Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 11NİSAN1991
Hlenıur Sendikalam
Mühürleııemez
Yönetsel yetkililer, memurların sendikalaşmasını engelleyen
doğrudan ya da dolaylı hiçbir iç hukuk kuralının
bulunrnaması karşısında, son çare olarak Polis Vazife ve
Selahiyet Kanunu'na başvurdular.
Prof.Dr. MESUT GÜLMEZ TODAlE Öğretim Üyesi
Memur sendikacılığı, ancak çeyrek yüzyıllık
geçmişi olan çok yeni bir olgudur ülkemizde.
Kaldı ki, sendika hakkını 'çalışanlar* için gü-
venceye alan 1961 Anayasası'nın gereği olarak
1965'te çıkanlan 624 sayılı yasayla başlatılan
bu olguyu gerçek bir sendikacıhk saymak da
olanaksızdır. Çünkü 'kendiliğindenci bir
uygulama' deneyimini izlemeyen 624 sendika-
cılığı, memurların emeğini satarak elde ettiği
ücretle geçimini sa|layan emekçiler olarak
Mşveren-devlet'e karşı ekonomik ve toplumsal
çıkarlarını korumalarına ve geliştirmelerine
olanak verecek temel araçlardan yoksundur.
Hazırlayanların da 'çok masum' bir yasa ol-
dufunu açık yüreklilikle vurguladığı 624, salt
yönetime yardımcı olması, onunla işbirliği
yapması, ama 'mücadele'yi aklının ucundan
bile geçirmemesi istenen örgütler olarak dü-
şünmüştü memur sendikalannı(*). Ancak, bu-
gün de süren anti-katılımcı geleneksel yönet-
sel anlayış, tek yanlı karar ayncalık ve yetki-
sini en geri düzeyde bile memurlar ve sendi-
kalarıyla paylaşmaya yanaşmamıştır.
Bu çerçevede bile yaşatılmasına olanak ve-
riJmeyen memur sendikaları, 1971 anayasa de-
ğişikliği sonrasındaki dernekçilik deneyiminin
ardından, dünyada memuru sendikasız olan
ülke sayısının neredeyse bir elin parmaklarıy-
la eşitlendiği 1990 yılında yeniden kuruldu.
Ancak bu kez, sendikal ve toplumsal tarihi-
mizdeki genel çizginin dışmda, hukuk uygu-
lamayı getirmemiş; tersine ve alışılmadık bi-
çimde, uygulama hukuku (daha doğrusu ulu-
sal hukuku) öncelemiştir. îşte memur sendi- ———
kaalığınm yadırganmasınm ona karşı çıkılma- Keyfl uygulama
sının ve olmadık gerekçelere başvurularak en-
geilemesinin temelinde bu olgu vardır.
"şikâyet" haklanru nasıl tanımladığmı görmek
gerekir. 21. madde devlet memurlarına, "ku-
rumlarıyla ilgili resmi ve şahsi işlerinden
dolayı" müracaat hakkı, "amirleri veya ku-
rumları tarafından kendilerine uygulanan idari
eylem ve işlemlerden dolayı" da şikâyet ve dava
hakkı tanımıştır. Bu haklar, anayasal dilekçe
ve dava haklarının memurlar için de aynca yi-
nelenmesine duyulan gereksinmeden ötürü
657'ye konulmuştur. Yasal tanımı aktarılan bi-
çimde yapılan müracaat ve şikâyet haklannın,
memurların ortak ekonomik ve toplumsal çı-
karlarırun geliştirilmesini amaçlayan sendikal
hakla ilgilendirilemeyeceğini ve birden fazla
memurca toplu olarak kullanılmasının, bu
haklann niteliğini değiştirmeyeceğini anlamak
için hukukçu ya da uzman olmaya gerek yok-
tur.
Yönetsel yetkililerin, c. savcüığının memur-
ların sendika kurmasının kamu adına kovuş-
turulması gereken bir suç olmadığına karar
vermesine karşın, 657 sayılı yasanın kimi ku-
raJlanru zorlayarak yaratöğı yasal dayanaktan
yoksun bu gerekçelerden biri, anılan yasanın
"toplu eylem ve hareketlerde bulunma yasağı"
başlıklı 26. maddesidir. Maddenin memurla-
rın sendika hakkı yönünden bir engel olduğu
ileri sürülen "toplu müracaat ve şikâyet" ya-
sağıyla ilgili cümlesi aynen şöyledir: "Bu ka-
nunun 21. maddesi ile hükme bağlanan hak-
kın kullarulmasında birden fazla devlet memu-
runun toplu olarak söz ve yazı ile müracaat-
ları ve şikâyetleri yasaktır." Yasaklanan toplu
müracaat ve şikâyetin sendika hakkmın kul-
lanılmasıyla bir ilgisi bulunup bulunmadığı-
nı saptamak için, yasanın önce "müracaat" ve
Yönetsel yetkililer, memurların sendikalaş-
masını engelleyen doğrudan ya da dolayh hiç-
bir iç hukuk kuralının bulunmaması karşısın-
da, son çare olarak Polis Vazife ve Selahiyet
Kanunu'na başvurdular. Görev yerini değiştir-
me, soruşturma açma ve açığa alma gibi gele-
neksel baskı önlemleriyle sendikalaşmanın gj-
derek yaygınlaşmasının önünü alamayacakla-
rını görunce, tüzel kişiliği olan sendikaları ve
yargının genel kurulunu yapma dışında tüm
etkinliklerini sürdürmesine karar verdiği bir
sendikanın temsilciliklerini bu yasaya dayana-
rak mühüriettiler. Sendika genel merkezleri ve
temsilcilik binalan, "otel, gazino, kahve, işçi
yerleri, bar, tiyatro, sinema, hamam ve plaj gi-
bi umuma mahsus isürahat ve eğlence yerleri"
midir ki, açılması izne bağlı olsun ve izinsiz
açıldığı gerekçesiyle de polisçe kapatılabilsin?
Bu tutumun, insan haklan alamndaki kimi sı-
nırlı gelişmelerin sürekli biçimde dile getiril-
mesiyle bağdaştınlabilmesine olanak var mı-
dır? İç hukuka da aykırı olan bu keyfi uygu-
lamanın, anayasal değer taşıdığı bilinen, ana-
yasa uyarınca yasama, yürütme ve yargı or-
ganları gibi yönetsel yetkilileri de bağlayan ve
sendika hakkını memurlar için de güvenceye
alan İnsan Haklan Avrupa Sözleşmesi ile 98
sayılı ILO sözleşmesi karşısında savunulma-
sı, sendikaların ancak yargı karanyla kapatıl-
masını ya da etkinliklerinin askıya alınması-
nı öngören uluslararası ilkelerle bağdaştırılma-
sı olanaklı mıdır?
Memur sendikacılığının tarihi, bir gün ya-
zıldığında, sanıyorum şu iki saptama yapıla-
caktır: Öncülüğünü öğretmenlerin yaptığı me-
murlar, toplumsal ve sendikal tarihimizde ör-
neğin hemen hiç rastlanmayan bir biçimde, ül-
kemizin onaylayıp iç hukukuyla bütünleştir-
diği uluslararası sözleşmelere dayanarak sen-
dikalaşmış ve bir insan hakkını yaratmıştır.
Ancak, yüz elli yıllık katı yasacı geleneğe bağü
olan ve insan haklarını dillerinden düşürme-
yen yönetenler ve yönetsel yetkililer, bir insan
hakkını kullanan memurları "suçlu" olarak
görebilmiş ve sonunda, ilgili yasada da daya-
nağı bulunmayan sendikaların kapısını mii-
hürlemeye değin varabilen önlemlere başvu-
rarak, sendikal haklar alamndaki geleneksel
yasakçı ve baskıcı anlayışı sergilemişlerdir.
Yargı organlarımızın, memur sendikacılığı
tarihçilerine bir üçüncü saptamada bulunma
olanağı vermek üzere, anayasa gereği doğru-
dan doğruya uygulamakla ve kurallarına uy-
makla yükümlü oldukları onaylanmış ulusla-
rarası sözleşmelerin güvenceye aldığı sendika
hakkına yönelik saldırıları hukuka aykın bu-
larak, kendiliğinden kullanılabilir nitelik ta-
şıyan bir insan hakkının yaratılmasına destek
ve katkı sağlayacağına; böylece de "insan hak-
lanna saygılı, demokratik ve sosyal hukuk
devleti" üzerindeki "miihür ayıbı"na son ve-
receğine içtenlikle inanıyoruz.
EVET/HAYIR
OKTAYAKBAL
Otyam'ın Samandağ'ı...
Fikret Otyam gide gide nereye vardı? Antalya'nın Gazipa-
şa ilçesine. Yıllardır bu güzel yurt köşesinde. Gazeteciliğin
nice başarılarını arkada bıraktı. Ama yazarlığı ve ressamlığı
sürüyor. Kitaplar yayınlanıyor, resim sergileri açılıyor. Kent-
lerin uzağında yaşamak Otyam'a, daha doğrusu Otyam'la-
ra daha çok çalışmak, yaratmak, üretmek olanağını sağla-
maktadır.
Victor Hugo'nun "Kentten uzakta, kentin gürültüsünden
uzakta beni bulun beni bulun" seslenişini hangimiz özlem-
le ta içimizde duymamışızdır? Hep isteriz bir güzel yörede
yaşantımızı geçirmeyi, kendi dünyamızda yıllardır, yaratma-
yı düşlediğimiz ışlerı gerçekleştirmeyi. Otyam, Ankara'da
TBMM'de muhabirliği, ustalıklı röportajcılığı gibi uğraşlan bı-
rakıp Gazipaşa'da kendini resme adamakla hepimize güzel
bir özveri, açıkçası sanata, sanatına bağlılık örneği verdi.
Yeni kitabını bir solukta okudum: "Ey Samandağ
Samandağ" (Gerçek Sanat Yayınları). Hatay'ın Suriye sını-
rındakı bu uzak ilçesine bir kez ben de gitmiştim. Geceyarı-
sı vardık, deniz kıyısında bir yere indik. llk bakışta geri kal-
mış bir yöre izlenimi veriyordu. Kitap imzalayacaktık Çetin-
kaya, Başlangıç ve Ekmekçi ile birlikte. Böyle yerde kım ki-
tap alırdt? Boşuna geldik diye düşünmüstürn ogece Ertesi
gün krtabevine gittiğimizde önemli bir kalabalıkla karşılaş-
tım. Büiün krtaplar satıldı, imzalatıld». Samandağ'da yazınş
saygılı ne kadar çok insan varmış! İki gün boyunca konuş-
malarla, görüşmelerle, tartışmalarla Samandağ'ın uygarlık
düzeyinin çok üstünde bir yer olduğunu görmüştüm.
Otyam, "Ey Samandağ Samandağ"ında önce tarihsel du-
rumunu anlatıyor. 1516'da Osmanlı topraklarına katılmış.
1918'de Fransızların eline geçmiş. Ama 1938'de halkoylama-
sıyla Samandağlılar Türkiye'ye katılma kararı almışlar. Suri-
ye sınırına 15 kilometre yakınlıktaki bu kasaba o gün bugün
Türkiye'nin bir parçasıdır. Ben de fark etmiştim Samandağ-
lıların Atatürk'e sevgilerini... Otyam da bunu görunce sormuş
Belediye Başkanı Ganim Canpolat'a "Bu Atatürk sevgisi ne-
reden kaynaklanıyor?" Canpolat şu yanıtı vermiş:
"Şimdi bu toplum öyle bir yerden kaçmış, Alevi toplumu
yani öyle bir yere sığınmış ki, demokrasiye ve insan hakları-
na susamış, ezılmekten, katliamdan bıkmış ve Atatürk'ün de-
mokratik kurallarını ve anayasa haklarını Kur'anı Kerim'den
de daha önemli saymış. Alevi kesimi sadece aydınları değil
okumuşuyla okumamışıyla, kadınıyla kızıyla, genciyle ih-
tiyanyta Atatürk'ü peygamberden ziyade, demokrasiyi ve ana-
yasayı Kur'an'dan fazla sever ve tutar. Yani bizim Atatürk sev-
gisi demokrasi aşkımızdan, ezilmişliğimizden. katliamlardan
zor kurtulmamızdan geliyor ve bunlan Atatürk sağlamıştır. Bu-
nun için her zaman ileriye dönük, demokrasiden yana, bir
tavır vardır bu toplumun içinde. Karşımızda da bunun tam
tersini isteyen bir kesim."
İşte Samandağlı insanlar böyle konuşuyorlar? Fikret Ot-
yam da söyle yazmış:
"Şimdi bütün bunlar bir suç ise ilgili bakanlar, bakmayan-
lar, polisler, jandarmalar, savcılar ve yargıçlar sözüm sizedir,
hiçbir baskı ve şiddet görmeden, insanlık ve yasadışı hiçbir
uygulama görmeden itiraf ediyorum, ben suçluyum."
Samandağ insanları çok acılar çekmiş. Otyam bir bir ya-
zıyor hepsini.
Otyam kitabının ikinci bölümünü Fırat'ın öyküsüne ayırmış:
"Yedi Küpeli Gelin." Otyam, 33 yıldır Güneydoğu'yu yazar,
insanları, sorunlan, bugünü, geleceği ile... Güneydoğu ve do-
ğu topraklarına kaç kez gittığini anımsayamıyor!.. Otyam,
GAP'ın habercisidir, hatta kurucusudur desem yanlış olmaz!
Güneydoğu'nun kıraçlığını yenecek bütün bu barajların öv-
güsünü yapmıştır. GAP gerçekleşince Otyam'ın adını bu pro-
jenin bir köşesine yazsınlar isterim.
New York'taydık otuz yıl önce. Greenwich Village'ın bir ga-
lerisinde bir Anadolu kızı portresi hâlâ durur mu bilmem? Ot-
yam'ın karlı bir geceyarısı yarattığı o güzel tablo, o tablodaki
Anadolu kızı...
Yazıları, resimleri, yarattıklanyla mutlu bir sanat adamı olan
dostuma nice başarılı yapıtlar dileyerek...
Artık Yetmez mi?
TÜM İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI
GENEL AF İÇİN BİRLİKTE MÜCADELEYE
CEZALARIN ERTELENMESİ ÇÖZÜM
DEĞİLDİR.
Çözum; yeni haksızlıklar ve eşitsizlikler
yaratmadan tüm cezaevlerinin boşaltılmasıdır.
Ve olağanüstü yargılamaları tüm sonuçlarıyla
ortadan kaldıracak.
GENEL AF'tır.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
İSTANBUL
Şair-sinemacı
ORHON MURAT
ARIBURNU'nu
ölümünün 2. yılında sevgiyle
aruyoruz.
HÜSEYtV ALEMDAR ve DOSTL4RI
Din, hiç kuşkusuz her insanın özel bir duygusudur ve buna
herkesin sonuna kadar saygı duyması gerekir. Ama dine saygı ile
medrese eğitimini de karıştıramayız.
Prof. Dr. AYSEL EKŞİ Psikiyatrist
Son günlerde gazetelerden oğreniyoruz ki
sekiz yıllık zorunlu temel öğretim esası en
sonunda uygulamaya konulmak üzeredir;
fakat bu arada Milli Eğitim Bakanhğı, Di-
yanet Jşleri Başkanlığı'run denetimindeki üç
yıllık Kuran kurslarına genel kültür dersle-
ri koyduracak ve böylece kurslarda orta
okula denklik sağlayacaktır. Kısaca önü-
müzdeki dönemde zorunlu eğitimin son uç
yılı, Kuran kursları ile birlikte verilerek beş
binden fazla sayıdaki Kuran kurslarının me-
zunlarına ortaokul diploması sağlanmış
olacaktır.
Bu girişimin, Öğretim Birliği Yasası'na
uygun olmayan yönlerinin tartışmasını eği-
timcilere ve hukukçulara bırakarak ben bu-
rada konuya iki açıdan yaklaşmak gereğini
duyuyorum. Bunlann birincisi, gence veril-
meye çalışılan katı din eğitimi ile birlikte bi-
limsel düşünmenin genç beyinlerde ve kişi-
lik gelişiminde yarattığı karmasa, ikincisi
uzak ve yakın gelecekte ülkemizin öncelik-
le hangi dallarda eğitilmişinsan giicune fe£-*
reksinimi olacağı noktasıdır. ^.
Yıllardır üniversiteli gençlerle yaptığıraız
araştırmalar, Kuran kurslarında ve imam
hatip liselerinde yetişip üniversiteye giren
öğrencilerin değer yargılarının, yaşam biçi-
mi ve yaşam görüslerinin, birkaç istisna dı-
şında, tüm öbür lise ve benzeri okullardan
farklı geliştiğini göstermektedir. Çünkü bi-
lindiği gibi tslam eğitimi, "tslamiyetin bü-
tunü ile bir yaşam biçimi olarak kabul
edilmesini" buyurur, onların sadece dinin
buyurduğu konulara inanmalannı ve bun-
lan gönüllerinde kabul etmelerini yeterli
bulmaz; dinin kurallannı tartışmadan be-
nimsemelerini, ona uygun düşünmelerini ve
öyle yaşamalannı ister. Nitekim çocukluk
yaşından itibaren uygulanan katı dinsel eği-
tim, kimi gençlerin dinden tamamen uzak-
laşıp ateist olmalarına yol açmakla birlik-
te, büyük çoğunluğunun kişiliklerine ve dü-
şünme biçimlerine katı biçim vermiştir.
Milli Eğitim Bakanı Sayın Avni Akyol-
un şu sözleri şubat 1990 tarihli "3. Milli Eği-
tim Şûrası Açış ve Kapanış Konuşmalan"
adlı kitapcığın 12 ve 28. sayfalanndan alın-
mıştır: "Milli eğitim politikamızın temeli,
çeşitli vesilelerle belirttiğimiz gibi her şey-
den önce akla - bilime - fenne ve mantıga
da>~alı olacaktır." Oysa sayın bakanırruz da
bizler de çok iyi biliriz ki din bir duygudur,
dogmadır, neden-niçin sorularına dinde bir
yanıt aranmaz, neden sonuç ilişkisi kuru-
lamaz, kısaca dinin akla - bilime - fenne ve
mantığa dayalı olabilmesi olanaksızdır.
Gence aynı anda verilmeye çalışılan katı
dinsel eğitim ile bilimsel düşünme, genç be-
yinlerde çelişki yaratır, kavram kargaşası ya-
ratır. Bu nedenle imam hatip lisesini biti-
rip tıp okumaya gelen pırıl pırıl gençlerde
din ile bilim çatışmalannı çok açık bir bi-
çimde görürüz, tıp öğrencisi Darwin kura-
mını kabul etmek istemez. Hiç kuşkusuz bu
çelişkiyi çözme sıkıntısını uzun yıllar bu
gençlerimiz çekmektedir. >
Geleljm ikinci konuya... Şimdi birlikte
düşünelim. Biz Türk vatandaşlan, yakın ve
uzak gelecekte, ülkemizde hangi dallarda
yetişmiş insan gücüne gereksinim duyula-
cağuu düşünüriiz? Yükseköğretim istatistik-
lerine göre 1989-1990 yılında Türkiye'de tüm
üniversitelerimizin ilahiyat fakültelerinde-
ki öğrenci sayısı 6180
3
dir, bir yıl önceki me-
zun sayısı da 1415'tir.
Bu sayılann anlamı nedir?
Bunu Türkiye'nin gereksinimi olduğunu
varsayacağımız başka dallarla karşılaştıra-
rak daha iyi değerlendirebiliriz. Eğer tarihi
hazinelerimizin varlığını ve ülkenin gelece-
ği açısından arkeolojinin bu ülke için önem-
li olabileceğini göz önüne alıyorsak, istatis-
tikler bize 1989-1990 yılında arkeoloji da-
Unda Türkiye'de toplam 514 oğrencinin oku-
makta olduğunu gösterir, ilahiyat fakültesi
öğrenci sayısı bunun tam 13 kat fazlasıdır.
Eğer Türkiye'nin geleceğinde turizm ve iş-
letmecilik eğitiminin rolünün önemine ina-
nıyorsak, bu daldaki öğrenci sayısının 3067
olduğunu görürüz. Yani ilahiyatta okuyan
öğrenci sayısı, turizm ve işletmecilik eğiti-
mi görenlerin iki katından fazladır. Hem-
şirelik yüksekokulundaki öğrenci sayısı
1945'tir, yani ilahiyatta okuyanlar hemşire-
lik yapacaklann üç katından fazladır. TürH-
ye için ormancılık önemli ise bilmemiz ge-
rekir ki aynı yılda ilahiyat fakültesinde oku-
yanlar, ormancılık dalındaki öğrenci sayı-
sının üç katından fazladır. Bilgisayar mü-
hendisliğinde Türkiye üniversitelerinde 1996
öğrenci okumaktadır. Demek ki ilahiyat fa-
kültesi öğrenci sayısı bunun üç katından
fazladır. Aynı yılda tüm Türkiye'Je 4529 diş
hekimliği ve 4560 veteriner hekimliği öğren-
cisi okumaktadır ki bu sayılar da ilahiyat
fakültelerinde okuyanlardan azdır.
Öğrencilerle ilgili bu tabloya şimdi bir de
bazı dallardaki öğretim elemanlarını (kar-
şılaştırarak) ekleyelim. 1989-1990 yılı yük-
^seköğretim istatistikleri, 141-182. sayfalan
"bize, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakül-
tesi'jule 102, aynı üniversitenin örneğin Diş
HekTmliği Fakültesi'nde 63, Eczacılık Fa-
kultesi'nde 57 ve Hukuk Fakültesi'nde 70
öğretim elemanı bulunduğunu göstermek-
tedir. Erzurum Atatürk Üniversitesi'nin İla-
hiyat Fakültesi'nde 50 öğretim elemanına
karşılık Diş Hekimliği'nde 39, Veteriner'de
25 ve Hemşirelik Yüksek Okulu'da 16; Iz-
mir Dokuz Eylul Üniversitesi'nin İlahiyat
Fakültesi'nde 66, Hukuk'ta 30, Ankara Üni-
versitesi'nin İlahiyat Fakültesi'nde 66, Eği-
tim Bilimleri Fakültesi'nde 65, Selçuk Üni-
versitesi'nin İlahiyat Fakültesi 57 ve Hukuk
Fakültesi'nde 28 öğretim elemanı bulun-
maktadır.
Şimdi sormaz mıyız, acaba 2000'li yılla-
ra girerken, ülkemizde gençlerin dinsel eği-
timine neden böylesine büyük önem, hatta
neredeyse önceük verilmektedir? Din, hiç
kuşkusuz her insanın özel bir duygusudur
ve buna herkesin sonuna kadar saygı duy-
ması gerekir. Ama dine saygı ile medrese
eğitimini de karıştıramayız. Bu ulkede tek-
rar medrese eğitimi görmek istemeyen her
Türk vatandaşı, bu konuda duyarlı davran-
mak zorundadır.
İÇİ SEVDA DOLU YOLCULUK
Cahit Kiilebi
5.000 lira (KDV içinde)
Çağdaf Yaymlan Turkocağı Cad. 39-41 Cağaloğtu-tstanbul
Ödemeli gönderilmez.
HUKUKSUZ DEMOKRASİ
HalitÇelenk
3. bası 5.000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yayınları Turkocağı Cad. 39-41 Cağaioğlu-htanbul
Ödemeü gönderilmez.
PENCERE
Külahını Onüne...
Iraklı Kürt aldatıldığına inanıyor, Amerika Cumhurbaşkanı
Bush'a sövüyor:
—Yürû dedi yürüdük...
—Sonra?
—Bizi yüzüstü bıraktı...
Doğru mu?
Basında birbiri ardından yayımlanan haberlere ve yorum-
lara bakıhrsa doğrudur; Bush, yalnız Irak Kürtlerini değil, bi-
zim Özal'ı da ketenpereye getirdi; gerçi sorurnsuz Cumhur-
başkanımız şimdi Ortadoğu'yu 'dizayn' ediyor.
Ama nasıl?
Güneydoğu sınırımızda Kürt sığınmacılanndan oluşan bir
tampon bölge' kurmaya çabalıyor.
İpin ucu bir kez kaçtı mı sap ile saman birbirine karışır;
bugün "Türkiye'nin Ortadoğu politikası nedir, devletin diş si-
yasetini kım yürûtür, nasıl yûrütür" soruları bile yanrtsızdır; birv
mişiz bir alamete gidiyoruz kıyamete...
1 koyup 20 alacaktık?
20 koyduk, 1 alamıyoruz.
•k
Kürtler, Ortadoğu'da dört devletin sınırları içinde yaşıyor-
lar; Türkiye, Suriye, Irak, İran'a yayılmışlar; birleşme özlem-
leri de güçieniyor; kimi Kürt, açık ya da gizli bir umudu gön-
lünde taşıyor: t *'
—Bağımsız Kürdistan!..
Nasıl olacak bu iş?
1917 devrimi, Kurtuluş Savaşırrtız'da sırtımızı dayayacak bir
sağlam duvar oluşturmuştu, I923cumhuriyeti dünya tarihin-
de az görülen bir zamanlamanm talihinde bölge coğrafyası-
na oturdu; yoksa emperyalizmin haritası Sevr idi.
Bugün Ortadoğu'da uç veren Kürt eylemlerinin liderleri ne
düşünüyorlar? Bir kez aralannda anlaşma ve bütünlük yok;
sonra sırtlarını nereye ve kime dayayacaklar? Lojistik des-
tek nereden ve nasıl gelecek? Hiçbir devlet, topraklarından
bir bölümünü 'alsenin olsun' diye bağışlayamaz; Kürtler bölge
dışındaki Amerika'ya mı güveniyorlar?
Amerika emperyalisttir...
Ve satar.
Son örneği de ortadadır; tekelci kapitalizm, hesabını maz-
lum halklara göre değil, çıkarlarına göre yapar, petrol kay-
naklarını elinin altında bulundurmak için her şeyle oynar; Irak
Kürtlerine önce 'yürüyün' der, sonra ortada bırakır; Özal'ın
yanağını okşar, 'İncirlitf açtırır; işini bitirince sırtını dönüp key-
fine bakar.
Kullanır istediği gibi...
Ve bırakır..
Iraklı Kürt, eğer bu gerçeği şimdiye dek öğrenememişse
'amatör' sayılmalıdır.
•
Şimdi Iraklı Kürt, aldatıldığına inanıyor; Amerika Cumhur-
başkanı Bush'a sövüyor:
—Yürü dedi, yürüdük...
Yürümeyecektin.
Masaya, Ortadoğu haritasını açacaktın; enine boyuna "du-
rum tartışması' yapacaktın; dört bir yandan kuşatılmış oldu-
ğunu görecektin; Amerika'nın Saddam'a Kuveyt'i işgal etmesi
için yeşil ışık yaktığını ve sonradan diktatörün üstüne yürü-
düğünü gazetelerde okumuş olacaktın; savaş sonrası Irak
1
ta yıpranmamış bir güç olarak toplumsal ağııiığmı koruya-
caktın; tuzaklara girmeyecektin.
Anadolu'daki Kürt de hesapsız kitapsız, dengesiz ağırlık-
sız ve Özal'lı mözallı siyasetlerden kaçınmalıdır; yoksa sonu
hüsrana dönüşür. İnsan haklanna dayalı, laik ve demokratik
cumhuriyetin yapısında halkların mutluluğu gerçekleşebilır
ki bu tiddi' birolasılıktır; ötesi bir 'serüven'öir; Ortadoğu da
emperyalizmin tuzaklarına açıktır. Kürtler, Amerika'nın böl-
gedeki halklarla, liderlerte, inançlarla basketbol topu gibi oy-
nadığını görmüyorlarsa, hiçbir şeyi görmüyorlar demektir.
*
Lozan, 1917 Devrimi'nin dünyasında gerçekleşebilmiş
bir'muc/ze' idi; 1990'ların dünyasında 1917 yıkılırken, herkes
külahını önüne koyup düşünmeli.
YUSUF'LARI KAYBETMEK'LE BİTİREMEYECEKLER
KAMUOYUNA
İnsan ıçın öletnlecetaın
nem de hiç kımse senı buna zoriamamışken
hem de yûzünü bile görmadığın msanlar ıçın
Sessız görünüşûn altında nep bır çağlayan besledı ArVadaşla/ina, halkına,
mücadelesıne sayg. duymayı, uşkıterde mûtevazılığı, kav^ada kûknjmeyi
Ağrettı. Mücadeie geleneğımızın her aşamasında yer aldı ve ^emaen
yafatılma Kavçasında özvende bulunmakta tereddût göstsrnadı 14 Mart'ta
Selgradkapı da gözaltına aldıklannda da karartılığından dırenışçılığınden tnr
adım genlemedı Ve onu kaybettıler. ölüsûnden bile korfcarak. Ama sesı
hâlâ yankıianıyor kulaKlarımrda 'rfade vermeyeçeğım, sıze rııcbtr şey
söylemeyeceğım'"
YUSUF, DİRENIŞ GELENEĞIMIZ1N BİR MEŞALESI OLARAK
MUCADELEMİZDE YASAYHCAK!
SağmalcHar. G.Antap. Aydın, Ama«ya, Ankara Kapılı, Bartın. Eıztncan,
Çan«kkal«, Bunu c«za«vl«rtnd«kl Mr kısım siynl tutuMu v» hükümlül«r
admı
MEHMET OOĞAN, SULEYMAN GUDEH, ABİDİN POLAT, AMMET ERHAN,
SEMIH GENÇ, MEHMET ÇOLAK, SELÇUK HAZNEDAR, MURAT ÖZEL,
FEVZİIŞIK
L.A. GEAR'LE BÜYÜLÜADIMLAR
Şimdi L.A. Gear alan 10 talihti, rüyalar kenti
Los Angeles'in büyülü dünyasına uçuyor.
L.A. Gear'in birbirinden şık ve çekici 60 modelinden
dilediğinizi -hemen bugünlerde- seçin, çekillşe katıfın.
Tatile yeni L.A. Gear'inizle çıkın, L.A. Gear'in
anayurduna uçun!
. . .
Ayrıntılı bilgi için,
L.A. Gear satan mağazalara
mutlaka uğrayın.
Regulator 4144
"Hava Ayar Sistem'ii
TSridyv fk ymtUK münwnili
Kets Spor Malzemelen San. ve Tic. A.Ş.
\A3İikonaâı Cad 74/3
Tel 1329631 -1308460
'20 76 72