19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORIAJ 26 KASIM 1991 Dünün adamları,bugünün yanlışlarıGünümüzün medyası TV'de adaylarla ilgili 'aynntılar' sonuçlar üzerinde de en az söyleyip ettikleri kadar etkili olmaktadır S I Y A S A L REKLAMCILIK EROL ÇANKAYA SHR Î3iyasal reklamcdık tarihinin hiç şüphesiz en 'çarpıcı' başansızhklanndan biri Ingiltere'de yaşandı. 1970 yılındaki Ingiltere genel seçimlerin- de tşçi Parlisi kimilerine göre çok iddialı bir sloganla açıyordu kampanyasını. Slo- gan 'Dünün adamlan'ydı ve Edvvard He- ath'ten Iain Macleod'a, Lord Hailsham- dan diğerlerine, muhafazakâr siyasetçile- rin 'kukla resjm'lerini bir araya getiren afiş "Onlar iflasettiler!" diyordu. Kampanya, bu liderlerin yok olacağı platfonnu üze- rine kuruluydu. lşçi Partisi'nin tüm umudunu bagladı- ğı yaklaşım geri tepti; muhafazakârlar de- ğil ama lşçi Partisi'nin liderleri bir anda kendilerini 'Dünün adamlan' olarak bul- dular. Bu yaklaşımın lşçi Partisi'ne açtığı bela bununla kalsa iyiydi ama yankıları epey sürecek, lşçi Partisi'nin başını uzun süre ağntacaku. Nitekim, 'Dünün adamlan' sloganı, se- çimlerden bir yıl sonra ve seçim kaybet- miş Labour liderlerinin bozgununu anla- tan bir BBC programının adı olarak ye- niden gündeme geliyordu. Bu program ne- deniyle lngiliz lşçi Partisi ile BBC'nin arası uzun yülar için şekerrenk kalacak, ancak siyasal reklamcılık, bu sayede paha biçil- mez bir ders de kazanacaktı. (Bkz: Nigel Rees, Slogans, Londra, 1982) 0M Bttl YIL SONRA TÜRKİYEDE xm.caba? Çünkü o zamanlar, çok çarpıa bir siyasal reklamcılık *vaka'sı olan bu ör- nek olayın bir benzerinin yıllar sonra Türkiye'de de yaşanacağını kim bilebilir- di? Bunu söyleyince elbette akülara SHP'nin, kampanyasmın son günlerinde belki de alelacele kotarıp pişirdiği 'Rus bebekli' filmi ve bunu işleyen gazete ilan- ları geliyor. Ancak nercdeyse birebir tekabül edecek ölçüde lngiliz lşçi Partisi'nin 'Dünün adamlan' çizgisinde bir platform oluştu- ran SHP'nin bu tutumunu diyelim *aBİı- yornz'... Ancak SHP gibi lşçi Partisi'nin afışine benzer bir afiş yapmamakla birlik- te temelde bu tavn benimseyerek "diger li- derlerin yaşlandığını, eskidiklerini, geç- mişte kaldıkbtn" fikrini ısrarla işleyen ANAP'ın yaklaşımına ne demeli? Bu soruyu boşuna sormuyoruz. Çünkü çok değil, daha bir yıl öncesindeki bir ko- nuşmasında Ifesterday's Men' kampanya- smın yanhşlan üzerinde duran, ANAP- ın ünlü Fransız reklamcısı Seguela: "Eger çıkıp da 'Onlar kötüdür, eskidir, geçmişe aittlrler' derseniz, kendine güvenen biri olamazsınız. Halk bundan hoşlanmaya- cakbr. Halk, karşısnda bir kahraman, sa- kin, kendine güvenen bir kişilik, bir star görmek ister." Aynı konuşmasında Segu- 61a, saldırgan, dahası kıyaslamalı reklam- cıhğın siyasal reklamahkta yeri olmadı- ğım söylüyor, bu tutumu 'kaybedenlerin reklamı' olarak niteliyordu. Kısacası, sal- dırgan reklamcılık bazen işe yarayabilir- di, ama Seguela'ya göre bütünüyle buna . • kampanyasını "Sandıkta güller açacak"slogamyla açtı. Ardından sürekıi "yeni bombalar"ın geleceği duyurulduysa da gelen "Dünün adamlan" esintili Rus bebekleri oldu. Bir ara Ecevit'in "bölücülüğü" üzerinde duruldu. Sonra Inönü "O sizi düşünüyor" diyesunuldu. bağlanmak yanlış bir yoldu. (Archive, Ağustos 1990) Bunu bir tarafa bırakalım, SHP'nin asü kampanya zaafının, bütünlüklü bir yapı kuramamasından ve aşamah bir çizgisel- Iik içinde yükselen bir tek kampanya ye- rine deyiş uygun düşerse çeşitli kampan- yalar yapması olduğunu söyleyebiliriz. SHP'nin kampanyasını "Sandıkta gül- ler açacak" slogamyla açtığını hatırlatmış- tık. Sürekli 'yeni bombalann' geleceği du- yurulduysa da gelen 'Dunün adamlan' esintili Rus bebekleri oldu. Bir ara Ece- vit'in 'bölücülüğü' üzerinde duruldu, son- ra lnönü "O sizi düşünüyor" diye sunul- du. Bir siyasi parti kampanyasınm 'olmaz- sa olmaz'ı, mütememmim cüzü olan 'ik- tidara geliyoruz' fıkri, ancak ve ancak De- mirel meydanlarda tüm partilere meydan okuduktan sonra o da mahcup bir tarzda dile getirilebildi! önce hemen söyleyelim, ilk sloganları olan "Sandıkta güller açacak" -reklamcı deyişiyle - Vishfull thinking'in, bir baş- ka deyişle 'inşallahla maaşallahın' sınır- larını aşamadı. Sandıkta güller açacaksa bu vatandaşın hayatım nasıl etkileyecek- ti, neler olacaktı da 'güller' açacaktı. tşte bu noktayı önemsiz sayıp *es' geçtiler. Da- hası bu sloganı bir adım ileri götürüp "Türkiye'de güller açacak" biçiminde for- müle edememelerı iletişim adına da ger- çekten kayıptır. SHP'nin bir başka yanhşı da sözcüsü olduğu toplumsal kesimlerin ve konsoli- de tabanmın zaten daha baştan kabul et- tiği kimi göruşleri yineleyip durması, 'cep- te keklik gördügü' bu 'aslan sosyal demokrat' kitlenin dışındaki seçmenle ko- nuşma gayretine girmemesidir. Kendini 'tanıtma' adına SHP'nin tek yaptığı "Bir de beni deneyin!" idi! Oysa rekabef çok etkili bir silahı doğrultmuş "Seni beledi- yelerde denedik" diyordu. Bu konuda bi- le pek çok dogru'nun halka iletilememesi kaçırdan ayrı bir fırsatür. Strateji olarak doğru tespitlerden hare- ket eden DYP'nin daha çok kentli karar- sızlar üzerine 'oynadığım', neredeyse bir sosyal demokrat parti programıyla seçim- lere girdiğini söylemiştik. Bunun doğru bir yaklaşım olduğu ortadadır. Ancak basın ilanlarında daha başanb ve amaca uygun bir yöneliş içinde olan DYP, özeüikle te- levizyon medyasında belirgin bir zaaflyet içinde göründü. ' trateji olarak doğru tespitlerden hareket eden DYP'nin, daha çok kentli kararsızlafüzerine "oynadığı", neredeyse bir sosyal demokratpartiprogramıyla seçimlere girdiği görüldü. Bunun doğru bir yaklaşım olduğu ortadadır. Ancak amaca uygun bir yöneliş içinde olan DYP, TVmedyasında zafıyet içinde göründü. dü, ancak hem biraz geç kaldı ve hem de istisnai olmanın kuralını bozamadı.) ASIL SAVÂŞ TELEVtZYOM ECTANNMAI 'Dünün adamlan' sloganı İngiliz İşçi Partisi'nin başını uzun süre ağnttı. MEOYA KUUANIMINDA HASSAS YAM D,YP'nin televizyonda pek de başanlı olamadığını söylerken zaten hiçbir parti- nin yanşamayacaği olanaklarla her iki te- levizyonu birden kullanan ANAP'la nice- liksel yönden kıyaslamıyorum. Hedef kit- lesini kentli liberal, hatta sola açık, mo- dern kimlikli, 2S-4S yaş arası seçmenler olarak belirleyen DYP'nin televizyon me- sajları bu hedef kitlenin özellikleriyle ör- tüşen bir diskur içinde oluşturulamadı. Burada şu noktanın altım çizmek isti- yorum: Kitle iletişimi alamnda yapılan araştırmalar yaklaşık 30 yıldır şunu bel- geliyor: Eğitim düzeyi görece düşük, kır- sal kesimden bir hedef kitleyle yapılan ile- tişimde 'tek yanlı sunum'un, alternatifle- ri de belirten, soru soran, düşündürmeye yönelik 'çift yanlı sunum'a açık bir üstün- lüğü vardır. Bu kesime hiç çekinmeden, al- ternatiflerle 'kafa kanştırmadan' 'mutia- ka alın' dersiniz, "Böyle fırsat görülme- di!" diye üst perdeden konuşursunuz. Bu- na karşıhk, eğitim düzeyi yüksek, kentli, modern kesimlerle yapılan iletişimde ise çift yanlı sunum, tek yanlı sunumdan çok daha etkili olmaktadır. örneğin bir-iki al- ternatif sunar, ağırlığı kendi cözümünü- ze verir ve 'karar sizin!' diye karşıruzda- kini 'özgür' bırakırsınız! DYP'nin basın ilanlan bunu yer yer ger- çekleştirdiyse de televizyon mesajlan, ras- yonel ve mantıklı bir karar oluşturma sü- recine yatkm, görece eğitimli kentli kesi- mi etkilemeden uzaktı. DYP'nin televiz- yon spotlan bir siyasi parti kampanyasın- dan çok 'tek kupona areba' veren gazete- lerin promosyon filmlerini, uzaktan uza- ğa hani o Güneş gazetesinin on yıl önce- ki kampanyasını hatırlatıyordu. Zaten önceleri ABD'de ve Avrupa ülke- lerinde gözlenen bir başka olgunun bizde de ortaya çıküğını belgeleyen yanıyla da önemli dersler bırakıyordu son seçimler. Bu, seçim kampanyalarının ana mecra olarak televizyonda yiirütülmesi ve sava- şın burada karanılması ya da kaybedilmesi gerçeğidir. Işte bu nedenledir ki bizce stratejisi dog- ra kurulmakla birlikte, DYP kampanyası -özellikle kentler için söylüyoruz- televiz- yon medyasının hem olanaksızlıklar ne- deniyle yetersiz ve hem de yanhş kullanıl- ması nedeniyle özlenen etkiyi sağlayama- dı. Yoksa tümüyle yenilenerek daha mo- dern bir kimlik kazanmış olan DYP, bu- nun doğal sonucu olarak daha baştan, akılcı bir tutamla zaten var olan konsoli- de oyların üzerine yeni bir hedef kitleye ağırlık vermiş, yoğunlaşacağı ilgi alanını da özel olarak kentler olarak belirlemiş- ti. DYP'nin TV mesajlarının bağırıp ça- ğırma yerine daha rasyonel ve kanıtlarla ilerleyen bir diskur içinde gelişmesi hiç şüphesiz bu partinin kentlerdeki konumu- nu çok güçlendirebilirdi. (Son dakikada devreye giren ve AP eserlerini derleyen 1a- rat'lı fıhn ise daha doğru bir akılcılığm ve daha başanlı bir ikna çabasımn ürünüy- t, günümüzün modern toplumlann- da olduğu gibi artık ülkemizde de seçim kampanyalarının temel savaş alanı televiz- yon ekramdır. Bu ise bu medyaya uygun mesajlann oluşturularak en uygun retorik içinde sunulmasım gerektirmektedir. O kadar ki adayların fizik özellikleri, kıhk- kıyafetleri kadar, tedirgin olup olmadık- lan, kendine güvenip güvenmemeleri gi- bi '•ynntılar' sonuçlar üzerinde en az söy- leyip ettikleri kadar etkili olmaktadır. O kadar ki daha önce edindiğimiz ün- lü Kennedy ile Nixon televizyon tartışma- sından sonra yapılan araştırmalann da or- taya koyduğu gibi aynı tartışmayı radyo- dan dinleyenlerle televizyondan izleyenler arasındaki tercih büytlk ölçüde farklı ol- maktadır. Örneğin 1960 yılındaki bu ün- lü TV düellosunu radyodan dinleyenler- den çoğunluğunun Nbcon'a oy vermesi, te- levizyondan izleyenlerin ise Kennedy'yi tercih etmesi yeterince anlamlı bir sonuç- tur. Bu noktada daha yeni bir örnek-olay yi- ne ABD'deki başkanlık seçimlerinden: Te- levizyon medyasının muazzam bir ağırlı- ğa sahip olduğu ABD'de seçimler önce- sinde Reagan ile Carter'ın karşı karşıya geldiği ünlü televizyon düellosunda baş- langıçta her şey Carter'den yanadır. lar- tışmaya çok iyi hazırlanmış ve zaten iyi bir hatip olan Carter ekonomik verileri, ra- kamlan tek tek sayıp dökmekte, tartışma- nın -ve seçimlerin- açıkça galibi olmaya doğru gitmektedir. Tam bu anda Reagan- ın danışmanlanndan biri önündeki karta tek bir kelime >~azıp bunalmış başkan ada- yına uzaMr. Reagan kartı alır, okur: "Gü- lümse". Reagan geriye yaslanıp kendinden emin bir tarzda gülümserken TV düello- sundaki en önemli atağını başlatır. Uz- manlara göre bu gülümseme ile Reagan, Carter'ın sayıp döktüğu bütün verileri an- lamsız kılar; tarihi karar anını işte bu gü- lümseme ile kazanır. Şimdi yeniden Türkiye*deki son seçim- lere ve seçim kampanyalanna dönelim. KAMPAMYALARIII OY DAĞIUMMA ETKbl NE 0LDÜ7 D,"aha önce belirttiğimiz gibi bir seçim kampanyasının başansını tayin etmede te- mel kıstas o kampanyanın ne kadar oy sağladığıdır. Bu nedenle kampanyalan bir de sağladıkları 'oy başansı'yla değerlen- dirmek de yararlı sonuçlar verebilir. Resmi kampanya döneminin henüz baş- ladıgı günlerden olan 10 eylülde partile- rin dunımu şudur: DYP yaklaşık yüzde 24 ile birinci partidir, ANAP yüzde 19, SHP yüzde 18.5, DSP yüzde 16.6, RP ittifak toplamı 10.1, kararsızlar yüzde 16.6 gibi olağanüstü bir payı oluşturmaktadır. DYP oylan Dalan'ın partisiyle birleşme- yi izleyen günlerde birkaç puanlık bir ar- tış göstererek secimlerden çok önce, daha 1 ekim tarihinde yüzde 27 sınınna ulaşır. Bu günlerde ise kararsızlar hâlâ yüzde 10.4 düzeyini korumaktadır. Bu neyi gösterir? Eğer 1 ekim tarihinde DYP'yi tercih eden seçmenler, 21 ekimde kesinleşen yüzde 27'lik DYP oyu kadarsa bu durum DYP'nin -1 ekim tarihinden 20 Ekim ta- rihine kadar geçen yirmi gün içinde- hâlâ kararsız olan yüzde 10.4'lük bir kitleden hiç oy alamadığını gösterir; ilginç olan bir başka nokta ise bu kitlenin büyük çoğun- luğunun kentlerde bulunmasıdır. (Bu gün- lerde DYP'nin ajansı, 'suçu' basma yük- leyerek "Basm bizi yerimize çaktı, man- şetlere Mesut Yılmaz'ı çıkanyorlar" diyor- du.) ANAP oylan ile kararsız kesimin yöne- lişi arasında ise ilginç bir durum var; ka- rarsızların azalmasına paralel olarak ANAP oyları yükseliyor. O kadar ki 19 ekim tarihli son araştırmalarda yüzde 21 civannda görülen ANAP'a karşıhk karar- sızlar yüzde 4 civarındadır. Seçim sonu- cunda ise diğer partilerin oylan pek de- ğişmez, ancak ANAP'm oylan yüzde 24 düzeyine yükselir. Seguela imzah ve Me- sut Yılmaz'ı öne çıkaran yaklaşımh ilk fıhnlerin yayımlandığı suâlarda ANAP oylan yüzde 19 civannda iken 'ulusal' bir yaklaşımın ürunü, *Hadi Bakaum'h nimin devreye girmesinden sonra oylar giderek ağır ağır da olsa tırmanmaya başlar. Se- guela imzalı o ilk 'korku filmleri'nin et- kisi 'Hadi Bakalım'lı yaklaşımın yaşama sevinci ve umut aşılayan havasıyla dağıl- mış, 13 ekime gelindiğinde ANAP oylan yüzde 21.4 düzeyine ulaşmıştır. Gelişmeyi DSP açısından izJediğimizde ise bu partinin 1 eylül-8 eylülde yüzde 14.9 düzeyine ulaşan bir tırmanma gösterdik- ten sonra ekimin ilk günlerinde ytizde 12'lere inerek düşüş yönünde bir trende girmesi de ilginçtir. Bu dönem ise SHP'nin oylanndaki artışın ortaya çıkmaya başla- dığı günlerdir. Bu ise SHP'nin "DSP tehlikesine" karşı- "solu böfaneye|im" yak- laşımının bu iki parti arasındaki kararsız tabanda etkili olduğunu gösteriyor. Seçimlerin DYP'den sonraki ikind galibi' RP'nin başı çektiği ittifakın oy top- lamı istikrarlı bir şekilde ve yüzde 10.6 dü- zeyinde seyrettikten sonra, birdenbire yük- selme eğilimine girer. 13 ekimde 13.6 dü- zeyine ulaşır. RP'nin 3 puanlık bir artış sagladığı bu dönemdekı 'anlamlı' bir yö- neliş kararsızlarm oylanndaki 4 puanhk azalmadır. Bu dönemde RP'nin "oldult- ca bütünsel ve tutarlı" kampanyasının iyi- den iyiye devreye girdiğini, mesajlarının çok 'ılımlı' bir çizgide hazırlandığını he- men hatırlayahm. Bu bölümü noktalarken hemen şurası- nın da altım çizmek gerekiyor: "Dışandan" bir bakış kişiyi yayımlanan kampanyalardan, ne kadannın ajansa ne kadanmn 'reklamveren' olan siyasal par- tiye ait olduğu konusunda yanhşlığa dü- şürebilir. Biz bu nedenle partileri asli 'muhatap' olarak gördüğümüz içindir ki analizimiz boyunca belirli bir ajansın adım verme yerine örneğin "A Partisi'nin kampanyası" demeyi yeğledik. Yarın: Siyasal reklamcılık nerede biter? Sosyal demokratlar tartlŞiyor Nedenyenıldık nasılkazanınz? "Irfan Foto kendini bağlar" Gazetenizde 22 Kasım 1991 cuma gü- nü yayımlanan 'Sosyal Demokratlar Tartışıyor' başlıklı yazınızda DSP Ada- na ll Başkanı Sayın Irfan Foto'nun, "İki parti birleşemiyorsa 3. partide bir ara- ya gelirler' şeklindeki göruşü kendisinl bağlamaktadır. DSP'ye gönül verenle- rin yeni bir partiye ihtiyaçlan yoktur. DSP, kunıluşundan bu yana geniş halk kesimlerinin siyasal iktidara taşınması mücadelesi vermektedir. Tüm olumsuz koşullara karşın parlamentoya girmeyi başarmıştu-. DSP'nin tabamnda fabri- kalar, tarlalann emekçileri ve çoğunluk- la yoksul halk kitleleri vardır. Bu siya- sal kimliğiyle partimiz kendisini kabul ettirmiştir. DSP'ye destek vermek iste- yenler, bu partinin saflannda yer alma- hdırlar. Tüm bu nedenlerle partinin sa- yın il başkanının 'yeni bir parti kurulmahdır' biçimindeki görüşü ken- disini bağlar ve bu göruş örgüt tabanı, delegasyon ve üyeler tarafından payla- şılmamaktadır. Ayrıca slogan düzeyin- de demokratik haklardan söz edip, üs- telik ihtiyacı oiduğunda DSP'ye banş çubuğu uzatan, yardım isteyen SHP'nin, son derece grupçu bir tavırla koaUsyon- da yer alması, sosyal demokrat diye ta- mmladığı DSP'yi dışarda tutması, en azından DSP'ye bu konuda teklifte bi- le bulunmaması düşündürücüdür. Bu koalisyon geniş halk kesimlennin ezil- mesi pahasma daha çok kâr ve rant dü- zeni gerçekleştirecektir. Bizim DSP ola- rak böyle bir sonucu hazırlayacak kad- rolarla heThangi bir zeminde birleşme- miz söz konusu olarnaz. SHP'de yer al- mış inançlı ve ilkeli gerçek sosyal de- mokratlar esasen bizim partimizde saf tutmayı sürdürmektedir. Sayın tl Baş- kanı Irfan Fbto'nun aksi yöndeki anla- yışıyla ashnda dar kadrocu ve tasfiyeci sağ unsurlann azmhkta da olsa Demok- ratik Sol Parti'ye sızmış ohnası üzücü- dür.' DSP Seyhan tlçe Başkanı AyiAÇÖZCAN Yüregir tlçe Başkanı AHMETKOÇ Millelvekili aday adayı ZAFER SAKA DSP*li üç eski parti meclisi üyesinden açıklama: DSP, ne demokratiknedesol bir partidirDSP Parti Meclisi ve MerkezYönetimKu- rulu eski üyeleri Zeynel Yüksel, CaferTürk- oglıı ve DemirÜnsal DSP Genel Başkanı Bü- lent Ecevit'e şu açıklamayı yolladılar: Sayın Ecevit, "SHP-DSP bölünmüşlügü diye bir olgu yoktur. İki partinin yapılan da dogrultulan da dayandıklan toplumkesim- leri de birbirinden çok f arkiıdır," demekte- dir. Gerçek odur ki, SHP ve DSP, CHP'nin bir bölünmüşlüğüdür; aynı tabana otur- maktadırlar. Aynı toplum kesimlerine daya- nan bu iki partiyi, soldatek ses olma ihtira- sıyla, ayn toplum kesimlerine dayanan iki parti gibi göstermek isteyen Sayın Ecevit, bu- radan hareketle, sosyal demokrat ilkelerden ödünlervermiş; laikliğin sınırlannı esnetmis, ulusal birlik iddialan ile ulusal birliği zede- lemiş, Atatürk milliyetçiliğini terk ederek Türk milliyetçiliğine soyunmuştur. CHP'nin malvarlıgının iadesi gündeme gelince, ken- dini varis sayan, düşüncesine gelince varis saymayan Sayın Ecevit'in gerçek yüzünü gö- ren, DSP tabanmdaki sosyal demokratlar SHP'de birleşerek bu bölünmüşlüğe son ver- meye başlamışlardır. Sayın Ecevit, "Birçok görevli arkadaşımız haftalarca bütün illeri dolaştılar. gittikleri her yerde örgütle, erişebildikleri kadar üye- lerle ve yurttaşlarla konnştnlar, nabız yok- ladılarveedindikkrildenimleribiraradade- ğerlendirip önerilerini parti meclisine sun- dular, parti medisinin de görüşleri alınarak listelerimiz kesinleşti" demektedir. Bu açıklamanın gerçekle uzaktan veya ya- kından hiçbir ilgisi yoktur; gerçek şudur: Seçim kararı verilmesinden sonra, parti meclisi yaptığı ilk toplantıda, bizzat Saym Ecevit'in "Ben kimseye angaje degilim, kim- seye sıralama için umut vermedlm, milletve- kili aday adayı olacak ber arkadaşımız bu- nun riskine katlanmak zorundadır" şeklin- deki sözlerini esas alarak, bu yolda bağlayı- cı bir karar almıştır. Ancak ne var ki bu kararın alınmasmdan iki üç gün sonra bazı kişiler, Sayın Ecevit'in kendilerine adayhk için ısrar ettiğini, aday listesinde ilk sırada olduklanm basına açık- lamaya başladılar; bu arada Sayın Ecevit ve bir MYK Uyesi de "Kadrolarımm açıklıyoruz" diyerek, birçok profesörün isimlerini açıkladılar. Bizler de Saym Ecevit- in soylediklerinin ve parti meclisinın bagla- yıa karanmn aksine, bazı kişilereangaje ol- duğunu, adayhk sıralannın dahi belli oldu- ğunu, öte yandan birtakım cüzdanı şişkin ki- şilere dv aday sıralamasında umut verildiğini üzülerek öğrendik. Aday sıralamasırun yapılacağı parti mec- lisitoplantısınahiçbir adayadayının başvu- rusu ve evrakı getirilmemiştir. O toplantıda, Saym Ecevit, "Aday ohnayan arkadaşlanmı- zın örverisine teşekkür ederim, yoğun çaltş- malar sonucu aday listemiz hazuianmıştır, bu liste üzerinde görüşelim" dedikten sonra bir PM üyesinin "Kimlerin aday olduklan- nı bilelim" sorusuna "Ne geregi mr, baz lis- te hazır" diyerek karşıhk vermiş ve hemen Genel Başkan Yardımcısı SaymRahşan Ece- vit'ten listenin okunmasım istemiştir. Bu aşamada da listede isimleri bulunan aday adaylarmın sıralanna ilişkin tartışma istek- lerini de reddederek "Isterseniz oyfaryaum ve- ya bu konuda bize yetki verin" demiştir. 900 kişilik liste, Sayın Ecevit'in konuşmalan da dahil 35 dakikada okunarak geçmiş ve hat- ta Yüksek SeçimKurulu'naverüirken bu liste dahi değiştirilerek verümiştir. "Bizim iki gü- cümüz var, halk ve hak" diyen Ecevit, özet- lemeye çalıştığimız bu tutum ve davranışla- nyla halkı kullanrmş ve hakkı yok etmiştir. DSP'de, kesinhkledemokratik bir işleyiş söz konusu değüdir. örgüt atamalan, görev- den almalar ve karara bağlanması zorunlu olan her tasamıf düz bir yazıyla yapümak- ta, "parcala ve yönet" siyaseti, parti çalışma- larında en kesin şekilde uygulanmakta, kongreler masa başında yapılmakta, parti kurulları, yasal zorunluluklar nedeniyle oluşturuhnaktadır. Telefonlann dinlendiği, mektupların açıldığı da bir gerçektir. Daha yazüacak ve söylenecek çok şey var. Ancak yukanda yazılanlar dahi DSP'nin "demokratik" ve "sol" bir parti olmadığını anlatmaya yeter zannederiz. Türkiyemiz'de sosyal demokrasi ebediyyen yaşayacaktır Sosyal demokrasi yerine açıkça sosya- list demokrasi sözcüklerini kullanmak daha yerinde olur. Kendi sosyalizm gö- rüşlerine bilimsel sosyalizm demek su- retiyle bilimsel düşünceyi kendi milliyet- siz, dinsiz ve Allah'sız felsefelerine mal etmek isteyen materyalistler, bilimseUi- ği aynı zamanda kendi toptancı ve tek partili işçi sunfı diktatörlüğüne de mal etmiş oluyorlardı. İşte bu tekelciliğe karşı çoğulcu veya çokpartili olan özgürlük- çü demokrasi âlemi, bilimselliği onlann tekelinden kurtararak bUimsel ve demok- ratik sosyalizmi benimsedi. Birinci En- ternasyonal, IPnci ve IH'üncü şeklinde ikiye bölünerek demokratik sosyalistler Il'nci Enternasyonal'i kurdu. IN'üncü- sü de işçi sınıfı ihtilali gayesi güden ko- münistlere kalrmş oluyordu. Böylece bilimselliği de komümstlerin elinden alarak bilimsel sosyalizmi, daha çok yaraştığı, demokratik sosyalizme mal etmiş oldular. öyle ya, materyalist felsefeye bağh dinsizlik ve milliyetsiz, üs- teu'k tek sınıflı ve tek parti zihniyeth bir görüşün düşüncesi bilimsel oluyor da, nicin dindar, milh'yetçi ve özgürlükçü gö- rüşün sosyalizm düşüncesi bilimsel sa- yılmayacaktı!? İşte Sovyet Rusya'da yıkılan, sosya- lizm düşüncesi değil, bilimselliği sırf ken- dilerine mal eden komünistlerin tek par- tili sosyalizm görüşüdür. Kapitalizmin ekonomik görüşü olan, zengini daha zengin fakiri daha fakir, hatta orta sını- fı bile vergi veremeyecek derecede fakir dunıma düşürerek devleti de fakirleşti- ren liberal ekonomi görüşü karşısında al- tematif olarak demokratik sosyalizm da- ima yaşayacaktır. Çok büyük bir hata olarak bilimselliği ve sosyalizmi kendi- lerine mal eden komünistler kendi tek partili ve tek sınıfb, ve de ihtilalci sos- yalizm görüşünü demokratik sosyalizme terk ederek dünyamızdan siünip gide- ceklerdir. Yeter ki kapitalizmin emper- yaüzmi demokrasi rejimini uydurma de- İege ve hileli seçim usulleriyle soysuzlaş- tırmasın! Çoğulcu fikir mücadelesiyle bu tutumlar önlenerek demokrasiye ve ada- lete yaraşır hale gelebilsin... Yetsin artık demokrasinin uydurma delege ve mak- satlı seçim kanunlanyla soysuzlaştınbna- sı!.. önce demokratik sosyalizm, kapi- talizm emperyalizminin bu hilelerinden kurtarıhnahdır. İşte şimdi Türkiyemiz'- de bu yapüacak ve sosyal demokrasi ebe- diyyen yaşayacaktır... Dr. Haydar Scçkin (Duzct - BOIB DP kurucusu) Halk, Ecevifi aştı Türkiye'de sosyal demokrasinin tari- hi CHP'nin kuruluşuyla başlar. Bugün CHP'deki örgütlülük olayı yoktur. CHP, Kemalist bir örgütlenmeydi. Halkevle- ri, halkodaları Türk Dil Kurumu gibi kuruluşlar, bu örgütlenmenin önemli parçalanndan birkaçıydı. CHP'nin başında bulunan Ecevit, "Halk ne kadar solcu olursa, biz de o kadar solcu olacagız" diyordu. Şimdi halk kendilerini aştı. Ama partisi yerin- de sayıyor. Aynca, geçmişteki Karaoğ- lan'a da sahip çıkmıyor. Dağlara taşlara "Karaoğlan" yazılmıştı. Tabana, yani seçmene kulak vermiyor. Ben onun mi- tinglerinin çoğunu izledim. Alkışlarken elimde kabarcıklar oluştu. Bu sırada pa- ramı yankesiciler çaldı. Beşparasız kal- dım. Bir yakınım ohnasaydı belki de evi- me dönemeyecektim. SHP'ye gelince, henüz parti bile ola- madı. Baykalia didişip duruyorlar. Bay- kal ikide bir kalkıp "kurultay" diyor. lnönü ayrılsın, SHP ona kalsın. Baka- lım kaç gün götürecek partiyi? Bu iki temsilciyle sosyal demokrasinin geleceği iyi olmayacak. Halk yeni sosyal demokrasi için arayış içinde Kemalist bir sosyal demokrasiyi bekliyoruz. M.Demird Babacanogla (Şair) Arabesk yaklaşım Ingiltere'de Mrs. Thatcher'ın kazandı- ğı bir seçimde, lşçi Partisi'ne aidat öde- yen TUC üyesi işçilerin "?o57'sinin Mu- hafazakârlara oy verdiği anlaşıhnca sen- dika çevrelerinde kıyamet kopmuştu. Ancak Ingiltere'de bu gibi ciddi konu- lar "ihanet, döneklik, satılmışlık" gibi ilkel yaftalarla sulandınlmadığı için, cid- di araştırmalar yapıldı. Sonuçta işçilerin eğilimi şöyle saptandı: "Evet, biz hem TUC hem de Labour üyesiyiz, işçi suu- fına mensup olmakla da gurur duyanz. Ama ülke yönetimi çok ciddi bir işttr vt bunun gerektirdigi güyeni Labour Party vermiyor. Bu nedenle aidatlanmızı La- bour*a, oylanmızı da Tory'lere veriyo- nız." Türkiye'de de benzer bir durum görü- lüyor. Sosyal demokratlar "söylem" ola- rak güzel şeyler söylüyorlar, ama o ka- dar sistemsiz ve dağinık söylüyorlar ki, kendileri bile inanmıyor söylediklerine. Sosyal demokrasinin çalışma hayatı- na ve diğer sosyal sorunlara ilişkin poli- tikalan, hedefleri, araçlan nedir? Çahş- ma hayatımn talepleri, genel ekonomik politika içinde nasıl dengelenecektir? Zıt çıkarlar nasıl bağdaştırüacaktır? Bu ko- nular hep havada kalmıştır. "Hek bir ik- tidara gelelim, gerisini merak etme sen" gibi son derece arabesk bir yaklaşım ter- cih edilmiştir. İşçilerin ve sendikalann zaten yıllar- dır söylediği şikâyetleri aynen tekrarla- mak, bir sosyal demokrat partiye siya- sal muhteva kazandırmaz. lşçi, sosyal demokrat partiden somut ve gercekçi çö- züm önerileri bekler. Aynca mutlaka doğru ve dürüst olunmalıdır, bazı ger- çekler aa bile olsa açıkça soylenmeli, po- pülizme kaçılmamalıdır. Oysa sosyal de- mokratlanmız tam tersine, soyut, hayalci ve popülist lakırdılarla yetinmişlerdir. Bu nedenle de sosyal demokrasinin can da- man olması gereken çalışan kesimler, sosyal demokratlara güven duymamış, özellikle şehirlerde ANAP'a yönehniştir. Siyasal partilerin liyakati, seçmenin aynasından hayata yansır. Ünlü bir sö- zü hatırlatahm: "Ayna sizi güzel göster- miyorsa, kabahat sadece aynanın degil- dir." Emre Kocaoglu Endöstri lUşkileri Danışmanı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle