Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 6 EKİM 1991
TURK TOPLUMUNUNDEĞERLERİ
1
ARAŞTIRMACILARINDANProf. Dr. YILMAZ ESMER'
Demokratik kurumlaragüvenazÇoğulcu kültürel yapının siyasal rejimi, demokrasi. Özgür
basm, parlamento, vb. demokratik rejimin kurumlan.
Demokrasinin kurumlanna güven düşükse, demokrasiyi
besleyen siyasal kültürde de bir sorun var demektir. Prof. Dr.
Yılmaz Esmer, "Türk Toplumunun Değerleri" araştırmasının
ortaya koyduğu güven yetersizliğini bu şekilde yorumluyor.
Araştırma Servisi Şefımiz Şahiıî Alpay, Prof. Dr. Üstün
Ergüder ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ile birlikte
araştırmanın üç sorumlusundan biri olan Prof. Esmer ile
"Türk Toplumunun Değerleri" araştırmasını tartıştı.
SOYLEŞI ŞAHİN ALPAY
ISayın Esmer, 'DünyaDeğerleri Araş-
tırması'm Türkiye'nin de dahil edilmesi nasıl
oldu?
Aslında son Dünya Değerler Araştırması,
1981 yıhnda 25 ülkede yapılan bir araştırma-
nın devamı niteliğinde. 25 ülke arasında Tür-
kiye yok. Bu yılki araştırma 40'ın üzerinde ül-
keyi ve dünyarun üzerinde insan yaşayan her
kıtasını kapsamasına rağmen, Türkiye gene
araştırmanın bir parçası değildi. Ama ilginç te-
sadüfler sonucu biz de bu kervana katılabüdik.
Hikâye şöyle gelişti... Dünya Değerler Araş-
tırmalan'nın uluslararası koordinatörü Michi-
gan Oniversitesi'nden Prof. Ronald Inglehart.
Kendisi Prof. Üstün Ergüder'in meslektaşı ve
eski bir dostu. Bu vesileyle Prof. Ergüder araş-
tırmadan haberdar oluyor ve Türkiye*yi bu ola-
yın dışında bırakmamak için ilk girişimleri ya-
pıyor. Ben de tam o sırada, misafir araştırma-
cı olarak bir yıllığına Michigan Üniversitesi1
ne gitmiştim. Böylece Prof. Inglehart'la tanış-
Sosyal adaletçi
diyebileceğimiz değerlerin
Türkiye'de yaygınlığı
konusunda şüphe yok. Yalnız
ben, bu durumun çağdaş bir
sosyal demokrasi anlayışını
mı, yoksa yüzyıllar ötesinden
gelen geleneksel
devletçiliğimizi ve
merkeziyetçiliğimizi mi~
yansıttığını bilmiyorum.
ma fırsatını buldum. Sayın Ergüder'le birlik-
te, kendisini Türkiye'nin önemi konusunda ik-
na ettik. Prof. Ersin Kalaycıoğlu'nun da
katılmasıyla üç kişilik bir proje ekibi oluştu.
Sıra araştırma için para bulmaya gelmişti.
Dünya Değerler Araştırması'na katılan her ül-
ke, kendi araştırmasını kendisi finanse etmek-
ten sorumluydu. Ama biliyorsunuz Türkiye
1
de sosyal bilim araştırmalanna kaynak bulmak
öyle kolay değü, hatta imkânsız. Türkiye'de
geçmişte yapılan böyle büyük çaplı araştırma-
lann çok büyük çoğunluğunu yabancı kuruluş-
lar desteklemiştir.
Prof. Inglehart'a durumu anlattık. Merkezi
fonlardan bize küçük bir miktar ayırabileceği-
ni, ama gerisine kanşamayacaklanru söyledi.
Akhmıza TÜStAD geldi. Daha önce de onla-
nn desteklediği birkaç araştırmada görev almış
ve akademik standanlara ve normlara göster-
dikleri saygıyı gözlemiştik. Prof. Inglehart'la
bir proje önerisi hazırlayarak TÜSÎAD'a sun-
duk. Prof. Ergüder ve Prof. Kalaycıoğlu, ko-
nunun Türkiye için taşıdığı önemi onlara an-
lattılar. Böylece projeyi gerçekleştirme imkâ-
nını bulabildik.
Şimdi burada, Uzerine basarak söylemek is-
tediğim bir şey var. Basında "TÜSİAD
Raponı" diye atıfta bulunuluyor bu çahşma-
ya. OysaTÜSİAD'dan hiç kimse bu araştırma-
mn ne anketine, ne saha çalışmasına, ne sonuç-
lannın yazılmasına en ufak bir müdahalede bu-
lundu. Tek bir kelimesiyle ilgili bir görüş bile
bUdirmedi. Onlar sadece araştırmaya Türkiyeî
nin de katılmasını sağladılar. Ve bence önemli
bir hizmet yaptılar. Ama yazdıklarımızın her
türlü sevabı da günahı da biz Uç araştırmacıya
ait.
Geçenlerde, bir başka uluslararası önemli
araştırmanın Türkiye çalışmasını yürütmem
için öneride bulunuldu. Sosyal ve ekonomik
adalet anlayışlarıyla ilgili bir araştırma. Kay-
nak olmadığı için geri çevirdik. Ve bence Tür-
kiye, oldukça önemli bir konuda, mukayeseli
bir veri tabanından yoksun kalmış oldu.
t^t^K^Araştırmanın en ilginç bulgularından
baztları, kurumlara duyulan güvenle ilgili. Ba-
sına (%57), siyasal sisteme (%50), devlet me-
murlanna (V»50), parlamentoya (%42) güven
beslemeyenlerin çoğunlukta -ya da çoğunluğa
yakın- olmalarını, çoğulcu siyasal kültürün ek-
sikliğinin göstergesi olarak yorumluyorsunuz.
Bu ne denli haklı bir değerlendirme? Farklı dü-
şüncelere karşı hoşgörü/hoşgörüsüzlûk ve ben-
zeri tutumlar, çoğulcu siyasal kültür için daha
iyi bir gösterge olntaz mıydı? Aynı araştırma
40'tan fazla ülkede yapıldığına göre uluslara-
rası karşılaştırmalar sonuçları yorumlamanı-
za yardımcı olmaz mıydı? lleride bu karşılaş-
tırmaları görebilecek miyiz?
Çoğulcu kültürel yapının siyasal rejimi, de-
mokrasi. Bu saydıklarınız da yani özgür basın,
parlamento vs. demokratik rejiminin kurum-
ları. Şimdi demokrasinin kurumlanna güven
düşükse demokrasiyi besleyen siyasal kültür-
de de bir sorun var demektir. Yani çoğulcu de-
mokratik rejimin işleyebilmesi, yaşayabilmesi
için bu rejimin kurumlanna da kurum olarak
belli bir güven duyulması gerek. örneğin, Bir-
leşik Amerika'da bazı başkanlara zaman za-
man hiç güven duyulmayabiliyor, ama "baş-
kanhk" kurumuna güven çok yüksek. Bu da
siyasi kültürle ilgili bir husus.
Ama sorunuzda hakhsınız. Farkh düşünce
ve insanlara karşı hoşgörü, çoğulcu siyasal kül-
türün daha önemli bir göstergesi bence de. Bul-
gularımızın bu bakımdan da fazla iyimser ol-
madığını söylemek durumundayım. Denekle-
re, ne tür insanları komşu olarak istemeyecek-
lerini sorduk. lşte aklımda kalan bazı sonuç-
lar. %39 başka ırktan olanları, dörtte üç aşırı
sağcı veya solcuları, Vo56 ecnebileri, %59 Hı-
ristiyanlan komşu olarak bile istemiyor. Yoru-
mu size bırakayım.
Uluslararası karşılaştırmalara gelincç. Şu an-
da 30 kadar ülkenin verileri hazır. Sanıyorum,
çok uzun bir süre beklemeden, araştırmaya da-
hil bütün ülkelerle bir karşılaştırma imkâmna
sahip olacağız. Ve bulgularımız da esas o za-
man bir anlam kazanacak. Ama bizim, yani
.Türkiye'nin karşılaştınlmasında bir zaman bo-
yutu ne yazık ki olmayacak. Oysa 25 ülke, de-
ğişmeleri zaman içinde de izlemek fırsatına sa-
hipler.
^Hm^mAltını çizdiğiniz bulgulardan biri
Türkiye'de basının en az "itimada şayan" ku-
rumlardan biri olarak görülmesi. Bu bulgu aca-
ba tüm basın için geçerli midir? Basınla yalnız
gazeteler mi kastedildi, yoksa televizyon da bu
kavrama giriyor mu? Televziyon için aynı so-
ru sorulmadı mı? Basına güven duyulmama-
sı, basının haber kaynağı olarak önemini yi-
tirmekte olduğu şeklinde yorumlanabil> mi?
Televizyona haber kaynağı olarak güvenmesek
de izlemeye devam etmiyor muyuz?
PAZAR
KONUĞU
Z
RProf. Dr. Yılmaz Esmer 1946 yıhnda
Turhal'da doğdu. Ortaöğrenimini Ankara
Koleji 'nde yaptı. Sosyoloji dalında
yükseköğrenimini ABD'nin Yale
Üniversitesi'nde 1968 yıhnda yapan Esmer,
master (1975) ve doktora (1977) çalışmalarını
yine ABD'nin Stanford Üniversitesi'nde
tamamladı. 1977 yılmdan itibaren Boğaziçi
Üniversitesi öğretim üyesi olan Esmer, 1983 'te
doçent, 1989'da profesör oldu. Prof. Dr.
Yılmaz Esmer, sosyal değisme, siyaset
sosyolojisi, sosyal bilimlerde araştırma
yöntemleri ve kantitatif araştırma teknikleri
konusunda uzman.
Burada "basın"dan kasıt, gazeteler. Televiz-
yon bu kavrama dahil değil. Televizyonu ayrı-
ca sormadık.
Biz, çok çeşitli kurumlara bir bütün olarak
güveni araştırdık. Tabii ki, basın kurumunun
çeşitli parçalanna duyulan güven ya da güven-
sizliğin aynı derecede olması beklenemez. Ama
bu bütün kurumlar için geçerli. Siyasi sisteme
güven araştınrken de böyle, diğerlerine de. Şim-
di ben size "Milli takıma güveniyor musunuz"
diye sorsam, siz milli takım hakkında bir bü-
tün olarak değerlendirme yapar; ona göre bir
cevap verirsiniz. Bu takımın kalecisi mükem-
mel olsa, ama diğer her yani dökülse ne dersi-
niz? Sanıyorum "Ben bu takıma pek güven-
mem" dersiniz. tşte böyle genel bir değerlen-
dirmede basının notu düşük çıktı. Siz buna şaş-
tınız mı?
Bu araştırmanın bulgulan uzun zamandır si-
zin elinizdeydi, ama belli bir tarihe kadar ya-
yımlamamanız ricasıyla almıştınız. Zira o ta-
rihte, sonuçlar bir toplantı ile bütün basına
açıklanacaktı. Haksızlık yapılmamalıydı. Şim-
di, aynı rica ile sonuçlan alan bir dergi 'biz üzü-
leceğimize Bülent Eczacıbaşı üzülsün!' diyerek
her şeyi yazdı. Ne dersiniz?
•HMH Bulgularınıza göre Türkiye'de en az
güvenilen kurumlann başında 'büyük şirketler'
geliyor. Bunu büyük şirketlerin genellikle aile
şirketleri olarak görülmesine bağlıyorsunuz ve
kapitalist modelin başarısızlığı olarak anlaşıl-
maması gerektiğini söylüyorsunuz. Yani sizce
güvensizlik duyulan, büyük şirket sahibi olan
Koç, Sabancı gibi aileler mi?
Hayır. Şunu demek istiyoruz: Türkiye'de bü-
yük şirketler yeterince kurumsallaşmadı. Hâ-
İâ şahıs ya da aile şirketi olarak görülüyorlar.
Türkiye'deki anonim şirketlerin henüz gerçek
anlamıyla anonim olmadığını, bu nedenle de
sorumuzun kişiyle kurumu ayırt etmekte yeter-
siz kalmış olabileceğini söylüyoruz.
s/ı çok güven duyulan kurumlann ba-
şında Silahlı Kuvvetler (%91), dinsel kuruluş-
lar (%67), polis (%63) geliyor. Türkiye'nin kül-
türel bağlamında Silahlı Kuvvetler'e, dinsel ku-
rumlara, polise "güvenmem" demek biraz ce-
saret isteyen bir şey değil midir? Bu yamtlara
güvenebilir miyiz?
Tek bir araştırmaya dayanarak, "Buradaki
bütün bulgular kesindir; hepsine aynen
güvenin" dememi benden beklemiyorsunuz
herhalde. Ama meseleye bir de şöyle bakalım.
Görüştüklerimizin aşağı yukarı beşte ikisi po-
lise, mahkemelere, parlamentoya güvenmedik-
lerini söylemişler. Eh, bunlann yanında, Tür-
kiye'de ne olduğu tam belli bile olmayan "din-
sel kuruluşlara" (zira bizde Batı'daki gibi ör-
gütlenmiş bir kilise, yani somut dini kuruluş-
lar yok) "güvenmiyorum" demek daha kolay
değil mi? Şunu demek istiyorum. Güven ra-
kamlan, korku, çekinme gibi nedenlerle ger-
çekten biraz daha yüksek çıkmış olabilir, ama
sıralamanın doğru olduğunu düşünüyorum.
Zaten, ölçebildiğimiz kadanyla bile; bu kurum-
lara güvensizlik yeterli hatta ürkütücü düzey-
de değil mi?
B M Birbiriyle çelisen çeşitli bulgularıntz
var. Bir sonıda "işyerini devlet yönetmeli" di-
yenler %15'i geçmezken başka birsoruda "iş-
yerleri devletçe işleülmeli" diyenler V$50'yi bu-
iuyor. Kadmm aile gelirine katkıda bulunma-
smı gerekli görenler V»86'yı bulurken, "Kadı-
nm yeri evidir" diyenler de çoğunlukta.
önce tek tek, çelişki olarak nitelediğiniz hu-
suslara cevap vermeye çahşayım. Sonra da ge-
nel bir açıkİama yapmayı deneyeyim.
Devlet ve işyerleri meselesinde, bir sonıda iş-
yerlerüıin mülkiyeti, diğerinde ise, yönetimi söz
konusu. Yani bir soruda, işyerlerinin nasıl yö-
netilmesi gerektiğini soruyoruz, diğerinde ise
işletmelerin mülkiyetinin kimde olmasının is-
tendiğini. Mesela, mülkiyetin devlette, ama yö-
netimin çalışanlarda olmasını istemek bir, çe-
lişki değil.
Kadının gerçek yerinin evi olduğunu düşü-
nenler, sadece bu araştırmada değil, birçok
araştırmada çoğunlukta. Ama mevcut şartlar-
da, bir mali katkı da zorunlu görülebiliyor. Ya-
ni "keşke gerekmeseydi, ama ne yazık ki..." gi-
bi bir düşünce söz konusu. Bir de, kadının evin-
de çalışarak -dikiş, örgü, bahçe vsr geçime kat-
kıda bulunmasını isteyenler var.
Aynı şekilde kişinin bir birey olarak kendi-
sine devlet karşısında önem verilmesini iste-
mekle, devletin de temsilcilerine önem verip,
onlann kişilere, yasalara, hukuka saygılı olma-
sını sağlamasını istemek arasında bir çelişki
görmüyorum.
Şimdi, bu açıklamalarıma katılabilirsiniz de
katılmayabilirsiniz de... ama zannediyorum şu
söyleyeceklerimi kabul edeceksiniz. tnsanlann
tutumlannın, değerlerinin, inanç ve düşünce-
lerinin tutarlı olması gerektiği gibi bir varsa-
yımdan hareket ediyoruz. Oysa gerçek hiç de
böyle değil. Hepimiz içimizde pek çok çelişki-
ler yaşamıyor muyuz? Hangimizin bütün dü-
şünceleri tam bir tutarhlık içinde... Ve neden
öyle olsun ki? Araştırma bu çelişkileri yansıt-
masaydı, ben o zaman endişe duyardım.
^mmmTürkiye'de egemen kültürü aileye, Si-
lahlı Kuvvetler'e ve İslamiyet'e bağlılığın lanım-
ladığı sonucuna varıyorsunuz. Bu bağlılıklar
genel bir tutuculuğun göstergeleri olarak gö-
rülebilir. Oysa araştırmamz reformculuk
(%54), yenifıkirlere açıklık (%50), bilimin ya-
rarhlığına inanç (% 71) gibi değerlerin de hayli
yaygın olduğunu gösteriyor. Türk toplumu bu
çelışik değerleri nasıl bağdaştırıyor?
Doğru, aile, din ve ordunun hâlâ toplumsal
değer sisteminin odak noktalarını oluşturdu-
ğunu söylüyoruz. Ama Birleşik Amerika'da ya-
pılan araştırmalarda da ailenin güvenliği ve aile
bağları, önem verilen değerler sıralamasında
hep ya birinci ya ikinci olmuş.
İkincisi, raporumuzun girişinde, Türkiye'nin
bugünkü konumu göz önüne alındığında, ge-
leneksel değerlerle, sanayi toplumu, hatta sa-
nayi ötesi toplum değerlerine bir arada rastlan-
masının doğal olacağını söylüyoruz. Istanbul-
da, bilgisayar programlarının yazıldığı, ulus-
lararası piyasalarda işlemlerin görüldüğü gök-
delenlerin önünde, at arabalanyla taşımacıhk
yapılıyor. Şehrin en "şehirli" semtlerinden Eti-
ler'deki evlerin bahçelerinde, hemen yanında-
ki gecekondu mahallesinden gelen inekler ot-
luyor. Şimdi, tek bir sehrinde bile böylesine de-
ğişik yaşam biçimleri gözlediğimiz bir ülkede,
değerler yapısının türdeş ve tutarh olmasını
bekleyebilir misiniz?
m^BBAraştırmamzın temel bulgulan reform
yandaşlanmn (%54), devlet sosyal refahın üst-
lenmesinde sorumluluk üstlensin diyenlerin
(Vt56), piyasada rekabetin ve hâkim olmasını
isteyenlerin (%S9), işyerlerini çalışanların yö-
netmesini savunanların (Vt58) önemli çoğun-
luklar oluşturduklarını gösteriyor. Bu bulgu-
lardan kalkarak, Türk toplumunun siyasi de-
ğerlerinin sosyal demokrat olarak niteleyebi-
leceğimiz birplatforma daha yatkın olduğu so-
nucuna varabilir miyiz?
Bu sorudaki "sosyal" ve "demokrat" kav-
ramlannı ayn ayn ele almak isterim. Demok-
ratik kurumlara karşı ve kişilerin birbirlerine
karşı duydukları güvenin düşük olduğu, Uste-
lik hoşgörüsüzlüğün yüksek boyutlarda gözlen-
diği bir kültürü demokrat olarak nitelemekte
biraz güçlük çekiyorum. Zaten ben, bizim de-
mokrasimizin en önemli sorununun, çoğulcu,
hoşgörülü, demokrat bir kültüre dayanmayışı
olduğunu düşünüyorum.
Çevreden kastedilen sokak
temizliği değil. Yıllardır
kömür tozu soluyanlann,
denizlerindeki balıkları
tükenenlerin, derelerinden
kanser akanların çevre
kirlenmesine karşı duyarb
olmalan doğal değil mi?
Gelelim, sosyal demokratın sosyaline. Son
seçimlerle ilgili propaganda konuşmalanna bir
kulak verelim. Hiçbir partinin, "eğitimde, sag-
lıkta devletin rolünü en aza indirecegiz; konut
devletin değil, birevlerin somnudur, emeklilik
yaşı asgari 65 olmalıdır" türünden bir şeyler
söylediğini duydunuz mu? Tam tersine, bütün
partilerimiz "sosyal adaletçi" olduklannı söy-
lüyorlar. Çünkü bizde insanlar, bu tür sonın-
lannı devletin çözmesini bekliyor, istiyor. Oy-
sa bazı ülkelerde, "devletin yoksullara yaptığı
yardım kaldınlmalıdır, işsizlik sigortasının kap-
samı daraltılmalıdır; ulusal sağlık sigortası
kötüdür" türünden görüşler üzerine bir secim
platformu kurulabiliyor ve bunu diyenler se-
çim kazanabiliyor. Türkiye'de böyle bir şey dü-
şünmek mümkün mü?
Sanıyorum sosyal adaletçi diyebileceğimiz
değerlerin Türkiye'de yaygınlığı konusunda
şüphe yok.
^^K^BAraştırmanız. çevre sorunları konu-
sunda duyarlı olanlartn çok büyük bir çoğun-
luk (%73) oluşturduğuna işaret ediyor. Bu
"modern" tutumun yaygınlığtnı şaşırtıcı bul-
muyor musunuz?
Evet, gerçekten bu sonuçlan şaşırtıcı bul-
dum. Ama "Sizce dünyada son 50 yılın en
önemli olayı nedir" sorusuna "ozon taba-
kasının delinmesi" gibi cevaplar verenlerin
bir-iki kişi olmadığını ve bu cevaplann
Türkiye'nin her bölgesinden gelebildiğini
gördüm. Ve anladım ki çevreden kastedilen
sokak temizliği değil. Ama düşünUnce, yıl-
lardır kömür tozu soluyanlann, denizlerin-
deki balıklar tükenenlerin, derelerinden
kanser akanlann çevre kirlenmesine karşı
duyarlı olmalan doğal değil mi? Eğer bu
bulgu ve gözlemler doğruysa yeri göğü ton-
larca plastiğe boğan partilerimiz kendi çı-
karlanna da ters düşen bir iş yapmıyorlar
mı?
EVET/HAYIR(Baştarofı 2. Sayfada)
"Az önce Dıyanet Işleri Başkanlığı çağdaş eğitim sistemi-
mize karşı yayınlar yapıyor demiştim. 1982-1985 yıllarında
bunun örneklerini görüyoruz: 'Okumuşlar çoğaldıkça terör
artıyor mu?' gibi başlıklartaşıyan bu tür yazılarda okumuşla-
rın okumamışlardan daha çok suç işledikleri, cinayete sebep
oldukları, anarşistlerin çoğunun diplomalılar arasından çıktı-
ğtnı öne sürüp bu hali önlemek için tek çarenin, ilkokulun
birinci sınıfından üniversitenin son sınıfına kadar din dersi-
nin zorunlu olmasının gerektiğini öne sürerek tümden yanlış,
saptırılmış, dayanaktan yoksun bir iddia ile cehalet övülmüş- -
tür.
Diyanet işleri Başkanlığı'nın en önemli görevlerinden biri
olan 'irşad' konusu da ne yazık ki çok zayıf ve o ölçüde çeliş-
kilerle doludur. Sözlerımi bir iki örnekle kanıtlayayım: Tür-
kiye'nin ekonomik ve sosyal yaşamı bakımından ilgili olan
nüfus planlaması konusunda bu daire önce şunları yazmış-
nr: insan neslinin ve memleketimizde nüfusumuzun çoğal-
masına mani olmak dini bakımdan muvafık değildir. Bir
zaruret yokken arzuya bağlı olarak doğum kontrolü teşebbü-
sü islam dininin esaslarına aykırıdır.' 25.1.1980'de sosya)
işler komisyonunun başkanlıktan istediği görüş üzerine aynı
başkanhk 29.1.1980 de Gebeliğe engel olmak caiz ve müm-
kündür' diyefetvavermıştir."
25Eylül 1985te Bahrıye Ücok, Devlet Bakanı Oskay'akar-
şı şöyle konuşmuştur:
"Sayın milletvekilleri, Kur'an okumak için sarık sarmaya
gerek yoktur, erkekler için baş örtmeye hiç gerek yoktur.
Küçücük çocukları sarıklarla donatıp meydanlarda gezdir-
mek, boy boy fotoğraflarını gazetelerde yayınlamak, söz
konusu devrim yasasına aykırı hareket edildiğinı göstermek-
ten başka bir amaç taşıyamaz. Bu kadar da değil, ayrıca her
hafta perşembe günleri katiyen camide değil, televizyonda;
çünkü orada talebelerim var benim, gittim kendılerine, daha
sayın hükümet işbaşmda değilken söyledim, bunu yapmayı-
nız, kanuna aykırı hareket ediyorsunuz dedim. Fakat yine
aynı şey devam etti, sank ve fes."
Bahriye Üçok'un korkunç bir cinayete kurban gitmesinden
bir yıl sonra gerici çabaların daha da artan bir şiddetle gün-
demde yer aldığını bilmekteyiz. Ucok'un öldürülmesinin
nedeni de ortada!.. Hele Üçok'un gericilıkle savaşını kanıtla-
yan yazılarını, konuşmalannı okuduktan sonra...
Anısı önünde saygıyla...
\akovo8, Patrik kulisinde Patrik'in cenaze törenine büyük ilgi
(Baştarafi 1. Sayfada)
nu'ya aynı içerikte mektuplar
gönderdi.
Yakovos ve Rum lobisinin ıs-
rarla yüksek düzeyde bir heyet
gönderilmesini telkin etmesinin
arkasında şu unsurların yattığı
öğrenildi:
— Türk yasalan Fener Patri-
ği'ni yerel Ortodokslann ruha-
ni lideri olarak kabul ediyor.
Oysa Rumlar, Patriğin "dünya
Orfodokslannın evrensel lideri"
olarak ekütnenik bir ozellik ta-
şıdıgını savunuyorlar ve Lozan
Antlaşması'nın "tarihi ve dinsel
gerçeklerinttstüneçıkamayaca-
ğını" savunuyorlar. Yakovos,
ABD'nin, cenaze törenine çok
üst düzeyde bir heyetle katılma-
sının Patrikhane'nin evrenselli-
ğinin altını çizeceği inancında.
Ancak ABD, Patrikhane konu-
sunun Türkiye için hassasiyet ta-
şıdığının da farkında. Üst dü-
zeyde katüımın Ankara'da tep-
ki yaratmayacak bir yolla ger-
çekleşmesini arzuluyor.
Yakovos'un bu çabalannın
ikinci, ama fazla konvşulmayan
nedenini, Yakovos'un gönlünde
Fener Patrikliği'nin yatması
oluşturuyor. Fener Patrikhane-
si, Rum Ortodoks kiliseleri için-
de "eşitler arasında birinci" sta-
tüsü taşıyor. Doğu-Batı ilişkile-
rindeki yumuşamadan sonra Ya-
kovos, Patrikhane'nin öneminin
daha da arttığını düşünüyor.
Her ne kadar Yakovos ABD ma-
kamlarına "Beni patrik yapm"
gibi doğrudan yaklaşımlarda
bulunmuyorsa da bu olasıhğı
akıllanna düşürecek kadar ak-
tif davranıyor, Patrikhane*>i sa-
hipleniyor.
ABD'nin bu yaklaşıma itibar
edip etmeyeceği şimdilik bilin-
miyor. Ancak itibar ederse bu
konudaki girişimlerin en üst dü-
zeyde götürüleceğine kesin gö-
züyle bakılıyor.
Yakovos-Özal ilişkisi
öte yandan Yakovos'un, ya-
kın çevresine patrikliği istediği-
ni açık bir biçimde telaffuz et-
tiği ve "patrik olmasına Türki-
ye Cumhurbaşkanı Özal'ın karşı
çıkmayacağını düşündüğünü,
hatta bunu yararb göreceğini
sandığını" söylediği bildiriliyor.
Yıllardır gönlünde Fener Patrik-
lifi yatan ve bu amaca yönelik
olarak Türk vatandaşlığını yeni-
den kazanmak için geçmişte gi-
rişimlerde bulunan Yakovos'un
Cumhurbaşkanı Turgut özal'la
iyi bir diyalog içinde olduğu bi-
liniyor. Ancak Washington,
1948'de Patrik Athenagoras'ın
seçimi sırasında olduğu gibi dev-
reye girebiliyor. Yakovos, ABD
devletiyle böylesine sıkı bağlara
sahip, Washington'da ağırlığı
olan bir din adamı.
Yakovos, Özal'a çok sıcak ba-
kıyor ve özal'ın bu atamaya
karşı çıkmayacağını, çünkü ken-
disinin patrik olması halinde
Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinin
gelişmesine yardımcı olabilece-
ğini gördüğünü çevresine söylü-
yor.
Haber Merkezi — Fener Rum
Ortodoks Patriği 1. Dimitrios-
un ölümünün ardından yeni pat-
riğin kim olacağı spekülasyon-
ları yapıhrken Dimitrios'un
önümüzdeki salı günü düzenle-
necek cenaze törenine katılacak
tanınmış kişiler de İstanbul'a
gelmeye başladı. Dün sabah
Londra'dan özel bir uçakla Yu-
nanistan'ın eski Kralı Konstan-
tin, Paulos ve Nikolas adlı iki
oğluyla birlikte İstanbul'a indi.
Atina'dan Olympic Havayollan
uçağıyla da Patrikhane'nin ya-
nan ana binasının restorasyonu
için müyarlarca lira bağışta bu-
iunan Yunanh armatör Angelo-
pulos, Atina Gazeteciler Cemi-
yeti'nin eski başkaru, tanınmış
gazeteci Korahais ve Yunanh ün-
lü karikatürist Vahvas geldi.
Verilen bilgiye göre Atatürk
Havalimanı'nda Patrik Vekili
Yoakim tarafından karşılanan
Kral Konstantin önce Fener Pat-
rikhanesi'ne giderek burada ka-
tafalka konulan 1. Dimitrios'un
tabutu başında saygı duruşunda
bulundu. Patrikhane*yi ziyare-
tinden sonra yazılı bir açıklama
yapan Kral Konstantin, "Bura-
ya Patrik Dimitrios için son gö-
revimi yapraaya, saygılanmı
sunmaya geldim. Dimitrios'un
vefatından tarifsiz bir iizttntü
duyuyorum. Dini duygulann
dünyayı yönettiği bu kritik dö-
nemde örnek bir dini liderdi"
dedi. Daha sonra Balat'ta Bi-
zans döneminden kalma eski bir
Rum Ortodoks kilisesi olan Vla-
herna Kilisesi'ni ziyaret eden
Kral Konstantin, Kariye Camisi
ve Topkapı Sarayı'nı gezdi. Kral
Konstantin salı günkü cenaze
törenine katılmayacak ve bu sa-
bah Londra'ya dönecek.
1967 Albaylar Darbesi'nden
bu yana sürgünde yaşayan eski
Kral Konstantin'i havaalanında
avukatı Likunınos karşüadı. Li-
kurunos aynı zamanda Yunanis-
tan'da büyük politik skandalla-
ra neden olan hapisteki işadamı
Koskotas ve Yunanistan'da ha-
pisteyken hayali ihracatçı Turan
Çevik'in de avukatlığmı yaptı.
Likurunos'un, Kral Konstantin'i
İstanbul turu boyunca yalnız bı-
rakmadığı dikkati çekti.
Öte yandan Dimitrios'un ölü-
müyle boşalan Ortodoks Patrik-
liği için yapılacak seçimîn tari-
hi hâlâ belli olmadı. Patrikha-
ne için Sen Sinod Meclisi üyesi
ve Türk vatandaşı olmamasına
karşın en güçlü adaylar arasm-
da Kuzey ve Güney Amerika Or-
todoks Kiliseleri Başpiskoposu
Yakovos'un adı ağırlıkh olarak
geçiyor. Patrik Vekili Yoakim-
in verdiği bilgiye göre yeni pat-
riği secmek için Sen Sinod, Di-
mitrios'un salı günü yapılacak
cenaze töreninden sonra topla-
nacak.
Bu arada Yunan Hükümet
Sözcüsü Viron PoUdoras, cena-
ze törenine katılmak üzere salı
günü tstanbul'a gelecek olan Yu-
nanistan Başbakanı Konstantin
Mitsotakis'üı Cumhurbaşkanı
Turgut Özal ya da Başbakan
Mesut Yılmaz'la görüşmesi ola-
sılığıyla ilgili olarak "Bu konu-
da herhangi bir mutabakat yok"
dedi.
Atina Belediye Başkanı An-
donis Tritsis de bütün kent hal-
kını yas nedeniyle ev ve dükkân-
larına yanya indirilmiş bayrak-
lar çekmeye çağırdı.
Yunan hükümetinin ilan etti-
ği yas çerçevesinde aynca Yunan
Futbol Federasyonu UEFA'ya
bir telgraf çekerek önümüzdeki
çarşamba günü Helsinki'de oy-
nanacak Finlandiya-Yunanistan
milli maçında bir dakikalık say-
gı duruşu yapılmasmı ve Yunan
Milli Takımı oyunculannın ma-
tem bandı taşımaları için izin ve-
rilmesini istedi. Yunan Futbol
Federasyonu aynca bugün oyna-
nacak tüm lig maçlannda da bir
dakikalık saygı duruşu yapılma-
sını kararlaştırdı.
Atina'da patrik adaylan ara-
sında en fazla şansa sahip oldu-
ğu ileri sürülen Kadıköy Metro-
politi VartoJomeos, Yunan Tele-
vizyonu'na verdiği demeçte,
"1453 yılmdan beri patrik seçi-
minde hiçbir zaman sornn çük-
mamıştır ve yine sorun yoktur"
dedi.ve Türk vatandaşı olmamasına lanna yanya indirilmiş bayrak- dedi.
Türk-îş'in seçim tavrı: ANAP'a oy yok
(Baftarafı l. Sayfada) maya çalıştıklannı söyledi. değerlendireceklerini söyle
T"_-ı_ı i _ »r*ı _ _ ** ¥ ^ «__ u ı T»_" _ı_ t _ *-> . IT-* ı . <->_• . "V. l_« n-F * *r
T«i«»lr_i« n a r i
(Baftarafı l. Sayfada)
Türk-lş Yönetim Kunılu, önü-
müzdeki günlerde toplanarak,
seçimde milletvekili adayı olan
sendikacı ve işçilerin kendi böl-
gelerinde nasıl destekleneceğini
belirleyecek.
Başoğlu, Türk-lş'in 17 ekime
kadar 10 ilde düzenleyeceği eği-
tim seminerleriyle "ANAP'a oy
yok" mesajını işçilere iletecek.
Başoğlu, bu seminerler aracıh-
ğıyla daha çok kursiyere ulaş-
maya çalıştıklannı söyledi.
Türk-Iş Genel Başkanı Şevket
Yılmaz, AA'ya verdiği demeç-
te, 20 ekimde yapılacak genel
secimlerde, tek bir partiyi des-
teklemelerinin şu anda mümkün
olmadığını bildirdi. Yılmaz,
sendikacı kökenli milletvekili
adaylannın kendi seçim bölge-
lerinde desteklenmesi konusunu
ise "kendilerine bu taaksızlıkla-
n reva gören partinin de işin içi-
ne ginnesi nedeniyle" yeniden
değerlendireceklerini söyledi.
Yılmaz, "Türk-tş partilere
karşı bağımsıznk Ikesini devam
ettirdiginden hareketie ve de bu
seçim propagandaJan sırasında
bütün partilerin bize göre faz-
laca taviz politikasını takip et-
meleri, bizi gerçekten dusundür-
mekte.Son ayiara kadar veözel-
likle 1983'ten beri ANAP hüktt-
metlerine karşı tavnmız açık
olarak ortaya konmuştur" diye
konuştu.