17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 6 EKİM 1991 TURK TOPLUMUNUNDEĞERLERİ 1 ARAŞTIRMACILARINDANProf. Dr. YILMAZ ESMER' Demokratik kurumlaragüvenazÇoğulcu kültürel yapının siyasal rejimi, demokrasi. Özgür basm, parlamento, vb. demokratik rejimin kurumlan. Demokrasinin kurumlanna güven düşükse, demokrasiyi besleyen siyasal kültürde de bir sorun var demektir. Prof. Dr. Yılmaz Esmer, "Türk Toplumunun Değerleri" araştırmasının ortaya koyduğu güven yetersizliğini bu şekilde yorumluyor. Araştırma Servisi Şefımiz Şahiıî Alpay, Prof. Dr. Üstün Ergüder ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ile birlikte araştırmanın üç sorumlusundan biri olan Prof. Esmer ile "Türk Toplumunun Değerleri" araştırmasını tartıştı. SOYLEŞI ŞAHİN ALPAY ISayın Esmer, 'DünyaDeğerleri Araş- tırması'm Türkiye'nin de dahil edilmesi nasıl oldu? Aslında son Dünya Değerler Araştırması, 1981 yıhnda 25 ülkede yapılan bir araştırma- nın devamı niteliğinde. 25 ülke arasında Tür- kiye yok. Bu yılki araştırma 40'ın üzerinde ül- keyi ve dünyarun üzerinde insan yaşayan her kıtasını kapsamasına rağmen, Türkiye gene araştırmanın bir parçası değildi. Ama ilginç te- sadüfler sonucu biz de bu kervana katılabüdik. Hikâye şöyle gelişti... Dünya Değerler Araş- tırmalan'nın uluslararası koordinatörü Michi- gan Oniversitesi'nden Prof. Ronald Inglehart. Kendisi Prof. Üstün Ergüder'in meslektaşı ve eski bir dostu. Bu vesileyle Prof. Ergüder araş- tırmadan haberdar oluyor ve Türkiye*yi bu ola- yın dışında bırakmamak için ilk girişimleri ya- pıyor. Ben de tam o sırada, misafir araştırma- cı olarak bir yıllığına Michigan Üniversitesi1 ne gitmiştim. Böylece Prof. Inglehart'la tanış- Sosyal adaletçi diyebileceğimiz değerlerin Türkiye'de yaygınlığı konusunda şüphe yok. Yalnız ben, bu durumun çağdaş bir sosyal demokrasi anlayışını mı, yoksa yüzyıllar ötesinden gelen geleneksel devletçiliğimizi ve merkeziyetçiliğimizi mi~ yansıttığını bilmiyorum. ma fırsatını buldum. Sayın Ergüder'le birlik- te, kendisini Türkiye'nin önemi konusunda ik- na ettik. Prof. Ersin Kalaycıoğlu'nun da katılmasıyla üç kişilik bir proje ekibi oluştu. Sıra araştırma için para bulmaya gelmişti. Dünya Değerler Araştırması'na katılan her ül- ke, kendi araştırmasını kendisi finanse etmek- ten sorumluydu. Ama biliyorsunuz Türkiye 1 de sosyal bilim araştırmalanna kaynak bulmak öyle kolay değü, hatta imkânsız. Türkiye'de geçmişte yapılan böyle büyük çaplı araştırma- lann çok büyük çoğunluğunu yabancı kuruluş- lar desteklemiştir. Prof. Inglehart'a durumu anlattık. Merkezi fonlardan bize küçük bir miktar ayırabileceği- ni, ama gerisine kanşamayacaklanru söyledi. Akhmıza TÜStAD geldi. Daha önce de onla- nn desteklediği birkaç araştırmada görev almış ve akademik standanlara ve normlara göster- dikleri saygıyı gözlemiştik. Prof. Inglehart'la bir proje önerisi hazırlayarak TÜSÎAD'a sun- duk. Prof. Ergüder ve Prof. Kalaycıoğlu, ko- nunun Türkiye için taşıdığı önemi onlara an- lattılar. Böylece projeyi gerçekleştirme imkâ- nını bulabildik. Şimdi burada, Uzerine basarak söylemek is- tediğim bir şey var. Basında "TÜSİAD Raponı" diye atıfta bulunuluyor bu çahşma- ya. OysaTÜSİAD'dan hiç kimse bu araştırma- mn ne anketine, ne saha çalışmasına, ne sonuç- lannın yazılmasına en ufak bir müdahalede bu- lundu. Tek bir kelimesiyle ilgili bir görüş bile bUdirmedi. Onlar sadece araştırmaya Türkiyeî nin de katılmasını sağladılar. Ve bence önemli bir hizmet yaptılar. Ama yazdıklarımızın her türlü sevabı da günahı da biz Uç araştırmacıya ait. Geçenlerde, bir başka uluslararası önemli araştırmanın Türkiye çalışmasını yürütmem için öneride bulunuldu. Sosyal ve ekonomik adalet anlayışlarıyla ilgili bir araştırma. Kay- nak olmadığı için geri çevirdik. Ve bence Tür- kiye, oldukça önemli bir konuda, mukayeseli bir veri tabanından yoksun kalmış oldu. t^t^K^Araştırmanın en ilginç bulgularından baztları, kurumlara duyulan güvenle ilgili. Ba- sına (%57), siyasal sisteme (%50), devlet me- murlanna (V»50), parlamentoya (%42) güven beslemeyenlerin çoğunlukta -ya da çoğunluğa yakın- olmalarını, çoğulcu siyasal kültürün ek- sikliğinin göstergesi olarak yorumluyorsunuz. Bu ne denli haklı bir değerlendirme? Farklı dü- şüncelere karşı hoşgörü/hoşgörüsüzlûk ve ben- zeri tutumlar, çoğulcu siyasal kültür için daha iyi bir gösterge olntaz mıydı? Aynı araştırma 40'tan fazla ülkede yapıldığına göre uluslara- rası karşılaştırmalar sonuçları yorumlamanı- za yardımcı olmaz mıydı? lleride bu karşılaş- tırmaları görebilecek miyiz? Çoğulcu kültürel yapının siyasal rejimi, de- mokrasi. Bu saydıklarınız da yani özgür basın, parlamento vs. demokratik rejiminin kurum- ları. Şimdi demokrasinin kurumlanna güven düşükse demokrasiyi besleyen siyasal kültür- de de bir sorun var demektir. Yani çoğulcu de- mokratik rejimin işleyebilmesi, yaşayabilmesi için bu rejimin kurumlanna da kurum olarak belli bir güven duyulması gerek. örneğin, Bir- leşik Amerika'da bazı başkanlara zaman za- man hiç güven duyulmayabiliyor, ama "baş- kanhk" kurumuna güven çok yüksek. Bu da siyasi kültürle ilgili bir husus. Ama sorunuzda hakhsınız. Farkh düşünce ve insanlara karşı hoşgörü, çoğulcu siyasal kül- türün daha önemli bir göstergesi bence de. Bul- gularımızın bu bakımdan da fazla iyimser ol- madığını söylemek durumundayım. Denekle- re, ne tür insanları komşu olarak istemeyecek- lerini sorduk. lşte aklımda kalan bazı sonuç- lar. %39 başka ırktan olanları, dörtte üç aşırı sağcı veya solcuları, Vo56 ecnebileri, %59 Hı- ristiyanlan komşu olarak bile istemiyor. Yoru- mu size bırakayım. Uluslararası karşılaştırmalara gelincç. Şu an- da 30 kadar ülkenin verileri hazır. Sanıyorum, çok uzun bir süre beklemeden, araştırmaya da- hil bütün ülkelerle bir karşılaştırma imkâmna sahip olacağız. Ve bulgularımız da esas o za- man bir anlam kazanacak. Ama bizim, yani .Türkiye'nin karşılaştınlmasında bir zaman bo- yutu ne yazık ki olmayacak. Oysa 25 ülke, de- ğişmeleri zaman içinde de izlemek fırsatına sa- hipler. ^Hm^mAltını çizdiğiniz bulgulardan biri Türkiye'de basının en az "itimada şayan" ku- rumlardan biri olarak görülmesi. Bu bulgu aca- ba tüm basın için geçerli midir? Basınla yalnız gazeteler mi kastedildi, yoksa televizyon da bu kavrama giriyor mu? Televziyon için aynı so- ru sorulmadı mı? Basına güven duyulmama- sı, basının haber kaynağı olarak önemini yi- tirmekte olduğu şeklinde yorumlanabil> mi? Televizyona haber kaynağı olarak güvenmesek de izlemeye devam etmiyor muyuz? PAZAR KONUĞU Z RProf. Dr. Yılmaz Esmer 1946 yıhnda Turhal'da doğdu. Ortaöğrenimini Ankara Koleji 'nde yaptı. Sosyoloji dalında yükseköğrenimini ABD'nin Yale Üniversitesi'nde 1968 yıhnda yapan Esmer, master (1975) ve doktora (1977) çalışmalarını yine ABD'nin Stanford Üniversitesi'nde tamamladı. 1977 yılmdan itibaren Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi olan Esmer, 1983 'te doçent, 1989'da profesör oldu. Prof. Dr. Yılmaz Esmer, sosyal değisme, siyaset sosyolojisi, sosyal bilimlerde araştırma yöntemleri ve kantitatif araştırma teknikleri konusunda uzman. Burada "basın"dan kasıt, gazeteler. Televiz- yon bu kavrama dahil değil. Televizyonu ayrı- ca sormadık. Biz, çok çeşitli kurumlara bir bütün olarak güveni araştırdık. Tabii ki, basın kurumunun çeşitli parçalanna duyulan güven ya da güven- sizliğin aynı derecede olması beklenemez. Ama bu bütün kurumlar için geçerli. Siyasi sisteme güven araştınrken de böyle, diğerlerine de. Şim- di ben size "Milli takıma güveniyor musunuz" diye sorsam, siz milli takım hakkında bir bü- tün olarak değerlendirme yapar; ona göre bir cevap verirsiniz. Bu takımın kalecisi mükem- mel olsa, ama diğer her yani dökülse ne dersi- niz? Sanıyorum "Ben bu takıma pek güven- mem" dersiniz. tşte böyle genel bir değerlen- dirmede basının notu düşük çıktı. Siz buna şaş- tınız mı? Bu araştırmanın bulgulan uzun zamandır si- zin elinizdeydi, ama belli bir tarihe kadar ya- yımlamamanız ricasıyla almıştınız. Zira o ta- rihte, sonuçlar bir toplantı ile bütün basına açıklanacaktı. Haksızlık yapılmamalıydı. Şim- di, aynı rica ile sonuçlan alan bir dergi 'biz üzü- leceğimize Bülent Eczacıbaşı üzülsün!' diyerek her şeyi yazdı. Ne dersiniz? •HMH Bulgularınıza göre Türkiye'de en az güvenilen kurumlann başında 'büyük şirketler' geliyor. Bunu büyük şirketlerin genellikle aile şirketleri olarak görülmesine bağlıyorsunuz ve kapitalist modelin başarısızlığı olarak anlaşıl- maması gerektiğini söylüyorsunuz. Yani sizce güvensizlik duyulan, büyük şirket sahibi olan Koç, Sabancı gibi aileler mi? Hayır. Şunu demek istiyoruz: Türkiye'de bü- yük şirketler yeterince kurumsallaşmadı. Hâ- İâ şahıs ya da aile şirketi olarak görülüyorlar. Türkiye'deki anonim şirketlerin henüz gerçek anlamıyla anonim olmadığını, bu nedenle de sorumuzun kişiyle kurumu ayırt etmekte yeter- siz kalmış olabileceğini söylüyoruz. s/ı çok güven duyulan kurumlann ba- şında Silahlı Kuvvetler (%91), dinsel kuruluş- lar (%67), polis (%63) geliyor. Türkiye'nin kül- türel bağlamında Silahlı Kuvvetler'e, dinsel ku- rumlara, polise "güvenmem" demek biraz ce- saret isteyen bir şey değil midir? Bu yamtlara güvenebilir miyiz? Tek bir araştırmaya dayanarak, "Buradaki bütün bulgular kesindir; hepsine aynen güvenin" dememi benden beklemiyorsunuz herhalde. Ama meseleye bir de şöyle bakalım. Görüştüklerimizin aşağı yukarı beşte ikisi po- lise, mahkemelere, parlamentoya güvenmedik- lerini söylemişler. Eh, bunlann yanında, Tür- kiye'de ne olduğu tam belli bile olmayan "din- sel kuruluşlara" (zira bizde Batı'daki gibi ör- gütlenmiş bir kilise, yani somut dini kuruluş- lar yok) "güvenmiyorum" demek daha kolay değil mi? Şunu demek istiyorum. Güven ra- kamlan, korku, çekinme gibi nedenlerle ger- çekten biraz daha yüksek çıkmış olabilir, ama sıralamanın doğru olduğunu düşünüyorum. Zaten, ölçebildiğimiz kadanyla bile; bu kurum- lara güvensizlik yeterli hatta ürkütücü düzey- de değil mi? B M Birbiriyle çelisen çeşitli bulgularıntz var. Bir sonıda "işyerini devlet yönetmeli" di- yenler %15'i geçmezken başka birsoruda "iş- yerleri devletçe işleülmeli" diyenler V$50'yi bu- iuyor. Kadmm aile gelirine katkıda bulunma- smı gerekli görenler V»86'yı bulurken, "Kadı- nm yeri evidir" diyenler de çoğunlukta. önce tek tek, çelişki olarak nitelediğiniz hu- suslara cevap vermeye çahşayım. Sonra da ge- nel bir açıkİama yapmayı deneyeyim. Devlet ve işyerleri meselesinde, bir sonıda iş- yerlerüıin mülkiyeti, diğerinde ise, yönetimi söz konusu. Yani bir soruda, işyerlerinin nasıl yö- netilmesi gerektiğini soruyoruz, diğerinde ise işletmelerin mülkiyetinin kimde olmasının is- tendiğini. Mesela, mülkiyetin devlette, ama yö- netimin çalışanlarda olmasını istemek bir, çe- lişki değil. Kadının gerçek yerinin evi olduğunu düşü- nenler, sadece bu araştırmada değil, birçok araştırmada çoğunlukta. Ama mevcut şartlar- da, bir mali katkı da zorunlu görülebiliyor. Ya- ni "keşke gerekmeseydi, ama ne yazık ki..." gi- bi bir düşünce söz konusu. Bir de, kadının evin- de çalışarak -dikiş, örgü, bahçe vsr geçime kat- kıda bulunmasını isteyenler var. Aynı şekilde kişinin bir birey olarak kendi- sine devlet karşısında önem verilmesini iste- mekle, devletin de temsilcilerine önem verip, onlann kişilere, yasalara, hukuka saygılı olma- sını sağlamasını istemek arasında bir çelişki görmüyorum. Şimdi, bu açıklamalarıma katılabilirsiniz de katılmayabilirsiniz de... ama zannediyorum şu söyleyeceklerimi kabul edeceksiniz. tnsanlann tutumlannın, değerlerinin, inanç ve düşünce- lerinin tutarlı olması gerektiği gibi bir varsa- yımdan hareket ediyoruz. Oysa gerçek hiç de böyle değil. Hepimiz içimizde pek çok çelişki- ler yaşamıyor muyuz? Hangimizin bütün dü- şünceleri tam bir tutarhlık içinde... Ve neden öyle olsun ki? Araştırma bu çelişkileri yansıt- masaydı, ben o zaman endişe duyardım. ^mmmTürkiye'de egemen kültürü aileye, Si- lahlı Kuvvetler'e ve İslamiyet'e bağlılığın lanım- ladığı sonucuna varıyorsunuz. Bu bağlılıklar genel bir tutuculuğun göstergeleri olarak gö- rülebilir. Oysa araştırmamz reformculuk (%54), yenifıkirlere açıklık (%50), bilimin ya- rarhlığına inanç (% 71) gibi değerlerin de hayli yaygın olduğunu gösteriyor. Türk toplumu bu çelışik değerleri nasıl bağdaştırıyor? Doğru, aile, din ve ordunun hâlâ toplumsal değer sisteminin odak noktalarını oluşturdu- ğunu söylüyoruz. Ama Birleşik Amerika'da ya- pılan araştırmalarda da ailenin güvenliği ve aile bağları, önem verilen değerler sıralamasında hep ya birinci ya ikinci olmuş. İkincisi, raporumuzun girişinde, Türkiye'nin bugünkü konumu göz önüne alındığında, ge- leneksel değerlerle, sanayi toplumu, hatta sa- nayi ötesi toplum değerlerine bir arada rastlan- masının doğal olacağını söylüyoruz. Istanbul- da, bilgisayar programlarının yazıldığı, ulus- lararası piyasalarda işlemlerin görüldüğü gök- delenlerin önünde, at arabalanyla taşımacıhk yapılıyor. Şehrin en "şehirli" semtlerinden Eti- ler'deki evlerin bahçelerinde, hemen yanında- ki gecekondu mahallesinden gelen inekler ot- luyor. Şimdi, tek bir sehrinde bile böylesine de- ğişik yaşam biçimleri gözlediğimiz bir ülkede, değerler yapısının türdeş ve tutarh olmasını bekleyebilir misiniz? m^BBAraştırmamzın temel bulgulan reform yandaşlanmn (%54), devlet sosyal refahın üst- lenmesinde sorumluluk üstlensin diyenlerin (Vt56), piyasada rekabetin ve hâkim olmasını isteyenlerin (%S9), işyerlerini çalışanların yö- netmesini savunanların (Vt58) önemli çoğun- luklar oluşturduklarını gösteriyor. Bu bulgu- lardan kalkarak, Türk toplumunun siyasi de- ğerlerinin sosyal demokrat olarak niteleyebi- leceğimiz birplatforma daha yatkın olduğu so- nucuna varabilir miyiz? Bu sorudaki "sosyal" ve "demokrat" kav- ramlannı ayn ayn ele almak isterim. Demok- ratik kurumlara karşı ve kişilerin birbirlerine karşı duydukları güvenin düşük olduğu, Uste- lik hoşgörüsüzlüğün yüksek boyutlarda gözlen- diği bir kültürü demokrat olarak nitelemekte biraz güçlük çekiyorum. Zaten ben, bizim de- mokrasimizin en önemli sorununun, çoğulcu, hoşgörülü, demokrat bir kültüre dayanmayışı olduğunu düşünüyorum. Çevreden kastedilen sokak temizliği değil. Yıllardır kömür tozu soluyanlann, denizlerindeki balıkları tükenenlerin, derelerinden kanser akanların çevre kirlenmesine karşı duyarb olmalan doğal değil mi? Gelelim, sosyal demokratın sosyaline. Son seçimlerle ilgili propaganda konuşmalanna bir kulak verelim. Hiçbir partinin, "eğitimde, sag- lıkta devletin rolünü en aza indirecegiz; konut devletin değil, birevlerin somnudur, emeklilik yaşı asgari 65 olmalıdır" türünden bir şeyler söylediğini duydunuz mu? Tam tersine, bütün partilerimiz "sosyal adaletçi" olduklannı söy- lüyorlar. Çünkü bizde insanlar, bu tür sonın- lannı devletin çözmesini bekliyor, istiyor. Oy- sa bazı ülkelerde, "devletin yoksullara yaptığı yardım kaldınlmalıdır, işsizlik sigortasının kap- samı daraltılmalıdır; ulusal sağlık sigortası kötüdür" türünden görüşler üzerine bir secim platformu kurulabiliyor ve bunu diyenler se- çim kazanabiliyor. Türkiye'de böyle bir şey dü- şünmek mümkün mü? Sanıyorum sosyal adaletçi diyebileceğimiz değerlerin Türkiye'de yaygınlığı konusunda şüphe yok. ^^K^BAraştırmanız. çevre sorunları konu- sunda duyarlı olanlartn çok büyük bir çoğun- luk (%73) oluşturduğuna işaret ediyor. Bu "modern" tutumun yaygınlığtnı şaşırtıcı bul- muyor musunuz? Evet, gerçekten bu sonuçlan şaşırtıcı bul- dum. Ama "Sizce dünyada son 50 yılın en önemli olayı nedir" sorusuna "ozon taba- kasının delinmesi" gibi cevaplar verenlerin bir-iki kişi olmadığını ve bu cevaplann Türkiye'nin her bölgesinden gelebildiğini gördüm. Ve anladım ki çevreden kastedilen sokak temizliği değil. Ama düşünUnce, yıl- lardır kömür tozu soluyanlann, denizlerin- deki balıklar tükenenlerin, derelerinden kanser akanlann çevre kirlenmesine karşı duyarlı olmalan doğal değil mi? Eğer bu bulgu ve gözlemler doğruysa yeri göğü ton- larca plastiğe boğan partilerimiz kendi çı- karlanna da ters düşen bir iş yapmıyorlar mı? EVET/HAYIR(Baştarofı 2. Sayfada) "Az önce Dıyanet Işleri Başkanlığı çağdaş eğitim sistemi- mize karşı yayınlar yapıyor demiştim. 1982-1985 yıllarında bunun örneklerini görüyoruz: 'Okumuşlar çoğaldıkça terör artıyor mu?' gibi başlıklartaşıyan bu tür yazılarda okumuşla- rın okumamışlardan daha çok suç işledikleri, cinayete sebep oldukları, anarşistlerin çoğunun diplomalılar arasından çıktı- ğtnı öne sürüp bu hali önlemek için tek çarenin, ilkokulun birinci sınıfından üniversitenin son sınıfına kadar din dersi- nin zorunlu olmasının gerektiğini öne sürerek tümden yanlış, saptırılmış, dayanaktan yoksun bir iddia ile cehalet övülmüş- - tür. Diyanet işleri Başkanlığı'nın en önemli görevlerinden biri olan 'irşad' konusu da ne yazık ki çok zayıf ve o ölçüde çeliş- kilerle doludur. Sözlerımi bir iki örnekle kanıtlayayım: Tür- kiye'nin ekonomik ve sosyal yaşamı bakımından ilgili olan nüfus planlaması konusunda bu daire önce şunları yazmış- nr: insan neslinin ve memleketimizde nüfusumuzun çoğal- masına mani olmak dini bakımdan muvafık değildir. Bir zaruret yokken arzuya bağlı olarak doğum kontrolü teşebbü- sü islam dininin esaslarına aykırıdır.' 25.1.1980'de sosya) işler komisyonunun başkanlıktan istediği görüş üzerine aynı başkanhk 29.1.1980 de Gebeliğe engel olmak caiz ve müm- kündür' diyefetvavermıştir." 25Eylül 1985te Bahrıye Ücok, Devlet Bakanı Oskay'akar- şı şöyle konuşmuştur: "Sayın milletvekilleri, Kur'an okumak için sarık sarmaya gerek yoktur, erkekler için baş örtmeye hiç gerek yoktur. Küçücük çocukları sarıklarla donatıp meydanlarda gezdir- mek, boy boy fotoğraflarını gazetelerde yayınlamak, söz konusu devrim yasasına aykırı hareket edildiğinı göstermek- ten başka bir amaç taşıyamaz. Bu kadar da değil, ayrıca her hafta perşembe günleri katiyen camide değil, televizyonda; çünkü orada talebelerim var benim, gittim kendılerine, daha sayın hükümet işbaşmda değilken söyledim, bunu yapmayı- nız, kanuna aykırı hareket ediyorsunuz dedim. Fakat yine aynı şey devam etti, sank ve fes." Bahriye Üçok'un korkunç bir cinayete kurban gitmesinden bir yıl sonra gerici çabaların daha da artan bir şiddetle gün- demde yer aldığını bilmekteyiz. Ucok'un öldürülmesinin nedeni de ortada!.. Hele Üçok'un gericilıkle savaşını kanıtla- yan yazılarını, konuşmalannı okuduktan sonra... Anısı önünde saygıyla... \akovo8, Patrik kulisinde Patrik'in cenaze törenine büyük ilgi (Baştarafi 1. Sayfada) nu'ya aynı içerikte mektuplar gönderdi. Yakovos ve Rum lobisinin ıs- rarla yüksek düzeyde bir heyet gönderilmesini telkin etmesinin arkasında şu unsurların yattığı öğrenildi: — Türk yasalan Fener Patri- ği'ni yerel Ortodokslann ruha- ni lideri olarak kabul ediyor. Oysa Rumlar, Patriğin "dünya Orfodokslannın evrensel lideri" olarak ekütnenik bir ozellik ta- şıdıgını savunuyorlar ve Lozan Antlaşması'nın "tarihi ve dinsel gerçeklerinttstüneçıkamayaca- ğını" savunuyorlar. Yakovos, ABD'nin, cenaze törenine çok üst düzeyde bir heyetle katılma- sının Patrikhane'nin evrenselli- ğinin altını çizeceği inancında. Ancak ABD, Patrikhane konu- sunun Türkiye için hassasiyet ta- şıdığının da farkında. Üst dü- zeyde katüımın Ankara'da tep- ki yaratmayacak bir yolla ger- çekleşmesini arzuluyor. Yakovos'un bu çabalannın ikinci, ama fazla konvşulmayan nedenini, Yakovos'un gönlünde Fener Patrikliği'nin yatması oluşturuyor. Fener Patrikhane- si, Rum Ortodoks kiliseleri için- de "eşitler arasında birinci" sta- tüsü taşıyor. Doğu-Batı ilişkile- rindeki yumuşamadan sonra Ya- kovos, Patrikhane'nin öneminin daha da arttığını düşünüyor. Her ne kadar Yakovos ABD ma- kamlarına "Beni patrik yapm" gibi doğrudan yaklaşımlarda bulunmuyorsa da bu olasıhğı akıllanna düşürecek kadar ak- tif davranıyor, Patrikhane*>i sa- hipleniyor. ABD'nin bu yaklaşıma itibar edip etmeyeceği şimdilik bilin- miyor. Ancak itibar ederse bu konudaki girişimlerin en üst dü- zeyde götürüleceğine kesin gö- züyle bakılıyor. Yakovos-Özal ilişkisi öte yandan Yakovos'un, ya- kın çevresine patrikliği istediği- ni açık bir biçimde telaffuz et- tiği ve "patrik olmasına Türki- ye Cumhurbaşkanı Özal'ın karşı çıkmayacağını düşündüğünü, hatta bunu yararb göreceğini sandığını" söylediği bildiriliyor. Yıllardır gönlünde Fener Patrik- lifi yatan ve bu amaca yönelik olarak Türk vatandaşlığını yeni- den kazanmak için geçmişte gi- rişimlerde bulunan Yakovos'un Cumhurbaşkanı Turgut özal'la iyi bir diyalog içinde olduğu bi- liniyor. Ancak Washington, 1948'de Patrik Athenagoras'ın seçimi sırasında olduğu gibi dev- reye girebiliyor. Yakovos, ABD devletiyle böylesine sıkı bağlara sahip, Washington'da ağırlığı olan bir din adamı. Yakovos, Özal'a çok sıcak ba- kıyor ve özal'ın bu atamaya karşı çıkmayacağını, çünkü ken- disinin patrik olması halinde Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinin gelişmesine yardımcı olabilece- ğini gördüğünü çevresine söylü- yor. Haber Merkezi — Fener Rum Ortodoks Patriği 1. Dimitrios- un ölümünün ardından yeni pat- riğin kim olacağı spekülasyon- ları yapıhrken Dimitrios'un önümüzdeki salı günü düzenle- necek cenaze törenine katılacak tanınmış kişiler de İstanbul'a gelmeye başladı. Dün sabah Londra'dan özel bir uçakla Yu- nanistan'ın eski Kralı Konstan- tin, Paulos ve Nikolas adlı iki oğluyla birlikte İstanbul'a indi. Atina'dan Olympic Havayollan uçağıyla da Patrikhane'nin ya- nan ana binasının restorasyonu için müyarlarca lira bağışta bu- iunan Yunanh armatör Angelo- pulos, Atina Gazeteciler Cemi- yeti'nin eski başkaru, tanınmış gazeteci Korahais ve Yunanh ün- lü karikatürist Vahvas geldi. Verilen bilgiye göre Atatürk Havalimanı'nda Patrik Vekili Yoakim tarafından karşılanan Kral Konstantin önce Fener Pat- rikhanesi'ne giderek burada ka- tafalka konulan 1. Dimitrios'un tabutu başında saygı duruşunda bulundu. Patrikhane*yi ziyare- tinden sonra yazılı bir açıklama yapan Kral Konstantin, "Bura- ya Patrik Dimitrios için son gö- revimi yapraaya, saygılanmı sunmaya geldim. Dimitrios'un vefatından tarifsiz bir iizttntü duyuyorum. Dini duygulann dünyayı yönettiği bu kritik dö- nemde örnek bir dini liderdi" dedi. Daha sonra Balat'ta Bi- zans döneminden kalma eski bir Rum Ortodoks kilisesi olan Vla- herna Kilisesi'ni ziyaret eden Kral Konstantin, Kariye Camisi ve Topkapı Sarayı'nı gezdi. Kral Konstantin salı günkü cenaze törenine katılmayacak ve bu sa- bah Londra'ya dönecek. 1967 Albaylar Darbesi'nden bu yana sürgünde yaşayan eski Kral Konstantin'i havaalanında avukatı Likunınos karşüadı. Li- kurunos aynı zamanda Yunanis- tan'da büyük politik skandalla- ra neden olan hapisteki işadamı Koskotas ve Yunanistan'da ha- pisteyken hayali ihracatçı Turan Çevik'in de avukatlığmı yaptı. Likurunos'un, Kral Konstantin'i İstanbul turu boyunca yalnız bı- rakmadığı dikkati çekti. Öte yandan Dimitrios'un ölü- müyle boşalan Ortodoks Patrik- liği için yapılacak seçimîn tari- hi hâlâ belli olmadı. Patrikha- ne için Sen Sinod Meclisi üyesi ve Türk vatandaşı olmamasına karşın en güçlü adaylar arasm- da Kuzey ve Güney Amerika Or- todoks Kiliseleri Başpiskoposu Yakovos'un adı ağırlıkh olarak geçiyor. Patrik Vekili Yoakim- in verdiği bilgiye göre yeni pat- riği secmek için Sen Sinod, Di- mitrios'un salı günü yapılacak cenaze töreninden sonra topla- nacak. Bu arada Yunan Hükümet Sözcüsü Viron PoUdoras, cena- ze törenine katılmak üzere salı günü tstanbul'a gelecek olan Yu- nanistan Başbakanı Konstantin Mitsotakis'üı Cumhurbaşkanı Turgut Özal ya da Başbakan Mesut Yılmaz'la görüşmesi ola- sılığıyla ilgili olarak "Bu konu- da herhangi bir mutabakat yok" dedi. Atina Belediye Başkanı An- donis Tritsis de bütün kent hal- kını yas nedeniyle ev ve dükkân- larına yanya indirilmiş bayrak- lar çekmeye çağırdı. Yunan hükümetinin ilan etti- ği yas çerçevesinde aynca Yunan Futbol Federasyonu UEFA'ya bir telgraf çekerek önümüzdeki çarşamba günü Helsinki'de oy- nanacak Finlandiya-Yunanistan milli maçında bir dakikalık say- gı duruşu yapılmasmı ve Yunan Milli Takımı oyunculannın ma- tem bandı taşımaları için izin ve- rilmesini istedi. Yunan Futbol Federasyonu aynca bugün oyna- nacak tüm lig maçlannda da bir dakikalık saygı duruşu yapılma- sını kararlaştırdı. Atina'da patrik adaylan ara- sında en fazla şansa sahip oldu- ğu ileri sürülen Kadıköy Metro- politi VartoJomeos, Yunan Tele- vizyonu'na verdiği demeçte, "1453 yılmdan beri patrik seçi- minde hiçbir zaman sornn çük- mamıştır ve yine sorun yoktur" dedi.ve Türk vatandaşı olmamasına lanna yanya indirilmiş bayrak- dedi. Türk-îş'in seçim tavrı: ANAP'a oy yok (Baftarafı l. Sayfada) maya çalıştıklannı söyledi. değerlendireceklerini söyle T"_-ı_ı i _ »r*ı _ _ ** ¥ ^ «__ u ı T»_" _ı_ t _ *-> . IT-* ı . <->_• . "V. l_« n-F * *r T«i«»lr_i« n a r i (Baftarafı l. Sayfada) Türk-lş Yönetim Kunılu, önü- müzdeki günlerde toplanarak, seçimde milletvekili adayı olan sendikacı ve işçilerin kendi böl- gelerinde nasıl destekleneceğini belirleyecek. Başoğlu, Türk-lş'in 17 ekime kadar 10 ilde düzenleyeceği eği- tim seminerleriyle "ANAP'a oy yok" mesajını işçilere iletecek. Başoğlu, bu seminerler aracıh- ğıyla daha çok kursiyere ulaş- maya çalıştıklannı söyledi. Türk-Iş Genel Başkanı Şevket Yılmaz, AA'ya verdiği demeç- te, 20 ekimde yapılacak genel secimlerde, tek bir partiyi des- teklemelerinin şu anda mümkün olmadığını bildirdi. Yılmaz, sendikacı kökenli milletvekili adaylannın kendi seçim bölge- lerinde desteklenmesi konusunu ise "kendilerine bu taaksızlıkla- n reva gören partinin de işin içi- ne ginnesi nedeniyle" yeniden değerlendireceklerini söyledi. Yılmaz, "Türk-tş partilere karşı bağımsıznk Ikesini devam ettirdiginden hareketie ve de bu seçim propagandaJan sırasında bütün partilerin bize göre faz- laca taviz politikasını takip et- meleri, bizi gerçekten dusundür- mekte.Son ayiara kadar veözel- likle 1983'ten beri ANAP hüktt- metlerine karşı tavnmız açık olarak ortaya konmuştur" diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle