28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 KT DİZİ-RÖPORTAJ 17 MAYIS 1990 YÜ1959. AlmanBaşbakanı'nın TürkiyeziyaretiDP'nin gövde gösterisine dönüşür Erhard'ı nasıl perişan ettik?Bu ziyaretlerin hepsinin kendi- lerine göre önemi bulunmakla be- raber, Prof. Erhard'ın ziyaretine özel bir önem veriJdi. Beiki bunun için de en olaylı geçen ziyaret ma- alesef bu oldu. Arzu edilenin ak- sine, Erhard'ın meınnun aynlma- sı sağlanamadığı gibi, kendisine yapılan davetin asıl amacı olan yardım sağlanması işi de istenilen düzeyde başanlarnadı. Erhard, o sırada şöhretinin doruğunda idi. Etrafa yukarıdan baJuyordu. Bu- na da bilhassa Dışişleri Bakanı Zorlu tahammül edemiyordu. Fa- kat asıl sıkınlı ziyaret programın- dan doğdu. Erhard, Türkiye'de bulunduğu sırada Bergama harabelerini gör- meyi ve biraz da güneş ve deniz- den yararlanmayı arzu etmiş, zi- yaret programında bunun göz önünde tutulmasım istemişti. Dı- şişleri nde program buna göre ha- zırlandı. Ancak araya bazı parti- liler girdi ve Erhard'a, Menderes'- in Türkiye'de nasıl sevildiğini, or- ganize edilecek coşkulu karşılama programlan iie göstermenin misa- fıri etkileyeceği, bunun da alına- cak sonuçlar için çok yararlı ola- cağını savundular ve buna da Baş- bakan'ı iknada başarılı oldular. Ziyaret programırun iskeleti de- ğişmemekle beraber, program Er- hard'ın ziyaret programından, Er- hard'ın gitmesi öngörulen şehir- lere, Menderes'in karşılamalı ge- zi programı haJine dönüştü. Dışiş- leri, programın kontrolünü kay- betti ve hemen hemen devreden çıktı. Gidilecek şehirlerde, özellik- le Izmir'de, hazırlıkların içine parti teşkilatları da ağırlıkla da- hil oldu. Ortaya uygulaması son derece güç bir prograrn çıktı. Ni- tekim de hem uygulanamadı hem de adına program yapılan misa- firi, arzulananın aksine, en azın- dan memnun etmekraümkünol- madı. Yol boyu tezahürat Programın ikinci gününde Bur- sa'yı ziyaret öngönllmüştü. Sabah erken saatte Savarona yatı ile Dol- mabahçe'den Mudanya ; ya hare- ket edildi. tstanbul, Mudanya yol- culuğunun bir kısmı resmi görüş- melere aynldı. Mudanya'da kala- balık bir karşjlamayapıldı. Ora- dan Bursa'ya hareket edildi. Yol boyunca, tıpkı Menderes'- in yurtiçi gezilerinde olduğu gibi coşkulu tezahürat yapıldı. Gezi. Erhard'ın programı olmaklan çı- kıp, Menderes'in yurt içi gezisi Yabancı devlet adamlannın Türkiye'yi ziyaretlerinin hepsinin kendine göre bir önemi vardı. Fakat Almanya Başbakanı Prof. Erhard'm ziyaretine özel bir önem verildi. 1959 yılında Türkiye*ye gelen Erhard'ın ziyareti oldukça olaylı geçti. Arzu edilenin aksine, Erhard'ın memnun edilmesi sağlanamadığı gibi, kendisine yapılan davetin asıl amacı olan yardım sağlanması işi de istenilen düzeyde başanlamadı. Asıl sıkıntı, ziyaretin DP propagandasına dönüşmesinden ve ziyaret programından kaynaklanmıştı. DP'liler, Menderes'in Türkiye'de nasıl sevildigini, organize edilecek coşkulu karşılama törenleri ile göstermenin Erhard'ı etkileyecegini düşünüyortardı. haline dönuştu. Erhard da ikinci plana düştu. Gürültülu ve bu gi- bi karşılamalarda genellikle görü- len itiş kakışı bol bir yolculuktan sonra Çelik Palas Oteli'ne gelin- di. Misafırler onuruna tertip edi- len öğle yemeği, otelde yenildi. Misafırler odalarında istirahate çekildiler. öğleden sonra Bursa'nın bazı tarihi yerleri gezilecek akşam ye- meği bir şeftali çiftliğinde yenile- cek yemekten sonra da Mudan- ya'ya gidilip yine Savarona ile Is- tanbul'a dönülecekti. Öğle yemeğinden hemen sonra misafir heyette bir kıpırdanma görüldu. Federal Almanya'nın Ankara Büyukelçisi,.Dışişleri Ba- kanı Zorlu'ya gıdip gelip bir şey- ler soylüyordu. Durum sonra an- laşıldı. Misafırler haklı olarak progra- ma itiraz ediyorlardı. Programda, Bursa gezisinı izleyen gunün sa- bahı, saat yedide uçakla Izmir.'e hareket öngönılmüştü. Akşam yemeği en büyük suratle yenilse dahi, yemekten sonra evvela Mu- danya'ya gitmek oradan deniz yo- lu ile lstanbul'a varış sabahın dör- dünü bulacaktı. Iş bununla da kalmıyordu. Savarona, Erhard'- ın misafir edildiği Küçüksu Kas- n'na yanaşamadığı için Dolma- bahçe nhtımına yanaşacaktı. Ora- dan Küçüksu Kasrı'na gidiş ve sa- bah saat yedide Izmır'e hareket için Yeşilköy'de bulunmak duru- mu, Erhard'a sadece elini yuzü- nü yıkayıp elbise defiştirmeye ye- tecek zaman bırakıyor ve kısa bir süre için bile olsa istirahat etme- sine imkân verniyordu. ' Bu dunımda, misafırler akşam yemeğinden vazgeçilmesini isti- yorlardı. Zorlu durumu Başba- kan'la görüştü. Başbakan da bir formül olarak dönüşün uçakla ya- pılmasını onerdi. Misafirler çar- naçar yemeğe kaldılar. Ancak, bu formül bizlere güç sorunlar yarat- tı. Başbakan'ın, uçak gelsin tali- matı üzerine, Türk Hava Yolları ile temasa geçildi. Genel Müdür L'lvi Yenal, "Bursa Hava Meyda- nı'nda ışıklandırma olmadıgı için uçak indirmek teknik bakımdan mıimkün degil" cevabını \erdi. Arada misafirlere de uçakla gidi- leceği bildirildiği için guç bir du- rum ortaya çıktı. Bunun üzerine, Hava Kuvvetleri'ne muracaat et- tik. C-47 geliyor O zaman Hava Kuvvetleri Ko- mutanı olan Orgeneral Tekin An- *urnu, teknik baknrıdan imkân bulunup bulunamayacağını araş- tırmak için zaman istedi. Biraz sonra bizi arayarak meydanda ba- zı hazırlıklar yapılabildiği takdir- de, uçak indirilebileceğinisöyledi. Pilot, meydan yetkililerinden, pis- tin başına bir itfaiye aracımn ge- tirilmesini, bunun yanıp sönen Iambasıyla pist başını gösterme- sini, farları kuvvetli araçlann da pisti aydınlatmalarını istemiş. Bunlar yapıldı ve bir C 47 askeri nakliye uçağı alana oldukça rahat' bir şekilde indi ve kısa süren ak- şam yemeğinden sonra Türk Al- man heyetlerinin üst düzey üyele- rini alarak tstanbul'a götürdü. Heyetlerin geri kalan uyeleri Sa- varona ile sabahın beşine doğru lstanbul'a dondü ve lzmir seya- hatına katılacaklar hiç uyumadan Yeşilköy Hava Meydanı'na koş- tular. tzmir'e askeri uçakla gidildi. Uçak irüse geçtiğinde, meydanda muthiş bir kalabalığın toplandığı gorülüyordu. Heyeti meydandan Bergama'ya goturecek arabalar muntazam bir şekilde sıralanmış, karşılamada bulunacak resmi ze- vat da ucağın durınası öngörükn yerde belirli bir düzen içinde bek- liyordu. Karşılama için toplanmış halk ve partililer ise uçağın dura- cağı yerden makul bir uzakhkta polis kordonu arkasında yer al- mıştı. llk görünüşte karşılamanın bir duzen içinde geçeceği izlenimi alı- myordu. Uçak yavaş yavaş kar- şılayıcılann önüne doğru geldi. Durur durmaz bir kıyamet kop- tu. Herkes uçağın kapısına doğ- ru tezahürat yaparak koşmaya başladı. Bütün düzen bozuldu. Menderes Erhard'ı güçlükle uçağın merdiveninden indirebildi. Pilot, uçağın önünde Menderes'i kucaklayabilmek için itişip kakı- san kalabalığa "Aman kanstlan kıracaksınız, yapmayiD ne olur" diye feryat ediyordu. tzmir vali- si, polislerın yardımı ile Mende- res ve Erhard'ı bir arabaya âdeta iterek bindirebildi. Dışişleri Baka- nı Zorlu da resmen sağa sola yumruk atıp kendisine yol açarak başka bir arabaya bindi. Bayan Erhard fenalaştı Erhard'ın eşi de dahil heyetin geri kalanı uçaktan inemediler. Menderes'in arabası hareket edin- ce, ortada konvoy filan kalmadı. Kim yolunu buldu ise Menderes'- in peşine takıldı. Daha sonra öğ- rendiğimize göre Menderes'in ara- bası, arada bir durdunıluyor, kur- banlar kesiliyormuş. Kalabalık dağıldıktan ve ortalık biraz sakin- leştikj.en sonra biz de Bergama'- ya doğru yol alırken yollar kan re- van içinde idi. Erhard'ın eşi bir süre dayandık- tan sonra bir yandan sıcak, diğer yandan da art arda gördüğü kan gölleri dolayısıyla fenalık geçir- miş. Gerikmeli de olsa Bergama'- ya vardığımızda, Menderes ve Er- hard, geri kalanlan bekliyorlardı. Erhard'ın eşi elini yüzünü yıka- •S E 1 T A R4 0 Y I L I N A R D I N D A N D P İ K T İ D A R I u Bayar ve Mejıderes en çok 200 milletvekilliği bekliyorlar, CHP'nin yine iktidarda kalacağını varsayıyorlardı DP tek başına iktidar beklemiyordu—5— Mayısın ilk on dort gunu, Mayıs 1990'a benziyordu. Uzun bir bayram tatili, başkentliler başka yörelere aktnış- lardı sanki. Nûfusu henuz milyona yaklaşmayan Ankara'da sade insanlar günluk işleriyle uğraşırken. siyasal merkez- ler ıssızdı. "Nöbete kalan" yetkililerin dışında -Menderes'in sürekli kullandığı deyimle- kadrolar "vatan sathına yayıl- mış"tı. Geceleri bir iki haber vermekle yetiniyorduk. Her türlü araç gereçle donanmış burolar yerine evler büro olarak kul- lanılıyordu. Hemen her gece seçim sonuçlarıyla ilgili var- sayımlar yapılıyordu. Partilerin adaylannı saptayıp ilan ettiği gunler yoğun ça- lışmayla geçmiştı. CHP listelerinde fazla değişiklik yoktu. Özellikle son üç yıl siyaset sahnesinde görünen CHP'nin genç kadrosu, listelerde gözde isimlerdi. Nihat Erim, CHP içinde 35'ler diye unlenen genç kadronun baş adıydı. İs- mail Rüştü Aksal. Vedat Dicleli, Kemal Satır. Kasım Gü- lek... "Seçimden sonra dumıak yok" diyen tnönü. yeni ve genç bir takımla 1950 sonrasına hazırlanıyordu. Başta Erim ve otekiler "muhalif basınla" çok yakın ilişkıler kur- muşlardı. Tabii gözler, DP listelerine çevrilmişti. Adayların ilan edileceğine yakın günlerde DP, kimi ünlu isimlerle dikkat- leri üzerinde topladı. Örneğin, Yargıtay Başkaru Halil Özyörük'un DP'den adaylığı rnüthiş bir etki yapmıştı. Neredeyse kurucular ka- dar "itibar" görüyordu. Menderes'in ilk kabinesinde Ada- let Bakanı, ikincide İçişleri'ne getirildi. Oysa 15 ve 16 raa- yış günleri kimi basında Cumhurbaşkanlığı'ndan söz edil- mişti. Üçüncü DP Büyük Kongresi sırasındaydı. Ulus, ma- kam arabasına galiba eşinin bindiğini gösteren bir fotoğ- raf yayımladı. Özyöruk, delegelerden gelen şiddetli eleşti- rilerden sonra istifa etti. Görunuşte hükümetten "makam otomobilini kendi dışında kullandığı" için aynldı. Bu olayı gunümüzde "araba sevdasına" tutulanlara or- nek olur diye anımsatıvorum. Bizde demokrasiyle birlikte makam arabalarmın ev hizmetinde, görev dışında kulla- nılması buyük eleştiri toplamıştır. 1950'den once Devlet Ba- kanı Barlas aynı eleştirilere hedef olunca, "Eve litnon da getiririra" demişti. Kamuoyü "makam arabası"nda o kadar duyarlıydı ki, blriyle yetinmeyen, son model üç dört araba ithal eden bu- günkülerin görkemli yaşantısına o zamanlar hiçbir devlet adamı "iltifat elmemişli' TO, öyle bir demokrasi yarattı ki, "araba sevdası"ndan geçtik, özel uçakların bini bir para! DP adayları arasında bir de Seyfi Kurtbek vardı. DP or- ganı gazetelerde büyük 'siikse' yapmıştı. Menderes, ordu- dan ayrılan genç ve "degerli kurmay atbayı" bir ara Milli Savunma Bakanlığı'nagetirdi. Kurtbek'in ilk işi, Istanbul'- dan Enver Paşa'nın çalışma masasını getirip makam oda- sına yerleştirmek oldu. Askeri manevralarda askeri giysi- lere benzer elbiseler giyerdi. Ünlu romancı Halide Edip Adıvar vardı, eşi vardı. "Uzalmalı CHP'li" Ali Fual Cebesoy, Ataturk'u gunahı- nı bağışlamayacak kadar ıleri olçüde sevmeyen Ali İhsan Sabis vardı. Doğu'da aday kıtlığı çekildiğinden, Muş'tan aday olan bir de "alümünil folografçı" vardı. Ünlu isimlerin DP'yı yeğlemeleri, DP'nin seçim şansı- nın daha fazla olduğu volunda yorumlar yapılmasına ne- den oiuyordu. Oysa 14mayısta DP'yı zafere götüren unlu adaylar değil, haJkın 27 yıllık CHP iktidarına son verme kararıydı. tktidara geldiğinde CHP'nin devleti hangi kadroyla yö- neteceği aşağı yukan belliydi. Inönü, kuşkusuz yine cum- hurbaşkanı olacaktı. "Genç elemanlardan" bir hükümet kurulacaktı. Kalkınma gereksinimlerinden belki de daha öncelikle, demokratik rejimi pekiştirecek demokratik on- lemlere ozen gosterilecekti. "Bilinraeyen", DP'nin ne yapacağıydı. Çankaya'ya kim çıkacaktı? Hukumeti dört kurucudan hangisi kuracaktı? Gazeteciler, aralarında çeşitli varsayımlar öne süruyordu. Değişik gorüşler. "memlekete hizmet" vermekse amaç, Ba- yar'ın başbakanhğından kuşku duymayanlar T-oğunluktay- dı. Öyle ya; Bayar, Atatürk'ün başbakanıydı. Onca dene- yimle ülke her alanda atılımlara girişebilırdi. Başbakanlar arasında Köpriilü'nün adı da baş sıralarda yer alıyordu. "Hükümet dışında" kalmayacağı kesindi. Menderes'e gelince; bu sevecen, zeki, kendine özgü konuş- masıyla siyaset adamının hükümette yer alacağından kim- gini anlayabilmek olanaksızdı. Parti merkezlerine -daha çok DP'ye- gelen ilk haberleri akşam üzeri toparladık. Saat 17.00'ye doğru, Sabahattin Ağabey masaya oturdu ve "Türk milletinin vekâr \e bü- yük sükûnel içinde milli vazifesini yaptıgını" içeren bir on haber-yorum yazdı. Istanbul Vatan'da haberlerimizi "alan" Kadri Bey'e, yazdırdım. Sonmez, bana döndü. "Bir iki saat sonra ilk önce Ulus'a git. oraya gelen haberleri al, sonra CHP genel merkezine uğra" dedi. Ulus ile CHP genel merkezinden sonra. "Gece >ansına doğru DP genel merkezine gidecektim. Sabaha kadar ka- lacak, ne geldivs* saat başı gazeteye aktaracaklım." 22 yaşındaki gazeteci için siyasal tarihimizin belki de "en uzun gecesi"ni, 14 mayısı iki cephede izlemek, partilerde- ki kaynaşmayı ve siyasetle yoğrulan insanları gözlemek ola- nağı böyle doğdu. Ismet Paşa'ya göre, 'Memleket, 1946' dan bambaşka bir hava içindeydi'kokeni asker bir siyaset adamına ^^^HBCO. yaraşır benzetmeler yapıyordu: Bazı ünlü isimlerin DP'yi yeğlemeleri, DP'nin seçim şansının daha fazla olduğu yolunda yorumlar yapılmasına neden oluyordu. Oysa 14 mayısta DP'yi zafere götüren ünlü adaylar değil, halkın 27 yıllık CHP iktidanna son verme isteğiydi. DP kazanırsa Çankaya'ya kim çıkacaktı? Hükümeti dört kurucudan hangisi kuracaktı? senin kuşkusu yoktu. Bir bakanlığa ola ki, Ataturk done- minden beri hasretini çektiği Tarım Bakanlığı'na neden gel- mesin di? O, bir toprak adamı, toprak ağasıydı. Bu alan- da yenilikçi fikirleri olduğundan soz edilirdi. Bu varsayımların sahipleri bizler gibi 22 yaşında, mes- lekte bıyığı henüz terleyen gençler değildi. Yıllarca gazete- cilik yapmış, CHP ve özellikle DP kadrolarıyla içli dışlı ilişkiler kurmuş ustalarımızdı. Seçim öncesi konuşmalar- da "tepedeki isimler"e birer yer bulunuyordu, ama bir Fev- zi Lülfi Karaosmanoğlu, Hayri t slundağgibi etkili kişile- rin hangi görevler alacağını kimse kestiremıyordu. Varsa- yımlar bol olmasına boldu da gerçeği bilen, daha doğrusu Bayar'ın aklından geçenleri kestırene rastlanmıyordu. 14 mayıs, o pazar günü, değişik semtlerdeki sandıkları gezdik. Oy verme işlemi tam bir duzen içinde surüyordu. San- dık başlanna doğru uzanan kuyruklardaki insanların yu- zunden verecekleri ya da çıktıklarında verdikleri oyun ren- "Ben şinıdi, muharebe meydanında bulunan bir kuman- dan gibiyim. O vazife icaplannı-gereklerini- yerine gctir- mek için canla başla çalışacagım" diyordu. Seçim kampanyasında tnonu'nün onem verdiği gezi, Jz- mir ve Ege illerine yaptığı geziydi. İstanbul'da noktalana- cak olan bu gezi, kampanyanın ağırlıklı konuşmalarını içe- rir. O geziye İnonu, eşi Mevhibe İnonu ve kızı Özden To- ker'le çıktı. 3 Mayıs 1990 Perşembe gunu Ozden Toker'e 3 Mayıs 1950 günüyle ilgili anılarını sordum. Notlarını bul- du, okuma nezaketini gosterdi. Notlar oldukça uzundu, "İzmir'deyiz, Ankara'dan ne-kadar değişik" diye başlıyor; tren yolculuğunda "neşeli yemek yediklerini, babasının key- finin yerinde" olduğunu soylüyordu. Yemekte İnonu, "gençlik günlerinden" soz açmış, 1906'da genç bir subay olarak Edirne'ye gidişini, otelde tahtakuruların hışmına na- sıl uğradığıru, bu yuzden alelacele "tabura çıkışım" anlat- mıştı. Gazi Muhlar ve Gazi Osman Paşalar üzerinde dur- muş, ilkinin strateji ustası, ikincisinin ileriyi goren bir in- san olduğunu belirtmişti. Yollarda İnönü'ye halk "tezahürat" yapmış; Eskişehir, Afyon. Manisa uzerinden İzmir'e varmışlardı. Özden To- ker'in anı notlarına göre, Inönü, Afyon'da isim vermeden İkinci Dunya Savaşı'nda Nazi yanlısı bir emekli general- den soz etmişti: Ali thsan Sabis. özden Hanım, notların- da, "Bu generali DP'nin iki yerden aday gösterdiğine" özenle değihiyor. 3 Mayıs 1950'de saat 10.40'ta izmir'e gel- mişler. Özden Toker, o gun tuttuğu notlarında İzmir'e "on- lann karargâm" diyor. "Vali, paşalar, bir de DP il baş- kanı Lstundag" karşılayıcı. "Onların cumhurbaşkanı adayı" Üstündağ. Mevhibe İnonu ile kızı İzmirli hanım- larla bir süre oturmuşlar, Özden Toker, sonra holde bir koltuğa yerleşen babasının her partiden kişiler ve basınla yaptığı soyleşiyi izlemiş. Inönü, aleyhindeki olanca "menfi propagandaya rağmen" İzmir halkının gösterdiği ilgiye "minnet duygularını" soyluyor. "Köylere gidemiyeceğim, demok- ratlar bana pasaport vermiyorlar" diyor. "Hem de Garp Cephesi Komutanı olarak kurtardıgım İzmir'de" diye alaya alıyor muhalefeti. Çevresinde -Ozden Toker'in notlarına göre- Yeni Asır'- dan. Demokrat İzmir'den gazeteciler var. Demokrat İzmir muhabirine yaşını soruyor: 22. "Yann bunlar benim iler tutar tarafımı bırakmayacaklar. Bari sen yapma" diyor genç muhabire. Ulus'un "yan şaka yarı ciddi" diye nite- lediği soyleşide unlü dokundurmalanm yapıyor. Özden To- ker'in 3 Mayıs 50'yle ilgili anıları şu satırla sona eriyor: "Mücadele havası babacığuna bambaşka bircanlılık ver- di." Bu "canlılık" CHP yönetimine, bu arada Ulus'a da yan- sımıştı. İstanbul basınının CHP'yi desteklediği söylenemezdi. DP'ye karşı Ulus, tek başına savaşım veriyordu. Gazete mayıs başlarında, "Kim ne derse desin. Devlet ve milleti- miz kalkınma yolunda" manşetiyle çıkıyor. DP adaylan- nın saptanmasında çıkan çatışmaları ele alarak muhalefet partisine karşı her türden saldırıyı güncelleştiriyor. Tabii, ilk sayfada "Her tarsfta CHP adaylanna coşkun tezahürat" yapıldığmı büyük başlıklarla veriyor. İki partinin mitinglerindeki kalabalıklar seçim tahmin- lerini guçleştiriyordu. Kalabalıklar, CHP'yi umutlandın- vor, iktıdarı yine yakalayacağına olan inancını pekiştiri- yordu. Örneğin, 1946-47'lerden beri Ismet İnonu'nün "sırdaşı" konumuna gelen -12 Mart darbesinin başbakanı- Nihat Erim, halktaki coşkuya bakarak, "Sizlere seçim pro- pagandası yapmaya lüzum gormüyorum" diyebiliyordu. DP liderleri -seçim konuşmalarında- doğal olarak ikti- dara geleceklerini söylüyorlardı. Sonraları oğrendik. 14 ma- yıstan önce, DP lider kadrosu tek başına iktidar beklemi- yordu. Bayar'la Menderes'in seçim tahminleri birbirine ya- kındı. Bayar'a göre en çok 200 milletvekilliği alacaklardı. Menderes ise 150-200 dolayında sandalye kazanacakları- na inanıyordu. 1946'nın uzerinden dört yıl geçtikten, kıran kırana bir seçim savaşımından sonra; DP önderleri, CHP'nin 250'nin üzerinde milletvekiliyle yine iktidarda kalacağını varsayı- yorlardı. Ne var ki, 1946'daki sandık hokus pokuslarıyla 40 milletvekib çıkaran DP; böylece, 1950'de çok daha guçlu duruma gelmeyi umut ediyordu. Varın: Şaşırtıcı ulnutlar mak istedi. Aksilik sular kesikti. Hemen şişe suları bulundu. thti- yacını bununla giderdi. Daha son- ra harabeler gezıldi. Programda bir öğle yemeği öngörülmuştü. Yemeğin verileceği yeri daha ön- ce görmek için geldiğimde, kala- balığın bir kısmımn davetlileri seyretmek için yemek masasının etrafını çevrelediklerini gördüm. Bergama kaymakamı sınıf arka- daşımdı. Beraber kalabalığı mü- nasip bir şekilde yemek odasırun dışarısına çıkardık. Davetlileri, zemin katındaki yemek odasımn pencerelerinden, dışandan seyret- tiler. Harabeleri gezme işi bittikten sonra İzmir'e gidildi. Tabii, po- litikacılar Erhard'a Menderes'in ne kadar sevildigini göstermek için programın her bölümünde, gerekli karşılama ve nümayişleri düzenlemeye devam ettiler. tz- mir'de, Erhard fuarı gezdikten sonra akşam gene fuarda kalaba- lık bir akşam yemeği verildi. Fu- ara gelirken karşılama dolayısıy- la büyük bir izdiham oldu. Alman büyükelçiliği müsteşarının eşi de kalabalıkta biraz hırpalandı. Ye- meği yerel partililer düzenlemiş- ti. Kimsenin hatırı kırılmasın di- ye davetliler sayısı da fazla tutul- muştu. Herkes bulduğu yere otur- du. Bu gibi yemekler için pek ola- ğan olmasa da oldukça samimi ve gayri resmi bir hava içinde yemek yendı. Gerek Bursa gerek İzmir gezi- lerinde Erhard'a istirahat imkânı verilmek şöyle dursun, adamcağız fiilen bitap düşmüştü. Kendisine, Türkiye'nin güneş ve denizinden yararlanmak için yarım günden biraz fazla zaman kalmıştı. Bu- nun için Florya Köşkü tahsis edil- di. O da zannederim, Bursa ve tz- mir gezilerinin yorgunluğunu at- maya ancak yetebildi. Erhard Türkiye'den sonra Yu- nanistan'a geçti. öğrendiğimize göre Yunanlılar Erhard'ın deniz ve güneşten yararlanma arzusunu göz önünde tutarak, kendisine bir yat tahsis etmişler. Resmi görüş- melerin istendiği zaman yatta ya- pılacağını, programın esnek oldu- ğunu, Erhard istediği zaman Yu- nan heyetinin yata geleceğini söy- lemişler. Erhard, Yunanistan'da kaldığı sürede hep yatta kalmış, bir yandan resmi temaslar yapar- ken aynı zamaada da bol bol de- nize girip güneşlenmiş. Ricacı milletvekili Erhard'ın Türkiye ziyareti sıra- sında, bu ziyaretle ilgili olmayan bir konu beni bir hayli uğraştır- dı. Ben göreve başladıktan kısa bir sure sonra devlet bakanlarm- dan birisi istifa etmişti. Başbakan herhalde kendisine özgu nedenler- den dolayı bu bakanlığı boş tutu- yordu. Bu bakanlığa kendilerini aday gören milletvekilleri de Baş- bakan'a görünmek onunla temas kurabilmek için göze çarpan ça- balar, harcıyorlardı. Bir tanesi ısrarla randevu isti- yor, fakat sonuç alamıyordu. Er- hard'ın ziyareti için İstanbul'agit- tiğimizde, bu milletvekili burada da başbakanı çok acele ve önem- li bir konu için görmek istedığını söyleyerek yeniden randevu talep etti. Kendisine Erhard'ın ziyaret programını okudum. istanbul'da bir günün tümünün resmi görüş- meler, öğle ve akşam yemekleri ile geçeceğini, ertesi gün sabah er- kenden Bursa'ya, onu takip eden gun de İzmir'e geçileceğini, bu ba- kımdan Başbakan kendisini gör- mek isterse, bunun ancak ziyaret bittikten sonra mumkün olabile- ceğini izah ettim. Çok sinirlendi. "Benim kendisini muhakkak gör- raem gerekiyor. Sizin göreviniz benim talebimi ona iletmekür" dedi. Kendisine benim gorevimin, kendi tarif ettiğinden biraz farklı olduğunu söylediın. Konuşmamız burada bitti. Daha sonra başbakanın yanına girdiğimde, bu milletvekilinin ta- lebi ve benim verdiğim cevap hak- kında bilgı verdim. Randevu ne- denini, tabii tahmin ettiği için, gü- lümsedi, "Siz şimdi oaa fHefon edin. Talebi bana ilettiğinizi, be- nim, programın bu derece dolu olduğunun size izah edilmesıne rağmen, ısrar etmeniz üzerine, bu kadar acele ve önemli konunun ne olduguna pek merak ettigimi ve bunu öğrenmek istedigimi söyleyin" dedi. Dediğinı yaptım. Aldığım cevap filanca yer santra- lının yedek parça konusu oldu. Bunu Menderes'e naklettim. Gül- dü. ••Yine tetefon edin. Deyin ki, başbakan şu gün tstanbul'dan Ankara'ya dönecek. Meydana gelmenizi ve birlikte Ankara'ya gitmenizi istiyor" dedi. Milletvekili Ankara'ya gidece- ğintrz uçağa geldi. Başbakan eli- ni sıkıp, hatınnı sorduktan son- ra, doğru uçağa bindi ve kendisi- ne mutaden önde aynlan yeTe oturdu. Milletvekili arkaya geçti. Elli dakika aynı uçakta uçtular. Ankara'ya gelince, başbakan uça- ğın yanına gelen otomobiline bin- meden, milletvekiline "Allaha ısmariadık" dedi. O gün bütün konuşma bundan ibaret oldu. Ta- kip eden günlerde de Başbakan- lık'ta görüşmeleri olmadı. Fakat bir süre sonra o milletvekili dev- let bakanı oldu. Yarın: İspanya ziyareti
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle