Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 16MAYIS 1990
dı diye. Bilemediniz. Bu satırlan 12 Eylül'den çok ön-
celeribirbilimadamıyazdı: DUVERGER. Benonun
yapıtlanndayazılanları yalnızcaözetledim. O kadar.Evren, Meşruluk ve Odül!
Duman nasıl ateşi çağrıştınrsa, Evren denilince de akla sadece "kâinat" Duverger'yi doğrulayan...
diyerek kendi soyadıyla çelişen bir paşa değil, darağaçları, cezaevleri,
işkenceler, sürgünler, yasaklar, baskılar, yanık kitaplar gelecektir.
Gelecek kuşaklara bu karanlık dönem, yitirilmiş bir gerileme dönemi diye
okutulacaktır. Elbette yitirilen zamanı geri getirmek olanaksızdır.
Dr. İur. YÜCEL TENGİNDENİZ
"Halk uyanıp bütün güciinü ve görkemini
gösterdiği an, herşey onun önündeegilir. Zor-
balık yere kapanır. aslan görünce korkan bir
yırtıcı hayvan gibi ölmuş taklidi yapar. Orta-
lık durulunca da başını kaldınr, halka onur-
suzca yallaklanmaya başlar." Robespierre
Atatürk'ünkurduğuTürk DUKurumu'nuyasalar-
hiçe sayılarak kapattıran Kenan Evren'e resmi dai-
re durumuna getirilen bu kuruluşun da katkısıyla
"Banş Ödülü" verilmesi dolayısıyla''meşruluk'' ko-
nusuna eğilmek gereğini duydum.
1614'tetoplananEtats-generaux'nunsonoturu-
munda (Paris'teki Bourbon Sarayında), Richelieu'-
den sonra Tiers-Etat'nın Başkanı Miron etkili bir ko-
nuşma yapar. Halkın gereksinmeleriıün giderüraesini
ister. Buyapılmazsa "halk örsolmaktan çıkacak, çe-
kiço!acaktır".XIII. Louisbukonuşrnayı.şapkası-
nı çıkararak ve sorunlarla ilgileneceğini söyleyerek
karşılar. Ne kiertesi günü sarayın kapısı kapanmış-
tjr. Toplanmak üzere oraya gelen halk temsilcileri öf-
keyleayrılırlar Paris'ten. Ancakhalk, 154 yıl sonra
bu kapıyı kendi gücüyle açacak, çekiç olduğunu ka-
nıtlayacak, onurunu kurtaracaktır. 154yıllık zaman,
yığm iletişim araçlarıran, televizyotıun, trenin, gemi-
nin, otomobilin, uçağın, uydunun olmadığı bir dün-
yada yeterince azdır bile.
21. yüzyıla on varken tümelci devletler bir biryıkı-
lıyordünyada. Yaklaşık2500yülıktarihselve bilimsel
deneyimlerin ürünü olan demokrasinin değişmezve
bu yüzden de evrensel olan ilkesi bir kez daha kanıt-
lanıyor: Her iktidar, biçimsel değil, halkçoğunluğu-
nun rızasına, yani maddimeşnıluğadayanır. Her de-
mokrasinin olmazsa olmaz ilkesi budur. Ortak pay-
dada yer alır. Ülkeden ülkeye değişmez. Değişenler,
kesrin payında yer alan, başkanlık, parlamenter, gizli
oya dayalı seçimin çoğunluk ya da orantı sistemleri
çeşitleri vb. yerel sistemlerdir.
O >1izden çoğunluğun nzasını >itirme belirtileri or-
taya çıkınca her iktidar güciinü tazelemek zorunda-
dır. Bundan önceki yazımda (Cumhuriyet,
22.2.1990) bunun bilimsel nedenlerini açıklamış;
ANAP iktidarının ve onun halkı temsil etmeyen gru-
bunun seçtiği Devlet Başkam'nın maddi meşruluk-
larının olmadığım, en son bilimsel kaynaklara ve ör-
neklere göre acıklamış ve kendilerini çekilmeye çağır-
mıştım. Çünküülkenin bunalımlara itilmemesininbı-
ricik çaresi buydu. Onlar halkla, politikacılarla de-
ğil, inatlaşmayı sürdürüyorlar. Ancak Demirel, po-
litik kattabuna parmak bastı, Çankaya'nın "gasp
edildiğini" söyledi. Daha sonra bunalım sokağa kay-
ma sürecinegirdi. Teğmen Baba, Çanakkale olayı bu-
nun somut örnekleridir. Halk çekiç olma hazırlıği
içindedir.
"Meşnı mu'' sonısuna yanıt
Bu arada eski Devlet Başkanı 'nın da aynı kanıyı
paylaştığıhaberleri basına yansıdı. Dernokrasi adı-
na bu sevindiricidir. lyi ama Atatürk Banş ödülü ve-
rilen Org. EvTenmeşnımuydu? Bu soruyayanıt ver-
menin şimdi tam sırasıdır.
Org. Evren, veda konuşmasında "Cumhurbaş-
kanlığı makamını bir olupbittiyle işgalettiğim şeklin-
dekihaksızveyersizyakıştırmalar(yaniiftiralar)en
ağrımagidenler olmuştur" diyor.
Demokrasilerde makamların nasıt doldurulacak-
ları bellidir. Bunun ilkelerini ve yöntemlerini nesnel
ölçütlere göre bilim saptar, öznel ölçutlere göre kişiler
değil. Bunlara uymuşsanız o makamı doldurmakta
haklı olursunuz. Uymamışsanızhaksız. Bilim iftira
etmez, çünkü kumar oynamaz, rastlantıya yer ver-
mez. Ancak kumarı seven kişiler zar atarlar.
Bunalımlan aşmak için "askeri darbe yapmak, po-
laris füzeleriyle keklik avlamak gibidir" ve kurulan
bu rejimin adı pretoryen diktatörlüğüdür. Bu dikta-
törlüklerde iktidan zorla ele geçirenler, meşrulukla-
nnı kanıtlamak için hep aynı senaryoyu sahnelerler:
Halkın sağduyusuylaveonuruylaalay ederek sık sık
demokrasiden yanaymış gibi görünürler, ama karşıt
propagandayı yasaklarlar. Tek adaydırlar. Hile ve
tehditle sakatladıkları halk iradesinin yüzde doksa-
nırun oyunu alarak sözümona seçimleişbaşında kal-
mış görünürler. Bu yozlaşmış, sahte ve halkı küçül-
tücüyöntem, sık sık yinelenir. Ancak halk, darbeci-
lerin gerekçelerini ciddiye almaz. Darbe, bunalımlara
yenilerini eklemiştir. Darbeciler bunları aşmak için
halka şirin görünmeye, onunla bütünleşmeye çalış-
tıkça, halk bu halk yardakçılanndan (popülistlerden)
tiksinerek uzaklaşır. Onun gözünde darbeciler iğre-
tidir, gayrimeşrudur, Kendisini aldatmıştır. Ulkeyi
düşmanlara karşı korumak içinverilen silahı kendi-
sineçevirmişlerdir.Bağışlamazbunu.Oyüzden,on-
ları ve onlara yak ın görünen kişileri ve partileri öncc
kıyıya iuneye çalışır. Bunaperipherisation olgusu de-
nilir politika sosyolojisinde. Sonra da bütünüyle dış-
lar. En sonunda da darbecilerin iş başından uzaklaş-
tırdıkları önderleri ve partileri yeniden göreve çağı-
nr.
Şimdi soracaksınız, bunları 12 Eylül için kim yaz-
Ülkemizdeyaşananlar.Duverger'nindediklerini
bir bir doğruluyor. O yüzden soruyu sormakta hak-
lısınız.
11 Eylül 1980'deülkedesıkıyönetimvardır. Hükü-
met'' ülkeyi koruması ve kollaması "için orduya ya-
sal buynığunu vermiştir. Ordu yönetime egemendir.
Org. Evren de bu ordunun başında bir görevlidir yal-
nızca. Hepsi bu.
12Eylül 1980'deiseo, cezasıölümolanT.C. Yi-
sası'nın 146. maddesini çiğneyerek ve lç Hizmet Ya-
sasmın işinegelen bölümünü yarım yamalak okudu-
ğu ve sık sık kötüye ve kötü kullamlmış 35. maddesine
çürük gerekçeyle sığınarak kendisini kaşla göz ara-
sındabirgeceyansı DevletBaşkaru ilanedivermiş, de-
mokrasiyeterörbahanesiyleson vermiştir. Polarisfü-
zesiyle keklik avlanmışür, ama ordu yeniden politik
bunalımlara itilmiştir. O andan itibarendealdatıldı-
ğını anlayanhalk, sızlanmaya; bilimin, sosyolojinin
kaçınılmaz yasaları da işlemeye başlamışlardır.
Org. Evrençaresizsahnededir. tlil, ilçeilçedola-
şır. Karşıt görüşteki halkın sesi soluğu olan aydınla-
rı, eski önderleri 67 ilde, en az67 kez "yurt hainleri,
sahte Atatürkçüler" diye ilan vejurnaleder. "Asma-
yalım da besleyelim mi?" diyecek kadar kan kokan
mantığıyla ibret-i âlem için asacak adam arar. Konuş-
ma hakkı yalnız onundur. Yanıtlama hakkı yoktur.
Ülke koskocaman sessiz bir çöle dönmüştür. Çölde
neyapılırki?Susulur elbette. Halk daöyle yapar. O
bir süredahakonuşur. Sonrabakar ki yanıt yok, y an-
kı yok. Sövüp saymaktan, şunu bunu paylamaktan
bıkar, susar. Derken kendinin atadığı göstermelik bir
kuruladünyanınenkötüanayasasınıyaptırır. Eleş-
tirilmesiniyasaklar. Ama halkın sızlanraası sürer gi-
der. Evren çaresiz yeniden yollara düşer. Anayasa-
sını göklere çıkarır. Kefili olduğu bu anayasaya gö-
re birçok makamlaraatamaiçinen azüç beşaday gös-
terilmesini ister en seçkin kurullardan. Ama Türki-
ye'de Devlet Başkanhğı'na kendisinden başkası layık
değildir. Tek aday olarak anayasayla birlikte kendi-
sinedeoyister.Oylamagizliliğiilkesiçiğnenir. tçini
gösteren zarflarla ve ceza tehdidiyle referandum ya-
pılır. Sonuçöncedenbellidir: *% 92evet. Ama belli ol-
mayan bir şey vardır: Anayasaya mı yoksa Evren'e
mi evet denmiştir? Eğer evetler anayasa içinse Evren,
Evren içinse anayasa boşluktadır. Bunu bugüne de-
ğin kimse çözememiştir. Ama o iki yıllık diktatörlük-
ten sonra, yediyıllık Devlet Başkanlığıgörevineçok-
tan başlamıştır bile. Ancak halk teşhisini çoktan koy-
muştur.ATAIÜRK'ünyerindeO'nun"birasker"
dediği biri vardır artık.
Ne ki Org. Evren bu dönemde de boş durmaz. Meş-
nıluğunyalnızca makama geliş biçiminde değil, onu
yürütüi biçimindedearandığını unutur. Dik tatörlük
dönemindeki gibi yanlı davranışlarını sürdürür.
"Türk-lslâm sentezini" destekleyen dinsel vaazlar-
la, hazırlıksız konuşmalarla her günçam devirir, ele
gune karşı ülkeyi rezil eder. Bu safsatalar şimdi el ki-
tabı guldürüler olarak baskı üstüne baskı yaparak ki-
tap vitrinlerini süslem'ektedirler. Ama ne yapsa bo-
şunadır. Halk yanında değildir onun. Zaten onun ar-
kasında bir cumhur (halk), halkın da bir başkaru yok-
tur. Sadece devletinbir başı vardır. Neyapıhrbuko-
şullarda? Bu kez Evren çareyi, zaman zaman basto-
nunu, giysisini, golf pantolonunu, şapkasını ya da
kasketini taklide yeltendiği Atatürk'e, en buyük
Türk'e sığınmakta arar. Ama ya içten olmadığı ya da
algılayamadığı için-çünkü bugüne değin çözüleme-
miştir bu sorun, ama sonucu etkileyici değil-
Atatürkçülüğüyerle bir eder. Vasiyeti çiğnenir. Ku-
rumları.partis'ıkapatılır. Laikükyokedilir. Rabıta
örgütüyle işbirliği yapar Evren vt kan ve can karde-
şi Ziya-Ül Hak gibi, amabir farklaTürkiye'de, T.C.
Yasasf run 163. maddesini çiğner. Buradabirparan-
tez açmak isterim. Atatürk döneminden beri yasal
olarak yazançizen hiç kimseyeresmen "vatan haini"
denilmemiştir. Evren'in sövdükleri dahil. Ama bu
163. maddenin kökeninde bir 1920 tarihli''H ıyanet-1
Vataniye Kanunu" vardır. Bu yasayagöredinsel ge-
ricilik vatana ihanet, yapanlar da vatan haini sayıl-
mışlardır. İşte Atatürk'ün devlet adamı duyarlılığı,
işte Evren'in davranışı. Gerisini söylemeye gerek var
mı? Geçelim.
Halk onu onaylamadığı halde Evren boş durmaz.
Devlet Başkanı atanmasının üzerinden bir yügeçme-
denl983seçimlerindeTV'denANAP'aoyverilme-
mesiniister. Am'a halk ANAP'aoyverir. Bunun an-
lamî açıktır. Evren halkın gözunde meşru değildir.
Çekilmeüdir. Amao ne De Gaulle'dür ne de demok-
ratik, bilinçli bir önder. Dahaönce başlayan kıyıya
itilme olgusu ve süreci bu gayrimeşruluk ilanıyla esa-
sen bitmişür. Ama o, altvyıl dahahukukaaykırı ola-
••ak Çankaya'yı işgal edecektir.
Duman nasü ateşi çağrıştınrsa, Evren denilince de
akla sadece "kâinat" diyerek kendi soyadıyla çelişen
bir paşa değil, darağaçları, cezaevleri, işkenceler, sür-
günler, yasaklar, baskılar, yanık kitaplar gelecektir.
Gelecek kuşaklara bu karanlık dönem, yitirilmiş bir
gerileme dönemi diye okutulacaktır. Elbette yitirilen
zamanı geri getirmek olanaksızdır. Ama halkın dün-
yada küçültülenonurunu kurtarmak elimizdedir. Ev-
ren ve arkadaşları, T.C. Yasası'nın yürürlükteki 146.
maddesini çiğnemişlerdir. Belki iyi niyetlediyecek-
siniz. Hayır. îyi niyet suç kastını kaldırmaz. Yoksul-
lara dağıtmak için para çalan da hırsızdır. Özetle
Radbruch'un kanı (kanaat) suçlan da suçtur. Cehen-
nemegidenyollar ne denliiyiniyettaşlanyla döşenirse
döşensinler, yinedecehennemeulaşırlar. Af çıkma-
mıştır. Bu suçun cezası ölümdilr. Cezanın niteliğin-
den söz etmemin nedeni, bu cezayı gerektiren suçla-
nn zaman aşımına uğramadıklannı belirtmek içindir.
Yoksa kelle istediğimiz için değil. Istediğimiz şudur:
Demokrasi, hukukun gereğini yerine getiren rejim-
di r. O yüzden de otoriter değil, ama otoritesi olan re-
jimdir.Gereği yerine getirilmeli,suçlularyargılanma-
lıdır. Önemli olan suçun ve suçlunun yargılanması-
dır. Yargılanmalıdır ki hem demokrasinin otoritesi
ve hem de Türk ulusunun Yunanistan ve Arjantin
halklanndan daha az onurlu olmadığı kanıtlansın.
Bunu isteyen Demirel haklıdır.
Hukuk egemen kılmmalıdır.
EVET/HAYIR
OKTjff AKBAL
Yumrukları Yiye Yiye!
Bir yumruk! Bir yumruk daha! Derken bir daha!.. Bay Özal
muhalefettekileri yere sermiş birkaç yumrukta! Şaşırtmış herkesi,
yere yıkmış.
Nası! da gururlu, nasıl dakendini beğenmiş! Kime indi dersi-
niz bu yumruklar? Sıze, bize, halka!.. Bay Özal'ın şimdi artık kul-
lanmadığı deyimiyle "orta direk"e!.. Yıktı gitti tüm direkleri! Ba-
şarıysa, işte size başarı! Sekiz on yılda Türk halkının yaşam dü-
UZMAN DOKTOR ARANIYOR
Acili olmayan istanbul'daki bir sağlık kuruluşunda tam
gün poliklinik yapacak, Genel Cerrahi ve Kadın
Doğum Uzmanı Doktor aranmaktadır. isteklilerin kısa
biyografileri ile birlikte Beyoğlu P.K.: 225'e
müracaatları rica olunur.
DUYURU
Tarabya'daki S.S. Banatçılar ve Dostlar Yapı
Kooperatifi'ndeki hakkımı devrediyorum.
Tel: 169 33 47 (12.00-21.00 arası)
zeyi eskisinden beter hale geldi.
Öğretmensen, geceleri takside
çalışacaksın. işçiysen kendine
ek bir çalışma arayacaksın. Me-
mursan, seyyar satıcılık yapacak-
sın. Emekliysen, ölümü bekleye-
ceksin...
Üst üste inen yumruklaria şaş-
kına dönenler yok mu? Muhale-
fet partileri ve liderleri... Yanlış-
lık üstüne yanlışlık yapmaktan
kendilerini kurtaramıyorlar. 1987
seçimleri öncesindekı yasa de-
ğişikliklerini nasıl sineye çektiler!
"Bu seçimi boykot etmek gerek"
diyenleri nasıl da dinlemediler!
Bu seçim yasası belki bize de ya-
rarlı olur diyerek Özal'ın tuzağı-
na düşmekten kaçınmadılar! En
son marifetleri de Özal'ın Çanka-
ya görüşmelerine katılmak! Ora-
da konuşulan ya da konuşulma-
yan konularda, sorunlarda suç
ortaklığını önceden kabullen-
mek...
Derler ki "Seni o yerden onur-
suzca indireceğiz." Sonra da
Çankayada doruk toplantısına
gıdip kapalı kapılar ardında
Ozal'la baş başa konuşurlar.
Açıklamazlar neler konuştukları-
nı? Özal da orada söylenmeyen,
kararlaştinlmayan işleri bile on-
ların da onayladıklarını duyurur
kamuoyuna! Yeni karamamelerle
basının eli kolu bağlanır. Artık is-
tedikleri kadar "biz bu kararlara
katılmadık, haberimiz bile yok"
desinler, kim inanır!
Haydı İnönü deneyimsiz, peki
Demirel nasıl oldu da bu oyuna
kendini kaptırdı? SHP Genel
Sekreteri son ana kadar "özal
Cumhurbaşkanı olmayacak" di-
ye nasıl direndi! Koskoca iki mu-
halefet partisi, kamuoyunda
önemli oranda yandaşı bulunan,
oy gücü bulunan siyasi kuruluş-
lar Özal'ın hazırladığı politik
oyunlara nasıl da kandılar? İçle-
rinden birı de çıkıp "Yapmayın,
bunlara. sözlerine, davranışlan-
na güvenilmez
1
' diye niye karşı
koymadı? Doğru dürüst bir mu-
halefet gücü yok ki! Bugünden
yarını görebilme yeteneği yok ki!
Özal "bir daha vurdum, bir da-
ha, bir daha.. kroke durums
geldiler" derken gerçeği belirt
miş olmaktadır.
_ Kroke durum sürüp gidiyor.
Özal'ın karşısında biri sağda bi-
ri solda iki güç var En azından
yüzde otuzlar, belki de kırklara
varan bir oy gücüne sahıp toplu-
luklar var. Sağda, orta sağda
DYP var, şimdi DMP de yer alı-
yor, ayrıca MÇP var, Erbakan var.
ANAP'ın solunda ise şu anda
SHP, DSP var. Bir süre sonra
Oluşumcular da yer alacak,
TBKP'ciler de, Sosyalist Partililer
de Sosyalist Birlikçiler de. Belki
daha başkaları da çıkar ortaya.
Kimse demiyor ki "Şu baştan
başa ANAP'ın eseri olan seçim
yasasım düzeltelım, hergörüşe,
düşünceye pay verecek yeni bir
yasa hazırlayalım." SHP de DYP
(Arkası 19. Sayfada)
OLUM
Merhum Selahattin ve Pürkemal öksüzcu'nün kızları,
merhum Bilkay, Gökmen ve Muhteşem Öksüzcu'nün
kardeşleri, Piraye Altınoğlu'nun gelini, Mehmet
Bengu'nun eşi, Kenan Bengü'nün annesi, Nurdan
Bengü'nün kayınvalidesi, sevgili torunu Arda Bengü'nün
babaannesi, Şişli Terakki Lisesi emekli Edebiyat Oğretmeni
İZGEN BENGÜ
vefat etmiştir. Cenazesi 16 Mayıs 1990 Çarşamba
(Bugün) günü öğle namazından sonra Altunizade
Camii'nden kaldırılarak Karacaahmet'teki Aile
Kabristanı'na defnedilecektir.
AİLESİ
PENCERE
Dokunmatik...
Bir teğmen geçenlerde Çankaya'da oturan Özal'a telgraf çekmiş-
ti:
— Senin cumhurbaşkanlığına alısamadım.
Sen misin bunu söyleyen!
Teğmeni yaka paça topariadılar., Önce hastaneye tıktılar, sonra or-
dudan attılar; ama ülke çapında tepki gün geçtikçe büyüdü:
— Özal'a alışamadık..
— Alışamıyoruz..
Geçenlerde bir "yoklamacı" çevresirKİe kücük bir soruşturma yap-
mış, görmüş ki alışan yok...
— Sen alıştın mı?
— Alısamadım.
— Ya sen?
— Vallahi alısamadım..
— Neden?
:
— Öksürtüyor..
— Ne diyorsun? - • _
— Doktor şu zıkkımı içme dedi. Son araştırmalara göre zaran yüz-
de 100 saptanmış: kalbe dokunuyormuş, enfarktüse yol açıyormuş;
kanser yapıyormıjş...
— Ben sigarayı sormuyorum.
— Neyi soruyorsun?
— Özal'ın cumhurbaşkanlığına alıştın mı diye soruyorum.
— Alısamadım.
— Neden?
— Öksürtüyor..
Hay Allah, adam kafayı takmış anlaşılan. "Yoklamacı" ne yapsın,
bir başkasına sormuş:
— Alıştın mı
v
— Hayır.
— Neden? . .
— Gıcık yapıyor..
Yapmaz mı? Dokun televizyonun düğmesine, çıksın karşına, ger-
daniyye makamından dört dörtlük nutuk üstüne gözlük ve mözlük-
le karışık sinek kaydı...
— Öhö, öhö, öhöoö..
— Ne oluyor?
— Töhö, töhö, töööö.
— Ne oluyor yahu?
— Gıcık kaptım. >•
Dokunmatik cumhurbaşkanı ne zaman televizyonun düğmesine
dokunsan karştnda, hazır ve nazır, konuşmaya başlıyor; hem de bü-
yük laflar ederek:
— Çağımız bilim çağıdır, teknoloji çağıdır, özelleştirme çağıdır..
— Öhö, öhö, öhöö..
*
TÖ, yasaları hiçe sayıyor.
Makam arabasına biniyor, direksiyona oturuyor, maşallah altındaki
araba da güçlû mü güçlü; bastın mı gaza, 140, 150, 160, 170, 180
kitometreye çtkıveriyor.
— Çevrede trafık polisi yok mu?
— Cumhurbaşkanınm arabasını hangi polis durduracak? Teğmen
telgraf çekmeye kalktı, tozunu attılar.
— Sonra?
— Parti başkanı ya da iktidarın başı gibi nutuk atıyor!
— Ne yapmalı?
— Ülkenin talihi bu: Kimi cumhurbaşkanı anayasayı çiğneyerek
Çankaya'ya çıkıyordu; TÖ Çankaya'ya çıktıktan sonra anayasayı çiğ-
nemeye başladı...
— Dur diyen vpk mu?
— Var, ama TO takmıyot.
— Peki ne olacak?
*
Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan TÖ yasaları çiğniyor, ana-
yasanın üstünde tepinıyor, devletin temel hukukunu guguklaştırtyor;
herkes durumu görüyor, olayı izliyor. Meclis ha var ha yok; çünkü
ANAP grubu sus pus, el pençe divan. Hükümet tısss... Başbakan
gölge! TÖ devletin başı gibi "taratsız" değil, iktidarın başı gibi yan
tutuyor; pervasız, kaygısız, fütursuz, cüretkar, vurdumduymaz. Ka-
muoyunun ve muhaietetin uyanları TO'nün umurunda değil, "benim"
diyor da başka bir şeycik demiyor...
Ama saatler işliyor; bu gibi durumlarda önce hiçbir şey kımılda-
mıyor sanılır; oysa saat çalışmaktadır; insan kadrana baktığında ak-
reple yelkovanın devinimini göremez; ne akrep yürüyor ne de yel-
kovan, değil mi? Ancak boşa koysan dolmaktadır; doluya koysan al-
maktadır; zamanı geVıp de halkın tepkısı Datlama noktasına varınca
sen sen ol, şaşırma! A *\
Dünya cama güveniyor, camla yenileniyor
Şimdi ürünler yeni cam şişelerde geliyor.
Sağlıklı yaşamak, çevreyi korumak için
camdan başka seçenek'yok!
Sanayiciler ürünlerini cam şişelerde, cam
kavanozlarda sunuyorlar. Kendilerini, çocuklannı
ve yaşadıkları çevreyi düşünenler; suyu, sıvı yağı,
balı, reçeli ve diğer ürünleri camda seçiyor,
camda alıyorlar.
Çünkü cam her ürünü kendi tadıyla koruyor.
Su kendi tadında, sıvı yağ kendi tadında,
süt, bal, meşrubat... kendi tadında.
Camda her ürün kendi tadında.
Gelin camda alalım. Sağlıklı yaşayalım.
Çevreyi koruyalım.
Camda her ürüne yer var.
ŞİŞECAM
ŞİŞECAM Bir TÜRKİYE İŞ BANKASI Kuruluşudu