12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞIER 12 ŞUBA T 19i Siyasal Önderlik Siyasada önderlerin istekli, kararh olması zorunludur. Ancak bu istekliliğin ve kararlılığın bilinçlilik çizgisini aşarak sahibini I karışıklıklar ortamına itmemesi gerekir. Önderleri başarılı kılan, siyasalarının usçu olmasıdır. "Ya tutarsa" olasıhklanna dayalı siyasacılar yenilgiyle sonuçlanmaya yazgılıdır. Prof. Dr. SUNA KİLİ Boğaziçi Üniversitesi Siyasal önderier ve siyasa) bilim: Siyasal bi- lim ile uğraşanlar, uzun yiizyıllar boyu "önderler" konusunu işlemişlerdir. Plutark, Makyavel, CarJyJe gibi düşünürler tarihin ve siyasanın akışııu önderlerin özellikleri ışığın- da değerlendirmişlerdir. Siyasal biümin özerk ve daha "bilimsel" bir disiplin olarak ortaya çıkmasıyla siyasaJ önderlere olan ilgi geri pla- na itilmiş ve kitleler, onları etkileyen, hare- kete geçiren toplumsal güçler, kurumların iş- levleri gibi konulara inceleme Önceliği tanın- mıştır. Ancak bazı siyasal bilimciler, özellik- le Mosca, Pareto ve Lasvvell'in etkisinde "elit- seçkinler" üzerinde çalışmalannı yoğunlaştır- mışlardır. Fakat, genelde, bu çalışmalar da "önder" ve "önderlik" konulanru içermiyor- du. 196O'lı yıllann sonlarından beri yapılan çeşitli araştırma ve yayınlar önderlerin hem siyasaJ seçkinler çerçevesinde, hem de yerel ve merkezi yönetimlerdeki yer ve özelliklerini in- celemektedir. Önderler ve çağdaş toplum Son aşamada, siyasetin sağlıklı değerlendi- rilmesi, onu etkileyen, onu yönlendiren tüm etmenleri dikkate almakla sağlanabilir. ön- derlerin sorumluluk duygulan, özellikleri hem iç politikada, hem de dış politikada, özellik- le savaş ve barışta kendini gösterme olanağı- na kavuşurlar. önderler gelişmiş ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde hem yapıcı, hem de gelişme ve çağdaşlaşmayı olumsuz yönde etkileyen nite- iikler taşıyabilirler. Her çağdaşlaşma hareke- tinin bir öndere ve bir örgüte gereksinimi var- dır. örgütleşme siyasal iktidara gelmek için ön koşullardan biridir. Siyasal örgütleşme ise siyasal paniyi gerekli kılar. Çağdaşlaşmakta olan toplumlarda otorite boşluklan önceler- de önder kişilerle, ordu gücüyle giderilebilir. Fakat önder kişilerin salt karizmalanyla, or- du gücüyle otoriteyi sürdürmeleri olanaksız- dır. Bunun için önderin yarunda bir siyasal ör- güt ve örgütleşme zorunluğu vardır. Gerçek önder, eyleminin kalıcılığını karizmasıyla de- ğiJ, yapıcılığıyla, ulusun, halkın bu eyleme olanaklar içinde katüma oranıyla sağlar. ör- neğin, karizmayı önde tutan bir Kaddafi'den sonra onun görüş ve uygulamaJarımn kalıcı- lığı kuşkuludur. Karizmayı önde tutan bir başka siyasal önder Nasır ölümünden sonra yavaş yavaş unutulmaya terk edilmiştir. Oy- sa Atatürk otoritesinin karizma yönünü hep arka planda tutmaya çaba göstermiş, yaşamı boyunca bir örgüt adamı olmuştur. Gerek ye- rel örgütleşmeden ulusal örgütleşmeye gidilen 1919-1922 dönemi ve gerekse Cumhuriyet dö- neminde Atatürk'ün bu özelliği açıkça orta- ya konmuştur. Siyasada önderlerin istekli, kararlı olması zorunludur. Ancak bu istekliliğin ve kararlı- lığın bilinçlilik çizgisini aşarak sahibini karı- şıklıklar ortamına itmemesi gerekir. önder- leri başarılı kılan siyasalannııı usçu olması- dır. "Ya tutarsa" olasıhklanna dayalı siya- sacılar yenilgiyle sonuçlanmaya yazgüıdır. Or- tadoğu'daki savaş ortamında Türkiye'nin iz- lemesi gereken politikanın niteliklerini düşü- nürken, Atatürk'ün önderlik özelliklerini içeren, bir süre önce yayımlanmış bir maka- lemdeki görüşlerimi yinelemek gereksinimini duydum: Büyük önderlerin başanlarında en büyük etken akılcı oluşlandır. Başarılı, dev- rimci önder, küne, kimlere karşı, niçin, han- gi amaçla savaşüğını, kullanacağı savaş araç- larını, taktiğini, stratejisini, içinde bulundu- ğu toplumsal yapıyı, o yapıyı oluşturan eko- nomik, kültürel, siyasal, tinsel, etnik, sınıf- sal etkinlikleri, savaşacağı güçleri, onların çı- kar, denge ve hesaplanru, ulusunun özellik- lerini, kadrosunda yer alanların karakterlerini, yeteneklerini, inançlarını, da- yanma güçlerini en iyi tanıyan ve tüm bunla- nn üstünde başlangıçtan amaca ulaşacağı sü- reçte neyi, ne zaman, nasıl, ne kadar yapabi- leceğini en iyi hesaplayan, planlayan ve tüm savaşım boyunca ulusunun güvencesini, inan- casını her geçen gün biraz daha önderliğinde yoğunlaştıran kişidir. Mustafa Kemal Atatürk böyle akılcı bir önderdir. (1) Atatürk, devrim atıhmlannı inançlı bir kad- royla oluşturmaya özen göstenniş, "çevre ve kadro"nun ayru şey olmadığı gerekçesini hep göz önünde bulundurmuş; sofrasında en ya- kın bazı kişileri ise görevde, uzağmda tutmuş- tur. lsmet Paşa, sofradan oldukça uzak, gö- revde en yakıruydı. (2) lsmet İnönü'nün şu uyarısı bugün için geçerliliğini konıduğu gi- bi, bize o dönemin siyasal önderliğinin nite- liği ve ilericiliği konusunda da bilgi vermek- tedir: "Devrimin davası, başlıca ikj yönde or- taya çıkmaktadır. Birinci ve sürekli görev yö- nü şudur: Seçilen yollardan hiçbir sebep ve su- retle geriye dönmemeli, hiçbir sebep ve suretle kazandıklanmıa kayıp ve gözden çıkarmama- lıyız. Türk Devrimi bu konuda çifte cepheli bir dikkat ve savunmaya zorunludur. Çifte cephe, dışandan saldın ve içeriden saldırı ola- sıliklarma karşıdır. Bir devrim için ölüm dar- besi, her şeyin kazanılmış ve güvenilir bulun- duğunun sanılmasıdır." (3) Atatürk, önderlik ve ulusal güç Atatürk'te gerçekçilik ve idealizm iç içedir. ıdeali Türkiye ile sınırlanmıştır. Atatürk'ün ideali, ulusal sınırlar içinde daha ileri, daha çağdaş, refah düzeyi daha yüksek bir Türki- ye yaratmaktı. Anasoyculuğa dayanan ulus- çuluğu, Osmanlıcıhgı ve Islamcıhğı Türkiye için kurtuluş yolu görmemiştir. Keyfiliği be- nimsememiştır. Önderliğin ulusa karşı sorum- luluk duygusunu, "hesap verme" özelliğini çok kere dile getirmiştir. örneğin 10. Yü Söy- levi'nde bu niteliğine tanık oluyoruz: "Büyük Türk ulusu, on beş yıldan beri giriştiğimiz iş- lerde başarı vaad eden çok sözlerimi işittin. Mutluyum ki, bu sözlerimin hiçbirinde ulu- sumun hakkımdaki güvenini sarsacak bir isa- betsizliğe uğramadım." (4) Atatürk döneminde siyasal yaşamın ilerici ve istikrarlı olmasmda en büyük etkenlerden biri, siyasal kadronun kararulığı, dinamizmi, tutarhlığ] ve ulusallığı idi. Kuşkusuz siyasal istikrarın varlığı, siyasal önderliğin özellikle- rinden başka nedenlere de dayanıyordu. O günkü Türkiye'de henüz çağdaş bir toplumun sınıfsal yapısı oluşmamıştı. Beklentiler konu- sunda aşağıdan yukanya gelen geniş kapsamlı kitle istek ve özlemleri henüz ortaya cıkma- mıştı. Ancak, istikrarın sağlanmasında siya- sal önderliğin üstün niteliklerinin varlığı da yadsınamaz bir gerçektir. Işte bu nitelikler, si- yasal sistemin kapasitesini artturıcı yönde ol- duğu gibi siyasal önderler arasındaki temel görüş birligi, ulusun gücune katkıda bulunan, çağdaşlaşmayı hızlandıran bir öğeydi. Siya- sal önderler amaçta ve aracta birlik içindey- di. Amaç, çağdaş uygarlık düzeyine erişmeİc- ti. Araç da ulusal güce, usa, bilime dayana- rak cumhuriyetçi, ulusçu, halkçı, devletçi, laik ve devrimci ilkeler doğrultusunda çalışmaktı. Sonuç Türkiye örneğinde olduğu gibi, ulus- oluşturması ve çağdaşlaşma atüımlannı çeşitli boyutlarıyla ve mantıki bir plan içinde görüp bu atılımlan etken bir biçimde uygulayabile- cek yüksek nitelikli siyasaJ önderlere özellik- le gelişmekte olan ülkelerde gereksinim var- dır. Çünkü bir ulusun gücü, özdeksel ve tin- sel öğelerden oluşur. Özdeksel öğeler asker- sel, ekonomik, teknolojik güç gibi ana dal- lardan oluşur. Tinsel öğeler ise halkm özel- likleri, moral durumu, siyasal önderliğin, yö- netimin ve dış politikanın nitelikleri gibi konulan kapsar. Kısacası, siyasal önderliğin nitelikleri ulusal giicün saptanmasında önemli bir işlev görür. Bir ülkede halkın hükümetin yamnda olması, siyasal yönetimin ulusun ve devletin çıkarlarını konıduğu inancının var- lığı ve yaygınhğı, ulus ile hükümet arasında- ki karşılıklı saygı ve güven duygusu, sorun- lann çözümünde temel bir etkendir. Hem ge- lişmiş ve hem de gelişmekte olan ülkelerde sağlıklı ve tutarü iç ve dış politika güdülme- sinde yüksek nitelikli siyasal önderler önemli bir roî oynarlar. Yaşadığımız günlerde böy- lesine siyasal önderliğe her zamandan daha çok gereksinimimiz olduğu da bir gerçektir. (1) Suna Kıiı. "19 Mayıs'ta AtatOrk Gibi Dü;anebümek", MfBfret, 19 Mayıs 1978. (2) Şinası Özdenoglu, "Atatürk'ün tnançlı Kadrosu", Cnn- buriyM, 7 Ekim 1999. O) tsma tnönü, MUUret, 21 Maut 1934. (4) Atatirk'u Soylcv »e Dcmeflcfi, II, Ankara: Tttrk Tarih Kununu Basımevi, 1959, S. 181. HESAPLAŞMA BURHANARPAD Remarque1anMr. Buslfa... • Sayın Başkan adımı duymuş olduğunuzu sanmıyorum. Ki- taplanmı okumuş olduğunuzu da! Alman edebiyat otoritelerinin 'barış savaşçtsı' diye benden Söz ettikleri biliniyor. Kendimi tanıtayim: Almanya'nın Osnabrück şehrinde 1892 yılında dünyaya gel- dim. Haziran ayının 22. günü. Fransa'da Katoliklere soykırım- uygulandığı yıllarda! Babam Remark basımevi teknisye- ni^i. Cittcilik de yapardı. Biz Remark'ların göç nedeni buydu! - Sizden yana görünen kimi çevreler 'barış ve savaş'ı birbi- rine karıştınrlar çoğu. . Birinci Dünya Savaşı başlad»ğında, ortaokuJ öğrencisiydim. Bürokratlara göre bizler 'gönüllû' gitmiştik askere! Aslında, büyüklerimiz ateşli söylevlerle ve o yaşların romantik hava- sını kötüye kullanıp marşlarla, yiğitlik marşlarıyla ateşe at- mışlardı! Savaş bitip de okullarımıza döndüğümüzde soğuk karşılandık. Okumamız gereken sınıflar için bizler yaşlıydık! Kısa sürede çözüm bulundu! Özel kurslar düzenlediler. Du- rumumuzun ne denli olumsuz olduğunu daha ilk günü kav- radık. Yarıst boş sınıfta eski öğretmenimiz birkaç sözle du- rumu açıklamak istedi. Oysa o, beraberinde getirdığı yığınla defleri kürsüye btraktı ve "önce şu son ödev defterlerinizi sahiplerine geri vereyim" diye başladı. Defterleri alıp on öğ- rencinin adını ve numarasını okuyordu. Çoğu aramızda de- ğildi; savaş alanında kalmışlardı ya da sakattı. Sınıf öğret- menimiz sahipsız ödev defterlerine bakarak "Ben şimdi ne yapayım, bunfarı sahiplerine vermeliyim" diye çırpınmıştı. Biz yaşta cepheye sürülmüş binlerce gencin acı gerçeği- ni sonraları benzeri olaylarda yaşadtk. Olayı bugün gibi ya- şıyorüm. Yaşiı müdür titrek sesiyle şöyle demişti: "Yirmi iki arkadaş aramızda değil. Yirmi iki arkadaş as- kerce ölmenin yüceltici katına ulaştı. Yemyeşil topraklarda sonsuzluğun yüceliğini tadıyorfar." Konuşmanın en heyecanlı yerinde bir kahkaha yükseliyor Salondakilerden biri sesini yükseltmişti. "Yeşil çayırlar... Ye- şil çayırlar" diye konuştu! "Mermi çukurlarının çamurlarında parçalanmış cesetleri duruyor! Neler de hayal ediyorsunuz. Biz bugün buraya şarkı dersi yapmaya gelmedik. Neyin ö/üm- süz uykusu! Küçük Hover'in nasıl can verdiğini bilmek ister misiniz? Bütün bir gün t'el örgüde asılı kaldı ve feryat etti. Bağırsakları makarna gibi fırlamıştı karnından! Bir mermi da- ha yedi. iki bacağı da ucmuştu. Hâlâ ölmemişti. Akşama doğ- ru kalbur gibi delik deşik olmuştu! Yürekliyseniz, anlatınız anasına onun nasıl öldüğünü!" Bütün bunlan ve daha binlercesini nasıl anlatabilirim siz- lere? Sayın Başkan, bütün bu acıklı durumları barışı kurtar- mak için şu sıra mûthiş şeyler planlayan ve yaptıklarını ba- şarılı bir planlama ve uygulamayla yükümfü çok yorgun Baş- kan Bush'a? Hemen hemen bütün Amerika başkanlannın yapmacıklı da olsa yine de sevimli gülücüklerini bile unuttu- nuz son haftalarda! Barış ya da petrol! İşte koskoca bir sorun! Değerli arkadaşımız, öğretmen İŞMET DEMİRKAYA'yıkaybettik. * Ailesine, yakınlanna ve arkadaşlarına başsağlığı diüyoruz. ÖĞRETMEN ARKADAŞLARI VE KARAHAUJ SHP İLÇE ÖRGÜTÜ Isıya Egemen Olun! "Size en Uygun Sistemi 22 Ülkeden 200'ü Aşkın AlternatifArasından Seçin." 4 .ULUSLARARASI I S I T M A 5 O Ğ U T M A H A V A L A N D I R M A T İ C A R İ F U A R I 13-17 ŞUBÂT1991 I S T A N B U L S E R G İ S A R A Y I T E P E B A Ş I • I S T A N B U L '£< AFEKS İŞÇİLER ve Politika * Bush ve Ortaklarının Oyununu Bozalım! • Kitle Grevi Zonguldaktaydı (IKII Askeri kimligimi kaybettim. Hukumsuzdür. LEVEST ŞAHİS Sefer gorev emri \e askerlik cuzdammı kaybettim. Hükümsüzdür. HÜSEYtN KARASO Y j İLAN ŞtLE KADASTRO HÂKİMLİĞt'NDEN 1980/18, 1991/2 Dava konusu Şile ilçesi Ahmetli köyü Köyiçi mevkiinde kain 900 m2 miktarb 914 parsel sayılı Laşmmazın tapulaina tespiti sırasında Mus- tafa Akıncı, Abdullah Akıncı, Nimetj - Emine - Mithat adlanoa his- seleri oranmda tapuya tesiline karar verildiği davalılann itirazı üzerine mahkememizde açılan dava sonucunda davanın kabulune karar ve- rilmiş hüküm davacılar vekili tarafından temyizi ile Yargıtay 7. Hu- kuk Dairesi'nin 26.11.1990 tarih 1990/14126 karar sayılı iJanu üe tajınmazın 12 pay üzerinden 5, erden 10 payınuı davacı Şerafettin ve Emin Temel adlanna, geri kaJan 2. payının da Emin ve Zehra mi- rasçılan adma tapuya tesciüne karar verilmesi gerektiğinden karar bozulmuştur. V'erilen karara karşı adresleri tespit edilemeyen Abdüsselam ço- cuklarının adresleri tespit edilemediğinden ilaneo rebligat yapüması- na karar verilmiştir. Davalı Abdüsselam çocukları Emine - Nimeti ve Mithat ilaniD ya- yımlanmasından itibaren 15 gün içinde kanun yoluna başvurulabile- ceginiz, başvurmadığımz taktirde dava dosyasının esasa almacagı ve Yargıtay'ın belirttiği hususlar yerine getirileceginden Yargıtay ilamının tebliği ile duruşma günü 1.3.1991 gunünde rnahkememizde kendiniz veya bir vekille temsil ettirmeniz kaira olmak üzere ilanen tebüğ olu- nur. BAŞSAGUGI Kardesimiz LEYLA ÎT-FRİ, genç yaşta aramızdan ayrıldı. Sevenlerinin başı sağolsun BtLGE-REFtK DURBAŞ BAŞSAGUGI Aramızdan a>nlan LEYLA İT-ERfnin kederli ailesine başsağlığı dileriz. CUMHURİYET GAZETESt DÜZELTME SERVİSİÇALIŞANLARI PENCERE Uygarlık ve Gaddarlık Karanlık... (3ece... içinde bir sıkıntıyla gözlerini açtı. Uyku ile uyanıklık an sındaki bulanık mağaradaydı. Işık sızmıyordu. Boğuluyor g biydi. Kalktı. Pencereyi açtı. Soğuk havayı soludu. Kaç günden beri tedirgindi. Yanıbaşımızda, komşumu: da bir cinayet işleniyordu. Suçsuz bir halk yok mu edilme isteniyordu? Taş üstünde taş bırakmayacakiar mıydı? Es^ uygarlığın yoksul beşiklerinde çocuklar durmadan ağlıyoı du. Yüz bin tonu aşkın bomba mı atılmıştı? Yirmi beş gün de elli bin çıkış yapan uçakların kara bulutlan, güneşi ört müşlerdi. İkinci Dünya Savaşı'mn beş yılı, Ortadoğu'da yir mi beş güne sığdırılmıştı. Vietnam savaşının tümünde har canan bomba, iki haftada harcanmıştı. Tanrının cehenne mi, Mezopotamya'da yaratılanın yanında solda sıfır kalırdı Uygarlar, televizyon ekranlanna çıkıyorlar, göğüslerini ge- rerek bunlan anlatıyorlar, övünüp şişiniyorlardı; görünüşle- ri serin, konuşmaları soğukkanlıydı; gerçekte barbarlardı bunlar; devletler hukuku adına cinayet ışliyorlar; zalim bir diktatörü yok etmek bahanesinin ardında, petrol çıkarlarını sürdürmek için bir ülkeyi yerle bir ediyorlardı. Cellat uygar olsa bile, neyi değiştirir? Hiçbir şeyi... • Amerika'yı keşfeden beyaz adam uygardı da Aztek ya da Maya neyin nesiydi? Yerliler atı, demiri, tekerleği bilmiyorlardı; ama, şirin kent- leri. sevecen yaşamlan, çocukları, aileleri, nakışları, yontu- ları, türküleri vardı. Yok edildiler. Birisi teknik, öteki kültürel iki uygarlığın karşılaşmasında sonuç ne olur? llle de yıkım mı? Çağımızda bile bu çatışma- nm bir katliama dönüşmesi kaçınılmaz mı? Otadoğu'da katliam var... Savaş eşit güçler arasında yapılır; oysa ortalıkta bir sa- vaş görünmüyor. Bir cinayettir işlenen... Suç ortağı bizleriz... Ben, sen, o... Ortadoğu'da yaşanan olay, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını çoktan geride bırakmış, devletler hukuku- nu aşmış, ceza, suçun karşılığı değil, intikamcı gaddarlığın silahına dönüşmüştür. Hiçbir saygıdeğer Amerikan genera- li, Fransız hukukçusu, İngiliz lordu veya Batı'nın ünlü yaza- rı, Irak halkını cehennemde boğmanın gerekçesini insanlı- ğa açıklayarnaz. Yüzyıflardan beri iç içe, sırt sırta, omuz omuza yaşadığı- mız; geçmişimizde hem sevişip hem dövüştüğümüz; günü- müzde su kaynaklanmızı paylaştığımız Irak halkının tepesi- ne gökten cehennem yağarken "Saddam'a oh olsun" diye oturup sevinecek miyiz? Batı, toplu bir çılgınlığı ya da ortak isteri nöbetini mi yaşı- yor? Tarihte ömekleri var... Avrupa ile Amerika eskiden paylaşım kavgalarını kendi aralarında yaparlar; ama, dünyayı da mezbahaya çevirirler- di. Hitler'i bunlar yarattılar, Saddam'ı besleyip palazlandırdı- lar, kendi aralarındaki çıkar kavgalarına son verdikleri için övünüyorlar; topraklarında zengin kaynaklan banndıran Is- lam ülkelerıne karşı ortaklaşa savaşı, insanlığın vicdanına kara bir leke gibi umursamadan yazmakta pervasız görünü- yorfar. • Ta içimde, benliğimin saf bir köşesinde, ince bir acının sı- /ıntısını duyumsuyorum. Geri sayılan mazlum halklara uygarlığın tepeden inme ög- retileceğine inanmıyorum. Batı, petrol savaşına devletler hu- kukunun kılıfını giydirerek insanlığın gözünü bağlıyor. Oysa dünyanın her toprağına nakışlanmış kültürlerin uygarfıkla bağdaşması içîn mazlum halklara saygı ve sevecenlikle yak- laşım birinci koşuldur. Körfez«avaşındaki emperyalist gaddarlık, Saddam'ın Irak halkına reva gördüğü zulmü bin kat aşmıştır. VEFAT Giritli Nuri Paşa, Demirtaş Aslan Paşa, Abidin Paşa Dino, Gazi Turhan Celal Paşa, Mostarlı Salih Behlil Bey, Bosnalı Salih Efendi torunlarından, Suphi Nuri 1leri, Leyla İleri, Mehmet Ali Behlil, Emine Behlil torunu, Abidin Dino, Arif Dino, Cemil Dino, Sabri Dino, Boris Dino, Esma Aslan, Leyla Karan, Nilgün flksel, Sedat Nemli, Fehmi Behlil, Beyza Behlil, Dura, Ayral, Neyzi ve Madra ailelerinin ye|eni, Zeynep Fadıllıoğlu, Aslı Ersu, Hakan, Melis, Mehmet Ali Behlil, Ali Haydar ve Semine 1leri ile Salih ve Sezai Madra'nın kardeş çocuğu, Bedia fleri ve Rasih Nuri Ileri'nin sevgili kızları, Mustafa Suphi, Mehmet Can, Mahmure Durbaş lleri'nin kardeşi, Esin lleri'nin se\gili halası LEYLA İLERİ genç yajta aramızdan ayrıldı. 13 Şubat 1991 Çarşamba günü ögle namazından sonra Bebek Camisi'nden Rumelihisarı aile son ikametgâhına götürülecektir. AİLESt LEYLA ILERI'YI KAYBETTİKOndokuz yıllık arkadaşımız Leyla lleri'nin kalbı otuzdokuz yaşında durdu Bedıa ve Rasıh Nuri lleri'nin kızı Mehmçt ve Suphi ilen'nın kardeşi oıan Leyla İleri terbıyesı, aıleden aldıgı ve daha sonra devamlı gelışen kulturu. edeb^yat. resım ve muzık bılgısı, yabancı dıllere ııgısJ tabıat ve ınsan sevgısı ve daıma gulen yuzuyle gunumuzde ornegıne az rastlanan iyi ınsanlardandı Ondokuz yıldır ışıne bağlılığı ile de ornek bırçalışandı Geçen Cuma sabahı gene ışıne gelmek ıçın hazırtanırken genç yaşta kalbı durdu Allah Rahmet Eylesın. Aksigorta Çabşanlan Partimizin Genel Yönetim Kurulu üyesi RASİH NURİ ÎLERf'nin kızı EMESE LEYLA ILERT. yitirdik. Cenazesi 13.2.1991 Çarşamba günü öğle namazından sonra Bebek Camii'nden kalkacaktır. Ailesine ve tüm dostlarına başsağlığı dileriz. TÜRKİYE BİRLEŞİK KOMÜNİST PARTİSt MERKEZ YÜRÜTME KURULU YUVAYA ELEMAN Kocasinan'da açılacak yuva için pedagog, psikolog, öğretmen ve hizmetli aranıyor. 9-i7arası 574 53 25
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle