Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 3 TEMMUZ 1990
Anayasa Güv encesi
ve Sinema
Sinemadaki düşünce ve yaratma özgürlüğünün bir anayasa maddesi
olarak güvence altına ahnmasının hemen ardından, sinemanın bir
yayın aracı olan televizyondaki düşünce ve yaratma özgürlüğünün de
bir anayasa maddesi olarak güvence altına ahnması gereklidir.
Sinema, bu çağda televizyondan ayrı düşünülemez.
METİN ERKSAN
yetin ilanından sekiz ay önce yapılan bu kongrenin
"Ziraat ve Maarif Meselesi" adlı bölüraünün 9.
maddesi şöyledir: "Ahlaka aykın olanlan yasaklan-
mak koşuluyla; ziraat, sanayi, coğrafya, iktisat ve
sağlık ile ilgili sinema filmleri göstererek köylülere
gereken yararlı bilgileri vermek ve köylerin istatis-
tik bilgilerini saptatnak ve uygulamah konferans-
lar vermek üzere şimdilik her livada (il ilçe arasın-
da yönetim birimi) birer gezici ziraat okulu açıl-
ması".
I. tktisat Kongresi'nin 9. maddesi, konulu ya da
belgesel türde çeşitli Türk ve yabana sinema filme-
rinin, yalnız etik sansür uygulanarak, devlet aracı-
Zafer Tunaya, Prof. Münci Kapani olan T.M.A.K.
altkomisyonianndan birini oluşturan 'Genel Hü-
kümler ve Temel Haklar Alt Komisyonu'nun dü-
zenlediği ve T.M.A.K. Baskankğı'na sunduğu rapo-
run "Fikir Haklan" ile ilgili bölümünde şöyle bir
yargı ve saptama vardır: "Kitap ve risale yayını ile
opera, tiyatro, bilhassa filmden denetlemesini aynı
esasa bağlamak ve sansür yasağını bunlara kural
olarak yaygınlaştırmak yanlıştır. Bu nedenle kitap
risalelerin, tiyatro, opera ve film ayrı ve içerik yö-
nünden ayrımlı olarak düzenlenmesi zorunludur".
Temsilciler Meclisi ve Milli Birlik Komitesi'nden
oluşan Kurucu Meclis'in, bu maddeler, yargılar ve
Türkiye Cumhuriyeü Devleti Anayasası'nda, si-
nemadaki düşünce ve yaratma özgürlüğünü güvence
altına alan bir maddenin bulunmasının zorunlulu-
ğuna inamyorum. Çünkü tüm uygar ve gelişmiş ül-
kelerin anayasalannda, sinemadaki düşünce ve ya-
ratma özgürlüğünü güvence altına alan bağunsız bir
madde vardır. T.C. Devleti Anayasasf na, sinema-
daki düşünce ve yaratma özgürlüğünü güvence al-
tına alan bir maddenin konulması çok gecikmiştir.
Sinemadaki düşünce ve yaratma özgürlüğünün
yasalar ile denetim altına alınması, çağdışı, olanak-
sız ve sakıncalı bir yöntemdir. Bugüne değin bu ko-
nuda süregelen yasalar, yönetmelikler ve uygulama-
lar, bu çağdışı, olanaksız ve sakıncalı yöntemin bir
göstergesi olmuştur.
"Basın, sinema ve öbür sanatlar, sansür
edilemez" gibi kesin bir yargının anayasada bağım-
sız bir madde olarak bulunması, çağdaş devlet an-
layışırun tartışılmaz bir niteliğidir. Anayasanın de-
mokrat bir düşünce temelinde yeniden yapılanaca-
ğının gündeme geldiği bu günlerde, bu konum üze-
rinde ciddi ve dikkatli bir vurgulamanın yapılma-
sı, bu duyarlı olgunun eksen düşüncesini oluştur-
maktadır.
Sinemadaki düşünce ve yaratma özgürlüğünün
bir anayasa maddesi olarak güvence altına ahnma-
sının hemen ardından, sinemanın bir yayın aracı
olan televizyondaki düşünce ve yaratma özgürlü-
ğünün de bir anayasa maddesi olarak güvence altı-
na alınması gereklidir. Sinema, bu çağda televizyon-
dan ayn düşünülemez. Sinemaya gitmek bağımsız-
dır, istekledir, televizyon evlerin içindedir; yani ai-
lenin barira-i ismet'ine (girilmesi yasak olan yer) gjr-
miştir, televizyon yayınlannı izlemek az çok zorun-
ludur gibi dayanağı olmayan önyargılar ile televiz-
yon yayımlanna özel ve ayn bir sansür düzeni uy-
gulamak, akıl ve mantık dışı bir düşüncedir.
Uluslarası sansürsüz düşünce ve yaratma özgür-
lüğü, görüntü ve ses öğesi olarak ulusal sınırları
aşan fizik bir olgu halinde, artık Türkiye'deki ha-
vanın içinde de vardır. Türkiye'deki milyonlarca ça-
nak anten, sansür engelini aşan bu düşünce ve ya-
ratma özgürlüğünü Türk halkına ulaştırmaktadır.
Uluslararası sansürsüz düşünce ve yaratma özgür-
lügünün, ulusal sınırlan aşıp Türkiye havalannda
var olduğu bir çağda, Türkiye'de, sinema ve tele-
vizyondaki düşünce ve yaratma özgürlüğüne san-
sür uygulamak, Türkiye'yi yalnız kapısında kilit
olan, duvarsız Nasrettin Hoca türbesi yapmak olur.
Üstelik biiyük akıl Hoca Nasrettin, yıllann ötesin-
den bu akla güler. Doğu ve Batı Berlin'i ayıran du-
vann yok edildiği bu günlerde, Türk ulusu böyle bir
sansür düzeni içinde tutulup tutsak edilemez.
Geçmişten günümüze...
lleriyi doğru bir biçimde saptamak için geçmişe
bakmanın akıl ve bilgi yolu olduğunu bir kez daha
söylemek ve geçmişi irdelemek, yeni anayasa>ı ya-
pacak ve yazacak olan yapıcı ve çağdaş düşünce-
nin belleğine ve bilgisine gerekli belgeleri sağlaya-
caktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti döne-
minin 23 maddeden oluşan 20 Ocak 1921 tarihli
Anayasası'nda, sinemadaki düşünce ve yaratma öz-
gürlüğüne ilişkin ve bu özgürlüğün bağımsız ya da
bağımlı kullanılmasını saptayan bir madde yoktur.
Atatürk'ün ilgisiyle îzmir'de 17 Şubat-4 mart
1923 tarihleri arasında yapılan 1. tktisat Kongresi,
Misak-ı tktisadi Esasları'nı saptamıştı. Cumhuri-
lığıyla köylü vatandaşlara gösterilmesi ile ijsilidir. düşünceler doğrultusunda hazırladığı 1961 Anaya-
r x
""'
1
'" "' ı—>-*—- s a s
, ' n m
24. maddesi şu olmuştur: "Kitap ve bro-
şür yayını, izne bağlı tutulamaz, sansür edilemez".
Bu 24. maddenin Temsilciler Medisi'nde tartışıl-
ması sırasında, sinemada düşünce ve yaratma öz-
gürlüğüne ve bu özgürlüğün nasıl algılandığına iliş-
kin ilginç konuşmalar yapılmıştır. *
Devletin sinema sanatı ile ilgisini ve işbirliğini.
sansürün boyutlannın etik koşullan içinde sınırlan-
dınlmasım 1923'lerde öngören 9. madde, çağdaş ve
devrimci bir devlet anlayışının göstergesidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 20 Nisan 1924
tarihli ve 105 maddeden oluşan Anayasası'nda, si-
nemadaki düşünce ve yaratma özgürlüğünü kap-
sayan bir madde yoktur.
Başkanlığını Sayın Ord. Prof.Dr. Hıfzı Veldet Ve-
lidedeoğlu'nun yaptığı, yüksek öğretim üyelerinden
kurulu Istanbul Anayasa Komisyonu'nun hazırla-
dığı 1961 Anayasa ön tasansının II. maddesinin 3.
fıkrası şudun "Kitap ve risale yayını, tiyatro ve ope-
ra eserlerinin oynanması, sinema filmlerinin yapıl-
ması ve gösterilmesi, izne bağlı tutulamaz ve san-
sür edilemez".
Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin hazırladığı
1961 Anayasa ön tasansında, sinemadaki düşünce
ve yaratma özgürlüğü ile ilgili bağımsız ve ayn bir
madde yoktur.
Başkanlıgını rahmetli Prof. Dr. Enver Ziya Ka-
ral, kornisyon sözcülüğünü rahmetli Prof. Dr. Mu-
ammer Aksoy, Prof. Dr. Turan Güneş, Prof. Dr.
Tarık Zafer Tunaya'nın, komisyon sekreterliğini
Coşkun Kırca'nın yaptığı, Üyelerinden bazılan rah-
metli Doğan Avcığlu, Bahri Savcı, Mümtaz Soysal
olan Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu'nun
hazırladığı anayasa tasansında, Istanbul Anayasa
Komisyonu'nun hazırladığı anayasa ön tasansımn
II. maddesinin 3. fıkrası ikiye aynlarak anayasa ta-
sansırun 17. ve 24. maddelerini oluşturmuştur. 17.
madde şudur: "Kitap ve risale yayını, izne bağlı tu-
tulamaz ve sansür edilemez". 24. madde şudur: "Ti-
yatro ve opera eserlerinin oynanması, sinema film-
lerinin yapılması ve gösterilmesi yasalar ile düzen-
lenir".
Üyeleri Prof. Dr. Muammer Aksoy, Prof. Tank
Bu görüşlere karşı olanlar yazık ki ağır bastı ve
1961'de Temsilciler Meclisi, Anayasa Komisyonu-
nun görüşleri doğrultusunda bir tutum ile sinema-
daki düşünce ve yaratma özgürlüğünü engelleyen
ve o güne dek süregelen sansür olgusunu, bir kez
daha kabul etti. (Temsilciler Meclisi'nde bu tartış-
maJar sürerken, Anayasa Komisyonu üyelerinden
bazıları, ileri ve uygar ülkelerdeki uygulamaları, si-
nemadaki sansür engelini savunmak için örnek ola-
rak göstermişlerdi.)
Bu konudaki son sözümüz, o sıralar dünyada bu
özgürlüğü anayasalarında güvence altına almış bir-
çok ülkeden; biri Türkiye'ye uzak, öbürü yakın olan
iki ülkenin, sinemadaki düşünce ve yaratma özgür-
lüğünü nasıl anayasa güvencesi aJtına aldıklanm ir-
delemek olacaktır.
1948'de ABD Yüksek Mahkemesi'nin, sinemada-
ki düşünce ve yaratma özgürlüğü hakkındaki gö-
rüşlerini yargıç William O.Douglas şöyle açıklamış-
tır: "Sinema filmlerinin gazeteler ve radyo gibi ana-
yasanın ilk ekine ilişkin yargılar ile özgürlüğü sağ-
İanan (basın) deyiminın içinde bulunduğuna hiç
kuşkumuz yoktur".
1 Ocak 1952 tarihli Yunanistan Anayasası'mn 14.
maddesi şöyledir: "Basın ile birlikte, sinema film-
lerinin yapılması ve gösterilmesi sansür edilemez".
* Yer yokluju nedeniyle, lehtc vc aleyhte konuşm&lardan ör-
nekler alamıyonım. a Ecevit, Cihat Baban, Mchmet Hazer,
Turan Guncş, ilginç konuşmalar yapmıştı.
HESAPLAŞMA
BURHAN ARPAD
İnsanınİnsanıİMdüımesi
Bizim basında arada bir yinelenen küçük haberier vardır; yağ-
mur yağdı, seller bastı, kimi semtlerde alt katları su bastı, trafik
altüst oldu gibilerden... Dünya basınında da arada bir yinele-
nen daha başka haberler göze çarpar, silahlanma konusunda.
İlkokuduğum haberin başlığı: Terk-i teslihât: Silahları bırakmaktı.
Yaşıma bakarak söyleyebilirim; en azından bir yetmiş yıldır hep
o benzeri sözler yineleniyor. Daha doğrusu geveleniyor.
Silahları bırakmak! Güzel söz. Silahları bırakmak savaştan vaz-
geçmek! insanların insanları ötdürmesinden vazgeçmek!
Güzel sözler. Güçlü ve insancıl sözler!
Güzelim barış sözünü milyonlarca insanın katıldığı bir koro-
dan dinlemek! Dinleyebilmek! Ne var ki uçsuz bucaksız dünya-
mızın çoğu bölgesinde tek bir barış sözü bile suçtur! Suçlanır-
sınız! Günümüz dünyasının çoğu, çok genç ülkesinde barıştan
yana sesler yûkseltmek, suçlann suçu bir suçtur. Demır parmak-
lıklar arkasını boylarsınız. Barışsevertik, kimi ülkelerdeyurdunu
sevmemekle bir tutulur. Banş demekleri kapatılır. Barış dernek-
leri kapatılır, ama insanları yığınla öldürme örgütleri paraca ve
üilgili olarak desteklenir.
Tek insanın tek insanı öldürmesi ağır suçtur. Ülke adaletinin
yasaları gereği ömür boyu zindan ya da canını almakla cezala-
nır.
Savaşa karşı dünya yazılannın en önde geleni bilinen Erich
Maria Remarque, Dönüş Yolu romanmda. Birinci Dünya Savaşı
sonrası cepheden dönen bir avuç genci anlatır. Savaşın son yıl-
lanndaokul sıralarından kopanlmış körpecik çocuklardan çoğu
savaş alanında can vermiştir. Sağ kalmışlarda da ruh çöküntü-
sü ağır basar. Bu gençlerden biri olan Albert, cepheye gider-
ken nişanlandığı genç kızı bir yeni zenginle yakalayınca taban-
cayı çekip adamı öldürür. Yargılama salonu okul arkadaşlarıyla
doludur
Başkan, Albert'e dönüyor. "Sanık, bir şeyler söyleyecek mi-
siniz? Tanığın sözleri doğru mu?"
Albert bir süre durakladıktan sonra, isteksiz isteksiz: "Evet!"
diyor.
"Yanınızda neden tabanca taşıdığınızı da söyler misiniz?"
Albert susuyor.
Ben lafa karışıyorum: "Tabancasını her zaman yanında taşır-
dı..."
"Her zaman mı?"
"Elbette! Mendili ve çakısı gibiydi tabancası ona .. "
Başkan hayrette yüzüme bakıyor: "Bir tabanca bir mendilden
daha başka bir şeydir?"
"Doğru. Mendili her zaman kullanamaz. Hatta yanında men-
dil bulunmadığı zamanlar da olur."
"Ya tabanca!"
"Onunla birkaç kez canını kurtardı. Üç yıldır hep yanında ta-
şır. Cephede yanında taşırdı."
"Fakat şim<$ gerekli değil tabanca. Barıştayız.."
Omuz silkiyorum.."
"Bizler böyle düşünmüyoruz henüz.."
Başkan yine Albert'e dönüyor: "Sanık, vicdanınızı rahatlatmak
istemiyor musunuz hâlâ! Yaptığınızdan pişmanlık duymuyor mu-
sunuz?" diyor
Albert, uyuşmuş gibi: "Hayır!" diyor.
Ortalık sessizleşiyor. Jüri üyeleri kulak kesiliyor Savcı öne eği-
liyor VVrlli, Albert'in üzerine atılacakmış gibi bakıyor. Ben de yal-
varır gibi bakmaktayım.
Başkan: "Fakat bir insan öldürdünüz!" diye onu konuşturmak
istiyor.
Albert, isteksizlikle: "Ben daha önce de pek çok insan
öldürdüm" diye karşılık veriyor.
Savcı yerinden sıçrıyor. Kapının yanında oturan jüri üyesi tır-
naklarını yemeye ara veriyor. Başkan soluk soluğa: "Ne yaptı-
nızdı?" diye soruyor.
Ben "Savaşta..." diye lafa karışıyorum. .
Savcı yerinden doğruluyor:
"Vatan uğrunda savaşla şu yaptığınızı bir mi tutmak istiyorsu-
nuz?" diyor.
Albert: "Hayır!" karşılığını veriyor. "O tarihte öldürdükterim ba-
na hiçbir fenalık yapmamışlardı.."
Savcı, tiksinmiş bir tavırla: "Duyulmuş şey değil" diyor ve baş-
kana dönüyor: "Fakat rica ederim.."
Fakat başkan daha az heyecanlı: "Bütün askerler sizin gibi
düşünseydi, sonu neye varırdı?" demekle yetiniyor!..
Almanlann deyişiyle 'Barış savaşçısı Remarque'ın kişileri böyle
düşünüyor!
Ya Alman savaş endüstricileri! Hans Behrend'in sözleriyel "Al-
manya'nın gerçek sahi^ierı!" Savaş endüstricileri var oldukca
savaşlar sürecektir!
Onurun çırpındığı bütün göğüslerde
Azgın lokomotifler gibi her nefes
Bir ses dolaşıyor yürekten yüreğe
Bir ses
Bir ses ki yaşamın tümüne özdeş
Sağırların kulaklannda fırtınadır
Körlerin gözlerinde bir güneş
EMRULLAH-MERAL
Yabaneı Dilde Egirimde Kooperadf Okulları
ve Yükseköğretim Kanunu'nda sadece vakıf-
lara tanınan özel üniversite kurma hakkının ko-
operatiflere de tanınması gündeme gelmiş olur.
Sonuç
Kooperatifleşme, gereksinimden doğar. Bugünkü ekonomik
ortamda çocuklanna yabaneı dilde eğitim yaptıramamamn
ezikliği içinde acı çeken öğrenci ana-babaları, yabaneı dilde
eğitim yapacak kooperatif okulunu, eşitlik içinde karşılıklı
yardım ve dayanışma içinde kurarak kendi okullarında kendi
çocuklarını okutmanın tadına varabilirler.
Prof. Dr. OSMAN ALTUĞ
Eğitim, üretim icindir. Uretimin gerçekleş-
tirilmesi ya da geu'ştirilmesi, teknolojik bilgi ve
becerinin kazanümasınabağhdır. Teknolojik
bilgi ve beceri kazanabilmek için ise teknolojik
gelişimini gerçekleştiren ülke insanlanyla ile-
tişim gerekir. Bu iletişim en az bir yabaneı di-
lin sadece okuma, konuşma yazma aşamasın-
da değil, mesleki ve teknolojik aşamada da ye-
terince bilinmesini gerektirir.
Sermayeyi sağlama yolu
lerini karşılıkh yardım, dayanışma ve kefajet
suretiyle sağlayıp koruyan degişir ortakta ve âe-
gişir sermayeli teşekkül olarak tanımlanmak-
tadır.
Bu dunımda öğrenci velileri, yabaneı dilde
eğitim-ögretim kooperatifı kurarak bu konu-
da açılacak kooperatif okulu için yatınm ser-
mayesini ortaklaşa sağlayabilirler.
Bu kooperatif, okul binasıru kiralar, satın
alır ya da inşa eder, araç ve gereçlerini, okul yö-
neticüerini ve öğretim elemanlanru sağlar, oku-
Yabancı dilde eğitim öğretim, Türk toplu- lu işletir. özel okul ücretlerinin böylesine yük-
munun ne denli özlemi ise o denli de güç ve pa- sek olduğu bir ekonomik ortamda, örneğin
halıdır. önceokulyapımı.laboratuvar.araç- 0-10yasgrubundaçocuk sahibi 1000 öğrenci
gereç sağlanması, sonra da nitelikli öğretim ele- velisi ikiUçyıl içinde taksit taksit yatıracakla-
manı sağlanması ve bunlann istihdamı; gerek
yatınm aşamasmda gerek işletme asamasında
yabana dilde eğitim yapacak okullarda yüksek
maliyetlere katlanılmasını zorunlu kılar.
özel sektör okul işletmecisi, doğal olarak ya-
tınm işletme maliyetlerinin üstünde bir kazanç
bekleyişi ile yabaneı dilde eğitim öğretim işine
girer. Devlet, buözel okul işletmeciliğinin ku-
ruluş ve işleyişini uzunca bir süre vergi dışı bı-
rakarak ülkemizin hem teknolojik gelişmesi
hem de dış pazara açüması yönünden çeşitli teş-
vikler getirmiştir. öğrenci velisi, kcoperatifm hem sermayeda-
rı hem de müşterisi konumundadır. Koopera-
Buna karşm özel okul işletmeciliğındeki yük- üf yönetiminde söz sahibidir. Onaöğretim ku-
n 10.000.000—TL(onarmilyon) ile çocukla-
rıru kendi kooperatiflerinin okulunda okutabi-
lir. Çocuklannın öğrenimlerini hem nitelik acı-
sından hem de okul ücretleri açısından ranta-
biliteye kavuşturabilirler. Okulun denetimi de
onlarda olur. Çocuklan ilkokulun 1., 2. ve 3.
sınıflannda okuyan veliler daha şimdiden eği-
tim öğretim kooperatiflerini kurarlarsa iki yıl
sonra çocuklan kooperatif okullannda oku-
maya başlayabilirler.
sek maliyetler + kazanç olayı özel okul ücretle-
rinin yükselmesi sonucunu getirmektedir. O za-
man öğretim niteliğinin düşürülmeden okul üc-
retlerini makul düzeye getirmenin çözüm yol-
ları aranmalıdır.
Okul yapımı için öncelikle sermaye gerekir;
sermayenin ise kuşkusuz bir maliyeti vardır.
Sermaye nasıl bulnnur? Yabaneı dilde eğitim
öğretim talep edenlerin (öğrenci veh'leri) yatı-
nm sermayesini karşılamalan bir çözüm biçi-
midir. Peki ama bu nasıl gerçekleşecektir? Ko-
operatifler Yasası'nın 1. maddesinde koopera-
tif; ortaklannın belirli ekonomik çıkarlannı ve
özeüikle meslek ve geçimlerine ait gereksinim-
Her meslekten insanın sermaye koyarak özel
ortaöğretim kurumu açtığı günümüzde, neden
kooperatifleşme yoluyla ortaöğretim kurumu
açılmasın?
Neden yerel yönetimlerce kooperatif okulla-
nna arsa tahsisi yapılmasın?
Neden Hazine tarafından yap-işlet-devret
modeliyle kooperatif okullanna uygun yerlerde
uygun arsalar uzun süreli kiralanmasın?
Toplu konut yapan konut yapı kooperatif-
lerine yerel yönetimlerce imar durumu, "okul
yeri ayınna okul yapnnna" koşullan aranarak
verilmektedir. Aynlan okul yerleri Hazine'ye
terk edilmekte ya da kooperatifçe yaptınlan
okul Milli Eğitim BakanlığVna devredilrnekta-
dir. Kooperatifçe yaptınlan okullann bakan-
lıkça işletilmesi söz konusu olmaktadır.
Türkiye genç nüfus yapısına sahiptir. 'İmar'-'
ın koşulu olarak yaptınlan okulun yabaneı dil-
de eğitim veren kooperatif okulu olarak işletil-
mesi için çeşitli önlemler almarak yeni teşvik-
ler getirilebilir. '
Kooperatifleşme gereksinimden doğar. Bu-
günkü ekonomik ortamda çocuklanna yabana
dilde eğitim yaptıramamamn ezikliği içinde acı
çeken öğrenci ana-babalan, yabana dilde eği-
tim yapacak kooperatif okulunu, eşitlik içinde
karşılıklı yardım ve dayanışma içinde kurarak
kendi okullannda kendi çocuklarını okutma-
nın tadına varabilirler.
Kooperatif okullanmn artması halinde Ko-
operatif Okullan Birlikleri, üst birlikleri kuru-
larak bu tür kooperatifler arasında da işbirli-
ği, dayanışma ve denetim etkinlikleri gerçekleş-
tirilebilir.
Kooperatifçilik, yoksulun acıkh durumu için
uyuşturucu bir ilaç olmadığı gibi sermaye ile
rumlannda okuyan çocuklarla velileri daha ya-
kından ilgili olduğundan, öğrenci velisi okulun
sorunları ile haşır neşir olur. Kooperatif üye- emek arasmdaki anlaşmazlığı yumuşatıcı bir
sininçocuğu okulu bitirince üyenin kooperatif- plan da değildir. Kooperatifçiliğin toplumda
teki payırd o günkü değeri ile devrederek para-
ya çevirmesı ya da hasıl olacak kazançtan pay
alması söz konusudur.
Konulanndauzman öğrenci velileri koope-
ratif okullannda kendi çocuklanna öğretmen-
lik yapmaktan zevk duyacaklardır. özel okul-
lar kooperatifler okullannın rekabeti karşısın-
da fiyatlaruu daha akla uygun düzeye çekmek
zorunda kahrlar. Kooperatifleşme yoluyla or-
taöğretimde başanb olunması halinde Anayasa
bir ekonomik yöntem olarak işleyebilirligi kuş-
kusuz istenebiliriigine bağlıdır.
Kooperatifcilikte, uretimin ve dağıtımın itici
gücü kazanç değil, hizmettir. Kooperatifçilik,
halkın işini görecek uzmanlan demokratik bir
biçimde örgütlenmiş kooperatif topluluğunun
hizmetine gönüllü olarak çağirmanın bir yön-
temidir. Bu çağnya yabana dilde eğitim vere-
cek kooperatif okullânndan baslamanın zarna-
nı gelmiştir.
HASAN TURKMEN
Ramko Sanat Merkezi 'Çağdaş Türk Resrni
Yartşması" için Galerimize yaptt teslim etme
süresi 29 Haziran 1990 Cuma akşamı sona
ermiştir. Yanşmamtza 230 sanatçt 415 yapıtla
kattlmtş bulunuyor.
Uluslararası Seçici Kurulumuz, 7,8,9 Ekim 1990
tarihlerinde toplanarak üç adet ödüle ve dört
adet mansiyona lâyık yapıtı seçecektir.
10 Ekim 1990 Çarşamba günü sonuçlar
açtklanacak ve kazanan yapıtlar aynı gün
Galerimizde sergilenmeye açılacaktır.
19 Ekim 1990 Cuma günü saat 1900'da
Galerimizde ödül töreni yapüacaktır.
Yanşmamtza katüan tüm sanatçılara teşekkür
eder ve yarışmada başanlar dileriz.
SANAT MERKEZİ
Aüyc Sokak fio-. 8 TesvUdye-tSTANBUL Tel: 136 15 38-136 lî 23,24 Fsnu 136 18 82 Telcx:26241
Nüfus cüzdanımı kaybettim.
Hükümsüzdür.
İBİŞ VAROL
Nüfus cüzdanımı, ehliyetimi
kaybettim. Hükümsüzdür.
DURSUN KOÇAK
PENCERE
Yazık Oldu.
Ya doğrudur ya da yakıştırmadır; bir gezi sırasında Londra'da
iken Afgan Kralı'na at yarışlarını'görmek isteyip istemediğini sor-
muşlar. Kral öneriyi soğuk karşılamış:
— Hangi hayvanm yarışı daha önce bitireceğini merak edecek
kadar geri zekâlı değilim.
Futbolu ilk kez seyreden sivri akıllı bir adamın da şu soruyu
sorduğu söylenir:
— Neden 22 kişi bir topun peşinden koşuyor? Hepsine bir
top verseler ya!..
Son yıllarda romanlarıyla büyük üne kavuşan göstergebilim-
ci Umberto Eco da futbolun "köleter için bir eğlence tûrû" oldu-
ğunu söylüyor:
— Futbol ile sürekli uğraşmak, insanı önemli şeylerte, siyaset
ve toplumsal yaşamla ilgilenmekten ahkoyar.
Eskiden beri bu savı benimseyenler pek çoktur. Bizans'ta glad-
yatör oyunlarının çöküş döneminde halkı oyaladığı ileri sürülür.
Ingiltere'de fabrika işçilerini avutup uyutmak için futbolun icat
edıldığtni savunanlar da vardır.
Umberto Eco diyor ki:
— Küçük ücretliler, işçiler; bunlar yalnız spor gazetes/ okur. Nor-
mal gazete okumuyor bunlar. Önemli sorunlardan dikkat sapma-
sı dediğim zaman bunu kastediyorum. Futbol,teme/konulann ika-
mesi durumunda.
*
Her spor gibi futbolun da toplumbilimsel açıklamaları elbette
olacaktır.
Ortada büyük paralar dönüyor, işin içine devletler giriyor, li-
derler kulüplerle al takke ver külah politika yapıyor, dünya ku-
palarında uluslararası boyutlar oluşuyor, profesyonellik yüzûn-
den insanın hayatı futbola bağlanıyor, halkların tutkulan ve öz-
lemleri kimi zaman bir tek maçta yoğunlaşıyor.
Nedir bu tutkular?
Ya da özlemler?
Futbolu Türkiye'ye Mütareke yıllarında İngilizler getirdiler. Bi-
zimkiler meşin topu hemen benimsediler. Bir yandan Anadolu,
Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı yürütüyor; öte yandan İstanbul'da Ka-
dıköy'ün Kuşdili çayırında futbol oynanıyor. Peki, Türk seyircisi-
nin bir maçta en büyük özlemi ne olabilirdi?
— Ah, şu İngilizleri bir yensek.
İşgal kuvvetlerinin takımlarıyla bizimkiler arasında oynanan
her oyuna Türkler bu açıdan yaklaştılar. Doğaldır ki milli maç-
larda ulusal renklerin coşkusu tribünlerde dalgalanır; ezilmiş
halkların da özlemlerini yeşil sahalarda gidermek için fırsat bek-
lemesinde şaşılacak bir şey yok...
•
Ancak tribünleri dolduran yığınların her zaman bu kadar yük-
sek ülkülerle yüklü olduklan söylenemez. Bir kez hem Türkiye
1
de hem Batı'da futbolun erkek sporu olduğunu görüyoruz. Dünya
Futbol Kupası boyunca televizyon ekranının başına çakılan;
kadınlardan çok erkeklerdir. Öyleyse futbol maçlarında dile ge-
len bütün sloganların, tepkilerin, kışkırtmalann bastırılmış erkeksi
istekleri ve özlemleri yansıtması doğal mı sayılmalı?
Çoğu küfür, ayıp sözcük, işaret, tutum ve davranış stadyum-
larda yadırganmaz. Ruhbilimciler için ilginç bir inceleme alanı-
dır tribünleri dolduran tipler...
Ortadirek, küçük memur, fabrika işçisi, küçük esnaf kalabalı-
ğının içinde holding babası, mültimılyarder, toprak ağası da var;
ama hepsi takımlarını tutarken ortak sloganlarda birleşiyorlar.
Nedir onlar?
Yatak edebiyatının ve porno dünyasının yeşil sahaya uygulan-
mış biçimleri...
*
Futbolun, çağımızda incelenmesi gereken karmaşık bir tut-
kuya dönüşme&i ne anlama geliyor?
Düşüneduralım bu sorunun yanıtını; ama Kamerun İngiltere
1
ye yenilmeseydi; hepiniz gibi ben de çok sevinecektim...
Yazık oldu.
Dinmeyen özlemimiz
AZİZT4NER
Gökyüzünden aynlışmın 5. yılında
selam olsun.
EŞİVEKIZI
TEŞEKKÜR
Kızımız RÜYANAZ'ın dünyaya merhaba deyişinde
emeği geçen;
Dr. GÜNHAN YAYLA,
Dr. VEDAT ÖZCAN,
hemşire NERİMAN HÜNLER ile Kadıköy Şifa
Yurdu personeline teşekkür ederiz.
HÜLYA-SLAT SEKMEN
TA TİLİNÎZİ DEGERLEND1RIN
BUYAZİNGİÜZCEOGRENIN
KİRALIK YAZLIK
Silivri Semizkum Basmkent-4'te 55 mJ
dubleks daire
kiralıktır.
Tel: 346 26 41 - 361 36 97
SATIUK DAÎRE
80 m
2
38 milyon
Fidanbk-BOSTANCI
Tel.: 364 61 38
• 9 hafta süreli yaz dönemi kayıtlarımız başlamıştır.
\Size en yakın şubemizde seviyenizi belirletip
yerlerinizi ayırtınız.
11-18-25 Haziran 1990
11-16-23 Temmuz 1990
GÖKDİL'in yıllara dayanan erişilmez deneyiminden
yararlanın..
UNUTMA YIN
İngilizce ve Almanca GÖKDÎL 'de öğrenilir.
FOREIGN LANGUAGE CENTRE
TAKSIM SB
I
LALELI SB.
Kur.jita, SOK \r> -0
Beya/ı- Te1
52C î ' 4 -
527 62 14 5 1 ' 4=i 83
BAKIRKÖY SB
Tei 571 27 83 583 6f
KADIKÖY SB
3-15 '8 96