13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 19 ŞUBAT 1991 Savaşsız Dftnyaya Doğru... Savaşsız bir dünya düşüncesinin az ya da çok inanılarak böylesine yaygınlaştığı bir zamanda, yöneticilerimizin yakınımızda çıkan bir savaştan sağlanabilecek çıkarların hesabını yapmaya girişmeleri bizi, uygarlık yolunda başı çeken toplumların ardından sürüklenmek zorunda kalanların da birçoğundan daha geride gösteriyor. VEHBİ HACIKADİROĞLU Sayın Melih Cevdet Anday, 25 ocak tarihli Cumhuriyet'te çıkan Savaş adlı yazısmda sa- vaş karşıtı düşüncelerini kendine özgü güçlü bir anlatımla açıklarken savaşın dünya yüzün- den kaJkabileceği konusundaki kuşkusunu da belirtmekten geri kalmıyor. "Bize çağunız, toplumlar arası ilişkilerin çıkar temeline da- yandığını öğretti" diyor. Yalnız toplumlar arası ilişkilerin değil insan- lar arası ilişkilerin de çıkar temeline dayandı- ğına karşı çıkmak gerçekten kolay değildir. Ancak buradaki 'çıkar' kavramı üzerinde bi- raz durmak gerekiyor. Eğer bu kavram "acı- nın azalması ya da hazzın artması" biçimin- de tanımlanır ve haz ve acı kavramları hay- vanlarda da görülen en basit anlamıyla alınır- sa, insanın hayvandan aynmını, insarun top- lumsal yaşamdan ne beklediğini ve bu kadar çabayı neyi elde etmek için harçadığını açık- lamak çok güçleşir. Özgtirleşme çabası Ahlak ve hukuk kuramını haz ve acı du- yumlanna ve bu yoldan da 'kişisel çıkar' kav- ramına dayandırmaya çahşan J. Bentham, be- lirttiğim güçlük karşısında, 'çıkar'ı insanın ar- dından gittiği her şey olarak tammlamaya yö- nelen düşünceler ileri sürmüştür. Ancak bu- nun, çıkar sözcüğünü her yöne çekilebilecek içi boş bir kavrama dönüştürmekten başka bir işe yaramayacağı açıktır. Oysa bir yandan tek tek insanlar ve toplum- lar çok zaman en kaba anlamıyla çıkar ardın- da koşarken öte yandan bir bütün olarak in- sanlığın elde ettiği başarılar insanın hayvan- sal anlamdaki haz ve acı dışında nelerin etki- sinde bulunduğunu açıkça gösteriyor. Bu ba- şarılann hepsi doğanın zorlayıa koşullan kar- şısında insanları tutsaklıktan kurtarmaya yö- neliktir. İnsanlar bu başarılarla, çevrelerini görmek için güneşin doğmasını beklemek, başkalanyla konuşup görüşebilmek için on- ların yamna kadar gitmek ve gitmek istediği yere yürüyerek gitmenin yorgunluğuna katlan- mak zorunluluğundan kurtulup bütün eylem- lerini kendilerinin istediği zaman, istediği yol- lardan gerçekJeştirme olanağını buluyorlar. Günümüz insanı yaşamak için dünyaya bağlı kalma zorunluluğundan bile kurtulmak üzeredir. Bunlara, eskiden dendiği gibi 'doğaya ege- men olma yolları' demektense 'doğanın tut- saklığından kurtulma yollan' diyerek bunu bir özgürleşme çabası olarak düşünmek daha uy- gun görünüyor. Böylece insanın doğasında acıdan kurtulma ve haz elde etme amaçları- mn dışında bir de özgürleşme amacınm bu- lunduğunu kabul edebiliriz. Buna göre eğer is- tersek 'çıkar' kavramı içine özgürleşme ama- cını da sokar ve yine insanlann çıkarları ar- dından gittiğini öne sürebiliriz. Ancak bu kez çıkar kavramı başlangıçtaki ayırıcı ve insan- ları birbirine düşman edici niteliğinden kur- tulmuş olur. Çünkü başka hayvanlarda oldu- ğu gibi insan da haz ve acılarıyla kendi başı- na uğraşabilir. Fakat özgürlükler, ancak bilgi birikimi ve başka insanlarla işbirüği yoluyla kazanılacağından ve bunun gerçekten işbirli- ği dışında herhangi bir yolu bulunmadığından tek başına yaşayan bir insan bu yolda hiç bir şey elde edemez. tşbirliğinin en etkili biçimde işlemesi ve böy- lece her bireye düşen özgürlük payının en yük- sek duzeye ulaşması dünyadaki bütün insan- lann kavgasız ve aynlıksız tek bir toplum için- de birleşip elbirliğiyle çalışmasını gerektirir. Bunun günümuze dek gerçekleşmesi şöyle dursun, düşünülememiş bile olmasımn neden- leri bellidir. önce iletişim olanakları, bütün dünya bir yana, genişçe bir alan üzerinde ya- şayan insanların bile işbirüği yapmasına ola- nak vermiyordu. Bugün dünyanuz iletişim ba- kımından bir köy alanından daha küçük bo- yutlara inmiş değilse bile elli ya da yüz yıl için- de bunun olacağından hiç kimsenin kuşku du- yacağını sanmıyorum. Fiziksel koşullar en yüksek düzeye ulaşsa bile ırk, renk, din, ulus, sınıf, soyluluk, ırz, namus, şeref gibi konularda on binlerce yıl bo- yunca bilgisizliğnı biriktirdiği boş inançlar bir- îikte yaşamaya karşı öylesine güçlü bir engel oluşturmuşlar ki insanlığın bilgisi ne ölçüde artarsa artsın bu engeün yenilebileceğine inan- mak gerçekten kolay değildir. Ancak bilimsel bilginin boş inançlar üzerindeki etkisinin ör- nekleri üzerinde şöyle bir düşünmek, bu ko- nudaki umutsuzluğu silip atmaya yeterli gö- rünüyor. * Bilimsel bilginin Lavoisier'nin ödünsüz ne- densellik yaşasını ortaya atışıyla başladığmı kabul edersek bu tür büginin insanlığı etkile- me süresinin iki yüz yılı aşmadığı görülür. Hatta insan etkinliklerinin de nedensellik il- kesinin dışında kalmadığının kabulünü Dar- win kuramıyla başlatmak daha uygun olur ki o zaman bu süre yüzyıl kadar daha kısalır. Yüz binlerce yıllık insanlık tarihi içinde seçi- lemeyecek kadar küçük bir yer kaplayan bu yüz ya da iki yüz yıllık süre içinde ortaya çı- kan ve her biri savaşsız ve aynlıksız bir dün- ya toplumuna giden yolda önemli birer adım olan kimi olaylan şöyle bir düşünelim. Avrupa'da köleliğin yasaklanması; Ameri- ka'da köleliğin yasaklanması ve zencilerin cumhurbaşkanı adayı olabildiği bir aşamaya ulaşılması; sömürgeciliğin en azından kuram- sal olarak ortadan kalkması; soylu-avam ay- nlığımn tarihe karışması; sosyalist idealin ba- şarısızlığa yargılı biçimde de olsa uygulama- ya geçirilmeye çalışılması. Sosyalizm başarılı olamıyorsa bunun, amacın başansızlığı'ndan ileri geldiğini düşünmek için hiçbir neden yok- tur. Başansızlık olsa olsa, bu ideale bilgi ar- tışıyla hem de umulandan çok daha kısa bir sürede vanlabileceğinin, fakat ancak o yoldan vanlabileceğinin görülememiş olmasından ile- ri gelebilir. Sosyalistler kendi düşünce yöntem- lerine yöneltilen idealizm suçlamasını kabul etmek istemezler. Ancak onlardan hemen he- men iki bin yıl önce bir dünya devleti ideali- ne fetihler yoluyla erişebileceklerini sanan ko- yu idealist Romalı Stoacıların önerdikleri çö- züm biçimiyle sosyalist çözüm arasında bir karşılaştırma yapmak yine de ilginç olabilir. Dünya toplumuna götüren yolda ortaya çık- tığım saptadığımız böylesine önemli ve bu ka- dar çok sayıda olayın bu kadar kısa bir süre içinde gerçekleşmesi ve bu sürenin de (bilim- sel bilginin başlangıcından önceki çağlara 'inanç çağı' ve ondan sonrasına 'bilgi çağı' dersek) inanç çağmdan bilgi çağına geçişte ilk adımlann atıldığı döneme rastlaması, hem bil- gi artışıyla dünya toplumuna yöneliş arasın- da kurduğumuz bağlantının gerceğe uygun ol- duğunu hem de bir yanda atılan ilk adımla- nn öbür yanda ne büyük devrimlere yol aça- bileceğini açıkça göstermektedir. Özetlersek, bilimin gelişmesiyle boş inanç- lanndan kurtulan insanların, yine bilimin ge- lişmesiyle küçülen dünyada, bireysel çıkarla- nnın yalnızca katıksız bir işbirliğiyle sağlana- bileceğini anlayarak savaşlardan ve aynhklar- dan arınmış bir dünya oluşturmalan yolunda birkaç yüz yıhn yeterli olamayacağını düşün- mek için hiçbir neden yoktur. Öyle görünü- yor ki bu bütünleşmede, ileri toplumlar başı çekecek ve geride kalanlara, biraz da zorlana- rak onlann ardından gitmek düşecektir. Cum- huriyetin kuruluşundan sonra, bu gidişte ba- şı çekecek toplumlar arasına girebilmek için büyük çaba harcayan toplumumuz bir süre- den beri yöneticilerinin dünya görüşünün kı- sırlığı yüzünden sürekli bir gerileme görüntüsü veriyor. öyle ki bilgi çağına geçişin iki yol gös- tericisinden biri olduğunu yukarda belirttiğim Darwin kuramımn bilgi değeri, okullanmız- da, dinsel dogmalann bilgi değeriyle aym dü- zeyde gösterilmektedir. Çocuklarımızın, başkalannın yaptığı bilgi- sayarlarla oyun oynayabilmesini bilgi çağına geçişimizin bir göstergesi sayan bir düşünce bi- çiminin, bilimsel düşünceyi tam olarak benim- semekten başka hiçbir anlamı olmayan bir in- sanlık idealini kavrayabilmesinin olanaksızlığı açıktır. Savaşsız bir dünya düşüncesinin az ya da çok inanılarak böylesine yaygınlaştığı bir zamanda, yöneticilerimizin yakınımızda çıkan bir savaştan sağlanabilecek çıkarlann hesabını yapmaya girişmeleri bizi, uygarlık yolunda ba- şı çeken toplumların ardından sürüklenmek zorunda kalanların da birçoğundan daha ge- ride gösteriyor. Bizim için gerçekten umut kı- rıcı olan, ancak bu olabilir. HESAPLASMA BURHAN ARPAD İstanbuPu Dinliyorum!.. İstanbul ve Boğaziçi üzerine çok şey yazıldı. Her ülkede ve her dilde. • Yazıidı ve yazılacak. • Çağdaş Türk edebiyatının özellıkle şiir, hikâye ve roman dal- larında istanbul havasını soluklayan değerli eserler yayımlandı. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mahmut Yesari, Reşat Nuri Günte- kin, Ahmet Rasim, Sait Faik, Sabahattin Ali, Ornan Kemal, Ok- tay Akbal İstanbul'u yaşadılar ve yaşattılar. - Devrimci bir önder olarak Atatürk, İstanbul üzerine görüşleri- ni şoyie açıklamıştı: İki büyük cihanın müntekasında Türk vata- nının süsü, Türk tarihinin serveti, Türk insanının gözbebeği İs- tanbul bütün vatandaşlann kafbinde yeri olan şehirdir. Ünlü Alman düşünürü, gezgini Alexandr von Humbold şöyle demiştir: Görüsieri ilginçtir. Evet, İstanbul şehri gerçekten gü- zeldir, büyüleyicidir. Roma ve Osmanlı imparatorluklannın baş- kenti olması açısından da önemlidir. Her milletten istanbulsevenleri ilk bakışta büyülemiş olmasın- dan ötürû mü? istanbul'un böylesine büyüleyici yapısı nelerden kaynaklanı- yor? Sarayburnu'na bu görüşle yaklaşmanın tarihsel üçgen de- dikleri Sarayburnu'nun ışıltılı ve gölgemsi görünüşü mü? Dünyanın hiçbir ülkesinde bir benzerine rastlanamayan Bo- ğaz'ın uluslararası bir su yolu oluşundan ötürü mü? Kavaklar'da başlayan bir su yolu olmak mı sadece? Bir kıyı- sında Avrupa, öteki kıyısında Asya özelliğinde mi? Bir an için gozlerimizi kapayıp Orhan Veli Kanık'ın "İstanbul'u Dinliyorum" şiirinin kimi dizelerini okuyalım: (Arkası 17. Sayfada) PENCERE Bir Bilinı Adamı,., MEHMET AYDIN Emekli Yazın Öğreîmeni Her ölümlü gibi ülkemizin yetiştirdiği seç- kin insanlardan Prof. Tank Zafer Tunaya da öldü. Ne var ki o, sıradan insanlardan biri değildi. Ardında binlerce öğrencisiyle bir kurumun ancak üstesinden gelebileceği ciltler dolusu bilimsel yapıtlar bırakarak bu dünyadan aynldı. Değerli Hoca, 1945 ve 46'lı yıllarda ken- disi İstanbul Hukuk Fakültesi'nde sanınm asistanken aynca kol başkanı olarak Emi- nönü Halkevi'nin kültür ve edebiyat kolu- nu da yönetiyordu. Orada ben de üye ola- rak çalışıyordum. O dönemde Eminönü Halkevi, İstanbul'un en yoğun ve etkin bir kültür merkezi durumuna getirilmişti. tz- lenceli ve dönüşümlü olarak Halkevi'nde sık sık şiir matineleri düzenlenip; N. Ataç, Sab- ri Esat Siyavuşgil, Ismail Habip gibi döne- min tanınnuş kimselerine konferanslar ver- diriyordu. Bunlardan Ismail Habip Sevük, konfe- ransı sırasuıda; "Eminönü'ne bir meydan açtık, Yeni Cami, Eminönü Meydanı'nı yut- tu. Taksim'e bir abide yaptık, Taksün Mey- danı abideyi yuttu!.." diyerek Osmanlı ya- pıtlarını, cumhuriyet yapıtlanna üstün tut- muştu. Buna içerleyen Tank Zafer Hoca, konferanstan sonra kol odasında, bu savın uzun uzun eleştirisini yapmıştı. Profesör Tunaya, Atatürk'e ve onun dev- rimlerine gönülden inanmış, aynca bilim- selh'kle laıkliğı kendisine baştacı etmiş tam bir Cumhuriyet Türkiyesi hocasıydı. llişkilerinde engin insanlık sahibiydi.Her- kese karşı hoşgörülü davranırdı. Sıradan söyleşilerinde bile eğitsel bir tavır takınır, karşısındakine her zaman olumlu bir düşün aktanrdı. Temiz giyinen, alcak gönüllü bir insandı. Yeni çıkan dergi ve kitapların zaman za- man kritiğini yapma yoluna giderdi. Bun- lardan Varlık ve Beş Sanat dergileri üstüne bir söyleşi yaptığını da ammsıyorum. 19 Şubat 1932'de kurulan halkevlerini, Türkiye için aydınlanma çağı yaratan birer kuruluş olarak görüyordu. Nitekim 4500 Halkodası ile 500 Halkevi'nde tam altı mil- yon kitaptan başka, milyarlar değerinde müzik ve spor gereçleri vardı. Bu kuruluş- lann, salt sığ politika yüzünden bir çırpıda kaldınlarak, araç ve gereçlerin heder edil- mesi; gerek Tank Zafer Tünaya'mn gerekse çağdaş aydınlann yüreklerinde kapanmayan derin yaralar açrruştır. Bu bağışlanmaz kül- tür yıkımı da toplum tarihimizde kara bir leke olarak kalacaktır. Geçmişte Eminönü Halkevi'ne verilen halk ürünleri derlemelerini, Tunaya Hoca titizlikle saklıyordu. Onlann sonunu, ileri- ki yıllarda hep merak etmişimdir. Onca bel- geler, gereçler ve yapıtlar sanınm hoyrat el- lerde dağıtılarak, yok olup gitmiştir. Yaşa- mtn uğultulu akışı içinde bir daha Hoca'y- la bir araya gelemedik. Ne yazık ki şimdi arük o, aramızda yok. Halkevi'ndeki sos- yal hizmetleri, kürsüdeki hocaüğı ve bilim- sel yapıtlanyla daha çok halkının gönlüne gömülmüş olan çok değerli Prof. Tank Za- fer Tunaya Hocamıza binlerce sevgi, binlerce rahmet dilerken, vakitsiz ölümüne sonsuz üzüntülerimi belirtirim. ÇOKKAPHJODA Asun Bezirci 3. bası 7.000 lira (KDV içinde) Çağdaf Yaymlan Ttlrkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul ödencü föMterflmez. HEP ÂimJRKIJN YAMNDA Salita Bozok-Cemal SJBozok 5.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul Ödemeti gönderümez. DISK Dayası Hepimizin Davasıdır... DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) 24'üncü kuruluş yıldönümünü kutladı. 1967'de kurulan DİSK, 12 Eylül 1980 öncesinde Türk-İş'i de aşarak ülkemizin en büyük işçi örgütü cizgisine ulaşmış- tı ki askeri darbe gündeme girdi. Niçin? Her askeri darbenin kendine özgü nitelikleri olabilir; ama, Latin Amerika'dakı çoğu örneğe göre bir genelleme de yapı- labiliyor. Az gelişmiş kapitalist toplumda emekçi halkın "ekmek" ve "özgürlük" istekleri yaygınlaştığı zaman, polis güç- leriyle eylemleri bastıramayan "dışa bağımlı sermaye sınrfı" orduyu devreye sokuyor. "Toplum bunalım sürecindedir; de- mokrasi ve sosyal adalete dönük istemler yasaların çerçeve- sini aşmıştır; ülke tehtikededir." 12 Mart'ta Genelkurmay Baş- kanı'na söyletildiği gibi "Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı; durdurmak gerekiyor?' Yurt savunması için kurulan as- keri örgüt, sermaye sınıfının mekanize siyasal partisi gibi emekçi halka karşı silahına sarılır. 12 Eylül'ün içeriği budur. Daha ilk elde DİSK yöneticileri gözaltına alınmıştır; cunta- nın lideri Kenan Evren, televizyona çıkarak DİSK'i suçlamış- tır; çünkü 12 Eylül, emekçi halka gözdağı vermek için DİSK'in üzerine yürümek zorundaydı; generaller cuntası az gelişmiş kapitalizmin kendilerine verdiği görevi seve seve yerine ge- tirdi. • 12 Eylül'le birlikte gözaltına alman DİSK yöneticileri işken- ceden geçirildiler; DİSK dayası açıldı; yöneticilerden 52'si için idam cezası isteniyordu; DİSK'in mallanna el kondu, mal var- lığının yönetimi kayyımlara verildi; hukuk mukuk, yasa ma- sa bir yana atıldı. DİSK'in defteri dürülecekti. Yargılama bugün de sürüyor. Aradan 11 yıl geçti. Hukuk fakültesine giren öğrenciye daha ilk sınıfta belleti- lir: "Geciken adalet adaletsizliği doğurur" Bugün 12 Eylül, ka- mu vicdanında ve uygar dünyanın yargılamasında hüküm giy- miştir. 21'inci yüzyıla 9 kala hangi yargıç DİSK yöneticilerini mahkûm edebilecektir? On yılda köprülerin altından çok su akmıştır. Artık 141, 142 ye 163'ün çağdışı kaldığını 12 Eylül- cüler bile görüyorlar. DİSK davası müzelik olmuş; 12 Eylül cuntacıları da mumyalar galerisinin ilginç nesnelerine dönüş- müşlerdir. • 1991'de DİSK davası ele alımrken 11 yıldan beri süren ada- letsizliğin geride bıraktıklarına özenle yaklaşmak gerekir. DİSK kapatılmamıştır; "faaliyetten men" edilmiştir; konfede- rasyonun tüzel varlığı sürüyor; Genel Başkanı Abdullah Baş- türk', Genel Sekreteri Fehmi Işıklar ve öteki görevlilerin iş- levleri sürüyor. DİSK'in mal varlığı da DİSK'indir; kayyımla- rın elinde çarçur olmasına karşın, emekçi kitlelerin alın te- riyle yaratılmış bu değerleri kimse kimseye bağışlayamaz. Genel Başkan Abdullah Baştürk, DİSK'in kuruluşunun 24'üncü yıldönümünde konfederasyonun mal varlığının dö- kümünü sayısal olarak şöyle saptadı: 1 trilyon 440 milyar liralık mal varlığı. 180 milyar nakit. Baştürk: — Bu değerleri kimseye yedirtmeyeceğiz" dedi "Çünkü bunlar emekçilerin alın teri birikimi.." • Emekçi halkın geçmişten geleceğe "özgürlük" ve "ekmek savaşı" insanlık tarihini oluşturur. DİSK, Türkiye'nin emek tarihinde kendinden önceki biri- kimi örgütleyerek "demokrasi" ve "sosyal adalet" savaşımı- nı sürdürdü. Bu bir bayraktır. DİSK bayrağı 12 Eyiül'den sonra da emekçinin direncinde dalgalandı. Bu davayı başarıya ka- vuşturmak için DİSK'in önündekı bütün hukuk ve yasa en- gelleri kaldınlmalıdır. Çünkü Türkiye, çağdaş demokrasiye ka- vuşmak istiyorsa 12 Eylül'ü aşmak zorundadır. Tarihimizin en çarpıcı adaletsizliklerinden birisi 21'inci yüz- yıla 20 kala başladı; 21'inci yüzyıla 9 kala Türkiye'de sürü- yor. Bu adaletsizliğin ayıbı "demokrabm" diyen herkesin alnında gölge değil mi? 6. istanbul, Uluslararası Otel,Restaurant Ekipman, Donanım ve Otomasyonu UeYiyecek-İçecek Fuan Otel, motel, restaurant, Ayrıca, her türlü toplu kafeterya, pastane, fast- food, toplu yiyecek-içe- cek donanımları, oto- masyon ve dekorasyon- ları ile ilgili son yeni- likler, uluslararası mar- ka ve kuruluşlarla bir- likte bir sektör kapsamı içinde. yiyecek-içecek hizmet- leri veren kuruluşlar için hazır, ambalajlı ve dondurulmuş gıda ve alkollü-alkolsüz içkiler ile ilgili yerli ve yaban- cı marka ve kuruluş- lar... Hepsi birarada... MTGf 20-24SIMT Hİlton " Conyoıtion & R\hibition Center TURİSTİKOTELCİLERve İŞLETMECİLER BİRLİĞİ Saatieri:12.00-20.00 A&D
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle