Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/10 PAZAR YAZILARI 20 MA YIS 1990
Pakrmö'dan Feryisnan'dan
40 yıl otelden
çıkmayan 'baba'
Marilyn'in büyük aşkı
Baron di Stefano, 40 yıldır Palermo'daki Grand
Hotel'de kalıyor. Başını otelden çıkarttığı an
vurulacağı söyleniyor.Nedeni ise hâlâ bilinmiyor.
NİLGÜN CERRAHOGLU
PALERMO — Baron Di Stefa-
no, 40 yıldan beri "Grand Hotel
el des Palmes"dan hiç dışarı çık-
nuyor. 203-204-205 numaralı oda-
ları kapatan 80 yaşmdaki baron,
Palermo yöresindeki topraklannın
geüri üe geçiniyor. Yalıuzlığın çok-
tan öldürdüğu baron, ömrünu
uzatraak için kiloyla sarmısak yi-
yor. Civar köylerden gelen limon-
ları ve portakallan ise "dipfriz"
niyetine kapattığı ayn bir odada
muhafaza ediyor.
Baronun hava almak için çık-
tığı otelin çatısındaki "bahce
tema" da yok aıtık. Birkaç yıl ön-
ce otelin yönetimini devralan
"Atahotels" rincin burayı baron-
un elinden alarak Palermo çatıla-
nna bakan bir kahveye dönüştür-
müş, ama hâlâ otelin garsonlan
"baron"dan bir saygı tonuyla söz
ediyorlar. Otelin turistik cazibele-
rinden biri haline gelen Di Stefa-
no'nun "mafyaya karşı tşlediği bir
s»ç" yüzünden, otelde "ömürbo-
yn k*pse" mahkûm edildiğini an-
latıyorlar. Di Stefano'nun 40 yıl
sonra bugün bile, otelden başını
çıkarttığı an vurulacağı söyleni-
yor. Kırk yıllık suçun mahiyetini
ise kimse bilmiyor. Bilen de fazla
konuşmak isteıniyor.
Palermo'da sık sık rastlandığı
gibi düş ile gerçegi birbirinden
ayjrmak güç. Fakat Baron Di Ste-
fano gerçekten Grand Hotel'de ya-
şıyor. "203" numaralı odayı tele-
fonla aradığım zaman ağır SiciJ-
ya aksanı iie konuşan yaşlı, yor-
gun bir ses "yazar ya da gazeteci
hiç Irimseyi kabul edemeyeceğiııi"
söylüyor. Gitgıde içine kapanan
Di Stefano artık yemek salonuna
bile inmiyor. Çünkü son yıllarda
paket turların uğrak yerine dönü-
sen otelin tişörtlü, blucinli yeni
mûşterilerinden hoşlanmıyor.
Grand Hotel et des Palmes, Pa-
lermo'nun rnafya anıtlarından bi-
ri. Bu kentte her köşe mafyayı
arumsatıyor. Daha limandan gi-
rerken karşıtuza demirden yapıl-
mış, paslı bir "mafya şehitleri"
arutıyla karşılaşıyorsunuz. '80'li
yıllann başında genç kansıyla bır-
likte bir köşebaşında rnafya tara-
fından delik deşik edilen jandar-
ma generali Carlo Della Chiesa
Sokağı'ndan geçerken öldüğü gi-
bi bir BMW bayisinın önünden
geçerken bile akıllara mafya geli-
yor. Palermo'da BMW, kiralık ka-
tillerin ve beyaz zehir dağıtıcılan-
nın arabası olarak biliniyor. Tale-
be yetişemeyen ve kenlte üç a>Ti
bayisi bulunan arabanın duvarlar-
daki irı reklam panolan ise "P«-
lenoo'nım armbası BMW'dir" di
yor. Kekik ve kokoreç kokulanrun
yükseldiği "Vuccuri»" pazarının
köşesindeki barok kilise ise kısa-
ca mafya kilisesi olarak anıhyor.
Kentin en büyük kilisesi olduğu
için devlet büyüklerinin katüdığı
bol çelenkli mafya cenazeleri bu-
rada yapılıyor.
Bütün bunlara rağmen "Grand
Hotel et des Palmes"in bu mafya
anıtlan arasında özel bir yeri var.
1957 yılında Amerika ve Sicilya
mafyasının ilk ortak "zirve" top-
lantısı burada yapılmış. Giderek
başedılemeyen sorunlara do-
nüşen Atlantikin yakası arasında-
ki beyaz zehir ticaretinin denetlen-
mesine ilişkin ilk kararlar burada
alınmış ve ticaret iki mafya ara-
sında böluşülmuş. Lucky Lncia-
no, Joe Bonanno, Giuseppe Gen-
co Russo gibı en buyuk "baba"lar
tam kadro, BrsifaJ'in bestelendıği
"W»gn<r Salonu" diye anılan ay-
nalı salonda buhışmuşlar. Hatla
barmen Toti'nin anlattıkianna ba-
kılırsa Lucky Luciano'nun lobide
kendisine paravanla ayrılmış özel
bir köşesi bile varmış.
Di Stefano gibi Toti de "Grand
Hotel"in kurumlanndan birini
oluşturuyor. Yıllar boyunca önün-
den gelip geçen "guçlu'Merın sti-
Iini kapan "Aristokrat barmen"
tur müşterilerine fazla yüz vermi-
yor. Lumbcrto Eco'dan Al Paci-
no ve Coppola'ya dek "Grand
HoteT'tn entrikaü geçmişini kok-
lamaya gelen unlülere ise özel yap-
tırdığı anı defterlerini imzalatan
Toti, 17 ciltlik "tuUnagı" ıle ger-
çek bir arşive sahip bulunuyor.
Ne ki Toti'nin çabaları bile pa-
ket turiarın standartiaştırdığı at-
mosfere bozulan tılsımı kazandı-
ramıyor. Dışanda rutubet ve eg-
zoz borulannın dumanlarıyla ka-
raran Liberty villaları gibi gör-
kemli gecmiş artık "Des Pmlmes'i
terk ediyor. Holdeki dev palmiye-
lerin yerini alan çelimsiz ev bitki-
leri bile bakımsız bir görünüm
sergiliyor. Yasemin kokulan ile
hatırlanan eski kış bahçesinin ye-
rinde ise yalnız trafik uğultusunun
duyulduğu bir sokak bulunuyor.
Holdeki yelkovansız bronz saat,
koşusturan turistlerle hızlanan ye-
ni zaman mekanizmasıru artık ya-
kalayamıyor. Eski günlerın gize-
minı VVagner'den kalan bir tabu-
re, odasından çıkmayan bir baron
ve sırı giden yuzlerinde beyaz ze-
hir kaçakçılannın silik çehreleri-
ni taşıyan aynalar yaşatıyor.
Stuttgorftan
Eski Nazi'nin
yeni dosyası
AHMET ARPAD
STUTTGART — Stuttgart
Başsavcısı 28 yıldır Arjantin hü-
kümetinin onu iade etmesini bek-
liyordu. Nasyonal sosyalistlerin iş-
lediği suçları ortaya çıkarmakla
görevli Ludwigsburg makamlann-
da 14 kalın dosya hazır.
lkinci Dünya Savaşı yıllannda
Rozwadow, Przemysl ve Mielec
çalışma kamplannın acımasız ko-
mutanı Josef Sclrvrammberger 3
mayıs sabahı Stuttgart Havalima-
nı'nda Almanya topraklanna tek-
rar ayak bastı. Landeck Savaş
Suçluları Hapishanesi'nden 1948
yılında kaçmayı başarıp, birçok
eski Nazi'nin yaşadığı Arjantin'e
kapağı atmıştı. La Plata'ya yerleş-
miş, dostiarının yardımı ile girdi-
ği bir Alman kuruluşunda yıllar-
ca çalışmıştı. Ne de olsa "es-
kilerin" birbirine destek olması
olağandı. Schvvammberger, eski
Nazileri arayan sayısız Yahudi or-
ganizasyonunun peşinde olması-
na rağmen adını bile değiştirme-
ye gerek gönneden 1972 yılma ka-
dar Arjantin'de yaşayıp durmuş-
tu. Sonra ortadan kaybolmuş, ül-
kenin kuzeyinde Hoerta Grande^
de 1987'de tutuklanmıştı. Kendı-
sini almaya gelenlere: "Niçin gel-
diğinizi biliyorum" demişti.
Schwammberger'in Almanya'ya
iadesi tam 2.5 yıl sürmüştü.
En çok aranan 10 savaş suçiu-
sundan biri olan bu adam ne yap-
mıştı? lkinci Dünya Savaşı yılla-
nnda komutanlığıru yaptığı çalış-
ma kamplannda yuzlerce Yahudi-
nin canına kıymıştı. Hem de hiç
acımadan, kendi eliyle. Ayrıca
binlerce Yahudiyi Belzec ve Ausc-
hwitz kamplarına surgun etmişti.
Bile bile ölüme yollamıştı onları.
Przemysl'den kaçmak ısterken ele
geçen 35 insarun ensesine tabaıı-
casını dayamış, hepsini tek tek öl-
dürmuştü.
Rozwadov kampmda, dini bay-
ramda çalışmak istemeyeni, üşü-
düğiı için palto giyeni, hastalarup
çalışmaya gelmeyenı, sakal tıraşı
olmayanı öldurmüş ya da öldürt-
müştu Schwammberger. 1942 kı-
şında kapatılan Rozwadow'da
hasta 200 Yahudiyi, başka kampa
nakledilmelerini gereksiz gördüğü
için nöbetçilere vurdurtmuştu.
1943 yılının 11 Eylül'ünde Bel-
zec temerküz kampına ölüme gön-
derilmemek için kazdıklan tünel-
lerde ve yeraltı sığınaklannda sak-
lanan S00 kadar Yahudi ele geçer.
Schwammberger'in emri üzerine
bu insanlar önce çınlçıplak soyu-
lur. Sonra ellişer kişilik gruplara
aynlıp, boş bir araziye dizilir. Ve
hepsi de öldürülür. Tek bir kadın
dışında. Kurşun tam isabet etme-
diği için yaralanan ve cesetlerle
büyük çukura atüan kadın gece
kaçar. Kamp yakınındaki bir köy-
lunün domuz ahınnda tam iki yıl
saklarur. Onun da ifadesi dava
dosyalarında. "Nazi avcısı" Si-
mon Wie$entbal'in kasım 1987'de
Arjantin makamlanna verdiği ba-
zı deliller sonucu ele geçen Josef
Schwammberger, Almanya'ya ia-
de edilir edilmez kondu|u Stutt-
gart Stammheim Tutukevi'nde da-
vasını beklemeye başladı. Savaş sı-
rasında Nazilerin ışlediği suçlar
zamanaşımına uğramıyor.
THpoTden
Dingin yaşam
ÜSTÜN AKMEN
TRtPOLÎ — Kurak çöl ildimi,
Tripoli'de (Trablusgarp) denizin
etkisiyle bir ölçüde yumuşuyor.
Baktığınızda güneşin, an gökyü-
zünün uçsuz bucaksız biçiminin
altında, hiçbir cismin seçilemedi-
ği, hiçbir devinimin sürüp gitme-
diği, gelgelelim hiçbir şeyin de tü-
kenmediği bir çevre var sahilde.
O kadar elverişli bir limanda
kurulmuş ki "Tripoli", kıyısında
yer aldığı koy, kayalık bir çıkıntı
ve bir eşikler çizgisiyle batı ve ku-
zeybatı rüzgârlanna karşı korunu-
yor. Aksam olduğunda her yan
ıpıl ıpıl. Ilerleyen saatlerde derin
bir sessizlik. Oysa bu durgunluk
başdönmeleri ve ruh değiş tokuş-
larını geliştiremiyor.
Libya'nın kendine özgü sosya-
list yonetim biçimi, ulkenin tek si-
yasal partisi Arap Sosyalist Birli-
ği'nin egemenliğine dayanmakta.
Her hastane, klinik ve sağlık mer-
kezi parasız bakım ve tedavi hiz-
meti verirken, kent kırsal kesim-
den yoğun bir göç alıyor. Konut
aJanları bu nedenle geliştiriliyor.
Kadınlar geleneksel kısıtlamalar-
dan önemli ölçüde kurtulmuş.
Toplum içindeki konumlannda da
hızlı bir değışim gözlenmekte.
Kaddafi'nin 1973'te bürokrasiye
karşı mucadele amacıyla başlattığı
"kulriir devrimi" ise toplumsal ve
siyasal alanda yeni bir örgütlen-
me getirmiş. Her şey dingin. Ama
gene de güven içinde değil gibi.
Her yer kimilerini hazza boğan,
kimilerinin öfkesini kabartan,
herkesi de her kez şaşırtan Kad-
dafi'nin resimleri ile donanımlı.
öfkelenenler "konversiyon
hislerisi" içinde yorumlarken; ya-
kınlan, yandaşlan gururlu, ince ve
aydın diye tanımlıyorlar onu. Ka-
bul edilmesi guç, ama görmemez-
likten gelinmesi olanaksız gücu,
1980'lerden bu yana bozulan eko-
nominin de etkisiyle oluşan örgüt-
süz muhalefetı, baskıcı önlemler-
le sindiriyor. Kimseye siyasal guç
kazandırtmıyor. Esasen her türlü
politika Tripoli'de de ilgililerin il-
gisizliğine dayandınlmış. Bu aldır-
mazlık olmasa, ağır aksak ilerle-
yen ülkelerde belki politika da ol-
mayacak.
Marilyn Monroe kısacık
yaşamında milyonlarca
İcadın ve erkek tarafmdan
tapıldı, ama yalnızca iki
kişi onu gerçekten
anladılar. Biri çağımızın en
iyi yazarlanndan ve
sonuncu kocası Arthur
Miller, diğeri Yves
Montand. Ama ikisi de
kurtaramadılar Marilyn'i.
Çünkü ikisinin de yapacak
başka işleri vardı.
MİNE G. SAULNIER
PERPtGNAN— Ona aptal sa-
rışın diyenleri, hep yumrukJamak
istemişimdir. Marilyn Monroe
dünyanın en güzel sanşınıydı, çün-
kü esmerdi aslmda. Bütün güzel
sarışınlann dibinde biraz esmer-
lik yatar. Esmer olduğu yıllar,
Norma Jean Mortenson adına ya-
nıt veriyordu Marilyn. Esmer ve
ozandı. Sanşm aptalları oynuyor-
du. Çok yetenekli olduğu için so-
yunduğu rolleri gerçek sandılar.
Ona aptal ve plastik barbi bebek-
leri gibi davrandılar.
Yves Montand, "Çevresini sa-
ran erkeklerin gözlerinde yanş atı
sahiplerinin bakışı var" demişti
onun için. "Marilyn bûtun birin-
cilikleri kazamnak zonında."
Marilyn, kısacık yaşamında
milyonlarca kadın ve erkek tara-
fmdan tapıldı, ama yalnızca iki ki-
şi onu gerçekten anladılar. Biri ça-
ğımızın en iyi yazarlanndan ve so-
nuncu kocası Arthur Milier, diğeri
Yves Montand. Ama ikısi de kur-
taramadılar Marilyn'i. Çünkü iki-
sinin de yapılacak başka işleri var-
dı. Kimi insanlar bazen yapılacak
başka işler yüzünden ölürler.
Yves Montand. Bir dok isçisinin
gövdesindeki o yürekii ses. Artık
hiç bir şeye benzetniyor bu yaşlı
kurt. Kendisine bile benzemiyor.
Ama Marilyn'i tanıdığı günler öy-
le miydi ya? Benim için yeryüzu-
nün en güzel çiftini oluşturuyor-
lardı.flkAmerika turnesinde, He-
rald Tribune: "Bu şarkıcı, telefon
retaberini okusa mucizeier yaraür"
diyordu onun için. Marilyn, Mon-
Monroe ve Montand "Milyardcr" rdmiade. Marilyn, "Keşke MonUnd'la biricşseydim" divecekti.
tand'ı görür görmez "Milyarder"
(Let's Make Love) fılmindeki er-
kek oyuncu olmasını istedi. Filmin
senaristi Arthur Miller, Fransız
aktörü başka bir filmden tanıyor-
du zaten. Dosttular. Hemen kabul
etti ve oturup "Müyanler"in erkek
karakterini Montand için yeniden
biçimledi. Marilyn uçuyordu.
Montand'a karşı zaafı, belki de en
sevdiği erkek olan ikinci kocası
Joe Di Maggio'ya olan benzerli-
ğinden kaynaklanıyordu, ama
önemli mi?
Montand, on yıllardır Simone
Signoret ile evliydi. Kendisinden
genç bir erkeğe âşık olduğu "Te-
pedeki Oda"daki rolüyle Ameri-
kan Oscar'ım kazanan ve Arthur
Miller'den hiç de daha az entelek-
tüel olmayan Signoret ile. tki ün-
lü çift, "Milyarder"in çekimi sıra-
sında yan yana iki bungalovda
belki de yaşamlannın en guzel
gunlerini yaşadılar. Geceleri, ye-
mekten sonra Arthur ve Simone
dünyayı düzeltirlerken Yves ve
Marilyn, çocukluklannı anlaüyor-
du birbirlerine Öylesine benziyor-
lardı ki aslında, daha sonraları
Marilyn:
"Keşke Arthar Simooe'la evli
olsaydı... Ben de Montandia bir-
leşseydim, ne kadar mutlu olur-
duk hepimiz," divecekti.
İkisi de yoksulluktan gelıyorlar-
dı. tkisi de her şeyi tek başlarına
öğrenmiş, şöhreti çok pahalıya
ödemişlerdi. Aynı dili konuşuyor-
lardı, Montand ona Marsilya ar-
gosunu öğretiyor, güldürüyor,
Arthur'un yanında söylenince
"sacmalaşan" duşuncelerine gülü-
yordu. Marilyn ilk kez aşağıhk
duygusu içinde değildi bir erkegin
yanında. Montand onun söyledik-
lerine bakıyordu, bacak arasına
değil. Amerikan sinemasının tan-
rıçası, yeryüzünün gelmiş geçmiş
en çekici kadınlık simgesi Ma-
rilyn, ömründeilk kezçekim pla-
tosuna geç kalmıyordu Montand'ı
bekletmemek için. Aynı sahneyi
kırk kez tekrarlaması gerekmiyor-
du ve bir film ekibiyle hiç bu ka-
dar uyumlu çalışmamış, hiç bu
denli güleryüzlü olmamıştı. "K-
n korku birieştirdT diyordu Mon-
tand.
Kolay mı Marsilya rıhtımların-
dan gelip Miller'ın senaryosunu
George Cukor'un yönetiminde,
Monroe ile oynamak? Küçük
Fransızın büyük başansı. ödü ko-
puyordu Montand'ın. Marilyn ise
her zaman korkular içindeydi film
çevirirken. Günlerce ezberlediği
tumceleri kameranın karşısında
yirmi iki kez an arda kekelediği
olmuştu. Birbirlerine cesaret ver-
diler. Montand'ın rahat güçlulü-
ğü, ılık süt gibi gevşetiyordu Ma-
rilyn'i. Mutsuz kahramanımızın,
yakışıklı Fransıza âşık olduğuna
kuşku yok.
Montand'ın Marilyn'i sevip sev-
mediğini bilmiyoruz. Bir seyler ya-
şadılar mı birlikte? Belli değil.
Arthur Miller ve Simone Signo-
ret'in bir mucize sonucu işleri çık-
mıştı. Biri "Misfits"in senaryosu-
nu yazmak için New York'a, diğeri
Parıs'e döndu. Marilyn ve Mon-
tand yalnız kaldılar. Gece gündüz
birlikteydüer. Dedikodular başla-
dı. önce aJdırmadılar. Ama bo-
şanma dedikodulan ayyuka çıkın-
ca Yves Montand bu durumun
uzaktaki Simone için ne kadar
onur kına olduğunu anladı. Film
biter bitnıez Paris'te aldı soiuğu.
Simone Signoret büyük kadındı.
Montand'ın dediğı gibi: "Anladı."
Marilyn, o güzel ve duygulu be-
bek, bir kez daha yalnızdı. Arthur
Miller'la kanat çırpan evliliği, sı-
navı atlatamadı. Boşandılar.
Yanm kalan bu ilişkiden tam
bir yıl sonra Yves Montand kan-
sıyla el ele, New York'a konsere
geldiğinde Golden Theater'daki
kulisinde MM armalı bir para
cüzdanı bekliyordu kendisini. Za-
rif armağana eşlik eden kartta,
Marilyn'e öğrettiği bir Marsilya
deyimi vardı: "Vay Canına!"
NEREYE?
(MIITAS n.)
NatKâr
ıi, Teluhlbonk
1989 Faclıyet Raporu'ndonl
Portföyünüze
kazandırın!
TEKSTİLBANK
SÛZ.HLMYAVUZ W2K HUS«J OZBIGI
ÎSB4MBB»
MMtUBkm
SOZ PAROKAUO :EVÎI AKAOfi lAZKHUSNL'OZBlSf
4.tar«Mİ(SEUCESM
SÖZ-HtjScYtVUUr. »JZİK HUSNUâZELS ŞlfilCltjrm HUSNUĞZe«.G(
S.M&JUU
SİZ BUIENT £CEv IT MUZK. »JSNU 02BtGl
6.n5SUMItHSSE
Sf» NAZM NKIT'MUZK HU9UÖZBILGI
SOZNUMHNCTMJZK HÜSNUCBBâ
ITUK
SOZ.NjVXE IM2IC HUSNUÛZEl&l
LKOtKUlUTMnM
SÛl ŞycW ı KUBOÜCjl «İZK HÛSNÖ ÛZBtâ
iı dîmtı lAŞiuu OUMSU
$01 V/ftt E%IN UU2K HÛSNUÖZgtGl
SÖZİSTEMEZ, YAŞLI GÖZİSTEMEZ
ÇELENK, MELENK LAZ1M DEĞİL
SUSUN, SUSUN SIRA NEFERİ UYUSUN.
SÖZ: NAZIM HIKMET
Yüreğin, bilincin sesi,
Yeni bir Sıra Neferi
ç
TK.LT0.?7t
i unstvuuaiGuujMi
SOZ S»8A.«*T
TN o «U2J( HÖSNUÛZSLfl
1 OUBKT lUHPtlSHAIESI
5Ü SW-ATT»I«L MUZİK.HUSIIUCKBİLS
&
SU Ht2M H»Ü€T MU91 lÛSNU OmS>
IŞBSKAO
30ı \iOI-ldtl UUZIK rtJSKllJZBO
5K Tufi SELÇÜK UUOCTtUUR S6LÇLK
rımunusBi
soz TASAAUMÇ « j * HüsnC-fsaa»SuSBİ^«N
S0i W K - « ' MUZK HUSNUOZBLGİ ŞHtOKJVIIN HUSKUÜZBtÖ
) MAuUnzâM
s mtmm
MUZKHUSMJOZBIGI
1 »uşuiû
sâz <u-B**m tıjzh HûsNüâzflusl
t2*t£ŞÇlBlltİB(IİSJ
SÛZ "k$tMltlK UUZK HUSNUÛZBtSI
IMÇ5BLOK5471
UNKAPANI-IS''
5-3 98 2<-519 08 58
IUSNUOZBILGI
TORLAK KEMAL...SIRA NEFERİ
Sanat Evî Bodrum
15 Haziran'a kadar.
7 gece konaklama
yanm pansiyon
350.000 TL.
Rezervasyon:
• Istanbul tel.: 144 25 26 - 152 02 73
• Bodrum-Torba tel: 9-6147-1113
k
Yaşamayı Sanat
Edinenlerin Evi
T
EVLATLIK
Almanya'da Türk ailesı kuçük yaşta evlatlık kız aruor.
ADRES: Herr Salih, ÇO/WESELER
COERDESTR, 37 MÜNSTER 4400
Alkollü alkolsüz
Toplam 173 içki reçetesi
ve hazırlanışı
YENİ ÇIKTI
Gjzete bayilennden
arayınız
ÖDEMELI GÖNDERİLIR
Lüks baskı, 7.000 TL
YAPRAK
Kitap Yayın Pazarlama
Ankara Cad. 60/21
Sırkea/STANBUL