12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 ŞUBA T 1991 Tank Zafer Hoca'nın Ardmdan... _ _ Tank Zafer Hoca, ülkemizde siyaset biliminin kurucularından biridir hiç kuşkusuz; özgürce yaşamın düzenlenmesinde, korunmasında ve gelişmesinde bir rolü olduğuna inandığı anayasa hukukuna da bir yön ve bir ufuk kazandırmıştır. O açık ve aydınlık diliyle, dahası konulara o bilimsel ve çağdaş bakışıyla, her zaman anılacak ve okunacaktır. SERVER TANİLLİ lnanılması güç de olsa, gerçek: Tank Za- fer Hoca, kısa bir süre önce aramızdan ayrıl- dı. Türk kültür dünyasının büyük kayıplann- dan biri olarak gordüğiim bu saygın bilim adamının arkasından söylenecek çok şey var. tlk akla gelen de arkaya bıraktığı düşünsel ka- lıtın (mirasın) üstüne eğilmek. Bu yazımda, genel çizgileriyle de olsa, onu göstermeye ça- lışacağım. Nereden başlamalı? Bir yol açıcı Türkiye'de, 1952 yılında pek önemli bir ki- tap yayımlanır: Adı, "Tıirkiye'de Siyasi Par- tiler"dir. tkinci Dünya Savaşı'run bitişinin he- men ardından girdiğimiz çok partili yaşam- da, üstelik önemli bir gelişme de olmuş, 195O'de, uzun yılların CHP iktidarı yıkılarak, yerine DP geçmiştir. Siyasal parti gerçeğine eğilmek, dahası, cumhuriyet dönemi öncesi- ne de giderek, geçmişte olup bitenleri sergile- mek, o sıralarda pek önemlidir. Eser, bunu yapar ve konunun bizdeki ta- rihsel tablosunu serer gözler önüne. Geçmişle günümüz arasında bağlar kurar. O yılları yaşayanlar iyi bilirler: Kitap, bü- yük yankılar uyandınr, övgüler alır. Yazarı, Tank Zafer Tunaya'dır ve İstanbul Hukuk Fakültesi'nde çiçeği burnunda bir doçenttir. Eser ün kazanır, kaleme alanı da. Tank Za- fer Hoca'nın bilim dünyasına ayak basışı, böylesi görkemlidir. Benim kuşağımın onu ilk tanıyışı da bu vesileyledir. Söz konusu kitap, anayasa hukuku öğreti- mini etkilerken asıl büyük etkisini, bizde, si- yaset bilimiyle uğraşacak ilk kuşak üstünde gösterir. Nitekim, o kuşağın araştırıcılanndan biri olan Mete Tunçay, Şahin Alpay'la yap- tığı bir söyleşide (Cumhuriyet, 1 Temmuz 1982), kendisi ve arkadaşları -hiç kuşkusuz daha başkaları- için şöyle diyecektir haklı ola- rak: "Biz de hep Tank Zafer Hoca'nın Siya- si Partilerinden çıktık." Bu eser, yeniden ele alınmış biçimiyle, şim- dilik üç cilt halinde elimizdedir; konusunda tektir ve gerçekten bir anıttır. Onu okumadan siyasal tarihimiz anla- şılamaz. Tank Zafer Hoca, siyasal yaşamın içinde yalnız partiler üzerinde durmadı. Çeşitli ma- kale ve kitaplan, jön-Türklerin siyasal düşun- celerini, "Türkiye'nin Siyasi Hayatında Ba- tıhlaşma Hareketleri'ni (1960), "Islamcılık Cereyanı"nı (1962) açıklığa kavuşturdu. Bu çalışmalar. onu çok daha başka konu- lara götürecektir ilerde ve hepsi de ilk bası- mını 1966'da yaptığı "Siyasal Kunımlar ve Anayasa Hukuku" adlı eserinde bir senteze kavuşacaktır. Gerçekten bu kitap, konusuna, çağımızın çatışmaları içinde eğilir; yalnız Ba- tı demokrasisi ve onun sorunlarıyla değil, Marksist rejimler, Üçüncü Dünya rejimleri ve onların sorunlarıyla da ilgilenir. Bütün bun- ları da büyük bir yansızlık içinde yapar. Bu kitabın, siyasal hukuk kültürümüzün temel eserlerinden biri olduğunu söyleyelim. Tank Zafer Hoca, ülkemizde siyaset bili- minin kurucularından biridir hiç kuşkusuz; özgurce yaşamın düzenlenmesinde, korunma- sında ve gelişmesinde bir rolü olduğuna inan- dığı anayasa hukukuna da bir yön ve bir ufuk kazandırmıştır. O açık ve aydınlık diliyle, da- hası konulara o bilimsel ve çağdaş bakışıyla, her zaman anılacak ve okunacaktır. Devrimin doğrultusunda... Tarık Zafer Hoca, !915 doğumlular kuşa- ğındandır. Kültür tarihimizde önemli roller oynamıştır bu kuşak. Onun içinde yer alan- lar, daha çocukluklannda, bir büyük yıkıhşı ve arkasından sancılı bir doğuşu görmüşler- dir; körpe bilinçleri, cumhuriyetin atılımlan ve değerleriyle yoğrulmuştur. Ne vardı bu değerlerin örgüsünde? Bağımsızlık, ulusal egemenlik, demokrasi, laiklik, akla ve bilime öncelik tanıma... Tank Zafer Hoca'nın tarih ve siyaset fel- sefesinde, bunları olanca açıkhk içinde görü- rüz. Geçmişi çok iyi tanıdığı için, bütün bu değerler, havada kalmaz ve bir süreç içinde yerlerine otururlar. Bir çağdaşlaşma sürecidir bu ve aydınlarca da savunulması gerekir. Ken- di kuşağı içinde bu savunmayı -belki- en gü- zel Tank Zafer Hoca yaptı. Bir 'aydınlanmacı' anlayışıyla, korkusuz, ödünsüz... Özellikle 1950'de Demokrat Parti'nin ikti- dara geçmesiyle başlayan sağa kayış, gericili- ğe verilen ödünler, bağımsız devlet ülküsüne ters düşen davramşlar, kısacası devrimci çiz- giden sapış, çoğu aydm gibi Tank Zafer Ho- ca'yı da sarsmış durmuştur. 27 Mayıs'ı büyük bir heyecanla karşıladı o da; 1961 Anayasa- sı'nın oluşumunda da emek harcadı. Sonra olup-bitenleri hatırlatmaya gerek yok. Öyle de olsa, devrimci doğrultuya bağlılı- ğını sonuna değin sürdürmüştür. Şu aşağıda- ki satırlar, "Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku" adlı kitabında son sayfalardadır ve aynı zamanda bir mesaj niteliğindedir: "Dünyanın çok zor koşulları içinde girişil- miş olan Türk devriminin amacı, Osmanh sosyo-ekonomik yapısmı yıkmak ve değiştir- mek amacına dayanmıştır. Devrimci tutarlı- lık, tutuculuk değildir. Cumhuriyet'in yapısı ile bağdaşmayan kummların kaldırılmasıyla gerçekleşir. Bir insan hem devrimci hem de saltanatçı olamaz. Cumhuriyetin düzeni için- de feodal kurumların yeri yoktur. Bir devrim, istenilen katta durdurulabilen bir asansör değildir. Devrim, yapıldığı zama- nın anılarıyla yaşatılamaz. Devrimci, karşı- devrimle savaşma yeteneğini ve gücünü sürekli olarak korumak zorundadır. Devrim, gelece- ğe doğru uzanan bir gerilimdir. Bilinçli bir coşku ve eylem kaynağıdır. Devrimin gelişi- mi bu kaynakta sakhdır. llerlemeye devam, sapılan Kemalist Yön- tem'e dönüşe bağlıdır. Her şey, siyasal bağım- sızhğı iktisadi bağımsızlıkla tamamlamaya da- yanıyor. Bizce Kemalizm, 'az gelişmişlikten kurtuluş'tur. Atatürk, bu gerçeği görmüş olan büyük insandır. 'Mazlum milletler' olarak ad- landırdığı Üçüncü Dünya'nın kurtuluşunu Cumhuriyetin 10. yıldönümünde haber ver- mesi ileri görüşünün karutıdır." Kolayca görüleceği gibi, ufku Kemalizm'- le sınırlıydı Tank Zafer Hoca'nın. Ancak bu sınırlılık, hiçbir zaman bir tükeniş olmadı onun için; hele, üniversite içinde ve dışında çoğu soytannın gelip tıkandığı "gardrop Ata- türkçülüğü"ne asla düşmedi. Tersine, onu, Türkiye'de aydınlanma hareketinin içinde yer- li yerine oturturken, bu ufkun ötesine bakma- sını da bildi. Durmadan arayan, soran ve sorgulayan bir aydındı. Üniversiteye bakarken de ilerici tavnnı koy- muştur ortaya. Çağdaş üniversitenin insanı Aynı kitabın 4. basımındaki 'Öndeyiş'ten şu satırları dinleyiniz: "Üniversite öğretimi- nin ilk özelliği çağdaş olmaktır. Bir özelliği de, öğrenci - öğretici diyaloğu- nu, beraberce çalışma ve araştırma koşulları içinde kurmaktır. Bir özellik daha var. O da bilimsel diişünceye, objektifliğe ve hoşgörü- ye sahip olmak. Geçmişi bilen, geleceği de seçen kuşaklar başka yöntemlerle ne yetişir ne de yetiştirile- bilir. Bilim insanlık için, yaşamımızda uygıı- lanmak içindir. Daha iyi, daha dürüst, daha düzenli ve daha huzurlu yaşamak içindir ve bir tabu değildir. ülaşılamayacak yerlerde de değildir". Tank Zafer Hoca, böylesi bir üniversitenin kuruluşu için çalıştı. Ne var ki, tam kurulma yolundayken, yıkılışını da gördü onun. 12 Ey- lül faşizmi, bütün demokratik kurumlan yerle bir eder, aynı zamanda üniversite içindeki or- taklanyla da işbirliği halinde bilim yurdunun temellerine darbeler indirirken, o, bütün ben- liğinde duydu bunları, yaşadı. Sanıyorum, en büyük eseflerinden biri bu olmuştur. Kötümser miydi? Her şeye karşın hayır! Geleceğin güzelliğine inanıyordu; yaşamın güzelliğine inandığı gibi... Çok şey öğrendim Beni tanıyanlar bilirler: Öyle, kim olursa ol- sun, "çok şey öğrendim kendisinden" de- mem; sevmem de bu Doğulu koltuklama ve şişirmeyi. Kimden ne aldığımı biliyorum. öğ- renciliğim, 195O'li yıllara, yani üniversitenin üniversite olduğu 'altın' yıllara rastladı. Çok seçkin hocalarım oldu; Tank Zafer Tunaya bunlar arasındaydı. Ötekiler gibi ondan da çok şey öğrendim. öğrencisi olmanm haklı onurunu taşıyorum ben de. Diyeceğim, yeri doldurulamaz bir büyük kültür adamı, top- lumumuzun yetiştirdiği nadir bilim adamla- rından biri göçüp gitmiştir dünyamızdan. Işıklar içinde yatsın! PENCERE Korku!.. EVET/HAYIR OKTflYAKBAL Eski Bir Nüfus Kâğıdı Bir tarih kitabı gibi... Bir çeşit belge. Ne mi? Bir nüfus kâğı- dı... 25 Teşrinievvel 1934'te Beyazıt Nüfus İdaresinden verilmiş. "Aile ismi: Akbal. Adı Mehmet Oktay Bey. Baba adı Mehmet Sa- lih Bey"' "Beyliğimiz" böylece yasal yoldan tescil edilmiş! 1934'te pek kibar kişilermiş nüfus memurlan, "bey" ya da "hanım" söz- cüğünü kişinin adı yanına eklerlermiş!.. Bir de resmim var. İlkokul üçüncü sınıfındayken çekilmiş. Be- reli, kravatlı, kazaklı bir çocuk. Her fotoğrafta boynum eğik du- rurmuşum. İlkokul resimlerinde hep boynu bükük bir duruşum var. Bir iki yıl sonra babamın öleceğinin, yaşamda yalnız kala- cağımın önsezişi mi? Bir sürü yazı: Şeker fişi verilmiştir. 1945 mayıs-haziran kömür alışı. Ekmek fişi verilmiştir 1945 mart, eylül, teşrin ekmek kar- nesi. 1944 ekmek karnesi verildi. Ekmek karnesi verildi yazıları o kadar çok ki! Kömür, şeker ahmları. Damgalar, imzalar, mü- hürler. 1940'tan 48'e kadar sürmüş bu kısıntılı yaşam. "Medeni hali" sorusu boş kalmış. Ne demek medeni hali? Dipte bir not: "Yani bekar mı, evii mi, dul mu, bosanmış mı, boşamış mı? Devlet ne kadar dikkatliymiş o yıllarda, yurttaşın evliliğinin türiü durum- larını bile oğrenmek istermiş! İlkokul çocuğu olduğum için bu sorunun yanrtı elbette boş kalacaktı! Evlenme, boşanma, askerlik kayıtlan. En sonunda da 14.7.1969 tarihinde dûşülen not: "Çağ dışına çıktığı tasdik olunur." Tam 45 yaşında iken!.. İnsanı alıp nerelere götürmez ki şu nüfus kâğıdı? "Mehmet Oktay Bey"! ilk askerlik yoklamasında şube başkanı teker teker adlarımızı okuyup tecil işleminin yapıldığı nüfus kâğıtlarını da- ğıtırken "Mehmet Oktay" diye bağırmıştı, anlamamıştım. Gidip "benimkini vermediniz" diye sormuştum yüzbaşıya... Kızmıştı, "Herkesin adını okudum, sen uyuyor muydun?" demişti. Ora- cıktaydı nüfus kâğıdım. "Bu benrmki" diye elimi uzatınca "Sen Mehmet Oktay mısın?" demişti, öfkeyle söylenmişti. O 194O'lı yıllar belleğime öylesine derin çizgilerle nakşolmuş ki! Zaman zaman kendimi o günlerde sandığım olur. Düşlerim- de 1940'ların ekmek fırınları önünde sıramı beklerken ya da okul- da askerlik eğitimi yaparken ya da savaşa giderken görür, ürpe- rerek uyanırım. Bir küçük Phılips radyomuz vardı. Savaş sesleri hâlâ kulağımdan gitmez. Hitler'in soylevleri özellikle. İnsanı kor- kutan bir sesi vardı. Yavastan başlar gide gide hızlanırdı, ken- dinden gecermiş bu anlarda. Gece yarıları dinlerdim dış radyo yayınlarını. Savaşın her an ülkemıze yaklaştığını anlardım. Kimi dergilerde, gazetelerde Almanya'nın yanında savaşa girmemi- zin bize büyük yararlar sağlayacağını yazanlar da vardı. 1941'de Alman orduları Edirne kapılarına dayanmıstı. istanbul halkı ekmek karnesine bağlandı. Her şey karneyle alınıyordu. Bir de karaborsa vardı elbet. Fatih'teki küçük evde biz ana oğul, küçük gelirimizle yaşam savaşı verenler arasındaydık. Yarım ek- mek için kar, yağmur altında bir iki saat beklediğimi bilirim. Üs- telik de barış günlerinın ekmeği de yok olmuştu, mısır, kepek, çavdar kanştınlarak yapılan bir garip karışımdı bu... Derken 10 Nisan 1941'de istanbul vilayetinin bir bildirisi ya- yımlandı. Gazetelerde çıkan bu bildiride şöyle deniliyordu: "istanbul'da oturan Türk tebası vatandaşlarımızdan asağıda yazılı 2. maddede tasrih edilen hususatla ılgıli bulunanların ika- met ettikleri kaza kaymakamhklarına 15 Nisan 1941 salı günü akşamına kadar müracaatla kendilerine verilecek beyanname- leri doldurmaları ilan olunur: İstanbul'da bulunan ve başka hiçbir iş ve gücü olmayıp da al- dığı tekaüt rnaaşıyla geçinen ve seferde bir hizmet deruhte et- meyecek olan askeri ve mülki mütekaitleıie eytam ve eramilin aileleriyle beraber (Trakya, istanbul, İzmir, Erzurum. Ankara ha- riç olmak üzere) ıstedıkleri yerlerin iskele ve istasyonlarına ka- dar devlete aittrenlerle mütesaviyen nüfus başına elli kiloya ka- dar sandık ve denk eşyalanyla birlikte nakillerinin yapılması uy- gun görülmüştür." Bu bildirinin çıktığı gün gazeteler şu notu eklemişlerdi: "Ana- dolu, Trakya münakale yolları üzerinde bulunan istanbul'un 800 bini geçen nüfusu vardır. Modern harplerde tazyikin nüfus ke- safeti noktalarında ne kadar büyük olduğunu misalleriyle gör- dük. Halkımızın hiçbir telaşa kapılmaması lazımdır." Bu açıklamadan bir gün sonra bütün okullar yaz dinlencesı- ne girmişti. istanbul boylece yarı yarıya boşalmıştı. Gidecek ye- ri olanlar trenler, vapurlar dolusu, hem de ücret ödemeden kent- ten ayrıldılar. Ama bizim gibiler İstanbul'da kaldı. Her an tepe- mize bombaların yağmasını, Nazi ordulannın sınırlanmızı geç- mesini ve biz lise öğrencilerinin askere alınmasını bekleyerek... Bir nüfus kâğıdının yarattığı izlenimler, uyandırdığı anılar işte boyle... Ne demiş Atatürk "Dünü unutma, bugünü daha iyi an- larsın." Bir 1941'deki yöneticilerin halkı düşünmesini, halkın can güvenliğini kollamasını düşünün, bir de şimdiki yöneticilerin dü- şüncesizliğini, ülkeyi yanlış, haksız bir savaşa soktukları halde bu umursamazlığı ranatlıkla sürdürmelerini... Kalbim Dinamit Kuyusu (Beni Baskmlar Götürür) • Tanrı Baba Dağlara Küstıim Ali * 33 Kurşun * Ağıt (Oert Bir Yana) * Gamlanma Gönül Gamlanma Hadi Giilümse Kalbim Dinamit Kuyusu (Beni Gözlerin Götürür) # Kalbim Dinamit Kuyusu (Nicedir Kahpe Ağzında) • Askerin Türküsü Evvel Benem Ahir Benem Umudun, direncin, dostluğun gür sesiyle aramızda. Sahibinden kiralık daire. Beylerbeyi Koruda kaloriferli lüks daire. Tel: 321 49 03 İ.M Ç 6. BLok No: 6517 Unkapam-İstanbul Saltuk Piak ve Kasetçılık San. ve Ti c Ud Şti Tel. 513 73 69-512 70 25 Günümüzün konusu: Korku!.. ANAP iktidarının kodamanları, savaşa karşı duran halkı- mızı aşağılamaya çalışıyorlar: '— Tabansızlar..." "— Korkaklar..." Bir ülkenin cumhurbaşkanı, barıştan yana halkı korkaklık- la suçlayabilir mi? Suçluyor. Yalnız cumhurbaşkanı değil, kimi gazetelerin koşelerindeki Köşkçüler de halka öfkelenip ağız dolusu veryansın ediyortar: '— Tabansızlar..." "— Bartşçılar..." Savaşı yalnız sinema perdesinde ya da televizyon ekranın- da seyretmiş aslanlann kapalı odalarda babalanıp masa ba- şında heyheylenmelerine diyecek yok!.. İktidar koltuklann- da oturanların "cengâveriikleri" göz yaşartıyor; ganimet ko- kusuyla burun delikleri şişen savaşçıların bıyıkJarı dikiliyor, gözleri yeniçeri ağası gibi çakmak çakmak: — Bir koyup yrrmi alacağız... Halkımız öteden beri talih oyunlarına pek meraklıdır; ama, bunca kışkırtmaya karşın kamuoyu yoklamalarında savaşa karşı duranların oranı yüzde 90!.. • İnsan, korkan bir yaratıktır. Varoluşundan bu yana korkmuş insan, korku üzerinde dur- madan kafa yormuş... Goethe: — Korkak" demiş "teM/tede olmadığı zaman yumruğunu sallayan kişidir." Şekspir: — Selâmet korkudadır." Aristo: '— KJmse korktuğu kişiyi sevmez." Seneca: '— Hiçbir şeyden korkmak istemiyorsanız, her şeyden kork- maya çalışın." Emerson: '— Korku bilgisizlikten doğar." Schiller: '— Kimseden korkmayan kişi, herkesi korkutan kişi kadar kuvvetlidir" Kusaktan kuşağa ünlü kişiler, korku üzerine özdeyişler tü- retmişler; her birinde gerçegin özünden süzülen bir damla pınldıyor Korku insana özgüdür... insan korkar... İşkenceci cellattan, kanlı savaştan, gözü dönmüş katilden, Azrail'in tırpanından korkar insan... İnsan olup da korkmayan var mıdır? "Işimden atılacak mı- yım? Aç kalacak mıyım? Sokaklara düşecek miyim?" diye tir tir titreyen insan az mı? Çocuğuna, esine, kardeşine bir şey- cikler olmasın diye yüreği ptr pır eden kişiye sevecenlikle bak- mak gerekmez mi? Hayat korkuyla yasanır. Korkmaktan korkmayın!.. • Ancak bir de somun kabadayılan vardır ki ağızlan laf yapar — Evelallah ben hiçbir şeyden korkmam, ölüm bile vız gelir. — Savaş mı!... Ben cengâverim, kılıcımı çektim mi he heyt... Deneyimlerte saptanmıştır ki böyle konuşan kişilerin ço- ğu cephede korkudan çişlerini tutamazlar. Aklı başında insan, ortada fol yok yumurta yokken atıp tu- tan, palavra edebiyatıyla kabadayılık taslayan, övünüp şişi- nen aslanfara biraz kuşkuyla, biraz hoşgörüyle, biraz da gü- lümseyerek bakar... *• Her insan gibi ben de korkarım... Son günlerde de en çok Özal'dan korkuyorum; ülkeyi hangi yangına ne zaman sürükleyecek diye yüreğim küt küt atıyor... özal'dan çok korkuyorum... BAŞSAĞUĞI Bakırköy Belediyesi Meclis 1. Başkanvekili Mahmut Karakaya'nın değerli babası EYÜP KARAKÂYÂ 6 Şubat 1991 Çarşamba günü hakkın rahmetine kavuşmuştur. Merhuma Tann'dan rahmet, kederli ailesine başsağhğı dileriz. BAKIRKÖY BELEDÎYESİ SHP MECLİS GRUBU "Zaten her gün gazete okuyorum. Haftahk dergide de aynı şeyleri göreceksem, ne anlamı var? Usteli. haberler bayatlanuş oluyor." iz gazetenizi gene okuyun. Haftahk dergi gazetelerin haftahk özetiyse dediğiniz doğru. Ama dünyadaki bütün anlamlı haftahk dergiler gibi, Tempo da olaylann nedenlerinin üstüne giderek, sonuçlannı araştırarak, size yepyeni bir bakış açısı sunuyor. Perde arkası bilgileriyle, özel röportajlarıyla, harika fotoğraflanyla... Bu hafta Körfez Savaşmın İslamcılan nasıl böldüğüne dair araştırma yazısını okursanız Tempo'nun farkını anlarsınız. TEMPO YENİLENDİ! Bu hafta dünyanızı genişletin. BAŞSAĞUĞI Haber Merkezi Müdürümüz YALÇIN BAYER'in babası MFAT BAYER 7.2.1991 sabahı hayata gözlerini yummuş ve dün (8.2.1991) Çorlu'da öğle namazından sonra toprağa verilmiştir. Başta arkadaşımız Yalçın Bayer olmak üzere kederli ailesine, yakınlarına, dostlarına başsağhğı dileriz. CUMHURİYET ÇALIŞANLARI ÖZEL MEDİHA YENER, GIYLM SANAY1 STOJST. MODEL1ET KALIPÇ1UK KL1İSLAR1 YEM DONEM KAlllTLARIMIZ EAŞLAMISTIR GECİKMEYİNtZ AiLivol V.jne Sok S>, 11 Kadıko* ISÎ Basın Şeref kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. ALİ ULVt ERSOY "JSA • v oğrenmek7 ' isterseniz... PK.45 Beyoğlu İST Erdogan KARATAŞ, Cemile SEVGÜLU, Hüseyin DEMİR, Yazgülü KILIÇ, Hasan TOY, Aynur AN, Hıdır AKSAKAL, Emine AKYÜZ, Ali Asker AKSU ve ZtLAN! 31.12.1989—2.2.1990 tarihlerinde, Dallarımızdan kopartılan güllerimizi yaşatıyoruz, yaşatacağız. BABA HASAN KARATAŞ (1951-1978) ATİLLA ACARTÜRK K^SRETIN ÇiR GÖZHRIMİZDt SÖZLERİMIZDE BYAN1N SÖYLENIR GECErl ÇAGbVRA Ç^LARA SAÇTIK ÇUNKU SÖNMU5 HAYMTNIN KlVILOMLyUNI SÖNMEMEK OZERE BİR DAHA AlTtA'OAN DEVRtMa ARKADA$LAR] ADINA BEKİR YAYLAa. METİN ERAY OLUM Değerli varlığımız ADNAN T. KAFIAN (Em. Dz. kur. Alb. 1946/2080) 8 Şubat 1991 günü Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 9 Şubat 1991 Cumartesi (bugün) Üsküdar Selimiye Camisi'nde küınacak öğle namazından sonra Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. KAFIAN VE GÜRPEVAR AİLELERİ Nofc Çiçek gönderilmemesi, arzu edenlerin TEV'ye bağışta bulunmalan rica olunur. ATİLLA ACARTÜRK (1951-1978) Onuru, bilinci, yiğitligi dinliyoruz. Rüzgârlara söylediğin özgürlük şarkılarında gün doğdukça, rüzgâr estikçe unutulmayacaksın. AİTİA'U ARKADAŞLARI VE AİLESİ ADINA ALAATTtN ARMAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle