22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 75 EKİM 1991 ÖzelTVler SUHA ARIN TURSAK Yönetim Kurulu Uyesi Televizyonun toplumlann ve bireylerin ya- şamlanndaki etkilerini son 30 yıldır giderek daha yoğun ve çok yönlü bir bıçimde incele- mekte olan uzmanlar. bu etkilerden bazılannı çoktan formüle ettiler bile: tktısaden geri kalmış bir çok ülkede, çok pahahya malolan televizyon sislemlerinı yasalabilmek için.reklamlara yer vermek zorunda kalır. Televizyon yayınlarma reklamların girmesi. beraberinde, -anılan ülkelerın hükümetlen, planlamacıları, aksinı düfûnseler bile- o ûikelere serbest piyasa ekonomısini getirir. Serbest piyasa ekonomüi ise özel televızyon'un gündeme gelmesı demektir." (1) Ülkemizde, özel televizyon konusunda ga- zete - dergi sayfalanna ve ekranlara yansıyan- lar bile bu alanda yaşamaya başladığımız "kaos"dan da anlaşılacagı üzere, toplumu- muz, birçok "yenilık" hareketinde olduğu gjbi, bu alanda da hazırlıksız yakalanmışa benziyor. Anlaşılan o ki, herşeyden önce özel televiz- yonlann hukuksal sınırlan konusunda "Ame- rika'yı yeniden keşfedeceğiz!" Amerika Birleşik Devletleri'nde -büyük ço- ğunluğu tecimsel ve özel, bir bölümü kamusal - yaklaşık on bin radyo istasyonu ile binden faz- la TV istasyonunun (2) faaliyet gösterdiğini düşünürsek. serbest piyasa ekonomisini be- nimsemiş birçok ülkenin, kurmaya ya da yenilemeye çahştıklan radyo-TV yayın sis- tcmlerinin hukuksal, yönetimsel ve teknik konulardaki düzenleme aşamalannda niçin ABD'nin bu alandaki zengin deneyimjerinden yararlanma yolunu seçtiklerini daha iyi anla- Konumuza ılişkin ABD hukuk sistemi. ka- DD (sivil toplurn) çıkan ile kişi (özel teşebbüs) çıkannın kesiştiği noktada, devletin devreye girerek, bu iki çıkan uzlaştırmaya, dengeleme- ye çalışmasına yöneliktir. Mesaj (taşınan) ile taşıma kanalı (ortak taşı- yıcı)nın aynlığı ilkesine geçmeden önce, konumuzla ilgili ABD hukuk sisteminde, üç temel özgürlüğün Anayasa'nın güvencesi al- tında olduğunu bilmek gerekiyor: 1) Basın özgürluğü; 2) Kamu ya da kamuyu temsil eden kışi ve kuruluşlann radyo-TV ya- yınlanna aktif katılımının (seslerini duyurabil- melerinin) sağlanması; 3) Taşıyıcı kanallan- nın kamunun ortak malı olması (kamusal Taşıyıcılar). (3) Kamu çıkan ile kişi çıkannın uzlaştınlması yolunda ortaya çıkan kavramlardan biri, baş- langıçta ulaşım sektöründe uygulanan; daha sonra haberleşme sektörüne de adapte edilen "ortak taşıyıcılar" yada "kamusal taşıyıalar" kavramıdır. Bu temel hukuk kavramına göre, hem taşıma kanalı (ortak taşıyıcı) hem de taşı- nan tek elde toplanamaz. örneğin. devlet; karayollan, demiryollan, hava meydanlan yapar; ama, karayolu - de- miryolu - hava taşımacılığı yapamaz. Taşıma kanallanndan, "ilk başvurana ilk hizmet veri- lir" ilkesine göre, herkes yararlanabilir. Çünkü, kavram olarak, "ortak taşıyıcılar" ka- munun ortak mah sayılır. Aynı şekilde, bir devlet kuruluşu olan Ulu- sal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) uzaya bir haberleşme uydusu fırlatır; ama, bu uydu- dan ilgili herkes yararlanabilir. Amerikan Telefon ve Telgraf (AT&T) şirke- tinin kurdugu haberleşme ağı tüm radyo-TV yayıncılannın kullanımına açıktır: ancak, AT&T'nin kendisi, kurdugu bu haberleşme ağından yararlanarak "elektronik yayıncılık" yapamaz. Işte, önce ABD'de ve daha sonra bırçok çağ- daş ülkede benimsenen bu temel hukuk kavra- mına "Ueti (mesaj) ile iletun (iletişim) kanalı- nın ayrılığı ilkesi" adı verilir. ABD'nin önde gelen dev kuruluşlanndan Uluslararası Telefon ve Telgraf Şirketi ITT ile yine ABD'nin üç büyük radyo-TV şirketinden biri olan ABC'nin 1967 yılındaki birleşme giri- şimleri, anılan bu ilke gerekçe gösterilerek önlenmiştir. (4) ABD'de basın-vayın organlan. Anayasa'- nın "düşünce ve ifade özgürlüğü" maddesinin güvencesi altındadır. Ancak, 1934 yılının ünlü Haberleşme Yasası'na bağlı olarak kurulan Federal Haberleşme Komisyonu'na (FCC), radyo-televizyon yaymlannı "düzenleme" yetİcisi verilmiştir. Anayasa'nın basın-yayın özgürlüğüne ılişkin âmir hükmüne karşın FCC'ye verilen bu yetki, şu gerekçelere dayan- dınlmıştır: (5) 1) Spektrumda yer alan sınırlı sayıdaki fre- kanslann tahsısini, talep patlaması yaratan kullanıcılar kendi başlanna yapamazlar. 2) Elektromanyetik sinyallerin seyrettiği ha- va dalgaları (spektnım) sınırlı bir kaynak olup kamunun ortak maltdır; bu sebepten, kamuya ait bu sınırlı kaynağın özel teşebbüs eliyle kul- lanılmasının izne (lisans) bağlanması gerekir. Aynı şekilde, kamu malı olan bu değerli kay- nağı kullananlann da, yayınlannda, "kamu çıkan"nıgözetmeleri gerekir. Işte, FCC, sınırlı sayıdaki yayın frekanslan- nın tahsısinde, kamu çıkaruu en çok gözeten ıstasyonlara lisans önceliği tanır veyay bunla- nn üç yıl süreli lisanslannı süre bitiminde yenilerken, kamu çıkannın gözetilmediği ge- rekçesiyle bazı istasyonlara lisans vermeyebi- lir ya da bu tür istasyonlar.n lisanslannı süre bitiminde iptal edebilir. ABD'deki radyo-TV istasyonlan -"lisans vermeme", "lisans yenilememe" düzeyinde de olsa- devlet eliyle kontrol edilebiliyorsa da. bu kontrol mekanizması, yazılı basın için hiç bir şekilde geçerli olamaz.. Yazılı basın, tümüyle, Anayasa'nın "basın özgürlüğü" maddesinin güvencesi altındadır. Bu konudakı bir Federal Mahkeme (Yargıtay) karan ilginçtir (1966) (6) "Bir radyo-TV yayıncısı ile bir gazete ya- yımcısırun ortak birçok yönleri vardır; fakat, radyo-TV yayıncısı, yasanın öngördüğü bazı kamusal yükümlülükler taşır. Radyo-TV ya- yıncısı, kamunun malı olan çok sınırlı ve değerli bir parçayı kullanmaya talip olmuş ve bu ayncalık kendisine tanınmıştır. O, kendisi- ne tanınan bu ayncalıklı hakkı kullanmayı kabul etmekle, bu ayncahğın getirdiği yasal yükümlülükleri de kabul etmiş demektir. Bir gazete, o gazeteye sahıp olanlann merak ve kaprislenne göre yönetilebilir; ama, bir radyo- TV istasyonu yönetilemez." "Radyo yayınının sınırlı olma özelliği nede- niyle, birçok insan, istesede, radyo aracıhğı ile düşüncelerini ifade özgürlüğünden mahrum kalmaktadır. Diğer kitle iletişim araçlarının aksine, radyo, doğası gereği, herkese mikro- fonlannı açamamaktadır. Bu olgu radyoya özgü bir karakteristiktir ve işte bu yüzden rad- yo yayınlannın devlel eliyle düzenlenmesi gerekir. Eğer bu araç herkese açık olamıyorsa. o zaman, bu araa kullanmak isteyen bazılan- nın tabeli de reddedilebilir. 1934 tarihli Haberleşme Yasası'yla bir radyo istasyonuna lisans verilebılmesi getirilen standart, "kamu- nun çıkan, rahatı ve gereksinmesi"dır Yasaya uygun olarak ve bu standarda dayanılarak bir istasyonun lisans başvurusunun reddedilmesi. ifade özgürlüğünün reddedilmesi anlamına gelmez." 1934 yılında kabul edilen Haberleşme Ya- sası'nın 315 numaralı bölümü. radyo-TV yayıncılanna "Fırsat Eşitliği" ilkesini de em- poze etmiştir. Buna göre, ister genel ister yerel olsun. herhangı bir seçimde aday olan siyasi- lerden birinin görüşlerine yer veren bir radyo- TV istasyonu, o kişinin muhaliflerine de aynı fırsatı tanımak zorundadır. Bu ilkeye "Eşit Zaman" ya da "Fırsat Eşitliği" ilkesi adı veri- lir. ABDdekı radyo-TV istasyonlan, "kamusal önemi olan tartışmalı konuların yayınında, di- ğer karşıt görüşlere de yer vermek zorunda- dır." "Hakkaniyet Doktrini" adı verilen bu ılke- den, 196O'lı yıllarda genç bir avukat farklı bir biçimde yararlandı ve New York şehrindeki VVCBS Radyo-TV istasyonunu Federal Ha- berleşme Komisyonu'na (FCC) şikâyet ede- rek (FCC nezdindeki girişimler bütün RadyoTV ağı için değil, tek tek istasyonlar için yapılabiliyor), bu istasyonun aşınz oran- da sigara reklamı yayımladığını; bu reklam- larda, sigara içme eylemiyle "gençlik", "başan", •"hoşça vakit geçirmek" gibi mesaj- lann eş anlamlı sunulduğunu; oysa sigaranın zararlan konusunda çeşitli hükümet organla- nyla üniversitelerin birçok bilimsel rapor yayımladığını; böylece, sigara içmenin "kamu- sal önemi olan tartışmalı bir konu" niteliğini kazandığını ifadeyle, "Hakkaniyet Doktrini"- nin uygulanmasını talep etti. (8) Ve çok güçlü lobilere sahıp sigara üreticileri kaybetti! Henüz 30 yaşına bile ulaşmamış bir avukat, iyi hazırlanmış bir dilekçe ve 6 cent'lik bir posta pulu ile, milyarlarca dolarlık bütçe- lere sahip dev şirketleri dize getirdi. "Hakka- niyet Doktrini" işletildı ve ABD Radyo-TV istasyonlan, tüm ülkede yaklaşık 100 milyon dolarlık anti-sigara reklamını bu defa bedava yayımlamak zorunda kaldılar. Sonuçta, siga- ra reklamlan, radyo-TV yayınlanndan tümüyle kaldınldı. "Hakkaniyet Doktrini"ne göre herhangi bir radyo-TV istasyonu, bir kişi ya da grubun dü- rüstlüğünek, namusuna, karakterine bir saldı- rıda bulunur; ya da bir siyasi adayla ilgili olarak aleyhte bir yorum yayımlarlarsa, anı- lan radyo-TV istasyonu, saldırdığı ya da aleyhinde bulunduğu kışiyi durumdan derhal haberdar ederek. O'na "cevap hakkı" tanımak zorundadır. Federal Haberleşme Komis- yonu'nun savunduğu ilkeye göre, böyle bir durumda, saldınya uğrayan kişinin karşıt gö- rüşleri daha fazla önem taşımaktadır. Çünkü, Haberleşme Yasasf nın temelinde, doğası ge- reği ancak sınırlı sayıdaki insanın aktif olarak yararlanabildiği radyo-TV yayınlannda. "olabildiğince fazla görûşe yer verilmesi" ilkesi yatmaktadır. Çünkü, "çağdaş" ya da "çağ at- layan" toplumlar bilmektedirler ki, demokrasi- nin temel öğeierinden biri, "çok seslilik"dir. Yıne bu toplumlar çok iyi bilmektedirler ki, "çok sesliüVin televizyon yayınlannda özel- likle geçerli olduğunu bilmek için "Amerika'- nın yeniden keşfi"ne de gerek yoktur. ' 1 Herbert l Schılier, Mmss CommmmicatUms umd Ameri- cttm Empire. Beacon Press \'e» York, 19~l s W I2l Chrtstopher H.Sıerling, Eltctnmic MtSa, Praeger Pub- lahers \ew York. 1984 ss. 4. 19. (3, Doç Dr. VeyselBatmat. "ÖzelTelevuycmNasılOlur 7 " CmmJuriyet, 15 Marı 1991 s 2 4, Sıcholas Johnson, How lo Ttik Bmck to Yomr Ttlemion Stl. Bautam Bokks, ,\e» York. 1970. ss. 40-49 (S, a.g.e. ss 15-16 (6)HarolldL \elson-Dwtght L Teeur,Jr."UwofMiı Commnmeatioms". The Foundalıon Press Inc.. 1969. ss 408-409 ıTl a.ge s 408 <%) Mcholas Johnson, ag.e. ss 188-190. PENCERE "100 Gün'ün Tapihçesü..." Yıl 1979... Ekim ayr. Başbakan Ecevit 22 aydan beri ülkeyi yönetiyor. Ancak 14 ekimde yapılan ara secimlerde AP (Adalet Partisi) büyükfark- la kazanınca CHP hükümeti çekilmek zorunda kaldı. Beş ilde yapılan seçimleri Demirel 5-0 kazanmıştı. Dağlara taşlara "Umudumuz EceWf"diye yazanlar, yıkılmışlar, sosyal demokratlar ağır yenılgiye uğramışlardı, bir daha bellerini doğrultmaları çok güçtü; çünkü halk, solu sınamış, sonuc- larını somut olarak günlük yaşamında görmüştü. Piyasada benzin yoktu, mazot yoktu, tüpgaz yoktu, yağ yok- tu. Ev kadını yemeğıni pişirmek için yağ, ocağını yakmak için tüpgaz bulamıyordu; köylü traktörüne mazot bulamıyordu; otomobıl sahibi benzin bulamıyordu; hayat kilitlenmişti, üste- lik terör de sürüyordu. Kimdi bu yıkımın sorumlusu? • Ecevit liderliğindeki CHP 1977 seçımlerinde yüzde 41 oranın- da oy almıştı; demokratik solun karşısında sağcı partilerden oluşan "Milliyetçi Cephe" vardı; ekonomik bunalım gündem- deydi; terör tırmanıyordu; Ecevit, 11 bağımsız milletvekiliyle anlaşarak 1978 ocak ayında hükümetini kurmuştu. Kapitalist dünyada dış ekonomik ilişkilerin ne olduğunu bi- len bir solcu -eğer gerçekçiyse- bu gibi durumlarda ne yapa- cağını da bilir. Hükümetini kurdun mu, sorumlusun!.. Ne yapıp edip halkın günlük yaşamım sürdürmesi için gerekli önlemle- ri alacaksın; akaryakıtını sağlamak için dövizini bulacaksın!.. Nereden? Borçlu Türkiye'nın kapısını çalabileceği patron IMF idi. Ya da bu patrona karşı çıkıp başka bir dünya kurmak gerekiyor- du. Ne birini, ne ötekini yapamadığın zaman "Bir Tereddüdün Romanı" başlar, yıkıma doğru gidersin. Ecevit hükümeti neyapacağını bilemediği için yıkıma doğru sürüklendi. Kurulurken sosyal demokrat CHP hükümetini destekleyen işadamları her şeyin sarpa sardığını görünce 1978 ekiminde Amerika'ya bir heyet gönderdiler. IMF yetkilisi TÜSİAD heye- tine açık seçik durumu belirtti: "- Türkiye çok hata yaptı. IMF Türkiye'ye para vermeye- cek. Petrol fiyatı hâlâ çok ucuz. Hiçbir şey karşılıksız verit- mez." (IMF kıskacında Türkiye, Yalçın Doğan, sayfa 153) Petrol fiyatı neden ucuzdu? Çünkü Ecevit hükümetinde Enerji Bakanı Denız Baykal ayak sürüyüp direnıyordu. Şimdi yazımızın başına dönelim: Beceriksizlik, yetersizlik, hayalcilik ve ufuksuzluk sarmalında en değerli zamanları yiti- ren Ecevit'in hükümeti, 1970lerde şahlanan sol hareketi bir uçuruma doğru sürükledi. Ekonomik ve sosyal yaşam "felç" oldu. 1979 ekim ayında ara seçimleri 5-0 kazanan Adalet Par- tisi Ecevit'in ardından "Demirel'in azınlık hükümeti"ri\ kurdu. (Arktm 19. Sayjada) MUTFAKBANYOû btanbd, Uluslararası Mutfak,BanyoveAksesuarlan Fuan ISİstanbut Mobilya,Dehorasyon ve Halı Fuan Ülkemizin en büyük ve en ünlü üreticilerinin en seçkin uygulamaları, uluslararası marka ve ku- ruluşlarla birlikte bir sektör kapsamı içinde hepsi birarada... Gezmesi, görmesi bile insanı he- yecanlandıran bir başka dünya: Ünlü tasarımcıların özelkreasyonları... Komple mutfak ve banyo takımları... Mutfaklara ve banyolara yeni bir soluk, yeni bir canlılık kazandırmak için her türlü aksesuar ve dekoratrf eiemanlar... Yuvasını yepyeni yapmak isteyenlere. ..Yaşam alanını günün koşullanna göre daha zevkle ya- şanıryapmayı düşleyenlere... Yeni biryuva, yeni bir yaşam tarzı özleyenlere... Ofisler, oteller, moteller, ve diğer işyerleri için... Her türlü mobilya, dekorasyon malzemeleri, dekoratif eşyave ev giydiren tekstil ürünleri... Her zevke ve ortama uygun aydınlatma elemanları... Süper bir prezantasyon kalitesi, olağanüstü, katılım kapsamı ve klasında... Hepsi en büyük ve en ünlü üreticileri ile birarada... Üstelik, Türkiye'deki tek amaca uygun ve her türlü modern alt- yapıya sahip, dünya standartlanndaki tek özel fuar merkezinde... mm Ziyaret Saatleri:lZ00-20.00 A&D YENÎ BİR TÜRKİYE Ş E F F A F L I K KARAKOL DUVZUUı ARI CAMDAN OLACAK Kararlı kararsız herkes DYP/ye! TEK BASINA İKTİDAR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle