Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORIAJ 26 KASIM 1991
Dünün adamları,bugünün yanlışlarıGünümüzün medyası TV'de adaylarla ilgili 'aynntılar' sonuçlar üzerinde de en az söyleyip ettikleri kadar etkili olmaktadır
S I Y A S A L
REKLAMCILIK
EROL ÇANKAYA
SHR
Î3iyasal reklamcdık tarihinin hiç
şüphesiz en 'çarpıcı' başansızhklanndan
biri Ingiltere'de yaşandı.
1970 yılındaki Ingiltere genel seçimlerin-
de tşçi Parlisi kimilerine göre çok iddialı
bir sloganla açıyordu kampanyasını. Slo-
gan 'Dünün adamlan'ydı ve Edvvard He-
ath'ten Iain Macleod'a, Lord Hailsham-
dan diğerlerine, muhafazakâr siyasetçile-
rin 'kukla resjm'lerini bir araya getiren afiş
"Onlar iflasettiler!" diyordu. Kampanya,
bu liderlerin yok olacağı platfonnu üze-
rine kuruluydu.
lşçi Partisi'nin tüm umudunu bagladı-
ğı yaklaşım geri tepti; muhafazakârlar de-
ğil ama lşçi Partisi'nin liderleri bir anda
kendilerini 'Dünün adamlan' olarak bul-
dular. Bu yaklaşımın lşçi Partisi'ne açtığı
bela bununla kalsa iyiydi ama yankıları
epey sürecek, lşçi Partisi'nin başını uzun
süre ağntacaku.
Nitekim, 'Dünün adamlan' sloganı, se-
çimlerden bir yıl sonra ve seçim kaybet-
miş Labour liderlerinin bozgununu anla-
tan bir BBC programının adı olarak ye-
niden gündeme geliyordu. Bu program ne-
deniyle lngiliz lşçi Partisi ile BBC'nin arası
uzun yülar için şekerrenk kalacak, ancak
siyasal reklamcılık, bu sayede paha biçil-
mez bir ders de kazanacaktı. (Bkz: Nigel
Rees, Slogans, Londra, 1982)
0M Bttl YIL SONRA TÜRKİYEDE
xm.caba? Çünkü o zamanlar, çok çarpıa
bir siyasal reklamcılık *vaka'sı olan bu ör-
nek olayın bir benzerinin yıllar sonra
Türkiye'de de yaşanacağını kim bilebilir-
di? Bunu söyleyince elbette akülara
SHP'nin, kampanyasmın son günlerinde
belki de alelacele kotarıp pişirdiği 'Rus
bebekli' filmi ve bunu işleyen gazete ilan-
ları geliyor.
Ancak nercdeyse birebir tekabül edecek
ölçüde lngiliz lşçi Partisi'nin 'Dünün
adamlan' çizgisinde bir platform oluştu-
ran SHP'nin bu tutumunu diyelim *aBİı-
yornz'... Ancak SHP gibi lşçi Partisi'nin
afışine benzer bir afiş yapmamakla birlik-
te temelde bu tavn benimseyerek "diger li-
derlerin yaşlandığını, eskidiklerini, geç-
mişte kaldıkbtn" fikrini ısrarla işleyen
ANAP'ın yaklaşımına ne demeli?
Bu soruyu boşuna sormuyoruz. Çünkü
çok değil, daha bir yıl öncesindeki bir ko-
nuşmasında Ifesterday's Men' kampanya-
smın yanhşlan üzerinde duran, ANAP-
ın ünlü Fransız reklamcısı Seguela: "Eger
çıkıp da 'Onlar kötüdür, eskidir, geçmişe
aittlrler' derseniz, kendine güvenen biri
olamazsınız. Halk bundan hoşlanmaya-
cakbr. Halk, karşısnda bir kahraman, sa-
kin, kendine güvenen bir kişilik, bir star
görmek ister." Aynı konuşmasında Segu-
61a, saldırgan, dahası kıyaslamalı reklam-
cıhğın siyasal reklamahkta yeri olmadı-
ğım söylüyor, bu tutumu 'kaybedenlerin
reklamı' olarak niteliyordu. Kısacası, sal-
dırgan reklamcılık bazen işe yarayabilir-
di, ama Seguela'ya göre bütünüyle buna
. • kampanyasını "Sandıkta güller açacak"slogamyla açtı.
Ardından sürekıi "yeni bombalar"ın geleceği duyurulduysa da gelen "Dünün
adamlan" esintili Rus bebekleri oldu. Bir ara Ecevit'in "bölücülüğü" üzerinde
duruldu. Sonra Inönü "O sizi düşünüyor" diyesunuldu.
bağlanmak yanlış bir yoldu. (Archive,
Ağustos 1990)
Bunu bir tarafa bırakalım, SHP'nin asü
kampanya zaafının, bütünlüklü bir yapı
kuramamasından ve aşamah bir çizgisel-
Iik içinde yükselen bir tek kampanya ye-
rine deyiş uygun düşerse çeşitli kampan-
yalar yapması olduğunu söyleyebiliriz.
SHP'nin kampanyasını "Sandıkta gül-
ler açacak" slogamyla açtığını hatırlatmış-
tık. Sürekli 'yeni bombalann' geleceği du-
yurulduysa da gelen 'Dunün adamlan'
esintili Rus bebekleri oldu. Bir ara Ece-
vit'in 'bölücülüğü' üzerinde duruldu, son-
ra lnönü "O sizi düşünüyor" diye sunul-
du. Bir siyasi parti kampanyasınm 'olmaz-
sa olmaz'ı, mütememmim cüzü olan 'ik-
tidara geliyoruz' fıkri, ancak ve ancak De-
mirel meydanlarda tüm partilere meydan
okuduktan sonra o da mahcup bir tarzda
dile getirilebildi!
önce hemen söyleyelim, ilk sloganları
olan "Sandıkta güller açacak" -reklamcı
deyişiyle - Vishfull thinking'in, bir baş-
ka deyişle 'inşallahla maaşallahın' sınır-
larını aşamadı. Sandıkta güller açacaksa
bu vatandaşın hayatım nasıl etkileyecek-
ti, neler olacaktı da 'güller' açacaktı. tşte
bu noktayı önemsiz sayıp *es' geçtiler. Da-
hası bu sloganı bir adım ileri götürüp
"Türkiye'de güller açacak" biçiminde for-
müle edememelerı iletişim adına da ger-
çekten kayıptır.
SHP'nin bir başka yanhşı da sözcüsü
olduğu toplumsal kesimlerin ve konsoli-
de tabanmın zaten daha baştan kabul et-
tiği kimi göruşleri yineleyip durması, 'cep-
te keklik gördügü' bu 'aslan sosyal
demokrat' kitlenin dışındaki seçmenle ko-
nuşma gayretine girmemesidir. Kendini
'tanıtma' adına SHP'nin tek yaptığı "Bir
de beni deneyin!" idi! Oysa rekabef çok
etkili bir silahı doğrultmuş "Seni beledi-
yelerde denedik" diyordu. Bu konuda bi-
le pek çok dogru'nun halka iletilememesi
kaçırdan ayrı bir fırsatür.
Strateji olarak doğru tespitlerden hare-
ket eden DYP'nin daha çok kentli karar-
sızlar üzerine 'oynadığım', neredeyse bir
sosyal demokrat parti programıyla seçim-
lere girdiğini söylemiştik. Bunun doğru bir
yaklaşım olduğu ortadadır. Ancak basın
ilanlarında daha başanb ve amaca uygun
bir yöneliş içinde olan DYP, özeüikle te-
levizyon medyasında belirgin bir zaaflyet
içinde göründü.
' trateji olarak doğru tespitlerden hareket eden DYP'nin, daha çok kentli
kararsızlafüzerine "oynadığı", neredeyse bir sosyal demokratpartiprogramıyla
seçimlere girdiği görüldü. Bunun doğru bir yaklaşım olduğu ortadadır. Ancak
amaca uygun bir yöneliş içinde olan DYP, TVmedyasında zafıyet içinde göründü.
dü, ancak hem biraz geç kaldı ve hem de
istisnai olmanın kuralını bozamadı.)
ASIL SAVÂŞ TELEVtZYOM ECTANNMAI
'Dünün adamlan' sloganı İngiliz İşçi Partisi'nin başını uzun süre ağnttı.
MEOYA KUUANIMINDA HASSAS YAM
D,YP'nin televizyonda pek de başanlı
olamadığını söylerken zaten hiçbir parti-
nin yanşamayacaği olanaklarla her iki te-
levizyonu birden kullanan ANAP'la nice-
liksel yönden kıyaslamıyorum. Hedef kit-
lesini kentli liberal, hatta sola açık, mo-
dern kimlikli, 2S-4S yaş arası seçmenler
olarak belirleyen DYP'nin televizyon me-
sajları bu hedef kitlenin özellikleriyle ör-
tüşen bir diskur içinde oluşturulamadı.
Burada şu noktanın altım çizmek isti-
yorum: Kitle iletişimi alamnda yapılan
araştırmalar yaklaşık 30 yıldır şunu bel-
geliyor: Eğitim düzeyi görece düşük, kır-
sal kesimden bir hedef kitleyle yapılan ile-
tişimde 'tek yanlı sunum'un, alternatifle-
ri de belirten, soru soran, düşündürmeye
yönelik 'çift yanlı sunum'a açık bir üstün-
lüğü vardır. Bu kesime hiç çekinmeden, al-
ternatiflerle 'kafa kanştırmadan' 'mutia-
ka alın' dersiniz, "Böyle fırsat görülme-
di!" diye üst perdeden konuşursunuz. Bu-
na karşıhk, eğitim düzeyi yüksek, kentli,
modern kesimlerle yapılan iletişimde ise
çift yanlı sunum, tek yanlı sunumdan çok
daha etkili olmaktadır. örneğin bir-iki al-
ternatif sunar, ağırlığı kendi cözümünü-
ze verir ve 'karar sizin!' diye karşıruzda-
kini 'özgür' bırakırsınız!
DYP'nin basın ilanlan bunu yer yer ger-
çekleştirdiyse de televizyon mesajlan, ras-
yonel ve mantıklı bir karar oluşturma sü-
recine yatkm, görece eğitimli kentli kesi-
mi etkilemeden uzaktı. DYP'nin televiz-
yon spotlan bir siyasi parti kampanyasın-
dan çok 'tek kupona areba' veren gazete-
lerin promosyon filmlerini, uzaktan uza-
ğa hani o Güneş gazetesinin on yıl önce-
ki kampanyasını hatırlatıyordu.
Zaten önceleri ABD'de ve Avrupa ülke-
lerinde gözlenen bir başka olgunun bizde
de ortaya çıküğını belgeleyen yanıyla da
önemli dersler bırakıyordu son seçimler.
Bu, seçim kampanyalarının ana mecra
olarak televizyonda yiirütülmesi ve sava-
şın burada karanılması ya da kaybedilmesi
gerçeğidir.
Işte bu nedenledir ki bizce stratejisi dog-
ra kurulmakla birlikte, DYP kampanyası
-özellikle kentler için söylüyoruz- televiz-
yon medyasının hem olanaksızlıklar ne-
deniyle yetersiz ve hem de yanhş kullanıl-
ması nedeniyle özlenen etkiyi sağlayama-
dı. Yoksa tümüyle yenilenerek daha mo-
dern bir kimlik kazanmış olan DYP, bu-
nun doğal sonucu olarak daha baştan,
akılcı bir tutamla zaten var olan konsoli-
de oyların üzerine yeni bir hedef kitleye
ağırlık vermiş, yoğunlaşacağı ilgi alanını
da özel olarak kentler olarak belirlemiş-
ti. DYP'nin TV mesajlarının bağırıp ça-
ğırma yerine daha rasyonel ve kanıtlarla
ilerleyen bir diskur içinde gelişmesi hiç
şüphesiz bu partinin kentlerdeki konumu-
nu çok güçlendirebilirdi. (Son dakikada
devreye giren ve AP eserlerini derleyen 1a-
rat'lı fıhn ise daha doğru bir akılcılığm ve
daha başanlı bir ikna çabasımn ürünüy-
t, günümüzün modern toplumlann-
da olduğu gibi artık ülkemizde de seçim
kampanyalarının temel savaş alanı televiz-
yon ekramdır. Bu ise bu medyaya uygun
mesajlann oluşturularak en uygun retorik
içinde sunulmasım gerektirmektedir. O
kadar ki adayların fizik özellikleri, kıhk-
kıyafetleri kadar, tedirgin olup olmadık-
lan, kendine güvenip güvenmemeleri gi-
bi '•ynntılar' sonuçlar üzerinde en az söy-
leyip ettikleri kadar etkili olmaktadır.
O kadar ki daha önce edindiğimiz ün-
lü Kennedy ile Nixon televizyon tartışma-
sından sonra yapılan araştırmalann da or-
taya koyduğu gibi aynı tartışmayı radyo-
dan dinleyenlerle televizyondan izleyenler
arasındaki tercih büytlk ölçüde farklı ol-
maktadır. Örneğin 1960 yılındaki bu ün-
lü TV düellosunu radyodan dinleyenler-
den çoğunluğunun Nbcon'a oy vermesi, te-
levizyondan izleyenlerin ise Kennedy'yi
tercih etmesi yeterince anlamlı bir sonuç-
tur.
Bu noktada daha yeni bir örnek-olay yi-
ne ABD'deki başkanlık seçimlerinden: Te-
levizyon medyasının muazzam bir ağırlı-
ğa sahip olduğu ABD'de seçimler önce-
sinde Reagan ile Carter'ın karşı karşıya
geldiği ünlü televizyon düellosunda baş-
langıçta her şey Carter'den yanadır. lar-
tışmaya çok iyi hazırlanmış ve zaten iyi bir
hatip olan Carter ekonomik verileri, ra-
kamlan tek tek sayıp dökmekte, tartışma-
nın -ve seçimlerin- açıkça galibi olmaya
doğru gitmektedir. Tam bu anda Reagan-
ın danışmanlanndan biri önündeki karta
tek bir kelime >~azıp bunalmış başkan ada-
yına uzaMr. Reagan kartı alır, okur: "Gü-
lümse". Reagan geriye yaslanıp kendinden
emin bir tarzda gülümserken TV düello-
sundaki en önemli atağını başlatır. Uz-
manlara göre bu gülümseme ile Reagan,
Carter'ın sayıp döktüğu bütün verileri an-
lamsız kılar; tarihi karar anını işte bu gü-
lümseme ile kazanır.
Şimdi yeniden Türkiye*deki son seçim-
lere ve seçim kampanyalanna dönelim.
KAMPAMYALARIII OY DAĞIUMMA
ETKbl NE 0LDÜ7
D,"aha önce belirttiğimiz gibi bir seçim
kampanyasının başansını tayin etmede te-
mel kıstas o kampanyanın ne kadar oy
sağladığıdır. Bu nedenle kampanyalan bir
de sağladıkları 'oy başansı'yla değerlen-
dirmek de yararlı sonuçlar verebilir.
Resmi kampanya döneminin henüz baş-
ladıgı günlerden olan 10 eylülde partile-
rin dunımu şudur: DYP yaklaşık yüzde 24
ile birinci partidir, ANAP yüzde 19, SHP
yüzde 18.5, DSP yüzde 16.6, RP ittifak
toplamı 10.1, kararsızlar yüzde 16.6 gibi
olağanüstü bir payı oluşturmaktadır.
DYP oylan Dalan'ın partisiyle birleşme-
yi izleyen günlerde birkaç puanlık bir ar-
tış göstererek secimlerden çok önce, daha
1 ekim tarihinde yüzde 27 sınınna ulaşır.
Bu günlerde ise kararsızlar hâlâ yüzde 10.4
düzeyini korumaktadır. Bu neyi gösterir?
Eğer 1 ekim tarihinde DYP'yi tercih eden
seçmenler, 21 ekimde kesinleşen yüzde
27'lik DYP oyu kadarsa bu durum
DYP'nin -1 ekim tarihinden 20 Ekim ta-
rihine kadar geçen yirmi gün içinde- hâlâ
kararsız olan yüzde 10.4'lük bir kitleden
hiç oy alamadığını gösterir; ilginç olan bir
başka nokta ise bu kitlenin büyük çoğun-
luğunun kentlerde bulunmasıdır. (Bu gün-
lerde DYP'nin ajansı, 'suçu' basma yük-
leyerek "Basm bizi yerimize çaktı, man-
şetlere Mesut Yılmaz'ı çıkanyorlar" diyor-
du.)
ANAP oylan ile kararsız kesimin yöne-
lişi arasında ise ilginç bir durum var; ka-
rarsızların azalmasına paralel olarak
ANAP oyları yükseliyor. O kadar ki 19
ekim tarihli son araştırmalarda yüzde 21
civannda görülen ANAP'a karşıhk karar-
sızlar yüzde 4 civarındadır. Seçim sonu-
cunda ise diğer partilerin oylan pek de-
ğişmez, ancak ANAP'm oylan yüzde 24
düzeyine yükselir. Seguela imzah ve Me-
sut Yılmaz'ı öne çıkaran yaklaşımh ilk
fıhnlerin yayımlandığı suâlarda ANAP
oylan yüzde 19 civannda iken 'ulusal' bir
yaklaşımın ürunü, *Hadi Bakaum'h nimin
devreye girmesinden sonra oylar giderek
ağır ağır da olsa tırmanmaya başlar. Se-
guela imzalı o ilk 'korku filmleri'nin et-
kisi 'Hadi Bakalım'lı yaklaşımın yaşama
sevinci ve umut aşılayan havasıyla dağıl-
mış, 13 ekime gelindiğinde ANAP oylan
yüzde 21.4 düzeyine ulaşmıştır.
Gelişmeyi DSP açısından izJediğimizde
ise bu partinin 1 eylül-8 eylülde yüzde 14.9
düzeyine ulaşan bir tırmanma gösterdik-
ten sonra ekimin ilk günlerinde ytizde
12'lere inerek düşüş yönünde bir trende
girmesi de ilginçtir. Bu dönem ise SHP'nin
oylanndaki artışın ortaya çıkmaya başla-
dığı günlerdir. Bu ise SHP'nin "DSP
tehlikesine" karşı- "solu böfaneye|im" yak-
laşımının bu iki parti arasındaki kararsız
tabanda etkili olduğunu gösteriyor.
Seçimlerin DYP'den sonraki ikind
galibi' RP'nin başı çektiği ittifakın oy top-
lamı istikrarlı bir şekilde ve yüzde 10.6 dü-
zeyinde seyrettikten sonra, birdenbire yük-
selme eğilimine girer. 13 ekimde 13.6 dü-
zeyine ulaşır. RP'nin 3 puanlık bir artış
sagladığı bu dönemdekı 'anlamlı' bir yö-
neliş kararsızlarm oylanndaki 4 puanhk
azalmadır. Bu dönemde RP'nin "oldult-
ca bütünsel ve tutarlı" kampanyasının iyi-
den iyiye devreye girdiğini, mesajlarının
çok 'ılımlı' bir çizgide hazırlandığını he-
men hatırlayahm.
Bu bölümü noktalarken hemen şurası-
nın da altım çizmek gerekiyor:
"Dışandan" bir bakış kişiyi yayımlanan
kampanyalardan, ne kadannın ajansa ne
kadanmn 'reklamveren' olan siyasal par-
tiye ait olduğu konusunda yanhşlığa dü-
şürebilir. Biz bu nedenle partileri asli
'muhatap' olarak gördüğümüz içindir ki
analizimiz boyunca belirli bir ajansın adım
verme yerine örneğin "A Partisi'nin
kampanyası" demeyi yeğledik.
Yarın: Siyasal reklamcılık
nerede biter?
Sosyal demokratlar tartlŞiyor Nedenyenıldık nasılkazanınz?
"Irfan Foto
kendini bağlar"
Gazetenizde 22 Kasım 1991 cuma gü-
nü yayımlanan 'Sosyal Demokratlar
Tartışıyor' başlıklı yazınızda DSP Ada-
na ll Başkanı Sayın Irfan Foto'nun, "İki
parti birleşemiyorsa 3. partide bir ara-
ya gelirler' şeklindeki göruşü kendisinl
bağlamaktadır. DSP'ye gönül verenle-
rin yeni bir partiye ihtiyaçlan yoktur.
DSP, kunıluşundan bu yana geniş halk
kesimlerinin siyasal iktidara taşınması
mücadelesi vermektedir. Tüm olumsuz
koşullara karşın parlamentoya girmeyi
başarmıştu-. DSP'nin tabamnda fabri-
kalar, tarlalann emekçileri ve çoğunluk-
la yoksul halk kitleleri vardır. Bu siya-
sal kimliğiyle partimiz kendisini kabul
ettirmiştir. DSP'ye destek vermek iste-
yenler, bu partinin saflannda yer alma-
hdırlar. Tüm bu nedenlerle partinin sa-
yın il başkanının 'yeni bir parti
kurulmahdır' biçimindeki görüşü ken-
disini bağlar ve bu göruş örgüt tabanı,
delegasyon ve üyeler tarafından payla-
şılmamaktadır. Ayrıca slogan düzeyin-
de demokratik haklardan söz edip, üs-
telik ihtiyacı oiduğunda DSP'ye banş
çubuğu uzatan, yardım isteyen SHP'nin,
son derece grupçu bir tavırla koaUsyon-
da yer alması, sosyal demokrat diye ta-
mmladığı DSP'yi dışarda tutması, en
azından DSP'ye bu konuda teklifte bi-
le bulunmaması düşündürücüdür. Bu
koalisyon geniş halk kesimlennin ezil-
mesi pahasma daha çok kâr ve rant dü-
zeni gerçekleştirecektir. Bizim DSP ola-
rak böyle bir sonucu hazırlayacak kad-
rolarla heThangi bir zeminde birleşme-
miz söz konusu olarnaz. SHP'de yer al-
mış inançlı ve ilkeli gerçek sosyal de-
mokratlar esasen bizim partimizde saf
tutmayı sürdürmektedir. Sayın tl Baş-
kanı Irfan Fbto'nun aksi yöndeki anla-
yışıyla ashnda dar kadrocu ve tasfiyeci
sağ unsurlann azmhkta da olsa Demok-
ratik Sol Parti'ye sızmış ohnası üzücü-
dür.'
DSP Seyhan tlçe Başkanı
AyiAÇÖZCAN
Yüregir tlçe Başkanı
AHMETKOÇ
Millelvekili aday adayı
ZAFER SAKA
DSP*li üç eski parti meclisi üyesinden açıklama:
DSP, ne demokratiknedesol bir partidirDSP Parti Meclisi ve MerkezYönetimKu-
rulu eski üyeleri Zeynel Yüksel, CaferTürk-
oglıı ve DemirÜnsal DSP Genel Başkanı Bü-
lent Ecevit'e şu açıklamayı yolladılar:
Sayın Ecevit, "SHP-DSP bölünmüşlügü
diye bir olgu yoktur. İki partinin yapılan da
dogrultulan da dayandıklan toplumkesim-
leri de birbirinden çok f arkiıdır," demekte-
dir. Gerçek odur ki, SHP ve DSP, CHP'nin
bir bölünmüşlüğüdür; aynı tabana otur-
maktadırlar. Aynı toplum kesimlerine daya-
nan bu iki partiyi, soldatek ses olma ihtira-
sıyla, ayn toplum kesimlerine dayanan iki
parti gibi göstermek isteyen Sayın Ecevit, bu-
radan hareketle, sosyal demokrat ilkelerden
ödünlervermiş; laikliğin sınırlannı esnetmis,
ulusal birlik iddialan ile ulusal birliği zede-
lemiş, Atatürk milliyetçiliğini terk ederek
Türk milliyetçiliğine soyunmuştur. CHP'nin
malvarlıgının iadesi gündeme gelince, ken-
dini varis sayan, düşüncesine gelince varis
saymayan Sayın Ecevit'in gerçek yüzünü gö-
ren, DSP tabanmdaki sosyal demokratlar
SHP'de birleşerek bu bölünmüşlüğe son ver-
meye başlamışlardır.
Sayın Ecevit, "Birçok görevli arkadaşımız
haftalarca bütün illeri dolaştılar. gittikleri
her yerde örgütle, erişebildikleri kadar üye-
lerle ve yurttaşlarla konnştnlar, nabız yok-
ladılarveedindikkrildenimleribiraradade-
ğerlendirip önerilerini parti meclisine sun-
dular, parti medisinin de görüşleri alınarak
listelerimiz kesinleşti" demektedir.
Bu açıklamanın gerçekle uzaktan veya ya-
kından hiçbir ilgisi yoktur; gerçek şudur:
Seçim kararı verilmesinden sonra, parti
meclisi yaptığı ilk toplantıda, bizzat Saym
Ecevit'in "Ben kimseye angaje degilim, kim-
seye sıralama için umut vermedlm, milletve-
kili aday adayı olacak ber arkadaşımız bu-
nun riskine katlanmak zorundadır" şeklin-
deki sözlerini esas alarak, bu yolda bağlayı-
cı bir karar almıştır.
Ancak ne var ki bu kararın alınmasmdan
iki üç gün sonra bazı kişiler, Sayın Ecevit'in
kendilerine adayhk için ısrar ettiğini, aday
listesinde ilk sırada olduklanm basına açık-
lamaya başladılar; bu arada Sayın Ecevit ve
bir MYK Uyesi de "Kadrolarımm
açıklıyoruz" diyerek, birçok profesörün
isimlerini açıkladılar. Bizler de Saym Ecevit-
in soylediklerinin ve parti meclisinın bagla-
yıa karanmn aksine, bazı kişilereangaje ol-
duğunu, adayhk sıralannın dahi belli oldu-
ğunu, öte yandan birtakım cüzdanı şişkin ki-
şilere dv aday sıralamasında umut verildiğini
üzülerek öğrendik.
Aday sıralamasırun yapılacağı parti mec-
lisitoplantısınahiçbir adayadayının başvu-
rusu ve evrakı getirilmemiştir. O toplantıda,
Saym Ecevit, "Aday ohnayan arkadaşlanmı-
zın örverisine teşekkür ederim, yoğun çaltş-
malar sonucu aday listemiz hazuianmıştır,
bu liste üzerinde görüşelim" dedikten sonra
bir PM üyesinin "Kimlerin aday olduklan-
nı bilelim" sorusuna "Ne geregi mr, baz lis-
te hazır" diyerek karşıhk vermiş ve hemen
Genel Başkan Yardımcısı SaymRahşan Ece-
vit'ten listenin okunmasım istemiştir. Bu
aşamada da listede isimleri bulunan aday
adaylarmın sıralanna ilişkin tartışma istek-
lerini de reddederek "Isterseniz oyfaryaum ve-
ya bu konuda bize yetki verin" demiştir. 900
kişilik liste, Sayın Ecevit'in konuşmalan da
dahil 35 dakikada okunarak geçmiş ve hat-
ta Yüksek SeçimKurulu'naverüirken bu liste
dahi değiştirilerek verümiştir. "Bizim iki gü-
cümüz var, halk ve hak" diyen Ecevit, özet-
lemeye çalıştığimız bu tutum ve davranışla-
nyla halkı kullanrmş ve hakkı yok etmiştir.
DSP'de, kesinhkledemokratik bir işleyiş
söz konusu değüdir. örgüt atamalan, görev-
den almalar ve karara bağlanması zorunlu
olan her tasamıf düz bir yazıyla yapümak-
ta, "parcala ve yönet" siyaseti, parti çalışma-
larında en kesin şekilde uygulanmakta,
kongreler masa başında yapılmakta, parti
kurulları, yasal zorunluluklar nedeniyle
oluşturuhnaktadır. Telefonlann dinlendiği,
mektupların açıldığı da bir gerçektir.
Daha yazüacak ve söylenecek çok şey var.
Ancak yukanda yazılanlar dahi DSP'nin
"demokratik" ve "sol" bir parti olmadığını
anlatmaya yeter zannederiz.
Türkiyemiz'de sosyal demokrasi
ebediyyen yaşayacaktır
Sosyal demokrasi yerine açıkça sosya-
list demokrasi sözcüklerini kullanmak
daha yerinde olur. Kendi sosyalizm gö-
rüşlerine bilimsel sosyalizm demek su-
retiyle bilimsel düşünceyi kendi milliyet-
siz, dinsiz ve Allah'sız felsefelerine mal
etmek isteyen materyalistler, bilimseUi-
ği aynı zamanda kendi toptancı ve tek
partili işçi sunfı diktatörlüğüne de mal
etmiş oluyorlardı. İşte bu tekelciliğe karşı
çoğulcu veya çokpartili olan özgürlük-
çü demokrasi âlemi, bilimselliği onlann
tekelinden kurtararak bUimsel ve demok-
ratik sosyalizmi benimsedi. Birinci En-
ternasyonal, IPnci ve IH'üncü şeklinde
ikiye bölünerek demokratik sosyalistler
Il'nci Enternasyonal'i kurdu. IN'üncü-
sü de işçi sınıfı ihtilali gayesi güden ko-
münistlere kalrmş oluyordu.
Böylece bilimselliği de komümstlerin
elinden alarak bilimsel sosyalizmi, daha
çok yaraştığı, demokratik sosyalizme
mal etmiş oldular. öyle ya, materyalist
felsefeye bağh dinsizlik ve milliyetsiz, üs-
teu'k tek sınıflı ve tek parti zihniyeth bir
görüşün düşüncesi bilimsel oluyor da,
nicin dindar, milh'yetçi ve özgürlükçü gö-
rüşün sosyalizm düşüncesi bilimsel sa-
yılmayacaktı!?
İşte Sovyet Rusya'da yıkılan, sosya-
lizm düşüncesi değil, bilimselliği sırf ken-
dilerine mal eden komünistlerin tek par-
tili sosyalizm görüşüdür. Kapitalizmin
ekonomik görüşü olan, zengini daha
zengin fakiri daha fakir, hatta orta sını-
fı bile vergi veremeyecek derecede fakir
dunıma düşürerek devleti de fakirleşti-
ren liberal ekonomi görüşü karşısında al-
tematif olarak demokratik sosyalizm da-
ima yaşayacaktır. Çok büyük bir hata
olarak bilimselliği ve sosyalizmi kendi-
lerine mal eden komünistler kendi tek
partili ve tek sınıfb, ve de ihtilalci sos-
yalizm görüşünü demokratik sosyalizme
terk ederek dünyamızdan siünip gide-
ceklerdir. Yeter ki kapitalizmin emper-
yaüzmi demokrasi rejimini uydurma de-
İege ve hileli seçim usulleriyle soysuzlaş-
tırmasın! Çoğulcu fikir mücadelesiyle bu
tutumlar önlenerek demokrasiye ve ada-
lete yaraşır hale gelebilsin... Yetsin artık
demokrasinin uydurma delege ve mak-
satlı seçim kanunlanyla soysuzlaştınbna-
sı!.. önce demokratik sosyalizm, kapi-
talizm emperyalizminin bu hilelerinden
kurtarıhnahdır. İşte şimdi Türkiyemiz'-
de bu yapüacak ve sosyal demokrasi ebe-
diyyen yaşayacaktır...
Dr. Haydar Scçkin
(Duzct - BOIB DP kurucusu)
Halk,
Ecevifi aştı
Türkiye'de sosyal demokrasinin tari-
hi CHP'nin kuruluşuyla başlar. Bugün
CHP'deki örgütlülük olayı yoktur. CHP,
Kemalist bir örgütlenmeydi. Halkevle-
ri, halkodaları Türk Dil Kurumu gibi
kuruluşlar, bu örgütlenmenin önemli
parçalanndan birkaçıydı.
CHP'nin başında bulunan Ecevit,
"Halk ne kadar solcu olursa, biz de o
kadar solcu olacagız" diyordu. Şimdi
halk kendilerini aştı. Ama partisi yerin-
de sayıyor. Aynca, geçmişteki Karaoğ-
lan'a da sahip çıkmıyor. Dağlara taşlara
"Karaoğlan" yazılmıştı. Tabana, yani
seçmene kulak vermiyor. Ben onun mi-
tinglerinin çoğunu izledim. Alkışlarken
elimde kabarcıklar oluştu. Bu sırada pa-
ramı yankesiciler çaldı. Beşparasız kal-
dım. Bir yakınım ohnasaydı belki de evi-
me dönemeyecektim.
SHP'ye gelince, henüz parti bile ola-
madı. Baykalia didişip duruyorlar. Bay-
kal ikide bir kalkıp "kurultay" diyor.
lnönü ayrılsın, SHP ona kalsın. Baka-
lım kaç gün götürecek partiyi?
Bu iki temsilciyle sosyal demokrasinin
geleceği iyi olmayacak. Halk yeni sosyal
demokrasi için arayış içinde Kemalist bir
sosyal demokrasiyi bekliyoruz.
M.Demird Babacanogla (Şair)
Arabesk
yaklaşım
Ingiltere'de Mrs. Thatcher'ın kazandı-
ğı bir seçimde, lşçi Partisi'ne aidat öde-
yen TUC üyesi işçilerin "?o57'sinin Mu-
hafazakârlara oy verdiği anlaşıhnca sen-
dika çevrelerinde kıyamet kopmuştu.
Ancak Ingiltere'de bu gibi ciddi konu-
lar "ihanet, döneklik, satılmışlık" gibi
ilkel yaftalarla sulandınlmadığı için, cid-
di araştırmalar yapıldı. Sonuçta işçilerin
eğilimi şöyle saptandı: "Evet, biz hem
TUC hem de Labour üyesiyiz, işçi suu-
fına mensup olmakla da gurur duyanz.
Ama ülke yönetimi çok ciddi bir işttr vt
bunun gerektirdigi güyeni Labour Party
vermiyor. Bu nedenle aidatlanmızı La-
bour*a, oylanmızı da Tory'lere veriyo-
nız."
Türkiye'de de benzer bir durum görü-
lüyor. Sosyal demokratlar "söylem" ola-
rak güzel şeyler söylüyorlar, ama o ka-
dar sistemsiz ve dağinık söylüyorlar ki,
kendileri bile inanmıyor söylediklerine.
Sosyal demokrasinin çalışma hayatı-
na ve diğer sosyal sorunlara ilişkin poli-
tikalan, hedefleri, araçlan nedir? Çahş-
ma hayatımn talepleri, genel ekonomik
politika içinde nasıl dengelenecektir? Zıt
çıkarlar nasıl bağdaştırüacaktır? Bu ko-
nular hep havada kalmıştır. "Hek bir ik-
tidara gelelim, gerisini merak etme sen"
gibi son derece arabesk bir yaklaşım ter-
cih edilmiştir.
İşçilerin ve sendikalann zaten yıllar-
dır söylediği şikâyetleri aynen tekrarla-
mak, bir sosyal demokrat partiye siya-
sal muhteva kazandırmaz. lşçi, sosyal
demokrat partiden somut ve gercekçi çö-
züm önerileri bekler. Aynca mutlaka
doğru ve dürüst olunmalıdır, bazı ger-
çekler aa bile olsa açıkça soylenmeli, po-
pülizme kaçılmamalıdır. Oysa sosyal de-
mokratlanmız tam tersine, soyut, hayalci
ve popülist lakırdılarla yetinmişlerdir. Bu
nedenle de sosyal demokrasinin can da-
man olması gereken çalışan kesimler,
sosyal demokratlara güven duymamış,
özellikle şehirlerde ANAP'a yönehniştir.
Siyasal partilerin liyakati, seçmenin
aynasından hayata yansır. Ünlü bir sö-
zü hatırlatahm: "Ayna sizi güzel göster-
miyorsa, kabahat sadece aynanın degil-
dir."
Emre Kocaoglu
Endöstri lUşkileri Danışmanı