Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZBLARI 14NİSAN1991
Ulm'dan
163.5 metrelikkatedral
Dünyanın en yüksek katedraline Ulm'da
yaşayan kabare sanatçısı Şinasi Dikmen'e göre
Aziz Nesin hiç zorlanmadan çıknuş.
REFtK DURBAŞ
ULM — Dünyanın en yüksek
kuleli katedrali nerede dense
kim bilebilir? Hiçbir ansiklope-
diye bakmadan belki Ulm'da ya-
şayanlar ya da Ulm'u görenler...
Evet, dünyanın en yuksek ku-
leli katedrali Ulm kentinde.
Yüksekliği tamı tamına 163 met-
re 53 santim.
Kulenin öyküsü oldukça il-
ginc.
Kule, şimdiki haliyle 1890 yı-
lında yapılmış. Asıl planında
şimdikinden 6 metre daha kısay-
mış. Bu 6 metreyi daha sonra
eklemişler. Nedeni de Meryem
Ana'ya dayanıyor. Çünkü Orta-
çağ'da yapılan bütün kiliseler
Meryem Ana adına yapılmış.
Ulm kenti ise 1532-34 yılları ara-
sında Protestanlığı seçmiş, kili-
se de bu yüzden halkın kilisesi
olmuş. Asıl özgün planda Mer-
yem Ana'nın 9 metre boyunda
Kahire'den
Karmaşave
gürültü şehriMısır'da ramazanın gösteri* yanı ağır basan
bir yanı var. Örneğin her^d^irbirine oruçlu
olup olmadığını soruyor ve h«fıkes daha
oruçlu olmaya özen gösteriyor.
daha aydınlık bir görünüm ar-
NtLGÜN
CERRAHOĞLU
KAHtRE — Her on Kahire-
liden altısı; bu kentin karmaşa
ve gürültusüne dayanabilmek
için teskin edici ilaç kullanıyor.
En aandan bu konuda yapılan
araştırmaların vardığı bulguLar
böyle. Ama iftar saatlerinde Ka-
hire'nin sokaklarında dolaştığı-
nız zaman Afrika'nın en büyük
metropolünde olduğunuza ina-
namıyorsunuz. Akşamüstü 5'ten
itibaren el ayak çekiliyor; dük-
kânlar kapanıyor; trafiğe sürekli
eşlik eden korna sesleri dinıyor
ve arabadan geçilmeyen 'Tahrir'
(özgürlük) Meydanı'nda kuş
sesleri duyulmaya başhyor. Ger-
çekte Kahire'ıün hummalı yaşa-
mı, rarnazan ayında öğleden
sonra 2'den itibaren dinmeye
başbyor. Nisan başında bastıran
sıcaklar ve orucun bileşimi, bu-
rada insanların gürültü uretmek
konusunda tükerunez görünen
enerjisini büyük ölçüde törpü-
lüyor. Genel olarak Kahireliler
sabahın erken saatlerinden
'siesta' saatine dek çalışıyorlar.
Kendıne ramazan 'siesta'sı lük-
sünü tanıyabilenler, öğleden
sonra iki-iki buçuk arası evleri-
ne çekiliyor ve her seferinde
günlük ziyafetlere dönüşen iftar
için telaşlı bir hazırhk başhyor.
Mısır'da ramazanın *gösteriş'
yonü ağır basan bir yanı var. ör-
neğin herkes birbirine oruçlu
olup olmadığını soruyor ve her-
kes birbirinden *daha oruçtu' ol-
duğunu göstermek için özel bir
çaba sarf ediyor. Beş vakit na-
mazında olmayanlar bile, eş-
dost akrabalarını ve iş çevrele-
rini 'incitmemek' için, oruç tut-
tuklarını söylüyorlar. "Oruçlu
musun" şekİindeki bir soruya
hiç kimsenin "Hayır, degilim"
diye cevap vermesi düşünülemi-
yor. Bu nedenle eski kentin bu-
lunduğu 'Citadel'den yapılan
top atışından sonra sokaklarda
turistlerden başka canlı varlığa
rastlamak mümkün olmuyor.
Buna mukabil, Kahire'de ya-
şam iftardan sonra yeniden hız
kazanıyor. Televizyondaki rama-
zan eğlencelerinin karşısına çö-
reklenmeyenler, tekrar sokağa
koşuyorlar. Örneğin Kahire'nin
kapalı çarşısı Han Halilili; ber-
berler, butikler aksam 19.30'dan
bir heykeli olması gerekiyormuş.
Ulmlular Protestan olunca Mer-
yem Ana'mn heykelini yapma-
mışlar, buna karşın kuleyi 6
metre yukseltmişler. Bu da ka-
tedralin dünyanın en yuksek ku-
leli katedrali olmasını sağlamış.
1944 yılınm arahk ayında
Amerikalılar Ulm kentini bom-
bardımana tutunca kent merke-
zi tamamen haritadan silindiği
halde kiliseye bir şey olmamış.
Bu yüzden kilisenin çevresinde-
ki bütün evler yeni yapı.
Kilisenin yanındaki Platzgas-
se sokağının da acı bir anısı var.
Bu sokağa Ulmlular "Naziler
Sokağı" diyor. Çünkü o kadar
çok insan ölmüş ki bu sokakta,
üst üstte ylğılan öluler evlerin bi-
rinci katmı aşıyormuş...
Kilisenin bir ilginçliği de bü-
tün bu görkemli yapının 4 met-
relik bir temele oturması. Beş
bölümluk bu büyük kütle uzak-
tan bakılınca ters çevrilmiş bir
gemiyi andırıyor.
Kilisenin içinde yüzyılların
sessizliği. Vitraylann kırık renk-
lerinden soluk gün ışığı tahta sı-
raların üzerine düşüyor.
Mihrap, ekmeğin saklandığı
dolap ve vaftiz masası kilisenin
yapıldığı tarihten kalma. En dip-
te koroda çahşanların oturduk-
zediyor. Ve sahurda Mısırhlar
l a r l
koltuklar da... Koltukları
öylesine çok yiyor ki; hükümet zamanın tüccarian, .p üretenle-
destek verdiği un, şeker, pirinç "• ^uğday ekenler gıbı çeşıtl.
veyağarzmıarttırmakzonında
m e s l e k
g^plarına aıt insanlar
kahyor. Meyve ve sebze fiyatla- vaptırrmşlar ve uzerlennde hep-
n ise ramazanın başlangıcıyla
s i n i n ı s ı m l e r ı
>
r a z ı h
-
birlikte ikiye katlanıyor. Kulenin 162 merdiveni bulu-
Tüm Mısır'ı baştan aşağı et- nuyor, bu merdivenleri Ulm'da
kisine alan bu yoğun "ramazan" yaşayan kabare sanatçısı Şinasi
atmosferine rağmen, turiste ik- Dikmen'in deyişiyle Azız Nesin
ramda ve içki servisinde herhan- hiç zorlanmadan çıkmış...
gi bir eksiklik göze çarpmıyor. ı j ı m
' u n
neresinden bakarsa-
"Kemerieriniri baglayın" anon- m z b a k l n k i l i s e n i n k u
iesini gor-
sundan sonra hoparlorden oku- m e
| ( m u m k u n
nan 'Bismillahirrahmanirra-
bim'le başlayan dualanyla kal- Kuleye çıkmaya cesaret ede-
kan uçaklarda turiste servis ak- miyorum. Dışarıdan bakmak bu
samıyor. Tam 'yüksek sezon'un kadar baş döndurucuyse yuka-
ortasında Körfez savaşının ağır ndan bakmak acep nasıldır?
seslenen Mısırlılar, lslam ümme-
tinden olmayanlara hoşgörüyü
esirgemiyorlar.
org
kaç gün sonra Josef StilPin bir
org konseri var.
Benimse zamanım yok...
Tîraridan
Lenin artıktekbaşınaTiran'da daha önce Ştalin ve Enver Hoca ile
birlikte yer alan Lenin'in heykeli,
Arnavutluk'u artık tek başına gözlüyor.
Stalin ve Enver Hoca'nın heykellerinin
durduğu yçrde ise, şimdi kuşlar yemleniyor.
Tiran size, öfkenin gücünü öğretiyor.
Bu 'cambaz gibi araba
InıUanma' sanatına zorunlu ta-
mklığımız, yeniden başhyor.
Kendimizi, 'Indiana Jones' seri-
sinden bir filmin bir sahnesin-
de hissediyoruz. Önumuzde ya-
yalar ve bisikletliler kaçışıyor,
kuşlar telaşlı telaşiı havalamyor.
Karşıdan gelen araçlardan mili-
metrik paylarla sıynhyoruz.
Biz, Topkapı dolmuşlannda
Hoca'mnki. Tiran size, öfkenin
gücünü öğretiyor.
Dalmışhğımızdan silkiniyo-
ruz. Sigaramn ateşi, parmakla- . . . . . . . . ,
rımıza değmekte. Tamdık bir «Jmdığımız deneyımler sayesın-
yüz genişçe gülumsüyor. ^ ^ ^ " " ^ <*** gözumüz
• sık sık arabamn hız göstergesı-
"Tamam" diyor. Yüzler, birbi- ne kayıyor ama camın dışmda
rine karışıyor. Stalin'inki, Le- akıp giden görüntünün de far-
nin'inkine dönüşüyor. Ikisi de kındayız. Araa paylaştığımız
kayboluyor, Enver Hoca'yı algı- Fransız meslektaşımızın durumu
lıyorsunuz. Sonra tekrar ise tek keümeyle vahim. Dudak-
"tamam" diyor tamdık yüz. Bizi ları sarkmış yuzu gözü sararmış
lşkodra"ya götürecek şoförü- elleri titriyor.
muzun sesini bulup çıkanyoruz Tiran'la Işkodra arasında uza-
"Liri demokrasi" bağnşlan ara- nan pastoral tablo, bize Türki-
sından. "Tamam" diyoruz. Or- ye'yi anunsatıyor. Yoksul köyler
tak sözcüğumüz 'Tamam.' Yal- tıpkı Türkiye'deki gibi. Bir tek
nız Arnavut şoförümüzü "ta-
mam" derken, ilk Vyı, 'ı'ya çal-
dınyor, ikinci Vyı ise uzatıyor.
Bulgar yapımı Lada'mn mo-
toru gurleyince, unutmaya çalış-
tığımız bir gerçekle, Arnavut şo-
StNAN GÖKÇEN
TtRAN — Tiran'da, Iskender
Bey Meydanı'ndayız. Sırtımız
görkemli Ulusal Müze binasına
dönük. Dört yammız tarihle
çevrUL Tahta bir sıraya oturmu-
şuz. Bir sigara yakıyoruz. Ciğer-
İerimizden hoyratça boşalan du-
man gökyUzuyle buluşunca VTa-
dimir lliç Lenin'le göz göze ge-
liyoruz. Yüzünde derin bir bu-
rukluk. Vladimir lliç Lenin, tek
başına gözetliyor Tiran'ı. Josef
Stalin ve Enver Hoca'nın dur-
dukları yerlerde, şimdi kuşlar
yemleniyor.
Kayıtsız askerler dolaşıyor her
yanda. Kaba saba güluşmeler,
küfürler. Adriya Denizi'nden
kopup gelen rüzgârlar bizi geç-
mişe taşıyor. Bir arahk gunüne
dair anlatılanlar, gözlerimizin
önünde canlamyor: Dehşetli bir
kalabalık doldurmuştur tsken-
der Bey Meydanı'nı "Hayır" di-
ye bağıran, "Demokrasi" diye
bağıran, "Kahrokun" diye ba-
ğıran dehşetli bir kalabalık. Bir-
den birkaç adam sıynhp kalaba-
hğm arasından polis duvannı
aşar. Enver Hoca'run, meydanın
hemen kenannda yükselen de-
vasa heykehne tırmanır, boynu-
na bir kement geçirir. Sonrası...
Kement, dostluk günlerinden
kalma Sovyet yapısı bir kamyon
eskisüıin arka tamponuna bağ-
larur, motor gürler ve...
Ve Enver Hoca, boylu boyun-
ca yerdedir artık. 46 yılhk ikti-
dar sona erer. Enver Hoca, boy-
lu boyunca yerde uzanır, tekme-
lenir. Kalabahğın coşkusu do-
rukta. Kucaklaşmalar, öpüşme-
ler... Stalin de nasibini alır ka-
îabahğın öfkesinden. staüniz- Rumenler, yaşamlarını zor koşullarda, darlık
heykeUeriyie! biriikte kiiede y> i ? m
d e sürdürüyorlar; ancak yine de bezgin
kıhr. • değiller. Bir bakamn deyişi ile, 'biraz sinirli,
Şimdi, Lenin tek başına göz- biraz da hareketliler.' Lakin Rumler,
^ ^ S i ™ S
d i
y
a l o
§
a
***. kehdine güvenini yitirmemiş,
rahat insanlar görümünü veriyorlar.
camiler eksik. Bunun dışında,
kaygısız kaygısız dolaşan koyun
surüleri, kadınlar tarlalarda ça-
hşırken köy meydanında sohbet
koyan erkekleri, peşimizden ko-
şan çocuklan ile her şey Türki-
förlerin nasıl araba kullandığı
y e > n i n k ö
V
l e r i n i
Çağrıştırıyor.
gerçeğiyle yeniden kucaklaşıyo- Kuzeye çıktıkça, göreli bir
ruz. Arnavut bir meslektaşımı-
zın sözleri kulağımızda yankıla-
nıyor: "Burada belki şimdi ar-
tık ber şey serbest olmaya baş-
ladı. Ancak her zaman serbest
olan bir şey vardı: Cambaz gibi
araba kullanmak."
zenginlik başhyor. Evler biraz
daha derli toplu. Koyuri sürüle-
rinin yerini, domuz sürüleri ah-
yor. Tek tük kiliseler göze çarpı-
yor.
tşkodra sizi, yeşil dalgalany-
la selamlıyor...
Bükreş'ten
Biraz sinirli,
biraz hareketli
1944'te Amerikalıiar Ulm kentini bombardımana tutunca kent
merkezi haritadan silintniş, ancak bu kiliseye hiçbir şey olmamış.
mıdır, duşmanca mıdır,
bilinmez- Staiin'in heykeli dur-
maktaydı. Çaprazmda ise Enver
Berkeley'den
Amerika'nın 'kurtanlmış bölge'siBerkeley Üniversitesi, bahçesinde gençlerin
'marijuanaya özgürlük' görüşünü
savunabildiği, okul sağhk örgütünün bahçede
prezervatif dağıttığı, isteyenin istediği görüşü
bağıra bağıra söyleyebildiği bir yer.
FÜSUN ÖZBİLGEN
BERKELEY — ABD'nin ba-
tısındaki en zengin ve büyük
eyalet olan California'da San
Francisco körfezinin karşısında
kurulu bir kent Berkeley. Bu
kente özelliğini veren, 120 yıllık
bir geçmişe sahip olan Berkeley
Üniversitesi. Bahçesinde gençle-
rin, "Marijuanaya özgiirlük"
göruşünu savunmak için özel
stand kurabildiği, okul sağhk
örgütünün yine bahçede bir baş-
ka standda prezervatif dağıttığı,
Başkan Bush ile Saddam Hüse-
yin'in yan yana resimlerinin asıl-
dığı ve her ikisinin de savaş ne-
deniyle aynı ölçude suçlandığı
bir gorüntü yaratılabilen bir üni-
versite.
Kampus içi yoUarda bir böl-
ge, nutuk atma köşesi olarak ay-
nlmış. İsteyen burada istediği
fikri bağırarak savunuyor ve et-
rafmda birikenler dinleyip eğle-
niyorlar. Bahçede çimenlerde
oturmuş bir genç saksofon çalı-
yor, yapraklannı dereye sarkıt-
mış bir ağacın altındaki köprü-
de üniversiteii bir çift uzun uzun
öpüşüyor.
Kuşkusuz bu üniversitenin et-
kisi altında, özgur kararlar alan
bir de kent yönetimi var. Örne-
ğin Berkeley- kenti yönetiminin
aldığı bir karara göre Berkeley-
de plastik ve pet şişe kullanımı
yasaklanmış. Üniversite bahçe-
sinde pet şişelerden yapılma çev-
reci dekor ve sloganlar yer alı-
yor. Yine Berkeley kenti anti
nükleer bölge ilan edilmiş. Bu
kentte yaşayanlar, nükleer sant-
rallar gibi kirlilik yaratacak şir-
ketlerde çalışamıyor ve bu tür
fırmaların tahvillerini satın al-
mıyorlar.
500 bin nüfuslu kent ve üni-
versite, âdeta iç içe yaşıyor. Üni-
versite girişinin bulunduğu Te-
legraph Caddesi'nde öğrenciler,
çeşitli incik boncuk, eski dergi
kitap sattıkları tezgâhlar açmış-
lar. Cadde üstünde savaşa karşı
matrak sloganlar yazılmış. Çe-
şitli renk, ırk ve gorünümde yüz-
İerce gencin dalgalandığı, kitap-
Stockholm'den
imgesel
olsa bir tramvay
sor^'yemden açıyorfa^. ÖteUeri hattma kavuştU. Şİmdİ
özel ramazan eğlenceleri duzen- sira StOCkholm'de.
Tramvay'ınanılarla dönüşüİstanbul simgesel de ^^™ ^^^^^^^BBİBBBHBBHSBMHMBMİİMBMİ
liyorlar Bunlann içinde en can-
hlarından bırını "Hotel
Mariott" sahneliyor. 1869'da
Hidiv lsmail'in yaptırdığı bir
Türk köşkü etrafında restore
edilerek kunılan "Mariott" ote-
linin bahçesinde tam anlamıyla
eski ramazanlann havası esiyor.
Aileleri ve nargileler ile havuzun
etrafındaki bahçeye kunılan Mı-
sırlılar, geceyi tavla oynayarak,
Türk tatlılan atıştırarak ve sa-
lep içerek geçiriyorlar. Mariott,
iç bölümdeki kahveye ise büyük
ekranlı bir televizyon kurarak
ramazan eğlencelerini yayınlı-
yor. Mısır devlet televizyonunun
tüm kaynaklarımn üçte biriyle
hazırlandığı söylenen bu prog-
ramlarda, bizdeki gibi skeçler,
şarkıcılar ve ramazan sohbetle-
ri izleniyor. Bu ramazan sohbet-
lerinin en ilginçlerinden birinde
güzel gözlu, çatma başörtülü bir
kadın, modern sakallı, kır saç-
h, yakışıkh bir hocayla söyleşi
yapıyor. Başı açık ve güler yüz-
lü ekrana çıkan hocayla, Emel
Sayın'ı andıran mavi gözlü, gü-
zel sesli, başörtülü hanım yarım
saat söyleşiyorlar. Arkadan Mı-
sırlıların çok sevdikleri 'soap-
opera'lar geliyor. Dallasvari
Amerikan dizi fümlerinin Orta-
doğu uyarlamalan olan bu ara-
besk diziler karşısında bol bol
mendil ıslatılıyor.
Mısırlılar, çoğu kez sahura
dek uyumuyor. Büyük otellerin
hemen hepsi saat 02.00 ile
03.00'te sahur servisi yapıyor.
Bu şekilde sabaha dek süren ya-
şam, elektrik tuketiminin rama-
zan ayı boyunca yüzde 25'lik bir
fırlama kaydetmesine yol açıyor.
Her halükârda 14 milyonluk Ka-
hire, geceleri İstanbul'dan çok
HerkeS heyecanla
naziraiU
YAVUZ BAYDAR
STOCKHOLM — Yaşam
tramvaylarta ne kadar guzeldi!
Çan sesleri, raylar, kayma duy-
gusu... Çocukluk anıları tram-
vay unsuru içerenler daha mı
duygulu oluyor?
Yalnızca İstanbullular değil,
Stockholm sakinleri de tramva-
ya karşı aym duyguları besliyor.
istanbul, simgesel de olsa bir
tramvay hattına kavuşmuş du-
rumda. Şimdi sıra Stockholm-
de.
Yüzyıl oncesinin en güzel mi-
mari örneklerini sırtlayan
Strandvagen (sahil yolu), ken-
tin en guzel bulvan. Ortasında
ağaçlardan tunel içinde sevimli
bir gezinti hattını da barındıran
cadde, hafta sonlarının en bü-
yük trafik kâbusu aynı zaman-
da. Çünkü pek çok kişi, kentin
güneydoğu kenannda yemyeşil
bir vana gibi duran, karadan da-
racık bir kanalla kopmuş Djur-
garden adasına hucumu ozellik-
le pazar gunleri bir ödev sayıyor.
Adaya oto girişi sinirli tutuluyor.
Giden otobüslerden ise eeneUik-
le sıkışıkhktan kol ve bacaklar
âdeta dışarı sarkıyor.
Bu yüzden Djurgarden, özle-
diği tramvaya yeniden kavuşacak.
Stockholm içinde 24 yıl sonra
ilk kez bir tramvay hattı kurul-
muş olacak. Geçen sonbaharda
yerleştirilmeye başlanan ray hat-
tı, kent içi alanlanndan Norm-
malstorç'da başhyor ve yaklaşık
4 km kadar surüyor. Bu "7
numara" olarak bir zamanlar
hizmet vermiş olan hat. Ama
atta 15 kadar 'müzesel' vagon gidip gelecek.
çozüm, Istanbul'daki ile benzer-
lik taşıyor. Sadece nostaljiyi ta-
zelemeyi amaçlayan bir hizmet
bu: Hatta 1920, 30 ve 4O'la,rdan
anımsanan 15 kadar "müzesel"
vagon gidip gelecek. Zaten adı
da 'müze hatO'. Belediyenin be-
Iirlediği masraf 25 milyar TL
dolayında. Tramvaya binmek is-
teyenler abone kartından yarar-
lanamayacaklar. Özel bir tarife
uygulanması duşünülüyor. Bu
da şikâyetlere yol açmış durum-
da. Halk gerçek bir tramvay hat-
tı istiyor, belediye ise olaya tu-
ristik bir hava kazandırmak pe-
şinde.
Işin içine nostalji girince, el-
bette ki yeni hattan en çok mem-
nun olanlar, Strandvagen yöre-
sinde oturan varhklı kesımın
yaşlıları. Rayları yerleştirme ça-
lışmaları, zaman zaman, çevre-
den geçen emeklilerin alkışları
ile destekleniyor.
Son teknoloji kullanıldığı için
çahşmalar hızlı gidiyor. Açılış 2
haziranda yapılacak. tlk turlar-
sa aynı aym ortalarında başla-
yacak.
Kentin güney kesimindeki bu-
yük mahallede de bir tramvay
hattı kurulması planlanıyor. O
hat ise 1990'lann ortalarında
hizmete açılacak.
ltirazlar yükselse de kentte se-
vinçli bir bekleyiş var. Eh, ne de
olsa, tramvaysız kent, rujsuz du-
dakla eşanlamh! KünbUir ,belki
"yeni" ulaşım aracına binen ku-
lar, daha cilveli olacaklar; er-
keklerse öteki uçtan göz kırp-
maya daha çok cesaret edecek-
ler. Piknik çantası içinden çıka-
rılan Strindberg, Kafka daha bir
rahat okunacak. Yaşlı madam-
lar ise belki daha iyi uyar diye
eski şapkalarını sandıktan çıka-
rarak eski gunlerin anılarıyla gü-
lumseyecekler. Sıkışıp kalmış
oloların yanından kayıp gider-
ken, direksiyonu ile depresif iliş-
kiye giren sürücülere nanik ya-
pılacak. Yeni kuşaklar ise tram-
vaya tutunamamış yaşamın ek-
sikliği ile irkilecek.
Aklını başına alması için her
kentin tramvayı anımsaması ge-
rekiyor. Sokağa metal tekerlek
daha çok yaraşıyor.
çüann, cafelerin, Çin lokantala-
nnın sıralandığı bu caddede de
özgür bir hava esiyor. Berkeley
âdeta ABD'nin kurtanlmış böl-
gesi. Her kimle konuşsak, ABD
yönetimini v; kurumlarını şöy-
le baştan aşağı bir boyuyor.
Üniversite yakınlarındaki bir
evin arkasındaki garajı çok kap-
samlı bir dokümantasyon mer-
kezi haline getirmış olan bayan
Ann Ginger ile konuşuyoruz.
Garajdan bozma busoğuk bına-
da insan hakları ve barış ile il-
gili ABD ve dünyanın çeşitli ul-
kelerinde yaşanmış davaların
tüm dökümanlan bulunuyor.
Öyle ki avukatlar benzer konu-
da bir dava aldıklan zaman bu
merkezden yararlanıyorlarmış.
Meikeljohn Sivil Haklar Ensti-
tüsii adını taşıyan bu merkezde,
sadece Türkiye'den doküman
yok. Bayan,Ginger kocasının
Mac Carthy dönemınde nasıl
suçlanıp işinden olduğunu, yıl-
larca işsiz kaldığım anlatıyor.
Körfez savaşı başlamadan önce
San Francisco'da yaptıklan
muhteşem savaş aleyhtarı göste-
riyi dile getiriyor. Beyaz saçları
ve mücadeleci kişiliği ile âdeta
'ABD'nin Behice Boran'ı diyebi-
leceğimiz Bayan Ginger, kendi-
sine pasaport verilmediğini, an-
cak mahkeme yoluyla aldığını
söylüyor. Savaşta CNN'in asla
yeterli yayın yapmadığını,
ABD'nin Granada ve Panama
olaylarında başına kısıtlama ge-
tirdiğini anlatıyor. Körfez sava-
şında ABD basının Vietnam'dan
çok farklı bir tutuma girdiğini ve
ordunun yanında yer aldığını
eleştiri olarak dile getiriyor. Sa-
vaşa katılmak istemeyen bir ka-
dın askerin mahkemeye verildi-
ğini ve kendisinin bu davayı sa-
vunduğunu belirtiyor.
Berkeley Üniversitesi'nde Ga-
zetecilik Fakultesi Dekanı Tom
Goldstein ile konuşuyoruz. Kör-
fez savaşında ABD basmmın ve
medya araçlannın kötu bir sınav
verdiğini söylüyor. "Askerler
medyayı çok sıkı kontrol etti,
basın da çok farkiı haber kay-
naklarını zorlamadı. Zaten
ABD basını yıllardır Ortadoğu
kontısnnda görevini yapraış ol-
saydı, belki savaş içinde
olmazdık" diye konuşuyor.
Berkeley, ABD'nin özgür ve
kurtanlmış bölgesi. Peki, ama
ABD'nin diğer yerleri özgür de-
ğil mi de burası kurtanlmış böl-
ge? Hayır, burası belki özgur-
lüklerde öncü olan bir bölge.
Ancak şunu da unutmuyoruz ki
rejimi açıkça eleştirmekten çe-
kinmeyen bu insanlarla göruş-
memizi sağlayan, randevulan
alan ve "Bizi bizden daha özgür
ve farklı düşünen ve bizi eleşıi-
ren vatandaşlanmızı da sizinle
tanıştırmaktan çekinmeyiz" du-
şuncesinde olan da ABD yöne-
timinin devlet kuruluşları.
YONCA OZKAYA
BÜKREŞ — Bükreş te yaşam
sakin, durgun, sıkıntılı sürüp gi-
diyor. tnsanlar ilk bakışta geniş
çot geniş caddelerde fazla dik-
kati çekmiyorlar. Bükreşlilerin
önemlice bir bölumü şu anda
Aksaray'ın arka sokaklanndaki
tezgâhların başında hanl harıl
pazarlık ediyor olabilir... Ama
kentin genelinde insanlann fazla
dikkat çekmemesınin esas nede-
ni, caddelerin genişliği, binala-
nn heybeti...
Geniş caddeler tenha, benzin
istasyonlan ya bomboş ya da
kuyruklar yan sokaklara kadar
uzanıyor... Bizim Renault'lann
Rumen versiyonu "Dacia"lann
çokluğu dikkati çekiyor... On
araçtan 8'i Dacia sanki.
Çavuşesku'nun 'Guiness Re-
korlar Kitabı'na dünyanın ikin-
ci büyük binası olarak geçen
görkemli sarayı, yabancüann il-
gisini çekmeye devam ediyor...
Futbol sahası büyukluğündeki
toplantı salonlan ve 300 adet
odası ile değişik bir saray. Sara-
yın önünde 5 km uzunluğunda-
ki başka birçok geniş cadde...
Çavuşesku'nun sosyaüzmin hey-
betini vurgulamak için inşa et-
tirdiği bu bulvan çevreleyen dev
binalann giriş katlan şimdi "pi-
yasa ekoDomisi"nin vitrinlerine
ayrümış. Dükkânlarda çok yük-
sek fıyatlarla satılan yabancı
mallar sergileniyor.
Ortaiama gelir konusunda net
bir bilgi alabilmek güç. Asgari
ücretin ayda 4700 ley olduğu be-
lirtih'yor. (30 dolar) bir gazete-
cinin ücreti ise bunun iki misli
imiş. (Gerçek böyle ise yakında
Aksaray'a gelecekJer artacak de-
mektir).
Yiyecek maddelerine yapılan
% 200 oranındaki zam, Rumen-
lerin geçim sıkıntılanm iyice art-
tırmış. Hükümet fiyat artışlan-
nı dengelemek için aylıklara
2000 ley zam yapmayı vaat et-
miş ancak bu zam şirketin kâra
geçmesi durumunda ödenebile-
cekmiş...
Devrim sırasında alaşağ^ edi-
len Lenin heykelinin kaidesi,
Romanya Basın Ajansı'nın
önünde taş yığını halinde duru-
yor. Kaidenin yüzeyi seçim dö-
neminden kalma afişlerle kap-
h...
Rumenler yaşamlannı zor ko-
şullarda, darhk içinde sürdürü-
yorlar, ancak yine de bezgin gö-
rünmüyorlar. Bir bakamn deyi-
şi ile "biraz sinirli, biraz hareket-
li!' Lakin Rumenler, diyaloğa
açık, kendine güvenini yitirme-
miş rahat insanlar görünumü
veriyorlar.
TV binası dikenli teller ve de-
mir çubuklarla çevrih, askerler
çevrede nöbet tutuyorlar. Çavu-
şesku dönemine ilişkin belgeler
henüz yayımlanmamış. Yöneti-
ciler bunu "devrimin hemen er-
tesinde yayımlanan bazı görun-
tülerin 'Çavuşesku geri geldi'
korkusuyla kalp krizlerine yol
açmasına" bağlıyorlar.
TV programlannın fazla ilgi
çektiğini söylemek güç. Bükreş
Üniversitesi'nden öğretim üyesi
Mahia Comon günlük sorunlar-
la uğraşan halka TV'deki siyasi
tartışmalann sıkıcı geldiğini öne
sürüyor. TV başkanı ise Batı'nın
hibe ettiği filmleri yayımladık-
lannı, muhalefete haftada 40
kez söz hakkı tanıdıklannı, ya-
yın saatlerini arttırdıklannı ovü-
nerek anlatıyor.
Pazar
sabahı tenha
sokaklar
EROL ÖZKAN
MİINİH — Almanya'nın ve
özellikle Bavyera'nm en canü ve
en hareketli kenti Münih'tir.
özellikle hafta sonlannda hava-
nın puslu, kasvetli ve yağmurlu
olduğu cumartesileri sokaklar-
da, meydanlarda dolaşmak, ahş-
veriş meYkezlerini kolaçan et-
mek başh başına bir cümbüşü
yaşamakla eş değerde.
MUnih'i, aslında çiseleyen
yağmur altında gezmek güzel
pazar sabahlan. Hele hele yağ-
murlu, puslu hafta sonlannda
şehri çepeçevre kuşatan otoban-
larda araba kullanmak öylesine
keyifli ki. Sayıları yirmiyi bulan
özel radyo istasyonlannın haber
ve müzik bombardımanını, ön-
celikle müzik yanşlanm da bu
arada izkyebilirsiniz.
Her Allahın günü alacakaran-
lıkta işlerine gitmeye alışkın Mü-
nihlilerin çoğu hafta sonlannı
evde ya uyumakla ya da televiz-
yonlan başında maç seyretmekle
geçirirler. Hafta arasındaki ka-
labahklara alışkın gözler için
pazar sabahlanmn tenha sokak-
İan yadırgatıcı oluyor. Sadece
turistlerdir Münih sokaklannın
pazar sakinleri. Ince bir pusun
romantikleştirdiği ve arada bir
de güneşin gözüküp kayboldu-
ğu sabahlarda müze önlerinde
biriken turistler taptaze bir me-
rakla sanki kenti keşfetme tela-
şındadırlar.
Şehrin ahşılagelen pazar ya-
şamı içinde kentin ünlü meyda-
nı Marienplatz'da tur atmak, sı-
kıntılardan annmakla eş anlam-
h gibidir. Bilhassa, bu meydanın
gediklisi olan sokak çalgıcılan
ile amatör hokkabazlar hüner-
lerini her zaman göstermeye me-
raklıdırlar.
Hemen her zaman seyirci bul-
makta güçlük çekmeyen bu yok-
sul göstericilerle birlikte, açtık-
ları tezgâhlannda atom bomba-
sına, hava kirliliğine, Çernobil'e
karşı olan topluluklar da propa-
gandalannı sessiz sedasız sürdü-
rürler...
Pazar akşam üstleri Münih-
te sokaklar yavaş yavaş boşalır.
Işık içinde vitrinler, sokaklar,
yağmurlu bir guzellikte panldar.
Acele adımlarla evlerine dönen-
ler, sanki yeni bir haftaya baş-
lamanın telaşı ile doludurlar.
Hafta sonunu yaşayıp evlerine
dönenlerle dolu otobanlara çı*
kıp bir radyo istasyonundan
müzik seçmek ve hafif hafıf çi-
seleyen yağmurda düşler kur-
mak guzeldi r ve düşleri yeniden
yeniden yaşamak Münih'te.