22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 KASIM 1991 DİZİ-RÖPORIAJ CUMHURtYET/7 Sosyal demokratlar tartlSIVOr Nedenyenildiknasılkazanınz? USP GENEL SEKRETERISELCUKSONMEZ 'Oyunuz boşa gider' etkili olduSovyeüer Büiiği ve Doğu Avrupa'daki bOyük değişimin yaşanmasından sonra artık dünyadaki tabulann yıkıldığını, sağ partilerin de demokratik sol dünya görüşüne yaklaştığmı veya onunla aynı çözüm önerilerini Uretmeye başladığinı, bu durumda da artık sağ veya sol par- tiler arasında pek bir fark kalmadığmı ileri sünnek olayı çok yüzeysel bir bi- çimde anlatmak olur. Çünkü partilerin en belirleyici özellikleri, ortaya attıkla- n sözler veya sloganlardan veya verdik- leri mesajlardan çok, orüann örgütsel yapılandır. Eğer partilerin örgütlerini meydana getiren kişiler çalışan halk ke- simlerinden kişiler ise kuşkusuz kendi iktidarlanru; yani çalışan halk kesimle- rinin siyasal, ekonomik ve sosyal konu- larda alınacak kararlan kendileri lehi- ne belirlemek veya en azından bu karar- lann alınmasmda etkin olrruJc isteyecek- lerdir. Sosyal demokrat veya demokra- tik sol öğretı ile eğitilmış ve iyi örgüt- lenmiş sosyal demokrat veya demokra- tik sol partilerin ortaya koyacağı çözüm önerileri, bu yapısal özellikleri nedeniyle çauşarak hayatını kazanan halk kitleleri için hem daha inandıncı olacaktır hem de bu partiler iktidar olduklarında ve- rilen sözlerin, mesajlann lafta kalma- dığı, gerçekleştiği görülecektir. Boylece bu iktidarlar daha köklü, daha uzun sü- reli ve daha sağlıklı sonuçlar alabilecek- tir. Aksini düşünmek, bazılarının yap- tığı gibi çalışan halk kesimlerine: "Siz kenarda dunın, parti örgütttnde falan görev ahnayın, biz sizio çıkarianmzı sz- den daha iyi biliriz ve savunuruz" de- mek olur... Işte bu noktada bütün me- sele, insanlan lafla inandırmaktan iba- ret hale gelir ki bunu da daha inandın- cı bir tarzda sağ partiler de yapabilir... örneğin Sayın Demirel'in bu noktada başanb olduğu söylenebilir. Şimdi bu sonuca bakarak artık "1\ıtucu-sosyal demokrat partiler ayn- rru kalmadı; çalışan halk kesimleri sos- yal demokrat veya demokratik sol par- tileri değil, sağ partileri destekledi; za- ten bütün partiler de aynı şeyleri söylü- yor, aralannda pek fark kalmadı" de- mek pek yüzeysel bir anlatun olmaz mı? Sosyal demokrat ve demokratik sol 1 partilerin yapüan, çalışanlann halk ke- kesımlerinin örgütleri olan kuruluşlar- la organik bağ içerisine girerek aşabil- mişlerdir. Sağ partileri de bizde de ol- duğu gibi sermaye kesimi parasal ola- rak desteklemektedir. Ülkemizde demokratik sol veya sos- yal demokrat partilerin beklenen sonu- cu almasındaki en önemli engelin siya- sal yaşamı düzenleyen yasalar olduğu söylenebilir. Bu yasalarla gençlerin, üni- versite öğretım elemanlannın, sendika- cılann, kooperatif yönetim kurulu üye- lerinin; değil Batı'daki gibi örgütlü ve s,'HP, iktidarpartisi ile uğraşmakyerine DSP ile uğraşarak biryere varabileceğinisandı. DSP de kendinisavunmak zorunda kalınca sosyal demokrat cephede bir kavga görüntüsü ortaya çıktı. S.' ağ partilerin, sol partilerin tabanından değil; demokratik solcuların, sağ partilerin tabanından oy alabilmesi çok daha kolaydır. Bu açıdan bakıldığında, demokratik solun gelişmesi, DSP'nin büyümesiyle özdeştir. simlerinden olan kişilerden meydana gelmesi ve bu kişilerin demokratik sol eğitiminden yararlanması ve iyi örgüt- lenmesi gerekmektedir. Ancak gunü- müzde değil bu kadar aynntılı, çok da- ha sıradan bir parti örgütlenmesi ve hele seçim kampanyası yürutulmesi, çok bü- yük parasal kaynaklan gerekli kılmak- tadır. Iskandinav ülkeleri ve Batı Avru- pa ülkelerindeki sosyal demokrat veya demokratik sol partiler, bu sonınu, sen- dikalar, kooperatifler gibi çalışan halk organik olarak siyasal yaşama katkı yapmalan, fert olarak bile siyasetle uğ- raşmalan yasaklanmıştır. Aynca seçim yasasındaki akıl almaz adaletsizlikler ve çarpıkhkları ve bunlann çıkarcı bir an- layışla ve çok büyük ölçüde kötüye kul- lamlmasını, yani "Oylannız boşa gider" propagandasını ammsatmak gerekir. Pek çok yurttas, "tnanıyorum ve oy ver- mek istiyonım, ama oyum boşa gider" düşüncesiyle oyunu sağ partilere vermiş- tir... YAZAR / ZEYYATSELİMOĞLU Zamanla toparlanırGünümüzde bütün siyasal rejimler- de çalkantılar görülüyor, rahatsızhk- lar, tedirginJilder baş gösteriyor, bir tür "Arayış Çağı" içinde yaşıyoruz sanki. Bu durumda, sosyal demokrasi de ken- di payına düşeni alıyorsa, bunda ga- ripsenecek bir şey olmadığı karusında- yım. Hele sosyal demokrasinin bir "hazır giysi" değil de bir "ısmarlama giysi" olduğunu düşünürsek. llk gençiiğimizde, konfeksiyon ürü- nü hazır giysiler yoktu, terziler diker- di giysileri. Her giysi, en az iki ya da üç defa prova edildikten sonra tamam- lanır, sırta geçirilirdi. Bir halk filozo- fu olan terzi Simo (toprağı bol olsun) biçip diktiği giysiyi sırtımıza geçirdik- ten sonra, "Seo şimdi bu giysi tamam- landı mı sanıyorsun" diye sorar, yine kendisi yanıtlardı sorusunu: "Yok be kuzum, buodan sonra senin terzüigin baslayacak, suündaki giysnin ötesini berisini vücuduna sen uyduracaksın ar- tık; giyildikçe vucutla uyura sağlar bir giysi, giyildikçe güzelleşir, kendini bu- lur." Bir uygarlık rejimi olan sosyal de- mokrasılerin, uygarbğını henüz ta- mamlayamanuş, az gelişmiş toplumlar- da işinin zor olacagı kesindir. Nasıl zor olmasın? Sosyal demokrasiler, aşınlık- ları, çelişkileri hafıfleterek bu yoldan dengeleri sağlama rejimleridir. örne- ğin, gelir dağılımını dengelemek, bir standart gerçekleştirebilmek! Bu poli- tikanm başanya ulaşması için, söz ko- nusu toplum insanlarının da bencillik- lerini dengeleyerek yardımcı olmaları beklenir. Türkiye'yi ele alırsak, son yıl- larda içinde yasadıgımız rejim dönemi, bencilliklerimizi dengeleyen değil, ben- cilliklerünizi körükleyen bir rejim dö- nemi olarak yer alır ekonomimizde. . Sorunuzun son bölümünde "Sosyal demokrasi nasıl toparlamr" diye soru- yorsunuz. öte yandan, bu yazınm bir sayfayı aşmamasını da istiyorsunuz. Kimilerinde olabilir, ama bende sihir- li bir "Alaeddinin Lambası" yok bu konuyu aydınlatabilecek. llle de bir karşüık vermek gerekiyorsa, "Zaman- la..." demekten başka bir şey söyleye- miyorum, ötesi falcılık olurdu. Demek ki yasalann engelleri, birinci derecede sayılabilir. Diğer engel SHP... Sosyal demokrat partilerin yapıları, onların ayırıa özellikleri olmaic zorun- dadır. Yapılannın çalışan halk kesimle- rinden ve bu kesimlerle bütünleşmiş ki- şilerden olması veya bunun gerçekleş- mesi için verilmesi gereken siyasal mü- cadeleain yapılması yerine SHP, kolay- cüığa kaçmış ve eski CHP'nin kadrola- n ile yola çıkmayı yeğlemiştir. Bu kad- rolann, bir sosyal demokrat parti yapısını oluşturacak kadrolar olduğu ise çok şüphelidir. Bundan başka ortadan ikiye bölfln- müş, sadece "koltuk" paylaşmak için bir arada bulunan ve bu nitelikteki "ar- kadaş grnplan"ndan oluşan, başka baa "ideaUerini" gerçekleştirmek için sosyal demokrasiyi basamak yapmak isteyen- lerden meydana gelen bir parti yapısı- m; "sosyal demokrasinin en biiytik örgütü" diye halkımıza sunmak ve ar- kasından da büyük ölçüde basın ve söz- de aydınların desteğiyle "Bizden başka- sına oy verirseniz oyunuz boşa gider" propagandası, halkımız uzerinde çok olumsuz etki yapmıştır. Bir çok insanı- rruzda bu gönintü, "Eğer sosyal demok- rasi bu ise biz bunlardan degiliz..." tep- kisini oluşturmuştur. Ana muhalefet konumundaki SHP ve onu destekleyen çevreler, iktidar par- tisi ile uğraşmak, ona eleştiriler getir- mek yerine DSP ile uğraşarak bir yere varabileceğini sanmıştır. DSP de kendi- ni savunmak zorunda kalınca sosyal de- mokrat veya demokratik sol cephede bir "kavga" görüntüsü ortaya çıkmıs, bun- dan hoşlanmadığı açıkça görülen haJ- kımız da tamamen başka seceneklere yöneuniştir. Oysa ki ülkemizde, gerek sosyal du- rumlan ve gerekse ekonomik yapıları gereği, "sosyal demokrat veya demok- ratik solcu" olması gereken seçmen sa- yısı sanıldığı gibi °7o 35-40 oranmda ola- maz. Bu oranın çok daha fazla olması gerekir. Ama bugüne kadar bu seçmen, inançlanrun gereğini yerine getirdiği için veya ülke çıkarları ve bağımsızlığına bi- raz daha duyarh olduğu için "gerid" ve- ya "sagcı" damgasını yiyerek sağ par- tilerin tabanına hapsedilmiştir. Oysa ki bu seçmene sosyal demokrasinin veya demokratik solun, onun kişisel inanç- lanna saygılı olduğunun anlatılması ge- rekir. Yani sağ partilerin sol partilerin tabanından değil, demokratik solcula- nn sağ partilerin tabanından oy alabil- mesi çok daha kolaylıkla olasıdır. Bu açıdan bakıldığında görülecektir ki ülkemizde sosyal demokrasinin veya demokratik solun gelişmesi ve büyüme- si, demokratik sol partinin büyümesi ve gelişmesiyle özdeştir. HALKNEDİYOR? DSP 1991 seçimlerinde oylarını az da olsa arttırdı, ancak o da umduğunu bulamadı. SHPANKARA IL BAŞKANIŞERIF VURAL SHP kendini yenilemek zorundaBu seçim kampanyasının "söylem" düzeyindeki kazananı sosyal demokra- sidir. Başta DYP olmak üzere diğer par- tiler de gecirdiğimiz kampanya süresi içinde sosyal demokrasinin evrensel il- kelerini düe getirmişlerdir. Sayın Baş- bakan'ın sözlerine bakılırsa Türkiye'de bir demokratik devlet de gerçekleşmek üzeredir. Eğer hükümet uygulamalan bu sözler doğmltusunda gerçekleşirse, somdaki saptamanın tam tersine "Turkiye'de sosyal demokrasi iktidar ol- maktadır!' bile denebilir. Bir başka açı- dan bakıldığında ise sosyal demokrasi- nin ideolojik ve politik örgütlenmeleri olan iki sol partinin toplam oylarında bir gerileme olduğu görülmektedir. O zaman soruyu, bu partilerin oy kayıp- lannın nedenleri oluşturacaktır. SHP, ilçe, il danışma kurultaylan ile kücuk kurultayını toplayarak oy kayıp- lannın nedenlerini saptamaya çalışmış- ür. Kurultaylar düzleminde beürlenen nedenleri kamuoyu bilmektedir. Aynca partimiz SHP, kamuoyu yoklamalanyla da durum saptaması yapmaya çalışmak- tadır. Benzeri çalışmalan DSP'nin de yapması gerektiğine inanıyorum. Görünürdeki bu durumların dışında, toplumsal yapımıza ilişkin, dolayısıyla bugünümüzü ve yannımızı derinden et- kileyen ve etkileyecek olan bir başka ol- gunun altını çizmek istiyorum. Türkiye insanlan hem yatay hem de dikey olarak çok hızh ve yoğun bir ha- reketlilik içindedir. Yani, hem çok bü- yük bir iç ve dış göç, hem de beklenen- den çok oranda sınıf gecişleri yaşamak- tayu. 12 Eylül ve sivil uzantısının 10 yıl- da Türkiye insanını, erdem sayılan in- HP'nin örgütyapısı, Türkiye ve dünyadaki değişimleri her an izleyebilecek dinamizme kavuşmalıdır. Düşünce ve proje üreülerekpartinin dinamik biryapıya kavuşmasi sağlanmalıdır. san niteliklerini ve toplumsal yaşamın zorunlu kurallannı da bir yana iterek, ne pahasına olursa olsun "zengjn otma" ve "köşeyi dönme" bireyciliği çizgisine getirildiğini görüyorum. Türkiye'de bu insan hareketliliği durulmadan; herke- sin belli meslek ve iş sahibi ounası ger- çekleşmeden, sağlıklı bir sosyal demok- rat yaşamın kurulabileceği konusunda kaygüıyırn. Çünkü sosyal demokrasiyi, yerleşik bir kapitalist toplumun cağı- mızda ulaştığı bir yaşarn biçimi olarak algüıyor ve değerlendiriyonım. Dünyadaki değişimlerin solu, sol inancı tümüyle ortadan kaldırdığı biçi- mindeki yargılara katıhnıyorum. Hele sosyal demokrasinin bu nedenle tüm dünyada düşüşe geçtiği, gerilediği yö- nündeki değerlendirmeleri de gercek dı- şı buluyorum. Tam tersine, bence çağı- mız, hele 21. yüzyıl, sosyal demokrasi- nin altın çağı olacaktır. SHP kendini yenilemek zorundadır. Bu yenilenme, üye kompozisyonundan, ideolojisine; parti prograrruna, tüzüğü- ne ve parti içinde yükselme mekanizma- lanna kadar her alanda olmahdır. Ye- nilenme, değisen dünya ve Türkiye ko- şulları ile uyarh olmalıdır. Partinin ör- güt yapısı, Türkiye'de ve dünyada deği- şimi her an izleyebilecek dinanizme ka- vuşmalıdır. örgüt, parti içi eğitim ça- hşmalanyla her zaman bir yandan üye- lerini eğiterek kendini yenilerken, bir yandan da düşünce ve proje üreterek partinin dinamik bir yapıya kavuşma- sını sağlamalıdır. Bunlar yapıldığı takdirde SHP, dü- şünce alanında haklılığı tartışılmaz ide- allerini yaşama geçirebileceği tek başı- na iktidar olanağma kavusacaktır. j Sosyal demokratlar birleşmezse dağılırlar Ahmet Gençkal (Emekli) — Bana göre ilk neden HEP'le birleşmeleri. Sonra "laikiz, laikiz" diyorlar, ama bunların eski yaptıkları daha unutul- madı. Halka din konusunda saygılı olma- lan, bunun için de dini bir öcu gibi gör- memeleri gerek. Belki bundan sonra yaptıkları unutulur. Doğudaki sorun- lara gelince, çünkü bence bu da önemli. Daha birkaç gün once ne olduklarını Meclis kürsüsunden gördük. Esin Dal (Büro elemanı) — Her şey- den önce belediyelerin olumsuzlukları nedeniyle başansız oldular. Bir de in- sanlar artık partilerden bir şey bekle- miyorlar. Ecevit'in de SHP'nin başan- sızlığında rol oynadığını düşünüyorum. Sosyal demokrat partiler ancak iş birliğine giderlerse toparlanırlar. Bu şe- kilde kahrlarsa dağılırlar. Ali Akdag (Karayollan işçisi) — Sos- yal demokrat partilerle sendikalar iş- çiler arasında Avrupa'da olduğu gibi organik bir bağ olmaması olumsuz ol- du. Belediyeler de olumsuz etkiledi. Sosyal demokrat politikalar kamuoyu- na yeterince ulaştınlamadı. İnönü, son derece dürüst, demokrat bir insan, ama bizim toplumumuz böyle bir lider ti- pini hâlâ benimsemedi. Benimseyemi- yor. Halkın, işçilerin beklentilerine cevap verecek politikalar üretilip halka anla- tılmalıdır. Turgay Dognı (öğrenci) — Bugun bir seçim olsa yine kaybederler. Bunun nedeni de belediyeler ve HEP. Sonra İnönü ve Ecevit gibi iki liderin inadı onlan buraya getirdi. Bu seçim yenil- gisi biraz da iki partinin birleşmemesi yüzünden oldu. Buyral Gündüz (Avukat) — 41 sene- lik meslek hayatımda hiç politikaya gir- medim. Artık emekliyim, rahat rahat konuşabilirim. Bunlann kaybetmeleri- nin nedeni HEP'tir. Türk halkı bölü- cülıik istemiyor. Her zaman buna kar- şı olmuştur. Sonra sosyal demokratlar sosyal adaletçi görüntüsü verememiş- lerdir hiçbir zaman. Hep akıllara sos- yalizm gelmiştir. Hâlâ altı oku indire- mediler. Oysa devletçilik her tarafta if- las etti. Bir işletme bir yılda 4.5 trilyon ciro yapabiliyor, ya KÎTler ne yapıyor? Ayhan Turan (Öğrenci) — Sosyal de- mokratlar bu seçimlerde kendilerini halka iyi tanıtamadılar. SHP'nin HEP'le birleşmesi ters tepti. İnönü ve partisi Meclis'te geçen dönem iyi mu- halefet yapamadı. Ekonomik program- larını anlatamadılar. DSP de MÇP'yle aynı çizgiye düştu. Ecevit, Özal'a yaradı imajı verdi. Sonra yaptıkları sadece, "iktidara geleceğiz, geliyoruz" demek. 'Insan sevmediği için, hayvan sevmeyen insanı sevmem diyor Tomris Uyar Erotik yanlan da var kedilerin...— 2 — Hitler'in tekir bir kediyle çe- kiüniş fotoğrafım görmUştüm bir dergide; kesip saklamıştım hatta, Tomris'e de gösterecek- tim, ama evde nereye koyduğu- mu bulamadım. En canavar ruhlu insanlann bile bir çeşit se- vecenlik duymalan mümkün demek ki. Ama bu örnekte be- ni rahatsız eden şey, bir insanın bir yandan kedisini okşarken, öte yandan diğer insanlara akıl almaz işkenceler uygulayabil- mesi... — "Bütün hayvan seventerin 'hayvan sevme' gibi bir ideolo- jiyle yola çıknklanm «nıma«am da", diyor Tomris Uyar, "bü- yuk bir çogunlugunun oradan yola çıktıgını sanıyonım. Hay- van sevmek, uygartığın bir be- lirtisi olsa gerek." — Hitler, uygar biri miydi? "Hayır, Hitler uygar değildi. İnsan senin dediğin örnekteki gibi o kadar kıyıa ve kıncıysa, belki insan yapısı bunu kaldıra- mayarak bir tepki gösteriyor- dur. BUtun o zalimliklerin, zor- balıkların sonucu olarak vücut, sahibinden bir çeşit intikam ah- yordur. Bir hayvana bağlı kılı- yordur onu, olabilir. Belki de Hitler kediyi gerçekten çok se- viyordur. Goebbels'in de çiçek yetiştirdiği söylenir. Demek ki, insan vücudunun doğal bir hak- ta var, insan kafası üstünde, bu- raya varabiünz. Ama yine de ben, insan sevmediği için hay- van seven insanı sevmem. Bir çeşit sapkınlık diye düşünürüm bunu. Hayvan sevgisi 'ikame' haline geldiği anda dünyanın en iğrenç mastürbasyc nu olabiliyor çünkü." — Ama bir de "sahip olma" meselesi giriyor burada işin içi- ne. Sevgiye sahip olunabiür mi; gerçekte var olan sevme eylemi, degflmi? "İnsan kendi aşkına kendi 'sahip' olur. Karşısındakinin ona cevap verip vermemesi çok önemli değil bence. Bir insan biz sevdiğimiz için bizi sevmeye mecbur değildir mesela. Bir J hayvan da mecbur değildir bu- na." — Yine de bir "sahip olma" meselesi var işte. Mesela kedi si- zi seçiyor, olabilir. "Kedi seçer zaten." — Peki ilk kediniz sizi nasıl secti? "llk kedimin beni 'nasıl' seç- tiğini bilmiyorum. Çünkü bizim ailede müthiş bir kediseverlik var. Babamın ilk kedisinin adı 'Noter'miş: Siyah beyaz ve tah- min edilebileceği gibi epey no- ter kılıklı, ciddi ve resmi bir hay- van. Hatta, Hukuk Fakültesi'n- den mezun olmadan yülar ön- ce, Avnıpa'da okurken Noter'e kartlar gönderirmiş babam. Ba- basına değil de, kediye "Sayın Noter" diye kartlar gelirmiş eve." — Kediyle yanştıgını zanne- decek kadar "sevmek" ha, müt- hiş bir duygn. tnsanların "neden" sevdikleri pek belli ol- mnyor, tamam. Hayvan sev- mek, bir uygariık göstergesidir, kabal. Ama bütün hayvanlar aynı degil. Bütün kediler aynı degO, bütün köpekler aynı de- gil. Belki birtakım ortak davra- nış özellikleri olabilir, ama sa- nıyonım, insanın degiştirdiği hayvanlar çogu... "Elbette. Mesela benim kedi- lerimin bir kısmı bana benzer- di, tavırları benzer-di. "Cahide" çok fazla benzemiyor ama benzerlerdi genellikle. Ba- zı huylannı ahyorlar birlikte ya- şadıklan kişilerin, "sahip"leri- nin diyemeyeceğim, çünkü "sahip" onlar. Sözgelimi ko- nuşkandırlar, insan içine çıkma- yı severler. Gelen raisafirlere "merhaba" der, kucağına çı- karlar. Tabii fotoğraf çektiril- mezse daha iyi oluyor sonuç: Makineyi sevmezler. Araya bir şey girmeyecek. Doğrudan bir temas olacak. Sonra, tıpkı be- nim gibi, güzel kokan insanlan severler. Kokuya çok duyarlık- lı ohıyorlar. En ortak özelliği- miz de temizliğe olan özen." — Benzeşmediğiniz noktalar yok mu hiç? "Ben insanların pabuçlannı koklamayı sevmiyonım, deri çantalannın içine kafamı sok- mayı sevmiyonım. O bakımdan benzeşmiyoruz." — llk kedinizin sizi nasıl sec- tiğini bilmeseniz de adını hatır- lıyorsunuzdur? "Yumuk adında bol tüylü bir kediydi." — Yumuk'tan hiç söz etme- diniz ama kitaplannızda? "Yok, etmedim. Zaten Yu- muk son derece zor bir iş açmış- tı benim başıma: On bir yaşım- da falandım, doğurmaya kalk- tı, evde ikimiz vardık. Onu na- sıl doğurtacağımı bilemiyor- dum. Zor durumda olduğunu gösterdi, başını okşamamı iste- di; ne dediyse yapüm, yavrunun birini çekip çıkardım, birini do- ğurtamadım, belki de içinde öl- müştü. Hayvanlar.zor zamanla- nnda kendilerine saygı gösteren insanlan seviyorlar, hiç unut- Sanatçılar ve Hayvanlan FATMAORAN enim kedilerimin bazıları bana benzerdi. Bazı huylannı ahyorlar birlikte yaşadıkları insanların" diyor Tomris Uyar. Ya benzeşmediğiniz noktalar: "Ben" diyor, "insanların pabuçlannı koklamayı sevmiyorum, deri çantalannın içine kafamı sokmayı sevmiyorum!' muyorlar. O yüzden de nankör olmuyorlar." — Neden nankör diyorlar öy- leyse? "Sanıyonım, insanlar verdik- leri karşıhklann kıü kılına hesa- bını istedikleri için. Onu seve- cek, her dediğini dinleyecek, eğitilecek, ona göre yaşayacak. O zaman, bu tür seven insanla- n sevgiye değil, otorite kavramı- na daha yakın buluyorum ben. Sahip olmak istediği bir şey var. Toplumda "onay" görecek, "sahip". olduğu sürece. Ynmnk, Pamuk, Gümnş. Çocukluk kedileri Tomris'in. Ankara'da; Sıhhıye'de, Tur- gut'la bahçeli bir evde oturur- larken bir sıirü parasız-yatısız, bir süni de paralı yatılı kedi: So- kak Kızı tnna, Neslihan, Ülker, tleze, Tâkire. Bir de, Türkiye lş- çi Partisi'nin seçimlerde büyük oy topladığı zamanlarda, Tip adlı bir kedileri varmış Tomris'- lerin. "Ama Tip'in de sonu tıpkı Türkiye Işçi Partisi gibi oldu," diyor Tomris. Anlatmasını bek- liyorum. "Tip cok yemek yedi ve ka- nn bir çocukla gönem, ödüm kopnyor turup boguverecek ya da kuyrugunu cekiştirecek diye. "Ben de duyarım bu korku- yu. Hayvanlara hakikaten kötü davranılıyor. Kedinin poposuna zamk yapıştıran insan biliyo- rum. Kedi o yüzden ölüyor, dı- şan çıkamadığı için. Böylesi bir barbarlık, çocuğa ailesinden ge- çen bir barbarlık ashnda. Ve işte yine Tomris'in kedi- leri: Kalendenneşrep bir hay- van, Çizmdi Kedi. Dünyanın en huysuz, en suratsız, en çirkin kedisi Zagor. "Zagor'un hoşnut olduğu gö- rülmüş şey değildi. Okşanmak istiyorsa, okşamak zonındası- nızdır, o kadar. Ama korkunç zekâsıyla vazgeçilmez bir belay- dı. Biliyor musun, hamalın ta- şıdığı koltuklan izleyip yeni evi- mizi bulan tek kedi, oydu." Kırlent ise Marilyn Monroe'- nun "'kedi" hali: Alaca renkli, kısacık bacaklannda düşük bir jartiyeri andıran siyah lekeleri, süet burnu ve ıslak dudaklany- la gözahcı güzellikte bir dişi. Kınah san renkli, bir kulağı kesik, basık bacakh, deli bakışlı SEVİLMEK VARKEN — Tomris ne zaman daktilosunun başı- na geçse önce kedisi yerini alıyor. Sevümek, okşanmak varken... Çıkıp daktilonun uzerine oturuyor. biz oldu. Veterinere götürdük. Veteriner, Tip'e lavmana benzer bir şey yaptı. Sonra Tip o kadar hafifledi ki, o gece yanlışlıkla balkondan düştü. Ama tıpkı Iş- çi Panisi'ne benzemiyçr mu?" — Bu kadaruu beklemiyor- dum. "Tip bu özeti üç ay içinde yapmıştı. Oysa tşçi Partisi'nin beş sene sünnüştü bu özeti yap- ması." Hayvan atik davranmış, di- yonım. Şaka bir yana, Şişa varmış sonra; gözleri dışa doğru şaşı ol- duğu için bu ismi koymuş Tom- ris. Bembeyaz, Ankara kedisi kırmasıymış. Osman varmış bir tane, Milli Emniyet'ten. Boşnak bir kediymiş. Sonra Mnstafa. Sonra Müdür Be>. Çok resmi bir kediymiş Müdür Bey. Edip Cansever "şürin önemi"ni an- latırken purdikkat dinleyen be- yefendi bir kedi. — Bir an için düşiinelim, di- yorum Tomris Uyar'a: Bir has- talık dünyadaki bütün hayvan- lan yok etti. Dolayısıyla bu hay- vanhuia aramızdald yakmlaşma da böylece ortadan silindi. Ne olacak o zaman? Birdenbire ne- pimiz sihirli bir değnekle doku- nulmuşçasma birbirimize mi dö- necegiz? "Hiç sanmıyorum. Ustelik böyle bir hastalık var gibi. Be- lediyelerin yürüttüğü "hastahk" olarak..." — Hani belediyeler hayvan- lan iyfleştirme çabalan içinde göriinüyorlardı? "Tabii, itlaf ederek iyileştir- mek mümkün de. Yani böyle bir çaba var gibi. Tek korkula- rı, sanıyonım uygar gözükme- mekten geliyor, hayvana üzül- mekten değil. "Aman yanlış anlaşümayaum" endişesi var bir de. Halbuki çok "dognı" anla- şıhyorlar. Sonra, çocuklann görmesi olayı var, öldürülen hayvanlan. Zaten bir şiddet or- tamında yaşıyoruz. Televizyon- da şiddet var, hayatımızda şid- det var." — Ama çocuklar da hayvan- lara karşı çok acımasız. Ne za- man kedi ya da köpek yavrusu- Van Gogh. Omuzundaki tek sa- n yıldızıyla Tegmen ve Sanyer- li Gülüver. Ve acı bir kayıp: 17 Ekim 1988 Kedimiz Gülüver bu sabah öldü. Tomris-Turgut Gülüver'e gelinceye kadar öbür kediler de yaş haddinden ötürü rahmetli olmuşlardı. Yi- tirdiği sonuncu kedisiydi Gülü- ver. Ve Gülüver'i sevmek Tom- ris Uyar'a göre, bir daha karşı- laşılmayacak bir sevgi türüyle beceileşmekti. Hele daktilosu- nun üstüne uzanıp yazmasını engellemeye çalıştığı düşünülür- se; sevişmek dururken, yazma- nın ne anlamı varmış derse? "Bir kediyle uyanmak insanı düzene solnıyor" diyor Tomris Uyar. Kedideki kişiliğe hayran olduğunu söylüyor. "Benim için gerçekten yaşa- tıcı bir güçtür kedi, o kendine gösterdiği özen yüzünden. Ero- tik bir yanlan da var aynca. On- lan okşamak, bir insanı okşa- maktan çok daha derinlemesine bir sevgi, varoluş, yakınhk, te- mas duygulannı getiriyor." Son kedisi Gülüver de öldük- ten sonra yaşamının tam orta- sında bir boşluk duyan Tomris Uyar, Erdal Öz'ün yayınevinin kapısına bir çanta içinde bırakı- lan Cahide Hanun'ı görünce, olan oluyor: bk bakışta aşk. ve Cahide Hanun'ı zorbaca bir ka- çırma teşebbüsüyle eve getiri- yorlar. Cahide Hanim, Cahide Sonku'ya sadece fıziksel olarak değil, ruhen de benziyor. Konuşmamızın sonunda, hayvan sevgisinin hayatın temel meselesi olmadığını söylüyor Tomris Uyar. "Çocuğum olmasa, kocam olmasa, sevgilim olmasa ya da arkadaşım olmasa sadece kediy- le mutlu olabileceğimi sanmıyo- rum. Yarm: Böröteçene
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle