10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ÇUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 8 ŞUBAT 1991 tdam Cezası Kaldırılmalı MELIH CEVDET ANDAY BUDALA romanmın başkişisi Prens Mış- kin, Fransa'da Lyon'da gördüğil bir infazı an- latıyor, bir konuşma sırasmda: "— Orada idam var mı? — Evet. Şnayder götürmüştü beni. — Asıyorlar mı? — Hayu. Fransa'da kelle uçnrulur. — Cezalı bağınr, değil mi? — Yok carum. Herşey göz açıp kapayana kadar. Adamı giyotin denilen bir makinenin altına koyarlar; kafasııun üstüne ağır, geniş- çe bir bıçak iniverir... Bir anda kelle uçar gi- der. Ama hazırlık safhası kötü... İdam kara- rının okunması, hükümlünün giydirilip elle- rinin bağlanması, giyotine götürülüşü... Bu sahneler son derece korkunçî' Biraz aşağıda şöyle sürüyor: "Legro adında bir suçlu gördüm; akıllı, ce- sur, olgun bir adamdı. tnanır mısıruz, ama seh- paya çıkarken ağhyordu. Yüzü kireç gibi ol- muştu!' Biraz daha aşağıda diyor ki: "tnsan ruhu o derece aşağılanabilir mi? Ki- taplarda 'Öldünne' diye yazılı. O birini öldür- dü diye onu da mı öldürmek gerekir? Bu ola- yı bir ay önce görmüştüm, ama şimdiymiş gi- bi gözümün önünde... Belki beş kez rüyama girdü' Dostoyevski'nin idam müfrezesi önünde son dakikada affa uğradığını düşünürseniz, Prens Mışkin'in sözlerindeki gerçek payını hesaba katarsınız. "Işkencelerde, çekilen ıstırabı, yaralan, vü- cudun katlandığı acıları düşününüz. BUtiln bunlar insanı ruhi ıstıraptan korur. Yani in- san ölene kadar ancak bu türlü yaralann.acı- sıru çeker. Fakat belki de acıların en büyüğü, en şiddetlisi bu değildir; asvl acı, bir saat, on dakika, yarım dakika sonra, hattâ hemen o anda ruhunun vücudundan kesinlikle aynla- cağım ve insanhğını kaybedeceğini bilmende- dir. En önemlisi de bunun yüzde yüz olacağı- dır. Başını bıçağın altına koyup temasını duy- duğun an... Işte o saniyenin dörtte biri kadar kısa süre, hepsinden daha korkunçtur. Hem burüann hayalimden uydurduğum şeyler ol- duğunu sanmaym... Size şunu da açıkça söy- leyeyim: Ben Öldürmeğe karşı verilen ölüm ce- zasının işlenen suçtan daha ağır olduğu kanı- smdayım. Bir karara uyarak adam öldürmek, haydut gibi adam kesmekten daha korkunç- tur bence, Bir haydut tarafından gece vakti or- manda vurulan ya da kesilen bir adam, hiç şüphe yok son ana kadar kurtulacağı ümidi- ni taşır. Boğazı kesildiği halde kaçan ya da yal- varan insanlara çok rastlanrmştır. Burada ise ölümü on kat kolaylaştıran ümidi mutlak ola- rak esirgerler. Kesin hüküm ortadadır; bunun en ufak kaçamağı olmaması ısuraplann en bü- yüğüdür. Buna cinnet getirmeden dayanabi- lecek bir insan bulunabüeceğini kim iddia ede- bilir? Bu kadar çirkin, faydasız ve gereksiz bir aşağılamaya neden ihtiyaç vardır? Belki dün- yada öyle bir adam bulunabilir ki kendisine idam kararı tebliğ edüdikten sonra 'git, seni affediyoruz!' denmiştir. Işte böyle bir adamı dinlemeli bir kere... Bu korkunç ıstırabı tsa da düe getirmiştir!' Yeniden okuduğum Bud&la'da beni en et- kileyen yerler, idam cezasına ilişkin satırlar ol- du. Dostoyevski bu konuya iki yerde daha de- ğiniyor. Şimdi Prens Mışkin'in öteki söyledik- lerine bir gözatahm: "Hapishane hayatı üzerine görtişünüze ka- tılamayacağım. Profesörümde tedavi gören hastalardan biri on iki yılını hapishanede ge- çirmişti. Ruh hastasıydı. Bazen çok asabüe- şir, ağlardı. Bir keresinde kendini öldürmeğe de kalkmıştı. Hapishanedeki hayatının pek iç karartıcı olduğu su götürmez. Fakat emin olun, büsbütün değersiz de değildi bu hayatı; hapishanede kaldığı sürece bir örümcekle pen- cere dibinde yetişmiş bir fidandan başka hiç- bir şey görmemiş. En iyisi size geçen yıl kar- şılaştığım bir adamı anlatayım. Garip, pek sey- rek rastlanabüeceği için garip bir olaydı bu. Adamcağız yanında birkaç kişiyle beraber idam yerine götürülmüştü. Siyasi bir suçtan ötürü idarmna karar verilmiş ve karar hemen orada kendisine okunmuştu. Yirmi dakika sonra da affa uğradığı, cezanın değiştirildiği bildirildi. tki karar arasındaki yirmi daki&a- hk veya bir çeyreklik sürede adam birkaç da- kika sonra Öleceğine kesin bir inançla yaşadı. O zamanki izlenimlerini zaman zaman haür- lardı. Bunlan tekrar tekrar anlatmasını rica ederdim. Olanlan son derece berrak bir şekilde hatırlıyor, o dakikalarda duyduklarım hiç unutmayacağım söylüyordu. Mahkûmlar bir- kaç kişi oldukları için halkın ve askerlerin çe- virdiği infaz alanına üç direk çakılmıştı. İlk üç kişiyi direklerin yanına götürüp bağlamış- lar ve uzun beyaz gömlek giydirmişler. Tüfek- leri görmemeleri için beyaz külahları gözleri- ne kadar indirmişler. Her direğin karşısına bir- kaç erlik bir grup geçmiş; benim tanıdık sıra- mn sekizincisi olduğu için direğe üçüncü gnıp- ta gelecekmiş. Papaz elinde haçla hepsini bir bir dolaşmış. O sırada yaşayacakları müddet sadece beş dakika imiş; adam beş dakikanın ona sonsuz ömre bedel bir süre gibi göründü- ğünü söylüyordu. "O beş dakika o kadar uzun yaşaması ge- rekliydi ki son dakikayı düşünmek aklından bile geçmiyordu... Bilinmeyen, hemen o anda meydana gelecek olay onda korkunç bir duy- gu uyandınyordu. O anda 'Ah ölmesem ne olurdu! Gene kavuşsam hayata!' diye acı bir düşüncenin onu ezdiğıni söylüyordu. 'Bir son- suzluk... Herşey benim olurdu. Dakikalar yüz yıl olurdu benim için. Hiçbir şeyi kaybetmez, dakikalan gözetir, bir aru bile boşa harcamaz- dım! Adam 'Bu düşünce, sonunda öyle bir duyguya döndü ki' diyordu, 'bir an Önce kur- şuna dizilmeyi istedim! " Şimdi de üçüncü parçayı görelim. "Prens, anılannın etkisinde istekle ve o an- da çevresindekileri unutmuş gibi söze başla- dı: — tdamdan tam bir dakika önceydi. Hü- kümlü merdiveni çıkarak âletin yanına yeni gelmişti. Benden yana baktı. Ben de ona bak- tım ve herşeyi anladım. Ama o anda duyduk- lannu nasıl anlatmalı bilmem ki... Sizin veya başka birinin bunun resmini yapmasını pek çok isterdim. Yalnız bu işi daha başlangıçtan almak gerekiyor. Olduğu gibi herşeyi... Hü- kümlü hapishanedeydi ve infazm en azından bir hafta sonra olacağını umuyordu. Hesap- laması, resmi yazışmalann yürüyüşündeki sü- rate dayamyordu. Kâğıtlanndan biri bir ma- kama gidecek ve en azından bir hafta sonra çıkacaktı. O arahk her nedense işi kısa kesti- ler. Adamcağız sabahın beşinde henüz uyku- daydı. Ekim sonunda bir gündü. Oralan bu mevsimde sabahın erken saatinde soğuk ve ka- ranhk olur. Hapishane komiseri nöbetçilerle birlikte hücresine girerek hükümlünün omu- zuna yavaşça dokundu. Adam dirseğine da- yanarak doğmldu, ışığı gördü, "Ne oluyor?" diye sordu. "İdam saat onda!" Uyku sersem- liği ile önce inanmak istemedi, kâgHlarırun an- cak bir hafta sonra geleceğini iddiaya kalkış- tı; fakat kendine gelince tartışmaktan vazge- cerek sustu. Anlattıklanna göre sonradan "Ne de olsa böyle ansızın aa geliyor..!' demiş. So- nunda şehirden idam yerine götürürler. Tah- minime göre yolda da yaşamak için önünde daha uzun bir zaman olduğu inancmdadır. Adamın yoldaki düşüncesi şöyledir: "Epey ya- şayacağım daha! Üç sokak var bundan son- ra... Bu sokağı geçince öbür sokak gelecek, sonra da sol kolda ekmekçinin bulunduğu so- kak... Oraya kadar dünyanın yolu var daha..!' İdam yerine bir merdivenle çıkılır. Hükümlü bu merdivenin önünde birdenbire ağlamağa başladı. (Çev. Nihal Yalaza Taluy) Büyük bir romanadan değil sadece, bu acı- ları yaşamış birinden dinliyoruz bu sözleri. Ben başlık attım, o kadar. ARADAB1R Dr. DURSU1V KDRBAŞ tstanbul Tabip Odası Yön. Kur. Üyesi Hekimler Niçin Karşıdır? Erich Fromm, "İnsan kurt mu kuzu mu?" diye sorar. Son- ra da "Belki insan hem kurttur, hem de kuzu ya da ne kurt- tur ne de kuzu" der. Fromm'a göre "Her insanın kendi seçti- ği yolda yaşam ya da ölüm, iyilik ya da kötülük yolunda iler- lediği yadsınamaz." Yine Fromm, insanlan, "yasamsever" "ölümsever" diye kategorilere ayırdıktan sonra yaşam sevgi- sinin gelişmesi için bazı toplumsal koşullar öne sürer. Bun- lar; güvenlik, adalet ve özgürlüktür. Başkalannı öldürmeyi amaçlamak normal sağlıklı insanın özünde yoktur. Mitoloji- deki savaş tanrıları militarist Roma hariç çirkin, kötü göste- rilmiştir. Sophokles Yunan tannsı Ares'i anlatırken "Ares kör- dür, domuz suratının ortasındaki görmeyen gözleriyie her şeyi belaya sardınr durur" der. Ülkeyi savaşa sürükleyip "hayatının en kârlı isini yaptığını" iddia edenler, "savaşa hayır" diyen gencecik insanlan hap- sedenler, banş isteyenlere saldıranlar, ötümseverlerdir Yine toplumsal baskı gücü olarak, yazdıklan köşelerini insanlık ateyhine kullanan, savaşa karşı çıkanları "vatana ihanet"le suçlayıp "divan-ı harp" çağrıları yaparak hem jurnalleyen, hem de azrailtn yedek gücü gibi tavır alan bu yazarlar, bize göre en hafıf deyimiyte "ölümseverier"dir. Ölümsevediğin kar- şıtı yaşamseveriiktir. Onun için ölümseverler, kendilerinin kar- şısında mücadele eden yaşamseverlere karşı uygar bir tarz- da degil de mahalle kabadayısı jargonunu kullanarak saldır- mayı tercih ederler. Şimdi bu ölümsever bayların önerilerini bir an için dogru varsayalım, bütün hekimler savaşı desteklesin. İnsanlarımt- zı haksız bir savaşa sürükleyen ilgililere, ülkedeki insan onu- runa saygı duyan bütün kurum ve kuruluşlar, hekimler, avu- katlar, sanatçılar, işçiler, köylüler, muhalefet partileri, asker- ler, savaşa bir an önce girmek için telgraflar çeksin. Miting- ler yapılsın. Irak halk nı yok etmek için müttefikimiz ABD ile birlikte "milli birlik ve beraberlik ruhu" içinde topyekûn im- haya yonelsek... Ne olur? Milyonlarca insan yaşamını yıtirir. Bir o kadan yaralanır. Nükleer, kimyasal, biyolojik silahlar bin- lerce insanı sakat bırakır. Ve biz, savaşın sonunda paylaşıla- cak pastadan büyükçe bir parça alabilmek için insanlarımı- zı ateşe sürmüş olmayacak mıyız? Başkalarının yaşamları üzerine kimsenin kumar oynamaya hakkı var mıdır? Şimdi savaş savunucusu bu baytara soruyorum: Savaşın sonunda kim kazançlı çıkacak? Yaşamlarını kaybeden genç yaşlı, ço- luk çocuk, kadın erkek bu insanlar mı? Yoksa karaborsacı, vurguncu, başka savaş tacirleri mi? Prof.Dr. Kâzım Türker 26.1.1991 tarihli Cumhuriyet'teki ya- zısında "Savaşlar, İnsan sağlığını hiçe sayan, insan onuru- nu zedeleyen eylemlerdir. Toplumsal psikopatolojik davranış degişiklıkleri ve ruhsal bunalımlar, tedavisi son derece güç, kalıcı bedensel ve zihınsel çöküntüler bırakır. İnsan onuru- nu zedeleyen bu gibi durumlar kuşkusuz hiçbir zaman ıs- tenmez, istenmemelidir de. İşte bu nedenle hekim, nedeni ne olursa olsun savaşa 'hayır' der" diyor. Bu nedenle biz he- kimler, nedeni ne olursa olsun 'Savaşa hayır' diyoruz. "Ana çocuk sağlığı ve yaşatma projesi" gibi saçma sapan gerekçeierle, aldatmacalarta geceyarıları yataklarından apar topar, tehdit ve zorla sürüklenen hekim ve sağlık personeli- nin yanında onların örgütlerinin bulunması ve haklarını sa- vunması en doğal insanı bir haktır. Biz bu aldatmacalara karşı çtkıyoruz. Üstelik "Ana çocuk sağlığı projesF'yle son derece ilgili bir "vakfımız" ve onun sayın genel başkanı bir hanıme- fendimiz varken bunu geceyarısı projeleriyle geliştirmek, da- ha önce bu konuya "emek" vermiş "vakıfa da saygısızlıktır diye düşünüyoruz. Bu vakfın üyeleri saygıdeğer hammefen- diler, zannederiz kendilerine yapılan bu haksızlığı giderme- si için ilgililere ve TRT'ye başvurmuşlardır. Askerin bile ulaşamadığı noktalara sağlık personelinden oluşan bir etten duvar örmek, onlart korumasız, gaz maske- siz bırakmak en basit insani duygularia bile bağdasmaz. Hele ülkenin % 89.2'sinin (Hürriyet-KOMAR arastırması) savaşa hayır dediği bir ortamda. hekimlerin haksız olarak gördükle- ri bir savaşa gitmek istememelerinden doğal bir şey olabilir mi? Hamile kadınların çocuklannı doğurmak istemesi insa- ni bir hak değil mi? Üst düzey sağljk yetkilisinin kürtaj oteunlar tavsiyesi insanlıkla bağdaşır mı? Özetleyecek olursak, işgalci emperyalist ABD'nin daha önce Panama, Nikaragua, Viet- nam, Şili ve dünyanın birçok yerinde yaptığı saidırıların bir uzantısı olarak saldırgan Saddam'ın Kuveyt'i işgalini baha- ne ederek, düne kadar Saddam'ın silah fabrikası görevini sür- düren İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan ve öbür işbirlikçileri ile birlikte Irak halkına karşı gerçekleştirmeye çalıştıklan bu soy- kırıma karsı çtkıyoruz. Bu, bizim insan onuruna saygımızın gereğidir. İnsanlan "kurt"laştıran toplumsal nedenlerdir. Sal- dırganlık bir devlet politikası olarak körükleniyor. Savaş kış- kırtıcıları "Kurt dumanlı havayı sever" örneğinde olduğu gi- bi toplumumuzu haksız bir savaşa itmeye çalışıyorlar. İnsa- nın beden ve ruh sağlığını tehdit eden savaşa ve savaş çığ- lıkları atan ölümsever "kurt"lara karşı çıkmanın insanlık onu- r u n u yücelten bir davranışolduğuna inanıyoruz. Bunun için hekimler her zaman yasamsever ve barışsever mücadele- nin yanında olacaklardır. JAPON GULU tlhanSelçuk 4. bası 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayıntan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul Ödtmeli göndcrilmez. TEŞEKKÜR ve DAVET DEMOKRAT PARTİ, ADALET PARTİSİ, BÜYÜK TÜRKİYE PARTtSl VE DOĞRU YOL PARTİSİ SAFLARINDA BİRÜKTE GÖREV YAPMAKTAN ONUR DUYDUĞUM; —Bir büyük davaya gönül vermiş, destek olmuş bütün arkadaşlanmızı ve vatandaşlanmızı, —Genel yönetimlerin her kademesinde görev almış sayın yönetici ve Sayın Genel Başkanlannı, —Bütün Kongrelerin sayın delegeleri, —Sayın Türkiyc Büyük MUlet Meclisi Üyderi, —Sayın Belediye Başkanlannı, -Sayın Belediye ve tl Genel Medisi Uyelerini, —Sayın ParrJ Başkanlan ve Yönetim Kurulu Uyelerini, —Kadın, Gençlik ve lsçi KoUanmn YöneticUerini, —Ve demokrasiyi kendisine vazgeçilmez bir hayat şekH olaîak seçmiş herkesi, Saygı ile selamlıyonım, MEKHUM BAYAR'I, MENDERES'l, GÜMÜŞPALA-YI VE EBEDtYETE tNTİKAL ETMtŞ BÜTÜN DAVA ARKADAŞLAR1M1ZI DA RAHMETLE anıyorum. .,•„[.-!. 11 ŞUBAT 1961, ADALET PARTİSİ'NİN KURULUŞ GÜNÜDÜR ADALET PARTtSt; BİR BÜYÜK MÜCADELENİN ÖNEMLİ BİR AŞAMASM TEŞKlL EDER BUGÜN, 1946'DA YANAN DEMOKRASİ MEŞ'ALESİNt *""" DOĞRU YOL PARTtSl TAŞ1MAKTADIR. DEVİRLERİN ÖNÜNDE EĞİÜP BÜKÜLMEDEN MİLLETTEN BAŞKA HİÇ KİMSEDEN İZİN ALMADAN KURULMUŞ OLAN DOĞRU YOL PARTİSİ, ÜLKEYİ, —Bir ara rejimin irntiyaz kanatlan altında doğup büyümüş, —Bütün demokratik müesseseleri ve sistemin işleyişini bkamış, —Meşruiyet'in tek kaynağı olan halktan kopmuş, —Cumhuriyet'in tanfini ve şartlannı zedelemiş, —Tepeden brnağa yolsuzlukkura batmış, biı şahıs ve zümre idaresinden kurtaracak ve lyl yönetecek tek siyasi kuruluştuı. DOĞRU YOL PARTİSİ ETRAFINDA; "BEN BU ÜLKENtN SAHİBtYİM. SON SÖZ BANA AİTTİR" DİYEN VATANDAŞLAR1M1Z1N TOPLANMAS1, BU HEDEFE OLKEYİ ULAŞTIRACAKT1R 11 ŞUBAT 1991 - PAZARTESİ GÜNÜ SAAT: 11.00'DE DOĞRU YOL PARTtSİ GENEL MERKEZt'NDE YAPILACAK OLAN; "AYDINUK YARINLAR" TOPLANTISI, BtR "ANMA TÖRENt"NE tLAVETEN, BtR DÜNE BUGÜNE VE "GELECEĞE SAHİP ÇIKMA" HAREKETlDtR. MUTLU VE GÜÇLÜ BİR VATANDA: BAŞI GÖKLERE DEĞEN, ONURLU VATANDAŞ OLARAK YAŞAM1N TEK YOLUNUN, HERKESÎN HAKLAR1N1N BİLİNCİNE ULAŞMASI VE ONLARA SAHİP ÇIKMASI İLE MÜMKÜN OLACAĞ1 KANAATİNDEYİM. BÜTÜN ENGELLERİN AŞ1LACAĞ1N1 VE AYDINLIK GÜNLERE ULAŞ1LACAĞ1NA INANARAK, BU BÜYÜK DAVAYA GÖNÜL VERMİŞ HERKESİ, BU TOPLANTTYA ÇAĞIRIYORUM. SÜLEYMAN DEMİREL ADALET PARTİSİ VE DOĞRU YOL PARTİSİ GENEL BAŞKANI NÖT: BU İLAN, DAVETÎYEDtR. KURS DERSANE EGITIM ÇA.NAJAJNS 1S100 44 FAX 151 41 55 CENÇLERr |Ş v» İŞÇIBUUtt KUfUIH) İŞ6RLÖ ll ÜCRETSİ2 İNGİÜZCE AĞIRLIKLIf TURİZM ve OTELCİLİK KURS KAYITLARI BAŞLAMIŞTIR, SOYDAŞtAHTERdH EDtÜR. EM ULUSURARASI TURtZM EĞİTİM MERKE2İ Bo{p*as»n C4 No. 12*1 TOPHANE/İST Tet. 152 54 M (05^)6) K A D I K ö Y I A U . P A | R . L , K L I S K U R I İNGİLTERE'DE SÜRÜCÜ KURSU Devreler: Halta İçi: 7 Şubat Hafta Sonu: 16 Şubal KADKÛY (Sûğöllüçeşrne Camıı yanı) 349 1B 24-349 18 25 336 02 06-336 02 79 • 17-27 yaş arasındaki bayanbf / Seçkın İNGILİ2 Ailsler yanntSa AU-PAIR 1 » yapar» 6 ay 1 yıl, 2 yıl kaJarak İNGÜJZCE ö^rene- bılır HaHada £30-£35 pound ksarabitsJrK /İSTANBULÜSANMERKE21 KURS^ERL£RlNl bu eörtım IM- metindBn ÜCFIETSIZ yarar- landınyot. Gençtürk C<J. Uo. 50 LALELİ Tel : 520 81 99 Fax : 511 90 69 İLM'DE İNGİÜZCE CAMBRDGE ÛNrVERStTESl SINAVLARI PET (CAMBBX£ PfEUMNART) CFÎ (CMBaOGE FWI CSmHCATE GENEL İNGİÜZCE / Yoğun, Yarı Yoğun / Yüksek Standart / Ekonomik Fiyat BTAfUSUİ. VBAH MEMCEZt GençîürkCd.No. 50 LALELİ 520 81 99 ÖZEL BORA SURUCU KURSU ELLİ DÖRDÜNCÜ DÖNEM 9 Şubat Hafta sonu 12 Şubat Hafta içi 13 Şubat Hafta içi akşam kayıtJarı başlamıştır DERSHANE ÛSKÛDAR 310 14 78 PİSTLERİMİZ: KOZYATAĞI 3«2 47 33 TARABYA 182 08 18 •. tmmob mıkina mühendisleri odası istanbul şubesi Yönetim Kurulu Üyeleriyte; SAVAŞA HAYIR Söyteşisi ve Video Gösterisi 9.2.1997 14.00 Eğitim Merkezl Eğrtlm Merkezi &raserviler C No 93 Taksim/lst Tel. 149 11 64- 149 07 62 (C.tesi - Pazar dahıl her gün 9.00 • 22.00 arası açıktır.) YARIŞMA DUYURUSU Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nce iltokul öğretmen- leri arasında açılan "Eğitim alanında çocnklınmua ne kadar hak tanıyoruz?" adlı yazı yanşması mart sonuna ertelenmiştir. Tüm ilkokul ögretmenlerine açık olan yanşmada yazıJar iki ara- lıkh beş daktilo sayfasını aşmayacak, 20 Nlsan 199l'e kadar PK " 330 Sirked adresine postalanacak ve sonuçlaı Mayıs ayı içinde duyurulacakur. Yanşma jdrisi öfcr. Nuran Direk, Gökşln San»l, Prof. Neda Arat, Doç. Zchta tpşlro&lu ve Ğp. Ayten Altana'dan oluşmakta olup birinciye 1 milvon, 2'nciye 750 bln ve 3'üncüye 500 bta TL, ödül verilecektir. PENCERE Vampirier İçin Piyasa ' tğ y . . .Vaşington, Saddam'ı tuzağa mı düşürdü? Kuveyt'i işgal etmesi için yeşil ışık mı yaktı? Işığın rengi yeşil değilse, sa- rıya mı kaçıyordu?.. Tartışılıyor. Irak diktatörünün tuzağa düşürüldüğü kuşkusu, hafıfe alı- nacak gibi değil. Amerikan yönetimi Saddam'ı en azından başlangıçta yü- reklendirmiştir; çeşitli kanrtlar sergileniyor; Kuveyt'in işga- linden sonra da banş içinde çözüm yollarını yeterince sına- madığı için Vaşington eleştiriliyor. "Komp/o kuramlan" her zaman çekimlidir; gizemli varsa- yımların albenisi de azımsanamaz. Amerika, savaş mı istiyordu? İlerdeki yıllarda, tarihçiler bu soru üzerinde duracaklar, ya- nrtını arayacaklar. + ABD'nin ekonomik yükselişiyle savaş arasındaki bağıntı- ları tnceleyen çalışmalar çoktur. Geneide kapitalizmin do- ruklarında silah üreten endüstri tekellerinin vampirier gibi in- san kanıyla beslendiği bilinir. Le Monüe gazetesinde (15.1.1991) yayımlanan bir Inceleme çeşitli kaynaklara da- yanarak şu gözlemin altınt çiziyor: "Amerika'nın 20'nci yüzyıl tarihinöe utanç verici ve gayri- meşnı bir çift var: Savaş-refah çifti!.." Herkesin bildiği gibi Birinci Dünya Savaşı Amerikan tari- hinde bir dönüm noktasıdır. Ne demek uzaktaki ABD'nin ok- yanus ötesindeki bir harbe el atması? Büyük paylaşım sa- vaşı Amerikan ekonomisini kırbaçlamış, dünyanın en azman finans kapital egemenliğinin gezegenimizde yaygınlaşması hızlanmıştır. İkinci Dünya Savaşı'na yaklaşırken Amerika 1930 bunalı- mını tam anlamında aşamamıştı. Yeni Dûnya'nın olağanüs- tü endüstri üretiminin ivmesi, İkinci Dünya Savaşı'nda art- mıştır. ABD'de 1940'ta 8.5 milyon kişi olan işsizler ordusu, 1944'te 700 bin kişiye düştü. Yalnız bu sayı bile Amerikan refahı ile savaş arasındaki gayrimeşru evliliğin çarpıcı gös- tergesidir. Kore savaşında benzeri bir gösterge ortaya çıkıyor; İkinci Dünya Savaşı ertesinde yüzde 6'ya yükselrveren işsizlik yüz- de 3'e düşüveriyor; savunma bütçesi 50 milyar dolara ka- dar şişiyor. Ya Vtetnam savaşı? Hiç kuşkusuz Vientam Savaşı'nda da "savaş-fefarı çifti" nin göstergelerini belirlemek olanağı var. İşsiz sayısı 1963'te 4.5 milyonun üstündeyken 1970'te 3 milyonun altına düşü- yor. Ancak bu savaş ötekilere pek benzemiyor; Amerikan belleğinde geriye kalan anı, 50 bin ölü ve 150 bin bedensel ve ruhsal sakartır. Silahlanma ile bûyüme arasındaki bağıntı, Amerikan eko- monisinde retah-savaş ikilisinin gayrimeşru eviiliğini tarihin nüfus kütüğüne yazmıştır. Savaş, bir süper güce "kâr" sağlayabilir; ancak koşullar inceden inceye araştırılmalıdır. Şimdi kısa süreli Körfez sa- vaşının hem Amerikan ekonomisini hem bağlı ekonomileri canlandıracağı varsayımlan yapılıyor, Ya savaş uzarsa?.. Irak direnirse? Hesap bozulur mu? "Zenginler Ku/übû"nün yüreğini içten içe titreten bu ola- sılıktır. Ortadoğu'da insan kırımı Batı egemenlerinin kılını bile kı- pırdatmıyor. Körfez savaşının başlangıcında üç gûnlük elek- -tronik bombardımandan sonra Irak'ın işinin bittiğine inanıl- mıştı. Hesap yanlış çıkınca telaş başladı. Çünkü ancak kısa süren bir savaşın Batı ekonomilerini canlandıracağı güçlü bir varsayımdır. Eldeki silah stoklan harcanmış olacak, bir laboratuvar deneyımi gerçekleştirilecekti. Bu nedenle Sad- dam'ın direnmesi, Batı egemenlerinin öfkesini yüreklerinde gazap bombasına dönüştürüyor. • ABD'deki toplumsal ve ekonomik bunalım, savaş öncesi Batı basınında çarpıcı biçımde işleniyordu; 20'nci yüzyılın "süper endüstri devi" bunalmıştı; bilgisayarlann ekranlann- da kırmızı göstergeler yanıp sönüyordu. Sarı ışık Saddam'a bu yüzden mi yakıldı? Ortadoğu'da insan kanı, petrol flyatından daha ucuza ge- liyor; vampirier için en elverişli piyasa... Nakilbent Sok. No:49/8 Tel: 516 84 54 Sultanahmet/İSTANBUL Kürt Halk Ezgileri NEWROZ YÖNETMEN: HASRET GÜLTEKİN KPA MÛİK YAftM İMÇ I. H M Ht: 1204 «HKAPMI- İSTAMM. TH: 512 M «2 - S13 a 37 Nı: 511 11 94 TÖM PUK VE •-A. KASETÇlLERDE
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle