Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 13 OCAK 1991
Bir Işçi Düşmanı
HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU
Cumhuriyet kurulalı beri Türkiye'nin huzuru-
nu bu kertede geniş boyutlu olarak bozan bir po-
litikacmın yönetim başına geldiğini anımsamı-
yorum; bu politikacı bugün Çankaya'da oturan
Sayın Özal'dır. Zonguldak maden işçilerinin An-
kara'ya doğru birçok ülke işçisini imrendirecek
ve onlara örnek oluşturacak düzeyde disiplinli
olarak yürüyüşe geçmesinden sonra özal'ın
TV'deki sert konuşması, kömür madenlerinden
bir bölümünü kapatabileceğini söylemesi, eski
demeçlerinde uyguladığı gibi bu kez de verimli-
lik, kâr ve zarar hesaplanndan söz etmesi ya ken-
disinin Zonguldak maden ocaklan konusunu hiç
anlamadığını ya da işçi kitlelerini tahrik edip sert
eylemlere sürükleyerek Türkiye'de bir devlet te-
rörü havası yaratıp askeri de arkasuıa alarak ken-
di iktidannı pekiştirmek düşüncesine dayandı-
nlabilir. Hele hele işçiler herhangi bir olay ya-
ratmadan Mengen'e çekildikten sonra 7 ocak pa-
zartesi günü TV'de yaptığı konuşmada maden iş-
çilerinin istediği ücretle askeri personelin aldığı
maaşı mukayese etmesi, aynca Türk Silahlı Kuv-
vetleri'nin donanımı için harcanan para ile bu iş-
çilerin istedikleri toplam ücreti karşılastırması,
silahlı kuvvetlerimizi işçiye karşı tahrik etmek bi-
çiminde yorumlanabilecek çok talihsiz bir tutu-
mu sergilemiştir. Üç buçuk milyar liralık zırhlı
otobüsle çıkmaya nazırlandığı seçim propagan-
dasına rağmen seçimlerden umudu yoktur Sayın
Özal'ın. Biliyor ki seçimleri kaybederse yasalar-
la ve devlet bütçesiyle bir fıskiye topu gibi oyna-
masırun, davranışlarında da 1982 Anayasası'nı
bile hiçe saymasımn hesabı kendisinden sorula-
caktır. lşte bunun telaş ve bilincinde olduğu için
ülkemizin ve halkımızın zararına da olsa savaş
isteği de içinde olmak üzere her yola başvurmak-
tadır.
Geçen haftaki yazımın sonunda, yürüyüşe çı-
kacak olan Zonguldak maden işçileriyle silahlı
kuvvetlerimizin karşı karşıya getirilmemesi dile-
ğinde bulunmuştum. 6 ocak pazar akşamı TV
ekranında gördük ki bu dileğimizin tam tersi uy-
gulandı; bir darboğazda, güvenlik güçlerinin yanı
sıra bir tabur asker de işçilerimizle karşı karşıya
getirildi. Gazetelerin yazdıklanna göre yan tepe-
lere de gözcü, destekçi komando güçleri yerleş-
tirilmiş.
Ne oluyoruz? Isyan mı var, savaş mı var? Ka-
dınlı erkekli yürüyenler bu ülkenin hak arayan
işçi yurttaşlan değil de topraklanmızı zaptetmeye
gelen düşman birlikleri midir?
Bir yönetim ve başındaki kişi kendi halkından
bu denli korkarsa, onun bu halktan olmadığı ve
kendisine güveni bulunmadığı gerçeği ortaya çık-
maz mı?
Yine geçen pazar günkü yazımızın sonunda,
güvenlik güçlerinin bu işçi yürüyüşünü yalnızca
gözetmek için önlem alması gerektiğini belirtmiş-
tik. Amacımız, dışardan katılacak birtakım çı-
ğırtkan ve tahrikçi ajanlann, uygarca düzenlen-
miş bu hak arama yürüyüşünü saptırmasının
önüne geçilmesiydi. Oysa ne oldu, silahlı kuv-
vetlerden bir bölük ile birlikte güvenlik güçleri
de her yandan rüzgâr alan o soğuk darboğazda
yürüyüsü durdurdular. Bu konuda emir veren yö-
neticilerin tutum ve davraruşı karşısında sade bir
yurttaş olarak açıkça itiraf edeyün ki utanç duy-
dum. Eksi 5 dereceye kadar varan kış ayazında
gerek maden işçilerinin gerekse -onlardan daha
kuvvetli giyimli olsalar bile- mehmetçiklerin karşı
karşıya bekletilmesi, duruma içler acısı bir vah-
şet görünümü vermiştir. Bütün bunlara bir tek
kişinin, özal'ın neden olduğunu, ANAP Meclis
grubundan da hiçbir insanca uyarı gelmediğini
düşündükçe kahrolmamak elden gelmiyor. Ma-
den işçileri çoluk ve çocuklarıyla birlikte yaşam
savaşımı veriyorlar; yıllardan beri çektikleri acı-
ların birikimi sonucunda sert konuşmalar yapı-
lacak, sloganlar atılacak. Bu doğaldır. Bütün
bunlar uygar ülkelerde de olup duruyor. Ama bu
yürüyüşte alınan korkunç ve acımasız önlemle-
re oralarda rastlanmıyor, böyle yürüyüşler ora-
larda doğal bulunuyor ve geniş bir hoşgörüşle
karşılanıyor.
Varsayalım ki işçiler yollannın kesilmesi kar-
şısında şiddetli öfkeye kapılıp barikatı açmak için
zora başvurdular. Ne olurdu o zaman? Rasgele
silahlar patlar, 50 bin işçiden yüzlercesi öldürü-
lür, binlercesi de yaralanırdı. Olen kim, öldüren
kim olacaktı? Hepsi de bu güzelim ülkenin ev-
latları değil mi? Hakkımız var mı onları böyle
bir durumda birbirine kırdırmaya? Şükürler ol-
sun ki işçilerimiz yöneticilerimizden daha uygar-
ca davrandılar, kış ayazında donmayı, mehmet-
çiklerin kurşunlarıyla ölmeye tercih ettiler ve ta-
rihimizde yüzyıllar boyu hiç unutulmayacak olan
kan lekeli bir sayfanın yer almasını önlediler.
Şimdi işçilerimiz Mengen'den Zonguldak'a
döndüler, sendika başkanı ile yetkili bakan gö-
rüşme masasına oturdular. Dileğimiz, onlarm an-
layışlı ve hoşgörülü bir tutumla sonuca varma-
landır. Şurasım unutmamak gerekir ki Zongul-
dak maden işçHerini yönetimce kurulan barika-
ta kadar kar ve soğuk demeden yürüten loko-
motifin enerjisi, insanlık onurundan ve emefin
kutsallığına olan bilinçten kaynaklanmaktadır.
Yıllar yılı haklanm alamamış ve sonunda enflas-
yon yüzünden ezilmiş, ailece açlığa mahkûm edil-
miş maden işçilerinin kararlılığını, hak arama yo-
lundaki kesin iradesini göz ardı etmek olanak-
sızdır. Elli bin işçi, hak arama mücadelesinin baş-
ta belirttiğim gibi en uygarca, en disiplinli örne-
ğini vermiş ve vermektedir. O halde geçmişteki
kayıpları ve maden ocaklannın modernleştiril-
mesi için hiçbir çaba harcanmamasını da göz
önüne alarak kâr ve zarar hesaplanndan soyut-
lanıp çaüşma banşını kurmak gerekiyor. Uma-
nm hükümet ve TV başından beri sürdürdüğü
inatçı tutumdan vazgeçer, özal da görüşmelere
etki yapmaz ve yalnız Zonguldak'ta değil öteki
çalışma alanlarında da emeğin gerçek hakkırun
verilmesiyle çahşma barışı sağlanır. Sırası gelmiş-
ken şunu da bir kez daha vurgulamak isterim;
eğer Türkiye'de çağdaş demokrasiyi bütün öğe-
leriyle kurup yaşatmak istiyorsak bugün sendi-
kalaşmaları yasak olan emekçilere de sendika
kurma özgürlüğü tanınmalıdır. Civciv kabuğu
çatlatmış, yumurtadan çıkıp gözlerini açarak yü-
riimeye başlamıştır. Zonguldak maden işçileri de
yer kabuğunu çatlatıp toprağın üzerine çıkarak
bütün emekçilere örnek olacak uygar, bilinçli bir
hak arayışı savaşımına girmiştir. Bu mücadele
zorbalık, isyan gibi niteleme ve iftiralarla dur-
durulamaz. Madem ki insan hakları konusun-
daki uluslararası bütün antlaşma ve sözleşmele-
ri devlet olarak imzaladık, o halde devletimizi yö-
netenler bunlarm koşullanna uymak zorunda-
d ı r l a r
- * * *
Yazı "Bir İşçi Düşmanı" başlığını taşıyor. Sa-
ym Cumhurbaşkanı özal'm böyle bir tutum için-
de bulunmasının nedenini çoktan beri düşünüp
duruyorum. Herhalde aileden değildir. Özal'ın
babası Mehmet Sadık Efendi türlü yerlerde kü-
çük memurluklarda bulunmuş, medrese köken-
li, beyaz sarıklı hoşsohbet bir kişiymiş. Tanıdık-
larına şakadan muska yazarmış. "Şakadan" di-
yorum, çünkü kendisi muskaya inanmazmış. Da-
hası, akşamdan akşama birkaç kadeh içki almayı
severmiş. Kısacası sevecen bir adammış. Annesi
öğretmen. Atatürk döneminin ilerici kadın öğ-
retmenlerinden ve Malatya'da ilk şapka giyen ha-
nımlardan. Çocuklannın eğitimini o üstlenmiş.
Türk oğlu Türk olduklarını onlara aşılamak için
olacak, oğullarına Korkut, Turgut, Bozkurt ad-
larını koymuş. Edinebildiğim bu bilgilere göre
özal'ın işçi düşmanlığı aileden gelmiyor. Acaba
diyorum 1980'den beri zorla uygulanan Friedman
modeli ekonomi politikasından mı kaynaklam-
yor bu düşmanlık? Ama niçin ekonomi politi-
kası böyle bir düşmanlık doğursun?
O halde ne olabilir, yaratılıştan mı geliyor bu?
Yoksa işveren sendikalan başkanlığı döneminden
mi miras kalmış? Belki evet, belki hayır. Kısaca-
sı görünürde işçi düşmanlığına kaynak olabile-
cek hiçbir neden yok. Ama nedense Sayın özal
her fırsatta sosyal adaletten söz eder, yine her fır-
satta işçinin karşısına herkesten önce kendisi di-
kilir. Zonguldak grevinde de böyle olmadı mı?
32. Gün programmda Mehmet Ali Birand'a,
"Ben Çankaya'da kabuller yapıyonım, onun dı-
şında kalan zamanlanmda kitap okuyorum" de-
di. (Ne tür kitaplar okuduğunu pek merak edi-
yorum.) Madem durum böyle, kimi yerlerde cö-
mert bir yurttaş tarafından yaptmlan ilkokulun,
kimi yerlerde yapımı tamamlanan bir sağlık ku-
ruluşunun, bir özel fabrikanın açıhşında ya da
temel atma törenlerinde bulunmak, bu nedenlerle
o yörelerde meydan konuşmaları yapmak Cum-
hurbaşkam'nın işi mi? Hele Zonguldak grevinin
ba$lamasından beri TV'de bu konuda belki dört,
beş kez konuştu ve her konuşması işçiler üzerinde
ters tepki yaratarak ezilmiş öfkelerinin dalga dal-
ga genişlemesine neden oldu. Yetkili bakanlar ve
başbakan dumrken neden cumhurbaşkanı bu
grevde taraf oluyor ve böylece devlet ciddiyetini
sarsıyor? Hele hele bir bürokrat edasıyla sayılar
sergilemesi, kâr ve zarar hesaplan yapması bir
cumhurbaşkanına hiç yakışmıyor. Cumhurbaş-
kanı devletin en yüksek makammda oturan ki-
şidir. Türk sanayicileri bile işçi hareketlerine yu-
muşak ve sıcak bakarken bütün yurttaşlar kar-
şısında yansız olması gereken bir cumhurbaşka-
nının bu tutumu gerçekten esef vericidir.
Görevde daha uzun süre kalabilmeyi iç ve dış
gerginliklere bağlamak, ülkemiz ve halkımız için
çok yanlış, çok zararlı ve de çok tehlikeli bir he-
saptır.
Aynca Körfez krizi bahane edilerek Zongul-
dak maden işçilerinin isteklerinin görüşülmesi-
ni savsaklamak insansal ve ahlaksal bakımdan
çok çirkin olur; toplumsal çalışma barışı bakı-
mından da büyük sakıncalar doğurur.
EVET/HAYIR
OKT4YAKBAL
Atatürk Haksız Savaşlara
Karşıydı...
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki:
"Ne yapıp yapıp şu veya bu sebepler için milleti savaşa
sürüklemek taraftan değilim. Savaş zaruri ve hayati olmalı.
Hakiki kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce vicdanım-
da azap duymalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı
'ölmeyeceğiz' diye savaşa gırebiliriz. Lakin, miltet hayati teh-
likeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir" (16 Mart 1923)
İki gün sonra 15 ocak... Büyük ve kanlı bir savaşın önce-
sindeyiz. Belki son dakikada bir anlaşmaya varılır umudunu
yaşatmak istiyoruz. Özellikle de Türk ulusunu hiç mi hiç ilgi-
lendirmeyen bir çatışmaya karışmamızı isteyenlere karşı 'sa-
vaşa hayır' diyoruz. Türk ulusunun yüzde sekseni iktidarda-
ki kişilere, en başta Çankaya'daki Bay Özal'a karşıdır. Özal-
ıri tutumuna karşıdır, Özal'ın ABD yanında bizi savaşa sok-
masına karşıdır. Nitekim bugün Pendik'te SHR 'Savaşa Hayır'
mitingi yapıyor. On binlerce insanın katılacağı bu miting ikti-
dar başmdakılere son bir uyarıdır.
Ben bu yazımda Atatürk'ün savaş ve barış konusundaki
görüşlerini okurlarıma sunmak, daha dogrusu anımsatmak
istiyorum. Başta Özal olmak üzere Akbulut ve bakanları,
ANAP Meclis Grubu belki Atatürk'ün seslenişini duyar, ül-
kemizi bir savaş çıkmazına sokmanın ne büyük bir sorumlu-
luk, daha doğrusu ne ağır suç olacağını anlarlar.
Evet, Atatürk diyor ki:
"Dış siyasetimizde millet menfaatinin gerekiirdiği esasla-
rı içine alan, tamamen bağımsız ve serbest bir siyaset takip
edilmektedir. Meclisimiz ve Meclisimizin hükümeti cenkci ve
maceraperest olmaktan uzaktır. Tersine, sulh ve selameti ter-
cih eder. Özellikle insani, medeni ülkülerin meydana çıkma-
sına fevkalâde taraftardır. işte bu esaslar dairesinde gerek
Dogu ve gerek Batı dünyası ile daima iyi münasebet ve dost-
ça bağlar arar" (1 Mart 1921)
•
"Yurtta sulh cihanda sulh için çalışıyoruz" (20 Nisan 1931)
•
"Dış işlerinde dürüst ve açık olan siyasetimiz özellikle ba-
rış fikrine dayanır. Milletlerarası bir meselemizi barışçı yol-
larla çözmeyi aramak bizim menfaat ve zihniyetimize uyan
bir yoldur" (1 Kasım 1929)
•
"Barış milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur (1
Kasım 1938)
-"•• •
"Bundan sonra da daha iyi çiftçi ve daha iyi asker olaca-
ğız. Lakin bundan sonra asker oluşumuz artık eskisi gibi baş-
kalarının hırsı, şan ve şöhreti, keyfi için değil yalnız ve yalnız
bu aziz topraklarımızı muhafaza içindir." (18 Mart 1923)
•
"En geniş manasında hücum silahlarının tamamiyle kal-
dınlması, başlangıçtan beri bağlı bulunduğumuz bir noktadır"
(19 Mayıs 1933, Roosevelt'e gönderdiği telgraftan)
•
"Biz milli hududumuz içinde hür ve bağımsız yaşamak-
tan başka bir şey istemiyoruz" (19 Eylül 1921)
*
"Dış siyasetimizde başka bir devletin hukukuna saldırı yok-
tur. Ancak hayatımızı, memleketimizi, namusumuzu savunu-
(Arkası 17. Sayfada)
Körfezin Geleceği-3
Olası bir savaşta bir başka ve en önemli olgu, şu ya da bu
nedenle, Türkiye'nin savaşa girmesidir. Türkiye'nin kendisini
olası bir saldırıya karşı hazırlaması ve ancak Irak'a bir
saldırıyı asla düşünmemesi son derece önem arzetmektedir.
YALÇIN KARAKOÇ Emekli General
Tüm dünyamn ilgi odağı haline gelen
Körfez bunalımı nihayet 9 Ocak 1991 günü
Baker ve Aziz'in uzun süreli sonuçsuz top-
lantıları ile şimdilik sisli, ancak her an açı-
labilecek bir havaya bürünmüş durumda.
Toplantı sonunda iki taraf bakanlanmn
basın toplantıları, gazetecilerin sorulanna
kadar tam anlaşılamayan ifadeler taşımak-
taydı. Ancak sorulara verilen yanıtlardan,
Irâk'm Kuveyt'ten çekilmeyi en azından şim-
dilik düşünmediği açıkça anlaşıhnış bulun-
mak tadır.
Basın toplantısında Baker, biraz sinfrti,
beklediğini bulamamış bir ifade içinde gö-
rülürken, Aziz biraz heyecanh, ancak ken-
dine güvenli olmaya cahşan bir ifade için-
de görülüyordu. Baker daha sonra 22 ülkeyi
yanında duyumsayan ve Birleşmiş Milletler
kararlannı uygulamakta kararlı olduklan-
nı vurgulayan ifadeler içinde konuşmasını
tamamlıyordu.
Burada dikkate değer bir nokta, Aziz'in
hiç Kuveyt'ten söz etmemesi, sadece Kör-
fez'deki durum ya da bilinen mpvcut durum
gibi sözcükler kullanmasıydı.
Irak Dışişleri Bakanı konuşmasında Ku-
veyt sözcüğünU kullanmamayı özellikle dü-
şünmüş, böylece dünya basını önünde, böy-
le bir devletin artık olmadığını, Irak'tan söz
ederken Kuveyt'in, Irak'm bir parçası oldu-
ğu mesajını vermeye çahşıyordu. Konuşma-
sını Irak ve Korfez'deki anlaşmazlık ya da
Körfez bunalımı sözlerini kullanarak ta-
mamladı.
Bundan sonra ne olabilir?
Uzun süren 9 ocak müzakereleri henüz
sonuçlanmadan genel kanı, beklentilerin bir
barış umudu taşıyor olması yönündeydi.
Ancak görüldü ki Irak hâlâ direnmeye de-
vam ediyor ve ufukta bans umutlan pek gö-
rünmüyordu.
Irak'ın 15 ocakta hemen bir çatışma ola-
cağına ihtimal vermemesi, ancak en çok şu-
bat ayına kadar bu tutumunu —gelişen du-
rumlara göre— sürdürmesi beklenmektedir.
ABD'nin bu arada dolaylı ya da örtülü si-
yasal girişimlerine devamla, belirli bir hoş-
görü içinde olduğunu göstermesi beklene-
bilir. Ancak şubat başına kadar bu tutumu-
nu devam ettirmeyi amaçlayan ABD'nin,
Irak hükümetinde bir anlaşma zemini oluş-
masını ya da Saddam'ın devrilmesini bek-
lemesi, düşünülen en son çare olmaktadır.
Bundan önce yine bu sütunlardaki değer-
lendirmemde (1 Ocak 1991), ABD'nin 15
ocağın hemen ardından bir saldmyı düşün-
meyeceğini, kısa bir süre daha (iki hafta ka-
dar daha) beklemeyi düşünebileceği husus-
larına değinmiştim. Aym şeyi bir kez daha
yinelemekte yarar görüyorum. ABD iki haf-
ta kadar daha bekleyebilir ve tüm olasılık-
lann denenmesinden sonra geniş çapta bir
saldırıyı başlatabilir. Ancak savaş hâlâ za-
yıf bir olasılık olarak değerlendirilmekte ve
iki tarafın da barışı arzuiadıkianna inamİ'
maktadır.
Burada akla gelen ilk soru; Irak neden
böyle davranmakta ve neye gtlvenmektedir?
Her şeyden önce Irak tarihsel ih'şki ve
bağlar nedeniyle Kuveyt'in kendilerine ait
olduğunu ve bu küçük ülke ellerinde olma-
dığı takdirde kendi güvenliklerinin tehlike-
de olduğuna inanmaktadırlar. Mevcut kuv-
vet dengesi içinde kısa vadede savaşı kay-
bedeceklerini de çok iyi bilmektedirler.
Bu nedenle savaş başladığı anda Israil'i
üzerlerine çekecek şekilde tsrail'e saldırmayı
ve böylece Arap âlemini tereddüt ve şaşkm-
hğa sürükleyerek baş düşmanları olan ls-
rail'in karşı saldınsına uğrama pahasına kı-
sa sürede tüm Arap âlemini yanlanna çe-
kerek dengeyi bozmayı amaçlıyor olmaları
düşünülebilir. Nitekim 9 ocak İconferansın-
da Tank Aziz, bir saldın karşısında Qk plan-
da tsrail'e saldıracaklarını yinelemiştir.
Olası bir savaşta bir başka ve en önemli
olgu, şu ya da bu nedenle Türkiye'nin sa-
vaşa girmesidir. Türkiye'nin kendisini ola-
sı bir saldırıya karşı hazırlaması ve ancak
Irak'a bir saldınyı asla düşünmemesi son
derece önem arzetmektedir. Esasen yapılan-
ların bu yönde olduğu gözlenmektedir. Bu
gayet yerinde bir davranıştır. Irak'ın Türki
ye"den bir saldırı beklemediği, ancak bir kı
sım birliklerini hududumuza yakın bölge-
lere kaydırdığı bilinmektedir. Buna karşın
Irak, Körfez'de istenmeyen bir savaşa katılsa
bile bu ülkenin Türkiye'ye saldırmayı hiç-
bir zaman düşünmediği ya da düşünmeye-
ceğine inamlmaktadır.
Hiçbir kuvvet iki ya da daha fazla cep-
helerde savaşmayı istemez. Bu, eldeki gücü
ikiye, üçe böhnek demektir.
Tarihte bunun örneklerini görmek müm-
kündür. Stratejik iç hat manevrası olarak
adlandırılan bu durum; süper jüç, askeri
deha, çok iyi zamanlama ve planlama ister.
özetle, önce bir taraf yok edilecek, süratle
öbür tarafa geçilecek, kesin sonuçlu muha-
rebeye girilecek. Bu durum, halen Irak'm je-
ostratejik durumu ile kuvvet mukayesesi yö-
nünden aleyhine bir görünüm göstermek-
tedir. Irak böyle bir savaşı asla tercih etme-
yecektir. Beklememesine karşm Türkiye'den
bir tecavüze uğradığı takdirde beürli hatlar-
da savunma ya da oyaJama yapmayı tercih
edecektir.
Türkiye'nin durumu
Türkiye'nin, nedeni ne olursa olsun, Irak
ile sıcak bir savaşa girmekten kaçınmasımn
sayısız yararlan vardır. Elbette ulusal değer-
ler ve çıkarlar sözkonusu olduğunda tüm
kaynaklar seferber edilecek, komşulanmız-
dan biriy«.da-birkaçı iteteteddütsüz sava-
şa giriiecektit-. Bu ayrrt)ü'
;
komıdur. Ancak
burada durum oldukçtf farkhdır.
NATO müttefıkimiz ve komşumuz olma-
sına karşın Yunanistan, Ege*de sayısız so-
runlar varatmıştır. Her vesile ile bunlan yi-
nelemekte, hatta Körfez bunalımı nedeniy-
le ABD'de yapılan mitinglerde hâlâ "Irak
Kuveyt'ten, Türkiye Kıbns'Un çeldlsin"
pankartlannı yan yana taşıtabilmektedir.
Yunanistan, Türkiye'nin herhangi bir ülke
ile angajmana girmeşini âdeta isterik bir şe-
kilde beklemektedir.
Bu ortamda en çok dikkat edilecek ülke
komşumuz Yunanistan'dır. Sıcak savaşa ka-
tıhnış olan Türkiye'nin kendileriyle gereği
gibi ilgilenmeyeceğini düşünerek haksız ta-
lepleri yinelemeyi ve ban oldubittilere teşeb-
buse yeltenmeleri, aklımızda bulunmabdır.
Türkiye her zaman için birkaç huzursuz
komşusu ile baş edebilecek güç ve yetenek-
tedir. önemli olan, ulusal çıİcarlann çok
hassas bir şekilde değerlendirilmesi ve uy-
gulamaya konulmasıdır. Konuyu özetlersek,
bütün bu hesaplan Irak yönetimi de yap-
maktadır. Bu nedenle Birleşmiş Milletler ge-
nel Sekreteri'nin son girişimleri bir ölçüde
etkili olabilecektir.
ABD Kongresi'ndeki karşıt görüşler
Irak'a bir yerde biraz daha bekleme cesare-
ti vermektedir. Ancak Birleşmiş Milletler
karan, ABD'nin prestiji, çözüm için şubat
başlanna kadar bir arayışa tahammül ede-
bilir.
Bu süreç içinde Saddam az da olsa pres-
tijini kurtanrken ABD'nin dünya kamuo-
yu önünde barışı arzular şekilde sabretme-
si, her iki tarafa da olumlu puanı kazandı-
racak ve Körfez bunahmı atlatümış olacak-
tır.
PENCERE
Hyde Park'ta...
İmam Mahmut, Papaz Francis'e diyesiymiş ki:
— Pek çok kişinin, tarihin önümüzdeki döneminde, Hıristi-
yan dünyası ile Islam dünyası arasında bir savaş çıkacağına
inanması beni tedirgin ediyor. Geçmişte birçok kez çarpıştık.
Şimdi her şey sil baştan mı olacak? Eninde sonunda ikimiz
de ehl-i kitabız. Her ikimiz de tek Tanrı fikrine inanıyoruz. Af-
latfın katnda bireysel sorumluluk fikrinipaylaşıyoruz. Aramızda
farklar olmasına karşın sizinle bizim yaşam biçimimizle çok
tannlı Hindu kültürû ve tannsız Konfüçyüs küttürü arasında de-
rin bir uçurum vardır."
Cumhuriyet'te tam sayfa çevirisi çıktı (10 ocak 1991), gö-
zünüzden kaçtıysaokuyun; İngiltere'nin ünlü Economistder-
gisi dünyada yeniden gündeme gelen 'Hıristiyan-islam ça-
tışması'na ilişkin bir 'hayali tartışma'da imam ile papazı kar-
şılıklı konuşturmuş; Körfez savaşının ürküntüsü dünyayı kap-
samışken düşündürücü boyutlar ele alınıyor.
Gerçekten ikinci 'birryıl' sonunda -Kutsal Kitap'tan yansı-
dığı gibi- 'Hıristiyan olanlaria olmayanlaf son savaşlannı mı
yapacaklar?
İmam Mahmut:
"— Her ikimiz de" diyor "hatalanmızı kabul etmeliyiz".
Papaz Francis:
— Birlikte soluk alabiliriz".
'Hayali' de olsa, hoşgörülü ve iyimser yaklaşımlarla 'papaz'
ve 'imam' barış içinde bir arada yaşanabileceğini ileri sürü-
yorlar; ama, ne yazık ki bunlar The Economisfm din adam-
larıdır; Ortadoğu'da çıkacak bir savaş konusunda son sözü
söyleyecek durumda değiller; Bush daha ağır basar.
•
Oin savaşları, yalnız ayrı dinlere bağlı toplumlar arasında
çıkmadı; tarihte çok kanlı örnekleri var, mezhep savaşlannı
da unutmamak gerekiyor; Protestan-Kotolik ve Sünni-Şii ca-
tışmalarını nasıl açıklayacağız? Lübnan'da Hıristiyan-
Mûşlüman arasındaki çekişme iç savaşa yol açtı; ama Irak
da İran da Müslümandırlar ve sekiz yıl boğuştular.
Demek ki işin içinde bir başka iş var, püf noktasını arayıp
bulmak gerekiyor.
Nedir o?
TÜPRAŞ Genel Müdürü Mehmet Savran önceki gün bir
açıklama yapmış: "Dünya petrol üretiminin yüzde 52'sini Ame-
rika, Japonya, AT ülkeleri kullanıyor; geride kalan yüzde 48'lik
üretimi 170 ülke paylaşıyor. 15 ülke yüzde 52'yi tüketiyor; ama,
bu ülkelerin rezervlerinde durum tersine: ABD kaynaklannın
ömrü 8 yıl, Kuveyt'inki 138 yıl. " (Tercüman 12 Ocak 1991)
Sonuç?
Hıristiyanlıkla Müslümanlık arasında çıkacak savaş bir din
savaşı değildir; petrol savaşıdır. The Economist'in imamı Mah-
mut ile papazı Francis, ne kendilerini aldatsınlar ne de baş-
kalarını. *
Batı, dünya siyaseti açısından Hıristiyanlığa ve Müslüman-
lığa farklı bakıyor.
Doğu Avrupa'da 40, Rusya'da 70 yıllık komünist rejimter çö-
zülürken Hıristiyanlık yeniden politika sahnesine çıkıyor; Batı
kapitalizmi bu oluşumu benimseyip destekliyor.
Islam dünyasında dinsel politikanın yükselişi ise Batı'yı te-
dirgin ediyor.
Hıristiyanlık komünizmle çatışmayı Avrupa'da aşınca, ye-
niden Müslümanlığa dönmüş görünüyor; Körfez bunalımı
olumsuz gelişmalerin üstüne tuz biber ekiyor.
Oysa 80'lere kadar Batı'nın Jslama bakışı çok değişikti.
Amerika "YBŞİI Kuşak" kuramıyla Müslümanlığın en gerici
akımlarını destekliyordu; ama artık bu siyasete gereksinimi
kalmadı. Çünkü bir yandan komünist rejimler çözülürken öte
yandan İslamda -bilinçli ya da bilinçsiz- emperyalizme kar-
şıt çıkışlar başladı.
Ne papaz Francis bu değişimi dile getirmiş ne de imam
Mahmut farkında...
İkisi de Gülhane Parkı'nda...
Hayır, Hyde Park'ta konusuyorlar.
VEEAT
Merhum Necip Hancı ve Merhume Nafıa Yiğitsubay'ın oğlu, Süreyya
Bursa, Melahat Serinken'in kardeşi, Abdurrahman Hancı, Vedat
Yiğitsubay, Mübeccel Akkan'ın ağabeyleri, Cem, Murat, Ayşe'nin
babaları, Fikret Hana'nın eşi,
1940 Calatasaray
1944 Mülkiye Mezunu,
A. NECATİ HANa
Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 14.01.1991 Pazartesi
günü Levent Camii'nde kılınacak öğle namaanı müteakip
Yeniköy mezarhjına defnedilecektir.
AİLESİ
1986 RENAULT 9 DIZEL
ÇOK TEMİZ 20.000.000
AkşamTeL-598 9240
KİRALIK DAİRE
Beylerbeyi Koruda. Deniz manzarah daire.
321 49 03
n n
uretım'HERKESİN YETENEĞİNDEN. İHTİYACINA GÖRE'
AYLIK İŞÇİ GAZETESİ
Çıktı
: Babıiü Caddesı No 6/2 Kal'l
1W: 519 25 48 - 527 45 38
ESIN SUNGUR
ile
HALİM BAHADIR
evlendiler 11 Ocak 1991 Kadıköy
T.C.
ENERJİ VE TABİİ KAYNASLAK
BAKANLIĞI
ENERJİ TASARRÜFU
KOORDİNASYON EURULÜ BAŞKANLIĞI
ENERJİ 1991Ülkemizde her yıl 10 milyar dolar tutarında yakıt tüketiliyor. Bunun 6 milyar
dolarlık bölümü ithal ediliyor.
Başta doğalgaz olmak üzere değişik enerji kaynaklarının bilinçli ve verimli kullanılmasının
sağlıyacağı kaynak tasarrufu ile ülke ekonomisine doğrudan katkıda bulunmak elimizdedir.
Hava kirliliğine engel olarak doğayı korumak elimizdedir.
Bu konudaki teknolojik gelişmeleri, ürünleri incelemek, kıyaslamak, üreticilerle
olan ilişkllerinizi sûrdürmek ya da yeni ilişkiler kurmak amacı ile fabrika,
işyeri, konutların sahip ve yöneticileri ENERJİ 1991 Fuarı'na mutlaka zaman ayırın.
9. ENERJİ VE
ENERJİ TASARRUFU FUARI
ENERJİ TASARRUFU SEMİNERİ:
15 Ocak 1991 Saat 11.00- 16.50
Doğal Gaz - Isı Izolasyonu
16 Ocak 1991 Saat 10.30 -16.50
Çevre Kirliliği ve Enerji Tasarrufu
12-17 Ocak 1991
TÜYKP İSTANBUL SERGİ SARAYI
T E P E B A Ş I • İ S T A N B U L
Ziyaret Saatleri:Hergün 11.00-20.00
• AKSA MAKİNA SANAYİ A Ş • AUBÎİMALAT A.Ş. • AEROMATC - BAftTER (İN-
GIL*EBE) • AIR PROOOCTS PLC. (İNGİLTE!*) • AMRI (FHANSA) • BATUSAN
MAKİNA SAMAYİI VE TİCARET A Ş • BORA INŞAAT VE MALZEMELEPI İANAYİ
VE TICABET A.Ş. • BOOBIELA S A (FRANSA; • BOTAŞ BORU HATLARI İLE PET-
ROL TAŞıMA A Ş • BÖHMEfl GnbH IFed AıT Cum.) • BRIGON MESSTECHN1K
(Fefl Aln Cun ) • BOD€ T1ANSPORT Crt*i <Fea Am Cun I • COMPLETE
C0M8UST10N SERV1CES LTO hNGlLTERE1
' • DI=AZ MAKİNE TIC İ'E 3AN AŞ
• ELEKTHİK IŞLERİ ETÜT IOARESI GENEL MÜDÜRLÜGÜ • ELEKTHOMOTOR
SPOT SANAYİ • EMSA ENERJİ DAĞIT1M ÖcÇUM VE KO^TROL 5Af, VE TIC A Ş
• EMTtK B4OÛSTRIYEL TESİSLER VE ENERJİ S1STEMLEHI TSK^«3LOJISI A Ş •
ENEHGY EFF1CIENCY SYSTEMS INC (USA) • ERKAB.0 SANAYİ VE TKARET
ANONIM ŞİRKETI • ESAN TCARET KOİ.L. Şfl • aUDYSTEME (FRANSA) •
FO«M ENOÜSTRt ÜRÜNLERİ TtCARET A Ş • GALERI 33 İMALAT VE İCARET -
ATAY CEYİŞAKAR • GAZAL GAZ ALETLERI A Ş • GÛtPA PAZARLAMA VE TİCA-
RET • ISISEfl SANAYİ VE TİCARET • I KRÜGER A/S (DANIMARKA) • KÛGAZ
(MACARISTAN) • LEDEEN (ITALYAJ • MAXOJ (BE-ÇİKAI • MYSON • HEATING
(ıhKSİLTERE) • MANNESMANN - SUMERBANK • METAL - MAKİNA İMALAT TEK-
NCH.OJİSI MÛHENDISLIK VE PAZABLAMA D€BGI5'•MET
ALLWB«£QEBRS6P-
PELFHICKE CSmoH & Co (Fad. AJm Cum.) • MELYEFTERv (MACAHİSTAN) •
NOB - RAY - VAC (İNGİLTERE) • NATURGAS İTHALAT ||HRACAT VE PAZARLA-
MA AŞ • OSRAM AMPUL TİCARET A.Ş • O1L0N (F=ea AJm, Cum FMarÖya} •
02BERKSAN YEfl KALOfllFERI VE ISI SANAYİ A Ş • ÛLÇSAN KONVEYÛfl SAHA-
Yl AŞ • OLÇSAN ÖLÇÛ ALETLERt SANAYİ AŞ • PEMSAN ELEKTR1K MOTOR-
LARI VE ASPIRATÖRLERI LTD ŞTI • PENDEB (Fed Mm CHTV) • REGEL MESS-
TECHNIC GmbH (Fod Am. Cum I • S S Q MART • SAYI 61 EKONOMİ
SERVtSI • SHE1J- • SIEMENS SİMKO TİCARET VE SANAYİ A.Ş • SPIRAX SAR-
CO (INGtL'ERE) • TERMOFPOSES - GAZ DÖNÜŞÛM TEKNİK MONTAJ MÛHEN-
WSLİK • TJK (MACARISTAN) • TRAFO BAKIM SANAYİ VE TİCARET LİMITED
ŞIRKET • TÜRK DEWIR CÖKUM FABRİKALAPI AŞ • TÜRKİYE KÖMÜR İŞLET-
MELERI KURIA*. • YAKACIK MAKİNE FABHfKASI DÛKÛM VALF SANAYİ VE Tİ-
CARET AŞ • VO ENEROOMACHEXPORT (S.S.C Bj • HUNGARIAN NATPONAL
OIL A^O GUS TRUST (MACARfSTAN) • E»*<O MAKİNA TKARET • IZOCAM T|.
CARET VE SANAYİ A.Ş • ABACI KİMYA SANAYİ VE TİCARET AŞ • HYDRO - X
(DANIMARKA) • MONSANTO IUSA] • DOWEX DOW CHEMICAL (USA) • ALAR-
KO FENNI MALZEME SAT1Ş VE IMALA* A Ş • F.G VVİLSON [İNGİLTERE) •
WARCPOWER (İNGİLTERE) • KOHLER (USA) • A.NOft6WS (JNGİLTERE) • KO-
BELT (KANADA) • RUBINETTERIE BRESC1ANE (ITALYAİ • VALPRES (İTALYA) •
NATUPGAS SYD (DAN1MARKA) • SIMTEL YAP1 TESISAT TİC. VE SAN A.Ş •
K0NIJAŞ KONDANSATÛFl SANAYİ ve TİCARET A.Ş. • PARTNER ELEKTRİK SAN
M TIC. LTD. Şfl
Seçkin fuarlar... Seçkin Ziyaretçiler.