Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/İO PAZAR YAZILARI 13 OCAK 1991
Londrcfdan
300 yıldır
her çarşambaKral 3. William, bundan 300 yıl önce,
Londra'daki bu 'küçük Hindistan'da at pazarı
kurulmasını buyurmuş ve "Sonsuza kadar her
çarşamba" diye de eklemiş.
EDtP EMtL ÖYMEN
LONDRA — Londra'nın gö-
beğindeki Southall semtinde,
her çarşamba sabahı saat 11 'de,
300 yıldır değişraeyen bir gele-
nekle "at borsası" açılır. Sout-
hall semti, Hintlilerin yoğun ya-
şadıkiarı bir köşesi Londra'nın.
Mini bir Hindistan. Ve bu Hin-
distan'ın ortasında çok 'İngiliz'
bir kurum: Borsa. Ve hele at
borsası. Caddenin iki yanını sı-
ra sıra kaplayan dükkânların ar-
kası başka bir dunya. Southall
Pazan'ndaegzotik tropik mey-
ve ve sebzelerden gözünüzü ayı-
rabilirseniz, at borsasını da bu-
lursunuz. Açıkarttırmaya gire-
cek her at için 10 sterlin 'kafa
parası' odeniyor. Parayı, masa-
sının arkasındaki duvarda 1698
Bertin'den
Vazgeçilmez
yemek:
'Zane'
ve sosis ,
SERPİL GÜNDÜZ
BERLtN — Berlinlilerin ya-
şamlarında vazgeçemedikkri iki
şey var. Birisi zâne, diğeri her
köşe başında simit gibi satılan
sosis...
Zâne Almanca "sahne" diye
yazıbyor, Yemek soslarında ana
malzeme olarak kullanıldığı gi-
bi, tatlıdan tuzluya hemen her
şeyle yenen bir çeşit krema. Bir
Alman için zânesiz ve sosissiz
bir yaşam herhalde çok yavan
olurdu.
Zânenin en çok tüketildiği
yerler "Koeipe"ler... Berlin'de
yaşamın nabzı kafe de denebi-
lecek Kneipe*lerde atıyor. Her
biri birbirinden farklı bu me-
kânlarda içkinizi içip yemeğini-
zi yediğiniz gibi kocaman bir
çorba kasesi büyüklüğündeki
kulpsuz fîncanlarda "mit sahne
milchcafe", yani zâneli kahve
içip sabahı edebilirsiniz. Hemen
hepsi sabaha kadar açık.
Aimanların vazgeçemedikleri
bir diğer alışkanlıkları ise filtre
kahve. Haksız sayılmazlar. Taze
çekilip kahve makinelerinde sü-
zülen bu kahveyi tattıktan son-
ra nescafeye dönmek oldukça
zor. Girdiğiniz kahvecilerde, 80
fenik atarak makineden süzülen
kahveyi içip soluklanabilirsiniz.
Bir yabancı gözüyle, "kahve"ci-
ler ve "kneipe"ler Berlin'i betim-
leyen mekânlar arasına katılabi-
lirler.
Doğu, Berlin'e gelen yabancı-
ların ilk uğrak yeri. Kudamm-
dan yeni sefere konulan 100 no-
lu otobüs sizi doğruca Doğu
Berlin'in ünlü meydanı Alexan-
derplatz'a götüruyor. Alışveriş-
ten dönen Doğu Berlinliler ve
turistler dolduruyor iki katlı
otobüsü. İlk yapılan iş de doğ-
ruca televizyon kulesine çıkıp
250 metre yükseklikten Berlin'e
bakmak.
Alexanderplatz'dan, Bran-
denburg kapısına uzanan dev
caddede yürurken de bir hiçlik
ve yalnızlık duygusuna kapılma-
mak olafıaksız.
Ünlü meydan şimdi "Alman-
ya Alman kalmalıdır" diyen
Dazlaklar ve neo-faşistlerin me-
kânı. "Bayraklar sallanınca,
akülar da bayrak sopalanna
kayar" şeklindeki Rus atasozü
sanki doğrulanıyor.
Doğu Berlin'e ışıltı ve renk
duvar ilanlanyla birlikte girmiş.
"İbret-i âlem" olsun diye yıkıl-
madan bırakılan 1 km'lik duvar,
"East Side Gallery" diye anılı-
yor. Duvarı dunyanın çeşitli ül-
kelerinden gelen ressamlar renk-
lendirmişler. Tam karşısında ise
"renkahenk" sigara ve içki ilan-
ları...
Doğu'da ügi goren bir başka
köşe ise "Glienicker Köprüsü."
Romanlara ve fümlere konu
olan, casus değiş tokuşunun ya-
pıldığı Glienicker, artık Batı'da
alışverişlerini tamamlayan Do-
ğuluların yürüyerek evlerine
geçtikleri bir bağlantı köprüsü.
Doğu Berlın'de görülmeden
geçihneyecek yerlerden birisi de
"Pergamon Müzesi". Türkiye
1
den gotürülen "Zeus Tapınagı"
ile ünlü müze olağanüstü. An-
cak taş binanın içine sıkıştınlnuş
güzellikler, Ege'nin mavisine ve
yeşiline daha çok yakışır demek-
ten kendinizi alamıyorsunuz.
Müzede istediğiniz her dilde
açıklama yapan kasetleri dinle-
meniz mümkün. Bir tek dilde
açıklama yok. O da Türkçe...
Doğu Berlin'de Brecht'in mü-
ze haline getirilen evinin karşı
köşesindeyiz.. Biralı bir tmbiss
(büfe)... Kahvenizi içerken Do-
ğu Almanya'nın eski lideri Ho-
necker'ın "sorgulanraalı" diye
yazılmış bir fotoğrafı gözünüze
çarpıyor. "Kimbilir" diyorsu-
nuz, Brecht yaşasaydı belki de
evinin karşı köşesindeki bu Im-
biss'te kahvesini yudumlayacak-
tı...
yılından kalma kraliyet ferma-
nının hemen altında oturan gö-
revli alıyor. Latince fermana
göre Kral VVUliam III, burada at
pazarı kurulmasını buyurmuş ve
"Sonsuza kadar her çarşamba"
diye de eklemiş. Kral buyruğu
hâlâ geçerli. Bu izni halen, kra-
lın ilk izin verdiği at tüccarının
sülalesi kullamyor.
Her çeşit at dolamyor ortalık-
ta: Bakıcısının yürüttüğü atlar,
yerinde duramayanlar, boşluğa
bakanlar, canlılar, durgunlar,
karalan, açıklan, hepsi bir ara-
da. Atlar kadar ilginç bir baş-
ka yaratık ise buraya gelen in-
sanlar. tnce kırçrt bıyıklan pipo-
dan sararmış emekli albay tip-
lerinden kırmızı surath patlıcan
burunlu ne dediği anlaşılmaz
çiftçilere, lâciler içinde elleri
cantalı memurlardan yeşil mon-
tunun yakısını kaldıran, ayak-
larında çamura dayanıklı yeşil
botlarla uygar yüzlü bakımli ka-
dınlara kadar... Semte rengini
veren Hintliler dışında.
Açıkarttırma sırasında kulla-
nılan dil de 1698'den kalma. Sa-
yılar, o döneme özgü biçımleri\
le s'öyleniyor. Herkes de anlıyoı
Kırmızı kadife kaplı duvarlı ki-
bar müzayede salonundan tek
farkı, açık havada ve har-gür
arasında yapılması yalnızca. Bir
ata göz koyan, eğer en yüksek
fiyata da sahip çıkarsa, ata cu-
ma gününe kadar orada binebi-
liyor. Eğer beğenirse ancak o
zaman alıyor. Cuma günü, pa-
ra ödeme günü. Civardaki pub'-
ların iş günü. Hintli dükkâncı-
lar için de. Çünku onların bu
alışverişten tek kazançları, at
meraklılannın Southall caddesi-
ni doldurmalan. Her iş, parada
bitiyor. Çarşamba günü yeniden
başlamak üzere.
Atinailan
Yunanlılann
canlılığıBaşbakan Mitsotakis, öğrencilerin eğitim
sisteraine karşı başlattığı eylemleri, 'Yunan
toplumunun canlılığma' yordu önceleri.
ATLAR \ h A1LAR — ^outhall'da her çe^it al bulunu\or. BabaMnın >uruttuğu atlar, yerinde duramaş.'ijr
bakanlar, canlılar, durgunlar, karalan, açıklan, yani düşlenebilecek her tiirii.
ijiuga
STELYO BERBERAKİS
ATİNA — Yunanistan'ın or-
taokul ve liselerinde bir aydan
bu yana suregelen işgal eylem-
leri, sonundâ kanlı çatışmalara
yol açtı. Bu çatışmaların bilan-
çosunda dort ölü, çok sayıda ya-
ralı, bir bakanın istifası, birkaç
otonun yakılması, birçok molo-
tof kokteyli ve son olarak Ati-
na'nın oğrenciler. tarafmdan iş-
gal edilmesi vardı.
Yunanistan başbakanı Kons-
tantin Mitsotakis iktidara geldi-
ğı gunden bu yana muhalefet
partilerinin 'yeterince muhalefet
yapmadıklanndan' şikayet edi-
yordu. Ancak en ufak bir grev
dalgasının ardında muhalefette-
kı PASOK'u ya'da komunistle-
rin SINASPISMOS partilerini
arıyor ve suçlamalar yağdınyor-
du. Sağ eğilimli Yeni Demokrasi
Partisi (YDP) hukümeti, dokuz
ayhk iktidan süresinde birçok
yasa tasarısı hazırladı ve muha-
lefetin ve hatta kamuoyunun
şiddetli tepkileriyle karşılaştı.
Hukümetin en çok tepki çe-
ken yasa tasarılarından biri de
eğitim sisteminde yapmak iste-
dığı değişikliklerle ilgiliydi. Hu-
kümet, ortaokul ve liselerdeki
yoklama mecburiyetini daha
sert kılıyor, öğrencilerin okul dı-
sındaki 'hal ve gidişlerine' göre
not veriyordu. Bu arada geçen
yıla oranla bu yılki bütçede, eği-
tim için ayrılan harcamalar kı-
sılıyordu. Oysa Yunan eğitim
sisteminin en buyük baş ağrısı-
nı, eğitim için ayrılan harcama-
lar oluşturuyor.
Ortaokul ve lise öğrencileri
hukümetin söz konusu yasa ta-
sarısına daha ilk gunden şiddetli
iepkiler gostermişlerdi. Ülkenin
tum okullannda işgal eylemleri
başlamıştı. Başbakan Mitsota-
Denpasar'dan
Bali'de kadmlar gün boyu çalışıyorBali adasının dal gibi ince, kıvrak kadmları gün boyunca an gibi
çalışıyor; erkekler ise ortalıklarda görünmüyor. Meğer adanın
erkekleri gün ışımadan çalışmaya başlar, ortahk aydınlandığındaysa
işlerini bitirirlermiş.
MÜMTAZ ARIKAN
DENPASAR — "Sinyor, boncorno!" İtalyan
olmadığuıızı bin kez de yüıeleseniz, Balililer bil-
diklerinden vazgecmiyor. Esmer turist mutlaka
ttalyandır! Kalabalık yerleşim bölgelerinde veya
çarşı pazarda pek rahat gezmek mümkün değil.
DUkkân kapılarında tezgâhtarlar, dışanda sey-
yar satıcılar, öğrendikleri birkaç ttalyanca keli-
meyi bağırarak dikkatinizi çekmeye çalışıyor
Durmadan Türk olduğunuzu anlatmak^ve bir şey
almak istemediğinizı söylemekten bitap düşüyor-
sunuz. lnsanv
Sultanahmet meydamnda seyyar
satıcılardan usanan turistleri daha iyi anlıyor ora-
da.
Adanın içlerine doğru bir geziye çıkmak hem
çekici geliyor hem de bu tip satıcı asılmaların-
dan uzaklaşmak için iyi bir fikir. Otomobille ku-
zeye ilerlerken Bali, olağanüstü güzellikteki do-
ğasıyla göz okşuyor. TVopikal iklime karşm kar-
maşık bir orman gibi görünmuyor. Dağları, te-
peleri, vadileri, yemyeşil bitki ortusü ve pirinç tar-
lalarıyla bambaşka bir dünya.
Yolumuz sık sık köylerden geçiyor. Genellikle
kadınların çalıştığı, erkeklerin tembellik ettiği
köyler. Sanki her şeyi o dal gibi ince, kıvrak ka-
dınlar yapıyor.
Genç bir kız olan rehberim Rina, bu görüşü-
mü paylaşmıyor. "Bali'de kadınlaria erkeklerin
yaptığı işler ayndır" diyor. "Sian geziye çıkmak
için erken dediğiniz sabah 8-9 sulannda, erkek-
ler işlerini tamamlamıştır bile. Çünku, çoğu tar-
lalarda, gun ışımadan çalışma başlar, ortahk ısı-
nırken bitirirler."
Rina haklıydı. Teraslar halindeki dev pirinç tar-
lalannda dfz boyu çamura bata çıka çalışmanm
ne denli ağır bir iş olduğunu anlamak için çev-
reye göz atmak yeterliydi. Bali Adası, Endonez-
ya'nın besin ambarlanndan biriydi. Bizde buğ-
day neyse, onlarda da pirinç o. Bu verimli arazi-
nin her metrekaresi değerlendirilmekteydi.
Yalnızca erkeklere özgu işler çiftçilikle bitmi-
yordu. Örneğin müzisyenlik, rahiplik, taş ve tahta
oymacüığı gibi mesleklerde kadınlara rastlanmı-
yordu.
Buna karşın, gün boyu an gibi çalıştığıru gör-
düğüm güzel Balili kadmlar, genellikle çocuk ba-
kımı, ev işleri, ahşveriş gibi işlerle uğraşmaktay-
dı. O kadarla da kalmıyorlardı. örneğin, tiyat-
ro oyunculuğu, dansçılık, dokumacıhk, ressam-
lık, satıcıbk gibi mesleklerde çok başarıhydılar.
Genellikle kadınların ilgilendigi bir başka uğ-
raş da ailenin dini yükümlülüklerini yerine ge-
tirmek. Tapmaklara kutsanacak yiyecekleri ta-
şımak, saatler süren törenlere katılinak onların
işi gibi. Konuştuğum erkekler, epeyce karmaşık
olan Hindu inançlarından kadmlar kadar anla-
madıklarını itiraf etmekten çekinmiyorlardı.
Bali'deki koy evleri genellikle küçük ahşap ya-
pılardan oluşmakta. Çoğunun kapısı bile bulun-
muyor. Içlerindeki eşyalar da son derece basit ve
ucuz. Yatmak ve oturmak için kullandıklan yük-
sekçe kerevetler, odun yaküan ocaklar ve kap ka-
çak. Bahçelerde sığırlar, domuzlar dolaşıyor.
Dikkati çeken tek şey, evlerin özel tapınaklan.
Ailenin varlık durumuna göre değişen büyüklük-
teki bu tapınakların yüzbinlerce olduğu sanılı-
yor. Taş veya tuğladan yapılan bu tapınaklar, ço- bu kamışlar bu nedenle, incelen uç kısımların-
ğu kez bir dua köşesi şeklinde. dan bir yay çizerek yere doğru eğiliyor. Bu di-
Köylerde göze çarpan bir başka şey de yol ke- reklere "pencor" adı veriliyor. Hindu inançları-
narlarına sık arahklarla dikilmiş 7-8 metre bo- na göre bolluk ve zenginliğin sembolü olan
yundaki bambu direkler. Bunlar, dal ve yaprak- Anantaboga kutsal yılanını simgeliyormuş.
İanndan temizlenerek özel olarak süsleniyor. Üs- Bali'nin bitmez tükenmez pirinç teraslarma ba-
tüne kutsal yiyecek ve eşyalar bağlanıyor. Bam- kmca, pencorlar bayağı işe yaramış (!) diyorum.
BALİLİ KADINLAR — Ailelerinin dini yükümlülüklerini yerine getirmeyi, tapınaklara kutsana-
cak yiyecekleri taşımayı geleneksel olarak benimsemiş...
New Idbrk'tan
Çin mahallesinin 200 yıllık geleneğiöderlerdi.
işler böyle büyüyünce kumar ve esrar once-
liklerini parsellemenin tek yolu, silahlı çeteler ol-
du. Bugün halen aynı geleneği surdüren ve Tong'
adı verilen çeteler kuruldu. Bu çetelerin ilk do-
ğum yeri batıdaki altın madeni yataklarıydı.
1860'larda altın madeni yataklarında kurulan
'Tonglar' önce New York'a, butün doğu kıyısı-
na yayıldılar.
Çin Mahallesi'nde -kadm kavgası dışındaki- ilk
nı vuramasa da o sırada yakın çevrede bulunan
bütun canlılann hayatım tehlikeye sokardı. Mock
Duck uslanmaz bir kumarbazdı, önüne çıkan her
şey hakkında bahse girerdi. Bütün malını mül-
künü manav tablasından rastgele seçilecek bir
portakalın çekirdek sayısımn çift ya da tek çıka-
cağı bahsine yatırdığı olurdu. On Leonların hu-
zurunu kaçırmak için elinden geleni yapan Mock
Duck, bir tek karısından korkardı.
Sık sık kan dökülen, katliamlar yapılan çete
ŞEBNEM ATİYAS
NEW YORK — Yaklaşık 200 yıl önce bugün,
New York'un Çin Mahallesi olarak bilinen böl-
gesinde tanmmış Alman aileleri ile saygıdeğer İr-
landalılar yaşardı. Sınu-lan eski Chatham mey-
danı, Pell Sokağı ve Mott Sokağı ile çizilebile-
cek olan bölgeye ilk gelen Uzakdoğulu, 1858'de
bir kantonhı oldu. Ah Ken adlı kantonlu, Mott
Sokağı'na yerleşti. Park Row'da küçük bir puro
dükkâru açtı. Ah Ken'in Mott Sokağı'na vanşın-
dan tam on yıl sonra ikinci Uzakdoğulu Wüı Kee
geldi. Wah Kee, Pell Sokağı 13 numarada sebze,
kurutulmuş meyve ve tath satmak üzere bir dük-
kân açtı. Kısa sürede şaşılacak derecede zengin
oldu. Wah Kee"nin bu hızlı yukselişi, dükkânın
aitına açtığı küçük kumarhane ve esrar yuvasm- Kızarmış ördekler, yılanlar, envai çeşit sebze, meyve ve Uzakdoğu yapımı
dan kaynaklanıyordu. Wah Kee"nin dukkânı bü- " - ' " '
tün Bowery ve Chatham Meydanı'nın ayaktakı-
mının son durağı haline geldi. 1872'de bolgede-
ki ÇinHkrin sayısı 12'ye, 1880'de ise 700'e yük-
seldi. Böylece saygıdeğer Almanlar ve Irlandalı-
lar, kumarhaneler, genelevler ve esrar yuvalan ile
dolan mahalleyi terk etmek zorunda kaldılar.
Bu arada Pell, Mott ve Doyer sokaklarında he-
men her dükkânda en azından bir şans oyunu
oynanır, sessiz gecelerde zemin katlarından çı-
kan esrar dumanları oyun salonlarını doldurur,
köşe başlarında şişe şişe ucuz viski deviren sar-
hoşların yuzlenni yalar geçerdi. 1890'larda Çin
Mahallesi'nin bu üç sokağmda toplam 200 ku-
marhane, bir o kadar esrar yuvası ve batakhane
vardı. Batakhaneler her hafta polise 17.50 dolar
Tong savaşları 1899'da başladı. îki buyük Tong geleneği, yaklaşık 150 yıldır devam ediyordu. Çe-
kuruldu: On Leonglar ve Hip Sing'ler. On Le- telerin yapısında değişiklikler oldu, adam sayı-
ongların ilk lideri Tom Lee idi. New York şeh- ları azaldı. 'Dai Lo' adı verilen ve buyükağabey
rindeki Çinli oylanrun hepsinin kontrolü Tom Le- anlamına gelen liderlerinin yaşı genellikle 20'yi
malın satıldığı daracık sokakların buram buram yağ ve pislik kokan
kaldırımlarında, tütsü dumanları gibi çeteler de 200 yıllık vazgeçilmez bir
gelenek sayıhyor.
e"deydi. Bu nedenle bölgenin lordu' durumun-
daydı. Bütün politikacılar ona saygı gösterirler-
di. "Çin Mahallesi'nin Belediye Başkanı" laka-
bıyla bilinirdi.
1900'lerin başmda Tom Lee'nin mutlu Iiderli-
ği Mock Duck adlı ay yüzlü küçük adamın or-
taya çıkması ile gölgelendi. Mock Duck bölge-
nin 'imparatoru' olmaya kararlıydı. İki tabancı
bir pala taşırdı. Sokaklarda önune çıkana ateş
ederdi. Çok cesur göı uıiuşlü ve acımasızdı. Yal-
nız gozü kapalı ateş effvnden pek nişan aldığı-
geçmiyordu. Çetelerin sayısında da artış oldu. On
Leong ve Hip Singlerden başka şimdi 'Yeşil Ej-
derhalar', 'Beyaz Kaplanlar', 'Hayalet Gölgele-
ri', 'Öldürmek İçin Doğanlar' gibi yeni çeteler
mevcut. Sadece Çin Mahallesi'nde değil Çinli, Vi-
etnam ve Korelilerin yoğun olduğu Queens ve
Brooklyn'de yeni gelen göçmenlerin kontrolünü
kazanabilmek için birbirleriyle çatışıyorlar. Ge-
çen hafta bir araba parkının duvannda dort Çin-
li, üç Vietnamlı çete üyesini kurşuna dizerek öl-
dürdü.
Hâlâ Pell Sokağı Hip Singlerin, Mott Sokağı
ise On Leongların kontrolünde. On Leonglann
lideri Eddie Chan, işlediği suçlardan ötürü yar-
gılandı ve tutuklanmamak için iki yıl önce ABD-
yi terk etmek zorunda kaidı. Chan, skandallar
nedeniyle intihara teşebbüs eden Queens İlçe
Başkanı Donald Manes'e yakınlığı ile tamnıyor.
Hip Sing'in lideri ise Benny Eng. Benny Eng,
"Çinli Baba" olarak biüniyor. Lakabı ise "Am-
ca Yediî' Hip Sing'in gençlik örgütü Yeşil Ejder-
halar'ın lideri Soğankafa Johnny Eng hapiste.
Uyuşturucu kaçakçılığı suçundan Hong Kong'a
gonderilmeyi bekliyor. Yeşil Ejderhalann Soğan-
kafa'dan önceki lideri ise Pell Sokağı'ndaki Bu-
dist tapmağı ve Hip Sing ofis binası önünde kâ-
fasından 14 kurşunla öldürüldü.
Amerikan ekonomısindeki durgunlukla birlik-
te son zamanlarda çete çatışmalan da yoğunlaş-
tı. Otoritelere göre çatışmaların yoğunlaşmasın-
da üç temel neden van 1) Artan göçmenlerin
kontrolünü alabilmek için Queens ve Brooklyn-
de çeteler savaşıyor. 2) 1997'de Hong Kong'un
Çin'e geri verilmesi nedeniyle oradaki çeteler New
York'a yerleşmeye çahşıyor. 3) Son derece saldır-
gan bir Vietpam gençlik grubu gelişiyor.
Zaman zaman şiddetlenen çete çatışmalan
içinde Çin Mahallesi'nin halkı yaklaşık 200 yıl-
dır büyük bir guvensizlik ortamında yaşamaya
devam ediyor. Kızarmış ördekler, yılanlar, envai
çeşit sebze, meyve ve Uzakdoğu malının daracık
sokaklarda kalabalık arasında satıldığı, buram
buram yağ ve pislik kokan kaldırımlar, tutsü du-
manları gibi çeteler de 200 yılın vazgeçilmez bir
geleneği sayıüyor.
kis, bu hengameleri başlangıçta
'hoş' karşılamıştı. Hatta bir ke-
resinde bu öğrenci hareketlerv-
nin 'Yunan toplumunun
canldığını' gosterdigini söyleyen
Mitsotakis, öğrenci hareketinin
bu denli büyuk boyutlar kaza-
nacağını aklının ucundan bile
geçirmiyordu. işgal eylemlerinin
Noel tatili gunlerinde de sürdü-
rülmesi uzerine Eğitim Bakan-
lığı, oğrenci dernekleriyle diya-
log kurmayı kabul etti ve sonuç
olarak yoklama mecburiyeti ile
'hal ve gidiş' unsurlannı yasa ta-
sansından çıkarmak zorunda
kaldı. Gelgelelim oğrenciler büt-
çede eğitim için ayrılan oranın
yuzde 6'dan yüzde 15'e çıkarıl-
ması taleplerinde ısrar ediyor ve
işgal eylemlerinden vazgeçmi-
yordu. YDP yanlısı öğrenci der-
nekleri ise hukümetin geri adım
atmasmdan sonra sımflara dön-
meye karar verdi.
İşgalci oğrenciler, işgale kar-
şı çıkan öğrencilere karşı
'mucadele' veriyor, okul binası
dışındaki işgale karşı oğrenciler
ise 'velileriyle' birlikte işgal ey-
lemini 'kırmaya' çalışıyordu.
Patras kentinde de süren işgal
eylemleri süresinde YDP'nin
gençlik kolu ONNED'in bir yan
kuruluşu olan REANGERS'ler
ise bu işgalleri daha 'dinamik'
bir şekilde kırmaya karar verdik-
lerinde, 38 yaşındakı bir oğret-
men, çatışmalar sonucunda ka-
fasına demir bir çubuk darbesi
yiyecek ve olay yerinde can ve-
recekti. Bu olay tüm öğrenci,
öğretmen, veli ve siyaset dünya-
sını dondurmuştu. Öğretmenin
cenaze törenine öğrenci ve öğ-
rencilerin mücadelesine dayanış-
ma gösteren öğretmen dernek-
lerinin ülke capında duzenledik-
leri protesto gösterileri eşlik et-
ti. Öğretmenin cenaze törenine
hukümetin göndermiş olduğu
çelenkler öğrenciler tarafmdan
tahrip edildi.
Bu olaylar, başbakanın dedi-
ği gibi 'Yunan toplumunun ne
denli canlı olduğunu' gosterir-
ken eğitim bakanı görevinden is-
tifa edecekti. Aynı başbakan öğ-
rencilerle bu kez 'sıfırdan
başlayarak' diyalog kurulacağı-
nı açıklamak zorunda kaldı.
Ancak ok yayından fırlamıştı
bir kez. Öğrencilerin bu müca-
delesine şimdi Yunan İşçi Sen-
dikaları Konfederasyonu ile dev-
let memurları sendikaları grev
ilanlanyla dayamşma gösterdi.
PompeVden
Milattan
öncesiyle
i yüze
ÜSTÜN .\KMEN
POMPEİ — Italya'nın Cam-
pania bolgesinde, eski lavların
oluşturduğu yuksek ve eğimli
bir alan ustünde yer alan antik
kentin doğu köşesindeki anfıti-
yatroda turistler yorgunluk çıka-
rıyor.
Şu "seyvah"lar için görmedik-
leri, duymadıklan, dokunma-
dıkları o denli çok "şe>" var ki!
Kente liman tarafmdan girdiler.
Şimdi de din, ekonomi ve kent
yönetiminin merkezi olan, iki
katlı bir kolonadla çevrili, dik-
dortgen planlı geniş forum mey-
damnda rehberlerini dinliyorlar:
Yıl İ.O. 79'dur. Gunlerden ise 24
ağustos. Koca Vezüv, Vezüv gi-
bi patlıyor. fkinci gün patlama
kesiliyor; kesiliyor ama kent de
6-7 metreyı bulan puskürtü ör-
tüsu altında kalıyor. Pompei'nin
sonu.
Gezmenler Abmondanza
(Bolluk) Caddesi'nde yürumek-
teler. Sağlı sollu dukkânlar. Kı-
lavuz sürekli anlatıyor; turistler
anlıyor. Öğreniliyor ki; burada-
larda 1860'lara dek daha çok ha-
zine ve müzelere konabilecek
değerli eşyalar aranmıştır. An-
cak 1860'lara gelindiğinde ne za-
man ki arkeolog Giuseppe Fio-
relli volkanik küllerin içinde ka-
lıp da sonradan dağılan insan
vücutlarımn bıraktığı boşluklara
çimento dökerek bunların kalı-
bını çıkarma tekniğini geliştir-
miştir, işte o gün Pompeililer
"kalıp kalıp" dunyaya dönme-
ye başlamışlardır. İnsan kalıpla-
rının yüzleri acılı mı acıh. Ger-
çek mı? Pompei'de gerçeğin içi-
ne kapatıldığı bir kutu olduğu-
nu varsaymamalı insan. Dünun
düşü, Pompei'de bugünün ger-
çeğidir. İşte iki bin yetmiş yıl on-
ceki insan. O'na dokunabilirsi-
niz. Yüzükoyun yere yatmış, yü-
zü de koyun gibi anlamsızlaş-
mış. Sol kolundan guç alarak
acısını dizgmlemek istercesine,
dunyada kalmak çabası içinde
uğraş veriyor. Turistlerin duyu-
sal akh, sevginin gucune inan-
mamak için gene direnmekte.
Bütun Akdeniz'e mal ihraç
eden işlek liman kenti Pompe-
i'ye ve Pompeililere doğanın
yaptığı kotuluğü ne arkeologlar,
ne rehberler ne de "ocak ayı" tu-
ristleri düzeltebiliyor.