23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 18 TEMMUZ 19i Yük^eköğredmde tnsangücü 1973 yılında çıkarılan 1750 sayılı yasa, konuyu senatonun kararı dışına çıkararak -ki günümüz koşulları altında doğrusu da budur- öğretjm üyelerinin emeklilik yaşını 70 olarak saptamıştır. Üniversiteyi askeri bir hiyerarşiye sokmayı amaçlayan 12 Eylül yönetiminin 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası ile bu yaş 67'ye indirilmiştir. Prof. Dr. ZİYA BURSALIOĞLU 1946 tarihinde çıkan 4936 sayılı Üniversite Kanu- cak bu konuda kendilerine önce sağlıkh, sonra da nu, üniversite profesörlerinden öğretim görevi ya- yeterli bilgi verilip verilmediğinden en azından kuş- pabilecek durumda bulundukları ilgili üniversite se- ku duymak da demokratik yönetimde, meslek men- natosunca kabul edilecek olanları emeklilik bakı- suplarının hakları içindedir. Ikinci söylenti. bazı mından yaş sınırı hükümlerinden ayrık tutmus, 1960 parlamenterlerin tasarıya karşı olduğudur. FarkJı tarihinde çıkan 115 sayılı yasa da aynı hükmü tek- tereihler arasında, Aîaıürkçü bir kuşagın sislem dı- rarlamıştır. 1973 yılında çıkarılan 1750 sayılı yasa, şına cıkanlmasının çabuklastınlması da söz konu- konuyu senatonun kararı dısına çıkararak -ki gü- su edilmektedir. Cçüncü bir söylenti ise bazı aka- nümüz koşulları altında doğrusu da budur- öğre- demisyenlerin tasarıya karşı çıktığıdır. Kavramın tim üyelerinin emeklilik yaşını 70 olarak saptamış- kaynaklandığı Latincede, iiniversitas terimi, bir bü- tır. Üniversiteyi askeri bir hiyerarşiye sokmayı amaç- tünii ifade etmektedir. Bunun anlamı, üniversite ile layan 12 Eylül yönetiminin 2547 sayılı Yükseköğ- ilgili kararların, şu ya da bu parçasının ağırlığı al- retim Yasası ile bu yaş 67'ye indirilmiştir. Son ola- tında değil, bir bütünlük içinde ele alınması demek- rak bu yaşın tekrar 70'e çıkanlmasını öngören ve Milli Eğitim Bakanı Sayın Avni Akyol tarafından t d a ğ , ç tir. Nitekim, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu- nun döner sermayeye ilişkin 58. maddesindeki, an- l i d i l l lbilhazırlattınlan değişiklik tasarısının, bakanlıkların cak sağlık bilimleri faJcültelerinde işlevsel olabilen, olumlu görüşü de alındıktan sonra Başbakanlık'ta gelirlerin o birimde görevli herkese dağuılması hük- takılıp kalması, akademik çevrelerde bazı söylenti- lere yol açmış bulunmaktadır. Bunlann başında, Sa- yın Başbakan'ın tasarıya sıcak bakmadığı söylen- tisi gelmektedir. Herhangi bir yasa tasansına soguk bakması, kuş- b ' k d i l i i i d d i A g g mü, sosyal bilim fakültelerindeki araştırma girişi- mini olumsuz etkilemiştir. Çünkü toplu hizmet ve toplu araştırma bu fakültelerin özelliklerine uygun düşmemektedir. Üç söylenti açısından da göze çar pan bir çelişki, 3455 sayılı yasa ile yaklaşık 2500 öğ- i i l k l ğkusuz Sayın Başbakan'ın takdirleri içindedir. An- retim üyesinin humet olanaklarının artmasını sağ- layan Sayın Bakan Akyol'un bu politikasımn doğ- ru, aynı amaca dönük başka bir politikasımn yan- lış görülrnesidir. Öğretim elemanı yetiştirmede kısırlık Yükseköğretimde öğretim üyesi potansiyeline göz atmadan önemli bir gerçeği anımsatmak yararlı ola- caktır. Öğretim üyesi sayısını arttırmak bir olay, öf- retim üyesi gereksinimini karşılamak başka bir olay- dır. Yâni birimdeki başan, öbürünün güvencesi de- ğildir. YÖK tarafından yayımlanan "Yükseköğre- timdeki Gelişmeler" başlıklı kaynağa göre birinci olay şöyle özetlenebilir: 1982-1990 arasında, profe- sör sayısı 2080'den 4527'yeyükselmiş, doçent sayı- sı 2647'den 248l'e düşmüs, yardımcı doçent sayısı da 2230'dan 3265'e çıkmıştır. Dönem artış ya da aza- lış oranları sırası ile °/o 117.6-6.3 ve 47.7; yıllık orta- lama artış veya azaiış oranları, yine aynı sıra ile Voll.7, -0.8 ve 5.7'dir. Aynı yıllar içinde öfrenci sa- yısındaki dönem artış oranı, açıköğretim hariç, rç>10/.3, yıllık ortalama artış oranı %12.4'tür. Bu konuda, öğretim üyelerindeki artışlar kendi içinde ve öğrenei artışına oranla dengesizlik göster- mektedir. Ote yandan Beşinci Beş Yıllık KaJkınma Planı dö- neminde 45.000 öğretim elemanı gerçekleştirme he- defi 16.100 eksiğiyle gerçekleşmiştir. Altıncı Beş Yıl- lık Kalkınma Planı için bu hedef 47.000'dir (1). Ge- rek 1988 gerekse 1989 yıllık programları, öğretim elemanı yetiştirme programlarının, plan hedefleri- nin altında kaldığını belirtmiştir. Profesörlerin emeküye aynlması ile beş yıl içinde bu açığın arta- cağı aynca vurgulanrruştır (2). Büyük Millet Mec- lisi tarafından kabul edilen kalkınma planlarının. güvenilir değerlendirme belgeleri olduğu unutulma- malıdır. Öğretim üyesi gereksinimini yansıtan başka bir gösterge de bir öğretim üyesinin ders okutma sını- rının 30 saat oluşudur ve ders kadar önemli olan tez yonelme yiikü buna dahil değildir. Oysa orta- öğretimde genel bilgi ve meslek dersi öğretmenleri 30 saate kadar ders okutabilmektedir. Bu benzerli- ğin çeşitli yorumları başında, yüksek ögretirn insan gücü ihtiyacı gelmektedir. Başka bir gösterge, 100'den fazla milletvekili ta- rafından verilen değişik yasa önerileri ile açılması istenen 11 üniversite ve 17 fakültedir. önümü^deki yasama döneminde bir kısmı kuşkusuz açılacak olan bu kurumların öğretim üyesi gereksinimi, mev- cudun eksiltilmesi ile mi karşılanacaktır? 3455 sayılı yasa ile profesör olanlann kadro ge- reksinimine gelince örneğin Ankara Üniversitesi' de bu sayı 300 civarındadır. Gene bu üniversitede 1990-92 yılları arasında emekli olacak öğretim üye- leri sayısı yaklaşık 50, bunun üçte biri kadarı pro- fesördür. Kadro ihtiyacının bu yolla karşılanacağı- nı düşünmek bile yanıltıcı olacaktır. Sonuç Bütün bu durumlar, yönetimin temel görevini arumsatmaktadır: Bu görev, mevcut kaynakiann tü- ketilmesinden ibaret olmayıp yeoi kaynakJar yarat- maktır. Örneğin, bir kurumun gereksinimini baş- ka bir kurumun kaynakları ile karşılamak, yöneti- min kolay ve rahat bir yoludur. Buraya kadar açık- lanan sorunun çözümü de mevcut değil, yeni kay- naklarda aranmalıdır. 1) DPT, BBYKP, s. 13? DPT. ABVKP, s. 299. 2) DPT 198« Yılı Programı, s. 344, 345. DPT 1989 Yılı Progra- mı, s. 360. EVET/HAY1R OKTAY AKBAL Onurlu BirÖzgür Yaşam İçin "Partimiz, diğerlerinden farklı olarak halkla bütünleşme yo- lunu seçmiştir." Halkın Emek Partisi Genel Başkanı Fehmi Işıklar HEP'li on bir milletvekifinin başlattıkları yürüyüş öncesinde böyle konuşu- yor. Partinin öteki partilerden farklı olduğunu, halkla bütünleş- me yolunu seçtiğini... Halkla bütünleşme ne demektir? Bu bütünleşme nasıl ger- çekleştirilir? HEP ne yapacak, neler önerecek ki halkı arasında bulabilsin? Ortada birçok parti var, sol kanatta CHP mirasçıları- nın sayısı az değil. Önce SHP var, her zaman yüzde 25 oy ala- biliyor. Sonra DSP var, o da yüzde 10'u aşacak güçte görünü- yor. SHP'nin lideri inönü. Hem kişiliğinin etkinliği, hem de so- yadının gücüyle kamuoyunda saygmlığı olan bir lider. Bir aydın, bir bilim adamı... DSP'nin lideri ise bir zamanların umut'usayı- lan, üç kez başbakanlık sorumluğu yüklenmiş Ecevit. Bir yazar, bir aydın... Bir de adını yeni yeni duyurmaya başlayan Halk Par- tisi var. Sonra Sosya/isf Parti var. Bütün ülkede örgüt kurmayı başarmış. Bir de TBKP var Tarihsel birörgüte sahip. Aynca Sos- yalist Birlik'in de partileşmesi bekleniyor. Görüldüğü gibi yelpazenin sol kanadı iyice dolu. Solun en çok yüzde 40 oranda oy alabildiğini biliyoruz Demek bu yüzde kırkı birçok parti paylaşacak. Bu arada Halkın Emek Partisi de yeni ve anlamlı bir güç olarak politika dünyasında kendine yer arı- yor. HEP'te deneyimli sendika liderleri, genç politikacılar var. Bu- güne kadarki görünümleriyle halktan yana olduklarını kanıtla- mış adlar. Baştürk, Işıklar, Canver vb. Daha önce CHP'de, SHP'de, Halkçı Parti'de yer aJmış, polilikanın içinden gelen in- sanlar. HEP'in ilk genel seçimde önemli bir güç olacağmı sdy» Jgfliek belki erKen sayılabilir. Ama yabana atılmaması gereken "bir eylem olduğu açık... HEP'ç* on bir milletvekili dün büyük bir yürüyüşü başlattılar. İstanbul'dan yola çıktılar. Adapazarı, Bolu, Ankara, Adana, Ga- ziantep, Urfa, Mardin, Diyarbakır'a kadar sürecekyürüyüşleri... 'Onurlu özgür yaşam' adını vermişler bu eyleme... özgür bir ya- şam özlemi HEP'çilere yetmiyor. bu yaşamın aynı zamanda onur- lu olması da gerek. Onursuz yaşamın özgür olamayacağı açık- tır. HEP'çiler onurlu özgür yaşamı yaratmak için yola çıkıyorlar. Böyle güzel bir özlemi gerçekleştirmek çabasını saygıyla karşı- lamak gerekmez mi? Geçen gün HEP Istanbul Milletvekili Abdullah Baştürk'le HEP : in geleceği konusunu konuşmuştum. Baştürk, partisine güven duyuyor, kısa sürede emekçi halkımızın desteğiyle Önemli bir güç olacağına inanıyor. Bakmayın basın sayfalarında HEP'in gölge- de bırakılmasına, Dalan'ın DMP'si kadar bile söz konusu edil- memesine! HEP, emekçilerin kurduğu bir parti, DİSK'in önde ge- len kişilerinin oluşturdukları bir sıyasal birliktelik olması pek çok kişiyi huzursuz etmiştir. Kimilerimiz halk yararına dişe dokunur bir çalışma gösterilmesinden pek hoşlanmaz. Kuramsal tartış- malar yerine halkın içinde, halkla birlikte çalışan insanları gör- meziikten gelirler. HER her şeyi açık açık yerine koyuyor. Yay/m- lanan parti programını dikkatle okursanız yıllardır özlemle bek- lenen konuların HEP programında gündeme getirilmiş olduğu- nu görürsünüz Parti programları, bir partinin gerçek niteliğini gösteren ayna- lardır. Kimi zaman bu program unutulmak istenir, lider durumun- dakiler kendi programlarına yan çizer. Bugün SHP'de birtakım yöneticilerin yaptığı gibi! HEP programını, HEP yöneticilerinin, üyelerinin, yandaşlarmın bir çeşit kutsal kitap gibi benimseye- ceklerini, zamanı gelince eksiksiz uygulayacaklarını ummak is- teriz. Bu programda laiklik üzerine bakın neler deniliyor: "TC bü- tün kurumlar/yla laik demokratik esaslara uygun olarak yapıla- nacaktır. Dinler ve mezhepler arasında ayrıma yol açan, özellik- le mezhep diktası yaratan bugünkü politikalara son verilecektir. Dinin devlet işlerine karışması kesinlikle önleneceği gibi halkın dini inançlanna en geniş anlamıyla saygılı olunacaktır." HEP, imam okullarının normal liselere çevrileceğini, zorunlu din dersinin kaldırılacağını, Diyanet işleri Başkanlığının Türki- ye'de etkili bütün dinlerin felsefi görüşlerin ve inanç gruplarının temsil edildiği bir yapıya kavuşturulacağını da bildiriyor. HEP programının çağdaş gerçeklere uyduğunu söylemek isterim. Öte- den beri yazılarımızla belirrtiğimiz konular, sorunlar ve çözüm yollan programda bütün genişliğiyle ele alınmıştır. HEP'in 'onurlu yaşam özgürlüğü' yürüyüşünü halkımızın ger- çek kurtu/uşu yolunda aJılmış bir adım saymak hiç yanlış olmaz. Yargıda yanlış yola gîrîlî\ or... Müsteşar Arif Yüksel'in "olur" damgası ve imzası ile baro başkanları, soluğu ağır ceza mahkemesinin sanık sandalyesinde bulmaya başladılar. Oysa avukatlar için güvenceli soruşturma gerekiyor yasaya göre. Av. TURGUT İNAL Balıkesir Barosu Başkanı 1980Askeri Darbesi'ninyapıldığj ilk yıllar- da Devlet Başkanı ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı bulunan kişiye, dönemin Adalet Baka- nı Cevdet Menteş, yargının sorunlarını ve ge- reksinmelerini sayarken Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun oda ve makam arabasmm bulunmadığını dile getirmiş ve bu sözler Dev- let Televizyonu ile Türkiye'ye duyTuulmuştu. Demek oluyor ki bir oda ile bir araba yargının sorunlarını çözmek için yetecek ve anacaktı. Yukarıdaki yanıtın ışığı altında, Yargı gü- vencesi veyargının hükumete ve Meclis'e tam bağımlılığı, muhtaç kılınması ve muhtaç hale sokulmasını doğuran tüm yasal değişiklikler birbiri ardına sürerken, 3-5 kişi, 3-4 baronun ve Barolar Birliği'nin dişında, hukuk kesiminden adeta ses seda çıkmaz vıllar yaşanmıştı. Yasaya aykırı girişimler... dertlerinizi, tayin isteyen var mı, ben söz ver- dim mi yaparım' biçimindeki sözJerini de hu- kuk ve yargı varlığıraız adına doğru bulmayız. Kendimizi eleştiri üavranışlarından ve hitap tarzından başla- yarak, kendisine yapılan başvurulan, tek secici ve tek atayıcı ve tek karar verici gibi davranan bu kişiye muhatapolanlar Yüksek Yargıçlar ve Savalar Kurulu'nun 7 kişiden oluştuğunu, baş- kanın bakan olduğunu, üyelerinin de yüksek mahkeme üyeleri olduğunu düjünün ve takdi- gının işleyişi, çalışması, çağın gerisinde kalma- sı, yargıya rüşvetin girmeye başlaması, yargı- daki eğitim eksikliği, yargıç eksikliği, yargı pa- rinizi ona göre yapın; hukukçuya yakışır onur- halıhğıgibine>ikonuşursakonuşsunlar, buko- luluğu gösterin. nuşmaları ve açıklamaları, Adalet Bakanlığı, Gideceği il veilçeC. Başsavcılanna, bulun- baro başkanlannın görevi içinde saymamakta duğu kentten telefon ettirerekhazır olmaJan ta- veAvukatlık Kanunu'ndaki izin vermemadde- limatlarını verdirenveyinedeulufedağıtırgi- sini işletmemekte, avukat için bu güvence ve so- bi adliye ihtiyaçlanni tespit edip, ulufenin mik- nısturma usulü çalıştırılmamaktadır. tarını tayin eden davranışı siz yargının yticeli- Yukarıda açıklanan olaylara lzmir 2. Ağır ği ile saygınlığı ile anık nasıl bir araya getirir- CezaMahkemesi'nde, keza Ankara 1. Ağır Ce- seniz getiriniz bilemeyiz sayın adliye men- za Mahkemesi'nde ve en sonra da Denizli Ağır s u p I a r ı ! . . CezaMahkemesi'nderastlanılmış, tzmir Ağır 7 baro başkanı bir araya gelerek "hâkimve Cezası bu eksikliği görmüş, ikmali dhetine git- savcılar, atama ve nakil kararnamelerinin çık- miş ve sonuçta davalı aklanmıjtır. m a sı sırasında, son derece huzursuzdurlar. Burada şunu vurgulamak istiyoruz: Cumhu- Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu bağımsız riyetin savcıları durumunda bulunan meslek- taşlanmıan ve baro başkanlanmızın meslek içi çalışma, konuşma veyaalanndan dolajT soruş- değil mi? Orada bulunan 5 yüksek mahkeme üyesi yok mu" dememizin anlamı şudur: "Yıl- lardan beri sekreteryası, makam odası, çalışma imkânı bulunmayan, dosyaları bakanlıkta ha- olaya tam egemen olarak karar verme olasılı- ğından yoksun bulunuyoruz" diyerek istifa eden tek bir kurul üyesine rastiamadık!.. Önce kendimizi eleştirelim: Türkiye'de demokrasi gelişecekse, cumhu- Şimdio yıllar gerilerdekalırken, aynı konu- turma açarken, Avukatlık Yasası gereği izin al- mabenzerolaylarbugünlerdesiirüpgitmekte- madan (izne başvurmadan) kendiliklerinden arlananbu tayinkararnameleri 7.800hâkimin dir: Müsteşar Arif Yüksel'in olur damgalı avukatı vebarobaşkanıru makamına çağırarak kaderini bizler istenen biçim ve içerikte, yansız, emirleri ifadesine başvurması yersizdir, yasaya aykırı- Dünyanjn, 2. büytiklükteki Istanbul Baro- dır, kendiieri için "mürüvvet" ise de... su'nun kapatılması için Adalet Bakanlığj'nca Keza Adalet Bakanlığı Müsteşan'nın baro başvurulan yolun ötesinde, Türkiye'de baro çalışmalan nedeni üeyapılan toplantı, otunım, baskanlannın mahkemelere sevk edilmesi git- konferans, panel veaçıklamalarda yargının ve tikçe artarak sürmektedir. Bu artışın kabarma- hukukun konularını ele alan baro başkanları- riyet, tam cunıhuriyet rejiraine oturacaksa, in- sının anlamımn yaru sıra baro başkanlannın nı yasal olmayarak sanık sandalyesine oturt- san hakları, Türkiye'de hâlâ ağır soruo ve sı- Türk Hukuku ve Yargısı üzerine söyledikleri ması da yersizdir. Çünkü Avukaflık Yasası'nın kmtılariçindebulunan konumunu sürdürüyor- sözler, yaptıklan irdelemeler ve eleştiriler or- getirdiği, ayrı yargılama güvencesini uygulat- sa, mahkemeler bin sorunJar kamburu içerisin- taya konulurken, yargınınsıkıntıları vemeşak- ması gerekir. Uygulatmamak bu bakanlık müs- de bulunuyorsa, bunda siyasi rejimin, yöneti- katlerine, adliyenin manevi şahsına hakaret teşarının makammı ne yticeltir ne de onu baş- min, yönetici ve siyasetçilerin, hükümetlerin damgası vurularak bu kişilerin bulunduklan il- ka makamlara götürür. Yalnızca yanlı tutumu büyük payı, katkısı vardır ama bu katkıda ve lerde C. Savcıları tarafından resen ifadeleri nedeniyle itibar yitirimine uğrar. payda hukukçuların yeri, vebali, sorumluluğu alınmakta, mevcut konuşma ve gazete haber- Yukandaki olaya paralel ve uygun olarak hiç de onlardan geri değildir. 1925 yılında Ga- leri elclenerek bakanlığa gönderilmekte, bakan- bakanlık müsteşan aynı zihniyete yakışır bir bi- n Mustafa Kemal'in, Ankara Hukuk Fakülte- üktan da MüsteşarSayınArif Yüksel'inOLUR çimdeçıktığı yurt gezilerinde kendisini sınır ve si'nin açılışında söyiediği söylevde, bir kısım damgası ve imzası ile baro başkanlan, soluğu şehir kapılannda karşılatma, konvoy habnde hukukçuların (Istanbul dükâlığında) çağdaş ağır ceza mahkemesinin sanık sandalyesinde al- jehregirme, C. Başsavcılarırun odasında ha- cumhuriyete ve ulusal egemenliğe davalı dü- maya başladılar. Oysa avukatlar için güvenceli kim ve savcıları toplayarak onlara ilkokul öğ- şünceye karşı çıkmalan karşısında duyduğu acı soruşturma gerekiyor, yasaya göre. Bunun ne rencilerine hitap eden başöğretmen ve köy kah- yakınmalannm anlamı ve gerçeği şimdi de ar- anlama geldiğine bakalım: vesinde seçmen derdi dinleyen profesyonel po- tan düzeyde vehametini sürdürürdurumdadır. Baro başkanları hukuk için, yargı için, yar- litikacı gibi hareket «inesi: 'Söyleyin bakalım Hukukçuluğumuz adına ne acı! STUOIO PEIIMTURE SANAT GALERİSİ & RESİM ATÖLYESİ REStM ÇALIŞMALARI TEŞV1OYE KAUPC3 SK. l«/l 13 2 2 3 1 9 Türkiye'nin en güzel düğün salonlan NİŞANTAŞI « RESTAURANT Düğün Salonlan 150 kişi için: Yemekli 1.785.000 Yemekli mezeB: 2 175 000 Rez:147 62 39-147 74 40 • Sahnlanmız klimahdır • ONEMLI DUYURU Şarköy'de kurulmakta olan SEHERYELt Tatîl Köyü hak sahibi olan kişilerin, şirket merkezine müracaatları önemle rica olunur. Adrcs: Şehit Muhtar Caddesi No. 11/2 80090 Taksim/İSTANBUL Tel.:(l) 153 58 18- 155 32 90 KADIKÖY BELEDİYE BAŞKANLIĞI'NDAN ULUSAL FİKİR YARIŞMASI Kadıköy, Selamiçeşme'deki 120.000 m 2 'lik alanda yapılacak olan park; kültürel, sosyal ve sportif amaçlı tesislerin kapsam ve programının saptan- ması amacıyla Ulusal ve Tek Kademeli Fikir Yarışması düzenlenmiştir. Katı- lım, dileyen herkese açıktır. 'YARIŞMA JÜRİSİ A—DANIŞMAN JÜRİ ÜYELERİ Prof. Or. Nurettin Sözen, Dr. Cengiz Özyafçın, Çelik Gülerşoy, Nurdoğan Özkaya B—ASLİ JÜRİ ÜYELERİ Prof. Suha Toner Prof. Işık Aydemir Doç. Dr. Fatih Gorbon Cengiz Eren Melih Koray C—YEDEK JÜRİ ÜYELERİ Prof. Turgut Öviinç Doç. Dr. jfhan Altan D—RAPORTÖRLER Levent Ersun Mürsel Selçuk • ÖDÜLLER 1. ÖDÜLE NET İst. Büyükşehir Belediye Bşk. Kadıköy Belediye Başkanı Turing Otpmobil Kur. Gn. Bşk. Y.Mimar İst. Bk. Şb. Anadolu 1. Bölge Başkanı (Mimarfar Odası.) Y.Mimar Yıldız Ünv. Rektörü. Y.Mimar Yıldız Ünv. Mimarlık Fak. öğ- retim üyesi. Y.Mimar MSÜ Mimarlık Fak. öğretim üyesi. Y.Mimar MSÜ Mimarlık Fakültesi öğre- tim üyesi Y.Mimar Serbest 2. ÖDULE NET 3. ÖDÜLE NET 3. MANSİYON BEHERİNE NET Y.Mimar Yıldız Ünv. Mimarlık Fak. öğ- retim üyesi Y.Mimar Yıldız Ünv. Mimarlık Fak. öğ- retim üyesi. Y.Mimar Serbest Y.Mimar Peyzaj Mimarı 15.000.000 10.000.000 5.000.000 2.500.000- ödenecektir. Proje teslim tarirıi 6 Ağustos 1990 Pazartesi günü saat 17.00'ye kadar Yarışma şartnamesi ve eklerini almak için Kadıköy Belediye Fen İşleri Mü- dürlüğü'ne müracaat edilecektir. Bu yer için 14.05.1990 tarihli duyuru, daha fazla katılımı sağlamak ama- cıyla yukarıdaki biçimde Ulusal Fikir Yarışması'na dönüştürülmüştür. ECZACI Doğuda. dolgun ücretJe çalışabilecek eczacı aranıyor. 374 36 52 SATILIK BMW 31582 Model Siyah Tel: 512 05 05 / 492 PENCERE Sıfıra Ooğru Zaman... Televizyonda Haçaturyan'ın müziğiyle Spartaküs (Spartacu balesi yayımlandı. Roma'da Bolşoy balesinin Cotosseum'da gerçekleştirdiği gö teriyi ünlü sinema oyuncusu Vittorio Gasman sundu. iz/ediğ miz gerçek bir sanat şöleniydi. Colosseum, İsa'dan önce 82 yılında açılmıştı. Elli bin kişili îaştan bir stadyum düşünün; ama, yeraltı donanımı da olsur ortasmdaki arenada gladyatörler boğuşuyor ya da yırtıcı hayvaı larla güçlü köleler birbirlerini parçalamaları için rneydana sûrü lüyor. Sezar, onur locasında; tribünlerde halk çığlık çığlığadır. İsa'nın doğmasına daha vakit var. Bugün 5 milyara ulaşan yaşlı gezegenimizin nüfusu o yıllar da ancak 150 milyon... Aradan 2000 yıl geçti; Sovyetler'in Bolşoy balesi Spartaküs'û oynuyor Cotosseum'da; izleyiciler tribünlerden seyrediyorlar; te- levizyon, bize de ulaştırıyor bu çarpıcı sanat olayını... * Spartaküs Trakyalı bir çobandı; ölümü İsa'dan önce 71 yılına rastlar; aşağı yukarı Colosseumun yapılışıyla eşzamanlı sayıla- bilir Spartaküs'ün yaşam/... Trakyalı çoban başlangıçta Roma İmparatorluğu'nun askeri o(- du, ordudan kaçınca köle sayıldı, gladyatör olarak satıldı; arfık işi efendilerıni eğlendirmek için arenalarda insan öldürmekti; ama, Spartaküs'ün yüreği bu işi kaldırmadı; arkadaşlarıyla bir- likte 73 yılında kaçtı, bütün köleleri özgürlüğe çağırdı. Spartaküs'e katılanlar çoğaldılar, bir orduya dönüştüler, üst- \er\ne gönderilen Roma birliklerini bozguna uğrattılar. Sparta- küs 30 bin kişiye ulaşan ordusunu kuzeye doğru yürüttü; Alp Dağlan'nın ötesinde Sezar'a boyun eğmemiş bölgeler olduğu söyleniyordu. Romalılarla savaşa savaşa ordusu 100 bin kişiye ulastı Spartaküs'ün; bu kez de askerini besleyemez duruma düş- tü; çünkü yerieşik düzene ters düşüyordu. Güneye yönelmek zo- runda kaldı; sonunda yenilgiye uğradı, savaşarak can verdi. Ro- mafıfar binlerce köleyi işkenceyle öldürdüler. Spartaküs üzerine roman yazıldı, film çekildi, oyunlar dûzen- lendi. 2000 yıl sonra televizyonda Spartaküs'û seyrederken in- san düşüncelere dalıyor. * Önce Trakyalı çoban, sonra Romalı asker, ardından gladya- tör, yaşamının son iki yılında özgürlük savasçısı Spartaküs, ken- disinden sonra tarihin nasıl yazılacağını bilse, Roma'ya karşı baş- kaldırır mıydı? Televizonda Kunta Kinte'yi de izledik. Kunta Kinte Afrikah bir siyah, Spartaküs'ten 18 yüzyıl sonra yurdundan kopanlıp köleleştiriliyor; bukağıyla vuruluyor, Ameri- ka'da satılıyor. Spartaküs'ten sonra kölelik bir yıldan fazla sürdü, hem de uy- gar sayılan ülkelerde... Çok değil, birkaç kuşak önce Avrupalı hanımlar Latin Amerı- ka'da Paris'ten getirtilmiş süslü püslü giysileriyle dolaşırlarken, maymunlarını, köpeklerini ve yerli kölelerini de yanlarına alırlar- öı. Vatikan, Kızılderililerde insan ruhu olup olmadığını çok dü- şûnmüş ve tartışmıştır; Papalık köleleri hayvan saydığından ruh- larının bulunmadığını da uzun süre savunmuştu. Romalılar çağın en uygar toplumu sayılıyorlardı; yeryüzüne düzen getirmişlerdi; Roma barışı (Pax Romana), boyun eğen ül- kelere sözde dirlik ve düzen sağlıyordu. Spartaküs, Roma'nın yerieşik değer yargılarına başkaldırmıstı; yalnız zamanın buyurganlarına değil, yargıçlarına, bilgiçlerine ve bi/gelerine de karşı çıkıyordu: çünkü düzenden bir parçaydı- lar onlar da... Spartaküs, kenDisinden sonra köleliğin bu kadar uzun sûre- ceğini bilse başkaldırır mıydı? Başkaldırmasa yine de bugüne kadar yaşamayazdı; ölecekti, ama 71'de değil, belki 65'te, 60'ta ya da 50'de; bilemediniz 45'te • gözlerini kapatacaktı. Sakın şaşırmayın, bildiğiniz gibi İsa'dan önceki zamanı hesap- larken yıllar gectikçe sayılar küçülür, sıfıra doğru yaklaşır. VEFAT ve TEŞEKKÜR Sevgili oğlumuz ALPER ERSOVu 12 îernmuz günü kaybettik. Aziz naaşı 13 lemmuz cuma günü Karacaahmet'ıeki aile mezarlığına defnedilmiştir. Allah rahmet e>lesin. Büyük acımız dolayısıyla yurt içi ve yurt dışından taziyetıe bulunan arkadaş, akraba ve dosllanmıza minneîlerimizi sunarız, Ailesi adına babası Dr. METE ERSOY SAtT EROL (1967-19901 "...Nasırlı ellerle yaratılan o görkemli bayrama hiç kirase fark etmeden sen de katılacaksın Saif..." Konya'da ırafık kazasmda yitirdigimiz mücadele arkadaşımızı unutmayacağız. ANKARA'DAN DEVRİMCt GENÇLİK DERGtSt OKÜRLARI ADCV4 LFIK GÜRBİZ VEFAT Yakacık Süreyya Paşa Sanator>"umu Göfüs Cerrahi Servisi'nde yıllarca hastalarına şifa vermiş emekli Uzman Dr. RAGIP GÖKÇE vefat etmiştir. Cenazesi 16.7.1990 Pazartesi günü Karacaahmet Mezarlığında toprağa verilmiştir. Acımızı paylaşan akraba ve dostlarımıza teşekkür ederiz. YAKUP AYDIN Oğlumuz GÖKHAN'ın doğumunu tüm scvenlerimize duyururuz. GÜLDEN-YALÇIN AKIN 16.7.1990-İstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle