeşitli enfekayon bas- talıklan ki bunlann arasında boğaz, diş enfeksiyonlan önem- li. Tiim bu etkenler bebeği ko- nıyan anne karmndaki sıvının patlamasına yol açıyor ve erken doğum meydana geliyor. Pre- matüre dediğimiz 7 aylık çocu- gun doğduğunda 2.5 kilo veya üstünde olması durumunda normal şartiarda yaşaülma şansı yiizde 70. Bunun için de bebe- gin kuvöze ahnması veya oksi- jen çadırına konulması gereki- yor. Çünkü erken doğan çocuk ancak boyle çeşitli enfeksiyon- lardan korunabilir. Isı faktörü- nün de 37 derece olması gerekli. Ancak konıyucu hiçbir önlem olmadıgı gibi, kadınlar erken doğum için tüm özellikleri taşı- yorlar... Altınyayla kampı, adına hiç de yakışmayan bir yoksunluğu barındınyor şimdi. Olması ge- rektiğinde de küçük doğan be- bekler ölüyor. Arkalannda ise ağlamaktan başka seçenekleri bulunmayan anneler kalıyor. DUNYADA BUGUN ALİSİRMEN Olumlu Çağrı...İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, merkezi Paris'te bulunan Uluslararası Avukatlar Bırliği'ne bir mektup yazarak sınır bölgemizde yaşanan dramın ele alınması için bütün dürv ya hukukçulannı göreve çağırmış, İstanbul'da bir toplantı ya- pılması, gerekirse olayların yerinde incelenmesi önerisinde bulunmuştur. Uluslararası Avukatlar Birliği çağrıya hemen olumlu yanıt vermiş ve enternasyonal dayanışma çağrısında bulunacağı- nı bildirmiştir. Sayın Kazan çağrısında çok haklı olarak, sorunu yalnızca Türkiye ile İran'ın sırtlanamayacağını belirtmiş ve aynı zaman- da da yapılan göstermelık yardımların gerçek birer umar ol- madıklarını vurgulamıştır. Kazan'ın çağnsı olumludur. Hatta Juan Arrtonio Cremades1 in yanıt mektubu bile çağrının ne kadar gerekli olduğunun kanıtıdır. Çünkü Uluslararası Avukatlar Birliği Başkanı olayı salt Kürt sorunu olarak gördüğünü belli eden tümceler kul- lanırken gelişmelerden bütün dünyanın ne denli habersiz ol- duğunu da ortaya koymuş bulunmaktadır. Unutmamak gerekir ki sığınmacıların büyük çoğunluğu- nun Kürt olmasına karşın, sorun yalnızca onlarla ilgili değil- dir. Saddam'ın baskısından kaçanlar arasında Türkmenler, Suryaniler vb. öğeler de bulunmaktadır. İstanbul'da uluslararası bir konferansın toplanması, bütün dünya ülkelerinin hukukçularının kendi kamuoylarının dikkat- lerini konu üzerinde yoğunlaştırmalarında yarar vardır. An- cak konferansın gerçekten bir anlam taşıması, sığınmacıla- ra kendi yurtlarında insanca, insan haklarına temel özgür- lüklere uygun bir yaşam sağlamaya yonelik çalışmalar yapı- lıp hukuksal çözümler üretilebilmesıne bağlıdır. Irak'taki son gelişmelerde gozden kaçan bir nokta var. Sad- dam yönetiminin baskısıyla sınıra sürülen insanlann duru- mu, bu ülkenin iç işi olmaktan çıkmış, birçok bölge devleti- nin dengesini dolayısıyla tüm bölge ıstıkrarını ilgilendiren uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Türkiye bu görüşü, Birteşmiş Milletler'de başan ile savun- du ve Fransa'nın candan desteğini sağlayarak 688 sayılı ka- rarın çıkmasını kolaylaştırdı. Olayın gözden kaçan ikinci yanı ise sorunun, Irak içinde tampon bölge veya benzeri önlemlerin ötesinde, Bağdat'ı hu- kukun çizgisine çekme yoluyla çözümlenmemesi halinde, çok kötü bir emsalın doğacak olmasıdır. Hukuk tanımayan, insan haklarına saygılı olmayan Orta- doğu rejimleri -ki sayılan hemen hemen bölgedeki devlet sa- yısına eşıttir- Saddam emsalinı, çok tartışma da yaratsa, so- nunda başağrılarını giderecek köktenci bir yöntem olarak gö- rebilirler. Başka bir deyişle, eğer bugün insanları sınıra kaçmak zo- runda bırakan Saddam'ın ülkeden çıkmaya zorladığı kişiler yerlerine döndürülümez ve Irak diktatörünün onların insan- ca yaşam haklarına saygı göstermesi sağlanamaz ise yarın öbür gün birçok Ortadoğu ülkesi başına dert olan azınlıkla- rın sorunlarını bu yoldan çözmek yolunu tutabılirler. Oysa uluslararası hukukun, insan haklarında bugün va- nlmış olan aşamanın, insanlığın şimdiye dek tüm yeryüzüne yayılmamış bile olsa dünya kamuoyu vicdanında kökleşmiş bulunan kazanımlarının gereği, her bireyin kendi vatanında insanca yaşaması, hak ve özgurluklerinin güvence altında olmasıdır. Kuveyt için savaşa tutuşanlar, uluslararası hukukun ilke- lerini ilerı sürüyorlardı. Eğer o ilkeler geçerliyse ve bu savla- n ileri sürenler içtenlikliyseler, şimdi de Saddam'a tek çözüm olan bu davranışı kabul ettirmek üzere eyleme geçmek zr> runludur. "Şimdi yeniden bir savaş mı başlayacak" sorusunun da anlamı yoktur. Çünkü olaylan yakından izleyen herkes bilmek- tedir ki, bu koşullar zaten çok sıkışık durumda olan Saddam'a savaşsız da kabul ettirilebılir. Yeter ki bazı dış güçter soft ge- lişmelerden yararlanarak Irak'ta yeni bir istikrarsızlık ortamı yaratmaya veya nüfuz alanları elde etmeye çalışmasmlar. Yukanda belirttiğimiz umarın dışındaki her çözüm arayışı yüz binlerce insanın sırtından oynanmış kirli ve gizli emelle- re yönelik oyundan başka bir şey olmayacaktır. Sayın Kazan'ı çağnsı, Sayın Cre.mades'i duyarlılığı dolayı- sıyla kutluyor, hukukçuların yapacağı toplantının bir an ön- ce gerçekleşmesını diliyoruz. Sri Lanka'da 127 kişi kaldı Mahsur Türkler kaıııpa yerleştirildi 2 aydır bir gemide bekleyen 167 kişiden 21 'inin Türkiye'ye döndüğü, 19'unun Colomba'dan hareket ettiği belirtildi; geri kalan 127'si ise kampta. TAYFUN GÖNÜLLÜ ANKARA — Sri Lanka'nın başkenti Colombo'da iki aydır mahsur kalan Türkler, bir kam- pa yerleştirildi. Kampta yatacak yer olmadıgı gibi gıda maddesi ile su sıkıntısı çekildiği bildiril- di. Türkiye'den uçak bileti ve para elde edebilen 21 Türkün geri döndüğü, 19 kişinin de Co- lombo'dan Türkiye'ye hareket ettiği öğrenildi. 127 Türk ise hâ- lâ Colombo'da. Singapur'da faaliyet gösteren Green Seas fırmasımn Panama bandıraL gemisine Colombo'da el konulduktan sonra iki aydır mahsur bekleyen 167 Türk yol- cudan 8'inin kadın olduğu öğ- renildi. Gemide Fatma Cin ad- h kadının da doğum yaptığı ve sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi. Bu arada gemi müret- tebatı ile Türkler arasında ek- mek ve su paylaşımından dolayı çıkan kavgada Ali Koç, Ibra- nim Ocak, tsmet Gök ve Hii- seyin Taş adlı yurttaşların ha- fif, tsmail Genç'in ise ağır ya- ralandığı belirtildi. Genç'in Co- lombo Federal Hastanesi'nde ameliyat edildiği bildirildi. Cumhuriyet muhabirinin, Colombo'da kampa yerleştiri- len Türklerden Ali Polat ile yaptığı telefon görüşmesinden elde ettiği bilgiler şöyle: "Yaklaşık 2 aydır gemide mahsur kaldık. Gemide bizim- le mürertebat arasında bir kav- ga çıktı. Buradaki fahri Türk Konsolosu bize su ve gıda mad- desi getirmişti. Ancak gemi mürettebatı, 'Bunlan kullana- mazsınız' dedi. Kavga bu yiiz- den çıktı. 4 arkadaş hafif, bir arkadaş da ağır yaralandı. Ön- ceki gün Türkiyedeki aUeleriyle ilişki kuran 21 arkadaşa uçak bileti ile paralan geldi. Onlar Türkiye'ye dondii. Diın de (ön- ceki gün) 19 arkadaş Türkiye^ ye hareket etti. Bu arada gemi personeli de 4-5 aydır maaşla- nnı alamıyorlarmış. Onlar da gemiyi terk etti. Biz de diın ge- miden aynlarak bir kampa yer- leştirildik. Bizi buraya getiren Batu Turizm şirketi yetkUileri, gemiye bu Umanda haciz ko- nunca 'Biz tstanbul'a gidip pa- ra getirelim' dediler. Ama şim- diye kadar bir haber çıkmadı. Şimdi burada tatil olduğu için bankalar calışmıyor biz de pa- ralanmızı alamıyoruz. Bir an önce Tttrkiye^e dönmek istiyo- mz. Çünkü kampta yatacak yer yok. Gıda maddesi ve su sıkın- tisı da çekiyoruz. Buradaki fah- ri konsolos, gemi sahibini arı- yor ama bulamıyor". İstanbul Laleli'de faaliyet gösteren Batu Turizm şirketinin Güneydoğu illerinde yaşayan fakir yurttaşlan Batı ülkelerin- de "iş bulma" vaadiyle kandır- dığı ve Singapur'a götürdüğü belirtildi. Dışişleri Bakanhğı yetkilileri olayın 4-5 ayhk bir geçmişi olduğunu, Singapur'da yurttaşlann bir süre bekletildik- ten sonra firmanın yurttaşlan bir Batı ülkesine götüremeyee- ğini anlaması üzerine bir Gre- en Seas şirketiyle anlaştığını söylediler. Green Seas adh fir- marun Panama bandırah gemi- sine borcu olduğunu için Co- lombo'da el konulduğu açık- landı. Gemiye yaklaşık 2 ay ön- ce el konulduğu w Dışişleri Ba- kanlığı'nın olaydan 6 nisanda haberdar olduklanm beürttiler. Yurttaşlann Türkiye'ye döne- bilmeleri için çalışmalann ya- pıldığmı belirten Dışişleri yet- kilileri, "Aiklerle ilişkiye gectik. Ailelerin bir miktar para öde- melerini sağlamaya çalışıyomz. Geri donmelerini saglayacağız" dediler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle