Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 20 MAYIS 1990
ABD Başkanı Bush'uıı
Yanılgıları -1
HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU
Araerikan Başkanı Sayın Bush geçen ay vermiş
olduğu bir demeçte, "Ermenilerin 1915-1923 tarih-
leri arasında Osmanlı yöneticileri elinde uğradık-
lan korkunç katliamlar" dan söz ederek Amerikan
Kongresi'nde ertelenmiş olan, Ermeni Soykınm Ta-
sarısı'nı açıkca destekledi. Böylece ABD'nin hem
yasama organındaki bazı üyeler hem de yürütme
organının başındaki en yetkili makamda oturan
Bush "soykınm" göriişü üzerinde birleşmiş oldular.
Başkan Bush'un bu konudaki yanügısı bir değil,
bir çoktur. Bunlan düzeltmek, aynca kendi tarih-
lerinden örnek vererek 'soykırım' kavramının han-
gi anlama geldiğini, iki yan içinde belirtmek is-
tiyorum.
önce, saptadığı tarih konusundaki yanılgısıru ele
alıp, "1915-1923" tarihlerinden başlayalım. Sayın
Bush, bu tarihler arasında Anadolu'da Osmanlı yö-
netiminin egemen olduğunu sanıyor. Bu, büyük bir
yanılgıdır. 1920'den sonra Anadolu, Mustafa Ke-
mal Atatürk'ün başkanhğındaki Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin egemenliğindeydi ve o dönemde
Anadolu'yu istila etmeye kalkan Ingiliz destekli Yu-
nanlılara karşı bağımsızlık savaşını sürdürüyordu.
Demek, Başkan Bush bu gerçeği bilmiyor.
Az çok tarih okuyanlar bilir ki uluslar, devletler
türlii zamanlarda birbirleriyle savaşa girmiş, çarpış-
mış ve bunun sonucunda milyonlarca insan ölmüş,
öldürülmüştür. Bu olgu, soykınm değıldir. Nitekim
bunun son örnegi, ABD'nin Japonya ile savaşta bu-
lunduğu sırada, bu savaşı erken bitirmek için Hi-
roşima ve Nagazaki kentlerine atmış olduğu atom
bombalarıyla yüz binlerce Japonu bir anda öldür-
raüş, milyonlarcasını da etkisi günümüze değin sü-
ren, türlü hastalık ve sakatlıklara uğratmış, bunlar-
dan bir bölümü de *yavaş ölüm' denilen ölüme mah-
kûm edilmiştir. Bu olguya kimse 'soykınm' deme-
di; çünkü ortada savaş durumu vardı. Eğer atom
bombası Japonlann elinde bulunsaydı belki onlar
önce davranıp ABD kentlerini bombalarlardı. Sa-
vaşlardaki ölümler, Hitler Nazizminin Yahudilere
karşı güttüğü resmi politika gibi bir devlet politi-
kası niteliğindeyse, ancak soykınm olarak kabul
edilir.
Osmanlı döneminde, asağıda anlatılacağı gibi Er-
merûler zorunlu bir savunma tedbiri olarak 1915 yı-
lında Osmanlı İmparatorluğu'nun Suriye vilayeti-
ne gönderilmişler, göç sırasında saldınlara uğraya-
rak mal ve can kaybına uğrarruşlardır; bu durum
bir devlet politikası değildir. Osmanlılar, tarihleri-
nin hiçbir döneminde Hıristiyanlara ve geneilikle Er-
menilere karşı böyle bir politika gütmemiştir.
O halde Başkan Bush'un ikinci yanılgısı da
"soykınm" kavramındadır. Vatana ihanet, düşman-
la işbirliği yapmak hiçbir ulus tarafından bağışlan-
maz. Sayın Bush herhalde benden daha iyi bilir ki
Kuzey Amerika'nın bağımsızlık savaşı çok sert ko-
şullar altında geçmiştir. tngiliz sömürgeciliğinden
kurtulmak için açılan bu savaşta tngilizlerden ya-
na olan pek çok Amerikalı, vatana ihanet suçun-
dan, acımasızca cezalandırılıp yok edilmiştir.
Daha sonra geçen yüzyılın onalarında, Kuzey
eyaletlerinin Güney'deki ayrılıkçılara karşı sürdür-
diikleri savaş daha da şiddetli olmuş, Amerikan eya-
letlerinin bütünlük ve birleşikliğine karşı çıkanlar
yine çok acımasızca cezalandırılmışlar, bu arada
köyler, kentler yakılmış, yıkılmış, yağmalanmış ve
bütün eylemlerden, yaşlı, genç, kadın, çoluk çocuk
aynmı olmaksızın sivil halk korkunç acılara ve kı-
rımlara uğramıştır. Bunlan yalnız tarih kitaplann-
dan değil, türlü Amerikan filmlerinden de görüp
öğreniyor, zaman zaman bu acı günlerin yürek kal-
dıran durumunu televizyon ekranında da izliyoruz.
Sayın Başkan izin verirse biraz daha gerilere gi-
delim: Doğudaki Atlantik kıyısından batıdaki Bü-
yük Okyanus kıyılarına kadar yayılmak için yüz-
yıllar boyu Kızılderililere karşı sürdürülen savaşlar
ve katliamlar hiç unutulmamıştır. Sonunda Kızıl-
derililerin kalıntılan, vaktiyle tam bir özgürlükle
kullandıklan topraklannı Amerikalılara bırakmak
zorunda kalıp bugün belirli merkezlerde yaşamaya
mecbur olmuşlardır. 150 yıl önce geçen bir toplu
öldürme olgusu, daha bir hafta önce TV'de yayım-
landı. Elbette bu, Amerika'daki yüzyıllaı süren top-
lu öldürmelerin küçük bir örneğidir.
Bütün bu gerçekler açık seçik ortadayken Sayın
Başkan Bush, yeryüzünün genel jandarma komu-
tanı, Amerikan imparatoru ve bütün dünyanm ev-
rensel adalet divanı başkanı edasıyla, ama tarihsel
belgeleri incelemeden, Türkiye için şöyle konuşa-
bilmiştir:
"Bu yiizyıl boyunca ABD'nin Ermeni halkıyla
özel ve kalıcı bir iliskisi olmuştur. Bir di/i trajediyle
dolu da olsa. Ermenilerin taribi, inanclannın ve ge-
leneklerinin güciinü ve kalıcılıgını yansıtır. Bu tra-
jedilerden 1988 depretni dışında en önde geleni,
1915-1923 döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nun
yöneticileri elinde uğradıklan korkunç katliamlar-
dır. ABD, insanlığa karşı işlenen bu suçun kurban-
lan için uluslararası diplomatik ve özel yardım ça-
balanna öncülük etmiştir. Amerika'da Ermeni top-
lumu şimdi bir milyon kişiye ulaşmaktadır. Katli-
amlann 75.«yıldönüniiinde, 24 Nisan 199O'ı, kur-
ban olan bir milyondan fazla Ermeni için anma gu-
BÜ olarak kutlayan Ermenilere ve bütün halklara
katılmak istiyorum."
Başkan Bush'un bu konuşması gazetemizde İl-
han Selçuk, Uğur Mumcu ve Celil Gürkan tarafın-
dan hak ettiği biçimde eleştirildi. llhan Selçuk, 25
Nisan 1990 tarihli "Millet ve Zillet" başhklı yazı-
sında Türk hükümetinin, Bush'un bu açıklaması kar-
şısında çok edilgin davrandığını vurguladı. 3 Ma-
yıs 1990 günlü Cumhuriyet'teki "Olaylann Ardın-
daki Gerçek" sütununda da Bush'un yalnız Osmanlı
Imparatorluğu'nu suçlamakla kalmayıp, Ermeni
soykınmı varsayımını 1923'e kadar genişlettiği, yani
Türk Bağımsızlık Savaşı yülanyla Cumhuriyet dö-
neminden bir bölümü de bu soykınm varsayımı
kapsamına soktuğu belirtildi.
* * •
Şimdi de konuyu tarihsel geçmişten başlayarak
ele alalım: Tarihin akışı, kaynağından fışkıran bir
ırmağın kendine çizdiği yataktaki oluşa benzer; bu
tarihsel akışı kimse önleyememiştir. Kimi uluslar
yok olur gider, kimi yeni uluslar da son 4-5 yüzyıl-
dan beri Amerika'da olduğu gibi türlü ırk, din ve
mezhepten olan topluluklar Anglo-Amerikan po-
tasında hamur edilip birbirine kaynaşarak oluşur.
Işte Amerika'daki bu oluşum sürecinde bilim ve tek-
nik yönünden zayıf olan Kızılderililer yenik düşe-
rek yerlerini beyazlara bırakmışlardır. Tıpkı bu ta-
rihsel olgu gibi, Bizans İmparatorluğu da yaşam-
salhğını yitirmiş, küçüle küçüle, surlarla çevrili bir
tek kente sığınmış, en sonunda onu da yitirip yeri-
ni Osmanlı lmparatorluğu'na bırakmıştır, Ameri-
ka'daki olguya göre arada şu ayrım vardır: Osmanlı
Türkleri, Bizans halkına karşı herhangi bir katli-
am politikası yürütmemişler, onlann mabetlerini ya-
kıp yıkmamışlar, tersine, Onodoks Kilisesi'ne tür-
lü ayncalıklar tanımışlar, Hıristiyanlann vicdan öz-
gürlüğüne saygı göstermişlerdi. 1939 yılında Sela-
nik kentinin epeyce uzağındaki bir tepede bulunan
tarihsel manastırı ziyaret ettiğim sırada başrahip,
benim tstanbul Üniversitesi öğretim üyesi olduğu-
mu öğrenince, "biraz bekleyin" diyerek içerideki ka-
sadan bir belge getirip bunun, Fatih Sultan Meh-
met tarafından bu manastıra verümiş bir ayrıcalık
fermanı olduğunu söylemişti. Dediğim gibi Osmanlı
Türklerinin dinamizmi Anadolu ve Rumeli'deki Bi-
zans topraklannı ve Kafkasya yakınlanndaki bir kı-
sım Ermeni topraklarını 4-5 yüzyıl önce alıp Türk-
leştirmiş ve o zamandan beri Türkler bu toprakla-
n vatan bilmişlerdir.
Ne var ki Batılı Hıristiyan dünyası bu tarihsel ol-
guyu bir türlü hazmedememişti. Tarihsel akışı ter-
sine çevirmek isteyen Yunan 'megalo idea'sını hep
destekledi. Bu arada Anadolu'nun türlü bölgelerin-
de yerleşmiş olan Ermenilere de büyük ilgi göster-
di. Onlara zaman zaman maddi ve manevi destek
sağladı.
Amerikan Başkanı Sayın Bush, yukanya aktar-
dığım sözlerinde "Bu yüzyıl boyunca ABD'nin Er-
meni halkıyla özel ve kalıcı bir iliskisi olmuştur"
diyor. Bu da bir yanılgıdır. Çünkü bu ilişki daha
1820 yılında, Anadolu topraklannda Amerikan mis-
yonerlerinin yerleşmesiyle ve daha sonra geniş bir
şebeke oluşturmasıyla başlamıştır.
1820 tarihinden sonra Amerikalılar Anadolu'da
kurduklan misyoner okulları ve hastaneler aracılı-
ğıyla Ermeni topluluklarını kendilerine çekmeye
başlamışlardı. İstanbul'a o tarihlerden sonra WU-
liara Goodell ve eşi misyoner olarak yollanmışlar,
burada doğan oğullanna Constanün NVashington
adını koymuşlardı. "Bu çocuk İstanbul'da dünya-
ya gelen Uk Amerikan vatandaşı oluyordu." Batılı-
lar İstanbul'a Constantinopolis (Kostantin kenti)
diyorlardı o tarihte. Çocuğun adı doğrudan doğ-
ruya bundan esinlenerek konmuştu. .Amerikan bel-
gelerine göre "Misyoner Goodell her ne kadar Er-
meniler arasında çalışmak üzere İstanbul'a gönde-
rilmiş idiyse de. evinin yanmasından sonra taşındı-
ğı Büyükdere'de Rumlann ortasına düşmüş, eğitim
konusunda yaptığı ilk iş Rumlar için "Lancaster
tipi" dört okul örgütlemek olmuştu. Yaklasık bir
yıl içinde otuz kadar Lancester tipi okul devreye so-
kuldu".
Tanzimat'tan sonra gelen misyonerler Amerika1
daki ünlü yöneticilerin akrabası ya da yakın dost-
ları idi. Bunlardan bir kısmı Amerikan yöneticile-
rini Osmanlı Devleti'ne karşı kışkırtıyorlardı. Ör-
neğin "lstanbul'daki Robert Kolej'in kurucusu Ge-
orge VVashburn'un kayın babası, ünlü misyoner 86
yasındaki Cyrus Hamlin, Amerikan başkanı Cle-
veland'a (1885-89 ve 1893-97) Osmanlı karasulan-
na savaş gemileri gondermesini salık vererek saldır-
gan bir 'Gunboat' diplamasisi kışkırtıcılıgı yapıyor-
du. (...) 1901 yılında başkan secilen Theodore Ro-
osevelt daha 1898 yılında şunlan söylüyordu: 'Dün-
yada herkesien önce ezmek istediğim güç, tspanya
ve Tiirkiye'dir."'
Niçin İspanya ve Türkiye ezilmek isteniyordu?
Bunu ikinci yazıda ele alalım.
Not: Bu yanda ve gelecek vazıda ABD misyonerleri konusunda
vermiş oldugumuz bilgiler Dr. Uygur Koeabaşogln tarafından
ges'cn yıl yayımlanmış olan: "Kendi Belgeteriyle Anadolu'da-
ki AmcrUu Misyoner Okallın" kitabından ahnmıştır. (S.22)
58, 146) Gönül ister ki okur yazar olan büıün Türkleı bu ki-
tabı okusunlar ve Anadolu'dakı ABD misyoner yayılmacılığı-
nı, Amerikan belgelerine dayanan tttrlü tablolarla görup ög-
jensinler. Anadolu'dakı misyoner yayılmacıbğı, 1950 yılından
sonra Demokrat Parti döneminde uzunca süreli "Banş
Gönullnkri" yayılmacılıjıyla turlii alanlarda bılgı toplama gö-
revini tamamlamıştır.
EVET/HAYIR
OKT^YAKBAL
Çünkü Şair Onlar...
öyle şeyler var ki zamanta anlam değiştiriyor. Gerçekte olma-
yan şeyler bir iki kuşak sonra 'olmuş' sayılıyor. Bellek, yanıltıcı-
dır. Kim ki belieğine gerektiğinden çok güvenir, o yanılgı batak-
lığına düşmeye mahkûmdur. Bu gerçeği bir kez daha anladım
Enver Ercan'ın "Şair Çünkü Onlar" adlı kitabındaki bazı konuş-
maları okurken.
Geçen yıl yitirdiğimiz ilhami Bekir, Birinci ve İkinci Yeni diye
anılan şiir akımı konusunda bakın ne demiş:
"Her iki akım da kalıcı olamazdı, olmadı da. Bir kere Birinci
Yeni bize tuzaktı. CHP'nin resmi şiiri denmesi doğrudur. Orhan
Veli bize karşı çıkmıştı. Yazılarıyla eleştirmişti de... Bir kere, Or-
han Veli Pevami Safa'nm koltuğunun, kanatlarının altındaydı o
(Arkası 19. Sayfada)
GAZETECILER
CEMİYETİ'NDEN
"Basın Tarihi" yazım süresi uzatıldı
Cemiyetimizce, Cumhuriyet'in ilanından günümüze (31 Aralık
1989a) kadar olan dönemin "BASIN TARİHİ"yazdınlması
uygun görülmüş ve durum ilgililere duyurulmuştu.
Eserin içeriğinin aynntılı olarak açıklandığı ve 28/2/1990 tari-
hinde gazetelerde yayınlanan ilanlarda, konu ile ilgilenenlerin
eserlerini 1 Eylül 1990 tarihine kadar teslim etmelen gerektiği de
belirtilmişti.
Ancak, konuyla ilgilenenlerin, böyle bir eseri hazırlamak için
daha uzun bir zamana ihtiyaç olduğu gerekçesiyle yaptıklan baş-
vurular dikkate alınarak; katılma süresi 31 Aralık 1990a kadar
uzaulmıştır.
tlk duyuruda açıklandığı gibi birinciye 20.000.000, ikinciye
10.000.000, üçüncüye 5.000.000 TL. verilecektir.
TÜRK DİLİ DERGİSİ
Mayıs-Haziran sayısı (18). Ahmet Miskioğlu, ismet Z.
Eyuboğlu, Bruno de Besşe-Doç. Mustafa Durak, Sami
Karaören, S.K. Aksal, Tahir Özçelik, Tahsin Şimşek, Mehmet
Aydın, Halim Uğurlu, F. Nezihe Ozgür, Beki Bardavit, Mehrizat,
Ali Balkız, Sevim Raşa, Gönül Ozgül, Leyla Şahin, Ömer
Demircan-Aybars Erözden, Behzat Ay, Muzaffer Uyguner, A.
Nevzat Odyakmaz, İrfan Yıldız ve Arat Ovalı'nın yazı, şiir, öykü,
eleştirileri ve Berke Vardar Bölümü'yle çıktı.
2000 TL. P.K. 118-Kadıköy-İst.
PNÖMOLOG
Dr. FEDAİ BARCAN
Göğüs-İç Astım Akciğer Hastalıkları Uzmanı
Abdi Ipekçi Cad. 15/4 Bayrampaşa
576 99 98 randevu alınız.
PENCERE
Osmanlı Bozması
Cücelerin Rejimi...Osmanlının son döneminde Babıâli paşası, şamar oğlanına
dönmüştü. Gerçi içe dönük yüzünde bir azamet, bir kibir; halka
hot zot; ama, dışa dönük yüzünde süt dökmüş kedi. Eloğlu Os-
manlıyı çembere almıştı; kimisi itip kakalar; beriki ensesine bir
şaplak atar; öteki suratına tokadı indirir; herkes hazrete tepe-
den bakar; bizimki her aşağılamaya katlanır.
Niçin?
Çünkü çağdışına düşmüş bir devlet düzeninde, gırtlağına ka-
dar borca batmış...
Hele bir sesini yükseltsin...
Görür gününü!..
Babıâli'nın ağır ve oturaklısının kıhğına kıyafetine, ensesine
göbeğine diyecek yok! Kerameti kendinden menkul devlet ada-
mı rolünde; ama Batı'nın önünde rezil, zelil ve cüce! Frenklerin
biri insan hakları diyor, ikincisi ülkede yaşayan Hıristiyanlann avu-
katlığını yapıyor, üçüncüsü daha beter:
— Osmanlıda adalet yoktur, mahkemelerine güvenilmez, ka-
nunları çağdışıdır. ^
Son yıllarda rüya mı desem, gerçek mi desem, öyle işler olu-
yor ki kuşku büyüyor:
— Dönüp dolaşıp aynı yere mi geliyoruz?
Nedir bu olup bitenler? Bu utanç verici görürrtüler? Batı'nın
her bir ülkesinden, devletinden, kurumundan, uluslararası ku-
ruluşlardan Türkiye'ye yönelik saldırıların anlamı ne? Gittikçe da-
ralan çember boğazımızı sıkıyor. Frenkler bize ne diyorlar:
— işkenceleri durdurun!.. •
— İnsan haklarına saygı gösterin!..
— Demokrasiyi kurun!..
— Özgürlükleri çiğnemeyin!..
Yetmiyor; sözde "en büyük müttefikimiz"m Cumhurbaşkanı ne-
ler söyledı.
"— 1919 ile 1923 arasında Anadolu'da büyük katliamlar yapıl-
mıştır.
'Batılı dostlarımız" yalnız günümüzün sorunlarını gündeme
getirmekle kalmıyorlar; yetmiş beş yıl önceki davaların hesabı-
nı masanın üstüne koyuyorlar: neredeyse Osmanlının son dö-
neminde olduğu gibi şamar oğlanına döneceğiz. Türk pasapor-
tunu gören Batılının yüzü buruşuyor; gözleri sertleşiyor; suratı
düşman görmüş gibi asılıyor Avrupa'da Türkler horlanıyor, ite-
lenip kakalanıyor, aşağılanıyor.
Nereye bu gidiş? +
Bizim bugünkü yöneticilerimiz Babıâli'nin son dönemlerindeki
sözde devlet adamlarına benziyorlar; dışa dönük yüzlerinde süt
dökmüş kedi gibiler; efendilerine "hulûs" çakıyorlar; ama, içe
dönük yüzlerinde halka hot zot, televizyonda bir azamet ve ki-
bir. üstüne yalan dolan...
Bir yandan devlet düzenini 12 Eylül hukukunun yasalarıyla
çağdışına ittiler; öte yandan ülkeyi gırtlağına kadar iç ve dış borç
tuzağına düşürdüler; askeri yargıyı sivil yargıyla karıştırıp adli-
ye düzenini bozdular, adalet mekanizmalannı altüst ettiler; dünya
demokrasiye giderken insan haklarını ve temel özgürlükleri hi-
çe sayarak Türkiye'yi çağdışına ittiler; 12 Eylül'ün uzantısından
başka bir şey olmayan siyasal iktidar, halkın tepesine çökmüş,
aydınlann gırtlağını sıkıyor.
Türkiye'nin görüntüsü bütün dünyada gitgide bozuluyor, çir-
kinleşiyor.
Ülke böylesine bir çtkmaza saplanınca ne olur? Türkiye'ye par-
çalamak ve Sevr'i hortlatmak isteyen bütün tarihsel güçler orta-
ya çıkar.
Avrupada tarihin yeniden bozulup yazıldığı döneme bir ad ta-
kıldı:
1989 Devrimi...
Türkiye 1989'u nasıl karşıladı? 12 Eylül 1980 kafasıyla değil
mi? Kendi halkına demokrasiyi çok görenlerin ya da kendi ulu-
sunu özgürlüklere layık görmeyenlerin baskı rejimini 1990'da sır-
tımızda deli gömleği gibi taşıyoruz.
Anadolu, Osmanlı bozması cücelerin yönetimine daha ne ka-
dar katlanacak?
I L K
•*
u ç A Y S 0 N U
GARANTI ENDEKSI
Menkul kıytnetlerde
çok büyük işlem hacmi,
yüksek verim...
Ülke ekonomisinin
dinamikleri doğrultusunda
artan kârlılık...
Akılcı, verimli plasmanlar ve
aktif kredi pazaılama...
• • • • " : ; . . . ; —
Garanti'nin
1990'ın ilk üç ay sonundaki
gelişme endeksi,
Garanti ile çalışanlara
yine iyi haberler veriyor:
Garanti Bankası,
dinamik, şeffaf, kârlı ve
istikrarlı gelişmesini
bu dönemde de sürdürmüştür.
Altını çizdiğimiz bilanço
rakamlarından da gördüğünüz
gibi, Garanti, "büyüklüğün
yeni tanımr'na uygun
biçimde gelişiyor...
Ve başarısını
Garanti dostlarıyla çok farklı
bir platformda paylaşmaya
hazırlanıyor.
B A N K A C I L I K T A
GARANTÎ