Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 OÇAK 1991
SERGI
KÜLTÜR-SANAT CUMHURİYET/7
Garanti Galerisi Beyoğlu'nda
• Külttir Servisi — Garanti Bankası'nın Harbiye'deki
sanat galerisi Beyoğlu'na Bahçeli Hamam adıyla anılan
tarihi binaya taşındı. Yeni mekânda 15 oçakta açılacak
ilk sergi Garanti Bankası koleksiyonunda yapıtları
bulunan 30 sanatçıdan seçilmiş resimlerden oluşuyor.
Ağa Camii karşısındaki yeni galeride yer alacak sergi ay
sonuna kadar açık kalacak. 400 yıla yakın bir geçmişi
olduğu sanılan yeni mekândaki sergide Abidin Dino,
Adnan Çoker, Ahmet Uzelli, A. Ismail Türemen, Arzu
Başaran, Berna Türemen, Burhan Doğançay, Burhan
Uygur, Bünyamin özgültekin, Bedri Rahmi Eyuboglu,
Dcvrim Erbil, Erol Akyavaş, Fahrelnisa Zeid, Gül
Derman, Hamit Görele, Haşmet Akal, Hikmet Onat,
Mehmet Güleryüz, Mehmet özer, Mustafa Ata, Mustafa
Pilevneli, Nejad Dcvrim, Nuri lyem, ömer Uluç,
özdemir Altan, Süleyman Saim Tekcan, Turan Erol,
Yusuf Tkktak, Zckâi Ormancı ve Zeki Faik tzer'in
yapıtları yer alacak.
KİTAP
Nesin'in öyküleri ve sergisi
• Kiiltür Servisi —
Hollanda Kütüphaneler
ve Yazınsal Eserler
Merkezi (NBIC) "1990
Okuma-Yazma Yıh"
çerçevesinde Aziz
Nesin'in on öyküsünü
yayımladı.
"Vetersymfonie" başhkh
kitap, Aziz Nesin'in çok
yönlülüğünü ortaya
koymak amacıyla
gülmece, sosyal-gerçekçi,
politik, psikolojik ve
felsefı öykülerinden bir
demet oluşturuyor.
öyküleri Anneke Krijthe
çevirdi. Yapıtları 35 dile
çevrilen Aziz Nesin'i
Hollandalı okurlar ilk
kez bu kitapla
tanıyacaklar. Bu arada
Aziz Nesin'i konu alan bir sergi de 1991 yılında
Hollanda halk kütüphanelerini dolaşacak. Sergide,
yazann yaşamını ve çaiışmalarını konu alan fotoğraflan,
karikatürleri, gazete kupürleri yer alacak.
SİNEMA
Bir '43 Saat' daha
• Kültür Servisi — 1982 yapımı "48 Hours—48 Saat"
fiiminin devamı "Another 48 Hours", bugün tstanbul'da
Beyoğlu Atlas, Kadıköy Süreyya, Beşiktaş Yumurcak,
Ankara'da Metropol, Adana'da da An sinemalarmda
gösterime giriyor. Filmin ikinci bölümü de yine aynı
kadro ile gerçekleştirilmiş. Fred Braughton'ın bir
öyküsünden John Fasano, Jeb Stuart ve Larry Gross'un
senaryoya uyarladığı filmin yönetmeni Walter Hill. Hill,
"Long Riders" fılmiyle adını duyurmuş, daha sonra
"Kızıl Alev", "Sürücü", "Savaşçılar" gibi fümlere
imzasını atmıştı. Tipik bir polisiye öyküsünü gülünç
açıdan ele alan filmde, Eddie Murphy ve Nick Nolte
başrolleri paylaşıyorlar. "Sosyete Polisi", "Amerika
Seyahati" gibi filmlerde izlediğimiz Murphy'yi kısa bir
süre sonra "Harlem Geceleri" adında bir başka fılmde
de izleyeceğiz. Nick Nolte'u da son olarak kısa bir süre
önce gösterime giren "New York öyküleri"nde ve Debra
Winger ile "Herkes Kazanır" adlı filmde izlemiştik.
OPERA
'Romeo ve Juliet'
• Kiiltür Servisi — tstanbul Devlet Opera ve Balesi, S.
Prokofiev'in "Romeo ve Juliet" balesini 12 ocaktan itibaren
sergilemeye başlıyor. Koregrafisini Alfred Rodrigus'in
yaptığı baleyi Evinç Sunal ve Suna Şenel sahneye koydu.
Dekor ve kostümlerini Osman Şengezer'in hazırladığı
balede orkestrayı Elşad Ragirov yönetiyor. Solist
repetitörluğünü Jale Kazbet ve Deniz Olgay'ın üstlendiği
balede ışık düzeni ise Ahmet Defne'ye ait. tstanbul Devlet
Opera ve Balesi'nin cumartesi günü saat 15.3O"da sahneye
koyacağı balede başlıca rolleri Hülya Aksular, Oktay
Keresteci, Sibel Sürel, Çiğdem Gür, Haldun Yedican, Erdal
Uğurlu, Ömer tnanç, Selçuk Borak, Uğur llter, Alev
Baymur, Nil Kutval, Barlas Kobaner, Nil Berkan, Serap
Konuk, Demet B. Gökçelik, Yavuz özdel, Be>'han Başar,
Ender Savaşkurt, Semra Şatıroğlu, Ümit Karabel, Alan
Ofluoğlu, Rana Ayabakan, Serap Meriç, Bahar Vidinlioğlu
paylaşıyorlar.
SEVEMA/AIİLLÂ DORSAY
'Çılgın Aile'nin yönetmeni, bir zamanlann çocuk oyuncusu Ron Howard
'Kutsal aile'yle hoşça vakîtÇılgın Alle
(Parenthood) /
Yönetmen: Ron
Howard / Oyuncular:
Steve Martin, Mary
Steenburgen, Rick
Moranis, Martha
Plimpton, Jason
Robards, Tom Hulce,
Keanu Reeves, Dianne
Wiest, Harley
Kozack, Helen Shaw,
Dennis Dugan /
Universal yapımı /
124 dakika (Dünya,
Kadıköy Sanat
Merkezi, Ankara
Metropol)
Bir zamanlann çocuk oyun-
cusu Ron Howard, göremediği-
miz "Splash" ve "Gung Ho" gi-
bi filmleriyle, zekâ düzeyi ol-
dukça tartışmalı bir "Koza-
Coçoon"la ve de ülkemizde an-
cak video kaseti çıkan şaşırtıcı
masal filmi "WUIow"la çağdaş
Amerikan sineması içinde al-
çakgönüllü, ama ilginç bir yer
tutmaya başladı bile.. Yönetme-
nin son filmi "Çılgın Aile" ise
hemen söyleyelim, Howard'ın
şimdiye dek gördüğümüz en dü-
zeyli, en "olgnn" filmi olarak
duruyor.
Çok çok yaşlı bir büyükanne
(benzersiz Helen Shaw), egoist-
ANNE, BABA VE ÇOCUKLAR — Gnnümüz Amerikan aOesinden bir kesit. Steve Martin baba,
Steenburgen de anne rolünde. Üç çocuklan var. Baba, işyerindeid rekabette "basan" pesiade.
liğini yıllar sonra tamir etmeye
çalışan bir buyükbaba (yine
benzersiz Jason Robards), her
birinin başı eşleriyie ve çocuk-
larıyla dertte, ikisi evli biri bo-
şanmış üç çocuk ve tam büyük-
babanın yaşgunünde çıkıp ge-
len, "uzaklardaki amca", yani
hayatı kumarla, serserilikle geç-
miş, aüenin "kara koyunu" dör-
düncü kardeş ("Amadeus"ta
Mozaıt'ı oynadıktan sonra orta-
lardan kaybolan Tom Hulce).
Tüm bu kişiler ve çevrelerin-
deki başkaları, günümüz Ame-
rikan ailesinden geniş ve kap-
samlı bir panorama çizmek üze-
re bir araya geliyorlar. önce te-
dirginlik, kaygı ve acı bir tatla
başlıyor film: Çiftler, görünür-
deki "refah"a karşın pek de
mutlu değildirler... Gil'in (artık
bizde de tanınmaya başlayan
kendine özgü komedyen Steve
Martin) hem 3 çocuğuyla sorun-
ian vardır hem de çağdaş Ame-
rikan toplumundaki "başart"
amacının bedelini, işyerindeki
korkunç rekabetle ağır biçimde-
ödemektedir...
Susan, kocası Nathan'ın (yi-
ne çağdaş bir komedi karakter-
leri ustası: Rick Moranis) gerek-
siz "entel" kaygıları yüzünden,
daha 3 yaşındaki kızlarının
"Kafka okuyup İspanyolca ög-
renmesi"ni izlemek zorunda
kalmaktadır.. Boşanmış Helen
ise (usta oyuncu, Woody Allen-
dan tanıdığımız Dianne Wiest)
erkeksiz bir evde, çılgın ve so-
rumsuz bir gence ("TehHkeH İHş-
kiler"in Keano Reeves'i) kapıl-
mış gencecik kızının ve ilk cin-
sel uyanışın dramını yaşamakta
olan oğlunun sorunlarıyla bo-
ğuşmaktadır..
Görüldüğü gibi bu "büyük
aile" portresi, özellikle o geri ze-
kâlı TV dizüerinde karşımıza ge-
len, temel sorunları ustaJıkla
yok edilmiş, ayıklanmış, "asep-
tize" Amerikan ailelerinden ol-
dukça farklı. Eee, sinemamn
TV'ye ve TV için yapılan her şe-
ye bir üstünlüğü var: Daha ger-
çekçi olmak, en tatsız gerçekle-
ri, olgulan bile gösterebilmek...
Her biri usta dokunuşlarla cizil-
miş, oldukça rölyefli bireylerden
oluşan bu kalabahk ailenin so-
mnlannı, koşut bir anlatımla se-
yirciye benimsetmeyi, bu "tipik
Amerikan" aileyi oldukça evren-
sel kılmayı başarıyor Ron Ho-
ward...
Ve sonunda fılm, kaçınılmaz
biçimde, bu tür bir "Idtle filmi"
için gereken ödünleri veriyor,
olumsuzluklar olumluya dönü-
şuyor, işler yoluna giriyor... "Asi
çocuklar" yumuşuyor, büyük-
büyük anne kendi gençliğini
ammsayarak etrafındaki cinsel-
liğe anlayışla bakıyor, büyükba-
ba geçmişin Jıatalannı telafi et-
mek için "pamuk eller cebe" di-
yor! Kaçanlar dönüyor, isyanlar
yatışıyor, düzen yeniden kurulu-
yor. Ve "se*gi", Amerikan sine-
masımn bu büyük ve temel öğ-
retisi, bir kez daha "hiikmnnü
lcra ediyor", son sözü söylüyor..
Ve seyirciye de bir kez daha ya-
şama, sevgiye ve daha da önem-
lisi, "kntsal aile"ye karşı güve-
ni, inancı pekişmiş olarak ve
"hoş bir-iki saat" geçirmiş ol-
manın rahatbğıyla evine dön-
mek kalıyor...
'Cadillac Man'de, (
Ölü Ozanlar Derneği'nin oyuncusu Robin Williams başrolde
Rahatça izlenip hemen unutulanCadiUac N u /
Yönetmen: Roger
Donaldson / Senaryo:
Ken Friedman /
Oyuncular: Robin
Williams, Tim
Robbins, Pamela
Reed, Fran Drescher
/ Bir Warner Bros
filmi (Emek, Reks,
Ankara Akün, Izmir
Izmir, Adana Metro.)
'öiü Ozanlar Derneği'nde
genç öğrencilere Shakespeare ve
Tennyson satıyordu. Bu filmde
ise gösteriş meraklısı ve genel-
de 'kara para' sahibi Amerika-
lılara Cadillac satryor. Ama öyle
haftada bir iki arabayla yetin-
meyerek... Çünkü bir kez daha
Amerikan toplumunun aamasız
'başan, ne pabasına olursa ol-
sun başan' formülü.'iş hayatı'
denen cangıldaki korkunç reka-
bet, kahramanımız Joey'i, şir-
ketteki bir büyük değişikliğin
eşiğinde, 48 saat içinde yaklaşık
bir düzine arabayı okutmaya ça-
balamak zorunda bırakıyor!..
Bu girişten anladığınız gibi,
'Cadillac Man\ daha çok bir
oyuncu filmi... Oldukça avan-
CADILLAC SATICISI — TV dizilerinden ve 'Öiü Ozanlar Dernefi'nden tamdığımız Robin Wfl-
liams (solda), Roger Donaldson'ın filminde bu kez Cadillac satıcısı roliinde.
tajsız, giderek garip fiziğinı,
'Mindy ve Mork' dizisindeki ro-
bota ve Altman'ın 'Temel Reis-
Popeye' filminde Temel Reis'e
odünç veren, ama bu gibi aynk-
sı roller dışında, uzun zaman
beklemek zorunda kalan Robin
WUIiams, artık tam anlamıyla
'yırtmış' bir aktör olarak, bu fil-
me de ("Gıinaydın Vietnam" ve
"Öiü Ozanlar DernegT'nden
sonra) damgasım basıyor... Ve
Amerikan sinemasının temelde
bir 'oyuncu sineması' olduğu
gerçeğini bir kez daha anımsa-
tıyor. Williams'ı 'Cadillac
satıcısı' rolünde izlemek gerçek
bir zevk...
Ya gerisi? Gerisi pek önemli
değil. Satıcımızın elbette çeşitü
kişisel sonmları var. özellikle
kadınlardan yana hem sanslı
hem de pek dertli. Annesi, eski
kansı, sorumsuz kızı, ateşli
(ama başkasıyla evli) sevgilisi,
seksi metresi... Hepsi de JoeP-
den çok şey bekliyor, istiyor-
lar... Çalıştığı galerideki seksi
Molly'yi ise henüz baştan çıka-
ramamış... Ama bela da ondan
geliyor ve Molly'nin kıskançlık-
tan gözü dönmüş kocası, tam
da işlerin kızıştıgı bir tatil günü
galeriyi basarak ve silahıyla her-
kesi tutsak alarak bir 'polisiye
olay'a yol açıyor!..
'CadiUac Man', Sidney Ln-
met'in Kopeklerin Gtinü' fiimi-
nin güldürüye dönüştürülmüş
bir versiyonu gibi sanki... Film,
Amerikan sinemasının pek sev-
diği bir temaya, aiabildiğine
farkh, giderek zıt iki insanın
olağanüstü koşullarda gelişen
dostluğuna yaslanıyor. Ancak
filmin ilk yansında, Joey ve çev-
resinde gelişen öykünün birden
beklenmedik bir sıçrayışla bam-
başka yerlere yol alması, filmin
lehine olmuyor. Rahatça izlene-
bilen, ama hemen unutulabilen
bir film bu... Ve ne yazık ki bir
diğer 'Öiü Ozanlar Dernegi' de-
ğil. Filme Türkçe ad konmamış
olmasını ve 'CadiUac Man' di-
ye gösterime çıkmasını ise ne ya-
zık ki tüm dünyayı etkisi altına
almış, önlenemez bir 'Ame-
rikanlaşma' olgusunun belirtile-
rinden biri sayıyonım.
Careers Driven by
HIGH TECHNOLOGY
MİKES, a joint venture company in the field of
Electronic VVarfare, seeks Industrial and Employee
Relations Manager.
Job scope:
• Able to understand and structure organizational
reporting levels,
• Knovvledge of Turkish Labor Law and related
regulations,
• Develop and administer wage and salary
programs including benefit plans,
• Develop job analysis and job evaluation criteria,
O Promote harmonious relationships between
management and employees.
Desired qualifıcatlons :
Q University degree in related area.
ü Must be fluent in written and oral Englişh,
Q Minimum 5 years experience in Industrial and
Employee Relations field,
• Must have excellent communication skills.
Send your resume with a recent picture to :
MİKES Microvvave Electronic Systems, Inc.
Kader Sokak 6/4 G.O.P. 06700 ANKARA
not later than January 28, 1991.
All applications will be kept confidential.
All male applicants must be free from military
obligations.
60 milyonluk ülkenin TRT'sinin sorunlarının tek çözümü "para" mı?
Haber yok, ama dansöz çokKenan Evren'in anılarını
okurken veya Turgut Özal'ın bit-
mek tükenmek bilmeyen bir
Meksika dizisi gibi her akşam
TV ekranında karşımıza gelen
görüntüsünü izlerken bilmem
bir şeyi fark ediyor musunuz?
Türk devletinin son 10 yılda en
yüksek katına tırmanmış olan
bu kişilerin ikisi de şaşılacak ka-
dar sınırlı bir kelime haznesiyle
konuşuyor ve yazıyorlar. Hani
sıradan bir Türkün yaklaşık 200
sözcükle yaşadığına değgin bir
sav vardır (Öysa bu sayı, geliş-
miş uygar ülkelerde binlere tır-
manıp aşıyormuş). Türkiye
Cumhuriyeti'nin son iki cum-
hurbaşkanının elinde, bu sayı
olasüıkla daha da aşağılara doğ-
ru kaymıştır. Gerçi Turgut özal,
Türkçede kullanılmamış (hâlâ
da kendisinden başka kimsenin
pek kullanmadığı) kimi sözcük-
leri, "transformasyon"u, "stand
by"ı vb sık sık kullanarak dili
zenginleştirirmiş gibi gözüku-
yorsa da bu kuşkusuz yanıltıcı
bir görünüm. Türkçenin has
sözcüklerini, kendisine özgu
olanaklannı, anlam nüansların-
daki çeşitlilikleri, kavram ve so-
yutlamaya değgin sözcükleri
arayıp da bulunuz özal konuş-
malannda. Kuşkusuz ki toplum-
da en büyük etki noktasındaki
kişilerin dilimizi böylesine yalın-
laştırmaları, giderek yoksullaş-
tırmalan, kültürümüz açısından
genel bir talihsizliktir. Bu ko-
nuşmalarda, nutuklarda, hitap-
larda, gelin de Atatiirk'un, Is-
met Paşa'nın, hatta Celal Bayar
veya Fahri Korutürk'ün konuş-
ma veya yazılarındaki dil zen-
giniiğini bulun bakalım.'..
"Uslûbu beyan ayniyla
insandır" derler. Bu sözcük sı-
nırlılığı, söz konusu kişilerin
dünyaya bakışlannın da sınırla-
nnı çiziyor bizce... Bırakınız ça-
ğımıza damgasım vurmuş bü-
yük devlet adamlannın, De Ga-
ulle'ün, Churchill'in, Lenin'in,
Mao'nun, Aldo Moro'nun, Nâ-
sır'ın veya daha birçok siyasal li-
derin büyük değer taşıyan yazı-
lannı, nutuklarını... Ama bir
Turgut özal nutku ve konuşma-
sı, bir Bush, bir Thatcher, bir
tzak Şamir gibi günümüzün li-
derlerinin konuşmalarıyla bile
kıyaslanmayacak derecede
"yahn" gözükuyor. Belki de
Cumhurbaşkammız uluslarara-
sı toplantılarda bu liderlerle gö-
riiştüğü zaman, yabancı dile dö-
nüştürdüğü bu yalmhğı öylesine
şaşırtıcı biçimde kullanıyor ki
karşısındaki bu sadeliği, bu ba-
site indirgemeyi, politik/diplo-
matik retoriği son derece geliş-
soyutlamaları veya Mecüs ko-
nuşmalannm TRTden naklini
savunurken: "Bu yapılırsa açık-
lık gelir, birtakım bozuk (!) ar-
kadaşlanmız da daha dikkatli
olur" diye süren görüşlerini...
Ama örneğin "TRT'nin özdleş-
tirilmesi"ni savunan konuşma-
sı, bu açıdan herhalde "ibret-i
âlem" oluşturması gereken bir
konuşmadır. Bu konuşma, Türk
devletinin kurduğu TRT örgütü-
nün tek sorununun "para" oldu-
ğunu düşünen ve savunan tipik
bir özal konuşmasıdır: "Hisse
senedi çıkar, sat, tkari bir şirket
haline gel, sorunlar bitsin". Ner-
deyse 60 milyonluk bir ulkenin
çağdaş kitle iletişim sorununun
TRT özelleşecek, kanaüar bollaşacak da
hemen çağdaşhk, "özgürltik" mü gelecek
Türkiye'nin iletişim yaşamına? Magic Box
özgürjüğü mü geiecek? FilmJerin açık-saçık
yerlerini kesmeyen, ekrana bir değil, beş
dansöz çıkaran, ama iş Zonguldak
olayJanna gelince suspus olan bir özel
yayıncılık mı? Günümüz Türkiyesi'ne uygun
bir TV'cüiğin reçetesİ bu kadar basit mi?
miş olan Avrupa dilerinin yanı
sıra bir tür erdem (veya bir tür
şok) olarak görüp sersemliyor
olabilirî..
Tüm bunlar çok önemli sayıl-
mayabilir. "Ne yapalım, Özal da
kendi bildiği gibi konuşsun, za-
(en de konuşuyor" denebilir. Ne
var ki çok iyi bilindiği üzere dil
düşüncenin aynasıdır. Sözcük-
ler, fikirlerimizin, yargılanmızın
izdüşümüdürler. Ve onların sı-
nırlılığı kacınılmaz biçimde ar-
dındaki düşuncelerin de sınırı-
nı çizer.
Özal'ın konuşmalan bunun
bir göstergesi. Bırakınız en
önemli konulan ele alırken: "O
konuda biz şey yapacagız" gibi
çözümü bu kadar basit mi?
Oysa Batı'da, o yuzümüzu
döner gibi yaptığımız Batı'da,
bu konuda, hem de yıllardan be-
ri ne deneyler yaşandı, ne dene-
yimlerden geçildi, kaç cilt dol-
duracak araştırmalar vapıldı, ra-
porlar yazıldı. Sorun yine de
ideal biçimde çözümlenemedi.
özel TV'yi serbest bırakan, Ber-
Insconi gibi bir ticari anlayışı
kitle iletişimine sokan ttalya'da
sinema bitti, kültur yaşamı aia-
bildiğine yozlaştı, toplum kültür
açısından batan gemiye döndü.
Fransa özelleştirmeye son dere-
ce dikkatle yaklaştıği, binbir ön-
lem aldığı, tekelleşmeyi kesinlik-
le önleyip devlet denetimini sı-
kı tuttuğu halde Fransız aydın-
lan, bir zamanlar "umot veren"
bir televizyonculuğu olan Fran-
sa'nın hem de bu sol yönetim
(Mitterrand) doneminde "birkaç
kuşağın yitmesine neden olacak
kadar" yanlış bir TV'cilik geliş-
tirildiğini iddia ediyorlar. özel
TV'ciliğin kalesi ABD'de bile
özel kanallar üzerinde sıkı bir
devlet denetimi var; aynca ka-
mu kuruluşları, özel TV'ciliğin
zararlarını anlamış, "reklam al-
mayan", ticari kaygılardan uzak
kamu kanallarının oluşturulma*
sı için çaba gösteriyorlar.
Turgut özal tüm bunlardan
haberdar mı? Değil. Olması da
gerekmiyor. Bin türlü işi, uğra-
şı, görevi var onun. Ama o za-
man bu konuda nispeten uzman
kişilerden oluşan, oturup ciddi,
kapsamh, aynntüı bir rapor ha-
zırlayan Radyo-TV Yüksek Ku-
rulu üyelerini "hâlâ biirokrat gi-
bi duşnnmek'Me niye suçluyor?
"Daha serbest düşünün" diye
niye azarlıyor? TRT özelleşecek,
kanallar bollaşacak da hemen
çağdaşhk, hemen "özgürlükn
mü
gelecek Türkiye'nin iletişim ya-
şamına? Mahmııt T. Öngören-
in geçen salı alayla söz ettiği o
"Magic Box özgürlfiğii"mü ge-
lecek? Filmlerin açık-saçık yer-
lerini kesmeyen, ekrana bir de-
ğil beş dansöz çıkaran, ama iş
Zonguldak olaylanna gelince yi-
ne sus pus olan bir özel yayın-
cılık mı? Günümüz TürkiyesH
nin karmaşık yapısına uygun bir
TV'ciliğin reçetesi bu denli ba-
sit mi? Ve bu denli basite indir-
geme çabası karşısında özal,
kurul başkanı Prof. Yılmaz Bü-
yfikersen'in haklı olarak yaptı-
ğı "râporun iyi okunmadıgı"
eleştirisine muhatap ohnaktan
da kurtulamıyor.
Yalınlık, basite indirgeme...
Evet. Ama bu kadarı da gerçek-
ten acıklı bir sığlığa, boyutsuz-
luğa dönüşmüyor mu?
Adnan Saygnn
için tören
• Küllür Servisi — Bir
süre önce yitirdiğimiz ünlü
besteci Ahmed Adnan
Saygun için bugün saat
10.30'da MSÜ'de, 12.00'de
ise Atatürk Kültür
Merkezi'nde tören
yapılacak. AKM'deki törene
Kültür Bakanı Namık
Kemal Zeybek, YÖK
Başkanı Prof. Dr. thsan
Doğramacı ve Mimar Sinan
Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. Gündüz Gökçe
konuşmacı olarak
katılacaklar. Aynca
sanatçının "Yunus Emre
Oratoryosu"ndan bölümler
de Hikmet Şimşek
yönetiminde seslendirilecek.
Saygun, Dolmabahce
Camii'nde kılınacak öğle
namazından sonra
Zincirlikuyu Mezarlığı'nda
toprağa verilecek.
Tolklor
?
paneli
• Kültür Servisi —
Üsküdar Belediyesi, 12
ocak cumartesi saat 13J0 -
17.00 arasında Belediye
Meclis Salonu'nda "Halk
Oyunları ve Halk
Müziğinin Kitle
Eğitimindeki Rolü" konulu
bir panel düzenledi. Panele
Dr. Niyazi Yurtseven
(Üsküdar Belediye
Başkam), Doc. Dr. Göktan
Ay (İTÜ-TMDK), Adil
Ayter (öğr. Gör.), Melih
Duygulu (Öğr. Gör.),
Bayram Yıldız (öğr. Gör.)
konuşmacı olarak
katılacaklar.
Muhammediyev
geliyor
• Kültür Servisi— Türk
Dünyası Araştırmalan
Vakfı'nın davetlisi olarak
Kazan Tataristan
Cumhuriyeti Yazarlar
Birliği Başkanı ve aynı
zamanda Rusya
Federasyonu milletvekili,
şair ve yazar Rinat
Muhammediyev bugün
Istanbul'a geliyor. Türk
Dünyası Araştırmalan
Vakfı'nca düzenlenen
Süleymaniye Kültür
Merkezi'ndeki sohbet
toplantısına Fevziya
Bayramova ile birlikte
Rinat Muhammediyev de
katılacak.
Birinci Peron
açıldı
• Küftür SerDsi —
Kadıköy'de yeni bir sanatevi
açıldı. Birinci Peron adını
taşıyan ve Moda'da acılan
sanatevinde sergilerin yanı
sıra söyleşiler de
düzenlenebilecek. Kitap
satış reyonunun bulunduğu
sanatevinde izleyiciler için
kafeterya ve restaurant
hizmeti de sunuluyor.
Birinci Peron Sanatevi'nin
ilk sergisi Can Ersal'a ait.
Mimar Sinan Üniversitesi tç
Mimarlık Bölümü son sınıf
öğrencisi olan Ersal'm
çalışmalan ocak ayı sonuna
kadar sanatseverlerin
ilgisine açık kalacak.
UGUN
• Resital Piyanist Nihan
Yapalı saat 14.00'te
Vezneciler'deki Kuyucu
Murat Paşa Medresesi'nde
bir resital sunacak.
• F'ilm gösterisi
Yönetmenliğini Costa
Gavras'ın yaptığı "ölümsüz
Z" adh film saat 16.00,
18.30 ve 21.00'de Pendik
Belediyesi Atatürk
Kültürevi'nde ızlenebilecek.
• Atagökün sergisi
Tomur Atagök'ün ceşitli
dönemlere ait resimlerini
kapsayan sergisi Derimod
Kültür Merkezi'nde
açılıyor.
bugün
bilsak
11 OCAK CUMA :
19.00 DarbclcrveTürkiyeS:
" 12 Eylu! Darbecileri Neden
Yargılanmalıdır? "
Buman APAYDDN
19.00 Vidco-Sana:
Sabri KALİÇ
19J0 BilsakTiyatro Atölyesi:
" îşicBaş tştc Gövdc îştc
Kanadar"
Yazan: Scvira BURAK
Görsel Sanat Atölyeleri
Mehmet GÜLERYÜZ
yönetiminde (Per. - Cum.)
Cafe-Foyer-Bar(Griş)
1100-00.30
Rock Cafe-Bar(5.Kai)
1100-18.00 HcavyMcial
18.00-24.00 Rock
Kramp'ıan Nczih-Doğan
bilsak, sırasclvilcr cad.,
soğancı sok. 7 cihangir
143 28 79-99