23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 OÇAK 1991 SERGI KÜLTÜR-SANAT CUMHURİYET/7 Garanti Galerisi Beyoğlu'nda • Külttir Servisi — Garanti Bankası'nın Harbiye'deki sanat galerisi Beyoğlu'na Bahçeli Hamam adıyla anılan tarihi binaya taşındı. Yeni mekânda 15 oçakta açılacak ilk sergi Garanti Bankası koleksiyonunda yapıtları bulunan 30 sanatçıdan seçilmiş resimlerden oluşuyor. Ağa Camii karşısındaki yeni galeride yer alacak sergi ay sonuna kadar açık kalacak. 400 yıla yakın bir geçmişi olduğu sanılan yeni mekândaki sergide Abidin Dino, Adnan Çoker, Ahmet Uzelli, A. Ismail Türemen, Arzu Başaran, Berna Türemen, Burhan Doğançay, Burhan Uygur, Bünyamin özgültekin, Bedri Rahmi Eyuboglu, Dcvrim Erbil, Erol Akyavaş, Fahrelnisa Zeid, Gül Derman, Hamit Görele, Haşmet Akal, Hikmet Onat, Mehmet Güleryüz, Mehmet özer, Mustafa Ata, Mustafa Pilevneli, Nejad Dcvrim, Nuri lyem, ömer Uluç, özdemir Altan, Süleyman Saim Tekcan, Turan Erol, Yusuf Tkktak, Zckâi Ormancı ve Zeki Faik tzer'in yapıtları yer alacak. KİTAP Nesin'in öyküleri ve sergisi • Kiiltür Servisi — Hollanda Kütüphaneler ve Yazınsal Eserler Merkezi (NBIC) "1990 Okuma-Yazma Yıh" çerçevesinde Aziz Nesin'in on öyküsünü yayımladı. "Vetersymfonie" başhkh kitap, Aziz Nesin'in çok yönlülüğünü ortaya koymak amacıyla gülmece, sosyal-gerçekçi, politik, psikolojik ve felsefı öykülerinden bir demet oluşturuyor. öyküleri Anneke Krijthe çevirdi. Yapıtları 35 dile çevrilen Aziz Nesin'i Hollandalı okurlar ilk kez bu kitapla tanıyacaklar. Bu arada Aziz Nesin'i konu alan bir sergi de 1991 yılında Hollanda halk kütüphanelerini dolaşacak. Sergide, yazann yaşamını ve çaiışmalarını konu alan fotoğraflan, karikatürleri, gazete kupürleri yer alacak. SİNEMA Bir '43 Saat' daha • Kültür Servisi — 1982 yapımı "48 Hours—48 Saat" fiiminin devamı "Another 48 Hours", bugün tstanbul'da Beyoğlu Atlas, Kadıköy Süreyya, Beşiktaş Yumurcak, Ankara'da Metropol, Adana'da da An sinemalarmda gösterime giriyor. Filmin ikinci bölümü de yine aynı kadro ile gerçekleştirilmiş. Fred Braughton'ın bir öyküsünden John Fasano, Jeb Stuart ve Larry Gross'un senaryoya uyarladığı filmin yönetmeni Walter Hill. Hill, "Long Riders" fılmiyle adını duyurmuş, daha sonra "Kızıl Alev", "Sürücü", "Savaşçılar" gibi fümlere imzasını atmıştı. Tipik bir polisiye öyküsünü gülünç açıdan ele alan filmde, Eddie Murphy ve Nick Nolte başrolleri paylaşıyorlar. "Sosyete Polisi", "Amerika Seyahati" gibi filmlerde izlediğimiz Murphy'yi kısa bir süre sonra "Harlem Geceleri" adında bir başka fılmde de izleyeceğiz. Nick Nolte'u da son olarak kısa bir süre önce gösterime giren "New York öyküleri"nde ve Debra Winger ile "Herkes Kazanır" adlı filmde izlemiştik. OPERA 'Romeo ve Juliet' • Kiiltür Servisi — tstanbul Devlet Opera ve Balesi, S. Prokofiev'in "Romeo ve Juliet" balesini 12 ocaktan itibaren sergilemeye başlıyor. Koregrafisini Alfred Rodrigus'in yaptığı baleyi Evinç Sunal ve Suna Şenel sahneye koydu. Dekor ve kostümlerini Osman Şengezer'in hazırladığı balede orkestrayı Elşad Ragirov yönetiyor. Solist repetitörluğünü Jale Kazbet ve Deniz Olgay'ın üstlendiği balede ışık düzeni ise Ahmet Defne'ye ait. tstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin cumartesi günü saat 15.3O"da sahneye koyacağı balede başlıca rolleri Hülya Aksular, Oktay Keresteci, Sibel Sürel, Çiğdem Gür, Haldun Yedican, Erdal Uğurlu, Ömer tnanç, Selçuk Borak, Uğur llter, Alev Baymur, Nil Kutval, Barlas Kobaner, Nil Berkan, Serap Konuk, Demet B. Gökçelik, Yavuz özdel, Be>'han Başar, Ender Savaşkurt, Semra Şatıroğlu, Ümit Karabel, Alan Ofluoğlu, Rana Ayabakan, Serap Meriç, Bahar Vidinlioğlu paylaşıyorlar. SEVEMA/AIİLLÂ DORSAY 'Çılgın Aile'nin yönetmeni, bir zamanlann çocuk oyuncusu Ron Howard 'Kutsal aile'yle hoşça vakîtÇılgın Alle (Parenthood) / Yönetmen: Ron Howard / Oyuncular: Steve Martin, Mary Steenburgen, Rick Moranis, Martha Plimpton, Jason Robards, Tom Hulce, Keanu Reeves, Dianne Wiest, Harley Kozack, Helen Shaw, Dennis Dugan / Universal yapımı / 124 dakika (Dünya, Kadıköy Sanat Merkezi, Ankara Metropol) Bir zamanlann çocuk oyun- cusu Ron Howard, göremediği- miz "Splash" ve "Gung Ho" gi- bi filmleriyle, zekâ düzeyi ol- dukça tartışmalı bir "Koza- Coçoon"la ve de ülkemizde an- cak video kaseti çıkan şaşırtıcı masal filmi "WUIow"la çağdaş Amerikan sineması içinde al- çakgönüllü, ama ilginç bir yer tutmaya başladı bile.. Yönetme- nin son filmi "Çılgın Aile" ise hemen söyleyelim, Howard'ın şimdiye dek gördüğümüz en dü- zeyli, en "olgnn" filmi olarak duruyor. Çok çok yaşlı bir büyükanne (benzersiz Helen Shaw), egoist- ANNE, BABA VE ÇOCUKLAR — Gnnümüz Amerikan aOesinden bir kesit. Steve Martin baba, Steenburgen de anne rolünde. Üç çocuklan var. Baba, işyerindeid rekabette "basan" pesiade. liğini yıllar sonra tamir etmeye çalışan bir buyükbaba (yine benzersiz Jason Robards), her birinin başı eşleriyie ve çocuk- larıyla dertte, ikisi evli biri bo- şanmış üç çocuk ve tam büyük- babanın yaşgunünde çıkıp ge- len, "uzaklardaki amca", yani hayatı kumarla, serserilikle geç- miş, aüenin "kara koyunu" dör- düncü kardeş ("Amadeus"ta Mozaıt'ı oynadıktan sonra orta- lardan kaybolan Tom Hulce). Tüm bu kişiler ve çevrelerin- deki başkaları, günümüz Ame- rikan ailesinden geniş ve kap- samlı bir panorama çizmek üze- re bir araya geliyorlar. önce te- dirginlik, kaygı ve acı bir tatla başlıyor film: Çiftler, görünür- deki "refah"a karşın pek de mutlu değildirler... Gil'in (artık bizde de tanınmaya başlayan kendine özgü komedyen Steve Martin) hem 3 çocuğuyla sorun- ian vardır hem de çağdaş Ame- rikan toplumundaki "başart" amacının bedelini, işyerindeki korkunç rekabetle ağır biçimde- ödemektedir... Susan, kocası Nathan'ın (yi- ne çağdaş bir komedi karakter- leri ustası: Rick Moranis) gerek- siz "entel" kaygıları yüzünden, daha 3 yaşındaki kızlarının "Kafka okuyup İspanyolca ög- renmesi"ni izlemek zorunda kalmaktadır.. Boşanmış Helen ise (usta oyuncu, Woody Allen- dan tanıdığımız Dianne Wiest) erkeksiz bir evde, çılgın ve so- rumsuz bir gence ("TehHkeH İHş- kiler"in Keano Reeves'i) kapıl- mış gencecik kızının ve ilk cin- sel uyanışın dramını yaşamakta olan oğlunun sorunlarıyla bo- ğuşmaktadır.. Görüldüğü gibi bu "büyük aile" portresi, özellikle o geri ze- kâlı TV dizüerinde karşımıza ge- len, temel sorunları ustaJıkla yok edilmiş, ayıklanmış, "asep- tize" Amerikan ailelerinden ol- dukça farklı. Eee, sinemamn TV'ye ve TV için yapılan her şe- ye bir üstünlüğü var: Daha ger- çekçi olmak, en tatsız gerçekle- ri, olgulan bile gösterebilmek... Her biri usta dokunuşlarla cizil- miş, oldukça rölyefli bireylerden oluşan bu kalabahk ailenin so- mnlannı, koşut bir anlatımla se- yirciye benimsetmeyi, bu "tipik Amerikan" aileyi oldukça evren- sel kılmayı başarıyor Ron Ho- ward... Ve sonunda fılm, kaçınılmaz biçimde, bu tür bir "Idtle filmi" için gereken ödünleri veriyor, olumsuzluklar olumluya dönü- şuyor, işler yoluna giriyor... "Asi çocuklar" yumuşuyor, büyük- büyük anne kendi gençliğini ammsayarak etrafındaki cinsel- liğe anlayışla bakıyor, büyükba- ba geçmişin Jıatalannı telafi et- mek için "pamuk eller cebe" di- yor! Kaçanlar dönüyor, isyanlar yatışıyor, düzen yeniden kurulu- yor. Ve "se*gi", Amerikan sine- masımn bu büyük ve temel öğ- retisi, bir kez daha "hiikmnnü lcra ediyor", son sözü söylüyor.. Ve seyirciye de bir kez daha ya- şama, sevgiye ve daha da önem- lisi, "kntsal aile"ye karşı güve- ni, inancı pekişmiş olarak ve "hoş bir-iki saat" geçirmiş ol- manın rahatbğıyla evine dön- mek kalıyor... 'Cadillac Man'de, ( Ölü Ozanlar Derneği'nin oyuncusu Robin Williams başrolde Rahatça izlenip hemen unutulanCadiUac N u / Yönetmen: Roger Donaldson / Senaryo: Ken Friedman / Oyuncular: Robin Williams, Tim Robbins, Pamela Reed, Fran Drescher / Bir Warner Bros filmi (Emek, Reks, Ankara Akün, Izmir Izmir, Adana Metro.) 'öiü Ozanlar Derneği'nde genç öğrencilere Shakespeare ve Tennyson satıyordu. Bu filmde ise gösteriş meraklısı ve genel- de 'kara para' sahibi Amerika- lılara Cadillac satryor. Ama öyle haftada bir iki arabayla yetin- meyerek... Çünkü bir kez daha Amerikan toplumunun aamasız 'başan, ne pabasına olursa ol- sun başan' formülü.'iş hayatı' denen cangıldaki korkunç reka- bet, kahramanımız Joey'i, şir- ketteki bir büyük değişikliğin eşiğinde, 48 saat içinde yaklaşık bir düzine arabayı okutmaya ça- balamak zorunda bırakıyor!.. Bu girişten anladığınız gibi, 'Cadillac Man\ daha çok bir oyuncu filmi... Oldukça avan- CADILLAC SATICISI — TV dizilerinden ve 'Öiü Ozanlar Dernefi'nden tamdığımız Robin Wfl- liams (solda), Roger Donaldson'ın filminde bu kez Cadillac satıcısı roliinde. tajsız, giderek garip fiziğinı, 'Mindy ve Mork' dizisindeki ro- bota ve Altman'ın 'Temel Reis- Popeye' filminde Temel Reis'e odünç veren, ama bu gibi aynk- sı roller dışında, uzun zaman beklemek zorunda kalan Robin WUIiams, artık tam anlamıyla 'yırtmış' bir aktör olarak, bu fil- me de ("Gıinaydın Vietnam" ve "Öiü Ozanlar DernegT'nden sonra) damgasım basıyor... Ve Amerikan sinemasının temelde bir 'oyuncu sineması' olduğu gerçeğini bir kez daha anımsa- tıyor. Williams'ı 'Cadillac satıcısı' rolünde izlemek gerçek bir zevk... Ya gerisi? Gerisi pek önemli değil. Satıcımızın elbette çeşitü kişisel sonmları var. özellikle kadınlardan yana hem sanslı hem de pek dertli. Annesi, eski kansı, sorumsuz kızı, ateşli (ama başkasıyla evli) sevgilisi, seksi metresi... Hepsi de JoeP- den çok şey bekliyor, istiyor- lar... Çalıştığı galerideki seksi Molly'yi ise henüz baştan çıka- ramamış... Ama bela da ondan geliyor ve Molly'nin kıskançlık- tan gözü dönmüş kocası, tam da işlerin kızıştıgı bir tatil günü galeriyi basarak ve silahıyla her- kesi tutsak alarak bir 'polisiye olay'a yol açıyor!.. 'CadiUac Man', Sidney Ln- met'in Kopeklerin Gtinü' fiimi- nin güldürüye dönüştürülmüş bir versiyonu gibi sanki... Film, Amerikan sinemasının pek sev- diği bir temaya, aiabildiğine farkh, giderek zıt iki insanın olağanüstü koşullarda gelişen dostluğuna yaslanıyor. Ancak filmin ilk yansında, Joey ve çev- resinde gelişen öykünün birden beklenmedik bir sıçrayışla bam- başka yerlere yol alması, filmin lehine olmuyor. Rahatça izlene- bilen, ama hemen unutulabilen bir film bu... Ve ne yazık ki bir diğer 'Öiü Ozanlar Dernegi' de- ğil. Filme Türkçe ad konmamış olmasını ve 'CadiUac Man' di- ye gösterime çıkmasını ise ne ya- zık ki tüm dünyayı etkisi altına almış, önlenemez bir 'Ame- rikanlaşma' olgusunun belirtile- rinden biri sayıyonım. Careers Driven by HIGH TECHNOLOGY MİKES, a joint venture company in the field of Electronic VVarfare, seeks Industrial and Employee Relations Manager. Job scope: • Able to understand and structure organizational reporting levels, • Knovvledge of Turkish Labor Law and related regulations, • Develop and administer wage and salary programs including benefit plans, • Develop job analysis and job evaluation criteria, O Promote harmonious relationships between management and employees. Desired qualifıcatlons : Q University degree in related area. ü Must be fluent in written and oral Englişh, Q Minimum 5 years experience in Industrial and Employee Relations field, • Must have excellent communication skills. Send your resume with a recent picture to : MİKES Microvvave Electronic Systems, Inc. Kader Sokak 6/4 G.O.P. 06700 ANKARA not later than January 28, 1991. All applications will be kept confidential. All male applicants must be free from military obligations. 60 milyonluk ülkenin TRT'sinin sorunlarının tek çözümü "para" mı? Haber yok, ama dansöz çokKenan Evren'in anılarını okurken veya Turgut Özal'ın bit- mek tükenmek bilmeyen bir Meksika dizisi gibi her akşam TV ekranında karşımıza gelen görüntüsünü izlerken bilmem bir şeyi fark ediyor musunuz? Türk devletinin son 10 yılda en yüksek katına tırmanmış olan bu kişilerin ikisi de şaşılacak ka- dar sınırlı bir kelime haznesiyle konuşuyor ve yazıyorlar. Hani sıradan bir Türkün yaklaşık 200 sözcükle yaşadığına değgin bir sav vardır (Öysa bu sayı, geliş- miş uygar ülkelerde binlere tır- manıp aşıyormuş). Türkiye Cumhuriyeti'nin son iki cum- hurbaşkanının elinde, bu sayı olasüıkla daha da aşağılara doğ- ru kaymıştır. Gerçi Turgut özal, Türkçede kullanılmamış (hâlâ da kendisinden başka kimsenin pek kullanmadığı) kimi sözcük- leri, "transformasyon"u, "stand by"ı vb sık sık kullanarak dili zenginleştirirmiş gibi gözüku- yorsa da bu kuşkusuz yanıltıcı bir görünüm. Türkçenin has sözcüklerini, kendisine özgu olanaklannı, anlam nüansların- daki çeşitlilikleri, kavram ve so- yutlamaya değgin sözcükleri arayıp da bulunuz özal konuş- malannda. Kuşkusuz ki toplum- da en büyük etki noktasındaki kişilerin dilimizi böylesine yalın- laştırmaları, giderek yoksullaş- tırmalan, kültürümüz açısından genel bir talihsizliktir. Bu ko- nuşmalarda, nutuklarda, hitap- larda, gelin de Atatiirk'un, Is- met Paşa'nın, hatta Celal Bayar veya Fahri Korutürk'ün konuş- ma veya yazılarındaki dil zen- giniiğini bulun bakalım.'.. "Uslûbu beyan ayniyla insandır" derler. Bu sözcük sı- nırlılığı, söz konusu kişilerin dünyaya bakışlannın da sınırla- nnı çiziyor bizce... Bırakınız ça- ğımıza damgasım vurmuş bü- yük devlet adamlannın, De Ga- ulle'ün, Churchill'in, Lenin'in, Mao'nun, Aldo Moro'nun, Nâ- sır'ın veya daha birçok siyasal li- derin büyük değer taşıyan yazı- lannı, nutuklarını... Ama bir Turgut özal nutku ve konuşma- sı, bir Bush, bir Thatcher, bir tzak Şamir gibi günümüzün li- derlerinin konuşmalarıyla bile kıyaslanmayacak derecede "yahn" gözükuyor. Belki de Cumhurbaşkammız uluslarara- sı toplantılarda bu liderlerle gö- riiştüğü zaman, yabancı dile dö- nüştürdüğü bu yalmhğı öylesine şaşırtıcı biçimde kullanıyor ki karşısındaki bu sadeliği, bu ba- site indirgemeyi, politik/diplo- matik retoriği son derece geliş- soyutlamaları veya Mecüs ko- nuşmalannm TRTden naklini savunurken: "Bu yapılırsa açık- lık gelir, birtakım bozuk (!) ar- kadaşlanmız da daha dikkatli olur" diye süren görüşlerini... Ama örneğin "TRT'nin özdleş- tirilmesi"ni savunan konuşma- sı, bu açıdan herhalde "ibret-i âlem" oluşturması gereken bir konuşmadır. Bu konuşma, Türk devletinin kurduğu TRT örgütü- nün tek sorununun "para" oldu- ğunu düşünen ve savunan tipik bir özal konuşmasıdır: "Hisse senedi çıkar, sat, tkari bir şirket haline gel, sorunlar bitsin". Ner- deyse 60 milyonluk bir ulkenin çağdaş kitle iletişim sorununun TRT özelleşecek, kanaüar bollaşacak da hemen çağdaşhk, "özgürltik" mü gelecek Türkiye'nin iletişim yaşamına? Magic Box özgürjüğü mü geiecek? FilmJerin açık-saçık yerlerini kesmeyen, ekrana bir değil, beş dansöz çıkaran, ama iş Zonguldak olayJanna gelince suspus olan bir özel yayıncılık mı? Günümüz Türkiyesi'ne uygun bir TV'cüiğin reçetesİ bu kadar basit mi? miş olan Avrupa dilerinin yanı sıra bir tür erdem (veya bir tür şok) olarak görüp sersemliyor olabilirî.. Tüm bunlar çok önemli sayıl- mayabilir. "Ne yapalım, Özal da kendi bildiği gibi konuşsun, za- (en de konuşuyor" denebilir. Ne var ki çok iyi bilindiği üzere dil düşüncenin aynasıdır. Sözcük- ler, fikirlerimizin, yargılanmızın izdüşümüdürler. Ve onların sı- nırlılığı kacınılmaz biçimde ar- dındaki düşuncelerin de sınırı- nı çizer. Özal'ın konuşmalan bunun bir göstergesi. Bırakınız en önemli konulan ele alırken: "O konuda biz şey yapacagız" gibi çözümü bu kadar basit mi? Oysa Batı'da, o yuzümüzu döner gibi yaptığımız Batı'da, bu konuda, hem de yıllardan be- ri ne deneyler yaşandı, ne dene- yimlerden geçildi, kaç cilt dol- duracak araştırmalar vapıldı, ra- porlar yazıldı. Sorun yine de ideal biçimde çözümlenemedi. özel TV'yi serbest bırakan, Ber- Insconi gibi bir ticari anlayışı kitle iletişimine sokan ttalya'da sinema bitti, kültur yaşamı aia- bildiğine yozlaştı, toplum kültür açısından batan gemiye döndü. Fransa özelleştirmeye son dere- ce dikkatle yaklaştıği, binbir ön- lem aldığı, tekelleşmeyi kesinlik- le önleyip devlet denetimini sı- kı tuttuğu halde Fransız aydın- lan, bir zamanlar "umot veren" bir televizyonculuğu olan Fran- sa'nın hem de bu sol yönetim (Mitterrand) doneminde "birkaç kuşağın yitmesine neden olacak kadar" yanlış bir TV'cilik geliş- tirildiğini iddia ediyorlar. özel TV'ciliğin kalesi ABD'de bile özel kanallar üzerinde sıkı bir devlet denetimi var; aynca ka- mu kuruluşları, özel TV'ciliğin zararlarını anlamış, "reklam al- mayan", ticari kaygılardan uzak kamu kanallarının oluşturulma* sı için çaba gösteriyorlar. Turgut özal tüm bunlardan haberdar mı? Değil. Olması da gerekmiyor. Bin türlü işi, uğra- şı, görevi var onun. Ama o za- man bu konuda nispeten uzman kişilerden oluşan, oturup ciddi, kapsamh, aynntüı bir rapor ha- zırlayan Radyo-TV Yüksek Ku- rulu üyelerini "hâlâ biirokrat gi- bi duşnnmek'Me niye suçluyor? "Daha serbest düşünün" diye niye azarlıyor? TRT özelleşecek, kanallar bollaşacak da hemen çağdaşhk, hemen "özgürlükn mü gelecek Türkiye'nin iletişim ya- şamına? Mahmııt T. Öngören- in geçen salı alayla söz ettiği o "Magic Box özgürlfiğii"mü ge- lecek? Filmlerin açık-saçık yer- lerini kesmeyen, ekrana bir de- ğil beş dansöz çıkaran, ama iş Zonguldak olaylanna gelince yi- ne sus pus olan bir özel yayın- cılık mı? Günümüz TürkiyesH nin karmaşık yapısına uygun bir TV'ciliğin reçetesi bu denli ba- sit mi? Ve bu denli basite indir- geme çabası karşısında özal, kurul başkanı Prof. Yılmaz Bü- yfikersen'in haklı olarak yaptı- ğı "râporun iyi okunmadıgı" eleştirisine muhatap ohnaktan da kurtulamıyor. Yalınlık, basite indirgeme... Evet. Ama bu kadarı da gerçek- ten acıklı bir sığlığa, boyutsuz- luğa dönüşmüyor mu? Adnan Saygnn için tören • Küllür Servisi — Bir süre önce yitirdiğimiz ünlü besteci Ahmed Adnan Saygun için bugün saat 10.30'da MSÜ'de, 12.00'de ise Atatürk Kültür Merkezi'nde tören yapılacak. AKM'deki törene Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek, YÖK Başkanı Prof. Dr. thsan Doğramacı ve Mimar Sinan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gündüz Gökçe konuşmacı olarak katılacaklar. Aynca sanatçının "Yunus Emre Oratoryosu"ndan bölümler de Hikmet Şimşek yönetiminde seslendirilecek. Saygun, Dolmabahce Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek. Tolklor ? paneli • Kültür Servisi — Üsküdar Belediyesi, 12 ocak cumartesi saat 13J0 - 17.00 arasında Belediye Meclis Salonu'nda "Halk Oyunları ve Halk Müziğinin Kitle Eğitimindeki Rolü" konulu bir panel düzenledi. Panele Dr. Niyazi Yurtseven (Üsküdar Belediye Başkam), Doc. Dr. Göktan Ay (İTÜ-TMDK), Adil Ayter (öğr. Gör.), Melih Duygulu (Öğr. Gör.), Bayram Yıldız (öğr. Gör.) konuşmacı olarak katılacaklar. Muhammediyev geliyor • Kültür Servisi— Türk Dünyası Araştırmalan Vakfı'nın davetlisi olarak Kazan Tataristan Cumhuriyeti Yazarlar Birliği Başkanı ve aynı zamanda Rusya Federasyonu milletvekili, şair ve yazar Rinat Muhammediyev bugün Istanbul'a geliyor. Türk Dünyası Araştırmalan Vakfı'nca düzenlenen Süleymaniye Kültür Merkezi'ndeki sohbet toplantısına Fevziya Bayramova ile birlikte Rinat Muhammediyev de katılacak. Birinci Peron açıldı • Küftür SerDsi — Kadıköy'de yeni bir sanatevi açıldı. Birinci Peron adını taşıyan ve Moda'da acılan sanatevinde sergilerin yanı sıra söyleşiler de düzenlenebilecek. Kitap satış reyonunun bulunduğu sanatevinde izleyiciler için kafeterya ve restaurant hizmeti de sunuluyor. Birinci Peron Sanatevi'nin ilk sergisi Can Ersal'a ait. Mimar Sinan Üniversitesi tç Mimarlık Bölümü son sınıf öğrencisi olan Ersal'm çalışmalan ocak ayı sonuna kadar sanatseverlerin ilgisine açık kalacak. UGUN • Resital Piyanist Nihan Yapalı saat 14.00'te Vezneciler'deki Kuyucu Murat Paşa Medresesi'nde bir resital sunacak. • F'ilm gösterisi Yönetmenliğini Costa Gavras'ın yaptığı "ölümsüz Z" adh film saat 16.00, 18.30 ve 21.00'de Pendik Belediyesi Atatürk Kültürevi'nde ızlenebilecek. • Atagökün sergisi Tomur Atagök'ün ceşitli dönemlere ait resimlerini kapsayan sergisi Derimod Kültür Merkezi'nde açılıyor. bugün bilsak 11 OCAK CUMA : 19.00 DarbclcrveTürkiyeS: " 12 Eylu! Darbecileri Neden Yargılanmalıdır? " Buman APAYDDN 19.00 Vidco-Sana: Sabri KALİÇ 19J0 BilsakTiyatro Atölyesi: " îşicBaş tştc Gövdc îştc Kanadar" Yazan: Scvira BURAK Görsel Sanat Atölyeleri Mehmet GÜLERYÜZ yönetiminde (Per. - Cum.) Cafe-Foyer-Bar(Griş) 1100-00.30 Rock Cafe-Bar(5.Kai) 1100-18.00 HcavyMcial 18.00-24.00 Rock Kramp'ıan Nczih-Doğan bilsak, sırasclvilcr cad., soğancı sok. 7 cihangir 143 28 79-99
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle