22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 EYLÜL 1990 * + *+ HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/17 KÖRFEZ KRİZİ... KÖRFEZ KR İZİ... KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KRİZİ... KOI Müttefiklere (Baştarafı 1. Sayfada) nin bu karann başka ülkelere emsal olmasından ürktüğü de an- laşılıyordu. Nitekim Mısır'ın borçlannın silineceği karannın hemen ardından "aynı olanağın neden elini taşın alüna sokma ce- sareti göstermiş diğer müttefiklere tanınmadığı" sorulan ortaya atıl- dı. ABD yönetimi bu sorulann baskısı altında kalarak Türkiye'- nin de borç durumunu inceleme- ye başladı. Ancak henüz Türki- ye'ye böyle bir jest yapılıp yapıl- mayacağı açıklık kazanmadı. Bunda "Yunanistan" unsuru ol- duğu kadar, muazzam borç mik- tarlan da rol oynuyor. Dıkkatimi- ze sunulan bir başka unsur da "Mısır'ın bölgeye asker yollamış oldugu." Türkiye'nin ABD'ye borcu 7 milyar değil, 10 yıllık faizleriyle birlikte 4.1 milyar dolar. Yani Mı- sır'ın bağışlanan borcunun çok al- tında. Şu ana kadar bu borcun si- lineceği konusunda bir işaret ve- rılmiş değil, ama böyle bir olası- lık da yok değil. ABD yönetimi durumu incelemeye devam ediyor tabii. Kriz bölgesine asker yolla- mış olan Mısır'ın borcu silinerek diğer borçlu ülkelere bir mesaj ve- rilmiş olduğu da ortada. AT yardımı görüşecek Körfez krizinde pasif kalmak- la eleştirilen Avrupa Topluluğu bu imajı değiştirmek için hareke- te geçti. ttalya Dışişleri Bakaru ve Topluluk Donem Başkanı Cian- ni De Michelis'in Körfez krizin- den zarar gören ülkelere yardım için toptuluğun elini cebine ataca- ğını bildırmesınden sonra Avru- pa Komisyonu Başkanı Jack Oe- lors da Ürdün, Mısır ve Türkiye'- ye dönük bir yardım programı oluşturulacağıra açıkladı. Delors, krizin ekonomik kurbanlannın Ürdün, Mısır ve Türkiye olduğu- nu kaydetti. Topluluk Komisyonu yarın bu üç ülkeye yardım programını ele alacak. Daha sonra Topluluk üye- si ülkelerin dışişleri bakanlannın cuma günü Roma'da yapacakla- n olağanüstü toplantıda bir karar almaları bekleniyor. Diplomatik kaynaklar, bu aşa- mada Türkiye'ye yapılacak yardı- mın nasıl bir şekil alacağının bı- linmediğini, çünkii Yunanistan'- ın karşı bir tavır ortaya koyabi- leceğini belirtiyorlar. Çolaklı ANAP'ınÇOLAKLI (Cumhuriyet) — Antalya'nın Manavgat ilçesine bağlı Çolaklı beldesinde geçen pa- zar günü yapılan ve bir oy farkla DYP'nin kazandığı açıklanan be- lediye başkanlığı seçimini ANAP'lıların yaptığı itiraz sonu- cu dün yeniden yapılan sayımda bu kez iki oy farkla ANAP adayı Mustafa Atabakan'ın kazandığı açıklandı. Geçerli sayılan bin oydan ANAP 487, DYP 485, SHP 16, DSP 6, RP 4, SP de 2 oy aldı ve bu sonuca göre ANAP adayı Mustafa Atabakan belediye baş- kanhğını kazanmış oldu. DYP II Sekreteri Musta- fa Şimşek de U seçim kuruluna iti- raz edeceklerini açıkladı. 25 bin Pakistanlı Habur'daVEDAT YENERER HABUR — Habur sımr kapı- sından Türkiye'ye giriş yapanla- nn büyük bir bölümünü oluştu- ran Pakistanhlarla Bangladeşlile- rin sağlık sonınlan hükümeti ye- ni önlemler aramaya itti Dün Ha- bır sınır kapısına gelerek incele- melerde bulunan tçişleri Bakanı Abdülkadir Aksn ile aile planla- ması ve sosyal hizmetlerden so- rumlu Devlet Bakanı Cemil Çi- çek, Karantina Daire Başkanı ve öteki yetkililerle görüştüler. Sınır kapısının Irak tarafında yaklaşık 25 bin Pakistanlının Türkiye'ye girmek için beklediğını bildiren Pakistan'ın Ankara Büyükelçili- ği Askeri Ataşesi Albay Arshat Sathi de yurttaşlarımn büyük bir bolümünün açiık, susuzluk, aşın sıcaklar ve bakımsızlıkla karşı karşıya bulunduğunu, ölümlerin başladıgını söyledi. Bu arada Irak ve Kuveyt'te bulunan Türk ve ya- bana uynıklulann Habur sınır kapısından Türkiye'ye girişleri de bütün hızıyla sürüyor. Son 24 sa- atte 93'ü Türk olmak üzere top- lam 2532 kişi daha Habur'dan Türkiye'ye girdi. Bunlarla birlikte bugüne kadar bu ülkelerden Türkiye'ye gelenlerin sayısı 3.676'sı Türk, toplam 26 bini bul- du. Irak ve Kuveyt'te bulunan Türk ve yabancı uynıklulann Ha- bur sınır kapısından Türkiye'ye girişlerinin başlamasından bu ya- na buradaki sorunlann çözümü konusunda ilk kez hükümet dü- zeyinde temaslar başladı. Dün Habur'a gelen Içişleri Bakanı Ab- dülkadir Aksu ile Devlet Bakanı Cemil Çiçek ve beraberindekiler, Olağanüstü Hal Bölge Valisi Hay- ri Kozakçıoğlu, Şırnak Valisi Ay- dın Aslan, Şımak Tugay Komu- tanı Albay Atilla Osman ile bir- likte incelemelerde bulundular. Burada yapılan toplanuya Karan- tina Daire Başkanı Yavuz Selim ile Bangladeş'in Ankara Büyükel- çiliği'nde görevii Zekeriya Bisuvaı Devlet Bakanı Cemil Çiçek ve Içişleri Bakanı Abdülkadir Aksn Habar sınır kapısında incelemelerde bolundu. (Fotoğraf: AA) da katıldılar. Toplantıdan sonra bir açıklama yapan Devlet Bakan Cemil Çiçek, Körfez krizinin başlamasından bu yana Habur'dan 53 ülke vatan- daşlarvndan oluşan 26 bin kişinin giriş yaptığını bildirdi. Habur'dan 3 bin 676 Türk vatandaşının da dönüş yaptığını belirten Bakan Çiçek, Türkiye'ye gelenlerin bü- yükelçilikler aracılığıyla kendi ül- kelerine gönderildiklerini, aynca Türk makamlannın da insani amaçlarla yardımlarda bulundu- ğunu söyledi. Şırnak Valiliği, Ciz- re ve Silopi kaymakamlıklan ve Adana Valiliği*ne, yaptıklan ça- lışmalarda destek olmak amacıy- la Sosyal Yardımlaşma ve Daya- nışma Fonu'ndan yardım yapıldı- ğını da kaydeden Çiçek, "Gde- neksel ve tarihi politikamız, ço-' ğnnluğu Müslüman olan bu in- sanlara yardım yapmamız dogrul- tnsundadır. Hiçbir şeyi esirgeraiyoruz. Kızılay ve Sağlık Bakanlıgı'mn üniteleri var. Sürek- li sağlık hizmetleri veriliyor. Ay- ncâlaşeleri de lemin edUiyor" di- ye konuştu. Türkiye'ye gelmek üzere yola çıkmış ve Habur sınır kapısının Irak tarafında bekleyen onbinler- ce yabancı uyruklunun da bulun- duğuna işaret eden Bakan Çiçek, bir soru üzerine Türkiye'ye giriş- lerde bir kısıtlama bulunmadığı- nı, zorunlu olarak Türkiye'ye ge- lenlere bu çerçevede yardım yapü- dığını ifade etti. Pakistan'ın Ankara Buyükelçi- liği Askeri Ataşesi Pilot Albay Arshad Sathi, "Habur sınır kapı- sının Irak kesminde, açhk, susuz- luk ve bakımsızlıktan ölümlerin başladıgını" öne surdü. AA'nın haberine göre Habur sınır kapı- sından Türkiye'ye giriş yapan Pa- kistanlılara yardıma olmak ama- cıyla büyükeJcilik tarafından Ha- bur'a gönderiien Albay Sathi, Pa- kistan'dan gelen 3 senatör ve Ça- lışma Bakanlığı'ndan bir yetkili ile Irak'a geçerek Zaho Valisi ile Pakistanlılann sorunlannı görüş- tüklerini söyledi. Sathi, Zaho Va- lisi'nin Pakistanlılann sorunlan ile yakından ilgileneceklerini söy- lemesine karşın sınırda bekletılen vatandaşlannm güç şartlar altın- da olduklannı bildirdi. Sathi, aç- hk ve susuzluğun yanı sıra sınır- da bulunan vatandaşlannm yakıcı güneş altında bekletildiklerini kaydetti. Pakistanlılann boş bulunan as- keri kamplara yerleştirilmesi için Zaho Vaüsi'nin emir verdiğini an- latan Sathi, ancak Türkiye'ye ge- len vatandaşlarınrn, kampların hapishanelerden farksız olduğu- nu bildirdiklerini söyledi. İSTANBUL'dan HİKMET ÇETİNKAYA (Baştarafi 1. Sayfada) gün Ankara'ya gelen Türk dostu kimliğindeki Amerikah Senatör Solarz'ın SHP lideri İnö- nü ile aralarında geçen tartışmayı aktardık. Solarz, inönü'ye şöyle demişti: — ABD'nin Körfez'e asker göndermesini nasıl karşılıyorsunuz? İnönü, dünkü yazımızda değindiğimiz "Türkiye'nin Körfez'e asker göndermesi" ko- nusunda olduğu gibi sert bir yanıt vermişti: — O, ABD'nin ıç meselesidir, kendilerinı ilgilendirir. Bizi ilgilendirmez. Körfez bunalımı başladığından beri Türk dostları gün geçmiyor ki Ankara'nın yolunu tutmasınlar. Cumhurbaşkanı özal'dan Baş- bakan Akbulut'a; Dışişleri Bakanı'ndan Mıl- li Savunma Bakanı'na, muhalefet liderlerine uğruyorlar. Başta ABD olmak üzere F. Almanya, İn- giltere, İtalya, Fransa Türkiye'yi öve öve brti- remiyor. Hele hele Cumhurbaşkanı Özal'ı çok seviyor. Özellikle ABD ve İngiltere, Özal'ı neredeyse "dünya lideri" olarak tanıtacak- lar, coğrafyada Türkiye'nin yerini bileme- yenlere. Tam bu sırada italya da Türkiye'ye vize uy- guluyor. İşin ilginç yönü Türkiye ile birlikte Cezayir ve Fas da vize kapsamında. İtajya bir yandan Türkiye'ye övgüler düzüyor. Öte yandan Fas ile Cezayir'le aynı düzeyde gö- rüp vize uygulamasına geçiyor. ANAP milletvekiline işte dün sabah bu ola- yı da anlattık. Bir ara durdu ve düşündü. Ar- dından da şöyle dedi: — İngiltere de geçen yıl aynı şekilde vize uygulamasına geçmışti. Batı ülkelerı bizi se- viyor gibi gözüküyorlar. Arkamızı döndüğü- müzde, ellerinde ne varsa uyguluyorlar. ANAP milletvekili ardından da ekledi: — Bizim grupta 180 tane asker milletve- kili her şeye 'evet' derler. Savaş izni yetkisi gruptan geçer. Hasan Celal Güzel ve Mesut Yılmaz yan- lısı milletvekilleri ne düşünüyorlardı? Onların görüşleri 5-10 fire dışında hemen hemen belirginleşmiştı. Şöyle diyorlardı: — Daha önceki tezkereye bir bakın. On- da savaş açma hali de vardı. Özal Meclis'te bunu anlattı. Şimdi ortada bu durum yok. Yetki verilmeli. Elbet karşı çıkanlar da vardı içlerinde. Özellikle Başbakan Akbulut'un tutarsızlığı- na değiniyorlardı. Başbakan'ın bir gün baş- ka, ertesi gün başka açıklamalarına anlam veremiyorlardı. Kısaca hükümetin tutarlı bir tavrı olmadığından yakınıyorlardı. Irak'a ilaç, gıda, mama yardımı Bakanlar Kurulu'ndafırtına kopanyordu. Başbakan Ak- bulut da ardından açıklama yapıyordu: — Irak'a ilaç, gıda ve mama gönderilmez. Bir gün sonra düşüncesini değıştirme ge- reksinimini duyuyordu Başbakan. — Evet, ilaç, gıda ve mama yardımı yapıl- malı Irak'a. Çünkü insani boyut kapsamına giriyor. Bir başka örnek de savaş izni tezkeresi- ne ilişkindi. Önce yetkiye karşı koyuyor, bir süre sonra da "evet" diyebiliyordu. ANAP milletvekillerinden kimileri bu ne- denle kendi aralarında tartışmaya başla- mışlardt: — Böyle tutarsız hükümete yetkiyi nasıl vereceksiniz? Yetki verilmemeli görüşünde olan ANAP : lılar şöyle konuşuyorlardı dün sabah: — Türkiye'nin dışarıya asker gönderme- si, üslerini yabancılara açması Irak'a savaş ilanı anlamına gelir. ANAP'ta kafaları karıştıran bir başka so- ru da vardı: — Asker gönderilmeyecek, üsler kullan- dırılmayacaksa niçin yetki isteniyor? Sınırlı yetki verilmesinden yana olanlar da vardı. Ancak yetkinin hangi koşullarda kul- lanılmasının açıklığa kavuşturulması iste- niyordu. ANAP grubu yetki iznini verecekti hiç kuş- kusuz. Hava onu yansıtıyordu. Ama ANAP grubu biraz değil, bir hayli karışacaktı. Öyle gözüküyordu. Sathi, Habur sımr kapısının Irak kesiminde halen 20 bini araç- h, 5 bini de yaya olmak üzere yak- laşık 25 bin Pakistanlının bekle- tıldiğini de belirterek şunları söy- ledi: Öltimler başladı '"Irak kesiminde açhk, susuz- luk ve aşın sıcaklar vatandaşlan- mızı perişan ediyor. Bunlano ya- nı sıra ilgisizlik ve haltımarfık yü- zünden ölnmler de başladı. Aldı- gımız bilgiye göre dün doğnm ya- pan bir vatandaşımızla çocuğu, aynca bir de kalp krizi geçirtn va- tandaşımız yaşamlanm yitirmiş- ler. Ölümlerin aıimasından endi- şeUyiz. Irak'tan gelen vatandaşla- nraız, sonınlan ile ilgili olarak de- falarca başvurduklan Irakiı yöne- tidlerin kendüeriyle Ugilenmedik- lerini soylediler." Bu arada Irak ve Kuveyt'te bu- lunan Türk ve yabancı v-yruklu- ların Habur sımr kapısından Türkiye'ye girişleri de bütün hı- zıyla sürüyor. Son 24 saat içinde 93'ü Türk, 2.532 kişi giriş yaptı. Türkiye'ye girenlerin büyük bir bölümünü Pakistanhlar oluşturu- yor. Ankara büromuzun haberine göre de Devlet Bakanı Isın Çele- bi ile Irak Petrol Bakan Iasam El Çelebi arasında geçen hafta Ha- bur'da yapılan görüşmeden son- ra Irak'ta Bakme Baraj şantiye- sinde çalışan işcilerin tümü Türki- ye'ye dönüyor ENKA'nın katıldığı bir konsor- siyum tarafından yapımı sürdürü- len Bakme Barajı'nda çalışan 900'ü aşkın Türk işçisinden 400'ünün yola çıktığım bildiren Dışişleri Bakanhğı yetkilileri, ka- lan 500 kişinin de kısa sürede Tür- kiye'ye döneceğini belirttiler. Böylece Irak'ta topluca çalışan Türk işçisi kalmayacak. Yetkililer, Kuveyt'te de kendi isteği ile kalanlar dışında Türk bulunmadığını belirttiler. 25 do- layındaki Turk, Kuveytli ile evli bulunduklan gerekçesiyle ulkeden aynlma isteğinde bulunmamışlar- dı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sav'ın önerisi: 6 Ancakları olmayan yeni anayasaÇağdaş Türk toplumuna yakışan, insan hak ve özgürlüklerine dayalı, demokratik kurumlaşmaya açık, işkenceyi ve ölüm cezalarını yasaklayan, örgütlenme ve düşünce açıklama özgürlüğünü benimseyen 'ancak'lan olmayan yeni bir anayasa yapılmabdır. 1982 Anayasası, otoriter nitelikli bir anayasadır. Çok yerinde temel hak ve özgürlükler sayılmış, kabul edilmiş, 'ancak' denilerek kısıtlamalar çoğaltılmıştır. ni uluslararası kuruluşlara şikâ- yet edip dava açabiliyor. İnsan haklan ihlal edilen, haksızhğa uğ- rayan kişinin devletine yaptırım uygulamasına gidilebiliyor. Hukukun üstünlüğü, "kuvvet- ler aynlığı-hâkim bagımsızlığı- temel hak ve ozgürlükler-idari ta- sarruflann bağımsız hâkimlerce denetlenmesi-bağımsız barolar" gibi kavram ve kurumlan kapsar. Bu kurumlardan birisi yoksa ve- ya aksıyor, engelleniyorsa, uygu- lanmıyorsa devlete "hukuk devleti" demek zordur. Böyle bir devlet belki "kanun devleti" ola- bilir, ama kanunilik görüntüsü al- tında haksızlıklar yapılıyor, temel hak ve özgürlükler kanunla çiğne- niyorsa, kuvvetler aynlığı prensi- binden uzaklaşıhyor, organların yetkilerine müdahale edüiyor, bazı yetkiler gasp ediliyorsa ortada "kanun devleti" de yoktur, "key- fi devlet" vardır. — Bu sözlerinizle sık sık cıkar- tılan kanun hükmünde kararna- meleri mi kastediyorsunuz? SAV — Kanun hükmünde ka- rarname uygulaması bu yakınma- run, eleştirinin önemli bir bölü- müdür, tabii bundan başka hukuk devleti, insan hak ve özgürlükleri ihlalleri de var. 413-421 ve bunla- nn yerine konan 424 ve 425 sayılı KHK'lar, insan hak ve özgürlük- lerini çiğnemiş, sürgünü kurum- laştırmış, anayasada yasaklanan sansüre geçit vermiştir; yargı ba- ğımsızlığını zedelemiş, adalet duy- YILMAZ GÜMÜŞBAŞ ANKARA — Türkiye Barolar Birliği Başkanı Önder Sav, 6 ey- lülde başlayacak yeni yargı yıh ne- deniyle Cumhuriyet'e yaptığı de- ğerlendirmede, Türkiye'de bir yar- gı bağımsızhğı sıkmtısı da yaşan- dığını vurgularken, sıkıntılann te- melinde anayasa ve yasalardaki demokratik hukuk devleti anlayı- şına ters düşen düzenlemeler ve buna dayalı uygulamalann yattı- ğını söyledi. Sav, yeni yargı yılının açıhş törenlerinde yapacağı ko- nuşmanın Yargıtay Başkanı tara- fından engellenmesine ih'şkin ola- rak da "Aslında Yargılay'da ko- nuşmanuz, bizden çok yargı men- suplan için önem taşıyordu" dedi. Türkiye Barolar Birliği Baska- m Önder Sav, yeni yargı yılı ön- cesinde Cumhuriyet'in sorulannı yanıtladı. Sav'a yöneltilen sorular ve yanıtlan şöyle: — TBB olarak son zamanlar- da sık sık demokratik hukuk dev- leti ve hukukun üstünlüğü ilkele- rinin zedelendiğini vurguluyorsu- nuz. Bu konulardaki temel sıkın- tüar nereden kaynaklanıyor? SAV — "însan", devletler ve in- sanlık tarihinde hiçbir dönemde günümüzdeki kadar ön plana çık- mamış, sosyal ve ekonomik hak- larıyla gündemin birinci sırasına oturmamıştır. Artık günümuz in- sani, sadece ülkesinin insanını ve devletini kendi ülkesinin mahke- mesinde dava etmekle kalmıyor, başka devletleri ve kendi devleti- gusunu sarsmıştır. Hepsinden önemlisi, "yasama devredilmezliği" kuralı yıkılmış, TBMM yürütmenin emrinde güç- süz bir organ görüntüsünü vermiş, kendisinin görevlendirdiği hükü- meti denetleyemez duruma getiril- miştir. Türkiye'de demokratik hukuk devletinde asla rastlanmayacak, görülmeyecek bir uygulama da ya- şanmıştır. Anayasa Mahkemesi bazı yasalan, KHK'lan iptal etti- ği halde aynı yasa, hukuk kural- ları çiğnenerek yeniden çıkartıl- mıştır. Örnek verelim: Yabancıla- ra Mülk Satımı Yasası ve Perso- nel Yasası, belediyelerle ügüi KHK gibi. Biraz önce sorduğunuz soruy- Ia bağlantı kurarak ekleyelim. Anayasaj'a ve hukuka saygı rafa kaldınlmak istenmiş, ülke, karar- nameler ve kanunlar karmaşası ile yönetilmek istenir duruma getiril- miştir. Bu tür uygulamalann ol- duğu yerde artık hukukun üstün- lüğünden, hukuk devletinden söz- etmek zorlaşmaktadır. Çünkü artık parlamentoda çoğunluğu eli- ne geçiren bir siyasal parti, huku- ka değil, kendi anlayış ve felsefe- sine göre uygulamalar yapabil- mektedir. — Yargı bağunsızhgı konusun- daki sıkıntılar nereden kaynak- lanıyor? SAV — Sıkıntılann temelinde, anayasa ve yasalardaki demokra- tik hukuk devleti anlayışına ters düzenlemeler ve buna dayalı uy- gulamalar yatmaktadır. Yürütme yargıya müdahale eder durumda- dır. Anayasada yazılı, Cumhur- başkanı'nın yargı ile ilgili görev ve yetkilerinin hukukun üstünlüğü ve demokratik hukuk devleti ilkele- ri ile bağdaştınlması mümkün de- ğildir. Cumhurbaşkanı'nın Danış- tay üyelerinin dörtte birini ve Anayasa Mahkemesi üyelerini seç- mesi, Hâkimler ve Savcılar Yük- sek Kurulu üyelerini seçmesı, yargı bağımsızlığıyla da bağdaşamaz. Cumhurbaşkanı'mn gerektiğin- de "yiice divan" sıfatı ile kendisi- ni yargılayacak Anayasa Mahke- mesi üyelerini secmesi, hukuki bir garabettir. Aynca Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin seçimi, oluşumu veçalışması, uy- gulamalan yargı bağımsızlığını ze- delemektedir. Hâkimler ve Savcı- lar Yuksek Kurulu'nun mahkeme- lerin bağımsızlığı ve hâkimlik te- minatı esaslanna göre kurulup gö- rev yapması bir anayasa emridir. Kurulun bağımsız sayılabilmesi için seçimle görev alan 5 üyenin Cumhurbaşkanı'nca değil, Yargı- tay ve Danıştay genel kurullann- ca doğnıdan seçilmesi, Adalet Ba- kanı ile müsteşarın da kurul üye- si olmaması gerekir. Tabii, kuru- lun Adalet Bakanhğı çatısı dışın- da kendisine ait bir binası ve ayrı bütçesi ve sekretar> r asının olması da kaçınılmazdır. Bu konuda söy- lemek istediğimiz ana düşunce, kâğıt üzerinde "bağımsız" >azma- sına rağmen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun bağımsız ol- madığıdır, bu yapısından dolayı da yargı bağımsızlığının da zede- lenmekte olduğudur. — Yargı bağımsızlığı ile baro- lann bağımsızlığı arasında bir iliş- ki, bir paralellik var mıdır? SAV — Olmaz olur mu? Hem de çok sıkı bir ilişki vardır. tki ba- ğımsızlık iç içedir. Birinin bağım- sız olmadığı ülkede, diğeri de ba- ğımsız değildir. "Sav-savunma- yargı'' sağhkh yargüamada bir bü- tündür, aynlmaz üç unsurdur. Devletin temeli olan "adalet"in gerçekleşmesinde "savunma"nın payı çok büyüktür. Savunmanm örgütlü sesi baroların suskun, tu- tuk ve bağımlı olduğu ülkelerde "yargTnın "bağımsız ve etkin" ol- duğu görülmemiştir. Savunma, yargırun güçlü ve özgür sesidir. Bu sesin kısılması yargıyı yaralar, yar- gı bağımsızlığını zedeler. Bugün ülkemizde barolann ver- diği kararların büyük bir kısmı, Adalet Bakanlıgı'run onayına ta- bidir, Adalet Bakam'mn isteği uyannca cumhuriyet savcılığının açacağı dava üzerine barolann so- rumlu organlarımn görevlerine son verilebilmesi mümkündür. Böyle bir uygulama, tstanbul Ba- rosu Başkanı ve yöneticileriyle il- gili olmak üzere maalesef gün- demdedir, dava açılmıştır. Valiler, barolann seçilmiş organlannın görevlerine geçici olarak son ve- rebilmekte, müfettişler barolan denetleyebilmekte, vergi daireleri fişlemektedirler. Şimdi sormak gerekir: Bu nasıl baro bağımsızlı- ğıdır, bu nasıl yargı bağımsız- hğıdır? — Değerlendirmelerinizden 1982 Anayasası'nın bazı madde- lerinin degiştirilmesi gerektiği an- lamı çıkıyor; sizce nasıl bir ana- yasa değişikliğj gereklidir? SAV — 1982 Anayasası'nın gö- rünür niteliği, "devletin güçlendirilmesi" ve bireylere kar- şı korunması anlayışından hareket etmekte olmasıdır. "Otoriter" ni- telikli bir anayasadır. Çok yerin- de temel hak ve özgürlükler sayıl- mış, kabul edilmiş, "ancak" deni- lerek kısıtlamalar çoğaltılmıştır. Çağdaş uygar devlet anayasalan- nın temel özelliği özgürlükleri ço- ğaltmak, "ancak"lan azaltmaktır. Bizde tersine bir uygulama)^ gi- dümiştir. "Anayasa degişmez" diyenler de anayasanın değiştirilmesini istiyor, biz de istiyoruz. Fakat değişikh'k gerekçelerimiz farklı. Biz yüzünü gerilere döndürmüş, çağımızın toplum ve insanlanmızın geldiği aşamaya ters düşen bir anayasa değişikliği düşünraüyoruz. 1982 Anayasası, demokrasinin temel kurallanna, sosyal hukuk devleti ilkelerine, insan hak ve özgürlük- lerine aykırıdır. ötesini berisini değiştirmek yetmez. Çağdaş Türk toplumuna yakı- şan, insan hak ve özgürlüklerine dayalı, demokratik kurumlaşma- ya açık, işkenceyi ve ölüm cezası- nı yasaklayan, örgütlenme ve dü- şünce açıklama özgürlüğünü be- nimseyen, "ancak"lan olmayan yeni bir anayasa yapılmalıdır. — Yargıtay'da her yıl 6 eylülde yapüagelmekte olan "adli yılın açıhşı töreni"nde Türkiye Barolar Birliği başkanlan konuşurdu. Bu yıl siz konuşmayacaksımz, ayn tö- ren yapacaksınız. Bu konuda son bir degerlendirme yapar mısınız? SAV — Türkiye Barolar Birli- ği'nin kurulduğu 1969 yılından beri 6 eylülde her yıl Türkiye Ba- rolar Birliği başkanlarının Yargı- tay'da Yargıtay başkanı ile birlik- te konuşmalan, güzel ve anlamlı bir gelenek oluşturmuştu. Bu yıl bu gelenek maalesef Yargıtay yö- netiminin tutum ve davranışı ne- deniyle bozuldu. Üç ay önceden bizden "konuşma metni" istenme- si tarafımızdan gizli sansür nite- liğinde görülüp bağımsızlığımıza müdahale yapıldığı gerekçesiyle reddedilmiş, gönderilmemişti. TBB Başkanı'nın konuşma metnini görmeye çok hevesli ve is- tekli Yargıtay Başkam da tören programından birlik başkanının konuşmasını çıkardı. Aslında Yar- gıtay'da konuşmamız, bizden çok yargı mensupları için onem taşı- yordu; hem "sav-savunma-yargı" bütünlüğunü simgeliyordu hera de yargının sorunlarına Yargıtay sa- lonunda özgürce, her türlü baskı ve etkiden uzak olarak değinme olanağı veriyordu. Biz bu olana- ğı her zaman ve her yerde bulu- ruz, yaratırız ama Yargıtay ve yar- gı mensupları "savunmasız" kaldılar. Nitekim bu yıl ilk kez, Yargıtay çatısının dışında ayrı bir "yargı >> lının açüışı toplantısı" düzenlemiş bulunuyoruz. Bu toplantıda, Ana- yasa Mahkemesi, Yargıtay ve Da- nıştay başkanlarına kürsümüzü, tüm yargıç ve savcılara salonumu- zu, yargının, yargıç ve savcılann sorunlarına da gönlümüzü açmış bulunmaktayız. Hiç şüphe edilme- sin, barolann düzenlediği bu top- lantı daha anlamlı, katılımlı, gör- kemlı ve içerikli olacaktır. Tabii yargıyı, adaleti ve konuşmayı "te- kePinde sananlara da anlamlı bir şamar olacaktır. G Ö Z L E M UĞUR MUMCU (Baştarafi 1. Sayfada) gesi"ri\ satın aldılar "Anglo Persian" şirketi böyle kuruldu. İngilizlerin bu girişimleri Almanları da uyandırmıştı. Al- manlar da Deutsche Bank aracılığı ile Europaeische Petro- leum Union şirketini kurmuşlar ve Osmanlı İmparatorluğu ile de bu şirkete yüzde 50 oranında katılmayı sağlamışlar- dı. Bu şirketin adı da Türkisch Petroleum'du. İngilizler bir adım daha atarak Türkisch Petroleum. şirke- tinin yüzde 50 oranındaki paylarının Anglo Persian şirke- tince satın alınmasını da başardılar. İngilizlerin bu işlerde kullandıklan aracı Sarkis Gülbenk- yan, Erzurumlu bir Ermeniydi. "Türkisch Petroleum"dak\ Alman paylan da 1. Dünya Sa- vaşı yıllarında İngiliz hükümetinin tek yanlı kararı ile Alman- ların elinden İngilizlere geçiyordu. Gülbenkyan'a lraq Pet- roleum adında bir şirket kurdurularak Londra Büyükelçi- liği'nde mali müşavir olarak çalışan bu Erzurumlu Ermeni- ye de yüzde 50'nin üzerinde pay veriliyordu. Adı "Anglo Iranian OU Company" olarak değiştirilen "Anglo Persian" şirketi 1951 yılı nisan ayında Dr. Musaddık hükü- meti tarafından millileştirildi. Bu ara iran Şahı da yurtdışı- na kaçarak Roma'ya yerleşti. ingiliz Entelijans Servisi ve CIA bundan sonra devreye girdiler. 1953 yılı ağustos ayında General Zahidi, düzenle- diği bir askeri darbe sonucu Dr. Musaddık'ı devirerek yeni- den şahı tahta oturttu. Şahın yaptığı ilk iş, Dr. Musaddık'ın millileştirdiği petrol- leri, Amerikan petrol şirketlerinin de ortak oldukları bir kon- sorsiyuma devretmek oldu! Bu olaydan bin ders çıkar. Tabii anlayana; anlamak iste- yenlere! Bugünkü Arap devletlerinin kuruluşlarında, kum üzerin- deki sımriarının pergel ve cetvelle çizilmesinde ve bugün de birbirterine karşı silahlandırılmalarında Batı emperyaliz- minin rolü nasıl görmezlikten gelinebilir? Mekke Şerifi Hüseyin, 1. Dünya Savaşı'nda, İngiliz hü- kümetinin Mısır'daki Yüksek Komiseri Henry McMahon ara- cılığı ile verdiği emir ve paralarla Osmanlı İmparatorluğu1 na karşı başkaldırmış ve "peygamber soyundan geliyorum" diyerek İngiliz desteği ile Arap Imparatoru ve halifelik düş- leri görmeye başlamıştı. "Arapsaçı siyaseti" bugün olduğu gibi o gün de geçerliydi. Mekke Şerifi Hüseyin'in Hicaz Kralı, oğlu Faysal'ın Irak, öteki oğlu Abdullah'ın da Ürdün Kralı olması ve ardından da Şeyh Hüseyin'in kendisini 'halife' ilan etmesi Necd sul- tanı Abdülaziz'i harekete geçirmeye yetti. 1924 yılı ekim ayında Sultan Abdülaziz, askerleriyle bir- likte Mekke'ye girdi. Mekke Emiri Hüseyin, İngilizlerin de yardımıyla Kıbrıs'a kaçtı. Bugünkü Suudi Arabistan Krallığı böyle kuruldu. "Hicaz Kralı" adını alan İngiliz çıkarlarının Arap yarıma- dasındaki temsilci ve komisyoncusu Mekke Emiri Hüseyin'in devrilmesinden sonra Arap yarımadasındaki İngiliz ege- menliği, yerini ABD egemenliğine bıraktı. Kısa adı Aramco" olarak bilinen Arabian-American Oil Compan/ye 1930'lu yılların başında verilen petrol ayrıca- lıkları Amerika'nın bölgede giderek siyasal egemenlik kur- masına da yol açtı. Ortadoğu, emperyalizmin savaş alanıdır. Petrol, Latince'de "petro oleum=taş yağı" demektir. Bu taş yağında Ortadoğu çöllerınde kum gibi kaynayan gizli servislerin. iğrenç pazarlıkların, hükümet darbelerinin emperyalizmin ajanlığını yapan kralların, generallerin ve si- yasetçilerin izlerini ve çirkin yüzlerini görebiliriz. Yeter ki bakmasını ve görmesini bilelim... NOTLAm MUSTAFA EKMEKÇJ (Baştarafi 75. Sayfada) Eğitim emekçilerinin hak arama mücadelesinde yer aldığım süre içinde çok yanlışlıklar, çok sivrilikler, çok keskinlikler yaptı- ğımı bugün daha iyi görüyorum. Avuçlarımın içinden akıp giden zamana, bunu öğretmen mü- cadelesinde gereği gibi yararlı kullanamayışıma yanıyorum. Öğretmen mücadelesinde nıçin bu denli "devrimci", bu denli "keskin", bu denli "kör" olduğuma açıklama getiremiyorum. Öğ- retmen örgütünün bir hak arama örgütü olduğunu, böyle olma- sının zorunlu olduğunu niçin kavrayamadın Tekin Üstün? öğretmen örgütünün devrimciler örgütü olmadığını, olmaması gerektiğini niçin anlayamadın Tekin Üstün? Öğretmen örgütü- nün üyelerinin salt devrimcilerden oluşamayacağını nasıl da an- layamadın Tekin Üstün? Görevinın daha fazla demokrasi, daha fazla ekonomik hak, daha fazla özgürlük olduğunu neden kav- rayamadın sen? Hadi bunları anlayamadın diyelim; dönüp ulus- lararası örneklere neden bir göz atmadın? Dünyanın neresinde, hangi öğretmen örgütü, üyelerini "devrimci"lik kıstasına vuru- yor? Hiçbiri değil mi? Sen, Öğretmen örgütü içinde çalıştığın süre içinde, senin gibi düşünmeyen mücadele arkadaşlarına selamını esirgemeyi, on- larla yan yana olmamayı katıksız devrimcilik bildin. Kendin öğ- retmenleri siyasal görüşlerinden dolayı bölmedinse de bunu onayladın, hak verdin bu mantığa. Gruplar, gruplar, gruplar.. ara- sında o yüzbinlerin mücadelesini çıkmaz sokaklara sürdün. Yalnız sen değil, sana bu akıllart verenler, bu "çelik disiplin" içine seni de hapsedenler, bu günahların hesabını vermek zo- rundasınız. Değerli kardeşlerim. Gönlüm istiyor ki sizler benim bu kendimi değerlendirişimi, bugün ve yarın gözönünde bulundurun... öğretmen mücadele- si, siyasal görüş ayrılığına bakılmaksızın tüm öğretmenlerin hak arama örgütüdür. Bölünmeye, ayrı küçük küçük dükkânlara izin vermeyin. Ah benim uzaktaki yol arkadaşlarıml Aynı amaç uğruna mü- cadele eden unsurların bırbirlerine sırtını dönmeleri, yumruk sal- lamalan, diş bilemelerinin hain sonuçlannı ben daha iyi kavradım burada. Bizler tek ve güçlü öğretmen sendikası yaratma yolunda ej ele, kafa kafaya, sırt sırta vermeye mahkûmuz. Hepinizi saygıyla selamlarım." Ikrgıtay'a 15 yeni üye ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) — Adalet Bakam Oltan Sun- guriu başkanhğmda toplanan Hâ- kimler ve Savcılar Yüksek Kuru- lu, Yargıtay'a 15, Danıştay'a da 3 yeni üyenin seçimini yaptı. Ye- ni Yargıtay ve Danıştay üyeleri, dün mazbatalannı Adalet Baka- m Sungurlu'dan bakanlıkta dü- zenlenen bir törenle aldılar. Yargıtay'a seçilen 15 yeni üye şunlar: Kanunlar Genel Müdür Yar- dımcısı Ahmet Müfik Yöksel, Adalet Başmüfettişleri Ali Metin Çiftçi ve Mehmet Handan Surlu, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ad- nan tsmail Hekimoglu, tzmir DGM Başsavcısı Hulusi Ögütçü, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Akm Öncül, Ankar DGM Başka- nı M.Vehbi Benli, Ankara Hukuk Hâkimleri Halis Demirhan ve Şemsettin Yüksel, Yargıtay Tet- kik Hâkimleri Teoman Üneri ve Nihal Akman, Edirne Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı M.Sıraç As- lan, Ankara Ticaret Mahkemesi Başkanı Orhan Uzgören, Kadıköy Ticaret Mahkemesi Başkanı İnsan Demirkan ile Ankara İş Hâkimi Dr. Ş. Ekrem Serin. Kurul, Damştay üyeliklerine de Antalya Bölge ldare Mahkemesi Başkanı Yılmaz Taşdelen, Danış- tay Savcısı Sıtkı Gündüz ile Da- nıştay Tetkik Hâkimi Saniye Güngör Demirkıran'ı seçti. HESAPLAŞMÂ BURHAN ARPAD (Baştarfı 2. Sayfada) nabileceği bir yer olmasın?.. (Şu anda avlusunda gezinen düzine- lerce kedisiyle birlikte!). Kimbilir, belki bu işe de Sayın Çelik Gülersoy el atar? Mektubu yazıya vermek ûze- reyken sevindirici olduğu kadar da üzûcü bir bilgi elde ettim. Bu- rada duyurduğum önerinin ben- zeri birkaç yıl önce ilgili beledi- ye başkanlığınca, işyerieri olarak kulanılmasının daha verimli ve kârlı olmasından ötürü geri çev- rilmişti. Dosyalar, yok edilmediy- se, ilgili yerel belediye başkanlt- ğında bulunmak gerekirdi. Konuyu canlandırdığı için Sa- yın Tahir Özçelik'e teşekkûrler..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle