Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ
2 7
20 MAYIS 1990
** .„ M A \
(Em.Kur.Alb.Eski MBK üye*i)
Yıl 1960. Günlerden 26mayıs. Saat 23.15. Harp Okulu Komutanı'nın odasında GeneralMadanoğlu'nun isteğiyleson kezyemin ediliyor
'Diktatörlük kurmay— 1 —
27 Mayıs 1960 sabahı saat
03.45'te Çankaya tepelen gerisin-
de tanyeri ağanrken General Ma-
danoglu, karargâhı Harp Okulu
önünde, arkası açık bir pikap oto-
suna biruyordu. General Mada-
noğlu, sıkıyönetim karargâhına
gitmekle ısteksizdi. Harekâtın yö-
netimini Harp Okulu'ndan yap-
mak istiyordu. Aslında o gecekı
planlama da boyle yapünuştı. Fa-
kat karargâhından bır kurmay,
birkaç dakika önce ihtilalcilerden
küçuk bir timle sıkıyönetim karar-
gâhını ele geçırmış; harekâtın bu-
radan yönetümesınde diretıyordu.
thtilal karargâhının diğer kurmay-
larının da onayı ıle Harp Okulu-
Dıkmen yol kavşağından 200 met-
re ılende bulunan sıkıyönetim ka-
rargâhına hareket edildı.
Denn bır sessızlik ıçerisınde ha-
rekât başlanuştı. Görevliler yay-
dan boşalmış birer ok gibı plan-
lanmış hedeflenne koşturuyordu.
Hareketler coşkulu, fakat bakış-
lar endişeliydi. Tedirgınliğin baş-
lıca nedeni harekâtın kansız so-
nuçlandınlması isteğinde yoğun-
laşıyordu. Her şey bütun aynntı-
larıyla bun'a göre planlanmıştı.
Demokrasi ve özgürlukler kurta-
nlacaktı. Bunu gerçekleştırirken
başka turlu hareket edilemezdi. 5
saat önce, 26 mayıs saat 23.15'te
Harp Okulu Komutanı'nın oda-
smda herakâtın aynntılı planla-
masına başlanırken General Ma-
danoğlu'nun isteğıyle son kez ye-
min edilmiştı: "Askeri bir dikta-
lörlük kurmayacağız."
Bugüne dek "27 Mayıs
Devrimi" diye adlandırılan tarih-
sel olayın oluşumunun ve sonuç-
lannın sıyasal ve toplumsal değer-
lendirilmesi yeterince yapılama-
mıştır. tçerisinde ya da kıyısında
- köşesinde olanlarca, yakmdan ya
da uzaktan izleyenlerce pek çok
anı yazılmış, görüşler belirtilmış-
tir. Tarıhsel olayın oluş biçiminin,
macera ve seruven yonlerinin gun-
luk basında ön plana çıkarılma-
sı, toplu değerlendirmelerı önle-
mıştir. Yerli tarih yazarları sosyo-
lojık değerlendirmelerı henuz ya-
pamamışlardır. Belki de ortaya çı-
kan malzemenın, belgelerin henüz
yeterli olmadığı kamsındadırlar.
Oysa aradan otuz yıl geçmiştir.
Kısa bir sure sonra mevcut olan
kaynaklar da tukenecektır. Bu-
gunku tarıhçilerın ağırdan alma-
sı, gelecek kuşaklardan yetışecek
tarih yazarlannın işını zorlaştıra-
caktır. Tanzımatla başlayan 150
yılhk Türk yenileşme hareketleri-
nın içerisinde meşrutiyet, cumhu-
riyet, Kemalist devrimler ve çok
partili rejim uzantısında 27 Ma-
yıs Devrimı'nuı toplumsal yaşan-
tımızdaki çok boyutfu etkisini, iti-
raf edelim kı yabancılar bizden
daha iyi değerlendirdiler. Anık za-
manı gelmiştir. 12 Eylül'ün pen-
şan yıkıntısı arasında 27 Mayıs-
ın pınltılı göruntusu tarihçilerin
işıni kolaylaştıracaktır.
Yakınında, uzağmda olanlardan
"gölgedeki adam"lardan birçok
kişi 27 Mayıs uzerınde anılannı
yazdılar. Bundan ayn olarak da
Milli Birlik Komitesi'ni oluşturan
\e en ust duzevde sorumluluk ust-
Mayıs
1960'ın
üzerinden 30 yıl
geçtikten sonra
anılarımdan bir
bölümünü ilk kez
yayımlıyorum.
Kimi anılar daha
sonraki yıllarda
yazılabilecek, belki
dehiç
yazılamayacaktır.
Tarihten gerçekler
saklanmamalıdır,
fakat olayların
aktüel heyecanının
henüz yaşandığı bir
dönemde toplumun
huzurunu korumak
da bir sorumluluk
olmalıdır.
Tarihsel
olayların
geliştirilmesinde
müktesep hak
yoktur. Olayların
içinde bulunmak
asıldır. Bunu
kavramayanlar
tarihi tekerrür
ettirirler ve her kez
de topluma zararlı
olurlar. 27 Mayıs sabahı tanklar Cağaloglu'nda
PORTRE KARAMAN
MBK'nın
kilit
üyelerinden
Suphi
Karaman 15
Ocak 1941
tarıhinde
Harp
Okulu'ndan
topçu subayı
olarak mezun
oldu. 1950"de
Harb
Akademisi'nı
bitırerek kurmay sınıfına
geçtı. Çeşıtli birlik ve
karargâhlarda görev .yaptı.
Sılahlı kuvvetlerdeki son
gorevi Kara Kuvvetleri
Personel Başkanlığı Kurmay
Şubesı Müdürlüğu ıdi.
27 Mayıs Milli Birlik
Komıtesı'nin ilk
kurucularından ve kilit
elemanlarındandır. 27 Mayıs
hareketinı yapan kadronun
ıçınde yer aldı. Kurucu
Meclis'te karma anayasa
komisyonu üyesi olarak 1961
Anayasası'nın yapılışına
katkıda bulundu. 25 Ekim
1961'den sonra albay
rutbesinde emekli olarak
Cumhuriyet Senatosu tabii
uyeleri arasına girdi.
1983 yılında siyasi partilerın
veniden kuruluşu aşamasında
SODEP'in Ankara'da kurucu
il başkanlığını yaptı. SODEP
ve SHP'de 3 yıl MKYK
uyeliğinde bulundu.
Evli ve 3 çocuk babası olan
Karaman'ın Cumhuriyet
gazetesinde ve Türk Solu
dergismde makalelen yayımlandı
lenen üç arkadaşımız da (Sıtkı
Ulay, Orhan Erfcanh, Sezai Okan)
anılarının bır kısmını yayımladı-
lar. Bu konuda tum yazılanlar 27
Mayıs'ın bilinmeyen yönlennden
bir kısrnını açığa çıkarmıstır. Nes-
nel değerlendirmeler yarunda öz-
nel yargılar ve yanılmalar da oldu.
Bugüne dek 27 Mayıs için ya-
zılanlardan doğnıya en yakın ola.-
nı, en az yanılgılı olanı Abdi İpck-
çi ve Ömer Sami Cosar'ın, 1964-65
yıllarında bırlıkte yazdıklan "27
Mayıs thtilali'nin lçynzu" adlı ki-
taptır. Hıç olmazsa olayların tüm-
den ve kronolojik yansıtılmasın-
da nesnel kalınmıştır. Yazarlann
guçlu gazetecilikleri yarunda, ilişkı
kurdukları kilit kişileri iyi sapta-
yarak olaylara doğru yönelişleri
bunu sağlamıştır.
Bilinmelidir ki 27 mayıs 1960
Devnmi gibi kapsamlı ve de çok
boyutlu tarihsel bir olayın henüz
bilinmeyen yönleri, bugüne dek
açıklananların belki on katıdır.
Bir ekip halinde gerçekleştirilen
ihtilal karakterli olayların birçok
kışi tarafından ayn ayrı bılinen
pek çok yönleri vardır. 22 Şubat,
21 Mayıs. 12 Mart. 12 Eylul gibi
emir komuta zinciri içinde ya da
açıktan yurütulen örgütlu ve dos-
yalı darbe, müdahale, karsı ihtilal
girişimlerınin yapıcıları bile anı-
larını yazarken çelişkiye duşmüş-
ler, çoğu noktada birleşememişler,
anlaşamamışlardır Gizlilik ve gu-
venin kesin zorunlu olduğu bir ih-
tilal girişiminde ise aynntılı sorun-
lar herkesçe hep birlikte bilinme-
yebilir. Olayın niteliği böyledir.
Yıllar sonra anılar açıklanırken bi-
linmelidir kı bir kişinin açıklama-
lan sadece kendısinin bildikleridir.
Başkalannın da farklı bildikleri
vardır. Ayrıca işin başından baş-
layanların, daha sorumlu kilit
noktada görev yapanlann, olayla-
rın akışı içinde daha etkın bulu-
nanlann elbette daha çok bildik-
leri olacaktır. Anı yazan için işin
bu noktasını kavramak, olayları
anlatırken nesnel kalabilmenin ilk
koşuludur. Aksi durumda, "her
şeyi ben yapbm, ben yönlendir-
dira" izlenimı vererek inandıncı
olamazlar. Dunyanın kendi etra-
fında dönduğu havasında kalarak
gulunç olurlar. Yıllarca sonra bel-
leğini kontrolden geçiremeyenler ya
da bu konuda ba^kalarından yar-
dım istemeyecek kadar gururlu
olanlar ise asla yazmamalıdırlar.
Bir eş-dost toplantısında ya da
bir kahve sohbetinde olaylann bi-
raz dramatize edilerek anlatılma-
sı belki havaya uygun düşebilir.
Fakat işi yazıya dökerken tarih
huzuruna çıkılıyor demektır. Ta-
rihçiye materyal veriliyor artık.
Tarıh huzunında objektif kalmak
kaçınılmaz zorunluluktur. Ö ka-
dar ki kalemi eline alan kişi gele-
cek kuşaklara karşı bir namus
borcu taşıdığmın bıhncınde olma-
lıdır. Hiç kımsenın tarihi yamlt-
maya hakkı yoktur. Tarih oportü-
nizmi sevmez. Aslında tarihin
perspektifi, zaman içinde karşılaş-
tırmalar yaptığında, bir sure son-
ra doğruyu bulur. Tarihin ibret ve-
ncı olmasına yarduncı olmak la-
zımdır. Bu yolda aru yazan ıçın en
büyuk erdem ise özverili olmak-
tır.
27 Mayıs 1960 Devrimi'nden 30
yıl geçtikten sonra anılanmdan bir
bölumunu ilk kez yayımlıyorum.
Yukanda genel olarak açıkladığım
doğrultuda yazmaya çalışıyorum
Otuz yıl geçtikten sonra yazılabı-
lecekleri vazıvorum. Kimı anılar
daha sonraki yıllarda yazılabile-
cektir. Belki de hiç yazılamayacak-
tır. Tarihsel olaylann doğru yan-
sıtılması ile ancak tarihin gelecek
kuşaklar için ibret verici sonuçla-
ra varabilmesi sağlanabilir. Ger-
çekler tarihin huzuruna er ya da
geç sunulmalıdır. Her şey için er-
ken davranmak da her zaman
doğru olmayabilır. Yaşanılan do-
nemin değer yargılanru allak bul-
lak edecek bir aruyı açıklamak
marifet değildir. Tanhten gerçek-
ler saklanmamalıdır, fakat olay-
lann aktuel heyecanının henüz ya-
şandığı bir dönemde toplumun
huzurunu kollamak da bir sorum-
luluk olmalıdır. Işte bu nedenle
otuz yü bekledim. Ve de her şeyin
açıklanmasını da henüz olanaklı
görmuyorum.
Tarihi yanılgı
27 Mayıs anılan için ikinci ve
çok önemli bir diğer yanılgı da ha-
zırlıkların nereden ve ne zaman
basladığı. Bu konuda spekülatif
değerlendirraeler çok yapılmıştır.
Bugüne kadar görulmuştür ki ki-
mileri için başlangıç kendisinin ise
katıldığı andır. Kimileri de o ge-
ce sabaha karşı tsrafil'in dudüğu
çalınınca hep birlikte işin başladı-
ğını samrlar. Elbette ki işin aslı
bunlardan hiçbirisi değildir. Kuş-
kusuz elvenşli ortamın hazırlan-
masında pek çok kişinin etkisi ve
payı vardır. Fakat sonuca yoğun
gidişın planladığı, örgutsel hazır-
lıklann çatıldığı bir başlangıç da
vardır. Bu noktanın ıyı saptana-
bilmesi yanılgı payını azaltır.
27 Mayıs'a varan hazırlıklann
ne zaman başladığına ve ilk örgut-
lenmenin kirnler tarafından yapıl-
dığına ilişkın savlar değişıktir.
1946 seçımlerinden sonra çok
partili demokrasıye geçişteki ak-
saklıklardan hoşnutsuzluk duyan
bir kısım subaylann Ankara ve ts-
tanbul'da oluşturdukları gruplaş-
malardan başlatanlar olmuştur.
1954 seçimlerinden sonra kasım
ayında iki yüzbaşının Tuzla'da
Uçaksavar Okulu'nda aldıklan
kararla ve daha sonra 1955 ekim
ayında Harp Akademisi'ndeki ör-
gütlenme ile başlatanlar olmuştur.
Aynca ilk örgutleruneyi "Anka-
ra'da dort knrma> suba> 1956 yı-
lının ilk a)lannda kurmuşlardır"
ya da "bir ba$ka dort kurmav su-
bay olusturmuştur" dıyenler de
vardır.
27 Mayıs kadrosu içinde yer
alan bir kısım arkadaşlann daha
önceki ilişkilerinden ötürü, huzur-
suz ortamın yaratüğı oluşumlar-
dan ancak bir kısmı sonradan bi-
linebılmiştir. 1955-57 yıllarında
Harp Akademisi'nde oluşturulan
gruba ilk örguttür denilmesı en
yaygın sanı olarak yayılrnıştır. Bu-
nun iki nedeni vardır: Birincisi 27
Mayıs kadrosu içerisinde bulu-
nanlardan 7 arkadaşın varlığıdır.
tkincisi de 'dokuz suba> olayı'
darbesine bu grubun çarpılması-
dır. Bu grubun merkez kadrosu
bir zamanlar yirmi beş kişiye ka-
dar çıkmıştır. Davranışlannuı çok
atak olduğu, bir gizli örgütun
uyulması gerekli kurallanna az
önem verdikleri ortaya çıkan olay-
larla anlaşılmıştır. Dokuz subay
olayına yakın ilişkileri de bu yüz-
dendir. 1956 temmuz ayında Be-
şiktaş tskele Gazinosu'nda kong-
re yapar gibi buyük bir grup ha-
linde toplanmakta sakınca görme-
mışlerdir.
Olası birçok "ilk"ler arasında,
çalışmalan çok yaygınlaştınlan bu
grup "ilk" olsa bıle, şurası kesin-
dir ki dokuz subay olayından son-
ra butun "ilk"ler dağıimış ve sı-
fırlanmıştır. O halde 27 Mayıs'a
götüren örgutlenmenin çekirdeğini
1955'lerden başlatmak savı tutar-
sızdır. 27 Mayıs örgutlenmesi
1955'in devamı olsaydı otuz sekiz
kişilik MBK uyelennin sadece ve-
disi mi bu eski kadrodan olurdu?
Yırmi beş kişilik kadrolannın di-
ğerleri niçin dışanda kalsın?
27 Mayıs'tan iki gun sonra bir
sabah erİcenden İhsan Kabadayı,
elinde bir kuçuk kâğıtla bana gel-
mişti. Telaşlı idı. Kâğıt Kur. Alb.
Nnri Hazer tarafından el yazısı ile
yazılmış 8-10 satırlık hakaret do-
lu bir metındi. Hıtap ettiğı kişilen
Osman Köksal, Sezai Okan,
Alpaslan Tuckeş ve Orhan Kabi-
bay'dı. "Kalleşlik ettiniz, beni at-
lattınız. 5 sene evvel bu işe bera-
ber başlamamış mıydık? Birlikle
yemin etmemiş miydik?" dıyordu.
Nuri Hazer o tanhte Harp Oku-
lu'nda öğretim kadrosunda idi.
Kıta hizmetine çıkacaktı. İhsan
Kabadayı aracılığı ile bemmle ata-
ma işi için birkaç kez göruşmuş-
tü. Ne Osman Köksal'ın önce Er-
kân Şubesi'ne sonra Muhafu
A.KÜıgına atanmasından kuşku
duymuştu ne de Harp Okulu'nda
son aylar içerısındekı oluşumun
farkındaydı. Üstelık mayıs ayırun
o karmaşık ortammda eskı arka-
daşlarmı arayarak "Ne ohıyor?"
bile dememiştı. 26/27 Mayıs ge-
cesi Harp Okulu'nda da yoktu. Bu
durumda sizin beş sene önce bir
örgütun içinde bulunmanız ne ya-
zar?
Nuri Hazer'in bu çıkışı önü-
müzdeki gunlerin ne kadar yuklü
olaylarla geçeceğının işaretinf ve-
riyordu. Daha dun dört orgenerali
hemen emekli etmıştik. Belki Nuri
Hazer gibi davranacak olanlara
da hemen bir şeyler yapılırdı. Nuri
Hazer'den gelen mektubu alıp sa-
bahın bu erken saatinde evine git-
tim. "Albayım, bu nedir? 27 Ma-
>TS'I şu ya da bu degU, bepimiz bir-
likte yaptık" dıyerek onu yumu-
şatmaya, olayı kullendirmeye ça-
lıştım. Ama bu çıkışın ve bu gibi
komplekslerin gelecekte nelere yol
açacağını hıç aklımdan çıkarma-
dım. O gun bu dört arkadaşımı-
za olayı açtım. Nun Hazer'i yatış-
tırdığımı bıldirdım. Mektubu hep-
sıne gösterdim ve Turkeş'e verdim.
13 kasım öncesındekı karşılıklı
kuşkulann yaygınlaştırümasında,
6 Haziran 1961 patlamasının ile-
rısinde ve gerisindeki karşıt örgüt-
lenmelerde hep bu eskı tüfeklerin
kompleksli yaklaşımlan başlıca
neden olmuştur. Tarih biuncinden
yoksun kimi arkadaşlanmız da ve-
fa gösterimleri ile ortamın hazır-
lanmasına katkıda bulunmuşlar-
dır.
Tarihsel olaylann geliştirilme-
sinde müktesep hak yoktur. Olay-
lann içinde bulunmak asıldır. Bu-
nu kavrayamayanlar tarihi teker-
rür ettirirler ve her kez de toplu-
ma zararlı olurlar.
Yarın: Bunalımlı
yıllar
IİDARDAJV ERES
tnönü'den 'niçin kaybettik'inyanıtv
Milletin
arzusu
değişikliktil
>
1 ' | | " n 9 ninseçimleri
^ y l l • yitirmesindensonra,
oğlu Erdal İnönü'ye yazdığı mektupta
İsmet Paşa şöyle diyor: "Seçimi fena
nispette kaybettik. İki gün sonra yeni
cumhurbaşkanı ve hükümet seçilecek."
Günün koşulları, ülke güvenliğine öncelik verilmesini gerektiriyordu
NATO'lugüvenlik arayışı
İSMET İNONU — 14 raayıs seçimlerinden iki gun önce.
CHP'nin ilk gunun şokundan
sıyrıldığı goruluyordu. Yavaş ya-
vaş muhalefet görevini ustleniyor-
du. Ulus, partinin muhalefette ız-
leyeceği polıtikanın ana ılkelerini
beş maddede toplayarak açıkladı.
Kışilerle uğraşılmayacak, soz ve
eleştirı ozgurluğunun dokunul-
mazlığı istenecek, iktıdar-
dan"tolerans" beklenecek, Ata-
turk ınkılaplan korunacak,
"kara" ırtıca ile "kızıl" komuniz-
me karşı durulacaktı. Bu ilkeler,
aşağı yukarı DP'nin benimsedığı
ılkelerdı, sorun kalmıyordu. Biz
öyle sanıyorduk.
14 Mayıs, Turk demokrasısinin
doruk noktasıydı. "tki lider, mil-
let karşısında iki bu\uk taahhut-
le bulunmuşlardı. İnonu, sonuç
ne olursa olsun bunu tartışmasız
kabul edeceğini bildirmişti. Ba-
yar, butun geçmişin 15 ma>ıs sa-
bahından itibaren unutulacagını
ilan etmişti. Bu, Demokratların
'Devr-i sabık )aratraayacağız' po-
litikası>dı."
Resmı sonuçlar bir iki gun son-
ra açıklandr DP 408, CHP 69,
MP I (Bolukbaşı) milletvekillığı
kazanmıştı. Seçmen sayısı:
8.908.824. Katılanlar: 7.934.449-.
Katılım yuzdesi: 89.06. Oy dağı-
lımı: DP, 5.474.933, yuzde 54,91.
CHP, 3.195.618, yuzfle 41,05. Di-
ğer partiler: 263.798, yuzde 4,04.
Çoğunluk sıstemi ulusal irade-
nın Meclıs'e çarpık yansımasına
yol açmıştı. Oyların yuzde
41 05'mi alan CHP, Meclıs'tekı
sandalyelerın ancak yuzde 14'nu
kazanıyordu. 1950, bugunku
manzaranın tam tersiydı ANAP
oyları yuzde 21.8'e duşmesine
karşm, Meclis'te yuzde 65 sandal-
yeyi elinde tutuyor. 1950-60 ara-
sında tnönu, ulusal ıradenin çar-
pık yansımasım düzeltebilmek
için uzun savaşımlar verdı, başa-
ramadı. Bugun muhalefet çarpık-
lığı düzeltebilmek ıçın seçım ısti-
yor, başaramıyor
Inonu bır ara -orneğın
Koprulu'ye- seçim sıstemine nıspi
usulun getırilmesine ne dıyecekle-
rını sormuş, DP'nin bu konuda
hıçbır kararı olmadığı yanıtını al-
mıştı. CHP ısteseydı, 1950 seçım-
lerını nıspı sıstemle yapabılırdı.
Meclis'te çoğunluk elindeydi.
DP'nin karşı çıkacağını gosteren
ışaretlere rastlanmıyordu. Belki
de Inönu'nun de ışine gelen sis-
tem, çoğunluktu. Tabıi DP'nin
de^
Yenilginin yansımaları
Bayar'ın cumhurbaşkanı seçil-
diğı gun Inonu, ABD'de oğrenım
goren oğlu Erdal'a yazdığı mek-
tupta, "Seçimi fena nispette
kaybettik" derken, asıl gerçeğe
değıniyordu:
"69 yer alıyoruz. (487) içinde.
Amma bu 'sisteme majorilaire'-
nin -çoğunluk sisleminin- en aksi
teeellisidir. Oya iştirak edenlerin
yuzde 40'nı almış bulunuyoruz.
Birçok illerde, 1000. 2000. 4000,
10000 farkla, hatta 400. 500 fark-
la kaybettik. Nispi temsilde 6:4
yer alacaktık."
CHP'nin seçimlerı yıtirme ne-
denlerı uzennde çok şey yazıldı,
yazılıyor, yazılacak. Kısaca değın-
mek gerekırse, orneğın Inönu'nun
oğlu Erdal'a yazdığı mektuba goz
atmak yararlı olabılır Mektupta
İnönu, "Niçin ka>bettik?" dıye
soruyor, yanıtını verıyor:
"İnsaflı, insafsız bin bir sebe-
bi var. Fakat en başta geleni de-
ğişiklik arzusudur. Bu da rnillel-
lerin hem ıtıasum. hem tabii ar-
zulandır. En sıkınblı zaman, ka>-
bolmuş bir seçimden sonra geçen
bir haftadır. Şimdi bu bitti. İki
gun sonra yeni cumhurbaşkanı ve
hukumet seçilecektir. 18.30'da
ben yeni cumhurbaşkanım tebrik
edecegim. Bu bir hafta. çok şukur
sarsıntısız geçmiştir.
Beş seneden beri, politikacılar
benim için nasıl bir duşmanlık ha-
vası yaratmaya çalıştılar, bilirsin.
Seçimin neticesini alır almaz her
>erden bize karşı sempati du>ul-
maya çalıştı."
Mektupta bir cumle vaf ki, Inö-
nu'nun 1954 seçımıne kadar ızle-
yeceğı politıkanın omurgasını çi-
zer. "Taze" muhalefet lıderı
"Hatta *>anlış bir şe> yapıldığı'
hissinin halkta göriindıiğunu so>-
leyenler \ar" dı>urdu.
14 mayıstan bir sure sonra Va-
tan'dan ayrıldım. Jlk oııce Genç-
osman'ın Anka Habar Ajansı'n-
da, sonra Ulus'ta çalıştım
Yarın: 14 Mayıs
geeesi inönA
Tahran'daki goruşmeler daha
çok gorüş alışverışı şeklınde cere-
yan etti. CENTO kuruluş olarak
daha önce de izah ettiğim gibi ke-
mıldeşmışti. Bolge dışı uyeler, te^-
kılatın muhafazasından yana ol-
makla beraber pek faal olup ulus-
lararası alanda ayak arasında fazla
dolaşmasıru istemiyorlardı Bolge-
sel uyeler ise diğer uyelenn bu tu-
turau dolayısıyla teşkilata belirli
bır hareket getiremıyorlardı.
Bu durumdan asıl şikâyetçı olan
CENTO'yu dışlı bır askeri guç
olarak gormek isteyen Iran ve Pa-
kıstan'dan gelıyordu. Bu iki ulke
CENTO'da da üpkı NATO'da ol-
duğu gibi emrinde tahsisli birlikler
olan bır komutanlık kurmak isti-
yoriardı. ABD ve Ingiltere buna
taraftar olmamakla beraber, bu-
nun gerçekleşememesı vebahnı
yuklenmış gorunmek istemiyor-
lardı. Bu konunun uzun munaka-
şalan sonunda ortaya bızım ıçın
de sakıncalı olan bır teklif çıktı
Tekhfe gore Samsun- Iskenderun
hattının doğusunda kalacak bol-
genın savunmasından sorumlu bır
komutanlık kurulacak, Iran-
Pakistan ve Turkıye bu komutan-
lığa birlikler tahsis edeceklerdı.
Bu teklıf, bolge ulkesi olarak
bızi Pakistan ve Iran'la karşı kar-
şıya bırakıyordu. Zira, Turkıye'nın
savunmasının bır kısmını NATO
gibi oturmuş ve dışli bir savunma
orgutunden alıp hem ıstıkrarsız
hem guçsuz bır orgute devretmek
pek tabıı olarak bızım işımizegel-
miyordu. Ancak Iran ve Pakıs-
tan'ın çok onem verdiğı bu proje-
ye bizim bolge ulkesi olarak karşı
çıkmamız nazik bır durum yara-
tıyordu.
Bu ulkeler Batılı teşkilat uyesi
ulkelerın, komutanlığın karşısın-
da plduklarını biliyor ve onlarla
mucadele için bizden destek bek-
liyorlardı. Son CENTO toplantı-
larında en sıkıntı çektiğimiz konu
bu oluyordu. Tahran'daki toplantı
resmi bir CENTO toplantısı olma-
dığı için konuya aynntıh olarak te-
mas edılmemekle beraber genel
nıtelıkte değınildı. Bu konu CEN-
TO dağılıncaya kadar halledileme-
dı. Bolge ulkelerını en çok ılgilen-
diren konulardan bırisi de Orta-
doğu bolgesindekı yıkıcı faalıyet-
ler idi. CENTO'da bu konu ile il-
gılı bır de daıre vardı. Üç ulkenin
guvenli daırelerı arasında bu ko-
nuda bir işbırliğı de mevcut idı.
Tahran'dan. bundan evvelki bu
ğun bır çaba harcadı ve ıktıdarın
ilk yıllarında bu kuruluşa uyelik
gerçekleştirildi. tkinci Dunya Sa-
vaşı'ndan hemen sonra çok daha
belirli bir şekilde ortaya çıkan
Sovyet tehdıdi göz onunde tutul-
duğunda, o donem dış politikası-
nın temel hedefinın bu açık teh-
dıde karşı onlemler alınması oldu-
ğu herhalde tartışılamaz Gerek
NATO'ya uye olunması, gerek Ku-
zey Atlantık Antlaşması'nda on-
gorulen çerçeve içensinde ABD ıle
ikili savunma tertiplenne gırilme-
sinın, Stalin'ın gizlemeye gerek bi-
le gormedıği Turkıye aleyhindekı
emellerınin tabii ve kaçınılmaz bır
neticesı olduğu onadadır.
Sovyet tehdidi göz önüne
alındığmda, 1950'den sonraki dış
politika çizgisinin tartışılmaz şekilde
doğru olduğu ortadadır. Ancak Sovyet
tehdidinin artmayacağı yavaş yavaş belli
olurken, bizim ABD ile ikili savunma
ilişkilerimizin çerçevesini giderek daha
genişletmemizin makul bir izahı yoktur.
duzey toplantılarda da olduğu gibi
alelusul bu konuda genel mahiyet-
te karşılıklı goruşler belırtildı. Ta-
bii goruşmelerın ağırlık noktası
daha çok, uluslararası durum
hakkında goruş teatısi oldu
Demokrat Parti doneminde,
özellikle ilk yıllarda, ulkenin dış
polıtikasında ağırlık, o gunlerde-
kı uluslararası siyasi konjonktu-
run tabıi bır neticesi olarak ulke
güvenliğine venldi. Başka bır de-
yışle, gunun koşulları, ulke güven-
liğine olağanustu bır oncelığı ge-
rektırıyordu.
Nitekım, bu partı ıktıdara ge-
lir gelmez, Kuzey Atlantık Ittifa-
kına Türkiye'nın girmesı ıçın yo-
Dolayısıyla donem dış politi-
kasının ulkenin güvenliğine olağa-
nustu bir oncelik vermesinı ve bu-
nun için başvurulmuş olan tertıp-
lerin eleştirilmesinin makul bır da-
yanağı olamaması gerekır. Bu po-
litıkanın dayandığı temel esas tar-
tışılamaz şekilde doğru olınak'ıa
beraber, gerek bu politıkanın uy-
gulanış şekli, gerek uluslararası
konjonkturde vuku bulan değış-
melere gore bu politakada gerek-
li duzenlemelere gıdılıp gıdilmedı-
ğı hususu tartışmaya açıktır.
Bıltndığı uzere Turkiye Cumhu-
riyeti kurulduğundan ben yurutu-
len dış polıtıkada kuzey komşu-
muzdan bir tehdit gelebıleceğı her
zaman bır varsayım olarak goz
onunde tutulmuş olmakla bera-
ber, bu komşu ıle dostluk ilişki-
lerınin, elden geldığınce geliştiril-
mesi ve guvenlığımız ıçın yapıla-
cak duzenlemelerde de bu ulkenin
tahrik edilmemesıne daıma ozen
gosterilmıştir.
Nitekım ıkınci dunya savaşın-
dan once Ingiltere ve Fransa ile ya-
pılmış olan ıttifak anlaşmasında
dahı bu husus gozetilmış ve bu it-
tifaktan Sovyetler'ın kuşku duy-
masını onleyecek bir rezerv, ant-
laşmaya konulmuştur. NATO uye-
lığımızın ve bu antlaşma çerçeve-
sınde ABD ile başlattığımız ikili
savunma ılışkılerı doneminin,
özellikle ilk yıllarında. geleneksel
politikanın bu temel ilkesınden ya-
pılmış olan sapmanın izahı vardır
ve bunun faturasını da Turkiye-
ye çıkarmak mumkun değıldir
Gerek maruz kaldığımız tehdı-
din buyukluğu gerek bunun aşı-
kâr niteliği, yonelinilen yol için kâ-
fi gerekçelerdır. Ancak Stalın son-
rası dönemde Sovyet tehdidinde
çok goze çarpan bır azalma olma-
sa bıle hiç değilse artmayacağı ya-
vaş yavaş belli olurken bizim ABD
ıle ikili savunma ilişkilerimizin
çerçevesini, aksıne, giderek daha
da genışletmiş olmamızın, kana-
atimce, pek makul bir izahı yok-
tur. Bu noktada bır eleştirı getir-
mek galiba mumkundur. Normal
olarak tehdıtle orantılı olaıak ve
tabıî belirli bır ihtıyat payını da
saklı tutarak kendımıze atfedile-
cek herhangı bır kusur olmadan,
almak mecburiyetınde kaldığımız
tertıplerde baa duzenlemelere gıt-
mek, Sovyetler Birliği'ne karşı sur-
durulmekte olan geleneksel poli-
tıkaya daha uvgun olabılırdı.
Yarın: Sovyetler ve
Baglaatısızlar