Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14NİSAN1991 HABERLER CUMHURİYET/3
Amerikan uçaklarının attığı koliler bazen çadırın üstüne de düşüyor
Yardımla gelen ölüıııCELAL BAŞLANG1Ç
ÇUKURCA — Gözler hava-
ya dikilmiş. Kulaklar tetikte.
Gökten gelecek yardımın sesini
duyabilmek için usulca konuşu-
yor insanlar. Umutlan 'çelik ka-
nath yardım kuşu'nda.
Kuşlar kaçışıyor. Gökyüzün-
de bir titreşim var. Dağın arka-
sından koyu yeşil bir dev çıkı-
yor. Amerikan C-130 nakliye
uçağı bu. Binlerce naylon, kd,
branda, battaniye çadırın üze-
rinde bir tur atıyor. Sonra bir
tur daha. Binlerce baş, orauzlan
üzerinde bir daire çiziyor uçak-
la birlikte. Bağnşmalar, el etme-
ler... Umutlan dorukta insanla-
nn. İlk iki turda 'pas' geçiyor
pilot. Uzaklaştıkça kuçülüyor
uçak. Sonra yitip gidiyor.
Umutlan da öyle insanlann.
Üçüncü turunda, koyu yeşil
dev, yumurtlayan balıklara ben-
ziyor. Karnından onlarca koli
bırakıyor boşluğa. Papatya gi-
bi acıyor beyaz paraşütler. Kor-
kunç bir hareket var. Herkes
kolilerin düşeceği yere doğnı
koşuyor.
Alçaktan atüan yardım mal-
zemesinin hıznu, paraşütlerin-
kesmesi olanaksız. Kurşun gibi
Kapışma Çelik kanatlı kuş
karnından onlarca koli bırakıyor
boşluğa. Papatya gibi açılıyor
beyaz paraşütler. Herkes kolilerin
düşeceği yere doğru koşuyof.
Kurşun gibi iniyor koliler. însanlar
geriye kaçıyorlar bu kez. Dev bir
koli yamaçtaki kayaya vurup,
parça parça saçılıyor çevreye.
însanlar kolilere üşüşüyor.
Yumruklar, sopalar, havada.
Kolilerde 12 porsiyonluk konsantre
yiyecekler var.
Çadırın üstüne Uçaktan atılan
kolilerden biri bir çadiHn tam
üstüne düşüyor. îçeriden tiz bir
kadın feryadı duyuluyor.
"İnsanlanm öldü, mücevherlerim,
paralarım çalındı!' Herkes yıkılan
çadıra doğru koşuyor. Brandanın
altında iki erkek var. Kolinin
çarpması ile çadırın demir direği
ikiye bölünmüş. Erkeklerin birinin
ağzından kan geliyor, diğerinin
beli kınlmış gibi. Kutuları
kapışanlar çadırı yağmalamışlar...
iniyorlar yere. İnsanlar geriye
kaçıyorlar bu kez de. Dev bir-
koli, yamaçtaki kayalara vurup
parça parça saçılıyor çevreye.
Bir başkası yuvarlana yuvarla-
luk Amerikan hanr yiyecekleri,
dev bir insan mıknatısı sanki.
ölümüne de olsa ttzerine çeki-
yor insanlan.
Kolilerden biri, '49 nolu suur
na iniyor tepeden. önüne gelen taşı'nın arkasına düşmüş. Sınır
iki çadırı sürükleyip götürüyor. boyunca askerler 'etten duvar'.
Bir koşuşma başhyor yeni- Kolilerden biri nöbetteki bir as-
den. Kanncalar gibi üşüyorlar, kere çarpıyor. Barikatın ardına
insanlar kolilere. Yumruklar, düşen Amerikan yiyeceği için
sopalar havada. Birbirine kenet- yüzlerce insan bir anda yarıyor
lenmiş insan kümesi yamaçta asker çemberini. İnsan selinin
dalga dalga. On ikişer porsiyon- karşısmda askerler çaresiz. Ezil-
memek için kenara çekiliyorlar.
Onlarca kolinin başında di-
dişme, çekişme, yumruklaşma
başhyor. Kolilerin içinde on iki-
şer porsiyonluk konsantre yiye-
cek var. Bunlan jöle biçimine
getirmek için de su. Aynı kutu-
yu tutanlar, kavgalanm daha
rahat surdurmek için kalabalık-
tan aynlıyor. tnanılmaz bir yi-
yecek kavgası var. Yerde tek bir
kınntı kalmayıncaya dek sttrü-
yor. Halleri kalmamış insanla-
nn. Kutulan alanlar mutlu, ala-
mayanlar yüzleri asık dağilıyor-
lar.
tnsanlar seyrelince, bir koli-
nin yıktığı çadırdan, tiz bir ka-
dın feryadı duyuluyor:
—İnsanlamn öldü, parala-
nm, mücevherlerim çalındı.
Herkes yıkılan çadıra doğru
koşuyor. Brandanın altında iki
erkek var. Kolinin çarpmasıyla
çadınn demir direği ikiye bükül-
Perişan durumdakisığınmacılar arasında ekmek bulmak ölüm-kalım sorunu
Sınırda yîyecek karaborsasıSiulardan beter
Subaylar, yiyecek
dağıtımındaki aksaklık
ve yağmalamadan
yakınıyorlar. Kürtler
arasında 'yiyecek
karaborsası' oluşmuş.
Bir ekmek 50 dinara
satılıyor. Bunlar
subayların anlattıkları.
Bir yarbay 'Kurtlarla
Dans' filmine çağrışım
yaparak şöyle diyor:
"Bunlann durumu
Siulardan beter..!'
HAKAN AYGÜN
IŞIKVEREN/ULUDERE —
Sütlu kahve rengindeki Dicle,
havayoluyla Irak sınınna giden-
İCTe 'rehberlik' ediyor. Dicle,
Irak'a; Kürt sığınmacılar Türki-
ye'ye akıyor. Güneydoğu'nun
bu 'çileli' nehriyle Kürtlerin ka-
der çizgileri ters yönde bugün-
lerde.
Dicle, Irak'a ulaşmak için
dağlarla, yemyeşil ovalarla
.'dans' ediyor. Kâh sağa
'kıvmyor' kâh sola. Bazen ge-
çit vermez dağlara boyun eğip
inceliyor. Güneydoğu'nun başı
dik, 'hırçın' dağları bir Dicle'-
ye bir de Kürt sığınmacüara yol
veriyor. Dağlann 'noşgörüsü'
de Dicle'yle Kürtlerin ortak
noktası.
Diyarbakır'dan çıkıştaki gü-
neşli hava, sınıra ilerledikçe ye-
rini 'bulutlann resmi gecidi'ne
bırakıyor. Bulutlann gölgesi,
bahar yağmurlanyla yeşermiş
ovalara düşüyor. Güneş, sığin-
macılara yaİclaşıldıkça 'utan-
cı'ndan olsa gerek iyice bulut-
lann arkasına siniyor.
Sıfır noktasındaki Işıkveren
köyüne gelindiğinde güneş artık
yüzünü göstermiyor. Varsa yök-
sa, yağmur. Sayılan 160 bini
bulan sığınmacılar, gökyüzün-
den bakıldığında, 'yiyecek taşı-
yan kanncalar'ı anımsatıyor. Sı-
ğınmacılar artık 'matem dagV
haline gelmiş düğün dağından
bir aşağı bir yukan 'vızır vızır'
inip çıkıyorlar.
Işıkveren köyünün yanı ba-
şındaki düzlüğe kurulmuş askeri
kamp, seyyar hastane ve
yiyecek-içecek ikmal merkezle-
ri sığınmacı kaymyor. Askerle-
rin müdahalesi, 'tampon bölge'-
den Türkiye'ye olan trafiği ön-
lemeye ^etmiyor.
Cam göbeği, vişne çürüğü
renkleri ağıruklı pırıl pınl saten
elbiseli Kürt kadınları, köydeki
merkezden ellerine ne geçirirler-
se dağa taşıyorlar. Kucaklardaki
Bölgeye geien yardım kamyonları ve parasütle atılan koliler sığınmacı Kürtier tarafından Uun anlamıyla yagmalanıyor.
'Bonimnn durnmn Sinlardan
beter.'
Düğün Dağı üzerine kunılu
naylon çadırlar, sığınmacıların
yağmura karşı tek silahı. Doru-
ğa vanldığında, mezarlar göze
çarpıyor. Saddam'ın 'Dag
Arap'lanna, Işıkveren köyün-
deki 'Dag Türkleri' yardım eli-
ni uzatıyor. Traktörlerle yiye-
cek, giyecek taşımyor dağa. Za-
ten çoğu akraba.
Sığınmacüarın birinci isteği,
yerleşimin çok güç olduğu dik
yamaçlardan kurtulup iç bölge-
lerde, düz bir yere yerleştirilme-
leri. Ahmad adü bir peşmerge,
"Blzden korkmasınlar, düz bir
yere yerieştirsinler. Buralarda
kalmak istemiyoruz. Irak'a,
topraklannuza dönmek istiyo-
nız. Hiikümetler birtik olsun,
Irak'a baskı yapsın, geri
dönelim" diye istekte bulunu-
yor.
Ikinci istek ise yiyecek dağı-
tımındaki kargaşamn önlenme-
si. Küçük gruplar saptanarak
önderlerine yiyeceklerin teslim
edilmesi ve dağıtımın böylece
düzene sokulması.
Bölgeye elektrik, telefon ve su
götürülmesi için yapılan çalış-
malar ise tamamlanmak Uzere.
Yakında Düğun Dağı, aydınla-
nacak. Asker ile sığınmacıların
arası ise iyi değil. Bunda, gün-
lerdir arazide kalan askerin mo-
ralinin çok bozuk olması en
önemli etken. Olağanüstu Hal
Bölge Valisi Hayri Kozakcıog-
lu, bölgeye ek askeri kuvvet is-
tediklerini söylüyor.
Işıkveren'de dört tabur bulu-
nuyor. Subaylar askerlerin yü-
züne bakmaya utandıklanru be-
lirtiyorlar. Sinirler gergin. Sağa
sola emir yağdınp, duruyorlar.
Subaylar, yiyecek dağıtımın-
daki aksaklıklardan ve yağma-
lamadan yakınıyorlar. Kürtler
arasında 'yiyecek karaborsası'
oluşmuş. Bir ekmek 50 dinara
satılıyor. Bunlar subaylann an-
lattıkları.
Yedi, sekiz, dokuz, on ve on
bir nolu sınır taşlarının her iki
yanı da sığınmacı kaymyor.
Gelmekte olan yüz binlerden
bahsediliyor.
Avrupa Yayın Birliği (EBU), Diyarbakır ve Çukurca'ya 2 çanak anten kurdu
Irak sınırma Avrupa anteni
TAYFUN GÖNÜLLÜ
ANKARA — Türkiye-lrak sınınndaki Kürt kriziyle birlikte
yayın alanında dünyaya bir üçüncü pencere daha açıhyor.
TRT'nin iki çanak anteninin yanı sıra EBU (Avrupa Yayın Bir-
liği) da bir çanak anten kurdu. Antenin bugün ttye ülkelerin hiz-
metine gireceği bildirildi.
EBU'nun Türkiye'ye ilk kez bir çanak anten kurduğu belir-
tildi. TRT'nin Kürt kriziyle birlikte Diyarbakır ve Çukurca'ya
iki anten kurduğu ve buradan günde 18 saat yayın yaptığı bildi-
rildi. Ancak ülkelerin "çok yoğun" taleplerinin karşılanamadı-
ğı, yayın iletiminde aksamalara yol actığı ve devreye EBU'nun
girdiği öğrenildi. EBU'nun anteniyle birlikte bölgeden dünyaya
3 çanak anteniyle yayın ulaştınlacak.
Kriz yaşanmadan önce TRT'nin haftada 10 saat yurtdışına
yayın geçtiği, ancak şimdi bu yayının günde 18 saate ulaştığı,
birçok yabancı TV şirketinin görüntü geçmek için sırada bek-
lediği öğrenildi. EBU'nun anteniyle birlikte haber akışında da-
ha fazla rahatlık sağlanacağı, sımrdaki görüntülerin daha faz-
la ülkeye zamanında ulaştınlacağı belirtildi.
TRT 4 nisandan beri Hakkâri'nin Çukurca ilçesi ile Diyar-
bakır'a kurduğu iki çanak antenle yayın yapıyor. TRT'nin ön-
celeri EBU'nun çanak anten kurmasını istemediği, ancak bazı
yayınların kalitesinde düşüklük olunca EBU'nun antenine kar-
şı çıkmadığı belirtildi. EBU'nun da Hakkâri'ye bir çanak an-
ten kurduğu ve bugün üye ülkelerin hizmetine sunulacağı kay-
dedildi.
Salt "çok yogun talep" karşısmda EBU'nun çanak anten kur-
duğu, bunlar arasında Amavutluk, Romanya ve Dahran gibi
yerler olduğu ve son olarak da ancak ilk kez Türkiye'ye çanak
anten kurulduğu belirtildi.
EBU'nun Hakkâri'ye çanak anten kurmasıyla birlikte TRT'nin
para kaybına uğrayacağı belirtilse bile, yayınlann daha hızlı ve
çok daha fazla ülkeye ulaştırüabileceği, bunun da Türkiye'nin
sesini daha fazla duyurabilmesi açısından olumlu olabileceği kay-
dedildi.
müş. Erkeklerden biri ölü gibi
yatıyor yerde Ağzından kan ge-
liyor. Bir diğerinin bel kemiği
kunlmış olmalı, kıvramyor. Ka-
dın ağıta başlamış bile. Koli, ça-
dınn tam üstüne vurmuş. Için-
deki iki erkek ağır yaralı.
Kutulan kapışanlar, yıkılan
çadınn içindeki her şeyi yağma-
lamışlar. Yaşlı kadın, hastane-
ye götürülen yarah erkeklerin,
başörtüsüne sarüı takılannın ve
yirmi bin dinannın arkasından
ağlıyor. Öylesine dayanılmaz
koşullarda yaşıyor ki insanlar,
yapılan yardım bile bir drama
dönüşüyor.
insanlar uçaklara öfkeli.
"Önceden bomba atıp öldnıür-
lerdi, şimdi de yardım atıp
öldüriiyorlar" diyor. Bir başka-
sı gökyüzüne doğru bağınyor:
—Bu AmerikaUann gözleri
kör olsun. YardımJan bile oldii-
rüyor.
Kürtçe anons yapıhyor sınınn
sıfır noktasındaki ses düzenın-
den:
—Yardımın dıiştiigii çadırda
aglr yaraiılar vardır. On yedi ki-
şllik bir ailenin nafakası olan
yirmi bin dinar çalınmıştır.
Alanlann insaniyet oaraına ge-
tinneleri...
Gelen, giden olmuyor elbet-
te. Askerler, PTT görevlileri,
Köy Hizmetleri çahşanlan bir
naylon torba açıp yardun top-
luyor. Gazeteciler de katılıyor
bu çabaya. Parası çalınan aile
için bir milyon liraya yakın pa-
ra toplanıyor.
Yeniden görünüyor 'çeJik ka-
natlı yardım kuşu.' Herkes dı-
şarı fırhyor çadırlardan. Eller
havada, 'Atma, atma' diye ba-
ğırıyorlar. Bir daha boşaltıyor
uçaklar 'öidiıren yardım'ı. Yi-
ne cadırlann üzerine düşüyor.
Bir yağma başhyor yeniden.
Tek bir kınntı kalmayınca, ağ-
lamalar geliyor yıkılan. çadırlar-
dan. Battaniyeye sanü iki kadın
taşıruyor ambulansa. Yanında-
ki kadınlar 'yaralı bnnlar,
kortann' ağlamasında. Tam
ambulansa yuklenirken kapıyı
tutan doktor, 'ötmüş bunlar' di-
yor. Ağlamayı ağıta dönüşturü-
yor ölüm.
Yağmur, kar, dolu altında so-
ğuğa, hastalığa, açlığa karşı ve-
rilen amansız yaşama savaşım
yalnızca güçlüler kazanıyor. So-
ğuğa, salgına dayanamayan ölü-
yor. Yağmalamada itip kakılan,
gücü kolileri kapmaya yetme-
yen, başkalannı ite kaka mal
kapmayı onuruna yediremeyen
aç kalıyor.
Bir zaman yeni olan ropdö-
şanbnyla, orta yaşlı biri ağlıyor.
Elinde melamin bir tabakla kı-
nk bir çaydanlık var. Duhok'-
ta banka müdürüymüş. Adı Ha-
lit Cemil. "tki gundür dagıtım-
lara koşuyorum. Bunlardan
başkasını alamadım" diyerek
fırlatıp atıyor elindeki tabakla
çaydanlığı. Ağlayarak anlatı-
yor:
—Bu taale düşecek insan de-
gildim. Dogru dörüst dağıtım
yapılmıyor. Her şey kapış kapış.
Aralanna girip bir parça yiye-
cek almayı bile beceremedim iki
gündür.
Elini cebine atarken "Ba pa-
ranın da degeri yok" diyor. Bir-
den artıyor ağlaması:
—Param, param... tki bin di-
Danmı çalmıslar...
Beş kiloluk bir Vita tenekesi
var genç kadmın elinde. Kaçtı-
ğına pişman ve ağlamakh:
—Irak'ıa her seyim vardı.
Evim, arabam, iki videom, te-
tevizyonum. Keşke kimya atıl-
saydı da ölseydim.
'Çelik kanatlı yardım kuşu'
yeniden görunüyor dağlann ar-
dından. Kaçışıyor insanlar; "Ba
gddi, yine yardım atar' diye.
Soğuktan, açlıktan, hastalıktan,
maymdan ölenlere bir de 'yar-
dımdan ölenler' ekleniyor.
Yaşamla ölüm arasında öyle-
sine kritik bir dengede ki sımr-
daki Kürtler, bazen yardım et-
mek bile yaşamm sonu olabili-
yor. ölüm ise iki direkle bir bat-
taniyeye> sanbp toplu mezara
doğnı yolculuk. Buralarda da
kimse 'Ölüm, adın kalleş,
OISUB" demiyor. Çünkü bura-
larda 'kalleş' olan yasamanın ta
kendisi.
yazdı bez pankart bulunan kam-
yondan dağıtüan süt paketleri
hayli rağbet görüyor.
Kürtler, 'snfihi'leri (gazeteci-
ler) kucaklıyorlar. Alkışhyorlar.
Diİleri döndükçe dertlerini an-
latmaya çahşıyorlar. Mavi göz-
lfl.bir Kürt erkeği yaklaşıyor:
"No bread, no water. Were
abaut, half million people (ek-
mek yok, su yok, burada yanm
milyon insan var)".
Çıplak ayaklanyla camurda
yürüyen kadınlar, kirli yüzlü ço-
cuklar, yuzlerinin rengi kaçmış
bebekler, Düğün Dağı'mn yo-
kuşunu bacaklan kaldıramadı-
ğı için bir kenara oturmuş göz-
yaşı döken nineler, insanoğlu-
nun yaşadığı en büyük dramlar-
dan birinin oyunculan. Yağmu-
ra 'eşlik' etmeyip, birkaç dam-
la da olsa gözyaşı sarfetmemek
olanaksız.
Bir yarbay, bol Oskarlı, 'Si-
ular'ın dramını anlatan 'Kurt-
laıia Dans' filmine atıfta bulu-
nuyor:
Türk-Irak sınınndaki olumsuz şartlar nedeniyle birçok sığınmacı kadın erken doğum yapıyor
Erken doğan bebekler dayanamıyor
17'sindeki Berivan hamileydi. Türkiye'ye
geçtiğinin 14. günü sancılan tuttu.
Ambülansla Uludere Devlet Hastanesi'ne gitti,
ama bebeği yaşatamadılar. 32 yaşmdaki
Zozan'ın bebeği ise eritilen karlardan elde
edilen su kullanılarak doğdu, ancak iki güri
yaşadı.
MEHMET AKA
ULUDERE — Berrvan
17'sindeydi henüz. Evleneli 1 yıl
olmuştu, karmndaki ilk kıpırtı-
lan hissetmeye başlayah da çok
zaman geçmemişti. Bebeğini ku-
cağına alacağı günün özlemini
duyuyordu.
Yasadığı kent Duhok'un heli-
kopter ve uçaklaria bombalan-
maya başlanmasından sonra ko-
casıyla beraber, çoğunluğun
yaptığı gibi Türk sınırının yolu-
nu tutmuştu. Sadece temel ge-
reksinimleri olan şeyleri sırtına
alarak günlerce süren yürüyüş-
ten sonra Türkiye'ye girmeyi ba-
şarmıştı. Yedi ayhk hamileydi sı-
nın geçtiğinde...
Ancak yorgunluğa, açlığa, bir
de yaşam koşullannın zorluğu
eklenmişti. Soğuktu, değil bebe-
ğine, kendisine yeterli gıdayı bile
alamıyordu. 14. gündu Türkiye1
de geçirdiği, sancılan tuttu bir
anda. Ambulansa da Uludere
Devlet Hastanesi'ne de zor ye-
tiştirdiler. Doğum gerçekleşti,
ama bebeği yaşatmak ola-
naksızdı.
32 yaşmdaki Zozan'ın doku-
zuncu bebeğiydi karmndaki...
Zaho'dandı. Berivan gibi yaşa-
mak için uzun ve yorucu yürü-
yüşü göze alanlardandı. Sekiz
çocuğu ve kocasıyla beraber sı-
mnn Türkiye tarafma geçeli 16
gün olmuştu. O da yeni hami-
leydi Berivan gibi.
Farkı ise hastaneye yetiştirile-
memesiydi. Doğumda kar suyu-
nu kullandı "çadır komşusu"
kadınlar... Ancak iki gün yaşa-
tabildiler küçük bebeği, yokluk
çaresizlik içerisinde..
Sığınmacı kamplarındaki aç-
lık ve çaresizlik, erken doğum-
larla ölü bebekleri de getiriyor
beraberinde.
ölen her bebek, anne ve ba-
balar olduğu kadar elinden bir
şey gelmeyen doktorları da
üzüyor.
Işıkveren köyü yakınlarında
oluştunılan seyyar hastanede
görevlendirilen bir kadın doğum
uzmanı "prematüre" doğumla-
rın nedenleri konusunda bilgi
verirken bebeğin yazgısımn he-
nüz bu yürüyüşe başladığında
çizildiği belli oluyor:
—IrakİHarda görülen erken do-
gumlann ana etkenleri, annenin
gıda alamaması sonucu çocu-
gun beslenememesi, yük kaldır-
ma, aşın yorgunluk, yaşanılan
ortamın pis olmasından kay-
naklanan çeşitli enfekayon bas-
talıklan ki bunlann arasında
boğaz, diş enfeksiyonlan önem-
li. Tiim bu etkenler bebeği ko-
nıyan anne karmndaki sıvının
patlamasına yol açıyor ve erken
doğum meydana geliyor. Pre-
matüre dediğimiz 7 aylık çocu-
gun doğduğunda 2.5 kilo veya
üstünde olması durumunda
normal şartiarda yaşaülma şansı
yiizde 70. Bunun için de bebe-
gin kuvöze ahnması veya oksi-
jen çadırına konulması gereki-
yor. Çünkü erken doğan çocuk
ancak boyle çeşitli enfeksiyon-
lardan korunabilir. Isı faktörü-
nün de 37 derece olması gerekli.
Ancak konıyucu hiçbir önlem
olmadıgı gibi, kadınlar erken
doğum için tüm özellikleri taşı-
yorlar...
Altınyayla kampı, adına hiç
de yakışmayan bir yoksunluğu
barındınyor şimdi. Olması ge-
rektiğinde de küçük doğan be-
bekler ölüyor. Arkalannda ise
ağlamaktan başka seçenekleri
bulunmayan anneler kalıyor.
DUNYADA BUGUN
ALİSİRMEN
Olumlu Çağrı...İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, merkezi Paris'te
bulunan Uluslararası Avukatlar Bırliği'ne bir mektup yazarak
sınır bölgemizde yaşanan dramın ele alınması için bütün dürv
ya hukukçulannı göreve çağırmış, İstanbul'da bir toplantı ya-
pılması, gerekirse olayların yerinde incelenmesi önerisinde
bulunmuştur.
Uluslararası Avukatlar Birliği çağrıya hemen olumlu yanıt
vermiş ve enternasyonal dayanışma çağrısında bulunacağı-
nı bildirmiştir.
Sayın Kazan çağrısında çok haklı olarak, sorunu yalnızca
Türkiye ile İran'ın sırtlanamayacağını belirtmiş ve aynı zaman-
da da yapılan göstermelık yardımların gerçek birer umar ol-
madıklarını vurgulamıştır.
Kazan'ın çağnsı olumludur. Hatta Juan Arrtonio Cremades1
in yanıt mektubu bile çağrının ne kadar gerekli olduğunun
kanıtıdır. Çünkü Uluslararası Avukatlar Birliği Başkanı olayı
salt Kürt sorunu olarak gördüğünü belli eden tümceler kul-
lanırken gelişmelerden bütün dünyanın ne denli habersiz ol-
duğunu da ortaya koymuş bulunmaktadır.
Unutmamak gerekir ki sığınmacıların büyük çoğunluğu-
nun Kürt olmasına karşın, sorun yalnızca onlarla ilgili değil-
dir. Saddam'ın baskısından kaçanlar arasında Türkmenler,
Suryaniler vb. öğeler de bulunmaktadır.
İstanbul'da uluslararası bir konferansın toplanması, bütün
dünya ülkelerinin hukukçularının kendi kamuoylarının dikkat-
lerini konu üzerinde yoğunlaştırmalarında yarar vardır. An-
cak konferansın gerçekten bir anlam taşıması, sığınmacıla-
ra kendi yurtlarında insanca, insan haklarına temel özgür-
lüklere uygun bir yaşam sağlamaya yonelik çalışmalar yapı-
lıp hukuksal çözümler üretilebilmesıne bağlıdır.
Irak'taki son gelişmelerde gozden kaçan bir nokta var. Sad-
dam yönetiminin baskısıyla sınıra sürülen insanlann duru-
mu, bu ülkenin iç işi olmaktan çıkmış, birçok bölge devleti-
nin dengesini dolayısıyla tüm bölge ıstıkrarını ilgilendiren
uluslararası bir sorun haline gelmiştir.
Türkiye bu görüşü, Birteşmiş Milletler'de başan ile savun-
du ve Fransa'nın candan desteğini sağlayarak 688 sayılı ka-
rarın çıkmasını kolaylaştırdı.
Olayın gözden kaçan ikinci yanı ise sorunun, Irak içinde
tampon bölge veya benzeri önlemlerin ötesinde, Bağdat'ı hu-
kukun çizgisine çekme yoluyla çözümlenmemesi halinde,
çok kötü bir emsalın doğacak olmasıdır.
Hukuk tanımayan, insan haklarına saygılı olmayan Orta-
doğu rejimleri -ki sayılan hemen hemen bölgedeki devlet sa-
yısına eşıttir- Saddam emsalinı, çok tartışma da yaratsa, so-
nunda başağrılarını giderecek köktenci bir yöntem olarak gö-
rebilirler.
Başka bir deyişle, eğer bugün insanları sınıra kaçmak zo-
runda bırakan Saddam'ın ülkeden çıkmaya zorladığı kişiler
yerlerine döndürülümez ve Irak diktatörünün onların insan-
ca yaşam haklarına saygı göstermesi sağlanamaz ise yarın
öbür gün birçok Ortadoğu ülkesi başına dert olan azınlıkla-
rın sorunlarını bu yoldan çözmek yolunu tutabılirler.
Oysa uluslararası hukukun, insan haklarında bugün va-
nlmış olan aşamanın, insanlığın şimdiye dek tüm yeryüzüne
yayılmamış bile olsa dünya kamuoyu vicdanında kökleşmiş
bulunan kazanımlarının gereği, her bireyin kendi vatanında
insanca yaşaması, hak ve özgurluklerinin güvence altında
olmasıdır.
Kuveyt için savaşa tutuşanlar, uluslararası hukukun ilke-
lerini ilerı sürüyorlardı. Eğer o ilkeler geçerliyse ve bu savla-
n ileri sürenler içtenlikliyseler, şimdi de Saddam'a tek çözüm
olan bu davranışı kabul ettirmek üzere eyleme geçmek zr>
runludur.
"Şimdi yeniden bir savaş mı başlayacak" sorusunun da
anlamı yoktur. Çünkü olaylan yakından izleyen herkes bilmek-
tedir ki, bu koşullar zaten çok sıkışık durumda olan Saddam'a
savaşsız da kabul ettirilebılir. Yeter ki bazı dış güçter soft ge-
lişmelerden yararlanarak Irak'ta yeni bir istikrarsızlık ortamı
yaratmaya veya nüfuz alanları elde etmeye çalışmasmlar.
Yukanda belirttiğimiz umarın dışındaki her çözüm arayışı
yüz binlerce insanın sırtından oynanmış kirli ve gizli emelle-
re yönelik oyundan başka bir şey olmayacaktır.
Sayın Kazan'ı çağnsı, Sayın Cre.mades'i duyarlılığı dolayı-
sıyla kutluyor, hukukçuların yapacağı toplantının bir an ön-
ce gerçekleşmesını diliyoruz.
Sri Lanka'da 127 kişi kaldı
Mahsur Türkler
kaıııpa yerleştirildi
2 aydır bir gemide bekleyen 167 kişiden 21 'inin
Türkiye'ye döndüğü, 19'unun Colomba'dan
hareket ettiği belirtildi; geri kalan 127'si ise
kampta.
TAYFUN GÖNÜLLÜ
ANKARA — Sri Lanka'nın
başkenti Colombo'da iki aydır
mahsur kalan Türkler, bir kam-
pa yerleştirildi. Kampta yatacak
yer olmadıgı gibi gıda maddesi
ile su sıkıntısı çekildiği bildiril-
di. Türkiye'den uçak bileti ve
para elde edebilen 21 Türkün
geri döndüğü, 19 kişinin de Co-
lombo'dan Türkiye'ye hareket
ettiği öğrenildi. 127 Türk ise hâ-
lâ Colombo'da.
Singapur'da faaliyet gösteren
Green Seas fırmasımn Panama
bandıraL gemisine Colombo'da
el konulduktan sonra iki aydır
mahsur bekleyen 167 Türk yol-
cudan 8'inin kadın olduğu öğ-
renildi. Gemide Fatma Cin ad-
h kadının da doğum yaptığı ve
sağlık durumunun iyi olduğu
belirtildi. Bu arada gemi müret-
tebatı ile Türkler arasında ek-
mek ve su paylaşımından dolayı
çıkan kavgada Ali Koç, Ibra-
nim Ocak, tsmet Gök ve Hii-
seyin Taş adlı yurttaşların ha-
fif, tsmail Genç'in ise ağır ya-
ralandığı belirtildi. Genç'in Co-
lombo Federal Hastanesi'nde
ameliyat edildiği bildirildi.
Cumhuriyet muhabirinin,
Colombo'da kampa yerleştiri-
len Türklerden Ali Polat ile
yaptığı telefon görüşmesinden
elde ettiği bilgiler şöyle:
"Yaklaşık 2 aydır gemide
mahsur kaldık. Gemide bizim-
le mürertebat arasında bir kav-
ga çıktı. Buradaki fahri Türk
Konsolosu bize su ve gıda mad-
desi getirmişti. Ancak gemi
mürettebatı, 'Bunlan kullana-
mazsınız' dedi. Kavga bu yiiz-
den çıktı. 4 arkadaş hafif, bir
arkadaş da ağır yaralandı. Ön-
ceki gün Türkiyedeki aUeleriyle
ilişki kuran 21 arkadaşa uçak
bileti ile paralan geldi. Onlar
Türkiye'ye dondii. Diın de (ön-
ceki gün) 19 arkadaş Türkiye^
ye hareket etti. Bu arada gemi
personeli de 4-5 aydır maaşla-
nnı alamıyorlarmış. Onlar da
gemiyi terk etti. Biz de diın ge-
miden aynlarak bir kampa yer-
leştirildik. Bizi buraya getiren
Batu Turizm şirketi yetkUileri,
gemiye bu Umanda haciz ko-
nunca 'Biz tstanbul'a gidip pa-
ra getirelim' dediler. Ama şim-
diye kadar bir haber çıkmadı.
Şimdi burada tatil olduğu için
bankalar calışmıyor biz de pa-
ralanmızı alamıyoruz. Bir an
önce Tttrkiye^e dönmek istiyo-
mz. Çünkü kampta yatacak yer
yok. Gıda maddesi ve su sıkın-
tisı da çekiyoruz. Buradaki fah-
ri konsolos, gemi sahibini arı-
yor ama bulamıyor".
İstanbul Laleli'de faaliyet
gösteren Batu Turizm şirketinin
Güneydoğu illerinde yaşayan
fakir yurttaşlan Batı ülkelerin-
de "iş bulma" vaadiyle kandır-
dığı ve Singapur'a götürdüğü
belirtildi. Dışişleri Bakanhğı
yetkilileri olayın 4-5 ayhk bir
geçmişi olduğunu, Singapur'da
yurttaşlann bir süre bekletildik-
ten sonra firmanın yurttaşlan
bir Batı ülkesine götüremeyee-
ğini anlaması üzerine bir Gre-
en Seas şirketiyle anlaştığını
söylediler. Green Seas adh fir-
marun Panama bandırah gemi-
sine borcu olduğunu için Co-
lombo'da el konulduğu açık-
landı. Gemiye yaklaşık 2 ay ön-
ce el konulduğu w Dışişleri Ba-
kanlığı'nın olaydan 6 nisanda
haberdar olduklanm beürttiler.
Yurttaşlann Türkiye'ye döne-
bilmeleri için çalışmalann ya-
pıldığmı belirten Dışişleri yet-
kilileri, "Aiklerle ilişkiye gectik.
Ailelerin bir miktar para öde-
melerini sağlamaya çalışıyomz.
Geri donmelerini saglayacağız"
dediler.