Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/10 PAZAR YAZILARI 24 MART 1991
Roma'dan
Modaa Gigli'nin
*giysileri' çahndı
Son yıllardaki Italyan modasımn en flaş
isimlerinden Romeo Gigli'nin spor giyim
koleksiyonu çahndı. Gigli, ortaklarıyla
mahkemelik oldu. Gigli, ortaklarını çoktan
piyasaya çıkmış eski koleksiyonlardan birini
îcopya edip satmakla suçluyor.
NİLGÜN CERRAHOĞLU
ROMA — Bilim, sanat, ede-
biyat dünyasında hırsızlık olay-
ları sık sık duyulur. Ama şim-
diye dek moda dünyasında boy-
lesine kapsamlı ve buyük çaplı
bir hırsızlığa rastlanmamıştı.
lşportada satılan taklit Cartier
ya da Rolex saatleri veya Vuiton
çantaları gibi küçük vakaları
"çok aşan hırsızlık olayı" kos-
koca bir koleksiyonu kapsıyor.
Son yıllardaki ftalyan modası-
nın en flaş isimlerinden Romeo
Gigli'nin spor giyim koleksiyo-
nu bu kez çalınan.
İtalyan moda dünyasında
benzerine ilk kez rastlanan olay
henüz tüm yönleriyle aydınlığa
kavuşmuş değil. Ama Boticelli
tipi kadınlar yaratan Romeo
Gigli ve ortaklarının mahkeme-
lik olması ve şirketin iflası ile
son bulan serüveni para, un,
şöhret, birbirinden guzel şık ka-
dınlar ve nefes kesici giysilerle il-
ginç bir polisiye-moda fılmine
konu olacak nitelikte. Son dort
beş yıldır Italya'da "radical
chic" (radikal şık) olarak adlan-
dırılan paralı entelektuellerin ve
görgü ile para ve gücu bir araya
getirebilen en snob çevrelerin fa-
vori modacısı olarak tanınan
Romeo Gigli hâlâ yaşadığı şoku
atamıyor. Milanolu bir antika-
a ailesinden gelen ve yedi yıl ön-
ce moda dunyasına ilk kez adı-
mını atan ve ilk defileieriyle bir-
likte hemen zirveye ulaşan Gig-
li "Dehşete kapıldım" diyor ve
ekliyor: "Ortaklarım çoktan pi-
yasaya çıkmış olan eski koleksi-
yonlanmdan birini kopya edip,
'Gigli'nin yeni koleksiyonu' ola-
rak satmaya kalktı. Neücede po-
lise başvurmak durumunda kal-
dım ve mahkemelik olduk."
Olay, Gigli'nin "Stefanel" için
hazırladığı spor giysileriyle su
yüzüne çıkıyor. "Benetton" tarzı
giyim stili sunan "Stefanel"e or-
taklann bir adamı gidip Gigli
1
nin son koleksiyonunun model-
lerini getirdiğini söylüyor. Stefa-
nel yoneticileri koleksiyona göz
atar atmaz durumdan şuphele-
niyor ve ünlü modacıya telefon
ederek yeni koleksiyonunu ne-
den bizzat kendisınin teslim et-
mediğini soruyorlar. Şaşkmlık-
lar içinde kalan Gigli de "Stefa-
nel"e koşunca taklit çizgileriyle
karşılaşıyor. Kendisini basit bir
modacıdan çok gerçek bir sa-
natçı olarak lanse eden Gigli
karşısındaki çizgi projelerin kö-
tülüğunü görünce duyduğu hay-
ret büsbutun artıyor. "Kopyalan
bari eski arşivimizden çıkartsa-
lardı" diyor; "Bu modellerin tii-
mii bu işlen biç anlamayan ace-
milerin elinden çıkmış."
Kurulduğu gunden beri Ro-
meo Gigli'nin "imparatorlugu-
nu" çekip çeviren ortakları Do-
nato Maino ve sevgilisi Carla
Sozzani şimdilik susuyorlar.
'68'liler kuşağından olan ve Gig-
li ile "iktidardakilere düşgücü
ulaştırmayi" duşleyen bu iki or-
tağın şimdiye dek işin ticari yö-
nüyle ilgilendikleri anlaşılıyor.
Yalnız kumaşları, renkleri, mo-
delleri ve düşleri arasında yaşa-
mayı yeğleyen Gigli ise rakam-
lan tamamıyla çok yakın dost-
ları geçinen Maino ve Sozzani
1
ye bırakıyor. Maino ile Sozzani
bu kış kaşmir bir paltosu 15 mil-
yon TL'den satılan stilisti yılda
1 milyar lira maaşa bağlıyorlar.
Hesap kitap bilmeyen akh bir
kanş havadaki, dalgın modacı
da paraların nereye gittiğini faz-
la merak etmiyor.
Romeo Gigli'nin başına ge-
lenler, ttalya'da süper lüks, sü-
per şaşaa içinde geçen '801i yıl-
İann '68'lilere neler yaptığını da
gösteriyor biraz. Bu seruvende
adını bile yitiren moda dünya-
sının Oliver Twist'inin bu kadar
ilgi çekmesinin ardında biraz da
bu yatıyor.
TANGO —
Arjantin'den
yola çıktı,
Avrupa'yı
etkisi allma
aldı, sonra
tüm dunya>a
yayıldı;
yasaklandı,
eleştirildi,
fayda etmedi.
Paris'ten
Bütün suç tangodaTango tehlikeli bir dans. Sokağın felsefesini
yansıtıyor. Arjantin'den Avrupa'ya
sıçradığında, çeşitli tartışmalara yol açtı,
yasaklandî, eleştirildi.
MİNE G. SALLNIER
PARİS — Eski bir denizd de-
vımidir: Enginlerde, kimliğini
felirleyemedikleri teknelere,
"'ango, tango..!' diye seslenir tel-
-ızcüer. Fransızcada "tangon",
-emiyi rıhnma bağlamak için
kullanılan tahta direk. "Tan-
ijuer" fiili ise teknenin sudaki
allanışı.
Tango, tehlikeli bir dans. "So-
k jğın felsefesi", her zaman teh-
ııkelidir. Hele tango gibi, en gizli
duygularımızı urperttiği zaman.
1911 yılından başlayarak Avru-
pa'ya sıçrayan Arjantin tangosu-
nun evrenselleşme hızı, Birinci
Dunya Savaşı'nı ve salgın hasta-
lıkları geride bırakarak başta
Arjantinliler olmak uzere herke-
si şaşırttı. 1913 yılında Fransa'-
yı kasıp kavuran Arjantin tan-
go, Fransız estetiğine: "Tango
rengi", "tango etek", "tango
yemek" ve "tango kahvaltı" gi-
bi özel parfumler bırakırken her
ulkede değişik kabul görüyordu.
Örneğin sınır komşusundan da-
ha tutucu olan İtalya'da, Fran-
sız hanımların rahat dans etme-
sini sağlayan geniş yırtmaçlı tan-
go etek sansüre uğruyor, ön ta-
rafta minik bir aynkla idare edi-
liyordu. italya'da, her yere ken-
dinden önce giden ve bu dansın
yuvalar yıkıp, ocaklar sondür-
duğunü fısıldayan tango efsane-
si, oylesine tir tir titretiyordu ki
ahlak "düşkünlerini"; 1914 sa-
vaşı üstüne duşünceleri sorulan
İtalyan tarihçi Guglielmo Ferre-
ro, alaycı güluşüyle: "Bütün suç
tangoda!" demiştı.
Fakat tangonun Avrupahlaş-
ma surecinde en hoş tartışma,
İngıltere'de açıldı. 1913 yılında
Time gazetesi, başta tango ol-
mak uzere tüm ithal malı dans-
lara karşı muthiş bir yergi kam-
panyası başlattı. Oysa İngiltere
Kraliçesi, "Time" kadar tutucu
değildı. Kendisi dans etmiyordu,
ama yanındaki hanımların dan-
sına izin verdiği gibi, bir çiftin
dansını gordükten sonra "tan-
godan hoşlandıgım", söyleyecek
kadar ileri göturdü işi. Oysa
başka bir soylu, devrin Norfolk
Duşesi, "Tangonun İngiliz ka-
New York'tan
Astoria'nın limonlanndakibit yeniğiNew York'un, Yunan nüfusu yoğun
semtlerinden Astoria'da, pazarcıların sattığı
limonların, 'silahların gölgesindeki' Girne'den
geldiği fark edilince, ortalık birbirine girdi.
ŞEBNEM ATtYAS
NEW VORK — Asil Nadir,
taze meyve-sebze imparatorlu-
ğuna Del Monte"yi eklediğinden
bu yana, Astoria'nın pazarcıla-
n sattıkları mallann nereden
geldiğini derinden derine araş-
tırır oldular. Astoria, Nevv
York'un Yunan nüfusu yoğun
semtlerinden. Manhattan'a 20
dakika mesafedeki bu kuçücuk
'Yunanistan'da bu haftanın ko-
nusu limondu. Pazar ve manav-
larda satılan limonların Girne'-
den geldiği kanısına varan As-
torialılar, bu 'ihaneti' protesto
etmek için harekete geçtiler.
Astoria ya da Queens'in kü-
çük Yunanistan'ı, mavi-beyaz
badanalı Yunanca tabelaları,
bakkalları, tavernaları ile Doğu
ırmağının karşı tarafında, New
York'la zıt bir dunyanın direnç
abidesidir. Yaklaşık 100.000
'Amerikan-Y'unaniı'nın İngilızce
konuşmadan yıllardır yaşadığı
bolgede baklavadan ızgara mer-
cana, kalamardan teneke peyni-
rine dek ayrıntılarda Ege'yi bul-
mak mumkündür. Astoria'nın
ana bulvarı Ditmars'ta Yunan
özellikleri, Yunanistan'da zor
bulunacak bir gerçeklikle sergi-
lenir. Astoria'da akşamlar, bah-
çeli lokantalarda buyuk ızgara-
larda balık, meze ve uzo, eski-
den buraya yerleşenlerin aksan-
ları ile alay eden yeniyetme
gençler, Helen kultur etkinükleri
ve 'çifteteMi' ezgileri üe dolu ge-
çer.
Limonların Girne'den geldiği
belirlenince bütün gazeteler ko-
nuyla birinci sayfadan ılgilendi-
ler. Limonların hikâyesi, tanın-
mış Astoria sakinlerinin yorum-
ları ile birlikte gazetelerde geniş-
çe yer aldı. Bunun uzerine As-
torıalılar protesto mektupları
>azıp limon satışlarını derhal
durdurmaları için manavlara
dağıttılar. Çoğunluğu Astoria1
da doğma büyüme pazarcılar ve
manavlar, bu limonların Kali-
forniya limonlarından farkını
hâlâ anlayamadıklanndan li-
monları yenileyip satmaya de-
vam edince Astorialılar hemen
"Helen- Astoria Birliği"nde bir
toplantı yaptılar. "İşgal bölge-
sinden geien limonların satışı
durdurulsun" kararı alınan top-
lantıdan, kızgın gruplar halinde
dağıldılar. Aralanndan seçtikleri
temsilciler, başpiskoposluğun
duruma el koymasını sağlamak
için Yakovas'ı ziyarete gitti. Li-
mon meselesi, başpiskoposluk-
ta bir gece boyunca tartışıldı.
Ardmdan Yunanistan New York
Konsolosluğu'nun konuya el at-
ması istendi. Türkiye*nin ihracat
kotasında limon olup olmadığı
araştırıldı. Nitekim kayısı kuru-
su ihraç etme hakkına sahip
olan Türkiye, ABD'ye limon ih-
raç edemezdi. Yeni bir karar
alındı, Turkiye*nin ABD ihracat
kotasını deldiği, Washington ile
yapılan temaslarda dile getiril-
meliydi. Yunan-Amerikan top-
lumunun onde gelen üyeleri li-
monların hangi yolla, hangi kı-
lıflar altında Amerika'ya sokul-
duklarını ortaya çıkaracak, fa-
illeri bulup yetkili mercilere tes-
lim edecekti. İşgal birliklerinin
silahlannın golgesinde yetiştiri-
len bu limonların ekonomik
ambargoyu delip ABD'ye girmiş
olmalarındaki bit yeniği bulu-
nup Astoria halkına açıklana-
caktı.
rakter ve ideallerine ters
düştüğünü" söyleyerek bol tü-
kuruklu bir tartışma açtı. So-
nunda krali>-et tiyatrosunda "di-
şi İngiliz aristokrasisi" için ozel
bir tango seansı tertiplendi. Ti-
yatroyu vakar içinde onurlandı-
ran soylu hanımlar, gösteriyi
seyrettiler ve 21 muhalif oya kar-
şı 731 olumlu oyla biten demok-
ratik seçim sonucunda, tangoyu
"muzır" dans olmaktan kurtar-
dılar. Yüksek İngiliz sosyetesi,
Arjantin tutkusuna, sokağın fel-
sefesine, 1913 yılında, işte böyle
açtı kapılarını.
Bu arada en gülünç yasakla-
ma kararını Almanlar ahyor ve
Kayzer II. \Vilhelm, "Prusyah
asker duruşu için gerekli sertli-
ği dans ederken yitirdikleri" ge-
rekçesiyle subaylannı tango yap-
maktan "men" ediyordu.
Avrupa macerası böyle böyle
gelişen tangonun anavatanı Ar-
jantin'de durum farklı mıydı sa-
nırsınız?
1890'hyıllaradoğru "Aşagı-
lık halk tabakasının bir bayagı-
lığı". diye nıtelenen tango konu-
sunda 1916 yılında cumhurbaş-
kanı adayı Carios İbargaren
şöyle buyurmuştu: "Bu dans,
gayrimeşnı bir ürundür. Arjan-
tin toprağımn dogal zerafetin-
den nasibini alamamış kenar
mahallelerin cinsel kalıbını yan-
sıtıyor!" diye devam ediyordu;
"Tropikal Habanera ile sahte
Milonga'nın çiftleşmesinden do-
gan, soysuz, melez bir piçtir."
Pekı ya dinciler ne düşünü-
yordu dersiniz tango hakkında?
1923 yılında "Kenar Mahalle
Tarihi" adlı kitabın yazarı Ka-
tolik Manuel Galvez, tangoyu
şoyle tanımlıyor: "Cinsel cekici,
aşağılık, kiistah, bayağı, yapış
yapış ve yumuşak. Kaskatı
iiziintuden kerhane se>inci çıka-
ran, Germen dilinde tutkular
çagnştıran, serkeş bir yaşamın
karanlık mahallelerde sıirten ca-
ni gölgesi..."
Yıl 1991. Bütün bu öfkeden
saldırıdan ne kaldı geriye?
Elbette tango.
Tango, flörttür. Aşktır. Soka-
ğın felsefesidir. Sokağın felsefesi
çok tehlikelidir. Doktrinler ve
dinler ve kurumlar ölur.
Çünkü tango gibi aşk gibi ba-
zı duygular, insanın ta kendisi-
dir.
Niçm "9k DÖKÜM" Küvet?
Banyo kuvefi;
* Maizemenin ideal kombinasyonunu sağlayan
PİKDÖKÜM+EMA YE olmalıdır...
Konhrlu, sağlom, estetik olmalıdır...
0 Sıhhi olmalıdir...
• Dayanıklı, uzun ömürlü olmalıdır...
0 Gürijlfv kaynağı olmamalıdır...
Nitin "ODÖKSAN" Küvet?
Odöksan Pik Döküm Küvet;
0 Ustön pik dökum teknolojisi ile üretilmektedir.
0 Özel emaye ile kaplıdır...
0 Paslanmaz, korozyono dayamklıdır...
0 Isıyı uzun su're muhafaza eder, sağlıklıdır...
0 Sesyapmaz, çevrenizdekileri rahatsız etmez..
0 Doğayı kirletmez, tekrar Ulanılabilir, çevre dostudur...
0 Çeşitli renk ve boyutlardadır...
0 Türkiye sathıno yayılmif bütün Elmor bayilehnde satifa sunulmaktadır...
0 Avrupa'nın en büyük pik döküm küvet ureticisi ODÖKSAN A.Ş. tarafmdan,
yılda 150.000 odet üretilmektedir.
Genel Dogıtım ELMOR Tesısot Molzemesı Ticoret A Ş
ELMOR ve ODOKSAN, ELGINKAN TOPLULUĞU kurulujlorıdır
Pik Döküm Küvet
Bati'den
Ressamlık dede mesleğî
Endonezya'yı oluşturan adalardan Bali'de,
hemen hemen her köşede ressamlara
"sangging" rastlanıyor. Erkek ressamlar
çoğunlukta. Sangginglerin çalışma biçimi
Batılı ressamlardan farklı. Yere oturarak ve
bağdaş kurarak resim yapan ressamlar, dede
mesleğini sürdürüyorlar.
MUMTAZ ARIKAN
BALİ — Efsaneye göre Bali'-
de tum canhlarla birlikte insan-
lar da yaratıldığında, pek farklı
özellikleri yokmuş. Uzakdoğu
1
da Endonezya'yı oluşturan ada-
lardan biri olan Bali'de Tanrılar
bu çırılçıplak yaratıklara bakıp
acımış ve onları üstün kılmak
için sanatı oğretmeye karar ver-
mişler. Her biri değişik bir sa-
nat oğretmiş. Örneğin, tanrı Cit-
ra Kara da Balili insanlara resim
yapmayı öğretmek ıstemiş. Res-
samlara 'Sangging" denmiş.
Bunlar, Kamasan köyünde otur-
maktaymış. Oldukça sti'ize (!)
bir tarzda, Hindu dininin ünlu
Ramayana ve Mahabharata öy-
külerini resimleyerek işe koyul-
muşlar. Bu teknik çok tutulmuş
ve adına, köylerinden ötüru,
"Kamasan" denmiş. Bugun, sa-
yıları yüzu aşan sayıda ressam,
Kamasan'da yaşıyor, ulu dede-
lerinin mesleğini surdüruyor.
Bali Adası'nda sanat, yalnız-
ca Kamasan köyüne has bir ol-
gu değil. Gördüğüm her köşesi-
ne sinmişti âdeta. Gencinden
yaşlısma, çok sayıda insan sa-
natla uğraşıyordu. Ortaya çıka-
nlan işler, şaşırtıcı bir ince zevk
ve yeteneğin urünüydü. Doğal
olarak, bir sanat geleneğini dü-
şündürmekteydi. Pat diye bir
günden diğerine geçerken orta-
ya çıkmamıştı herhalde..
Bali'nin sanat geçmişi, çok es-
ki devirlerdeki tapınak ve saray
dekorasyonlarına dayanıyor.
Hindu tapınaklannda ve krali-
yet saraylarının çevresinde ku-
meleşen sanatçılar; resimden
tahta oymacılığına, taş heykel-
ciliğine, ipek dokumacıhğına de-
ğin geniş bir yelpaze içinde ça-
lışır ve korunurlarmış. Çunku
sanat, tanrılar ve soyluları çok
memnun etmekteymiş.
Teknoloji çağı olan 20. yüzyıl,
Bali sanatını da etkilemeicte ge-
cikmemiş. Özellikle iletişim ca-
navarı olan televizyon, sanata
yeni tarz ve tekniklerin aşılan-
masını çabuklaştırmış. Gelişen
turizmle de sanat iki olçüte go-
re biçimlenmeye koyulmuş; Yerlı
halk ve turistler için yapılan sa-
nat... Şimdi mağazalarda, sanat
galerilerinde gorulen yapıtlar,
genellikle çok satılan orneklere
göre üretiliyor. Ama bunların
yanı sıra, doğrudan satış amacı
güdulmemiş özgun işler de bu-
lunuyor.
Bali'de resim sanatı, gelenek-
sel, naif (çocuksu), klasik ve
modern (soyut vb.) gibi değişik
tarzlarda surdurulüyor. Bunlara
grafik resimler de eklenebilir.
Erkek ressamlar çoğunlukta.
Ama kadınlar da yok değil. Bir
köyde, tamamen kadınlardan
kurulu bir grup ressamı çalışır-
ken gormüştum. Genellikle ça-
lışma yöntemlerı Batılı ressam-
lardan farklı. Yere oturarak ve-
ya bağdaş kurarak resim yapı-
yorlar. Tuvali kucaklarına ahyor
ya da yere koyuyorlar. Sehpa
pek gormedim. Geleneksel ve
naif tarzda çahşanlar son dere-
ce ayrıntılı desenler çizip boyu-
yor. Çe%resi açık avlularda, ha-
sır uzerinde oturuyorlar ve he-
men hemen doğanın içinde ça-
lışıyorlar. Tam bir renk ve biçim
cümbüşü içinde Ressamlarıyla
unlu bir köy olan Ubud, dev
banyan ağaçları ve maymunla-
rıyla ilgi çeken bir ormanın he-
men kuzeyinde bulunuyor. Ben-
ce bu güzellik içinde sanatçı ol-
mayanı döverler!
Özellikle taş oymacıhğı ve
heykelcilik yapılan Batu Bulan,
Denpasar-Ubud yolu ustünde
bir köy. Soylu savaşçıların, kor-
kunç dişli zebanilerin ve çeşitli
hayvanların rölyefleri, boy boy
taş heykelleri göz alıyor.
Bali'yi sembolize edecek bir-
kaç şey say deseniz, mutlaka
ağaç oymacılığını söylerdim.
Daha iyi örneğini başka yerde
gormedim. Büyük bir sabır ve
sanaf zevkiyle, olağanustü şey-
ler yapıyorlar. En önemli ağaç
oymacılık merkezi Mas köyu.
Orada gezdiğim Ida Bagus Ti-
lem adlı atölye ve sanat galeri-
sinde ağzım bir kanş açık kaldı
doğrusu. Bambu, gül, tik, abo-
noz gibi birçok ağacın kullanıl-
dığı merkezde, gerçekleştirilen
heykeller, heykelcikler, masklar
veya rölyefler kaliteye göre de-
ğişen fiyatlar taşıyordu. Bazen
üç-dört bin dolara satılan par-
çalara bile rastlıyordom.
Özellikle turistlerin ilgisini
çektiği için yapıldığını sandığım
çiftleşen hayvan heykelleri kıs
kıs gülüşlere yol açmaktaydı.
Balili sanatçılann uğraş dal-
ları bu kadarla bitmiyor. Gümüş
işleri, dokumacılık, kumaş de-
senleri ve altı çizilerek belirtil-
mesi gereken batik boyama
ürünleri, yalnızca bazıları..
7
Ressamlar Bali'de ulu dedelerinin mesleğini sürdürüyor.