Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 13 TEMMUZ 1990
€ E R R A li O C L lD E G I S E N L A T I N A M E R I K A
Arjantin'de askeri diktatörlüklersırasındayaklaşık 30 bin kişi kayboldu. Yakınları 7yıldır herperşembeyDe Mayo Meydanı'nda onlan hatırlıyor, hatırlatıyor
Çocuklar kayboldu,umut değil
Beyaz bîryantinli saçlannı arkaya doğru ta-
ramtştı. Yelekli takırn elbisesınin siyahı akçıl-
laşmış; ceketinin kollan yer yer iyice aşınmıştı.
Boynuna sardığı fular, başının üzerine yerleş-
tirdiği gri fötr şapkasıyla garip bir uyum sağ-
Uyordu. Her ikisi de kullanılmış eşya satan bir
eskici mağazasmdan rastgele toparlannuş par-
çalar olmalıydı, ama iğreti durmuyorlardı.
"20*11, '30% yıllann görkemli melodilerini söy-
leyen o yaşlı, yorgun ses ile doğal bir bütün
oluşturuyordu bu eski şapka ve fular.
Bir zamanlar Buenos Aires'in ünlü tango
klüplerinde çalan "Tango Trio" (Tango Üç-
Ittsü) ekibi, bu güneşli pazaı öğleden sonra-
sında tezgâhlarım kentin en nostaljik köşesi-
ne, göçmenleri karşüayan ilk limarunın bulun-
duğu San Telmo mahallesıne yerleştirmişti. Et-
rafta biriken kalabalığın attığı eski, buruşuk
ausıreller tangonun ilahı Carlos Gardel'in fo-
toğrafıyla süslü olan boş bir gitar kutusunun
içinde toplanıyordu.
Ortada akordeonunu dizlcri üzerine oturt-
muş olan tangocu, gözlerini hep kapalı tutu-
yor; arada sırada başını bükerek müzik aleti-
nin üzerine yaslıyor, kendini notaların akışı-
na kaptınyordu. Çoluk çocuk, yaşü, kadın er-
kek "TKo 1ango"nun etrafında biriken kala-
balık ise kentin hemen her yerinde duyulan
bu müziği ipnotize olrauş gibi dinliyor, arada
bir melodiyi eşlik ederek mınldanıyorlardı.
Turistlere yönelik bir tango-shovv değildi bu.
Yarattığı geniş ilgiye bakıhrsa, genelde Arjan-
tinlilerin tangoyu hâlâ sevdiği anlaşılıyor. Ger-
çi Japon grupların, ttalyanlann, Ispanyolla-
nn gittiği "Viejo Almacen"e bir ünıversite asis-
tanının maaşı olan 25 dolan vererek müzik
dinlemeye gidemiyorlar, ama özellikle cuma,
cumartesi gecelerı hafif bohem havalı "Bar
Sor", "Cantina Felicudi" ve "Cafe Homero"
gibi tango klupleri ağzına kadar doluyor.
özellikle Roberto Goyeneche'yi dinlemeye
ya da görmeye gelenlehn doldurduğu "Cafe
Homero" şu sıralar pek gözde. Polonya kö-
keninden dolayı, Goyeneche'ye " H Polaco"
deniyor. 75 yaşındaki Polaco, tangonun Car-
los Gardel döneminden kalan tek mitosu. Yaşlı
adam mendilinin arasına koyduğu kokaini
çektikten sonra sahneye çıkıyor. Fazla sesi kal-
madığı için ancak şarkı sözlerini okuyabiliyor.
Ne ki kokain ve viskiden ötürü hafif dili de
dolaşıyor.
'Işıksız bir kuş gibi'
2. Dunya Savaşı sonrası Avnıpası'ndan kal-
mış izlenimi uyandıran tek omzuna uzun bir
tilki atmış orta yaşlı hanımlar, biryantinli saç
modellerini günümüze jöleyle uygulayan kru-
vaze kaşmir paltolu beylerden oluşan bir ka-
labalık gene de en çok "Polaco"yu alkışhyor.
Yerdeki siyah-beyaz karo döşemeleri, demir
ayaklı kuçük menner kahve masaları ile tah-
ta iskemleler ve dipte sahneye çıkmadan ön-
ce tango şarkıcdatınm kafayı bulmak için ta-
kıldıklan hafıf retro aynalı ban ile tam bir
nostalji köşesi "Cafe Homero". Gece 2'ye doğ-
ru sigara dumanlan arasında "Como un pa-
jara sin luı" (Işıksu bir kuş gibi) adlı tangoyla
son veriyor programına "El Polaco."
"Idolo"; *adolo" ("ilah", "ilah") diye bag-
nşan müşteriler "bis" istiyor. Polaco çatlamış
bir sesle, "Öah deme>1n bana" diyor, "tlah bir
iltifat degildir. Sahte tannlardır ilahlar."
Melankoli ve nostalji
Buenos Aires'te nostalji ve melankoli elle
tutulurcasına yoğun. Bunda biraz zamanın
'40'larda, '50'lerde durduğu bir Avrupa met-
ropolü havası taşıyan kentin genel atmosferi
rol oynuyor. Insan kendini o anda geçmekte
olduğu sokağa göre 30 yıl öncesinin Paris ya
da Londrası'nda sanabiliyor. Ama bu genel
melankoli havasını yazar Ernestro Sabato, Ar-
jantin'in gerçekte bir göçmenler ülkesi olma-
sıyla açıkhyor. "Uantmayın ki" diyor Saba-
to, "1900lerde gelen göçmenler, şimdiki göç-
menler gibi degildi. Arkalannda; bir ülke, bir
ana, bir kardeş, bir nişanlı ya da bir sevgfliyi
asia bir daha görmemek üzere bıralayorlar-
dı. tçlerinde ömttrboyu kapanmayacak bir ya-
rayı taşıyordu bu insanlar."
Boyle kapanmayacak bir yaranın izlerini ta-
şıyan tango daima akıp giden, geri gelraeyen
gençlikten, yiten zamandan, yalnızlık ve va-
roluşun acılı sorunlanndan bahsediyor. Bu ne-
denle tangoya Arjantinliler kısaca "dans eden
hüzün*" diyorlar. Melodinin nağmeleri arasın-
da ise yanık Yahudi türkülerinin ve Ispanyol-
lann"" Endülüs'ten getirdikleri flamenkonun
yankılan, ttalyanlann Napoliten şarkılannm
notalan, Orta AvTupalılann akordeonu ve
Lubnanlı, Suriyeü göçmenlerin arabeski seçi-
üyor.
Göçmen, yalnız erkeklerin "evi" haline ge-
len kahveler ve genelevlerde doğan tangonun
gelmiş geçrniş en büyük yıldızı Carlos Gardel
ise tangonun babası sayıhyor. 1935'te bir uçak
kazasında ölen tenor sesli şantör için baa Ar-
jantinliler hâlâ "Her giın daha gfizel söylti-
yor" diyorlar. Ve Clark Gable"e benzeyen fi-
ziği ile arkasından milyonlarca kadını koştu-
ran tango şarkıcısı gibi başarı simgesi haline
gelen insanları da "O gercek bir GardeTdir"
diye tanırrüıyorlar. James Dean, Mariyn Mon-
roe gibi bir raitos olan Gardel'in fotoğraflan
tum tango klüplerini süsluyor. Chacarita'da-
ki mezannda ise daima taze çiçekler ve dua
eden bir-iki kadın bulunuyor. Mezarın yanın-
da gulümseyen bronz heykelin parmakları ara-
sına, gelip geçenler arada bir yanan bir siga-
ra bırakıyorlar.
Ölüler mahallesi
Arjantin'de bu gelişmiş mezarlık ve ölüm
kültürtı de ülkedeki hâkim melankoli ve nos-
talji atmosferinin önemli bir parçasını oluş-
turuyor. Chacarita Mezarlığı gibi içine gömül-
menin bir statiı sembolü olduğu bir diğer me-
zarlık ise "Recoleta." Recoleta'da manzarah
apartman katı ararmışçasına gezinen yaşlı ölü
zjyaretçileri arasında yapüan bir akşamüstü tu-
ru; Buenos Aires'i gerçek yuzüyte tanunak is-
teyen herkesin yapması gereken bir gezinti
oluşturuyor gerçekten.
tki-üç katlı mermerden yapılmış anıt me-
zarlar, mezardan ziyade kttçük villalan andı-
rıyorlar. Havalandırmak için çoğu yarı açık
bırakılmış cam kapıların arkasından görülen
tabutlar, üzerlerine beyaz dantelli keten örtu-
ler örtülmüş olarak ilk yerleştirildikleri gün-
kü gibi muhafaza ediliyorlar. Hemen hemen
daima tabutlann yanına bırakılmış bir-iki gü-
muş şamdan, içleri çiçek dolu vazolar dikka-
ti çekiyor. Görkemli merdivenlerin indiği yer
altında ise açık bırakılan ızgaraların ara&ın-
dan gene sıra sıra dizilmiş tabutlar göze çar
Plaza de
Mayo'daki
analar artık
oğullannın
öldügtinden
emin. Ama tek
bir amaclan
var.
Kaybolanlann
unatulmaması:
'Unutulmasın
ki bir daha bu
ölkede işkence
edilenler.
katledilenler
olmasın.
Bnnun için de
hatıriamak ve
hatırlatmak
gerek.'
Askeri rejim sırasında kaybolanlann
analarına, yakınlarına, bugün hâlâ
L cumhurbaşkanlığı sarayı 'Casa
Rosada* önünde rastlamak mümkün.
Resmi kaynaklara göre 8900, insan hakları
yetkililerinin kaynaklanna göre 30 bine
yakın *kayıp' var. Plaza de Mayo'da tur
atan analar, eşine zor rastlanır bir
kararlılık ve hafıza örneği sergiliyorlar. 7
yıldır her perşembe aym yerde buluşan
kayıp yakınları arasında, her sosyal
smıftan insana rastlamak mümkün.
Arjantin'in yaşadığı değerler yıkımı,
ekonomik yıkımdan çok daha
L şiddetli. "E1H yıldır bir değerler
boşluğunda yaşıyoruz" diyor Dr. Leonardi,
"Hırsızhğa ve sosyal anlamda ırzımıza
geçilmesine ahştık. Hiperenflasyon
'Gemisini kurtaran kaptan' anlayışını
geliştirdi. Üretime yönelik çaba da para gibi
devalüasyona uğradı. Değer kazanan tek şey
reflekslerin çabukluğu, uyamkhk ve köşeyi
dönmek oldu. Bu değerler krizinden
çıkmamız çok fazla zaman alacak."
pıyor.
Her biri 100 metre karelik bir apartman da-
iresi fiyatına gelen Recoleta Mezarlığı'na gö-
mülebilmek için kentin ileri gelen .sayılı aile-
lerinden biri olmak şart görünüyor. Heykel-
leriyle kentin en buyük sanat şahaserlerini top-
ladığı iddia edilen mezarhğa bakan çevredeki
"manzaralı" çatı katlarına ise paha biçilemi-
yor.
Plaketlere bakılınca bu ölüler mahallesi sa-
kinlerinin pek çoğunu generallerin oluşturdu-
ğu dikkati çekiyor. örneğin iki kez cun'huı-
başkanlığı yapmış olan (sivil) Yrigoyen, gene
kendisini deviren generallerin bir kısmı ile bu
mezarhkta yatıyor. Recoleta mezarlığının en
ünlü sakinini ise Arjantin'in uluslararası mi-
tosu diktatör Jnan Peron'un karısı "Evita"
oluşturuyor. Ölümunün hemen arkasından
kaçırılarak 16 yıl ttalya'da bir manastırda sak-
landıktan sonra tspanya üzerinden Arjantin'e
geri dönen Evita'nın mumyalanmış cesedi,
şimdi içinden çalınması mümkün oimayan si-
yah bir anıt mezarm içinde bulunuyor. Üze-
rinde sadece "Donecegim ve lekrar milyonlar-
la beraber otacağım" yazan ve Peronizmın po-
pulist felsefesıni ozetleyen plaketin önilne, Ev i-
ta'yı "azize" duzeyine çıkaran Arjantinliler,
daima yanan birkaç mum bırakıyorlar.
Mezarlar arasındaki dar yollarda yaptığım
gezinti bir süre sonra içimi karartıyor. Mer-
mer heykeller ve anıtlann arasından çıkıp ken-
dimi sokağa attığımda karşımda Buenos Ai-
res'in en şık ve pahalı teras kahvelerini, resto-
ranlannı buluyorum. Tam giriş kapısının kar-
şısında meydanda asırlık dev manolya ağacı-
nın etrafında sıralanan kahvelerde oturanlar,
bu "geleceğe döniik" manzara karşısında ke-
yifle akşam çaylarım yudumluyorlar. Adı gi-
bi kendisi de gerçek bir Paris kahvesini andı-
ran "Cafe de la Paix"ye oturup ben de bir cay
ve sandviç ısntarhyonım. Kuaförden yeni çık-
mış hanımların arasında, tam kitabımı açıp
çayımdan bir yudum alırken kahvedeki ma-
saların arasında üstu başı sefil gezinen çocuk-
lardan biri gözumün içine baka baka tabağım-
dan sandviçimi götürüyor. Kaçmaya bile ge-
rek görmeden keyifle sandviçi ısıra ısıra kah-
veden uzaklaşıyor. Bu tip sahnelere alışık ol-
dukları anlaşılan garsonlar ise etrafta sakin
sakin servise devam ediyorlar.
Arjantin'de milyonların yaşadığı açlık so-
rununu sergilemesinin yanı sıra, tabaktan alı-
nıp göturulen bir sandviç, Latin Amerika'da
geçerli olan bir düzeni sembolik bir şekilde be-
timliyor sanki. Tüm Güney Amerika'yı baş-
tan aşağı haraca kesen lspanyol fatihleri anım-
satan bir duzen bu. Arjantin'in adı bile La-
üncede "gumtiş" anlamına gelen "Argen-
tum"dan geliyor. Başkentin ortasından akan
nehir gene aynı nedenlerden ötürü "Gümuş
Nehri" adını taşıyor.
Hoyrat bir gelenek
Şimdi hâlâ tspanya'da Sevilla'nın, TrujiUo
1
nun, Caceres'in katedrallerini süsleyen gumttş-
ler hep bu nehirden taşınmıştı. Zengınleşmek
ve servet sahibi olmak için bu semvene giri-
şen fetihçiler bu topraklarda hiçbir ahlak ku-
ralı tanımayan, ben-merkezci, hoyrat bir ge-
lenek bırakmışlardı. Dört asır önce okyanu-
su geçip Latin Amerika'nın içlerine dek da-
lan fetihçilerin çoğunun maceraperest, opor-
tünist kanun kaçakları ya da toplumdan dış-
lanan uyumsuzlar olması; iktidan ele geçire-
nin ülkeyi de kişisel mülkiyetiymiş gibi ele ge-
çirmesi anlayışını yerleştirmişti. Karüı Latin
Amerika diktatörlüklerinin sımrsız dehşetinin
ardında yatan unsurlardan biri de buydu.
Bu diktatörlüklerden en kanhsını 1976-83
yılları arasında yasayan Arjantin, bugün hâ-
lâ bu geçmişin açtığı yaralan saramıyor. Dik-
tatorluğun general Videla ile başlayan en karüı
ilk doneminde solcu terörist avıyla başlayan
ve zamanla baskı mekanizmasını diktatörlu-
ğe karşı yapılan her türlu tehdit ve direnişe çe-
\iren askeri rejim sırasında kaybolanlann ana-
ları ve nenelerine bugun hâlâ cumhurbaşkan-
lığı sarayı "Casa Rosada" onunde rastlamak
mümkün. Resmı kaynaklara göre 8900; insan
hakları yetkililerinin kaynaklanna göre
30.000'e yakın "kayıp"ın anaları diktatörlü-
ğün sona ermesinden 7 yıl sonra her perşem-
be "Casa Rosad«"nın önündeki "Plaza de
Mayo" da tur atıyorlar.
Analar anlatıyor
Kaybolan oğullan Antonio ve Adolfo Di-
az Lopez'in isimleri yazılı olan bir beyaz ba-
şörtu ile "Plaza de Mayo" meydanında turla-
yan Dionysia Lopez, "Tabii artık ogullanmı
bulmak limidiıtde degilim" diyor ve ekliyor,
"Sadece ne oldugunu ögrenmek istiyonım.
Çocuklanmıza ne >-apülar? Neden yapnlar bu-
nu? Kimin ve neyin adına öldürduler? Bu so-
nılara cevap verilmesini istiyonım o kadar."
Cumhurbaşkanı Carlos Menem'in cuntacı-
lan affetmesine çok ıçerleyen Lopez, "Menem
bunıı ulusal banş adı altında yapfı. Ne ban-
$ı? Banş, payına diışen sorumlulugu kabnl
eden insaalarla yapılır, hani nerde? Kimse kay-
bolanlar konusıuıda sonımlulugunu kabul el-
medi ki. Kimse bizden af dilemedi" diyor.
Goğüslerinde çocuklannın, torunlanmn fo-
toğraflarını taşıyan anneler, neneler tüyler
Urpertici öyküler anlatıyorlar. 27 yaşuıdaki oğ-
lunu yitiren Maria del Carmen Cornes, "27
Evlül 1976 gecesi. hava mıithiş soguktu" diye
başlıyor soze ve anlatıyor. "Komşolar gönno$-
ler. Cesaret edip biri haber verdi bana. Başı-
na bir kapuşon geçirip askeri kamyona koynp
gotürmüşler. Eve yetiştigimde her şeyi altüst
edilmiş buldum. O arada kıynıetli ne varsa on-
lan da oglumla beraber çalıp götiinıınşJer.
Bunlann ne tiğnette adamlar oldugunu daşü-
nun. Kaybolanlann otesini berisini sabp ce-
setlerinin üzerinden bir de ücaret yapülar.
Kimse bana arkadan tek bir izahat vermedi.
Hiçbir yetkiliden tek bir açıklama alamadım
aradan gecen 14 yıl içinde.."
"Plaza de Mayo"da her perşembe buluşan
anneler ve neneler arasında her sosyal sınıfın
temsilcisine rastlanıyor. Avukat, psikanalist,
eczacı gibi meslek sahibi burjuvalann yanm-
dan Buenos Aires'in uzak banliyölerinden ge-
len emekliler, terziler, kuçük memurlar gibi
dargelirliler de göze çarpıyor. Ekonomik kriz-
den etkilenen bu gruplar için her perşembe ya-
nm saat için başkente, "Plaza de Ma>o"ya gel-
mek aynı zamanda ekonomik bir fedakârlık
gerektiriyor. Ama annelerin hiçbiri fedakâr-
lığa katlanmaktan çekinmiyor. "Plaza de
Mayo"nun anneleri yaşadıkları trajediyi an-
latmak, bilinmek, kamuoyuna ulaşmak isti-
yorlar. Konuşacak bir "anne" bulmakta hiç
güçlük çekmiyorum. Yakamdan, kolumdan
çekiştiriyorlar; çantalanndan oğullannın, kız-
lannın nişanlıİık, gelirüik fotoğraflannı çıkar-
tıyorlar. Aşınmış, renklerinı kaybetmeye baş-
lamış fotoğraflan teker teker gösteriyorlar ve
hepsinin öyküsünü ayn ayn yazmamı istiyor-
lar.
tki kızı, bir oğlu ve kocasıyla birlikte nere-
deyse tüm aılesini yitiren Laura Bonaparte
Bernstein: "Tek bir amacımız var, o 4
unutulmamak" diyor ve ekliyor: "Bizim ka>
bettiklerim» unutulmasın ki bir daha bu il-
kede kaybolan, işkence edilen, katkdilenkr oJ-
masın. Kaybolanlann bir olu olarak kabul edt-
Up her şeyin orada kalmasım Lstemiyoruz. Bu-
nun bir daha asla olmaması için batıriamak
ve hatırlatmak şart"
Buenos Aires'teki Carlos Durand hastane-
sine başvuran neneler ya da dedeler, burada
kendileri için yaratılan özel bir kan bankası-
na kan bırakıyorlar. Kaybolanlann çocukla-
rından bulunanlar olursa, çocuktan alınan
kanla, neneler ve dedelerden alınan kan kar
şılaştırüıyor ve genetik enformasyonun uyması
halinde büyükanne, büyukbaba hiç olmazsa
torununa kavuşuyor. Bu araştırma silreci için-
de büyükanne ya da dede ölse bile sağlanan
genetik enformasyon, ileride kaybolanlann ço-
cuklannın gerçek kimliklerini saptayabilme-
leri için saklamyor.
Aralık başında Fransız Cumhurbaşkanı
Mitterrand tarafından verilen "Le Prix de la
Memoire"yi (Bellek ödülu) alan Dr. Leonar-'
di, bu çalışmanın organ nakli çahşmalannın
bir uzantısı oldugunu söylüyor. Akrabahk iliş-
kisini saptamak için yapılan testlerle organ
nakli için yapılan testlerin birbirine çok ben-
zediğini anlatan Dr. Leonardi; şu sırada Car-
los Duran Hastanesi'nde 18 çocuğu arayan 140
nene-dede grubu bulunduğunu söylüyor.
Genetik enformasyon
Bir çocuğun tespıt edılmesi için hem anne
tarafındaki büyüklere hem de baba tarafın-
daki büyüklere ihüyacı oldugunu belirten dok-
tor, her çalışma grubunun 6-7 kişiden oluş-
tuğunu bildiriyor. Neneler ya da dedelerden
birinin ölmesi halinde —ki çoğu kez durup1
boyle oluyor— gereken genetik enformasy*
o kişinin çocuklarından ya da kardeşlerind^..
birinden sağlanıyor. Bu durumda gruplar 14
kişiye dek çıkabiliyor.
Bu biyolojik testlerle şimdiye dek 15 çocu-
ğun bulunduğunu açıklayan doktor, sonuçta
hemen hemen hiç hata payı olmadığıru açık-
hyor. Çoğunlukla çocuklar "kaybolanlann
çocugndur" diye savcıhğa yapılan bir ihbar
üzerine hastaneye getiriliyorlar. Olağanüstü
durumlarda ise çocuğu evlat edinmiş olan ana-
baba kendi girişimleriyle Carlos Duran Has-
tanesi'ne geliyorlar.
"Bugün 11-13 yaşlan arasında olan kaybo-
lanlann çocuklan için birdenbire bambaşka
bir kimlikk karşılaşmak yıkıa olmuyor mı?"
şeklındekı sorumuzu, "Ben çocuklann gerçtfi
ögrenmesinden yanayım" diye yaruthyor Dr.
Leonardi. "Hazin degil, çaresizdir gerçekler.
Degiştirilemezler" diyor. _
Değerier yıkımı
Arjantin'in yaşadığı değerler yıkımnun eko-
nomik yıkımdan çok daha fecı oldugunu söy-
leyen Leonardi, "Elli yıldır bir değerier boş-
lugu içinde yaşıyoruz. Hırsızlıga ve sosyal an-
lamda ırzımıza geçilmesine alışük. >e paha-
sına olursa olsun ayakta kalma istegi güç ka-
zandı. Hiper enflasyon 'canını kHitaran
kaptan' anlayışını yerieşürdi. Para gibi öreti-
ci çaba da daima devalüasyona ngradı. Deger
kazanan tek şey reflekslerin çabuklagn, uya-
nıklık ve köşeyi döamek oMu. Bn degerier kri-
zinden çıkmamız, ekonomik krizdea cüunak-
tan çok daba nzun zaman alacak ve güç ola-
cak" diyor.
Leonardi gibi, pek çok gözlemciye göre şim-
diye dek Arjantin'de 50 yüdır pusulasını şa-
şırmış olan topluma yön vermeye çalışan tek
lider Raul Alfonsin oldu. Fakat siyasi sınıf ge-
nelinde tspanya'dakine benzeı bir "degişim"i
gerçekleştirmek için gereken diyaloğa ve uz-
laşmacıhğa yanaşılmadı. Klasik sımf çıkarla-
n yaklaşımıru üzerinden atamayan Arjantin
sağı modern medeni bir sağ anlayışı geüştire-
medi. Dünya solundaki yeni oluşumlardan et-
kilenmeyi reddeden sol ise artık geçmişte ka-
lan şematik bir sol anlayışının içine gömüle-
rek kendisini yalnızlığa itti.
Yazar Ernestro Sabato'nun sözleriyle "Ar-
janün, erişilmek islenen nlkeyi temsil eden Al-
fonsin'in devamcılıgı yerine, mevcut ülkr'
temsil eden Suriyeli goçmen çocugn Carl>.
Menem'e oyumı verdi." "El Turco", gercek an-
lamda bir sosyal ve siyasal değişim modeüni
değil, çaresizliğin umudunu simgelıyordu.
Denetim altma alınamayan bu süreç, bir yü-
lık Menem hükümeti doneminde bir ekono-
mi bakanı ve ıki merkez bankası başkanının
başını yedi. Enflasyon spiralinin yeniden sos-
yal protestolara ve dükkân yağmalamalanna
yol açması olasılığı, duyulan en buyük kaygı-
lardan biri. Diğeri ise Arjantin demokrasisi-
nin yeniden tehlikeye girmesi...
Yarm: Paragaay;
•natalnuş ölke