Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/14 DİZİ-RÖPORTAJ 30MART 1991
2020 YILINDA TURKIYE SAHİN ALPAY
"2020 Yümda Türkiye" araştırmasında görüştü-
ğümüz kimseler arasında Kürt sorunu konusunda hâ-
kim senaryo, "ekonomik entegrasyon". Bu senaryo-
yu belki en iyi dile getiren eski TÜSİAD Başkanı
Cem Boyner: "Kürtlerin Lazlardan, Boşnaklardan,
Çerkeslerden ne farkı olduğunu anlayamıyorum. Ben
bu sorunun ekonomik refahın bölgeye ginnesiyle böl-
geden göçenlere ekonomikrefahınsağlanmasıyla kö-
künden çözüleceğine inanıyorum... Kültürel hakla-
rın tanınmasmı önemli görmüyorum... Yapdmasın
anlammda değil... Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan
belli sayıda insanın kendi dilini Türkçeye altematif
olarak kullanmasını geçersiz bir fantezi olarak gö-
rüyorum. O dil ne Türkiye'de ne de dünyada geçerli
değil. Biz o bölgenin kalkınmasının Türkiye ile bü-
tünleşmesiyle mümkün olacağına inanıyorsak, bu-
nu kaynaklanmızı o bölge insanlannm Türkleşme-
sine, Türklerle kültürcl entegrasyonuna ayırarak sağ-
layabiliriz:'
TÜSİAD'ın yeni Başkanı Bttlent Eczacıbaşı da so-
runun çözümünü ekonomide görüyor: "Eğer benim
inandığım gibi ekonomik gelişmenin Türkiye'yi Av-
rupa ortalamalanna getirecek şekilde ilerleyeceğini
Şilkra
Elekdag GAP
önemli
değişiklikler
getirecek, ama
uzun vadede.
Türkiye'nin o
zamana kadar
__ beklemesi çok
zor. Sorun bürokratik, askeri
tedbirlerle halledilebilecek gibi değil.
Yepyeni, yaratıcı tedbirlerle oraya
gitmemiz lazım.
varsayarsak bunun demokrasinin de güçlendiği bir
ortamda gerçekleştiğini düşünürsek, bu sorunun çö-
zülemeyeceği sonucuna hiçbir şekilde varamayız. Bu
sorunun tabanmda da ekonomik nedenler olduğu-
nu görüyorum. Ekonomik kalkınma yurt düzeyine
dağıhrsa, burada da kolaylıkla çözüme ulaşılacağı-
nı sanıyorum!'
Türk-tş Başkanı Şevket Yıimstz, Boyner ve Ecza-
abaşı'nın görüşünü paylaşıyor. Kürt aynlıkçılığı so-
rununu, "Doğu'ya daha fazla yatırun yapmak sure-
tiyle halletmek lazım" diyen Yümaz'a göre konuya
"etnik bir grubun sorunu olarak bakmak yerine, ül-
kedeki ttim insanlann özgür olması ve temel sorun-
larının çözüme kavuşturulması" açısından bakmak
gerekli.
GAP'ı bekleyecek zaman yok
Emekli Büyükelçi Şükrtt Elekdağ da "özgürlük-
lerin ön plana çıktığı bir dünyada" bunların tanın-
mayışının sorunu derinleştirdiğini düşünmekle bir-
likte, Boyner, Eczacıbaşı ve Yılmaz gibi "Dogu so-
runu"nun esas olarak ekonomik entegrasyon Önlem-
leriyle çözüleceğine inanıyor. Elekdağ, bu alanda acil
önlemlere gerek olduğu, GAP projesinin sonuç ver-
mesini bekleyecek zaman olmadığı görüşünde. Elek-
dağ'ın bu konudaki çözümlemesi şöyle:
"Türkiye'nin sorunu etrafınuzdaki ülkelerden fark-
lı. Şöyle ki bizde yaşayan Doğulu vatandaşlarımız
Sünni; Türkiye'nin geneline uyuyor. Dini bakımdan
bir ayrım yok Doğulu vatandaşa karşı. Oysa lran-
da var. Irak'ta ise hem o hem de Arap milliyetçiliği
var. Bunları Arap saymıyor. Bizde durum değişik;
biz kendimizden sayıyoruz. Esas olarak hukuk açı-
sından bir aynm yok. tnsanlar belirli makamlara git-
tiklerinde Batıb Doğulu diye bir ayrım görmüyor.
Başka bir husus, dil meselesi. Türkiye'de konuşulan
çok farkh lehçeler var. Dolayısıyla kaynaşmayı en-
gelleyen bazı önemli sorunlar, etrafınuzdaki ülkelerde
' var; bizde yok.
Sorun, yalnızca bazı bürokratik tedbirlerle, askeri
tedbirlerle halledilebilecek gibi değil... Yepyeni, ya-
ratıcı tedbirlerle oraya gitmemiz lazım. Istanbul, Iz-
mir kapitali oraya gitmedi; yatırımcılar oraya yatı-
run yapmadı. Türkiye'nin batısında tasfıye ettiğimiz
devletçiliği oraya uygulamamız lazım. Türkiye, bu-
gün elden çıkarmaya çahştığımız, yük haline gelen
KlT'lerle, devletçilikle kalkındı... O KİT'leri Doğu
için düşünmeliyiz. Sümerbank'ı Batı'da tasfıye eder-
ken hem ekonomik hem de sosyal aroaçk olarak Do-
ğu'da kurmauyu... Bunun yanında eğitim program-
lan, kültürel programlar uygulanmalı. Zaten AT'ye
ayak attığımız zaman bunlan yapmış olmamız lazım,
başka türlü olamaz. Başımızda hem Doğu'da bir so-
nınumuz olsun hem AT'ye girelim, bu olamaz!'
"Tek çare asimUasyon"
"2020 Yıhnda Türkiye" araştırmasında görüştü-
ğümûz kimseler arasında Kürt sorunu konusunda bir
başka uç çözümü gerçekçi gören emekli büyükelçi
ve yazar Coşkun Kırca. Kırca'ya göre "tek çare zul-
metmeden, refah, hakkaniyet, Türklük götürerek biz-
den farkınız yoktur diyerek bu insanları asimile et-
mektir!' Kırca, bu görüşünü şöyle bir çözümlemeye
dayandınyor:
"Bütün kavimlerin milli devlet halinde teşkilatlan-
maları gerektiği bir fikirdir, ama bilimsel değildir.
Eğer böyle bir kanun olsaydı, Hindistan yok olur-
du. Meselenin verilerine serinİcanlı bakacak olursak
şunu görürüz: Hayli ilkel bir dil ve kültür... Küçüm-
semek için söylemiyorum, ama ne bir mescit ne bir
köprü ne bir kitabe, hiçbir şey bırakmamış... Edebi-
yatı fevkalade iptidai. Ben Kürdüm diye ortahkta do-
laşan yazarlanmız dahi her nedense şaheserlerini
kendi anadillerinde vermemişlerdir. Bir millet ola-
bilmek için his ve düşünce zenginliğini, belirli kav-
ramlan belirli sözcüklerle ifade edebüme imkânına
sahip olunması gerekir. Türkçe bu imkânı veren bir
dildir. Kürtçe böyle bir dil değil. Böyle olmayan dil-
lerle milli birlik kurmak fevkalade zordur.
Kendi dillerini konuşsunlar, deniyor... ABD örne-
ğjne bakahm: Zenciler Amerika'ya hemen hemen en-
tegre oldular. Herhalde Afrika'daki dillerini muha-
faza ederek entegre olamazlardı. Bugün Hispanik-
ler de entegre olmak durumunda. Ama Kızılderili-
ler değil, çünkü insani bir yoldur diyerek, rezervas-
yonlar kurarak onlara kendi hayat tarzlannı, kendi
dillerini muhafaza etmek imkânı tarundı... Türkiye'de
Kürt denilen insanların üçle ikisi Türkçe konuşuyor.
Geri kalanın çoğu Güneydoğu'daki kadınlar ve on-
lara Türkçe öğretmek de o kadar zor bir şey değil.
O dili konuşma diyemezsiniz, ama iptidai bir dili il-
le bu insanlara öğretmeyi Türkiye'de devlete yükle-
menin bir insanlık vazifesi olduğunu sanmıyorum.
Bizim vazifemiz bu insanları çağdaş medeniyete ulaş-
tırmak. O da Kürtçe yoluyla değil, Türkçe yoluyla
olabilir. Yöre halkımn bunun bilincinde olduğunu
sanıyorum. Bilincinde olmayanlar kendilerini aydın
sanan birtakım kişiler.
Bunun sonu nedir? Asimilasyondur... Tek çare zul-
metmeden, refah, hakkaniyet, Türklük götürerek,
bizden farkımz yoktur diyerek bu insanlan asimile
etmektir!'
Doğu'da yaşayan Kürtler kadar Türklerin de
"ezilmiş" olduklannı, aynı yaşam koşullannı pay-
laşuklannı belirten Prof. Dr. Tahsin Yücel, Kürt ay-
rılıkçılığını "halka malolmuş, sıradan insanlarm
benimsediği" bir akım olarak görmüyor ve Gürüz
gibi bir ölçüde abartüan bir konu olarak ele alıyor.
Yücel, şöyle diyor: "Arada sırada şaka yollu söyle-
rim: Türkiye'de en çok ezilen azınlık Türklerdir...
Milliyetçi değilim, ama bir de gerçekler var. Osman-
bların belki Kürtlerden fazla küçümsediği topluluk
Türkler olmuştur. Bugün de bazılanna kalsa Kürt-
çe bir yana Türkçe de kullanılan dil olmaktan kal-
Ayrüıkçılık konusunda
ağırbasangörüş:
Kürt
sorununun•• •• ••
çozumu
ekonomik
müzdeki 20-30 yılda beklenen ekonomik ilerlemele-
ri sağladığı takdirde önemini yitirecektir. Vergin, bu
konuda şunları söylüyor: "Önümüzdeki 30 yılda
Kürtler arasında da 'yapabilenler' ve *yapanıayanlar'
olacak. Yapabilenlerin yalnızca Türkler olacağ^nı dü-
şünmek zor. Ayrıca uluslararası konjonktürde çok-
büyük bir değişiklik olmadığı takdirde Kürtler ayrı-
hkçılığının, ayn bir devlet kurma fikrinin geçerli bir
yanı yoktur..:'
Buna karşın Nur Vergin, 2020 yıhnın Türkiyesi'nde
Kürtlerin kendi dillerinde yazıp çizmek, kitap, rad-
yo, televizyon yayını yapmak hakkına kavuşabilecek-
lerini söylüyor: "Fakat bunlann folklorik düzeyin
ötesine geçme imkânına sahip olabileceğini sanmı-
yorum. Kürt kültürü için çok karamsar bİT yakla-
şım. Ama ben antropolojik açıdan böyle görüyo-
rum"
ÇUler. Kökende farklıhk yok
dınlacak. Bugün Türkler de o kadar el üstünde tu-
tulmuyor, yabancılara daha çok değer veriliyor gibi
geliyor bana. Yabana kültüre, yabancı mala, yabana
sanayiciye, üniversitelerde yabancı dile hayranlık..!'
Türkiye'nin önümüzdeki on yıl içinde bir "tslami
dönüşüm" gecireceğini savunan şair tsmet Öıei'e gö-
re Kürtlerin bu "Islami dönüşümde önemli bir rolü
olacakî' özel, ne ayn bir Kürdistan devleti kurula-
cağına, ne de Kürtlere herhangi bir şekilde özerklik
tanınacağma ihtimal veriyor. özel'e göre Kürtler,
Trakya'da ve Anadolu'nun herhangi bir yöresinde ya-
şayan tüm diğer insaniar gibi "bütün iktisadi ve sos-
yal haklardan yararlanabilecekleri bir kaynaşma"
içinde olacaklardır: "Kültürel bakımdan Kürtlerin ne
durumda olacaklan tüzuklerle belirlenemez. Bu, on-
ların ne kadar ehil olduklarına bağlı olarak ortaya
çıkacaktır. Burada politik değil, kültürel güç söz ko-
nusudur..!' İslami dönüşüme uğrayan Türkiye'de,
"yasakçı bir düzen kurulacağına" inanmayan, do-
layısıyla bir dil yasağı olmayacağına inanan özel, yi-
ne de Kürtlerin dil tercihinin Türkçe yönünde ola-
cağını düşünüyor.
Siyaset sosyoloğu Prof. Dr. Nur Vergin, Kürtle-
rin "bir milktten ziyade bir kavim" olduğu konu-
sunda Coşkun Kırca ile benzer bir fikri savunuyor.
Prof. Vergin'e göre Kürt aynlıkçılığı, Türkiye önü-
DYP Genel Başkan Yardımcısı iktisatçı Tansu Çil-
ler de Turan Yazgan gibi Türklerle Kürtlerin köke-
ninde bir fark görmüyor. Prof. Dr. Çiller şöyle di-
yor: "Ben, gerçekten, Türk ve Kürt aynmı diye kö-
kende farklıhk görmüyorum. Böyle mi diye çok araş-
tırdım. Kürt asılh birtakım insanlarla konuştum. Bu
insanlann çoğu gerçek Türk adlan taşıyor. Bizde
Lazlar da var mssela; bütün etnik grupların kendi
içlerinde lehçe farkları var. Bunlan da mı öğretme-
ye kalkacağız onlara?.. Ben Kürt ve Türklerin aynı
kökten geldiğine bamyorum. lsimkri, öztürkçe isim-
ler... Bunlar arasında farkh bir konuma gelmeyi, ba-
ğımsız ounayı amaçlayan bir grup var; bunu yadsı-
mıyorum. Fakat bunlar Kürtler arasında çoğunluk
değil. Kürtlerin kendüeri de Türk-Kürt aynmını gör-
müyor. Bunu mesela 4-5 çocuklu bir Kürt anneyle
konuştum. Kendisi çocukken böyle bir aynm olma-
dığını söylüyor. Yani bir kere son yülann olayı, bir;
bütün Künlere ait bir olay değil, ikü'
Prof. Çiller'e göre de Kürt sorununda çözüm, eko-
nomik önlemlerde: "Son 10 yılda Türkiye'de denge-
lere dikkat edilmedi. Yollar yapıldı, barajlar yapıl-
dı, ama bunlar dengesiz ve hesapsız bir şekilde ya-
pıldı. Bu arada insan çok ihmal edildi. Doğu insani
bu dengesizlikler içinde çok daha ihmal edildi. Bun-
da yülann birikimi var, fakat son 10 yılda insani ezen
politikalann da rolü var. GAP projesi çok önemli.
tleride yöre halkma büyük bir gelir sağlayacak. Türki-
ye birçok şeyinden keserek oraya bu kaynağı akta-
nyor. Dolayısıyla Türkiye'nin orayı bırakması müm-
kün değil!'
Gerçek Türkler acaba kimler?
Gürüz ve Yücel gibi, Kürt sorununu fazla önemli
bulmayan diğer iki kişi lsmail Kara ve Nabi Avcı.
Türkiye'de Islama düşüncenin tarihi üzerine araş-
tırmalarıyla tanınan lsmail Kara'ya göre Kürt soru-
nu hem Türkiye'nin hem de dış ülkelerin bu proble-
mi sürdürmekten vazgeçmesi halinde büyük ölçüde
hafifleyecektir. Kara'nın bu konudaki çözümlemesi
şöyle: "Bilebildiğim kadanyla Kürt meselesi, bir
problem olarak ortaya çıktıktan sonra yalnız Abdül-
hamit döneminde problemsiz bir hale getirilmiştir.
Bu da kısmi özerklik verüerek, az sayıda da olsa hiz-
met götürülerek oknuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin
özeüikle kapalı döneminde Kürt meselesinin varlı-
ğından Türkiye devleti de dış ülkeler de faydalanmış;
problemin devamına göz yumulmuştur. Qörebildi-
ğjm kadanyla bu politika devam ediyor. Tiîrkiye veya
dış ülkeler bundan vazgeçerse, problem yüzde 50 ha-
fıfleyebilir. Bu problemin, Türkiye'nin halledemeye-
ceği bir problem olmadığı kanısındayım."
Zaman gazetesinin eski yazarlarından, Anadolu
Üniversitesi öğretim üyesi ve Başbakanlık Müşaviri'
Nabi Ava, îsmail Kara'ya çok yakın düşünüyor. Ava,'
Kürt ayrüıkçıhğının, "gösterümek istendiği kadar $i-
yasi bir problem olmadığı, kültürel muhtevasının da-
ha ağırlıkh" olabileceği, çözumün de o alanda aran-
ması gerektiği kanısında. Kürt sorununun uzun va-
dede "bu probleme müdahil olan dış faktörler ve
ağırlaştıran iç önyargılar bertaraf edilebilirse, çok
dramatik ounayan bir şekilde çözülebileceğini" söy-
lüyor.
Avcı da Türklerle Kürtler arasında, "böyle bir si-
yasallaşmaya hakülık kazandıracak kadar köklü kül-
türel farklar olduğuna" inanmıyor: "Türklerle Kürt-
lerin çok ciddi dil problemleri; bir iletişim, bir zih-
niyet, anlaşma problemleri olduğunu zannetmiyo-
rum. Biz 900 yıldır pekâlâ anlaşmış insanlanz; bu-
gün de anlaşabiliriz, yann da çok rahat anlaşabile-
ceğimizi düşünüyorum. Meselenin çözübneyecek bir
problem olduğunu sanmıvorum. Bu problem taşuna-
dığı bir derinlik boyutunda ele ahnıyor" dedikten
sonra ekliyor: "Asimilasyon ithamlanna maruz kal-
mamak için hemen söykyeyün. Anadile karşı bir teh-
dit politikası uygulanmasının >anlış olduğunu düşü-
Cem Boyner
Kültürel haklarm
tanınmasmı
önemli
bulmuyorum.
Doğu ve
Güneydoğu'da
yaşayan belli
sayıda insanın
kendi dilini Türkçeye alternatif
olarak kullanmasını geçersiz bir
fantezi olarak görüyorum. O dil ne
dünyada ne de Türkiye'de geçerli.
nüyorum. Tarihteki uygulama anadile yönelik bir
tehdit olarak Türkçe biçiminde değildir:'
Kürt aynhkçıhğını hayli "kalıcı bir sorun" olarak
niteleyen Prof. Dr. Mete Tuncay, konuya şöyle ba-
kıyor: "Ben Kürt sorununun kahcı bir sorun oldu-
ğu korkusundayım. Kürtlerin milhyetçiliği çok ye-
ni. Yeni olduğu için de çok güçlü... Bizlerin genel in-
san haklan çerçevesinde Kürtlerin haklannı savun-
mamız, Kürt milliyetçilerinin bizden beklentilerini
hiçbir zaman karşılamıyor. Adım adım kültürel hak-
larmın tanınması; Kürtçenin yayınlarda, eğitimde
kullandmasımn serbest bıraküması da onlan tatrnin
etmeyecektir. Hatta onlann fıkirlerini yaymalan icüı
bir ortam oluşturacaktır. Burada bir açmâz var. Ote
yandan, Türk ordusunun aynlmaya hiçbir zaman izin
vermeyeceğini düşünüyorum. GAP gibi yatınmlar da
şoven ounayan insaniar bakımından aynlmayı iste-
nilmez-bir hale getiriyor... 30 yıl buna yeter mi bü-
miyorum, ama Kürt sorununun uzun vadedeki ni-
hai çöztimü, dünya federasyonunun bir parçası ola-
rak Türkiye ortada olmak üzere Balkanlar'ı ve Me-
zopotamya'yı da içine alacak bir bölge federasyonu-
nun ortaya çıkması ve Kürtlerin de bu federasyonun
bir üyesi olmalan gibi geliyor bana."
2. bölibn sah gmrit
Şeriat^dar innraı
HABERLERİN DEVAMI
Meclis'e Devamsızlık ve Demokrasi.
(Baştarafi 1. Sayfada)
Bir ülkede demokrasinin vaıiığına ilişkin
başlıca göstergelerden biri, o ülkedeki par-
lamentonun işleyişiyle ilgilidir. Komisyonta-
rıyla, gruplarıyla bir bütün olarak parlamen-
tonun nasıl çalıştığına bakılarak, o ülkede ge-
çerli demokrasi hakkında bir yargıya varıla-
bilir ancak.
Çözüm ve politika üretemeyen, denetle-
me görevtni yerine getiremeyen, yürütme ta-
rafından sürekli dışlanan bir parlamentoyla,
demokratik bir rejime işlerlik kazandırmak
olanaklı değildir.
Oemokrasilerde pariamentoyu çalıştırmak
durumunda olan asıl güç, iktidar partisidir.
Bugün ülkemizde bu görevi yerine getir-
meyen, getiremeyen ANAP'tır. İktidar parti-
si olarak ANAP, Türkiye Büyük Millet Mecli-
si'ni gereği gibi çalıştıramıyor.
Oysa bunun için yeterli sayısal çoğunlu-
ğa sahiptir ANAP. 276 milletvekili vardır.
Meclis en az 150 üyeyle toplanabilir, 113
üyeyle de karar alabilir.
Meclis'te yüzde 65'lik bir çoğunluğu olan
bir iktidar partisi, pariamentoyu yine de iş-
lerliğe kavuşturamıyorsa, ülkemizde demok-
rasi adına çok ciddi bir durumdur bu.
Sayın milletvekilleri acaba bu işlevsizliği
nasıl içlerine sindirebiliyorlar? Seçmenleri-
ne nasıl anlatabiliyorlar?
Öyle sanıyoruz ki bu soruları yanıtlamak
onlar için kolay değildir.
Parlamentonun gün geçtikce derinleşen
çıkmazını sona erdirmenin yolu, bir seçim-
den geçiyor. Çünkü Meclis'in işlerliğini yiti-
riyor olmasının temelinde yatan başlıca ne-
den şudur: İktidar partisi ANAP'ın siyasal ta-
banı geçen üç yılın sonunda erimiştir.
1987'de yüzde 36 oyla milletvekilliklerinin
yüzde 65'ini almıştı ANAP. iki yıl önce oy ora-
nı yüzde 21 'e düştü. Bugün anketler yüzde
20'nin altını gösteriyor.
Örnegin İstanbul'da ANAP, 1987'de yüz-
de 39.7,1989'da yüzde 22.7 oranında oy al-
mış; anketlere göre bugün seçim yapılsa oy
oranı ancak yüzde 18.3 gözüküyor. Ankara'-
da ise bu oranlar, 1987'de yüzde 39.6'dan
bugün yüzde 12.7'ye inmiştir. İki büyük kent-
te oy tabanı bu denli küçülmüş bir partinin
artık seçim kazanabilmesi, yakın bir olasılık
değildir.
Siyasal tabanı böylesine değişmiş bir par-
iamentoyu ışlevsizlikten kurtarmanın demok-
rasilerde tek yolu vardır:
Onu yenilemek, yani sandığa gttmek...
Milletveküleri rapor peşinde
llürder Kerkük'ten çekildi
(Boştı vafi 1. Sayfada)
iraV 'm Amman Büyükelçili-
ği'nden bir yetkili de hükümet
güçleriniıi Kerkük'te denetimi
ele geçirdik.'*n sonra ulkenin ku-
zeydoğusun.'laki Erbil ve Süley-
maniye eyaletiy'Tine doğru üerle-
diklerini açıklauı ".fetkili, hükü-
met güçlerinin Keı kük-Süleyma-
niye yolunun ortaanda oldukla-
nnı bildirdi.
Irak TV'si, kurtanldığını söy-
lediği Kerkük'ten göruntüler ya-
yımlamış ve Devrim Komuta
Konseyi üyesi tzzet tbrahim'in
halkla^örüşmelerine yayınında
yer vermişti.
Amerikan kaynaklan da Irak
birüklerinin Kerkük'e ağj silah-
larla saldırıya geçtiğini ve Ker-
kük'ün bir bölümünü ellerine
geçirdiğini açıklamıştı.
Bu arada Saddam Hüseyin'e
karşı Irak'uı güneyinde mücade-
le veren Şii gruplar, Kerbela'yı
hâlâ ellerinde tuttuklannı, Bas-
ra ve Necef kentlerinde de çatış-
malann sürdüğünü söylediler.
Şii kaynaklar, Bağdat'ta her gün
gösterilerin olduğunu ve baş-
kentte darbe söylentileri üzeri-
ne güveniik güçlerinin mevzilen-
diklerini öne sürdüler.
Güney Irak'a sığınan mülteci-
ler ve müttefık güçler ise Sad-
dam Hüseyin'in lrak'ın güneyin-
de duruma hâkim olduğunu du-
yurdular.
Müttefik uçaklann Bağdat
üzer'inde alçaktan uçuş yaptık-
lan bildirildi. Görgü tanıkları,
müttefik savaş uçaklarının şa-
fakta Bağdat üzerinde iki ya da
üç kez alçaktan uçtuğunu belirt-
tiler.
Irak, Amerikan avcı uçakla-
rının Irak hava sahasını ihlal et-
tiklerini belirtmiş ve olayı BM
nezdinde protesto etmişti.
Cheney: Mucize
beklemeyin
ABD Dışişleri Bakanı Dick
Cheney, Ortadoğu'da banşın
sağlanması yolunda gelişme
kaydetmenin mümkün olabile-
ceğini, ancak mucize beklenme-
mesi gerektiğini söyledi.
ABD yönetimi, Irak'ta muha-
lefete karşı girişilen kıyımdan
üzüntü duyulduğunu, ancak bu
ülkedeki iç kanşıklığa müdahale
edümeyeceğini bildirdi.
Beyaz Saray Sözcüsü Roman
Otobüs
(Baştarafı 1. Sayfada)
ği belirlenemeyen bir erkek öl-
dü.
Yaralanan 40 yolcu Kangal ve
Sıvas Devlet Hastanesi'nde teda-
vi altına alındılar. Olaydan son-
ra 2 saat ulaşıma kapanan Div-
riği-Kangal karayolu ulaşıma
açıldı. öte yandan kazadan son-
ra bir süre kayıp olan otobüs şo-
förü Tahir Çağlayan'ın Sıvas
Devlet Hastanesi'nde tedavi al-
tında olduğu belirlendi.
Yurdun çeşitli yerlerinde mey-
dana gelen öteki trafik kazala-
rında da 8 kişi öldü.
Popadiuk dün i'aptığı açıklama-
da, "Irak'taki girişimlerimiz BM
yönetimindedir. Bu yönetim ge-
regi, ABD birüklerinin Irak'ian
çıkması gerekmektedir. Biriikle-
rimizi Irak'ta >e>a bölgede, ge-
rcktiğinden bir gün bile fazla
tutmaya yönelik hiçbir planımız
bulunmnyor" dedi.
Popadiuk, Kürt liderleri Ce-
lal Talabani ile Mesut Barzani'-
nin Başkan George Bush'dan,
Saddam Hüseyin'in kitlesel yı-
kım silahları kullanmasına mü-
dahale edilmesini istemeleri ko-
nusunda da "Irak'taki ayaklan-
ma sorunu, hükümet ile Irak
halkı arasında çözümlenmesi ge-
reken bir sorandur" dedi.
Schvvarzkopf, Bush'tan
özür diledi
Suudi Arabistan'daki mütte-
fik güçlerin komutanı General
Norman Schwarzkopf, Riyad-
da basına bir açıklama yaparak,
savaşı sona erdirrce konusunda
Başkan Bush'la ilgili sözlerinin
yanlış anlaşıldığmı söyledi.
Bazı kelimeleri yanlış seçtiği
için sözlerinin yanlış anlaşıldıği-
nı söyleyen Amerikalı general,
Başkan Bush'a telefon ederek
konuya açıklık getirdiğini,
Bush'un da büyüklük göstere-
rek, bu işi unutmasını istediğini
söyledi. Schwarzkopf, "Başkan
Bush, bana büyük güven duyu-
yor, sozlerimin hiçbir şekilde
onu eteştirmek anlamına gelme-
digini biliyor" dedi.
(Baftarafi 1. Sayfada)
böyle durumdaki milletvekille-
rinin üyeliklerinin düşurülmesi
gerekiyor. Ancak Başkanlık Di-
vanı üyeleri, "Bugüne kadar
böyle bir duruma şahit
olmadıklanm" dile getiriyorlar.
Devamsızlık neden
önlenemiyor?
Başkanlık divam, grup baş-
kanvekillikleri, milletvekillerini
TBMM'ye getirmek için uğraşır-
ken, bu uğraşların sonuca ulaş-
maması şu nedenlere bağ-
lanıyor:
"Bu konudaki asü müeyyide
bir türlü uygulanamamaktadır.
Çünkü railletvekilleri. 'Bir ay
içinde 5 birleşime üst üste
katılmadıklan' taalde komisyo-
na sevkedilebiliyorlar.
Bu açıktan yararlauan miHet-
vekilleri, örnegin 3 birleşim üs-
tüste katılmadıktan sonra bir
birleşime katıiarak ya da adım
yazdırarak süreyi yeni baştan iş-
İetmeye baslıyorlar.
Yoklamalar bazen yanda ke-
süiyor. TBMM başkanvekilleri,
ad okunarak yoklama yapılırken
listenin yarısında çoğunluğun
sağlandığını gözleyerek yokla-
mayı kesiyorlar. Boylece çok sa-
yıda devamsız milletvekili sap-
tanamıyor. İllerin aifabetik sıra-
sına göre yapdan yoklamada
özellikle sonlarda yer alan mil-
letvekilleri bn konuda daha
şanslılar.
5 birleşime bir ay içinde tts-
tüste katılmayan milletvekilleri
ise bir haftalık iüraz sUrelerin-
de genellikle bir rapor buluyor-
lar ve tabii ki bu raporlar da ka-
bul görüyor. Çünkü milletvekil-
lerine ceza verecek olan yine
kendileri olduğu için birbiıieri-
ni bu konuda kollamalan da
olağan. Dolayısıyla içtıizük ve
ana>usa hükmü işletilemiyor."
Listeler gizleniyor
TBMM'de çahşma saatlerini
öne aldırarak "daha fazla
çahşmasını" amaçlayan ANAP
grubu ise tüm çabalarına karşın
milletvekillerini bir türlü birara-
ya getiremiyor. Sürekli
TBMM'ye gelen ANAP'lı mil-
letvekiii sayısının 100 dolayında
olduğu saptanırken bunlann ba-
zılan da genel kurul salonu ye-
rine kulisleri ya da seçmenlerle
görüşmeyi yeğliyorlar. Muhale-
fet milletvekilleri ise ANAP'm
yasa çıkaramamasından hoşnut
görünüyorlar. TBMM'ye sürekli
devam eden milletvekili sayısı da
bu kesimden 60-70 dolayında.
Devamsız milletvekillerini
saptayan Kanun ve Kararlar Da-
iresi Başkanlığı yetkilileri ise bu
milletvekillerinin adlarmı "sır
gibi" sakhyorlar. Yetkililer, bir
haftalık itiraz süresini gerekçe
göstererek itirazlar gelip gereği
görüşülmeden milletvekillerinin
adlannı açıklamanın yanlış ol-
duğunu dile getiriyorlar. Konu-
ya ilişkin sonımuzu yanıtlayan
bir yetkili ise "Milletvekillerine
gönderdigimiz dfvam çizelgele-
rinin teblig taribini dahi
açıklayamam" diyerek konuya
ilişkin "duyarhlığuu" ifade eder-
ken diğerleri de benzer görüşle-
ri belirtip devam çizelgesinin "ti-
tizlikle korunduğunu ve
açiklanmayacaguıı" söylüyorlar.
Ancak alınan bilgilere göre
tebligatı alan bazı milletvekille-
rinin, "üyelik düşurülmesi" teh-
likesi ohrıamasına karşın "de-
vamsız ve çalışmayan milletve-
kili" görüntüsü vermemek için
rapor peşine düştükleri kayde-
diliyor.
Öte yandan Meclis Başkanh-
ğı'na yakın çevreler TBMM'de-
ki devamsızhğı başhca şu neden-
lere bağlıyorlar:
• ANAP'ta süren kongreler,
parti içi tartışmalar nedeniyle
milletvekillerinin dikkatlerinin
parlamento dışına yönelmiş ol-
ması.
• Kürtçeye serbestlik sağlan-
ması, anayasamn, TCK'nın 141,
142 ve 163. maddelerine daya-
nak sağlayan maddelerinin kal-
dınlması ile ilgili ginşimlere bazı
ANAP'lı milletvekillerinin kar-
şı çıkmalan.
• Bu hafta gündeme gelen
YÖK Yasası'nın bazı milletvekil-
lerinin tepkisine neden olması ve
bu nedenle TBMM'ye gelmek is-
tememeleri:'
ANAP grup yönetim kurulu
üyeleri ile Başbakan Yıldınm
Akbulut'un geçen son iki gün-
de bir araya gelerek sorunu ele
aldıklan da ögrenilirken gerekir-
se gece yarısı çalışmayı da be-
nimsedikleri bildirüiyor.
Akbulut seyirci gîlri
(Baftarafi 1. Sayfada)
"seyirci konumuna" getiren et-
• kenlerden olduğu vurgulanıyor.
Akbulut, bir yüı aşkın Başba-
kanlığı süresince, daha çok mil-
liyetçi ve muhafazakâr kesime
yakın gözüktü.
Akbulut'u ANAP, hükümet
ve Meclis'te "seyirci" konumu-
na düşüren gelişmeler şu nokta-
larda toplanıyor:
Kongrelerde gözlemci: Ak-
bulut, mayıs ayı sonunda yapıl-
ması beklenen ANAP. Büyük
Kongresi'nde genel başkanhğa
yeniden aday olacağıru açıkla-
masına rağmen, şu ana kadar il
kongrelerinde hiçbir aday çıkar-
madı. ANAP'ta herkes "Biz şu
kadar il kongresini kazandık"
yanşma girerken, ANAP gen«l
merkez yöneticilerinin kazan-
dıklan illerdeki delegeler de Ak-
bulut'a destek vermeme eğilimi-
ne girdi.
ANAP tstanbul tl Kongresi:
ANAP'ı sarsan gelişmelere ne-
den olurken, Akbulut, önce
Semra Özal'a karşı kulis yaptı.
Muhafazakâr bakanlann Istan-
bul'a gitmesinin ardından Özal,
sert bir çıkış yapmca Akbulut
tavır değiştirdi. Akbulut, bu kez
kongrenin ertelenmesine kadar
giden kavgah süreçte etkisiz kal-
dı. Semra özal'ın rakibi Talat
Yılmaz ve öbür İstanbul ANAP
ilçe başkanlannı Ankara'ya ça-
ğırarak, uzlaşma sağlamak için
yetki aldı. Genel başkan olarak
pertisinin bir il başkanlığına
aday konumunda olan Semra
Özal, kendisini muhatap kabul
etmeyince, arabuluculuk girişi-
minden de sonuç çıkmadı. Sem-
ra özal, İstanbul ilçe başkanla-
nnı Cumhurbaşkanlığı Köşkü'-
nde ağırlayarak, Akbulut ile pa-
zarlığa girmeyeceğini söyledi.
Başbakan Akbulut, bugün ts-
tanbul'da Devlet Bakanı Meh-
met Kececiler ile bir partilinin
katılacağı iftar yemeği verecek.
Akbulut, burada Semra Özal-
ın il başkanlığına karşı muhale-
feti yumuşatarak, arabuluculuk
işlevini güçlendirmeye çabşacak.
Akbulut'un parti içindeki ko-
numundan güç alan genel baş-
kan adaylarından Mesut Yıl-
maz, bir süre önce Ankara tl
Başkanı Mehmet Demirel'e
"CumhuıİMşkanıflbaşkanlannı
çağırarak, partinin genel baş-
kanlıgi için diişündüğünüz kişiyi
soracak. Siz beni desteklemese-
niz bile aleyhime konuşmayın.
Ben de Ankara'da senin karşına
aday çıkartmayayım" dedi. Bu
gelişmelerden sonra 27 nisanda
yapılacak Ankara il kongresin-
de Yılmaz yanlısı milletvekili
Mehmet Çevik'in tüm isteğine
rağmen aday çıkartmaması bek-
leniyor.
Yasa degişikliklerinde tered-
dütlü: Son dönemde Kürtçenin
serbest bırakılması, hükümete
yetki verilmesi, anayasa değişik-
liği, terörle mücadele yasa tas-
lağı ve ceza tecili gibi konulann
tümü Cumhurbaşkanlığı Köş-
kü'nde hazırlandı. Bunlar poli-
tik gündeme sokulurken, Akbu-
lut bu gelişmelerden son anda
haberdar oldu. Akbulut'a sade-
ce Özal'ın ABD'ye gidişinden
sonra, Köşk'te hazırlanan deği-
şiklikleri ANAP milletvekilleri-
ne anlatmak kaldı. Ancak Ak-
bulut'un düzenlediği iftar ye-
meklerinde milletvekilleri bu de-
ğişikliklere itirazlarını sür-
dürdüler.
Üretmede yetersiz: Akbulut,
muhalefefi sürekli olarak yeni
politika üretememek ve sürekli
iktidan eleştirmekle suçluyor.
Ancak Akbulut da ANAP ve
muhalefet tarafından "politika
üretememek, Özal'ın söyledikle-
rinin dışına çıkamamakla" suç-
lamyor.
Meclis grubunda ağıriığı ye-
tersiz: Akbulut'un tüm uyanla-
nna karşın, ANAP milletvekil-
leri Meclis'e gelmemekte direni-
yorlar ve bu nedenle bir ayı aş-
kın bir süredir TBMM çalışma-
lan aksıyor.
Akbulut'un Kürtçenin serbest
bırakılmasına ilişkin özal tara-
fından hazırlatılan tasannın
TBMM'den hızla geçirilmesi is-
teği ANAP'h milletvekillerince
dinlenmedi.
Üniversite >-asasıru değiştiren
tasannın TBMM'de görüşülme-
si sırasında Bezm-i Alem Üni-
versitesi kurulmasına ilişkin
önerge verilmemesi için Akbu-
lut'un ricada bulunmasına kar-
şın, önceki gün 60 ANAP mil-
letvekilinin imzasını taşıyan
önerge genel kurula sunuldu.
Akbulut, ANAP Merkez Ka-
rar ve Yönetim Kurulu'nda sert
eleştiriler aürken, parti yetkili
organlanndan karar çıkartamı-
yor. ANAP Başkanlık Divanı
uzun süredir toplanmıyor. Par-
ti karar mekanizmasının dışın-
da kaldığı için Akbulut'un par-
ti tabanıyla îlişkisi sadece genel
merkeze gelen heyetlere kısa ko-
nuşmalar yapma biçiminde.
Bakanlann tam desteginden
yoksun: Akbulut, Özal'dan
onay alamadığı için kabinede
değişiklik yapamıyor. Üstelik
Milli Savunma Bakanı Hiisnii
Doğan'm azledilmesi örneğinde
olduğu gibi kabine değişiklikle-
rinde de etkisiz kalıyor.
Bakanlar, Akbulut'un "kalbi-
ni kırmamaya" özen göstermek-
le birlikte basit bir kararname-
nin hazırlanması için bile Köşk'e
damşıyorlar. Özellikle ekonomi
ve dış politika konulannda ta-
mamen devre dışı kalan Akbu-
lut, Özal'ın kabineyi "doğnıdan
yönetmesi" konusunda yakın
çevresine yakınmakla yetinir-
ken, bu yakınmalarını uygula-
maya sokamıyor. Körfez'e asker
gönderilmesi konusundaki itira-
zından Özal'ın uyarısıyla vazge-
çen Akbulut, özal'ın Kürt po-
litikalanndan duyduğu rahatsız-
hğı da açığa vuramadı.
Özal, kabinedeki bakanlan
doğrudan yönetmeye başlayınca
Akbulut'un "koordinatörlük"
rolü de geçerli olmadı.
Btitçeye
(Baftarafi 1. Sayfada)
yasalardan kullanabileceği kay-
nağın daralmasına paralel ola-
rak kredi faizlerinin daha da
yükselmesi gündeme gelecek.
Hazine'deki nakit darlığı ve
borç ödemelerinin yoğunluğu
nedeniyle geçici bir önlem ola-
rak Maliye Bakanlığı, bütçe
ödeneklerinde önemli oranlarda
kısıntı yaptı. Maliye, konsolide
bütçenin dernek, birlik, kurum,
vakıf ve benzeri kuruluşlara yar-
dım ödenekleri ile kamulaştırma
ödeneklerini tümüyle bloke ede-
rek durdumrken diğer bütçe
ödeneklerinden de haziraa ayı
sonuna kadar en fazla yüzde
30'unun kuUanılabilmesine izin
verdi.
Yatırun ödeneklerinde de
bu düzenleme çerçevesinde
önemli bir kısıntı gerçekleştiri-
lirken bazı sosyal transferlerle
personel ve borç faizi odemele-
rinde herhangi bir kısıntı yapıl-
madı.
Personel ödeneklerinin yı-
hn ilk altı ayında yansı serbest
bırakılırken borç ödemeleri için
ayrılan ödeneğin de yine ilk altı
ayda yüzde 70'inin serbest bıra-
kıldı& bildirildi.
Bu önlemin kamu fınansma-
nında sorunun daha da ağırlaş-
maması yönünden olumlu bazi~
sonuçlar verebileceği, ancak di-
ğer taraftan da özellikle yatırun,
malzeme alımı ve hizmet öde-
neklerinin serbest bırakma
oranlannın duşük tutulmasının
ekonomideki durgunluğu ağır-
laştıncı etkisi olacagı tahmin
ediliyor.
Haziran ayından itibaren baş-
laması gereken 1991 yüı destek-
leme alımlan uygulamasırun da
çıkmaza girdiği gözleniyor. Yet-
kililer, destekleme alımlannda
geçen yıl da büyük sorun oldu-
ğu ve tarım satış kooperatifleri
birliklerinin üreticiye olan 1.5
trilyon lirahk borcunun bile da-
ha yeni ödenmeye başlandığını
ifade ettiler. Hazine darboğaz
nedeniyle birliklerin "görev
zararı" alacaklannı, birlikler de
para yokluğu yüzünden çiftçiye
olan borçlarmı ödeyemedi. Bu
olayın, kırsal kesimde oy kaybı-
na yol açabileceğinden endişe
eden hükümet, üretici borçlan-
run ödenmesi konusunda Hazi-
ne ve Ziraat Bankası'nı hareke-
te geçirdi. Başbakanlık'ın tali-
matı üzerine Ziraat Bankası,
birliklere geçen hafta toplam \2
trilyon lira yeni kaynak aktardı.
Hazine de görev zararlan karşı-
lığı olarak birliklerin kredi borç-
larına mahsuben Ziraat Banka-
sı'na önemli miktarda ödemede
bulundu.