05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 20 AĞUSTOS 1990 KÖRFEZ KiftİZİ...KÖRFEZ KRtZİ... KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KBtZİ... KÖI Politikaları petrolbelirliyorIrak'm Kuveyt'i işgali, ABD'nin Ortadoğu'daki gelişmelere tarafsız kalmasımn beklenemeyeceğini bir kez daha t 1österdl Washington'un a 'ünyanın bu bölgesine gOsterdiği yakın ilgi, siyasi ve ikt. isadi gücün kimin eı'inde oldnğunun sürekli dent'tlenmesini ve mevcut giiçle r dengesinde ABD çıkarUirına aykın görülebilecek değişimlerin engellenmesinı de içeriyor. 1980'lerde Üniün, Lübnan ve Suriye'de A BD'nın piardannın destekçisi olan, daha sonM bir dönem NATO'nun Ortadoğu'a'aki askeri girişimlerini engelleme çabası veren Türkiye ise bölgesei kriz a'önemlerinde hep "sıcak" günler yaşıyor. ABD- Ortadoğu-Türkiye ilişkiL zrinin tarihi, bu "sıcak" dönetnler arasındaki şaşırtıa benz erliği ortaya koyarken Ortadoğu'nun kırk yıldır neden "baruı' fıçısı" olmaktan kurtulamadığ ırta da tşık tutuyor. — 1 — YASEMtN ÇONGAR ANKARA — Türkiye'nin, ABD dış politikas ının ilgi alanla- nndan biri haline gelmesi ile bir bölge oiarak Ortad oğu'nun bu po- litikanın en öneml: alt başlıklann- dan birini oluşturnıası arasında sı- kı bir bağlantı var. Bu bağlantı, iki sürecin hem zamansal denkliğin- den hem de aralanndaki neden- sonuç ilişkisinden lcaynaklanıyor. Bu bağlantının yanm yüzyıla ya- kın tarihi, 1950'lerden bu yana ABD'nin Ortadoğu'ya yönelik po- litikalannda Türkiye'nin "vazge- çf mez önemini" koruduğunu gös- teriyor. Bu önemli konum bölge- de kısa aralıklarla yaşanan açık kriz dönemlerinde öne çıkıyor. Ortadoğu'nun aralıksız "gizli kriz" sürecinde ise Amerikan çı- karlannın dayandığı nazik denge- nin devammda büyük rol oynuyor. ABD-Ortadoğu-Türkiye üçge- ninde olup bitenleri tartışmaya başlamak için önce Ortadoğu'nun neresi olduğunda anlasmak gere- kiyor. Amerikan dış politika stra- tejistleri bölgenin profilini şöyle çiziyorlar: "Lifcya ve Afgaaistan'ı kapsayacak Mcimde, Kuey Af ri- ka'dan Asya'ya uzanan; Arap, Fars vc Tiirk kültürel bölgelerine aynlaa, niifnsDD yıizde 50'sinin topbMklı 14 Arap alkesi, iki Farsi olke (Affjuüston ve tran) ile Tnr- Uye vt IsraiTden olusan sivasi- cografi alan-. Tanım böyle olunca Amerikan dış politika kitaplannın Ortado- ğu bölümünde Türkiye, tran ve Ortadoğu'daki petrol, öteden beri Batılı giiçlerin ilgi odagı oldu. İşte 2. Dünya Savaşı sırasında İran'daki petrol tesislerini bekieyen İngiliz askerleri. ABD, Ortadoğu'da nasıl hareket ediyor?Yönetimin politika belirlemekle göreyli uzmanları, konu Ortadoğu olunca iki gruba aynlıyor: Evrenselciler ve bölgeciler. Evrenselciler, Ortadoğu'nun Doğu-Batı ilişkileri içindeki yerine öncelikle bakıyorlar. Bölgeciler ise tek tek ülkelerin iç siyasi ve iktisadi durumuyla ilgileniyorlar. Amerikan kaynaklanna göre VVashington'un Ortadoğu politikası tam bir "halat çekme oyunu"na benziyor. Halata "asılao" taraf- ları Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlıgı, UlusaJ Güvenlik Kon- seyi (NSC), Kongre, lobi gruplan, basın-yayın organlan ve kamu- oyu diye sıralamak mümkün. Yönetimin politika belirlemekle görevli uzmanları, konu Orta- doğu olunca iki gnıba aynlıyor: Evrenselciler (globalists) ve bölge- ciler (regionalists). Evrenselciler, Ortadoğu'nun Doğu-Batı ilişki- leri içindeki yerine öncelikle bakıyorlar. Eisenhovver'm Bağdat Pak- tı'nın oluşturulmasına destek vermesi, Reagan'ın bölgede "straıe- jik konsensüs" oiarak adlandırılan politikayı gütmesi, evrenselci- lerin yaptığı değerlendirmelere dayanıyor. Bölgeciler ise tek tek ül- keler üzerinde uzmanlaşmış, bölge ülkelerinde yaşamış ve bu dillerı konuşan insanlardan oluşuyor. Onlarm ilgisi Sovyetler'in ya da di- ğer dış guçlerin etkisinden çok, ülkelerin iç siyasi ve iktisadi duru- muna yönelik. Ortadoğu politıkasında ABD başkanlarının oynadığı rol ise "kritik" önemde. Amerikan kaynakları, başkanların göreve gel- diklerinde genellikle Ortadoğu konusunda pek az şey bildiğini iti- raf edıyorlar. Böyle olunca kararlarda danışmanlara büyük iş dü- şüyor. Truman'dan bu yana tüm ABD başkanlan tsrail'in guven- İiğini "politik öncelik" sayarken, Israil'e baskı uygulanması ko- nusunda Eisenhower ve Carter'ın gösterdiği ataklığa karşıbk, John- son ve Reagan'ın bu konudaki çekingenliğine dikkat çekiliyor. Baş- bakanın Ortadoğu'ya ilişkin kararlarında, Kissenger'dan bu yana en etkili kişiler ise NSC'nin patronlan. Amerikan siyasi gözlemci- lerine soracak olursanız, Dışişleri Bakanlığı'nda Israil yanlısı tutu- mun karşısında, özellikle akademisyenlerin ve bölgede iş yapan şir- ketlerin göriışlerinden etkilenen Arap yanlısı eğilimler de gözleni- yor. Pentagon ise 1973 petrol ambargosuna dek Ortadoğu politikala- rına doğrudan müdahale etmiyordu. Daha sonra özellikle S.Ara- bistan ve Iran'a silah satışlan ile Pentagon'un bölgeye ilgisi de art- tı. tran Şahı'nın devrilmesi ve Afganistan'ın işgali, bu ilgiyi iyice tırmandırdı. ABD'nin iki istihbarat kuruluşu, Merkezi Haberalma örgütü (CIA) ve Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) ise Ortadoğu politikala- rında buyuk "katkı"ya sahipler. Amerikan istihbaratçılarının Or- tadoğu'daki en buyük hataları, Mısır'ın lsrail'e saldırısı (1973) ve tran Devrimi gibi gelişmderi önceden tahmin edememeleri. 1985'te Achille Lauro gemisinı kaçıran teröristlerin yakalanması ise zafer hanelerinde... Kongre'nin Ortadoğu'daki temel rolü, dış yardım ve silah satışı- na verdikleri onayla belirleniyor... Kongre üyelerınin büyük çoğun- luğunu Israil yanlıları oluşturuyor. tsrail lehine lobi yapan en bü- yük kuruluş, Amerikan tsrail Kamu tşleri Komitesi (AIPAC)... Mısrr'la birlikte bölgenin en bü- yük üç ülkesinden biri oiarak ye- rini alıveriyor. Bir yanda Nil'in, ötede Fırat ve Dicle'nin besledigi topraklarda ilk uygarhk ürünlerinin yeşermesiyle birlikte, Ortadoğu'da birçok dev- let kuruldu, yıkıldı. Ancak yüz yıllar boyu ortak kültürel vapıya dayanan siyasi ve cografı bir bü- tünlük gene de konınabildi. Birin- ci Dünya Savaşı'ndan galip çıkan tngiltere ve Fransa'nın, 1916 Sykes-Picot Antiasması ile Os- manlı İmparatorluğu'nun Ortado- ğu topraklannı paylaşması ise böl- genin cetvelle çizilmiş ve büyük bölümü halen geçerliliğini koru- ya yapay ülke sınırlaruu yarattı. Bu sınırlar, Arapları, İngiliz ve Fransız mandası altında parçala- makla kalmadı, Anadolu ile Arap topraklan arasındaki bağlann yıp- ranmasının da başlangıcını oluş- turdu. Irak, Suriye, Lübnan, Trans Ürdün hep bu parçalanmanın ürünü olan ülkeler... Savaş sonrasında Filistin, Ür- dün, Irak, îngilLz mandasına, Su- riye ve Lübnan ise Fransız man- dasına girdi. Bu iki Batı ülkesinin bölgedeki çıkarları daha çok Do- ğu Akdeniz ve Körfez aracılığıyla su yoflarınm denetimine yönelik- ti. Aradan on yıl geçtikten sonra ise "yeni" bir zengjnlik, bölge dı- şı güçlerin bölgeye ilgisinin asıl ne- denini oluşturmaya başladı: Pet- rol. Nitekim Georgetown Uni- versitesi öğretim üyelerinden uzun süre Senato Dışilişkiler Komitesi üyeliği yapmış olan Seth P. Till- man'a göre ülkesinin Ortadoğu'- daki temel çıkan yıllardır tek cüm- leyle özetlenebiliyor: "Bölgenin petrolüne istikrarlı biçimde, erverisli koşullarda ve uy- gun fîyatlarda ulasabilmek..!' Öncelikli çıkar "petrol" olun- ca, ABD'nin Ortadoğu'ya bakışın- da da "petrol politikası" ön plan- da yer aldı. 193O"lu yıllara kadar bölgeye Amerikan ilgisi tüccar ve misyoner ziyaretleri düzeyinde iken Arap Yanmadası'nda petro- lün bulunması Amerikan şirketle- rini devreye soktu. Daha sonra Arap-Amerikan Petrol Şirketi (ARAMCO) oiarak tanınacak sir- ket, Suudi Arabistan'da petrol aramasına olanak veren ilk anlas- mayı 1933'te yapü. Ortadoğu'nun, Amerikan dış politikasındaki ye- rini alması ise tkinci Dunya Savaşı sonrasında gerçeklesti. Bu süreç- te, yaklaşık yinni yıl arayla iki Amerikan baskanı tarafından ge- liştirilen ve onlann adlanyla anı- lan yaklasımlann önemli rolü var: Eise^bower ve Carter doktrinleri. 1950'lerden bu yana Ortadoğu'da- ki Amerikan çıkarlannın siyasi, askeri, ekonomik kararlarda so- mutlanmasında bu doktrinler ka- talizör oldu. tkinci Dünya Savaşı'ndan eko- nomisi güçlenerek çıkan tek ülke ABD idi. tngütere'nin ABD Büyü- kelçisi Lord Inverchapel'm 1947 gttnü sabahın dokuzunda ABD Dışişleri Bakanı George Mars- hall'a yaptığı ziyaretin ardında, Londra'ıun bu duruma ilişkin de- ğerlendinnesi yaüyordu. Savaş yorgunu tngiltere, o sabah Geor- ge Marshall'a iletilen iki belge ile Türkiye ve Yunanistan'a savas sonrası yaptığı yardımı durdura- cağını açıkladı. Aradan üç hafta geçmeden Başkan Tnıınan, Kong- re'deki uniü konusmasında Tür- kiye ve Yunanistan'a toplam 400 milyon dolar yardım yapılmasını istedi ve bu iki ülkenin Batı siste- mi ile ilişkisinin bundan böyle tn- giltere değil ABD üzerinden sağ- lanacağını duyurdu. 12 Mart 1947'de açıklanan ve "Dnmaıı DoktrinT oiarak bilinen bu karardan on yıl sonra diğer bir ABD Baskanı Dwight Eisenhover, bu ülkenin "Ortadoğn'non bekçisi" rolünü üstlendiğini ilan eden doktrinini Kongre'deki bir başka konuşmada duyuracaktı. ABD'nin Ortadoğu politikasının "bel kemlgi" olmayı sürdüren bu doktrinin üç temel bileşeni şöyle sıralanıyor: 1) ABD Kongresi'nin yönetime Ortadoğu'da bağımsız ülkeleri desteklemek için ikili ve çok taraflı ekonomik yardım programlan için gerekli onayı vermesi, 2) tstemde bulunacak Ortado- ğu ülkelerine askeri yardım yapd- ması, askeri işbirliği programlan geliştirilmesi, 3) ABD ordusunun uluslarara- sı komünizmin saldınsına hedef olan bağımsız Ortadoğu ülketeri- nin isteği durumunda, bu ülkele- rin toprak bütünlüpnü güvence- ye almak uzere bölgeye askeri mü- dahalede bulunması. ABD'nin Ortadoğu'ya ekono- mik yardım, askeri destek ve silah- lı güç kullarumı ile girişinin kapı- sım açan bu kararlann Kongre onayını almasından sonra Ameri- kan jaşkanlan Ortadoğu'ya aske- ri bir müdahaleyi başlatmak ttze- re düğmeye basma yetkisini de üstlenmiş oldular. Bu yetki 1956'da Mısır lideri Nasır'ın Sü- veyş Kanalı'nı millileştirme girişi- miyle yaşanan kriz sonrasında VVashington için büyük önem ta- sıyordu. Böylece ABD, hem pet- rol yataklannm hem de 1948'de kurulan tsrail devletinin "güvencesini" askeri açıdan <îa üzerine almıştı. Bu görev, döne- min ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles'a göre "Komoniz- nün bir öoceki duragı" olan Na- sırizm'e karsı siyasi bir mücaddeyi de içenyordu. Yara: Balgede doktria savaşları 3IMaa^^N^N^ dergisi, Körfez krizinden sonra Batı'da başgösteren 'enerji' korkusunu değerlendirdi Sıraüçüncüpetrolbunalımındamı?Dış Haberier Servisi — Körfez krizi Orta- doğu'daki dengeleri köklü oiarak etkilerken yeni bir "petrol krizi" korkusunu da yeniden gündeme getirdi. "Der Spiegel" dergisi son sayısında Körfez krizine ilişkin geniş bir ha- ber yorum yayımladı. Okuyuculanmıza bu yazıyı sunuyoruz: Seksenli yıllar gibi bir on yılı ekonomistler hiç yaşamadı. Alışılagelmiş konjonktür dön- güsu gücunü yitirmiş gibi gözükuyor, ekono- mi sürekli büyüyor, enflasyon mütevazı bir çerçevede tutulabiliyordu. Ama geçen hafta içinde tek bir darbeyle bu sükûnet sona erdi ve kâbus tekrar geri döndü. Tokyo'dan Frankfurt'a, New York'a ka- dar tüm hisse senedi borsalannda isteri yay- gınlaştı. Ham petrol fıyatlan yukarıya doğ- ru fırladı, otomobil sürücüleri benzinin yeni- den kısıtlanacağından endişe duymaya başla- dı. Dünyanın bir numarah para birimi dolar, yeniden en alt düzeyine indi. Ve ekonomist- ler birden tekrar enflasyon ve durgunluktan söz eder oldu. Tüm bunlar tek bir adamın işiydi: Bağdat despotu Saddam Hüseyin. Kuveyt'i işgal et- mesiyle sanayileşmiş dünyayı derin bir güven- sizliğe itti. Rasyonel ve rasyonel olmayan teh- likeli bir karmaşada birleşerek en küçük kı- vılamı bile büyük patlama için yeterli hale gel- di. Sanayi devletleri Iraklılara karşı petrol am- bargosu koydu ve refah toplumlannı derin bir bunalıma itmis olan 1973-74 yıllarındaki ilk petrol sokuna ait olaylar tekrar hatırlandı. O zamanlar Arap OPEC devletleri petrol mus- luğunu kapatmış ve dünya ekonomisinin iti- ci gücunün fiyatını on iki dolara yükseltmiş- lerdi. Sonuç boş otobanlardı. Refah toplumu- nun sonu gelmiş gibi gözuküyordu. Bu tarihten yalmzca altı yıl sonra dünya ekonomisi daha henüz kendini toparlamıştı ki ikinci petrol şoku yaşandı. tran'da Şah bir devrimle tahtından alaşağı edildi ve böylece dönemin dünyanın en büyük ikinci petrol üre- ticisi aylar boyunca dünyayı petrolsüz bırak- tı. Hammadde fiyatlan bir kez daha üç katı- na fırladı. Her iki enerji bunalımı da dünya ekonomi- sinde uzun süre izler bıraktı: Kitle halinde iş- sizlik ve alım gücünün hızla azalması. Şiradi sıra üçüncü petrol şokunda mı? Dünyadaki tüm borsacüar buna inanmış gi- bi gözuküyordu. tlk oiarak Japon yatırımcı- lar panik içinde Tokyo borsasındaki kâğıtla- rını sattı. 22S hisse senedini kapsayan Nikkei Endeksi ekim 1989'daki mini borsa düşüşün- den bu yana en düşük seviyesine indi. Sinirli hava tıpkı bir yangın gibi Frankfurt finans merkezine sıçradı. Geçen ekime ben- zer bir 'kara pazartesi' yaşandı. Hisse senet- leri hızla satılıyordu. En önemli 30 Alman his- se senedinin endeksi 100 puan düştü. Sonra kurlar güvensiz bir zikzak izlemeye başladı. Bir zincirleme reaksiyon şeklinde New York'- taki Wall Street'te de benzer olaylara tanık olundu. Batılı ülkeler petrol ithalatının yüzde kaçını Ortadoğu ülkelerinden karşılıyorlar? PETROLDE YÜKSELME-BORSADA DÜŞÜŞ — Irak'ın Kuveyt'i işgalinden sonra petrol fiyatlanndaki yükselmeyle birlikte dünyanın öteld borsalannda oldtığu gibi Frankfurt Menkul Kıymetler Borsası'ndaki Dax Endeksi'nde de >üzde 12'lik bir düşüş >-aşandı. Körfez krizinden sonra dünya borsalarındaki sinirli hava sona ermiş gözükuyor. Üçüncü petrol şoku henüz gelmedi, ama özellikle ABD'de önceki hafta sert bir iniş meydana geldi. Benzin fiyatlan sürekli artıyor ve yakıt faturası yükseliyor. tster New York, ister Frankfurt, ister Tok- yo'da olsun hafta sonunda hatırı sayılır his- se senedi servetleri bir balon gibi patlayıp yok olmuştu. Ham petrol ve petrol ürünleri pazarlann- da da benzer bir isteri yaşandı. Petrolün va- rili (159 litre) önceki hafta pazartesi günü 29 dolara yükseldi. Bu, 1983 yılından bu yana ulaştığı en üst seviyeydi. Bu tarihten yalnız- ca birkaç gün önce bir varilin fîyatı 20 dola- rın altındaydı. Almanya'da benzin fiyatlarını yıllardan bu yana yükseltmeye çalışan petrol multileri kor- ku konjonktüründen yararlandılar ve buna- lımdan kâr uman kişiler oiarak kuşkuları Iran Irak Kuveyt Suudi Arabistan Biri. Arap Emirlikleri T O P L A M Hollanda %16.3 % 9.6 %12.8 %166 % 1.2 %56.5 Japonya % 8.1 % 6.0 % 4.6 %12.9 %20.4 %52 Fransa %10.9 % 8.4 % 0.0 %18.1 % 0.0 %37.4 İtalya % 7.7 % 8.0 % 3.0 % 9.8 % 5.0 %3.5 ABO % 0.0 % 6.7 % 2.5 %18.1 % 1.2 %28.5 Almanya % 3.1 % 1.3 % 1.0 % 7.8 % 1.6 %14.8 Avrupa ülkeleri petrol fiyatlarının yükselmesinden pek. etkilenmişe benzemiyor. AT ülkeleri sanayilerinin petrole bağımlılığı 1979'dakine oranla oldukça azaldı; yüzde 57'den ortalama yüzde 49'a düştü. üzerlerine çektiler. Önce "ESSO", benzin is- tasyonlarındaki fiyatları altı fenik yükseltti. Sonra bunu hızla "BP", "SkeH" ve " D e a " gibi diğerleri izledi. Tekeller, benzin fiyatla- rını "hakh" oiarak nitelendirebilecek rakam- dan uç fenik daha fazla arttırmışlardı. Yakıt tüccarları geri kalmak istemiyorlar- dı. Hamburg'da örneğın 100 litre yakıt başı- na yedi-on markhk artışlar yapıldı. Mobil-Oil şefi Herbert Detharding, "Eğer acil bir du- rum yoksa sakın hemen depolannızı yakıt doldurmayın" diye tuketicileri uyardı. Uçmak da pahalılaşacak. Bir yetkilinin be- lırttığine göre "Lufthansa", "mahyeti önemli ölçiide arttıgından", yakında bıletlerine zam yapmayı planlıyor. Lufthansa'nın Amerika- lı rakibi "Pan Am" biletlere yüzde 10'luk bir zam yapmak istiyor. Diğer uçak şirketleri de hiç kuşku yok ki bunlan izleyecek. O halde her sey tıpkı 1973 ve 1979'da ol- duğu gibi mi? Tam değil. Petrol ve yan ürün- lerinin fiyatları artmaya devam etse bile -ve bu hiçbir şekilde kararlaştınlmış değil- eski bunalımların bir tekrarı olmayacak. Hamburg'daki, ekonomi konusunda araş- tırmalar yapan HWWA Enstitüsü'nun baş- kanı Erhard Kantzenbach, "Petrol fiyatlan önemli ölçüde artmasına rağmen sanayi dev- letleri üçüncü bir petrol şokayla karsı karsı- ya detiller" diye yorum yapıyor. Mobil Oil şefi Detharding kesinlikle emin: "Bir petrol bunaiımı için hiçbir neden yok." Uzmanların hemfıkir olduğu değerlendir- meler geçen hafta boyunca doğrulandı. Ham petrol fıyatı tekrar düştü. Petrolün cuma gün- kü fıyatı 25 dolardı. Gerçekten de şu sıralar yeterince petrol var. Irak ve Kuveyt'in günlük 4.4 milyon barel pet- rol üretimini -bu, dünya talebinin yaklaşık yuzde yedisini oluşturuyor- kolaylıkla karşı- lamak mumkun. Yalmzca Suudi Arabistan günlük petrol üretimini iki milyon barel, Venezüela 500 bin barel yükseltmeyi planlıyor. Pek çok ıdke bu- güne dek zorunlu ve isteği dışında OPEC kar- teli tarafından sınırlandırılan üretimini yük- seltebileceği için hoşnut. Döviz sıkmtısı çeken, dünyanın en büyük petrol üreticisi ülkelerinden Sovyetler Birliği de petrolün sürekli kısıtlı kalması durumun- da yardıma olabilir. Ancak bunun için yeter- siz Sovyet tesislerine yalmzca Batılı petrol multileri tarafından finanse edilebilecek bü- yuk yatırımlar yapmak gerek. 70'li yülardaki petrol bunalımından farklı oiarak günümüzde sanayi devletleri olası bir bunalıma karşı çeşitli donanımlara sahipler. "Bunalım menajerleri" geçmişten ders çıkar- dılar. Federal Almanya'nm özel ve stratejik rezervleri, ithalatın tümüyle durması halinde 135 günlük ihtiyacı karşılayabilecek durum- da. Amerikalılann 99, Japonlann ise 142 gün- lük rezervleri var. Bu nedenle de Uluslararası Enerji Aiansı (IEA) yetküileri oldukça rahat. Özellikle Avrupalüar ve Japonlar petrol fa- turasımn yükselmesine 70'li yıllarla kıyaslan- dığında daha sıkı bir şekilde karşı koyabilir- ler. O dönemlerde halk ekonomilerinin 'sağ- lık durumu' zaten istikrarlı değildi. Şimdiki dururn çok farklı. 'Konjonktür dayanıklı," diyor Köln'deki Alman Ekonomisi Enstitü- sü'nden ekonomi araştırmaası Jörg Beyfuss. Amerika'da ise durum çok farklı. ABD Baskanı George Bush ve ekibi, 1989 ocağın- da göreve başladığından beri borç ve bütçe açıklanyla sallantıya giren Reagan dönemi ekonomisine; durgunluk yaratmaksızın, ver- gileri yükseltmeksizin ve en önemlisi halkı he- yecanlandırmaksızm yumuşak bir iniş yapma- ya çalışıyordu. Ancak önceki hafta, sert bir iniş gündeme geldi. Yüksek borçlara sahip Amerikan ekonomi- sinin tüm temel verileri çöküşe işaret ediyor. Örneğin Federal Almanya ve Japonya'da konjonktür en iyi durumdayken, Amerika'- da briit sosyal üretimin büyümesi yuzde 1 ba- samağına, yani durgunluğa yaklaşıyor. Ekonimiyi daha da kötü şeyler bekliyor. Benzin fiyatlan hızla artıyor, ama Amerika- lıların -düzensiz yakın mesafe trafiginden otürü- benzinden tasarruf etmelerine olanak yok. Giderek yükselen yakıt faturasının baş- ka türlü dengelemek gerekiyor. Alıcılar, başka mallardan tasarruf yapmak zorunda kalacaklar ve üreticilerde de giderek artan enerji fiyatlarından ötürti maliyetler yükselecek. Amerika 'stagflasyon' -olabüecek en kötü ekonomik durum- ile karşı karşıya. Amerika'nın ekonomik hataları şimdi do- ların değer kaybında ifadesini buluyor. ön- ceki hafta dolar 1.60 mark oldu. Bir ara 1.57 marka düşen dolar, hiçbir zaman olmadığı ka- dar ucuzlamıştı. Refah toplumunun Körfez bunalımandan hiç zarar görmeksizin çıkıp çıkmayacağı ön- ceki hafta henüz belli değildi. "Wall-Street- Gunı'su Henry Kaufman' "Irak eger Suudi Arabistan'a da saldınrsa, o zaman büyük bir patlama olur" diyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle