23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 28 MAYIS 1990 27 Mayıs Devrinıi 27 Mayıs, Türkiye'de daha sonralan yaşadığımız askeri ayaklanmalardan çok farklı bir ayaklanmadır. Zaten sonuçlarına baktığımız zaman 27 Mayıs, tartışmasız bir 'devrim'dir. Gerek demokratik haklar gerek düşünce özgürlüğü gerek basın özgürlüğü gerek işçi hakları gerek grev hakkı gerek üniversite muhtariyeti vb akla gelen ve gelmeyen tüm konularda 27 Mayıs'm 'öncesi' ve 'sonrası' birbiriyle karşılaştırılamayacak kadar farklıdır. Prof. Dr. TOKTAMIŞ ATEŞ Ülkemizde bir türlü engellenemeyen bir kavram kargaşası sürüp gitmektedir. Kimi kavramlar ulu- orta kullanılırken kimi kavramlar birbirleriyle ka- rıştınlmakta, kimi kavramlar da ya cahillikten ya da kurnazlıktan farklı anlamlara çekilmek isten- mektedir. En çok kanştırılan kavramlardan biri 'devrim' kavramıdır. Kimileri üç buçuk ayrıcalıkh- ya çıkar sağlayan bir mevzuat değişikligi'ni devrim olarak adlandırırken kimileri devrimi, ihtilal kav- ramıyla yani ayaklanma kavramıyla kanştırmakta- dır. Kimileri her askeri harekete darbe adını verir- ken; devrim ve karşı devrim kavramları da iç içe gir- mektedir. 27 Mayıs bir devrimdir Türk demokrasi tarihinde en az otuz yıllık bir sıç- ramaya vesile olan 27 Mayıs Devrimi'nin onurlu otuzuncu yılında, önce bu kavramları açıklayarak yazıma başlamak istiyorum. Yine bu sayfada daha önceleri de çok kez yazdı- ğım gibi devrim, bir toplumdaki ekonomik ve si- yasal yararlanmanın,. toplumun geniş kesimleri le- hine hızla değişimidir. Eğer bu değişim, toplumun geniş kesimleri lehine değil de daha dar bir kesim lehine gerçekleşirse, bir karşı devrim (reaksiyoner devrim) söz konusudur. Eğer bu değişim uzun bir zaman süreci içinde gerçekleşirse, evrimden söz et- mek gerekir. Her devrim, mutlaka bir ihtilal (ayak- lanma) sonunda ortaya çıkmaz. Eğer koşullar ye- terince olgunlaşmışsa, bir ihtilal olmaksızın devrim gerçekleşebilir. Günümüz sosyalist bloktaki devrim- ler, bunun çarpıcı örneklerini oluşturmaktadırlar. Her devrim mutlaka bir ihtilal sonucunda ger- çekleşmediği gibi her ihtilal de mutlaka bir devrim ortaya çıkarmaz. Bir ihtilalin ne getirdiği, ya da ne götürdüğü ancak belli bir süre sonra sular durul- duktan sonra anlaşılabilir. Aslında ihtilale kalkı- şanlann niteliğine bakılarak bu konuda tahmınlerde elbette bulunulabilir. Ancak kimi zaman da umul- madık taş, baş yarar. Gerçekten, bir ihtilale, belli bir sınıf, belli bir bölge halkı, belli bir etnik grap, belli bir cunta ya da bunlar arasındaki değişik ko- alisyonlar kalkışabilir. Ve bu girişimlerin ne getir- diği, ancak işin sonunda anlaşılabilir. Biraz önce de belirttiğim gibi eğer toplumun geniş kesimleri- nin siyasal yaşama katılmalan ya da ekonomik ya- şamdan paylan artmışsa, bir devrim söz konusu- dur. Değişim bir azınlık lehine olmuşsa, bir karşı- devrim söz konusudur. Eğer toplumun yaşamında hiç bir değjşiklik olmamışsa ve sadece yönetimi el değiştirmişse, bir 'hükümet darbesi'nden söz etmek gerekir. 27 Mayıs 1960 sabahı, ordu içi bir cuntanın ör- gütlediği hareRet, hiç tartışmasız bir 'ayaklanma' idi. Bu işe girişenler, eğer başarılı olmasalar, bunu çok ağır bir biçimde öderlerdi. Ancak özellikle 1961 Anayasası'yla özgür seçimlere gidilmesiyle ve bun- ların çok kısa bir zaman içinde başarılmasıyla 27 Mayıs bir "devrim' nitelığini kazanmıştır. Bugün kim ne derse desin, yann Türk demokrasi tarihi yazı- lırken demokrasiye getirdiği ivme nedeniyle 27 Ma- yıs Devrimi'nden söz edilecektir, saygıyla ve sevgiyle... 27 Mayıs, bir avuç maceraperestin ceplerini dol- durmak amacıyla giriştikleri bir hareket değildi. 27 Mayıs, dışarıdan gelen öneriler çerçevesinde, de- mokratik gelişmeyi frenlemek amacıyla da gerçek- leştirilmemişti. Tam tersine 27 Mayıs, Türk ordu- sunun asağıdan yukarıya doğru ve Atatürk devrim- leriyle demokrasiye sahip çıkmak için girişilen bir hareketti. Bu hareketin lider kadrosunun bugünkü dar gelirli-emekli yaşamları; yurt sevgisi, dürüstlük ve erdemin parıltılı bir göstergesi olarak, kimileri- nin suratma bir şamar gibi vurulmalıdır. 27 Mayıs'ın olumsuz yönleri Aradan otuz yıl ge\^ikten sonra bugün soğukkanlı olarak düşündüğümüz zaman, 27 Mayıs'ın olum- suz yönleri de bütün açıklığıyla görülüyor. Her şey- den önce Demokrat Parti'nin 1960 kadrosu, Türki- ye'mizin o güne kadar çıkardığı en nitelikli kadro- lardan biriydi. Değişik alanlarda kendini ispatlamış bu kısmen tutucu (muhafazakâr) kadronun tümüyle siyasal yaşamın dışına itilmesi, oldukça niteliksiz kadrolann ülke siyasasına egemen olmasına yol açtı. Aynca, bir kısım nitelikli insanın, "Nasıl olsa as- kerler izin vermez" korkusuyla siyasal yaşama ka- tılmaması, bu insanlann yapabilecekleri hizmetler- den ülkeyi yoksun bıraktı, denebilir. Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın idam edilmeleri de 27 Mayıs'ın bir başka yanlışı oldu. Kimilerinin haklı ve duygusal isyanlan, kimilerinin de çirkin is- tismar arzularıyla gUnümüzde bile kapanmamış bu- lunan bu yara hiç açılmayabilirdi. Bugün geriye doğ- ru baktığımızda, asmak isteyenler kadar, 'asamazlar' diye propaganda yapanlan da suçlu bul- duğumuz bu karar, 'ak devrim'in üzerine düşen bir gölge, bir türlü silinemeyen bir leke olarak görülüyor. 27 Mayıs'ın bir başka olumsuz yönü, üzerlerin- den 'Halk Partili' imajını silememeleri oldu. As- lında muhalefetteki CHP ile 27 Mayısçılar ortak beklentiler içinde olduklan için kaçınılmaz bir pa- ralellik söz konusuydu. Ancak kısa bir süre sonra CHP'den kopacak olan menfaatçi bir kadronun, 27 Mayısı sahiplenir bir havaya girmeleri, 27 Mayıs1 ın özverili ve iyiniyetli kadrolarının toplumdan so- yutlanmasına neden oldu. Tüm bu olumsuzluklara ek olarak 'ordunun kış- ladan çıkma' alışkanlığının 27 Mayıs'la başlaması üzerinde biraz daha genişliğine durmak gerekir. Hiç kuşkusuz ordu, milletinin emrindedir ve bu mille- tin, özgür iradesiyle belirledıği bir parlamento ve hükümete karşı isyan etmesini savunmak zordur. Ama burada sorulması gereken bir dizi soru var- dır. Acaba 1960 koşullan içinde Demokrat Parti ik- tidan tek başına ulusun iradesinin temsilcisi miy- di? Ve çok daha önemli olarak acaba DP iktidarı, özgür seçimler yaparak geldiği yoldan gitmeye razı mıydı? Bu iki soruya da olumlu yanıt vermek ne yazık ki mümkün değildir. DP, muhalefete yaptığı inanılmaz b'askı ile ünlü 'tahkikat komisyonlarıy- la', parlamento çoğunluğunu bir baskı aracı olarak ,kullanmasıyla evrensel insan haklarını ve özgürlük- çü demokrasinin ilkelerini ayaklar altına alacak ve kendi iradesiyle belirecek yasaların arkasına sığın- mak istemesiyle tam anlamıyla kendi bindiği dalı kesecekti. 27 Mayıs, Türkiye'de daha sonraları yaşadığımız askeri ayaklanmalardan çok farklı bir ayaklanma- dır. Zaten sonuçlanna baktığımız zaman 27 Mayıs, tartışmasız bir devrim'dir. Gerek demokratik hak- lar, ge^ek düşünce özgürlüğü gerek basın özgürlü- ğü gerek işçi hakları gerek grev hakkı gerek üniver- site muhtariyeti vb akla gelen ve gelmeyen tüm ko- nularda 27 Mayıs'ın 'öncesi' ve 'sonrası' birbiriyle karşılaştınlamayacak kadar farklıdır. Daha sonraki ihtilallerde hiç yaşamadığımız şey- leri 27 Mayıs'ta yaşadık. Sabah radyoyu dinleyen kitleler, kısa bir süre içinde sokaktaki askerlerle sar- maş dolaş olmuşlardı. Askeri araçlar üzerine gençler ve yurttaşlar ellerinde bayraklarla salkım-saçak do- luşmuşlardı. tnsanlar sokaklarda birbirleriyle ku- caklaşıyor ve sevinç gözyaşları döküyorlardı. Bu görnütülerin sayısız belgeleri film arşivlerimizde vardır. Meraklıları gidip izleyebilirler. Bunlar bir partinin bindirilmiş kuvvetleri değil, acı ve sıkıntı- larının sona ereceğini uman insanlann kendiliğin- den gelişen sevinç gösterileriydi. Sonuç Cumhurbaşkanlığına seçilişi, demokrasi gelenek- leri ve yasalar açısından ne kadar tartışmalı olursa olsun Cemal Gürsel'in en büyük keyfi, vatandaş- larla birlikte yürümek ve parklarda sohbet etmek- ti. Tabii Senatörlük kurumu ne kadar tartışılırsa tar- tışılsın, Milli Birlik Komitesi üyelerinin yaşamları. orta halli bir üst düzey yöneticisinin yaşamlarının üzerinde değildi. Bunların değerini çok sonralan an- ladık. Geçecegi yolu yanm saal onceden trafige ka- pattıran cumhurbaskanlannı da tanıdı bu toplum. Suyun başına gectiği zaman. devlet olanaklannı bir lalan sofrası gibi kullananlan da lanıdık. En ufak bir belediyenin olanaklannı ele geçirdiği zaman, bu- nu, kendisi ve yakınlanna peşkeş çeken 'halkçı' yö- neticileri de tanıyoruz arada sırada. Ve tüm bunla- rı görüp yaşarken gözlerimizi otuz yıl öncesine çe- virdiğimiz zaman, Türk ordusunun geleneksel Ata- türkçülüğü ve ilericiliği doğrultusunda, bir avuç in- sanın karanhklara vura vura bir şeyler yapmaya ça- baladıklannı sevgiyle anımsıyoruz. Ve zamanın ge- tirdiği tüm unutkanlıklara, olumsuz propagandalara karşm, yüreğimizin bir köşesinde o günün sevinç ve mutluluğunu yaşıyor, o günlerin inanç ve heye- canıyla titriyoruz. EVET/HAYIR OKTAYAKBAL Zaman Geçer, AşklarKalır... "Ama bilki Gelecekte bir gün birtakım insanlar anacaklar bizi" İsa'dan önce 6. yüzyıldan bugüne seslenmiş... Bir kadın Ken- dini dizelerle anlatan, duyarlığmı yüzyıllar ötesıne ulaştıran bir şair. Midilli Adası'nda doğmuş, yaşamış. Aşk, cinsellik, yaşamın güzellikleri kalmış o günden bugüne. "Geleceğin varsa şimdi gel, kurtar beni" diyerek sevdiği erkeğe "Bir yiğitten daha üs- tün o erkek - Tanrılarla eş benim gözümde - o erkek ki yanında oturabiliyor - sesinin tatlı yankısını - yüreğimi hızlandıran - can alıcı gülüşünü - yakından duyabiiiyor - Birden karşıma çıksan - soluğum kesilir - dilim tutulur - ince bir alev dolanır - derimin altında, - gözterim kararır - yalnız kendi uğultusunu duyar ku- laklarım - ter dökerim - ürpertiyle sarsılır her yanım - kurumuş ot gibi solar rengim - Nerdeyse ölumle yüz yüzeyimdir - ama yok- sulum, katlanmaktan başka - elden ne gelir? (Arkası 19. Sayfada) —••-••** AÇLIK GREVİNDEKÎ GAZETECtLERİ DESTEKIİYORUZ Düşünce suçlanndan ötürü on yıla yakın bir süredir hapiste tutulan çeşitli sosyalist dergilerin yazı işleri müdürlerinin başlattıgı açlık grevi, 15. gününü doldurmüş bulunuyor. Biz aşağıda imzası bulunanlar, özgürlükler için yaşamlarını ortaya koyan bu insanlarımıza sahip çıkıyor, onları destekliyoruz. İlgilileri, 141 ve 142. maddelerin zaman geçirilmeden kaldırılmas) konusunda açıklama yapmaya çağırıyoruz. Şaban Ormanlar, Günnur Ormanlar, M.Lütfi Kıyıcı, H«l« Kıyıcı, Hamza özfcan, Edip Sakarya, Hayati Tözün, ihsan HMITCI, S«fer Yılmaz, Ekrem Şlkak, Mustafa özc«llk, Z»hra Kosova, Zlhnl Anadol, Eaad Mcral, Hüseytn Dönmez, Halll Oyman, Ferda Aktar, Goray Uğuriu, Seyten Uğurlu, Eraon Clngöz, Güray Gütoğlu, Ralme GQIo$lu, Hayrettln BelH, önd«r özkalıpçı, - - •- M*hm«t Ç«vtk, Sabtt Günaydın, Eşnt Birtdy*. VEFAT Biricik oğlumuz YİĞtT KESİM'İ hayata doymadan, genç yaşta yitirdik. Cenazesi 28.5.1990 Pazartesi günü (bugün) ikindi namazını müteakip Pendik Çarşı Camii'nden kaldınlıp Pendik Aile Kabristanı'na defnedilecektir. DEDESİ NACİ KARADENİZ İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞFNDAN Baromuz üyelerinden Av. M. Salih Ancan (13274) ve Av. Vildan Büyükorhun'un (3959) barodaki mevcut adresle- rinde bulunmadılarından, 15 gün içinde büro ve konut ad- reslerini bildirmedikleri takdirde 1136 sayılı yasarun 72/C maddesi gereğince kayıtlarının silineceği ilanen duyuru- l u r - * tSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI OKURLABA. OKAYGÖNENStN Yetermi? Ikemiz kamu vicdanını sızlatması gereken hakstzlıktan, çifte standarttan, susularak unutturulan konulardan yana pek fakir değildir. Böyle sevimsiz konu bolluğunun bir anlamı da ülkemizde "kamu vicdanının" pek sık sızlamadığı ve uygar mekanizmalan harekete geçirmekte pek başanlı olmadığı. Ancak Türkiye yeni bir durumla karşı karşıyadır Bütün dünya, yalnızca, Doğu Avrupa değil yakın geçmişiyle hesaplaşmaktadır. Bu hesaplaşma süreci içinde artık Washington da Latin Amerika'da bir askeri darbeyi elaltı ya da elüstünden destekleyemeyecektir. Herhangi bir siyasal terör eylemi kimse tarafından mazur görülemeyecektir. Doğu ve Batı, "gerçekçilik" adına uygulanagelen "çifte standart" sistemlerini hızla terk etmek yükümlülüğü altındadır. Bugün esen rüzgârlar, yönelişler, arayışlar "gerçekçilik" adına yapılacak her "hileyi" hızla açığa çıkaracak bir akıntı oluşturmuştur. Peki bu iyimserlik ırmağının içinde niçin Türkiye yok? Niçin bütün dünya umutlu • ' arayışlann dalgasına kendini kaptırmış giderken Türkiye hâlâ alaylı eleştiriler dışına çıkamıyor? Nasıl çıkabilecek ki? 748 yıl... 36 yıl... 111 yıl... 123 yıl... 24 yıl... 41 yıl... 130 yıl... 661 yıl... 66 yıl... 30 yıl... 146 yıl... Bunlar bazı genç insanlann hapishanede geçirecekleri yıllar. Bu insanlar 12 Eylül öncesinde çeşitli sol siyasal dergilerin sorumlu yazı işleri müdürleri olarak yargılandılar, TCK'nın 141, 142, 159, 311 ve 312. maddeleri uyarınca bu cezalara çarptınldılar ve şimdi hapishanedeler. Böyle bir tabloyu, dünyanın bu havasında hangi Batılıya kim nasıl açıklayabilir? 413 ve izleyen kanun hükmündeki kararnamelerde basınla ilgili olarak getirilen kısıtlamalar bir Amerikalı, bir Ingiliz ya da bir Polonyalı için ne anlama gelir? Yalnızca Kutlu- Sargın'ın 900 günlük tutukluluktan sonra salınmaları dünya kamuoyunun gözünde Türkiye'yi aklamaya yetmeyecektir. 12 Eylül öncesinde yüzlerce yıllık hapis cezalarına çarptırılan dergi sorumluları 10 yıldır hapishanedeler. Görülen odur ki TCK'nın 141, 142 ve 163. maddeleriyle ilgili degişiklik taslaklan hükümette takılmış kalmıştır. 10 yıldır hapiste bulunan bu insanlar için bu maddelerdeki değişiklikler beklenmeksizin davalarının yeniden görülmesi için hukuki yollar vardır; bu davaların yeniden görülmesi için olağanüstü kanun yolları zorlanabilir ve zorlanmalıdır. Böyle bir gelişme herkese ve Türkiye demokrasisine çok şey kazandıracaktır. Türkiye'nin "yeni dünya"da yersiz kalmaması ve anlamlı bir yer alabilmesi için yakın geçmişimizin kötü izlerini silmekle işe başlayabiliriz. Elbirliği ve işbirliğiyle yakın geçmişimizin karabasanlanndan kurtulmalıyız. Bütün dünya öy\e yapıyor... YILDIZLAR GARANTİ İSTER Avrupa Tbpluluğu'nun bayrağı 12 yıkhzdan otuşuyor. Bu bayraktan yola çıkarak haarlanan amblemdeenalttakiüç yüdız dayanjşma ve yaşama sevincini simgdeyen el ele tutuşmuş üç insan figürüne dönüştûrülmûştüT. Dünyada hiçbir büyük kuruluş yoktur ki, tek başına ve sadece otofinansmanla sürekli, istikrarlı bir gelişme sağlayabilsin!.. Çağdaş ekonomilerde tüm kuruluşlar halka açılarak, mülkiyeti yaygınlaştırarak büyürler... Serbest piyasa ekonomisini seçen, dışa açılmayı hedefleyen Türkiye; bugün sadece belirttiği niyetlerle değil, tüm kurumlarıyla "batıh" olmak zorunda! Çünkü batı dünyası ve Avrupa Topluluğu'nu oluşturan ülkeler -ekonominin yıldızları- garanti ister. Garanti Bankası, felsefesini ve başansını -çok somııt bir platformda- dostîanyla paylaşmaya hazırlanıyor. BÜYÜKLÜĞÜN YENİ TAN1MI • HB A N K A C I L I K T A GARANTİ 0 R T A K L I Ğ I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle