23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 7 OCAK 1991 Güney-Doğu Anadolu Karanıameleri Anayasa Mahkemesi yürürlükte kalan 425 sayılı KHK üzerinde incelemesini, doğal olarak, sürdüreceği gibi; 424 sayılı KHK'nin iptali istenen hükümlerinden, 430 sayılı KHK ile hiç ya da özü değiştirilmemiş olanlannın anayasaya uygunluk denetimini yapması mümkün ve gereklidir. Prof. Dr. LÛTFİ DURAN Türkiye'nin güney-doğusunda yer alan sekiz il ve bunlann sınırdaşı üç il, 1987 yılı ortalarında ülke tümü ile sıkıyöneümden cıkanlırken, "Ola- ğanüstü Hal Bölge Vaüliği" denilen olağandışı başka bir statüye sokuldu. Daha sonra yapılan çeşitli işlemlerle, sınırdaş (mücâvir) iller beşe yük- seltilmiş; aynı yöredeki bir üçe, ile dönüştürüle- rek bölge illerinin sayısı dokuzu bulmuştur. Anayasada yeri olmayan... CumhuTbaşkanının başkanlığında Bakanlar Kurulu'nun yaptığı toplantılarda kabul edilen Kanun Hükmünde Kararname'lerle (KHK) dü- zenlenen soz konusu özel statü, anayasaya ve Olağanüstü Hal Kanunu'na dayandınlmakta ise de; bunlann hiçbirinde öngörülmeyen bir yapı oluşturmuş ve hukukla bağdaştınlması olanak- sız, çok geniş ve çeşitli görev, yetki ve ayrıcalık- lar içeren bir yönetim biçimi yaratmıştır. Oysa bütün ülkede sıkıyönetime son verilirken, kimi duyarh illerde güvenliğin korunabilmesi için, bu rejimden daha hafif ve yumuşak sayılan Olağa- nüstü Hal Kanunu'nun uygulamaya geçirilmesi mümkün ve gerekli görülebilirdi. Ancak hükü- met, çıkardığı karâmamelerle Güney-Doğu Ana- dolu'da anılan kanun dışmda, anayasada yeri ol- mayan bambaşka bir yönetim düzeni kurduktan başka; Olağanüstü Hal Kanunu'nu da dilediği yönde değiştirmiştir. (*) Anayasa, bu konudaki kanun hükmünde ka- rarnamelerin TBMM'ce onaylanmasına ilişkin süre ve usulün içtüzükte belirleneceğini öngör- müş (m. 121), ancak bu düzenleme hâlâ yapıla- mamış olduğu için, Güney-Doğu Anadolu hak- kmda 1987 yılında çıkarılan 285 sayılı KHK bile parlamentodan geçirilememiştir. Boylece, olağa- nüstü hal kararnamesi diye adlandırılan Bakan- lar Kunılu kararnameleri üzerinde siyasi dene- tim yapılamadığı gibi; anayasaya göre, bunlann "Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mah- kemesi'nde dava (da) açılamaz!' (m. 148) denil- miştir. Ne yank ki, Meclis'teki muhalefet partileri, 1987 yazında çıkarılan ilk KHK'nin yürürlüğe girmesi üzerine ne onaylanması için bir girişim- de bulunmuş ne de Anayasa Mahkemesi'ne gö- türülüp yargısal denetiminin sağlanmasım düşün- müşlerdir. Dahası, 1989 kasımında devlet baş- kanlığına getirilmesine kaulmadıklan ve ona kar- şı çıkarak tanımadıklan zatın, 1990 Mart sonun- da yaptığı daveti kabul ile 1990 Nisan başında başkanlığında toplanıp, iktidar partisi başkanı ile birlikte Güney-Doğu Anadolu'da alınması ta- sarlanan yeni ek önlemler hakkında görüş ve dü- şüncelerini kendisine iletmişlerdir. Parlamento- da yer alan iktidar ve muhalefeün bu buluşması sonucunda hükümetçe hazırlanan 9 ve 21 Nisan 1990 tarihli, 413 ve 421 sayılı KHK'ler, "Olağa- nüstü Hal Bölge Valiliği" statüsünü daha şiddetli ve hukuka aykırı hükümlerle donatarak büsbü- tün anayasa dışına çıkannıştır. Muhalefet parti- leri, bu yehtve sert önlemlerivt düzenlemeteri benimsemediklerini ve protesto ettiklerini Mec- lis'te ve kamuoyu önünde açıklamışlarsa da, et- kili biçimde denetletebilecek bir girişimde bulun- mamışlardır. Ana muhalefet partisi, 413 sayılı KHK'nin ge- tirdiği ek ağır önlemleriıt anayasaya aykınlığını yargı yolu ile denetletme olanağmı düşünüp araş- tınrken, Bakanlar Kunılu. o güne kadar bu ko- nuda yapılmış olan ve keşmekeş hale gelen dü- zenlemelere bir çekidüzen vermek istercesine, 413 ve 421 sayılı KHK'leri kaldınp yerine 9 Mayıs 1990 tarihli, 424 ve 425 sayılı KHK'leri yürürlü- ğe koymuştur. Bunlardan 424 sayılı olant, "Ola- ğanüstü Hal Bölge Valiliği" statüsüne ilişkin 285 sayılı KHK'yi saklı tutarak, daha önee getirilmis bulunan değişik ve yeni hükümleri, bazı ek ve değişikliklerle derlevip toplamakta; 425 sayılı ola- nı ise, olağanüstü hal konusunda yapılmış ve ya- pılan değişiklikleri bir araya koymaktadır. İşte ana muhalefet partisi, nihayet bu iki KHK'nin anayasaya aykın olduğunu iddia ederek iptali is- temiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur. Sorunun çöztimü için... Buradaki amacın; basında ve kamuoyunda SS (sürgün-sansür) kararnameleri diye anılan 424 ve 425 sayılı KHK'lerin anayasaya uygunluğu soru- nunu incelemek ve tartışmak olmayıp; bunlara karşı açılmış iptal davası Anayasa Mahkemesi'n- de görülmekte iken, Bakanlar Kurulu'nun 424 sayılı KHK'yi yüriirlükten kaldırarak, yerine öze dokunmayan bazı değişikliklerle, içerdiğî hüküm- leri olduğu gibi sürdüren, 15 Aralık 1990 tarihli ve 430 sayılı KHK'yi koyması sonucu ortaya çı- kan durumda yargısal denetimin akıbetinin ne olabileceğidir. Gerçekten, Anayasa Mahkemesi, ana muha- lefet partisinin sözkonusu başvurusu üzerine yap- tığı ilk inceleme sonucunda, bu iptal davasmın esastan bakılıp çözümlenmesini ve 18 aralık salı günü görüşülmesini kararlaştırmış iken; Bakan- lar Kurulu, 15 Aralık 1990 cumartesi toplanıp, 430 sayıh KHK'yi kabul etmiş ve 16 Aralık 1990 pazar günü Resmi Gazete'de yayımlatarak yürür- lüğe sokmuştur. Bu baskın düzenleme karşısın- da Yüksek Mahkeme, tüm hazırlıkları yapılmış olan görüşmeyi, doğal olarak yapamamış ve böy- lece ortaya çıkan yeni sorun hakkında inceleme yapılması için, ertelemiştir (Cumhuriyet Gazetesi, 17, 18 ve 19 Aralık 1990 sayüan). Bu sorunun çözümünde göz önünde tutulması gereken bazı esaslan hatırlatmakta yarar vardın — Anayasa Mahkemesi'nin misyonu, birçok kararında da belirtildiği gibi, kendisine yapılan başvurulardan hareketle, yasama işlemlerinde gördüğü anayasaya aykınlıklan, olanak buldukça ayıklamak ve temizlemektir. — Yüksek Mahkeme, önüne getirilen dava ve itirazlara konu olan işlemlerin görev alanına gi- rip girmediğini değerlendirirken, her yargı yeri- nin böyle bir sorun karşısında yaptığı gibi, bu işlemlere takılan ad ve başhklara baglı kahnayıp, içerdikleri hükümlerin gerçek nitelik ve etkileri- ne göre bir çözüm benimsemek durumundadır. — Yapılan yeni düzenlemeler, iptal edilmiş hü- kümlerin tekrarı ve incelenmekte olan bir baş- vunıyu sonuçsuz bırakmaya yönelik ise, kesin hiikme aykınlık ya da yasama erkinin yargının işleyişini önlemek ve engellemek amacıyle kul- lanıldığı için yetkinin saptırılması nedeniyle ip- tal edilmek gerekir. Bununla birlikte, başvuruya konu olan eski düzenlemeleri yineleyen veya özü- nü koruyan yeni yasama işlemi, sırf yargı dene- timini durdurmak ya da düşürmek amacıyle ya- pılmış olacağmdan; önceki işlemi yürürlükten kaldırma hükmüne bakılmayarak, yetki saptır- masını etkisiz kılmak için, dava ya da itiraz bir çözüme bağlanmalıdır. Aksi halde, Anayasa Mahkemesi'nin işleyişi ve etkililiği tümüyle ya- sama yetkisini kullananların keyfine bırakılmış olur. — Bir kanunun, yerine geçen yasa ile yürür- lükten kalkması, ona dayanan düzenleyici genel işlemlerin kendiliğinden geçersiz ve hükümsüz ol- ması sonucunu doğurmaz. Bunlar, yetkili organ ve makamlarca değiştirilinceye ya da kaldırıhn- caya kadar, genel olarak varlık ve uygulanabi- lirliğini korur. Anayasa Mahkemesi'nin, 424 ve 425 sayıh KHK'lere karşı açüan iptal davasının esastan in- celemeyi kararlaştınrken ne gibi gerekçelere da- yandığı henüz açıklanmamış ise de; büyük bir olasıhkla, yukanda işaret edilen ilk iki esastan güç almış olduğu tahmin edilebilir. Şöyle ki, bu kararnameler olağanüstü haller rejiminde çıka- nlmasına izin verilen KHK'lerin yapabileceği dü- zenlemeleri aşarak Olağanüstü Hal Kanunu'nu değiştirmekle kalmamış, münhasıran kurucu gü- cün gerçekleştirebileceği anayasada yeri olmayan yepyeni bir yönetim biçimi yaratmış bulunduğun- dan, yargı bağışıklığından yararlanamaz ve ana- yasaya uygunluk denetiminin kapsamına girer. Başka bir deyişle, iptali istenen işlemler, gerçek olağanüstü hal kararnameleri olmayıp, TBMM- nin dahi normal yasama prosedürü ile düzenle- yemeyeceği kuralları içeren ve anayasayı değişti- ren bir tür yasama işlemleridir. Böylesine ağır ve açık biçimde sakat olan işlemlerin devlet mev- zuatında yer almasına müsaade edilemez. Aksi takdirde, yürütme organının anayasayı tümü ile askıya almasına ve olağanüstü hal yonetiminin de anayasal bir rejim olmaktan çıkanlmasına im- kân tanınmış olur. Sonuç Anayasayı korumakla yükümlü olan Yüksek Mahkeme, böylesine gerekçelerle görev ve yetki- si içinde saydığı bir iptal davasının konusunu oluşturan KHK'leri, Bakanlar Kurulu'nun, salt yargı denetiminden kacırmak amacıyla, değiştir- miş ya da yenilemiş gibi gösteren yeni bir karar- namesiyle yürürlükten kaldırıldığı için, artık uyuşmazlık konusu kalmadığı nedenine dayana- rak, anayasaya uygunluk bakımından değerlen- dirmekten kacınamaz. Çünkü, 430 sayıh KHK ile 425 sayıh KHK'ye dokunulmadığı gibi; yü- rürlükten kaldınlan 424 sayılı KHK'nin birçok hükmü aynen aktarılmış ve anayasaya aykırılı- ğından ötürü iptal edilmesi olasılığından çekini- len düzenlemelerin de, özü korunarak, değişik ifadelerle etkisi sürdürülmüştür. Örneğin, Ola- ğanüstü Hal Bölgesi'nde sakıncah görülen yayın- ların her yönden yasaklanması ve basımevleri- nin kapatılması yetkileri olduğu gibi kalmakta, sadece yaptırımların uygulama biçimleri hafif- letilip yumuşatılmaktadır. Bunun gibi, olağanüs- tü hal yetkileriyle ayncalıklannın, bölge illerine sınırdaş illerde de kullamlması, hiçbir kısıüamaya bağlı olmaksızın kabul edilmekte; böylece bu çok aynk ve ağır yönetim rejiminin uygulama alaıy» yürütmenin keyfine bu~akıtmakta ve belirsi?le$>' mektedir. Bu dıirum karşısında, Anayasa Mahkemesi, yürürlükte kalan 425 sayılı KHK üzerinde ince- lemesini, doğal olarak, sürdüreceği gibi; 424 sa- yıh KHK'nin iptali istenen hükümlerinden, 430 sayılı KHK ile hiç ya da özü değiştirilmemiş olan- lannın anayasaya uygunluk denetimini yapması mümkün ve gereklidir. Çünkü burada, maalesef iki eski başkanının, cumhurbaşkanlığı danışmanı sıfatıyle yaptıkları bildirilen telkin veya tavsiye üzerine (Cumhuriyet gazetesi 7 Aralık 1990, s. 1, 19), Bakanlar Kurulu'nun "Anayasaya katşı hi- le) yolu ile yargı denetimini önlemek ve engelle- mek için yetkisini saptırması sonucu ortaya çık- mış bir müdahale söz konusudur. Üstelik, iptali istenen ve yürürlükten kaldırıldığı öne sürülen hükümlerin etki ve geçerliği de tümü ile yok ol- muş değildir. Gerçekten, 424 sayılı KHK'ye karşı açılan da- vanın incelenmesi evrelerinde 'Anayasa Mahke- mesi çevresinden iktidar kanadına bilgiler sızdı- rılması üzerine (Cumhuriyet gazetesi, 17 ve 18 Aralık 1990 sayılan), alelacele 430 sayılı KHK'nin çıkarıldığı kanısı güçlü olduğundan; bu işlemin 424 sayılı KHK hükümlerinin iptalini önleme ça- bası taşıdığı kabul edihnek gerekir. Kamu huku- kunda, yargı işlevinin yerine getirilmesini böy- lesine güçleştirmeye, kösteklemeye veya engelle- meye yönelik her tutum ve davranış, başka bir neden ve kanıt gösterilmesine hacet kalmadan, ilgili organ ve makamlann yetkilerini saptırma- sı sayılır. Yargı mercileri, görevlerini yapmaktan alıkoymak amacıyla yaratılan bu yasadışı enge- li, ancak bakmakta olduklan davalan esastan çö- zümlemek suretiyle aşabilirler. Esasen bu sorun, Anayasa Mahkemesi karar- lannm geriye yürümezliği (m. 153) kuralı dola- yısıyla ortaya çıkmaktadır. Hukukçuluğu hâlâ "hile-i şer'iye" buluculuğu sanan ve öylece sür- dürenlere göre; Yüksek Mahkeme'nin iptal ka- rarlan ancak ilerisi için geçerli ve etkili olabile- ceğinden, yürürlükten kaldınlrmş hükümlerin anayasaya uygun ya da aykın olduğunun araştı- rılıp saptanmasma ne yer, ne de gerek vardır. Anayasa Mahkemesi'nin uygulamalan da bu yönde olmakla beraber, bu sorun göründüğü ve sanıîdığı gibi basit ve kolay değildir. Şöyle ki, bir mahkemenin bakmakta olduğu davada "karar vermeye yer olmadığı"na hükme- debilmesi için, uyuşmazlık konusunun hiçbir iz bırakmadan ortadan kalkmış bulunması lazım- dır. Şayet, yaratılan yeni durumda, aynntılara ilişkin değişiklik ve yenilik görülse bile, uyuşmaz- lık konusunun özü ya da sorunun esası varüğını sürdürmekte ise, davanın yürütülüp bİT çözüme ulaştırılması gerekir. Yoksa bu halde yargı yeri, "karar vermeye mahal olmadığı" sonucuna var- makla hem görevini yapmaktan çekinmiş hem de ilgilileri aynı konuda yeniden dava açmaya zor- lamış olur, yani uyuşmazlığın ve belki de hak- sızlığın uzayıp gitmesine yol açmış bulunur. Do- ğabilecek bu iki sonuç da, yargı fonksiyonuna ters düşen durumlardır. Ayrıca, 424 sayılı KHK'ye dayanan Içişleri Ba- kanı ve Bölge Valisi'nin yapmış olduklan düzen- leyici genel işlemler, 430 sayılı KHK'ye uyarla- nıncaya değin geçerliğini ve uygulanabilirliğini koruduğuna göre; yürürlükten kaldınlan karar- namenin anayasaya uygunluğunun denetlenme- si gerekli ve yararlıdır. Bu itıbarla, Anayasa Mahkemesi, olduğu gi- bi duran 425 sayılı KHK ve yürürlükten kaldın- lan 424 sayıh KHK'nin, 430 sayıh KHK'de hiç ya da özü değiştirilmeden sürdürülen hükümle- rinin anayasaya aykın olduğu iddiası ve iptali is- temi ile ana muhalefet partisinin açmış bulun- duğu davayı esastan inceleyip çözümlemek du- rumundadır. tsıa urkiye Yö.cümhKfc tûftBH^a. Çagdaş Yay. 64-68. EVET/HAYIR OKTMAKBAL Kooperatif Kurbanları!Siz bir koopecatife üye misiniz? Sanırım pek çok okurum şu ya da bu Kooperatife kayıtlıdır Ûzeliikle yapı kooperatıtlerine! Her yurttaş bir yuva sahibi olmak ister Kiracılığın sonu yok. Üstelik kiralar da günden güne ulaşılmaz bir noktaya gelrnekte... En iyisi, kolay yoldan, oldukça iyi koşullarla iki üç odalı bir daireye sahip olmak... Sizi bilemem, ama ben şöyle böyle on beş yıldır böyle bir ko- operalifin üyesiyim. M\n\ vermek istemiyorum. Bu kooperatif üye- leri oldukça saygın kişiler, gazeteci, öğretim üyesi, aydın... Kos- koca bir toprak alındı. Ne zaman? On beş yıl önceleri! Denecek ki işin sonuna gelmişsiniz, yapılar yükselmeye başlamıştır. On beş yıl geçmiş, ama artık yazlık evlerinız teslim edilmeye baş- landı başlanacak! Ne gezer! Daha işin başındayız. Bir tek kulü- be bile yapılmadı. Belki yirmi yıl sonra torunlarımız ya da onla- rın çocukları girer bu evlere! Bu konuda kiminle konuşsam dertiidir. Bizim sevgili Arad da Akdeniz kıyısında bir yapı kooperatifine girmişti. Sekiz on yıl bek- ledi. Boyuna para istıyorlar, veriyor, vermeye çalışıyor. Sonunda ödediği paraları geri alarak kooperatiften ayrıldı. Bu bir tek ör- nek, daha niceleri var. İşte Lütfi Kaleli son romanında bu ilginç 'Vurgun'u (Tekin Ya- yınları) anlatıyor. Bu, kooperatif vurgunudur. Bunu bilerek mi ya- parlar, yoksa bilgisizlikten, deneyimsizlıkten mi, bilrnem. Ama bu ülkede kooperatıfleri denetleyen bir kuruluş yoktur. Var mı? Ben mi bilmiyorum? Varsa nerede? Ne yapıyor? "Kooperatif şehidi Fatih Amca'nın serüvenidir 'Vurgunda an- latılan. Sürükleyici bir serüven romanı 'Vurgun...' Belli ki Kale- li'nin de başından böyle bir serüven geçmiş. Fatih Amca, gece- konduda yaşayan bir ailenin babasıdır. Çoluk çocuk çalışırlar, babanın üye yaztldığt yapı kooperatifine sürekli para öderler. Ko- operatifin ödentisi zamanla artar. Yönetim kurulları. başkanları değişir. Yıllar geçer. Ödenti ödemek için tüm aile gece yarıları- na kadar uğraşırlar. Her kongrede yeni yöneticiler üyelere gü- vence verir, ama türlü zorluklar, engeller, beceriksizlikler birbiri- ni izler. Bu arada kooperatif yoneticileri zenginleşir, ama üyele- rin çekmediği kalmaz. Sonunda Fatih Amca dayanamaz bu üzün- tülere, 'şehit' olur..." Lütfi Kaleli kitabında diyor ki: "Bugün Türkiye'de yaşanan kooperatifçilik olayı, olumlu ve olumsuz yanlarıyla somut bir gerçektir. Günceldir ve toplumu yakından ilgilendirmektedir. Bu roman, kooperatifçilikten vurgun vuran üç-beş çapulcu ile onlardan vurgun yiyen on binlerce irv sanın çilesini kahramanımız Fatih Amca'nın yaşamında sergile- meye çalışmaktadır. Bir başka deyişle bu roman 'ev sahibi olacağım' umuduyla varını yoğunu ortaya döken samimı insan- lan, mağd'jr duruma düşürmeden devlet babanın yakın ilgisini, desteğini, yardımını ve gerçekten 'devlet güvencesi' sağlama- sını isteyen titiz bir araştırmanın ve gözlemlerin ürünü olarak ko- operatifçiliğe genel bakışın bir tür eleştirisidir." Fatih Amca bir tek örnektir Kooperatifçilik kurbanı daha yüz- lerce, binlerce Fatih Amca'lar vardır. Romandan ilginç bir bölümü okurlarıma sunmakta yarar var: '— Borç al, faizli para bul, ne yaparsan yap, kapat borcunu. — Kapat demesi kolay. Peki, devlet baba bizim güvencemiz değil miydi? O da bizim kadar para ödemeyecek miydi? Ahan biz geldik, fert başı yirmi milyonu gectik, daha da ödeyeceği- mizden başka. Ne oldu devlet baba güvencesi? Ne ödedi bu- güne kadar? — Fert başına üç milyon. Onu da çekip eritmişler. Geriye to- pu topu beş on milyon kalmış. — Peki bitmemiş bir inşaata naal paranın tûmünü ödemiş dev- let baba? — Orasını bilemem. Zaten büyük bölümünü Ahmet Bey çek- miş. Gerisini de Cemil Bey almış. Cemil Bey'in yüzde doksan dokuz düzeyine geldik deyişi de bu kredi alışına bağlanıyor sa- nırım. — Devlet baba adına geienler inşaatı ölçüp biçmeden mi pa- ra veriyorlar? Bu kadar eksikler dururken doksan dokuz düzeyi- ne göre nasıl para öderler? — At binenin, kılıç kuşananın Fatih Amca." Bir belgesel yapıt 'Vurgun.' Tüm kooperatif kurbanları 1<adar bir kooperatife girip yuva sahibi olmak niyetindeki yurttaşlar da 'Vurgun'u okumadan herhangi bir anlaşmaya imza atmamalı- dırlar. 1990 ve Sonra» Siyasasını, 'Yurtta barış, dünyada barış' ilkesiyle özetleyen önderin admdan çokça söz edildiği halde savaş çığırtkanhğının yapıldığı bir yıl oldu 1990. BEHZAT AY 50 milyar dolar dış, 50 trilyon lira iç borç- la, ayhk enflasyonu yüzde 10'a dayanmış 1990 yıhnı geride bırakıyonız. Gelir dağılımının alabildiğine bozuk ol- duğu, hukuksal ve toplumsal adaletten söz edilemeyen, cinayetlerin kol gezdiği 199O'ı geride bırakıyoruz. Bu 1990 ydının 31 Ocak akşamı yiğit hu- kuk savaşçısı Prof. Muammer Aksoy, 7 Mart sabahı değerli gazeteci Çetin Emeç, 4 Eylülü'nde araştırmacı yazar Turan Dur- sun, 6 Ekimi'nde Doç. Dr. Bahriye Üçok öl- dürüldüler. 1977'de Doç. Dr. Orhan Yavuz, 1978'de Doc. Dr. Bedrettin Cömert, Ord. Prof. Dr. Bedri Karafakioglu, Dr. Necdet Bulut, 1979daProf. Dr. Fikret Ünsal, Prof. Dr. Ümit Yaşar Doganay, Prof. Dr. Cavîl Orhan Tütengil nasıl öldürüldulerse, bu dört aydın da öyle öldürüldüler, 1990 yıhn- da. Yani 1990 da bir cinayet-vr >ılıydı. Türki- ye bir "cinayetler çarşısı" görünümündey- di. Aydmlannı yiyen, yok eden bir ülkenin acıklı yılıydı. 1990... Ve bu büyük kurban- lann, seçkin adamlann katilleri 1990'da ya- kalanamadı. Basmakalıp demeçlerle cina- yetler geçiştirildi. Devlet, katilleri yakala- malıydı. İktidar, bu görevi yapamıyorsa, çe- kilmeliydi. Çekilmedi! Oysa, siyasa bu de- mek değildir. Eflatun'un tanımıylâ siyasa, "Boynuzsuz ve kuyruksuz iki ayaklılan yö- netme bilimidir;' Boynuzlu ve kuyruklu dört ayakhlan kollayan çoban bile, güttüklerini kurtlardan korur. Koruyamıyorsa, köyden çekip gider. Çekip gitmezse köylü ona yol verir... Yönetimin çağdaşhkla, hukuksalbkla, demokratiklikle ilgisi yoktu. tç karartıcı bir yıl oldu 1990. Siyasasını, "Yurtta bartş, dünyada banş" ilkesiyle özetleyen önderin adından çokça söz edildiği halde savaş çığırtkanhğımn ya- pıldığı bir yıl oldu 1990. "Savaşa hayır!" di- yen 16 yaşındaki öğrencilerin tutuklandığı bir yıldı 1990. Cumhuriyetin en önemli il- kesi olan laikliğin çiğnendiği bir yıldı. 1990'ın Cumhuriyet Bayramı'nda Nurcular gösteri yaptılar. Bir partinin lideri, gösteri yapan Nurculann mevlidine kutlama telg- rafı gönderdi. Yine 1990'da, hem de Ata- türk'ün ölüm gününde, Nakşibendiler şeyh- leri için törenler düzenlediler. Bu toplantı- ya da, işbaşındaki partinin lideri ve Başba- kan kutlama telgrafı gönderdi. Oy&a, adın- dan çokça söz edilen Gazi Mustafa Kemal AUtttrk, şöyle demiştir yıllarca önce: "Efendiler ve Ulus! İyi biliniz ki, Tiirki- ye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritter, mensuplar ülkesi olamaz. En dogru yol, en gerçek tarikat. uygarlık yoludur. Uygartı- ğın buynık ve isteğini yapmak insan olmak için yeterlidir." (30 Ağustos 1925, Söylev ve Demeçler 2, s: 215) Atatürk, böyle dediği halde, Atatürk'ten söz ederek, Ona karşıt gidişatı yoğunlaştır- dılar. Buna koşut olarak yozlaşma ve çü- rüme de yoğunlaştı. Siyasal özgürlük ve si- yasal özgürlUğün temeli ve bütünleyicisi olan ekonomik özgürlükten söz edilemez bir ortam oluştu... Borçlanyla, geür dağılımmdaki bozuklu- ğuyla, hukuksuzluğuyla, adaletsizliğiyle, ci- nayetleriyle, cinayetlere baştan savma tep- kileriyle ve gericilik gösterileriyle 1990 yıh- nın dökümüne benzeyen görünümünü kı- saca betimlemeye çabştım yukanda. 1991'den ne umuyorüz? Böyle giderse, günler böyle geçecekse, pek bir şey bekle- miyoruz. tşbaşındakiler "tu kaka!" da, kar- şısındakiler çok mu iyiler? Bir partinin li- deri, daha önceki dönemlerde devrilerek şapkasmı ahp gitti. Güvendiğimiz, belbağ- ladığınuz, belediye secimleriyle de bunu ka- nıtladığımız sosyal demokratlar ise sürekli sürtüşüyor, bölünüyorlar. Hem de bu ka- nşık günlerde... Bu şiddetli sosyal sarsıntı yıllannda... Aklımızı başırmza alıp, demokratıyla, halkçısıyla, toplumcusuyla demokrasi yo- lunda birleşmezsek, daha nice nice acı yıl- lar göreceğiz... ACİLVE ÖNEMLt! DUYURUİstanbul halkını, Zonguldak maden işçilerinin halclı, meşru ve onurlu eylemlerini sürdürebilmeleri için katkıda bulunmaya çağırıyoruz. istanbuPdan, yürümekte olan emekçilere her gün kamyonlarla kışhk giyecek ve battaniye göndermek için bir kampanya başlatmış bulunuyoruz. Emeğe saygılı İstanbul halkını Zonguldak işçilerini donarak ölme tehlikesinden kurtarmak için destek vermeye, yardımlarını SHP il ve ilçe merkezlerine ulaştırmaya çağırıyoruz. SHP tSTANBUL İL BAŞKANLIĞI Kıymetli varlığımız, dost insan (Veteriner Hekim) CUMHURÜN'ü yitirdik. Cenazesi 7.1.91 öğleyin Maltepe Camii'nden Cebeci Asri Mezarlığı'na kaldınlacaktır. EŞİ: GÜLEN, OĞULLARI: MÜSTAFA VE BARIŞ ILAN İZMİR 3. ASLİYE TİCARET BAŞKANLIĞI NDAN Esas No: 990/913 Davacı Mesriye Kundullu vekili tarafından açılan konkordatonun tastiki davasında, Davacmın teklıf ettığı konkordatonun tastiki davası 17.1.1991 gü- nü saat 9.30'da olup, konkordatoya itiraz edenlerin tüm belgeleri ile birlikte Izmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi Duruşma Salonu- nda hazır bulunmalan hususu ilan olunur. 4.1.1990 İSTANBUL ÜNtVERSİTESİ BtLGİSAYAR BtLİMLERİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİBİLGİSAYAR PROGRAMCILIĞI KURSLARI En az lise mezunlan için açılan İstanbul Üniversitesi Bügısayar Bi- limleri Uygulama ve Araşunna Merkezi'nin duzenlediği XII. dönera kısa devre (3) ayhk Bügısayar Programlama Kursları üniversiteıniz ögretim üyelerince verüecektir. Kısa devre hafta sonu kurslanmız cumartesi ve pazar günleri iki ayn grup haünde sabah 9.30-13.30 saaüsri arasında düzenlenecektir. Üç ay siireli hafta sonu kunlanmız: 1-) Temel Basic-lleri Basic 2-) Cobol Bu kurslarımız iki ayn grup halinde yapılacaktır. Hafta sonu kurslarımız 26 Ocak 1991 Cumartesi günü başlaya- cakur. Kurslanmızı başan ile tamamlayanlara sertifıka verilecektir. Geniş bilgi için merkezimiz sekreterliğine müracaat yapılabilir. Adrcs: İstanbul Üniversitesi, Bügisayar Bilımleri Uygulama ve Ara$tırma Merkezi Ümit Doganay Cad. No: 6 Kat 1-2 Beyazıt llkokulu Karşısı Tel: 527 58 15 - 512 94 06 - 522 42 00 / 816 OKURLARA. OKAYGÖNENStN 90 Bilançosu Basının bir yıllık sayısal dökümünü yaparken bu kez öe pek iyimser bir bilançoyla karşılaşamıyorvz. Bitmez tükenmez totarya/ar, inanılmaz armağanlar yine basınımızın 1990 yılına damgasını vurdu. Gazetelerin TRT televizyonunda ve basında yaptıkları reklamların toplamı yalnız aralık 1990'da 8 milyarı buldu. 1988 yılında bu rakam 11 mityar, 1989'da 37 mityardı. 1990 yılının reklam harcaması ise bir kez daha patladı ve 72 milyara ulaştı. < Yılın bilançosunu dökerken önce aralık 1990'da gazetelerin gûnlük ortalama net satışları ve bir önceki aya göre farklan ile başlayalım: 1.000 liralık gazeteler Cumhuriyet Türkiye Sabah Hürriyet Milliyet Fotospor Güneş Tercûman 800 liralık gazeteler Günaydın Zaman Yeni Asır 600 liralık gazete Bugün 500 liralık gazeteler Meydan (20 gün) Tan 119.539 1.230.000 975.590 607.053 516.415 145.216 65.316 50.051 190.000 63.000 39.577 361.263 667.000 130.000 + 7.039 + 327.954 + 83.465 + 81.284 — 150.740 + 9.278 — 2.854 — 990 — 34.832 + 1.000 + 3.561 + 4.483 — ia695 Aralık aymda gazetelerin TV ve basın reklamları için yaptıkları harcamalar da 8 milyara ulaştı. Bu harcamaların dökümü de şöyle (rakamların içinde Star 1'de yapılan reklamlara ilişkin toplamlar bulunmamaktadır): Meydan Hürriyet Sabah Bugün Türkiye Milliyet Cumhuriyet Fotospor Güneş Günaydın Yeni Asır 1.970.000.000 TL 1.688.875.000 TL 1.055.475.000 TL 855.775.000 TL 584.475.000 TL 549.124.000 TL 436.200.000 TL 280.000.000 TL 268.355.000 TL 66.800.000 TL 57.925.000 TL 1990 yılına Cumhuriyet 600 lira satış fiyatıyla başlamıştı, 1000 lira ile bitirdi, 300 ya da 500 lira ile yıla giren gazetelerin çoğunluğu da 1000 liraya ulaştı. Görünen o ki bu satış fiyatian 1000 lirada kalmayacak. Yıl boyunca yapılan reklam harcamalan 70 milyar lirayı bulurken harcamastnın karşıiığını gerçek anlamda alan gazete Türkiyv oldu ve büyük tiraj sıçraması sağladı. 1990 yılında gazetelerin günlük ortalama net satışlan, 1989'a göre farklan ve reklama yaptıkları harcama şöyle oldu: 1990 yılı 1989 yılına günlük göre fark ortalama net satış 1990 yılı reklam harcaması Cumhuriyet Sabah Hürriyet Türkiye Milliyet Günaydın Bugün Fotospor Tan Güneş \toni Asır 121.212 639.501 519.717 457.174 425.995 408.156 327.155 178.529 175.027 77.503 44.390 + 5.618 + 178.399 + 31.045 + 258.668 + 29.837 — 51.393 — 31.541 + 28.859 — 92.003 — 72.057 — 7.592 1.4 milyar TL 12.4 milyar TL 13 milyar TL 4.6 milyar TL 8 milyar TL 10.5 milyar TL 4.4 milyar TL 5.2 milyar TL 5 mityar TL 3 milyar TL 0.7 miiyar TL Gazete satışlannın yıllar içindeki gelişimine baktığımız zaman da şöyle bir tablo ile karşılaşıyoruz: Cumhuriyet Hürriyet Milliyet 1982 91.548 1982 1983 81.053 1983 1984 93.984 1984 1985 100.230 1985 1986 118.028 1986 1987 124.415 1987 1988 114.389 1988 1989 115.594 1989 1990 121.212 1990 631.075 1982 721.611 1983 699.205 1984 646.403 1985 651.920 1986 696.285 1987 628.914 1988 488.672 1989 519.717 1990 241.177 213.649 190.368 319.196 260.958 262.408 304.927 396.158 425.995 Günaydın Güneş Tercûman 7982 7983 7984 7985 7986 7987 1988 7989 7990 649.260 313.908 212.353 172.553 795.579 270.925 267.531 459.549 408.156 1982 1983 1984 1985 1986 1987 7988 7989 7990 364.973 293.058 190.726 241.597 212.251 186.536 142.884 89.560 77.503 7982 7983 7984 7985 7986 1987 1988 1989 7990 328.706 244.861 184.665 229.492 185.275 165.837 118.298 129.716 119.556 Tan Yeni Asır Sabah 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 695.267 709.249 680.796 331.518 227.219 152.315 267.080 175.027 1982 7983 7984 7985 7986 7987 7988 7989 7990 707928 88.756 81.676 80.627 75.857 74.926 56.705 45.982 44.390 1985 1986 1987 1988 1989 1990 528.065 564.345 550.815 506.677 461.102 639.501 Türkiye 1987 1988 1989 7990 186.897 190.886 198.506 457.174 İLAN BAYBURT ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1980/583 Davacı Necmettin Küçüker ve arkadaşlan vekili Av. Atilla Adi- loğlu tarafından davalılar Zuleyha Gülsen Saglam ve arakadaşlan aley- hine mahkememize açılan kadastro tespitinin iptali tescil davasının mahkememizde yapılan açık duruşması sırasında verilen ara karan gereğince; Davalılar Mahmut Hancı ve tbrahim Hancı'nın bütün aramalara rağmen adresi tespit edilip tebligat yapılamadığından ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiştir. Duruşmanın bırakıldığı 5.3.1991 günü saat 9.00'da duruşmada hazır bulunmalan veya kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri, duruşma- da hazır bulunmadıklan veya kendilerini bir vekille temsil ettirme- dikleri takdirde HUMK'nın 213. ve ilgili müteakip maddeleri gere- ğince duruşmanın yokluklarında yapılıp karara bağlanacağı davcti- ye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 13.12.1990. Basın: 45035
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle