22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 2 7 20 MAYIS 1990 ** .„ M A \ (Em.Kur.Alb.Eski MBK üye*i) Yıl 1960. Günlerden 26mayıs. Saat 23.15. Harp Okulu Komutanı'nın odasında GeneralMadanoğlu'nun isteğiyleson kezyemin ediliyor 'Diktatörlük kurmay— 1 — 27 Mayıs 1960 sabahı saat 03.45'te Çankaya tepelen gerisin- de tanyeri ağanrken General Ma- danoglu, karargâhı Harp Okulu önünde, arkası açık bir pikap oto- suna biruyordu. General Mada- noğlu, sıkıyönetim karargâhına gitmekle ısteksizdi. Harekâtın yö- netimini Harp Okulu'ndan yap- mak istiyordu. Aslında o gecekı planlama da boyle yapünuştı. Fa- kat karargâhından bır kurmay, birkaç dakika önce ihtilalcilerden küçuk bir timle sıkıyönetim karar- gâhını ele geçırmış; harekâtın bu- radan yönetümesınde diretıyordu. thtilal karargâhının diğer kurmay- larının da onayı ıle Harp Okulu- Dıkmen yol kavşağından 200 met- re ılende bulunan sıkıyönetim ka- rargâhına hareket edildı. Denn bır sessızlik ıçerisınde ha- rekât başlanuştı. Görevliler yay- dan boşalmış birer ok gibı plan- lanmış hedeflenne koşturuyordu. Hareketler coşkulu, fakat bakış- lar endişeliydi. Tedirgınliğin baş- lıca nedeni harekâtın kansız so- nuçlandınlması isteğinde yoğun- laşıyordu. Her şey bütun aynntı- larıyla bun'a göre planlanmıştı. Demokrasi ve özgürlukler kurta- nlacaktı. Bunu gerçekleştırirken başka turlu hareket edilemezdi. 5 saat önce, 26 mayıs saat 23.15'te Harp Okulu Komutanı'nın oda- smda herakâtın aynntılı planla- masına başlanırken General Ma- danoğlu'nun isteğıyle son kez ye- min edilmiştı: "Askeri bir dikta- lörlük kurmayacağız." Bugüne dek "27 Mayıs Devrimi" diye adlandırılan tarih- sel olayın oluşumunun ve sonuç- lannın sıyasal ve toplumsal değer- lendirilmesi yeterince yapılama- mıştır. tçerisinde ya da kıyısında - köşesinde olanlarca, yakmdan ya da uzaktan izleyenlerce pek çok anı yazılmış, görüşler belirtilmış- tir. Tarıhsel olayın oluş biçiminin, macera ve seruven yonlerinin gun- luk basında ön plana çıkarılma- sı, toplu değerlendirmelerı önle- mıştir. Yerli tarih yazarları sosyo- lojık değerlendirmelerı henuz ya- pamamışlardır. Belki de ortaya çı- kan malzemenın, belgelerin henüz yeterli olmadığı kamsındadırlar. Oysa aradan otuz yıl geçmiştir. Kısa bir sure sonra mevcut olan kaynaklar da tukenecektır. Bu- gunku tarıhçilerın ağırdan alma- sı, gelecek kuşaklardan yetışecek tarih yazarlannın işını zorlaştıra- caktır. Tanzımatla başlayan 150 yılhk Türk yenileşme hareketleri- nın içerisinde meşrutiyet, cumhu- riyet, Kemalist devrimler ve çok partili rejim uzantısında 27 Ma- yıs Devrimı'nuı toplumsal yaşan- tımızdaki çok boyutfu etkisini, iti- raf edelim kı yabancılar bizden daha iyi değerlendirdiler. Anık za- manı gelmiştir. 12 Eylül'ün pen- şan yıkıntısı arasında 27 Mayıs- ın pınltılı göruntusu tarihçilerin işıni kolaylaştıracaktır. Yakınında, uzağmda olanlardan "gölgedeki adam"lardan birçok kişi 27 Mayıs uzerınde anılannı yazdılar. Bundan ayn olarak da Milli Birlik Komitesi'ni oluşturan \e en ust duzevde sorumluluk ust- Mayıs 1960'ın üzerinden 30 yıl geçtikten sonra anılarımdan bir bölümünü ilk kez yayımlıyorum. Kimi anılar daha sonraki yıllarda yazılabilecek, belki dehiç yazılamayacaktır. Tarihten gerçekler saklanmamalıdır, fakat olayların aktüel heyecanının henüz yaşandığı bir dönemde toplumun huzurunu korumak da bir sorumluluk olmalıdır. Tarihsel olayların geliştirilmesinde müktesep hak yoktur. Olayların içinde bulunmak asıldır. Bunu kavramayanlar tarihi tekerrür ettirirler ve her kez de topluma zararlı olurlar. 27 Mayıs sabahı tanklar Cağaloglu'nda PORTRE KARAMAN MBK'nın kilit üyelerinden Suphi Karaman 15 Ocak 1941 tarıhinde Harp Okulu'ndan topçu subayı olarak mezun oldu. 1950"de Harb Akademisi'nı bitırerek kurmay sınıfına geçtı. Çeşıtli birlik ve karargâhlarda görev .yaptı. Sılahlı kuvvetlerdeki son gorevi Kara Kuvvetleri Personel Başkanlığı Kurmay Şubesı Müdürlüğu ıdi. 27 Mayıs Milli Birlik Komıtesı'nin ilk kurucularından ve kilit elemanlarındandır. 27 Mayıs hareketinı yapan kadronun ıçınde yer aldı. Kurucu Meclis'te karma anayasa komisyonu üyesi olarak 1961 Anayasası'nın yapılışına katkıda bulundu. 25 Ekim 1961'den sonra albay rutbesinde emekli olarak Cumhuriyet Senatosu tabii uyeleri arasına girdi. 1983 yılında siyasi partilerın veniden kuruluşu aşamasında SODEP'in Ankara'da kurucu il başkanlığını yaptı. SODEP ve SHP'de 3 yıl MKYK uyeliğinde bulundu. Evli ve 3 çocuk babası olan Karaman'ın Cumhuriyet gazetesinde ve Türk Solu dergismde makalelen yayımlandı lenen üç arkadaşımız da (Sıtkı Ulay, Orhan Erfcanh, Sezai Okan) anılarının bır kısmını yayımladı- lar. Bu konuda tum yazılanlar 27 Mayıs'ın bilinmeyen yönlennden bir kısrnını açığa çıkarmıstır. Nes- nel değerlendirmeler yarunda öz- nel yargılar ve yanılmalar da oldu. Bugüne dek 27 Mayıs için ya- zılanlardan doğnıya en yakın ola.- nı, en az yanılgılı olanı Abdi İpck- çi ve Ömer Sami Cosar'ın, 1964-65 yıllarında bırlıkte yazdıklan "27 Mayıs thtilali'nin lçynzu" adlı ki- taptır. Hıç olmazsa olayların tüm- den ve kronolojik yansıtılmasın- da nesnel kalınmıştır. Yazarlann guçlu gazetecilikleri yarunda, ilişkı kurdukları kilit kişileri iyi sapta- yarak olaylara doğru yönelişleri bunu sağlamıştır. Bilinmelidir ki 27 mayıs 1960 Devnmi gibi kapsamlı ve de çok boyutlu tarihsel bir olayın henüz bilinmeyen yönleri, bugüne dek açıklananların belki on katıdır. Bir ekip halinde gerçekleştirilen ihtilal karakterli olayların birçok kışi tarafından ayn ayrı bılinen pek çok yönleri vardır. 22 Şubat, 21 Mayıs. 12 Mart. 12 Eylul gibi emir komuta zinciri içinde ya da açıktan yurütulen örgütlu ve dos- yalı darbe, müdahale, karsı ihtilal girişimlerınin yapıcıları bile anı- larını yazarken çelişkiye duşmüş- ler, çoğu noktada birleşememişler, anlaşamamışlardır Gizlilik ve gu- venin kesin zorunlu olduğu bir ih- tilal girişiminde ise aynntılı sorun- lar herkesçe hep birlikte bilinme- yebilir. Olayın niteliği böyledir. Yıllar sonra anılar açıklanırken bi- linmelidir kı bir kişinin açıklama- lan sadece kendısinin bildikleridir. Başkalannın da farklı bildikleri vardır. Ayrıca işin başından baş- layanların, daha sorumlu kilit noktada görev yapanlann, olayla- rın akışı içinde daha etkın bulu- nanlann elbette daha çok bildik- leri olacaktır. Anı yazan için işin bu noktasını kavramak, olayları anlatırken nesnel kalabilmenin ilk koşuludur. Aksi durumda, "her şeyi ben yapbm, ben yönlendir- dira" izlenimı vererek inandıncı olamazlar. Dunyanın kendi etra- fında dönduğu havasında kalarak gulunç olurlar. Yıllarca sonra bel- leğini kontrolden geçiremeyenler ya da bu konuda ba^kalarından yar- dım istemeyecek kadar gururlu olanlar ise asla yazmamalıdırlar. Bir eş-dost toplantısında ya da bir kahve sohbetinde olaylann bi- raz dramatize edilerek anlatılma- sı belki havaya uygun düşebilir. Fakat işi yazıya dökerken tarih huzuruna çıkılıyor demektır. Ta- rihçiye materyal veriliyor artık. Tarıh huzunında objektif kalmak kaçınılmaz zorunluluktur. Ö ka- dar ki kalemi eline alan kişi gele- cek kuşaklara karşı bir namus borcu taşıdığmın bıhncınde olma- lıdır. Hiç kımsenın tarihi yamlt- maya hakkı yoktur. Tarih oportü- nizmi sevmez. Aslında tarihin perspektifi, zaman içinde karşılaş- tırmalar yaptığında, bir sure son- ra doğruyu bulur. Tarihin ibret ve- ncı olmasına yarduncı olmak la- zımdır. Bu yolda aru yazan ıçın en büyuk erdem ise özverili olmak- tır. 27 Mayıs 1960 Devrimi'nden 30 yıl geçtikten sonra anılanmdan bir bölumunu ilk kez yayımlıyorum. Yukanda genel olarak açıkladığım doğrultuda yazmaya çalışıyorum Otuz yıl geçtikten sonra yazılabı- lecekleri vazıvorum. Kimı anılar daha sonraki yıllarda yazılabile- cektir. Belki de hiç yazılamayacak- tır. Tarihsel olaylann doğru yan- sıtılması ile ancak tarihin gelecek kuşaklar için ibret verici sonuçla- ra varabilmesi sağlanabilir. Ger- çekler tarihin huzuruna er ya da geç sunulmalıdır. Her şey için er- ken davranmak da her zaman doğru olmayabilır. Yaşanılan do- nemin değer yargılanru allak bul- lak edecek bir aruyı açıklamak marifet değildir. Tanhten gerçek- ler saklanmamalıdır, fakat olay- lann aktuel heyecanının henüz ya- şandığı bir dönemde toplumun huzurunu kollamak da bir sorum- luluk olmalıdır. Işte bu nedenle otuz yü bekledim. Ve de her şeyin açıklanmasını da henüz olanaklı görmuyorum. Tarihi yanılgı 27 Mayıs anılan için ikinci ve çok önemli bir diğer yanılgı da ha- zırlıkların nereden ve ne zaman basladığı. Bu konuda spekülatif değerlendirraeler çok yapılmıştır. Bugüne kadar görulmuştür ki ki- mileri için başlangıç kendisinin ise katıldığı andır. Kimileri de o ge- ce sabaha karşı tsrafil'in dudüğu çalınınca hep birlikte işin başladı- ğını samrlar. Elbette ki işin aslı bunlardan hiçbirisi değildir. Kuş- kusuz elvenşli ortamın hazırlan- masında pek çok kişinin etkisi ve payı vardır. Fakat sonuca yoğun gidişın planladığı, örgutsel hazır- lıklann çatıldığı bir başlangıç da vardır. Bu noktanın ıyı saptana- bilmesi yanılgı payını azaltır. 27 Mayıs'a varan hazırlıklann ne zaman başladığına ve ilk örgut- lenmenin kirnler tarafından yapıl- dığına ilişkın savlar değişıktir. 1946 seçımlerinden sonra çok partili demokrasıye geçişteki ak- saklıklardan hoşnutsuzluk duyan bir kısım subaylann Ankara ve ts- tanbul'da oluşturdukları gruplaş- malardan başlatanlar olmuştur. 1954 seçimlerinden sonra kasım ayında iki yüzbaşının Tuzla'da Uçaksavar Okulu'nda aldıklan kararla ve daha sonra 1955 ekim ayında Harp Akademisi'ndeki ör- gütlenme ile başlatanlar olmuştur. Aynca ilk örgutleruneyi "Anka- ra'da dort knrma> suba> 1956 yı- lının ilk a)lannda kurmuşlardır" ya da "bir ba$ka dort kurmav su- bay olusturmuştur" dıyenler de vardır. 27 Mayıs kadrosu içinde yer alan bir kısım arkadaşlann daha önceki ilişkilerinden ötürü, huzur- suz ortamın yaratüğı oluşumlar- dan ancak bir kısmı sonradan bi- linebılmiştir. 1955-57 yıllarında Harp Akademisi'nde oluşturulan gruba ilk örguttür denilmesı en yaygın sanı olarak yayılrnıştır. Bu- nun iki nedeni vardır: Birincisi 27 Mayıs kadrosu içerisinde bulu- nanlardan 7 arkadaşın varlığıdır. tkincisi de 'dokuz suba> olayı' darbesine bu grubun çarpılması- dır. Bu grubun merkez kadrosu bir zamanlar yirmi beş kişiye ka- dar çıkmıştır. Davranışlannuı çok atak olduğu, bir gizli örgütun uyulması gerekli kurallanna az önem verdikleri ortaya çıkan olay- larla anlaşılmıştır. Dokuz subay olayına yakın ilişkileri de bu yüz- dendir. 1956 temmuz ayında Be- şiktaş tskele Gazinosu'nda kong- re yapar gibi buyük bir grup ha- linde toplanmakta sakınca görme- mışlerdir. Olası birçok "ilk"ler arasında, çalışmalan çok yaygınlaştınlan bu grup "ilk" olsa bıle, şurası kesin- dir ki dokuz subay olayından son- ra butun "ilk"ler dağıimış ve sı- fırlanmıştır. O halde 27 Mayıs'a götüren örgutlenmenin çekirdeğini 1955'lerden başlatmak savı tutar- sızdır. 27 Mayıs örgutlenmesi 1955'in devamı olsaydı otuz sekiz kişilik MBK uyelennin sadece ve- disi mi bu eski kadrodan olurdu? Yırmi beş kişilik kadrolannın di- ğerleri niçin dışanda kalsın? 27 Mayıs'tan iki gun sonra bir sabah erİcenden İhsan Kabadayı, elinde bir kuçuk kâğıtla bana gel- mişti. Telaşlı idı. Kâğıt Kur. Alb. Nnri Hazer tarafından el yazısı ile yazılmış 8-10 satırlık hakaret do- lu bir metındi. Hıtap ettiğı kişilen Osman Köksal, Sezai Okan, Alpaslan Tuckeş ve Orhan Kabi- bay'dı. "Kalleşlik ettiniz, beni at- lattınız. 5 sene evvel bu işe bera- ber başlamamış mıydık? Birlikle yemin etmemiş miydik?" dıyordu. Nuri Hazer o tanhte Harp Oku- lu'nda öğretim kadrosunda idi. Kıta hizmetine çıkacaktı. İhsan Kabadayı aracılığı ile bemmle ata- ma işi için birkaç kez göruşmuş- tü. Ne Osman Köksal'ın önce Er- kân Şubesi'ne sonra Muhafu A.KÜıgına atanmasından kuşku duymuştu ne de Harp Okulu'nda son aylar içerısındekı oluşumun farkındaydı. Üstelık mayıs ayırun o karmaşık ortammda eskı arka- daşlarmı arayarak "Ne ohıyor?" bile dememiştı. 26/27 Mayıs ge- cesi Harp Okulu'nda da yoktu. Bu durumda sizin beş sene önce bir örgütun içinde bulunmanız ne ya- zar? Nuri Hazer'in bu çıkışı önü- müzdeki gunlerin ne kadar yuklü olaylarla geçeceğının işaretinf ve- riyordu. Daha dun dört orgenerali hemen emekli etmıştik. Belki Nuri Hazer gibi davranacak olanlara da hemen bir şeyler yapılırdı. Nuri Hazer'den gelen mektubu alıp sa- bahın bu erken saatinde evine git- tim. "Albayım, bu nedir? 27 Ma- >TS'I şu ya da bu degU, bepimiz bir- likte yaptık" dıyerek onu yumu- şatmaya, olayı kullendirmeye ça- lıştım. Ama bu çıkışın ve bu gibi komplekslerin gelecekte nelere yol açacağını hıç aklımdan çıkarma- dım. O gun bu dört arkadaşımı- za olayı açtım. Nun Hazer'i yatış- tırdığımı bıldirdım. Mektubu hep- sıne gösterdim ve Turkeş'e verdim. 13 kasım öncesındekı karşılıklı kuşkulann yaygınlaştırümasında, 6 Haziran 1961 patlamasının ile- rısinde ve gerisindeki karşıt örgüt- lenmelerde hep bu eskı tüfeklerin kompleksli yaklaşımlan başlıca neden olmuştur. Tarih biuncinden yoksun kimi arkadaşlanmız da ve- fa gösterimleri ile ortamın hazır- lanmasına katkıda bulunmuşlar- dır. Tarihsel olaylann geliştirilme- sinde müktesep hak yoktur. Olay- lann içinde bulunmak asıldır. Bu- nu kavrayamayanlar tarihi teker- rür ettirirler ve her kez de toplu- ma zararlı olurlar. Yarın: Bunalımlı yıllar IİDARDAJV ERES tnönü'den 'niçin kaybettik'inyanıtv Milletin arzusu değişikliktil > 1 ' | | " n 9 ninseçimleri ^ y l l • yitirmesindensonra, oğlu Erdal İnönü'ye yazdığı mektupta İsmet Paşa şöyle diyor: "Seçimi fena nispette kaybettik. İki gün sonra yeni cumhurbaşkanı ve hükümet seçilecek." Günün koşulları, ülke güvenliğine öncelik verilmesini gerektiriyordu NATO'lugüvenlik arayışı İSMET İNONU — 14 raayıs seçimlerinden iki gun önce. CHP'nin ilk gunun şokundan sıyrıldığı goruluyordu. Yavaş ya- vaş muhalefet görevini ustleniyor- du. Ulus, partinin muhalefette ız- leyeceği polıtikanın ana ılkelerini beş maddede toplayarak açıkladı. Kışilerle uğraşılmayacak, soz ve eleştirı ozgurluğunun dokunul- mazlığı istenecek, iktıdar- dan"tolerans" beklenecek, Ata- turk ınkılaplan korunacak, "kara" ırtıca ile "kızıl" komuniz- me karşı durulacaktı. Bu ilkeler, aşağı yukarı DP'nin benimsedığı ılkelerdı, sorun kalmıyordu. Biz öyle sanıyorduk. 14 Mayıs, Turk demokrasısinin doruk noktasıydı. "tki lider, mil- let karşısında iki bu\uk taahhut- le bulunmuşlardı. İnonu, sonuç ne olursa olsun bunu tartışmasız kabul edeceğini bildirmişti. Ba- yar, butun geçmişin 15 ma>ıs sa- bahından itibaren unutulacagını ilan etmişti. Bu, Demokratların 'Devr-i sabık )aratraayacağız' po- litikası>dı." Resmı sonuçlar bir iki gun son- ra açıklandr DP 408, CHP 69, MP I (Bolukbaşı) milletvekillığı kazanmıştı. Seçmen sayısı: 8.908.824. Katılanlar: 7.934.449-. Katılım yuzdesi: 89.06. Oy dağı- lımı: DP, 5.474.933, yuzde 54,91. CHP, 3.195.618, yuzfle 41,05. Di- ğer partiler: 263.798, yuzde 4,04. Çoğunluk sıstemi ulusal irade- nın Meclıs'e çarpık yansımasına yol açmıştı. Oyların yuzde 41 05'mi alan CHP, Meclıs'tekı sandalyelerın ancak yuzde 14'nu kazanıyordu. 1950, bugunku manzaranın tam tersiydı ANAP oyları yuzde 21.8'e duşmesine karşm, Meclis'te yuzde 65 sandal- yeyi elinde tutuyor. 1950-60 ara- sında tnönu, ulusal ıradenin çar- pık yansımasım düzeltebilmek için uzun savaşımlar verdı, başa- ramadı. Bugun muhalefet çarpık- lığı düzeltebilmek ıçın seçım ısti- yor, başaramıyor Inonu bır ara -orneğın Koprulu'ye- seçim sıstemine nıspi usulun getırilmesine ne dıyecekle- rını sormuş, DP'nin bu konuda hıçbır kararı olmadığı yanıtını al- mıştı. CHP ısteseydı, 1950 seçım- lerını nıspı sıstemle yapabılırdı. Meclis'te çoğunluk elindeydi. DP'nin karşı çıkacağını gosteren ışaretlere rastlanmıyordu. Belki de Inönu'nun de ışine gelen sis- tem, çoğunluktu. Tabıi DP'nin de^ Yenilginin yansımaları Bayar'ın cumhurbaşkanı seçil- diğı gun Inonu, ABD'de oğrenım goren oğlu Erdal'a yazdığı mek- tupta, "Seçimi fena nispette kaybettik" derken, asıl gerçeğe değıniyordu: "69 yer alıyoruz. (487) içinde. Amma bu 'sisteme majorilaire'- nin -çoğunluk sisleminin- en aksi teeellisidir. Oya iştirak edenlerin yuzde 40'nı almış bulunuyoruz. Birçok illerde, 1000. 2000. 4000, 10000 farkla, hatta 400. 500 fark- la kaybettik. Nispi temsilde 6:4 yer alacaktık." CHP'nin seçimlerı yıtirme ne- denlerı uzennde çok şey yazıldı, yazılıyor, yazılacak. Kısaca değın- mek gerekırse, orneğın Inönu'nun oğlu Erdal'a yazdığı mektuba goz atmak yararlı olabılır Mektupta İnönu, "Niçin ka>bettik?" dıye soruyor, yanıtını verıyor: "İnsaflı, insafsız bin bir sebe- bi var. Fakat en başta geleni de- ğişiklik arzusudur. Bu da rnillel- lerin hem ıtıasum. hem tabii ar- zulandır. En sıkınblı zaman, ka>- bolmuş bir seçimden sonra geçen bir haftadır. Şimdi bu bitti. İki gun sonra yeni cumhurbaşkanı ve hukumet seçilecektir. 18.30'da ben yeni cumhurbaşkanım tebrik edecegim. Bu bir hafta. çok şukur sarsıntısız geçmiştir. Beş seneden beri, politikacılar benim için nasıl bir duşmanlık ha- vası yaratmaya çalıştılar, bilirsin. Seçimin neticesini alır almaz her >erden bize karşı sempati du>ul- maya çalıştı." Mektupta bir cumle vaf ki, Inö- nu'nun 1954 seçımıne kadar ızle- yeceğı politıkanın omurgasını çi- zer. "Taze" muhalefet lıderı "Hatta *>anlış bir şe> yapıldığı' hissinin halkta göriindıiğunu so>- leyenler \ar" dı>urdu. 14 mayıstan bir sure sonra Va- tan'dan ayrıldım. Jlk oııce Genç- osman'ın Anka Habar Ajansı'n- da, sonra Ulus'ta çalıştım Yarın: 14 Mayıs geeesi inönA Tahran'daki goruşmeler daha çok gorüş alışverışı şeklınde cere- yan etti. CENTO kuruluş olarak daha önce de izah ettiğim gibi ke- mıldeşmışti. Bolge dışı uyeler, te^- kılatın muhafazasından yana ol- makla beraber pek faal olup ulus- lararası alanda ayak arasında fazla dolaşmasıru istemiyorlardı Bolge- sel uyeler ise diğer uyelenn bu tu- turau dolayısıyla teşkilata belirli bır hareket getiremıyorlardı. Bu durumdan asıl şikâyetçı olan CENTO'yu dışlı bır askeri guç olarak gormek isteyen Iran ve Pa- kıstan'dan gelıyordu. Bu iki ulke CENTO'da da üpkı NATO'da ol- duğu gibi emrinde tahsisli birlikler olan bır komutanlık kurmak isti- yoriardı. ABD ve Ingiltere buna taraftar olmamakla beraber, bu- nun gerçekleşememesı vebahnı yuklenmış gorunmek istemiyor- lardı. Bu konunun uzun munaka- şalan sonunda ortaya bızım ıçın de sakıncalı olan bır teklif çıktı Tekhfe gore Samsun- Iskenderun hattının doğusunda kalacak bol- genın savunmasından sorumlu bır komutanlık kurulacak, Iran- Pakistan ve Turkıye bu komutan- lığa birlikler tahsis edeceklerdı. Bu teklıf, bolge ulkesi olarak bızi Pakistan ve Iran'la karşı kar- şıya bırakıyordu. Zira, Turkıye'nın savunmasının bır kısmını NATO gibi oturmuş ve dışli bir savunma orgutunden alıp hem ıstıkrarsız hem guçsuz bır orgute devretmek pek tabıı olarak bızım işımizegel- miyordu. Ancak Iran ve Pakıs- tan'ın çok onem verdiğı bu proje- ye bizim bolge ulkesi olarak karşı çıkmamız nazik bır durum yara- tıyordu. Bu ulkeler Batılı teşkilat uyesi ulkelerın, komutanlığın karşısın- da plduklarını biliyor ve onlarla mucadele için bizden destek bek- liyorlardı. Son CENTO toplantı- larında en sıkıntı çektiğimiz konu bu oluyordu. Tahran'daki toplantı resmi bir CENTO toplantısı olma- dığı için konuya aynntıh olarak te- mas edılmemekle beraber genel nıtelıkte değınildı. Bu konu CEN- TO dağılıncaya kadar halledileme- dı. Bolge ulkelerını en çok ılgilen- diren konulardan bırisi de Orta- doğu bolgesindekı yıkıcı faalıyet- ler idi. CENTO'da bu konu ile il- gılı bır de daıre vardı. Üç ulkenin guvenli daırelerı arasında bu ko- nuda bir işbırliğı de mevcut idı. Tahran'dan. bundan evvelki bu ğun bır çaba harcadı ve ıktıdarın ilk yıllarında bu kuruluşa uyelik gerçekleştirildi. tkinci Dunya Sa- vaşı'ndan hemen sonra çok daha belirli bir şekilde ortaya çıkan Sovyet tehdıdi göz onunde tutul- duğunda, o donem dış politikası- nın temel hedefinın bu açık teh- dıde karşı onlemler alınması oldu- ğu herhalde tartışılamaz Gerek NATO'ya uye olunması, gerek Ku- zey Atlantık Antlaşması'nda on- gorulen çerçeve içensinde ABD ıle ikili savunma tertiplenne gırilme- sinın, Stalin'ın gizlemeye gerek bi- le gormedıği Turkıye aleyhindekı emellerınin tabii ve kaçınılmaz bır neticesı olduğu onadadır. Sovyet tehdidi göz önüne alındığmda, 1950'den sonraki dış politika çizgisinin tartışılmaz şekilde doğru olduğu ortadadır. Ancak Sovyet tehdidinin artmayacağı yavaş yavaş belli olurken, bizim ABD ile ikili savunma ilişkilerimizin çerçevesini giderek daha genişletmemizin makul bir izahı yoktur. duzey toplantılarda da olduğu gibi alelusul bu konuda genel mahiyet- te karşılıklı goruşler belırtildı. Ta- bii goruşmelerın ağırlık noktası daha çok, uluslararası durum hakkında goruş teatısi oldu Demokrat Parti doneminde, özellikle ilk yıllarda, ulkenin dış polıtikasında ağırlık, o gunlerde- kı uluslararası siyasi konjonktu- run tabıi bır neticesi olarak ulke güvenliğine venldi. Başka bır de- yışle, gunun koşulları, ulke güven- liğine olağanustu bır oncelığı ge- rektırıyordu. Nitekım, bu partı ıktıdara ge- lir gelmez, Kuzey Atlantık Ittifa- kına Türkiye'nın girmesı ıçın yo- Dolayısıyla donem dış politi- kasının ulkenin güvenliğine olağa- nustu bir oncelik vermesinı ve bu- nun için başvurulmuş olan tertıp- lerin eleştirilmesinin makul bır da- yanağı olamaması gerekır. Bu po- litıkanın dayandığı temel esas tar- tışılamaz şekilde doğru olınak'ıa beraber, gerek bu politıkanın uy- gulanış şekli, gerek uluslararası konjonkturde vuku bulan değış- melere gore bu politakada gerek- li duzenlemelere gıdılıp gıdilmedı- ğı hususu tartışmaya açıktır. Bıltndığı uzere Turkiye Cumhu- riyeti kurulduğundan ben yurutu- len dış polıtıkada kuzey komşu- muzdan bir tehdit gelebıleceğı her zaman bır varsayım olarak goz onunde tutulmuş olmakla bera- ber, bu komşu ıle dostluk ilişki- lerınin, elden geldığınce geliştiril- mesi ve guvenlığımız ıçın yapıla- cak duzenlemelerde de bu ulkenin tahrik edilmemesıne daıma ozen gosterilmıştir. Nitekım ıkınci dunya savaşın- dan once Ingiltere ve Fransa ile ya- pılmış olan ıttifak anlaşmasında dahı bu husus gozetilmış ve bu it- tifaktan Sovyetler'ın kuşku duy- masını onleyecek bir rezerv, ant- laşmaya konulmuştur. NATO uye- lığımızın ve bu antlaşma çerçeve- sınde ABD ile başlattığımız ikili savunma ılışkılerı doneminin, özellikle ilk yıllarında. geleneksel politikanın bu temel ilkesınden ya- pılmış olan sapmanın izahı vardır ve bunun faturasını da Turkiye- ye çıkarmak mumkun değıldir Gerek maruz kaldığımız tehdı- din buyukluğu gerek bunun aşı- kâr niteliği, yonelinilen yol için kâ- fi gerekçelerdır. Ancak Stalın son- rası dönemde Sovyet tehdidinde çok goze çarpan bır azalma olma- sa bıle hiç değilse artmayacağı ya- vaş yavaş belli olurken bizim ABD ıle ikili savunma ilişkilerimizin çerçevesini, aksıne, giderek daha da genışletmiş olmamızın, kana- atimce, pek makul bir izahı yok- tur. Bu noktada bır eleştirı getir- mek galiba mumkundur. Normal olarak tehdıtle orantılı olaıak ve tabıî belirli bır ihtıyat payını da saklı tutarak kendımıze atfedile- cek herhangı bır kusur olmadan, almak mecburiyetınde kaldığımız tertıplerde baa duzenlemelere gıt- mek, Sovyetler Birliği'ne karşı sur- durulmekte olan geleneksel poli- tıkaya daha uvgun olabılırdı. Yarın: Sovyetler ve Baglaatısızlar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle