18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 24 MART 1991 Öğretim Üyeleri Derneği, YÖK ve Tabipler Odası HIFZIVELDET VELİDEDEOĞLU Cumhuriyet okurlan bilirler, YÖK, 12 Ey- lül generallerinin, üniversitenin boynuna do- ladığı Yüksek Öğretim Kurulu'nun baş harf- lerinden oluşan bir simgedir. Bu kurulun de- ğişmez başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı- dır. 'Boynuna doladığı' sözünii boşuna kul- lanmadım. 12 Eylul darbecileri, bütün toplu- mu olduğu gibi, üniversitelerimizi de, daha ön- ce birçok kez yazmış olduğum üzere, bir 'kış- la disiplinine' bağlamak istediklerinden, baş- ta anayasa olmak üzere bütün yasaları ve bu arada YÖK Yasası'nı, bu isteklerine göre ha- zırlatmışlardı. Ama olaylar gösterdi ki, 60 mil- yona yaklaşan koca bir toplumu tekdüze bir disiplin altında yaşatma olanağı bulunmadı- ğı gibi, üniversiteleri de YÖK sistemi içinde çağdaş ve evrensel bilim yonünden verimli du- ruma getirme olanağı yoktur. Bunun neden- lerini göstermek için bugunkü yazımızla iki alıntıya yer vereceğim; ancak daha önce, ts- tanbul Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği1 nin olumlu bir girişiminden kısaca söz et- mek istiyorum. Bu dernek, çok verimli bir çalışma içinde. Universitelerimizin çağdaş doğmltuda yeniden düzenlenmesi için hazırlamış olduğu onerile- ri 'Özerk Demokratik Üniversite' başlığı altın- da 26 sayfalık bir broşür içinde toplamış. Çok güzel basılmış olan bu broşürün bir nüshası- nı bana da yollamak inceliğinde bulunmuşlar, görüşlerimi istiyorlar. Gorüş bildirmek için her şeyden önce gör- mek ve böylece satırların altını çize çize oku- yup, not almak gerekiyor. Ben son aylarda bu yetiden yoksunum. Bu gibi ciddi konularda bir sonuca varabilmek, başkasına okutmakla ol- muyor. Yine de okurlarıma bu konuda kısa- ca bilgi vermek istiyorum: 'Gerekçe' ve 'mo- del öneriler' olmak üzere iki büyuk bölüme ayrılan broşürdeki temel konuların yalnızca başlıklarını buraya aktarmakla yetineceğim: /. Özerklik tlkesi, II. Demokratiklik flkesi, III. Üniversite Organları Arasında Yetki Bö- lüşümıi Esası, IV. Üniversitelerarası Organlara llişkin Esaslar, V. Yeni Üniversiteler Kurulma- sına Ilişkin Esaslar, VI. Fakülte Dışı ve İçi Öğ- retim ve Araştırma Birimlerine İlişkin Esas- lar, VII. Öğretim Üyelerinin Mesleki ve Öz- lük Hakları, VIII. Öğrencilerle İlgili Esaslar, IX. Mali Esaslar. Çok somut, olumlu ve güzel bir başlangıç. Eski bir öğretim üyesi olarak, inancım her za- man şu olmuştur: Üniversitelerimizi, onlann idealist oğretim üyeleri kurtarıp yüceltecektir. Bu yönde ilk girişimi yapan İstanbul Üniver- site Öğretim Üyeleri Derneği'ni yürekten kut- larım. • • • YÖK'ün ne mene bir kuruluş olduğunu kendim çok yazmış olduğumdan bu kez baş- kalarının kaleminden ve örnekleriyle göster- mek için alıntılara geçiyorum. Bunlardan bi- ri 'Üniversitelerde YÖK Tahribatı' başlığıru ta- şıyor. Mimarlar Odası Genel Başkanı Yavuz Önen tarafından yapılan bu açıklamayı 'Mimarlık-Haberler' bülteninin 3 Aralık 1990 sayısından aldım: "12 Eylul'un bize hediye eltigi kötu minsUrdan biri olan VÖK'in kurulaş yıldönamu olan bugunde, Tiırkiye univcr»- Ifkrine ve ulkemizin akademik yaşanuna verdigi zarertın bir kez daha batıriamak ve hatıriatmak istiyonız. Özerk ve demokratik uniMTOte mucadelesinin tum kazanım- Uuını silerek: bagımlı, sınırlı. ancak izın terildigi olcude bilim yapmasıaa izin verilen ogretim elemanlannın. sadece mezun olmajı bedef seçen, ber tıırlu araştırma istcgi koreltilmiş og- rendlerin yaratılınak islendigi YÖK sistemi, vuksekogretim ba- yatımızda izleri nzun vılLar silinmeytcek yaralar açmıştır. Yuzkrce ögretlm elemaaı bilim kurnmlanaın uzagına ili- lirten; agır sınav baskısı altına alınan oğrrtim ekmanlan ve öfcrencilemk lise sevivesinde bir egilim vapmava zorianan unı- vcrsilclerimiz. bu donem içinde bilim vuvas olma ozellikleri- ni yitirmişlerdir. Arttınlan kontenjanlaria denliklerde )er bu- lamaz hale gelen o|rencilcre yeıerii cgitim verilcmezken: üni- versitekr lek tip iman yaratma fabrikalan halint getirilmiş- lir. Bu korkunc tablonun orta>a kovdugu gerçek; tuksck egi- liuı sistemimizin uzerine bir karabasan gibi cokmuş olan YÖK'ten bir an once kuriulraak zorunlulugudur. Egilim sis- tenünıizdc açılan bu derin yaralar vakil geçirilmtden sanlma- U. zararian en kısa suredt giderilme)* çabşılmalıdır. Aksi tak- dirde bunun laribi sonımhıluga hepimizin sırtında olacaktır. Çagdaş dünyada yrrini almaya çalışaa Tiırkiye'aia. çajdaş egitim kurumlanna sahip olma hakkı >e ihtiyacı vardır. l ni- vrrsıteleri gerçek bilim tuvalan. yuksekogretım kurumlanmızı gelecfgimizi bagUdıgımız kaliıeli ınsan malzemesini yeliştiren merkezler haline gelirmenin yoiu; demokratik ve ozerk bir ya- pının yerleştirilmesidir. Demokralik. katılımci. bilimse! özerk- ligi ilke edinniş. karar ve yöaetim organlannm ba^ımsız ol- dnğn bir aniversite ve bunu guvcnce altına alaa bir yuksekög- retlm sistemi çözumBn ta kendisidir." Bu yazıya bir tek satır bile eklemek gereği- ni duymuyonım, bütünü, benim YÖK hakkın- daki düşüncelerimi yansıtıyor. tkinci alıntıyı Bursa Tabip Odası'nın yayın organı olarak nitelenen 14 sayılı Bulten'inden alıyorum: "Bildigiııiz gibi odamız, yılbrdan beri uyekrinin nMsieki M- gilerini >enilemek amacı ile değişik dallarda bilımsel loplan- tıiar duzenlemektedir. Son olarak 17 Ocak 1991 tanhindc L'lu- dag İBİversitesi Tıp Fakullesı ogrelim uyelerinden Prof. Dr. Ercaa Tuncel'in 'Yeni Radyolojik Yöntemlerin Taudaki \£ri' ve Yrd. D»ç. Dr. tlknur Guneş'in 'Nukleer Tıbbm Kliaik Uyguhunalan' konulannda konusmacı olarak kalılacaklan bir bilimsel loplantı duzenlenmişti. Konuşmacılar. odaınızca top- lantı duyurusu yapılmadan once kendikrinden olur" alındıgı •alde, loplanbya altı gun kala L'ludag l niversilesi foktönı- • iın, 'Kendisinden izin alınmadıkça, toplantıya kaulamavacaklannı' kendıkrine bildirdigint odamıza iletmis- lerdir. Bunun uzerine yasal hiçbir dayanagı olmadıgı halde. 11 Ocak 1991 gunu l ludaj L'niversilesi Rektoıiuğu'ne gönderi- len aşagıdaki yazı ile konuşmacılann loplanlıva katüabilne- leri ifin su y-azı ile izin islenmişlir. L'ludag L'niversilesi Rektörluğu'ne — Bursa. TTB Bursa Tabip Odası 17.01.1991 larihinde, iki ayn ko- nnda bilimsel loplantı duzrnleyecekfir. Bursa Tabip Odası Lo- kali'nde. saat 18.30'da duzenlenecek olan bu loplantıya. tıp flkultesi ogrelim uyelerinden Prof. Dr. Ercan Tuncel'in 'Yeni Radyolojik Yönlemlerin Tanıdaki Yeri° >e Yrd. Doc. Dr. tlk- nur Ganeş'in 'Nükleer Tıbbm Klinik l'ygulaması' konulann- da konusmacı olarak kalılabilmeleri için musaadelerinizi sa>- «ılanmla arz ederim. „ * Bursa Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. M. RAHMt DİRİCAN Yazımıza tludag Universitesi Rektorlugu İS Ocak 1991 la- rikinde aşagıdaki vanıtı gondermiştir. TTB BL'RSA TABİP ODASI BAŞKA.NLlGrNA tLGt: 11.01.1991 gun ve 15-91 sayılı vazınız. Ad ve alanlan ne olursa olsun, luzei kişiligi olan her ku- run) ve kurulusun genel kurallar çerçevesinde Mrbirierine karşı saygılı oiması gerekmekledir. O kunım ve kunıluşu lemsil eden kisi veya kişiler kin olur- sa olsun, bu kurala uymak mecburiyelindedirler. Lludaıt l niversitesi'nin saygınlı^ının konınması açısından rekloriiik, bu hususa buyuk bir onem vermekıedir Üniversitenin tuzel kişiliğini tanımazlıklan gelen ve ona ge- reken saygıyı gostermeyen kunım ve kuruluşlarla üniversite- nin tek vanlı yvraıianmaya yonelik bir isbirliğinde bulunması duşunulemez. Zira boyk bir ortamda ılişküennın arzu edilen duzeyde yuruıulmesı mumkun olamayacagı gibi surekli çatıs- ma ve surtuşmelere de neden oiması muhtemeldir. 11.01.1991 gun ve 15-19 tarihli lalebinizin açıklanan bu kriterier çerçeve- sinde degeriendirilmesini rica ederim. Prof. Dr. FATİH CENGİZ BABALIK Rtklor YardınKisı • * * Bursa Tabip Odası'nın bu yazıya verdiği ya- nıt çok uzun olduğu için buraya aktaramaya- cağım; yalnız şuncasını söyleyeyim ki, bu ya- nıtta Bursa Tabip Odası'nın Uludağ Üniver- sitesi Rektörliiğü ile ilk ilişkisinin, >ukanda yazılı 11 Ocak 1991 tarihli yazı ile kurulmuş olduğuna dikkat çekilerek, üniversite rektör- lüğüne karşı ne zaman ve nasıl bir saygısızlık yapıldığının anlaşılamadıgı vurgulanmaktadır. Bursa Tabip Odası, bu konferansları şu ilan- la iptal etmek zorunda kalmıştır: "17 Ocak 1991 tarihinde yauılacagi duyurulan bilimsel top- land, konusmacüann kaülamaması nedeniyle gerçeklesmemis- tir. Toplantıya kaülmak üzere gelen ayelerimizden öziır dili- yor, üniversite rektörlugnnnn bu davranışını protesto ediyor ve kıaıyoruz. Durnm lum uyelerimizin bilgi ve takdiıierine sunulur." Okurlarıma şunu önemle belirtmek isterim ki, bu ahntılarda adları geçen kişileri ne gör- düm ne de başka yolla tanıdım. Gözlerimin şu andaki gibi güçten düşmediği zamanlarda, sırası gelince yararlanmak üzere işaretleyip bir yana koyduğum yazılardır bunlar. Şimdi Üni- versite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı de- ğerli dostum Prof. Dr. Coşkun Özdemir'in ba- na da göndermiş olduğu broşürü alınca bu belgelerden yararlanma sırası geldiği için ya- zıma aldım bunları. Öğretim Üyeleri Derneği'nce hazırlanan broşür, en başında 'özerklik' konusunun ele alınmasının ne denli büyuk önem taşıdığı Bur- sa Tabip Odası'nın sunduğu yukarıdaki örnek- le görülüyor. YÖK üniversitelerinde, bir pro- fesörün konferans, panel, sempozyum gibi bi- limsel etkinliklere katılması, rektörün iznine bağlı. Demek akademik kariyerinin bütün aşa- malarını geçerek profesör unvanını almış olan bilim adamı, (ders sırasında sımftan dışarı çık- mak isteyen bir ortaokul öğrencisinin öğret- meninden izin alma zorunluluğu olduğu gibi) üniversitenin rektöründen izin almakla yü- kümlüdür. Özerk üniversitede böyle bir uygu- lama yoktu. Çünkü öğretim üyelerinin bilim- sel özgürlüğü vardı. Ancak üniversitenin bu- lunduğu kentin dışında bir konferansa ya da bilimsel bir toplantıya katılmak için gidecek olan öğretim üyesi durumu bağlı olduğu fa- kültenin dekanına bildirir, yokluğu sırasında ders saatlerinin boş kalmaması için gerekli ön- lemleri de alırdı. • • • Bütün bu açıklamalardan sonra, anayasa- nın yanı sıra, daha birçok yasanın masaya ge- tirildiği şu sıralarda YÖK Yasası'nın da kal- dırılması ve üniversitede yönetsel, bilimsel özerklik ve özgürlükleri tam olarak sağlaya- cak yeni bir yasanın kabul edilip yurürlüğe konması, universitelerimizin birçoğunu lise düzeyinden, bilimsel araştırma ve inceleme ya- pan çağdaş yükseköğretim kurumları duru- muna getirecektir. Oralarda bilim ve özgür dü- şünce ancak bu yolla üretilebilir. EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Almanya Günlerinde...Bir milyon Almanın bağnşmaları hâlâ boşlukta. Yüksek tri- bünde tek kişilik bir yer. Filmlerde görmüşsünüzdür. Nazi Diktatörü Adolf Hitler avaz avaz bağırıyor! 'Bin yıl için Alman- ya'. Bin yıl! Hesap bilmediği nasıl da belli! Nazi egemenliği 1933'ten 45'e kadar surdü. Yıkıntılar, ölüler, yaralılar, sakat- lar, acılar bırakarak ardında... Turist rehberlerinde yer vermezlermiş. Nüremberg'de Hit- lerci törenlerin yapıldığı koca alan... Nasıl olduysa yolu düş- müş birkaç turist ve biz, Prof. Dr. Semih Tezcan, Dr. Zafer Titiz. Masmavi bir gök tepemizde... Nazi büyüMerinin yer al- dığı yıkık tribünleri seyrediyoruz. Konuşma yerinin önünde eskiden bir kabartma gamalı haç dururdu. Sökmûşter, ama izi kalmış yine de. • Şimdi bu alanı tenis kortlanyla doldurmuşlar. Her yan yem- yeşil. O 1936'leri, 1939'lan yaşayan kuşaktanım. Nürem- berg'de yapılan bu geçit törenlerini sinemalarda çok izledim. Gazetelerde, dergilerde resimlerini gördüm. Bir fotoğraf var- dır, hep gözümün önündedir. 1933'tetutuklanaraktoplama kampına gönderilen yazar Carl von Ossietzky'nin gardiyan- ların önünde korkuyla buyruk bekleyişi. Ossietzky Nobel Ba- rış ödülünü almıştı, 1938'de bu kampta öldü. Resim de cel- latla kurbanı simgeleştirmiştir. Geziyoruz, resimler çekiyoruz. Hitler yıllarını ister istemez yaşıyorum. Milyonlarca genç Almanın bir ağızdan söyledik- leri Nazi marşı, Horst Vessel Lıed elle tutulurcasına hava- larda... İçimden söylüyorum, o kadar sık çalarlardı ki ezber- lemiştim. Horst Vessel komünistlerin öldürdüğü bir Nazi gen- ciydi. Sonra on binlercesi, milyonlarcası öldü. Şu karşımda- ki tribünün en yüksek yerinden ağzı köpürerek konuşan dik- tatörün saçmasapan düşünceleri uğruna... Hep şaşmışımdır, Goethe'leri. Beethoven'leri, Mozart'la- rı, Thomas Mann'lan, Kant'ları yetiştirmiş bir ulus nasıl oldu da Hitler adlı bir çılgının elinde bu hale düştü diye... Oluyor demek, zaman zaman en uygar, en kültürlü toplumlar bile belli bir siyasal topluluğun, haddini bilmez kişilerin elinde oyuncak oluyor. On gün kadar Almanya'daydım. Halkçı Devrimci Federas- yon, Alman kültür örgütlerinin katılımı ile zaman zaman 'oku- ma günleri' adı altında yazarları çağırıyor, çeşitli kentlerde Türk toplumunun sanata, kültüre yakınlık duyanlarıyla karşı karşıya getiriyor. Daha önce de bu tür toplantılara çağrıldım, ama gidemedim. Bu kez her bakımdan yararlandım. Benim için önemli olan. on yıl, yirmi yıl Almanya'da çalışmış yurt- taşlarla konuşmak, dertlerini, sorunları dinlemekti. Onlann isteği de yazın sorunlarından çok Türkiye'nin siyasal duru- munu öğrenmek... Hemen hepsi ülkelerinin sorunlannı bir Türk yazarından öğrenmek isteğinde... Ulm'de, Scsvebic- he Gmünd'de, Münih'te, Erlangen'de birazcık yazın üstüne konuştuk, daha çok siyasal konulara geçtik ardından... Türkiye'de siyasal görünüm hemen her gün değişiyor. Bir hafta, on gün yurttan uzakta kalan, gündelik gazeteleri izle- mek fırsatını bulamayan kişi ister istemez olayların gerısin- de kalıyor. Ben de 9 marttan önceki görünüşün etkisinde idim. Oysa bir kaç gün içinde neler olmamış! Bay Özal Gü- neydoğu sorununu kendi aklına göre çözmeye kalkışmış. Düşmanlarımız Sevr antlaşmasını hortlatmak istiyorlar. Her zaman bunu isterler, ama güçleri yetmez. TC'nin devlet baş- kanı durumundaki bir insan da kalkar garip konuşmalar, öne- rilerle onlara yardımcı görünürse iş çığnndan çıkmaz mı? Biri kalktı, Türkiye'de ne Atatürk, ne Inönü Güneydoğu so- rununu çözemedi, şimdi Özal bunu çözüyor, dedı. Nasıl ço- zecek acaba? Irak'ta ABD koruması altında kurulması dü- şünülen Kürt devletine -ki çaresiz Amerikan emperyalizmi- nin oyuncağı olacaktır böyle bir devlet- Türkiye'den de par- çalar sunulacak mı? Özal ne yapmak ister? Konuşmalarımda çıkış, kurtuluş yolunun, Türkiye'de ya- şayan etnik gruplar için gerçek bir demokratik yönetim ol- duğunu söyledim. Demokrası Türkler için de bütün etnik gruplar için de tek çözümdür. Ağalarm, şeyhlerin elinde de- rebeylik dönemini yaşayan insanların kurtuluşu da demok- ratik ilkelerin gereği gibi uygulanmasına bağlıdır. En başta da Özal hanedanı diye anılan ANAP egemenliğini en kısa sürede safdışı etmek... Evet, on günlük bir Almanya gezisi bana çok şey öğretti. Zaman zaman izlenimlerimi, düşüncelerimi yazmak istiyo- rum. Bu gezi günlerinde geniş ilgi ve sevgiyle karşılaştığım dostlara, dost okurlara, Echinger, Şinasi Dikmen, Dr. Zafer Titiz, Ahmet Doğan, Emin Oğruk, Remzi Yazgan, Mehmet Akçal en başta da değerli bilim adamı dostum Semih Tez- can ve eşine teşekkürlerimi bildirmek isterim. dukça kötü, yasal engelleri de az değildir. Sağlıkh bir toplusözleşme, etkili bir grev yapmalan zordur. Işçilerin bilincı sendika- lan aştı. Ban grevler, eylemler bunu göster- di. SendikaJarın işverenler üzerinde pek et- kileri kalmadı. Yasalar, sendikalardan, işçilerden çok iş- verenleri korumaktadır. Yasalara göre işve- renler istedikleri zaman istedikleri kadar işçi çıkarabilmektedirler. Biraz sıkışan işveren, çeşitli olanaklan değerlendirmeden hemen işçileri sokağa atmaktadır. Birkaç ay sonra Kendilerini YenilemeUler Yasalar, sendikalardan, işçilerden çok işverenleri korumaktadır. Yasalara göre işverenler istedikleri zaman istedikleri kadar işçi çıkarabilmektedirler. İBRAHİM İŞYAR Eğitimci Körfez savaşında yaşayarak gördük: Giz- kazandı. Tüm insanlann siyasaJ yasama ka- lilik kalmadı. Toplumlann sınırlan içine ka- tılmalan gerektiği biiincine varıldı. panarak tek başlanna yasama olanaklan or- Dünyayı kucaklayan bu yeni gelişmeler, tadan kalktı. Günümüzde bilim, bilgi, tek- geçmişte kullanılan makinelerin, aletlerin, nik belirleyid oldu. Bilim, varlıklann^zya- ulaş.m araçlannm yenilenmesini nasıl zo- ^fen d^ükiTcr^Ti^aiabZektedk"^ fiSümittSiZ ^^SSS££SSS& ~ S Ö İ ^ İ 3 -s^^,*^ SS^*«^KJS=SE SSaHBSEbirlikte tüm insanlığı ilgilendiren yeni so- nm gereki, hale getirdi. Bu nedenle nerede %$£»$£££. B u ^ t f v t r S c ^ runlar da ortaya ç.kmaya başladı. Bugün ı s e dünyadak, tum siyasal partiler yeniden ^ d e b a a o n ] e m l e r i ^ ^ k m e 2 dünyamız, kendını altı kez yok edebılecek yapılanma çalıimalan ıçıne gırmış durum- ., , , . * bir nükleer süah gücünü üzerinde taşımak; dadular. Bizdeki siyasal partüer de yenilen- Z ' J S S J ^ ^ İ 3 ™ * tadır. Bu nedenle silahsızlanma, barış sö- me gereğını duymaya başladılar. nınu herkes için yaşamsal bir önem taşır ha- Toplumumuzda tüm çahşanlara örgütlen- le eeldi. Doğanın yapısı, dengesi bozulma- me hakkı tanınmış değildir. Bu nedenle ör- ya başladı. Ozon tabakası dehndı. Hava, de- gütlenme oranı yüzde on bir gıbı çok du- memektedir. Toplumsal geri yapılarla bu iş- niz, çevre kirliliği bazı yerlerde ölümcül bo- şük bir düzeydedır. örneğın Isveç'te bu oran l e r yVaihacz ytT^ b i r ^^ d a ^ç giri]emez yutlaraulaştı. Bunlar gibi kötü sonuçlar bizi yüzde üç yüzdür. Her kişi en az dört, beş T ü m partüe'rin, sendikalann, derneklerin bilime, tekniğe "karşı" duruma da getırme- örgüte üyedir. Orgütlenme konusunda ya- k o o p e r a t inerin yeniden yapılanmalan zo- meüdir. Bilim ve tekniği iyileştiren, kötüleş- sal engeller, yasal boşluklar da çoktur. Me- r u n l u d u r B u konulan tartışmaya açmak tiren de biz insanlarız. murlar, sendika haklannı almak ıçın cıddı- d u ş ü n c e üretmek, en başta var olan toplum- Kuşkusuz bilimsel teknolojik gelişmeler bir uğraş vermektedırler. Bu hak savaşımın- s a l orgUtıerin, tüm çahşanlann görevidir. yalnız maddi yapıları değiştirmiş değildir. da sendikalann, partilerin destek vermele- " Doğal olarak siyasal, sosyal, kültürel, dü- ri önemli bir görev olmahdır. , ,...._,._.. j . _I.:,.J: ı-,.. Kitle örgütlerinin omurgalan sendikalar- dır. Sendikalann çahşmalan, öbür kitle ör- gütlerini de olumlu ya da olumsuz yönde etkilemektedir. Sendikalanmızın yapılan ol- fez savaşı gerekçe göstefilerek yurdumuzu bir işçi kıyımı sardı. Dünya yeni bir çağa girerken, toplum ola- rak bizim durumumuz hiç de iç açıa görün- şünsel, sanatsal gelişmeleri de etkiledi. Du- varlar yıkıldı. Soğuk savaş dönemi sona er- di. însan ve insan hakları önem kazandı. Demokrasiyi geliştirme düşüncesi ağırlık örgütsel birlik yollarını açarak güçlü çağ- daş örgütler yaratmak, örgütlülük düzeyi- ni, bilincini geliştirmek buna bağlıdır. Bu- nu başarmadan en doğal haklanmızı al- mak, alınanlan korumak, demokrasi yo- lunda ilerlemek olanaklı değiidir. ÇİNE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Davacılar Hüseyin Evcin ve Irfan Kara tarafından Osman Çınar aleyhine açılan geçit hakkı davasında adres saptanamadığından; Çine ilçesi Karahayıt Köyü'nden Osman Çınar'ın duruşma gunü olan 5.4.1991 günu saat 9.00'da Çine Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 1989/455 esas sayılı dosya için kendisinın veya vekilinin butun delıl- leri ile birlikte hazır bulunması gelmese bile yoklugunda karar veri- leceği ilanen tebliğ olunur. 4.3.1991 Ahtîpruritik, Antihisfaminik, Antiallerjik I / , D'imeftnd^ı Njalâât . 30 gr'lıktaklı âlürhînyfUrr^tüplerde, DimeŞnden Mal^at 1 mriik 1 şişelerfcle *'-•> sunıiimuştur. N«:;îr''ilac ve Kimya Ufönjferi SanaVi ve Ticaret A.Ş.v.i V : * AHLAKSIZLAR Ümit Oğuztan'ın belgesel romanı... Çarpıcı bir anlatımla bilinmeyen bir çevrenin romanı... KHapçımzdM araymız... Fiatı: 27.000 TL. 24 Mart 1991 Pazar gunü TÜYAP Hoby fuarında Yaprak Yayınları Standında imza gunu YAPRAK YAYINLARI Tel: 526 83 13 PENCERE HalkıDefterdenSildikmi?.. Ankara'da "İlhanilhan Kitabevi"ndey\m; bir genç yaklaştı; serinkanlı, saygılı, kararlı. Son günlerde çok rastladığım bir tip. Kitap imza günlerinde yüzlerce okurla karşılaşmak insa- nı uzmanlaştırıyor; hemen anlaşılıyor ki karşımdaki bir"ulak-' tır ya da bir "görev//"dir, bir "mesaj"\ var; gözlerinden belli. — Size bir şey sormak istiyorum. — Sor!.. Konuşmaya başlıyoruz, sonunda söylemek istediğini bir tümcede özetliyor: '— Bugünkü Türkiye'de çağdaş aydın, Lozan'ı değil, Sevrt savunan kişidir" Neden? Çünkü "Sevr, halklara özgürlük sağlayan Anadolu harita- sıydı; Kemalist milliyetçiler Sevfe karşı çıktılar; Lozan'la Tür- kiye Cumhuriyeti'ni kurdular." Bir 'mim' koyun buraya. • Federasyon... Federe devietlerin oluşturduğu devlet biçimine lederasyori ya da eşanlamlı olarak iederal devlet' deniyor; bugün Orta- doğu'da üç yerde federasyon kurma eğilimi var: Kıbns.. Irak.. Türkiye.. Irak, kanlı bir iç savaş sürecini yaşıyor; Kıbns, pazarlık ma- sasındadır; Türkiye, "üniter devlettir"; ama bu yapı "çağdışı" sayılıyor; gazetelerde çıkan haberleri ve ANAP iktidarının li- deri Ozal'ın açıklamalarını yan yana getirirseniz, bütünüyle söylenmese de eğilim ortaya çıkıyor: Eyaletlere bölünen bir Anadolu'da kurulacak federasyon, "köhnemiş" yönetim bi- çimini çağdaşlaştıracaktır. Güzel.. Kıbns'ta, Irak'ta, Türkiye'de olacakları konuşmak için Cum- hurbaşkanı Özal, Amerika'dadır; bir kırevinde Başkan Bush ile başbaşa konuştular Ne konuştular? Hem belli hem belli değil. Türkiye Cumhuriyeti yönetimi kişiselleştirildiği için her şey karanlık; ancak içeride halk ço- ğunluğunun desteğini yitiren ANAP iktidarı hesabına Özai1 ın nasıl bir pazarlığa giriştiği açık. ABD'nin Başkanı Bush'un, Özal'a olağanüstü bir destek verdiği de kesin. Niçin? Yakında ortaya çıkar; pazarlığın eni boyu öğrenilir; saçı- mız ak mı kara mı, önümüze düşer. * Düşünüyorum: Ola ki çağdaşlık Türkiye'deki 'üniter devlet' biçimine son vererek bir federasyona gitmektir; kimbilir, belki de Sevr Ant- laşması Lx>zan'dan daha çağdaştır; Kuvay-ı Milliyeciler Ana- dolu'yu savunmakla yanlış bir iş yapmışlardır; Kemalistlerin çağdaş toplumda artık yeri yoktur; dünya bütünleştiği ve Ame- rika'nın gözetimi altına gırdiği için ulusal bağımsızlığın bir de- ğeri kalmamıştır; Atatürkçülük, cumhuriyet devletinin maya- sını oluşturan bir dünya görüşü olmak niteliğinı yitirmiştır; 21'inci yüzyıla yaklaşırken Anadolu halkı Sevr haritasının öz- lemi içindedir. Olabilir. Belki biz yanılıyoruz. • Ama bu konularda karar vermesi gereken yetkili, Anado- lu'da yaşayan halk değil midir? Benim bildiğim, ou topraklar üstünde yaşayan halka ne dü- şündüğünü sormak en sağlıkh yoldur. Lozan'ı mı yeğliyor hal- kımız, yoksa Sevr'i mi? Üniter devletten yana mı, yoksa fe- derasyon mu istiyor? Kuvay-ı Milliyecilerin, Kemalistlerin, Ata- türkçülerin öncülüğünü yaptığı cumhuriyetin bağımsızlığı ko- runacak mı; yoksa ipini mi çekeceğiz? Kimbilir, belki biz yanılıyoruz; ama Türkiye Cumhuriyeti 1 nln kökune kibrit suyu ekmeden önce, ANAP iktidarı, by top- raklarda yaşayan halka bir kez olsun danışmayacak mı? Eşim, babamız EKİMGÜNEŞ'İ 22 Mart 1991 günü yitirdik. AYLA, NAZIM,SİNAN üEmnrasısı• Ulusal baskıya karşı, ulusal başkaldırı yükseliyor • Ortadogu'da yeni düzen • Kadınlar katılmadan devrim olmaz, devrim olma- dan kadınlar kurtulmaz. • Intifada halk savaşının iflası mı, dogrulanması mıdır? Ankara Cad Cağaloğlu Yokuşu, Fevzi Bey Han, No- 43/ 9 Sırkeci-lstanbul Tel. 511 63 21 3. SAYI BAYILERDE Ehliyetiniz için bizi seçin. ÖZEL ALTIYOL SÜRÜCÜ KURSU Altıyol Kavşağı, Mürverçiçeği Sk. No: 12, Kat: 2 Tel.: 347 83 62 — 349 13 81 Kadıköy BAHAR DONEMI Hafta içi — 29 Mart Hafta sonu — 23 Mart VERDİĞİMİZ HİZMETE VE STANDARTLARA NAZARAN UYGÜN FİYATLAR ÖĞRETMEN, MATERYAL VE BÜTÜN PROGRAMLARTMTZ LOHSRA MXBXXXtKİXDKH TEMÎN EDİLİR. ENGUSHFAST 125 44 « 118 44 49 '4 77 93 »51 3? KAMKÖY 338 91 X MECMYBCÖY 173 43 M 1?S 43 9S
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle