22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyel Sahıbı Cumhurıvct Matbaacıhk ve Gazeıecıhk Turk Anonım Şırked adına Nadir \ıdi Q Genei V.a\ın Muduru Hasan Cemal, Muessese Muduru Emıne Lşajtlıgıl. Yazı Işterı Vludu^u Okı> Gonensın, 0 Haber Merkezı Muduru \alçtn Ba>er, Sa>fa Duzenı Yone[menı Mı Atar, 0 Temsı'aler ANkARA Munei Tan. IZMIR Hıkmtt Çetinkay*. ADANA (,elin Iç Pobuka Cltal Bm&mpç, Dış Haberkr Eıgan Bakı, Ekonomı C««u Tnrtllıl, I; Sendıka Şafcnn t ı t n . Kullvır Cctal Latt, Egnım Gcnc» Şaytan. Ha«r ^rastırma tsntl Berluuı. Yurt Haberkn VcdM Dafu, Spc Danısnuuıı AMıdkadır Yucdnu, Dız Yaatar Ktrnn ÇahskML Arajtırma ŞaMn Alpn. Duzdtme ^Mufah V u n • Koordınalor Ataart Konban, 0 Malı lşi« Erol EıfcM. 0 VluhasetK Buknl t o » # Butçe-Planlama Sc»p Oaranbcyrofclıı 0 Rcklam V?e Tonın. 0 Ek Ya>ınjir Hu*>ı Akyol 0 Idare Hıanin Gmrr. 0 l;kimr Onder Çdttı. 0 ftiplşicn- Nnl lnal 0 Personel Sevgı Bosttnnoftlu Bsssn ve tayan. Cumhunjö Matbuolık w Gutted* T-A-Ş. TUrt O o * Cad. 39/41 C*»lot!u H)M Isı PK MS-lsanbuL Td 512 05 05 (20 haıl Tüa. Z2M6 Fmn (I) 526 60 72 0 Bumlor Ankm. Zıja GoUlp Bt> Inkjiap S. No I9'4 Td- 133 II 41-47. Ttitt 42344 F»t 14) 133 0^ 6' 0 tn»r R Zıya H> 1352 52,3. Tö 13 12 30, Tdoı. 523» ft». (51) 19 53 60 : Inoau Cad 119 S No I Kjl 1. Tö 19 37 52 (4 tatl Teta. 62155. Fu. PD 19 37 52 TAKVIM 14 MAYIS 1990 Irasak 3 55 Guneş: 5.41 Oğle 13 05 Ikindı: 17.00 Akşam 20 20 Yatsı: 21.58 Doğanın yazdığı şiir' ilgi bekliyor TÜREY KÖSE NEVŞEHİR — Kapadokya tu- ristik broşurlerde, "doğanın yer- yuzune yazdığı en giızel şiir" di- ye tanımlanıyor. Bu tanımı faz- lasıyla hak ediyor. Göz alabildı- gıne uzanan pembe, beyaz peri bacaları vadilenn masallara öz- gü mekânlan çagnştınyor. Buyu- leyia, şaşırtıcı, inanılmaz, fantas- tik... tşte doğanın yeryüzüne yazdı- ğı bu şiiri ve insanlann yazdığı ta- rihin günümuze ulaşan izlerini görmek içın her yıl >üz binlerce turist Kapadokya'ya geliyor. 1986 yılında bölgeye 163 bin yerli, 497 bın yabancı turist gelirken 1987 yılında 190 bin yerli, 607 bin ya- bancı turist gelmiş. 1988 yılında ise yabancı turistlerin sayısı 900 bıne yaklaşmış. Tunzmcıler, son yılarda yabancı turistler kadar yerli turistler için de Kapadokya turları duzenlemeye başladılar. Bolgeye tur duzenleyen bır tu- nzmcı bunun gerekçesıni, "Arük tiım dunya gordu. Bizimkiler de bari biz de gorelim, diye Kapa- dokya'ya gitmek istiyorlar" soz- leriyle açıkladı. Kapadokya'ya gelen turistler, diğer bırçok turizm beldesindeki benzer sorunlarla karşılaşıyorlar. Yetersiz altyapı, bozuk yollar, ka- nalizasyonsuz kentler, sinekler, çarpık yapılaşma vb. Kapadok- ya'da tum bu sorunların yanı sı- ra binlerce gizi saklayan kilisele- rin, yeraltı kentlerinin araştırıl- ması, korunması için de yetkılı- lerden ılgi bekleniyor. Nevşehır Müzesi Mudurü Ha- lis Yenipıııar, Kapadokya'da 200'e yakın yeraltı kenti bulunduğunu soyledı. Bu kentlerden sadece 5'i turızme açık. Kaymaklı, Derin- kuyu, PatJarın, Ozkenk ve Ma- aköy yeraltı kentleri turistlen bu- yuluyor. Ozelhkle 90 raetreye yaklaşan bir derinlikte 7 katın saptanabüdiğı Derınkuyu ile yi- ne 7 kattan oluşan Kaymaklı ye- raltı kentleri havalandırma sis- temleri, taş kapılan, kiliseleri, gizli kaçış yollan ve labirentleri ile ilgi çekiyorlar. Halis Yenipınar bu yeraltı kentlerinde şu anda ytı- rutulen herhangi bir çalışma ol- madığıru belirterek "Bunlann ço- gu goçmuş vaayette. Zaten turiz- rae açılması mumkun degil" de- dı. Kapadokya'dakı belediye baş- kanları çeşitli sorunlannın çözu- mu için yardım bekhyorlar. Nev- şehır'ın DYP'li Belediye Başkanı Necdet Ersan. "Bolgede turizme açılmayan çok vadi var, her yer açıkhava muzesi gibi. Koruma konusunda bıivuk bir çalışma yok. Ortaya çıkanlmayan o ka- dar çok şey var ki" diyor. Ersan, muhalif bir beiediye olduklan için yeterınce yardıra görmedık- lerini behrtiyor. Ürgup'un ANAP'lı Belediye Başkanı Kurşat Numanoglu da kendılerine nufuslarına göre ve- rilen kaynağın azlığından yakını- yor. Toprak ve aieşle 40 yıl Ilk seramik sanatçımız, altın madalyalı Füreya 4 Ateş kızları'nın annesi"Baktım ki kendimi tekrarlıyorum, üç yıl önce seramik yapmamaya karar verdim. Fırını sattım, atölyeyi boşalttım. Resim yapayım dedim, o da beni tatmin etmedi. Şinıdi pişmiş topraktan heykeller yapıyorum!' "Sanatın bir dalında yetişince başanlı olamazsınız. Sanat bir bütündürî' ALPAY KABACALI "Daha ilk tecnıbelerinden iti- baren seramigi başka iklimJere ta- şıma>a çalıştı. Bu sayede seramik eserleri ilk işaretimizde piştikleri ateşin karşısında hizmetimize ko- şan uysal cariyeler olmaktan kur- ttüdu. Bn ateş kızlan şinıdi buyuk resmin ve beykelin gurunıyla bi- ze geliyorlar. Tabak gibi, fincan gibi hususi bir iş gorenler bile bi- zimle bir sevgili nazıyla, edasıyla konuşuyoriar." Ahmet Hamdi Tanpınar, 14 Kasım 1958 günlü Cumhuriyet'- te, "Fureya'mıı Seramik Sergisi" başlığı altında bunları yazıyordu. Oysa Fureya, "Ük başladığım- da gelenegimizin çizgisinde git- mek istedim" diyor. "Duvar pa- noları yaptım. İlk sergimi açınca sordnlar, 'Niye duz şeyler yaptı- nız da objeler yapmadınız? Sera- mik, obje demektır' dediler. Tar- bşmaiar oldu o zaman. Ben bir de duvar çinisi vardır dedim, bu da bizim geienegimizdir; o yıldan git- mek istivoram. Bunu yapmak ge- FÜREYA KORAL — "Plastik sanatlara geniş yer >«ren dergilere ihtiyaç var." (Fotoğraf: Ara GuJer) PORTRE FÜKEYA KORAL Duvar panoları 191O'da tstanbul'da doğdu. Notre Dame de Sion Lisesi'ni bitirdi (1927). tU Edebiyat Fakultesi Felsefe Bölümu'nde oğrenim gördü. Lozan'da özel bir atölyede seramik çalıştı; çalışmalarını Paris'te ünlü seramikçi Serre'nin atolyesinde surdurdu. 1951'de Parıs ve tstanbul'da ilk sergilerini açtı. Kısa surede başarılı bir seramik sanacçısı olarak tanınan Fureya, bırçok bina ıçın duvar panoları hazırladı. Daha sonra hayvan biçimli plastikler, vazo ve tabaklar, evler, mahalleler yaptı. Turkiye'de ve yurtdışında açtığı sergiler geniş ilgi gördü; uluslararası seramik sergılerinde uç madalya (1955'te Cannes'da gumuş madalya, 1962'de Prag'da altın madalya, 1%7'de tstanbul'da gumuş madalya), Washington Smithsonian Enstitusu'nden ödül, Fransa'daki Vallauns Bienalı'nden onur dıploması aldı. 1981'de Kültur Bakanlığı Ödulu'ne, 1986'da Sedat Simavi Vakfı Plastik Sanatlar Odülu'ne değer göruldü. reklijdi. Çıinkiı yeni bir mimari turu başiamış uikemizde. Beton... Orada, geleneğımızde olmayan vilray, fresk filan kullanmaktan- sa, niçin çini kullanmayalım? Yaptım. Duşunduğumden de ça- buk oldu..." 1963'e kadar yalnız duvar pa- noları yaptı. Çamuru kendisi ha- zırhyor, kendisi çiziyor, kendi fı- rınında pişiriyordu... O tarihten sonra üç boyutlu ça- lıştı: Seramik formlar, vazolar, tabaklar, kuşlar, baykuşlar ve ka- pılar, evler, mahalleler... Daha ilk sergisinden başlaya- rak, kendine özgü bir seramik dünyası yarattı. Tanpınar'ın "başka iklimler" dediği, bu. Ya- şar Kemal'ın deyişıyle, "ışıktan dünya" ya da "ışık efsanesi"... Yurtdışında da geniş ılgı gordü yapıtları. Herbert Read gibi eleş- tırmenler, birçok büyuk gazete ve dergi ondan övguyle söz etti. flk sergisini 1951 'de Paris'te aç- mışu. A>TU yıl tstanbul'un bıricik galerisi Maya'da sergiledi yapıt- larını. Turkiye'nin ilk seramik sa- natçısı, ilk sergisini düzenüyordu. Güzel Sanatlar Akademisi ilk "mezjınu"nu üç yıl sonra, 1954'te verecekti (Sadi Diren)... "Sergiye geknler, panoları gös- terip 'bu nedir' diye bana soru- yoıiardı. Ülkemizde o kadar ge- leneği olan bir sanat... Porselen mi, aJçı mı, diye sorujorlar. Unu- tulmuş... Ondan sonra Akademi'- den, Tatbiki'den gençler yetişti, seramikçiler çogaldı. Bunu gele- nege bağlıyorum. Bugun dünya çapında seramikçilerimiz var." 1950'lerin o ilk yarısmda nice güçiüklerle karşılaştı Füreya. tl- ki, 'malzemesizlik'ti. Ne fırın var- dı, ne boya, ne süzme teli... 'Ortam' da yoktu kuşkusuz. Ama bütun engellerı aşıp atölyesinı kurdu, fınmnı yaktı . "Sanatın ber dalından insan ge- lirdi aloheme, konuşurduk" di- yor. "Seramikten felsefeye kadar her jeyden konuşurduk." Kimler mı gelirdı? Tanpınar gelirdi^\b- met Kutsi Tecer gelirdi. Sabahat- tin Eyıiboğlu, Bedri Rahmi, Ok- tay Rifat, Melih Cevdet, Yaşar Kemal, Mazhar Şevket, Uivi Uraz, Adalet Cimcoz, AbdiUba- ki Gölpınaıiı... Daha birçok ki- şi... "ŞiradJ var mı boyle bir şey?" diye soruyor Füreya. "His- sediyonım, sergUerde de goniyo- rum. Bir resim sergisine gidiyor- sunuz, yalnız ressamlan goniyor- sunuz. Oysa boyle degildi "60"ların ortalanna kadar. Ga- liba kalmadı o tur kişiler. Biraz da insanlar kendi kabuguna itiliyor- lar." Parlak başarılarla gelişen ve Çiçek Pazarı'nda Afrika'dan, Avustralya'dan ithal edilen hayvanları da bulmak mümkün IstanbuTdaki 'sevgi pazariVEDAT YENERER "Bu hayvanlan almaya Afrika- ya gitmeye gerek yok abi!" diyor Halit Sumbul. tstanbul'un en yo- ğun kalabalığina sahne olan Emi- nönü'nde keşmekeşin, hava kirli- liğınin, gürultunun ıçınde apayrı bir dunya gibi Çıçek Pazari. Mıs gibi çiçek kokularımn arasında bulunan dukkânlann önlerindeki çocuklar yalvanyorlar analarına, yakınlanna, "N'olnr bana bundan al!" Bu belkı bir tavşan, kaplum- bağa ya da beyaz fare, bulbül. Bir zevktir onlara yemiş vermek, bel- ki bir dokunuş dünyaya bedel, ço- cuk ıçın.. dı konuya, ust katındaki buyuk bir kafeste bulunan papağanları göstermeye karar verdi: "Bakın şu beyaz renkte olanla- ra 'Kakadu" papağanı denir. Af- rika kokenlidir. Şu gorduğunuz rengârenk kiıçuk papaganlar da süs papağanıdır. Hiç konuşmaz- lar. Kakadu'yu 500 bine, sus pa- pağanlannı da 200 bin liraya ka- dar satıyoruz." Susuz baharı yaşadığımız bu- günlerde, en çok kanarya ve mu- habbet kuşlannın alıcı bulduğu söyleniyor pazar esnafınca. Mu- habbet kuşlan 20"şer bin liraya ka- pış kapış gıderken, kanaryalar da mağrur bır şekilde, "Biz 100 kâ- Pekinördeği, sincap, kaz, pirina, tatlısu köpek balığı, aklınıza gelebilecek her türlü akvaryum balığı ve daha neler neler... Her türlü ev hayvanının satıldığı Çiçek Pazari, yaşlı, genç, kadın, erkek herkesin ilgisini çekiyor. Halit Sumbul, pazarda süs hay- vanlan satan bır dukkân sahibi. Işleri tıkırında mı tıkınnda, müş- teriden geçilmiyor. Afrika'dan, Amazon'dan, Avustralya'dan uç beş meslektaşın bir araya gelerek ithal ettıkleri papağanları, renk renk bulbulleri ovuyor. "Abi şu gördıiğun gri Afrika papağanı, en iyi konuşabilen turdendir. Fiyat- lan 500 bin ile 15 milyon lira ara- sında değişiyor. Eğer benim fotog- rafımı basarsanız size bi.. kıyak yapanm..." Halit Bey kendıni iyice kaptır- ğıttan aşağı agzımızı açmayız" dı- yorlar. Arkamızı dönuyoruz ve bir baş- ka dükkânın önundeki kalabalı- ğın arasına karışıyoruz. 5-10 bin lira>"a su ve kara kaplumbağalan, 5 bin liradan 15 bin liraya varan su ve kara yılanlan. tçeri iki Al- man turist giriyor. Baba Martin Rholman ve oğlu Markus, bido- nun içinde bulunan (jara yılanla- rımn fıyatlannı soruyorlar. Satı- cı olanlara bin dışı, dığerı erkek yaklaşık 75 cm uzunluğunda bır çıft yılan çıkarıyor. Baba oğul olduk- ça soğukkanh bir şekilde yılanla- n alıp okşuyorlar. Daha sonra ıki- sine 40 bin lira ödeyip dukkândan çıkıyorlar. tierliyonız, bır dükkânın onun- de kuçuk kuçuk sepetlerin içinde boy boy tavşanlar, renk renk ko- bay fareler. Çocuklann ıstilasına uğramışlar. Tavşanlardan binne göz koyan oğluna babası sesleni- yor: "Ne yapacaksın oğlura bunu, hem çok ugursuz hera de çok pis- lea'rler ortaJığı." Çocuk, "Bana ne, bana ne.. tstiyorum işte..." diye di- retiyor. Baba, satıcıya yöneüp so- ruyor: "Üstat, şu tavşanlann en son olunı ne?" Satıcı da "Abi, şu gorduğun büyukçe olanlan 30'dan aşağı veremem, ama kuçıik ister- sen, en SOD sermayesine 15'e veri- rim." Daha neler var neler... Pekın ör- deği yavruları 20 bin liraya, sin- caplar 70 bin liraya, koca koca kazlar 150 bin liraya, Amazonla- rın aç piranaları 20 bin liraya, kö- keni Singapur olan ve erişkinleri- nin 75 cm kadar olduğu tatlısu kö- pek balıkları da 20 bin liradan başlıyor. Aynca aklınıza gelebile- cek her tür akvaryum balığı... Tri- fasciatalar 250 bine, Faciatuslar 120 bine alıcı buluyorlar. May- munlara ise artık Çiçek Pazan'n- da rastlanmıyor. Çünku belediye, maymun satışını vasaklamış. Çoğu Türkiye'den binlerce kilo- metre uzaklıktan getirilmiş binbir çeşıt hayvan ve bitki, çocuklann. büyuklerin ellennde yenı yaşaya- cakları ortama doğru yol alıyor. TAVŞANLAR 30 BtN LİRA — Çiçek Pazan esnafı, fiyatlan 15-30 bin arasında degişen tavşanlara özel- likle çocuklann buyuk ilgi gosterdiğini soyluyor. (Fotoğraf: Erdogan Koseogla) Alkoltin damlası, doğacak çocuğa zarar lYuzde olar* aıaaiar» sıö* Cmsel organıarda anzalı olusjr Daralmıs gozkapağı arahg asık göz kapağı Stern dergisinin haberine göre çok küçük miktarlarda alınan alkol bile doğacak çocuğun beyin gelişimini engellemeye yetiyor. Dış Haberier Servisi — Ameri- ka Bırleşık Devletleri'nde "alkol \e bamilelik" konulu son araştır- malar, hamilelik sırasında alınan aJkolun doğacak çocukJarda çeşit- li sakatlıklara neden olabileceği- nı ortaya koyuyor. Haberı veren haftalık Aiman "Stern" dergisi- ne gore annenin alkol tuketimi, .ocukta, "alkolembriyopati" di- v e adlandınlan ve doğrudan alkol alımından kaynaklanan bedensel ve zihinsel arızalara yol acabili- yor. Seattle'daki "Washington Üniversitesi'nden "Dr. Ann Stre- issguth, "alkolembriyopati"nın tipik ozelliklerinı taşıyan çocuk- lann ilk bakışta fazlasıyla dikkat çekmeyen organik arızalara sahip olmakla birlikte, düşuk kilolu, guçsuz ve "hiperaktif" oldukla- rını belirtiyor. "Zor" eğitilebilen bu tur çocuklar, davranışlarımn doğuracağı sonuçlar konusunda ongörüde bulunma yeteneğinden de yoksunlar. Muhtemelen çok küçük miktar- larda alkol bile embriyonun beyin gelişimini engellemeye yetiyor. Pittsburgh Üniversitesı'nden araş- tırmacılar, anneleri hamilelik sı- rasında "gunde bir bardaktan az içki içmiş" olan 700 bebek uzerın- de bır araştırma yaptılar. Sonuç: Bebeklerın hıçbırinde alkolembn- yopatinin belirgin özelliklerine rastlanmadı, ama pek çoğunda "hafıf bedensel anomıallikJer" ve "normalin dışında beyin akımian" gozlendı. Embnyonun beyninde dakika- da sayıları 250 binı bulan sinır hucresi buyuyor. Alkol burada hucrelerin bolünmesini engelleye- rek ya da bloke ederek, tüm or- ganızmanın gelişiminde arızalara neden olabılıyor. Bu tehlikelı ze- hir, ayru zamanda hucreleri yanıl- tarak, yanlış bağlantılara yol aça- rak biokimyasal değişiklikleri teş- vık ederek, su ve oksijen eksıklı- ğı yaratarak, insan bilgisayar ağında tam bir kaosun ortaya çık- masında önemli rol oynaya- biliyor. Ama alkol yalnızca büyuk be- yinde değil, hormonel dengeden, uykudan, metabolizmadan ve seksualiteden sorumlu olan beyin bolgelerinde de arızaJara yol aça- biliyor. "Alkolembriyopati" so- nucu ölen bebekler üzerinde ya- püan otopsiler, bu bebeklerin be- yinlerinin sağlıklı bebeklerden farkb olarak, bir fındık şeklinde değil de yüzeyi duz yontulmuş bir taş gibi, kendisine fazlasıyla bu- yuk gelen bir beyin kâsesinde bu- lunduğunu gösterdi. Böylesine bır beyin, beden ve nıhu optimal ola- rak yönlendirme konusunda ye- tersiz. Bu araştırmalardan Amerikalı- lar somut bir sonuç çıkardı: 1989 yılının kasım ayından itibaren, Amerika'da satılan tüm içki şişe- lerinin ve kutulann üzerinde, "hamilelik sırasında alkol tûketi- minin çocuklarda anzalara neden olabilecegi" yolunda bir uyannın bulunması gerekiyor. Sigorta şir- ketleri ve kongre, reklamlannda bu uyarı ile donatılması için şim- di baskı yapıyorlar. Amerika Birleşik Devletleri'nde "alkol ve hamilelik" gazetelere manşet, televizyon ve kıtaplara konu olurken, Federal Almanya'- da bu konuda suskunluk egemen. Oy^sa Almanya'da alkol tuketimi Amerika'ya kjyasla kişi başuıa üçte bir oranında daha fazla. otuz beş yılı aşan bir sanat yaşa- mı... "Üç yıl önce seramik yapma- maya karar verdim" dedi Füreya. Yanlış mı işittim, diye geçirirken aklırndan, ekledi: "Herkes şa- şırdı". "Bu karan güç verdim, ama verdim. Çunkü baktım ki keodi- mi tekrarbyornm, ufak tefek de- gişiklikler oluyor, renk degi^iklik- leri filan, ama aynı espri... Yap- mak zonında kalmamak için fı- nnı satom. Atölyeyi de boşalttım, seramik yapmaya heveslcnmeye- yim..." Bir şaşkınbk daha... Yasam- dan, sanattan (aslında ikisi de ay- nı kapıya çıkıyor) kopmuş bir kimseye benzemiyor karşundaki Füreya. Neyse ki, "Hiçbir ş«y yapmamak olacak şey değil tabb" diye surdurdu konuşmasını. "Re- sim yapayım, dedim, o da beni ye- ter derece tatmin etmedi. Yine ça- munı aldım elime. Ama bu sefer bcykeller yapıyorum. Pişmiş top- raktan. Zaten benim fınnda ol- mazdı, odun fınnı gerekiyor." Resim ve heykele seramikle bir- likte başlıyor Füreya, 1947'de... O tarihlerde Isviçre'de, bir sana- toryumda kalryor uzun sure. tşte orada, bir şeylerle uğraşmak ge- reksmimini duyuyor. Kitaplar ge- tirtiyor ve ileride ünlü, 'profesyoncl' bır sanatçı olmayı aklına hiç getirmeden "elini ça- mura siirüyor". Sonra bu işi da- ha iyi öğrenmek için bir hoca arı- yor. Polonyalı yaşh bir hanım bu- lunuyor. Meğer o seramik konu- sunda hiçbir şey bilmiyormuş. Ressammış... Ondan resim dersi alıyor. tki yıl suren sanatoryum döneminin ardından Lozan'da bir atölyeye girip seramiğe hız veri- yor. Ve Paris'e giderek ünlü se- ramikçi Serre'nin atolyesinde sür- dürüyor çalışmalarını. 1951'de Paris'te ilk sergisinde taşbasma resimleri de yer alıyor. Sorıradan, buyük panolar yapmaya başlayın- ca resimden uzaklaşıyor. Fureya'run sanat yaşamını az çok özetledik sanıyorum. Ondan öncesini de birkaç cümleyle anlat- maya çalışalım: Anne tarafından dedesi Şakir Paşa ile onun kardeşi Cevat Paşa, sanatla da uğraşmış kimseler. Ressam Aliye Berger'- le ressam Fahrclnisa Zeid, teyze- leri. Cevat Şakir (Halıkarnas Ba- hkçısı), dayısı. Öteki dayısmın oğ- lu Oem Kabaagaç ile Fahrelnisa Zeid'in ilk eşinden oğlu Nejad Devrim de ressam. Tiyatro sanat- çısı Şlrin Dcvrtan, Nejad Devrim'- in kardeşi. Fureya'nın babası Emin Koral, 1921'de tzmir'e ilk giren ordunun kurmay başkanı... Büytıkada'da doğan Füreya, teyzeJeriyle birlikte özel öğrenim gördükten sonra Notre Dame de Sion Kız Lisesi'ni bitirir. tstanbul Danilfünunu'nda felsefe öğreni- rni... Karl Berger'den keman dersleri, keman virtüözü olma düşlemlerı... 1930'da ilk evlilik, "Çalıkuşu gibi" Bursa'ya gidiş, çiftlik yaşamı... Bir bakıma "dramatik" bir olay... 1935'te Ankara. Bu kez Atatürk'ün çev- resinde çok harekeli bir yaşam. Kıhç Ali'yle (Ali Kıbç) evü... "40"ların başında Vatan gazete- sınde müzik eleştirileri... 1947^8'de sanatoryum ve 1954'te sanatı evliliğe yegieyiş... Füreya, çok okuyan sanatçılar- dan. Gazete ve dergilerin yanı sı- ra iki üç kitaba birden başlıyor. Görüştuğümüzde Kundera'nın ve Adalet Ağaoğlu'nun son roman- ları ile kadın psikanalist Salome'- nin yaşamını konu alan bir kita- bı okuyordu. "Birilümsiz olmaz" diyor. "Mutlaka bir şeyler alma- nız, bir şeyler gönneniz lazım. Bir kultur lazım. Sanatın bir dalında yetişince başarılı olmaya imkftn yok. Sanat bir butundur." Bir ay önce, teyzesi Fahrelnisa Zeid'in sergisi dolayısıyla gittiği Almanya'dan izlenimlerini uzun uzun anlatıyor Füreya: "Korkunç önem veriyorlar sa- nata, sanatçıya. Halkı egitmeye de. İstediginiz kadar kitap oku- yun, istedigJniz kadar röprodük- siyon göriin, asıl eseri görmeden olmaz. Bunun içinde yetişiyorlar. Anneler babalar, beş alt yaşında, sekiz yaşıada çocuklarmı getiri- yoriar muzeye. Diyeceksiniz ki, ne anlar? Boyle yetişiyor. Ondan sonra da sanata saygı duyuyor." Küçük kaplıca kenti Aachen'- de eski bir hamamı kendi adıyla anılan koskoca Sammlung Lud- wig Müzesi'ne dönüştürmekle ye- tinmeırip bu ay açılacak daha bü- yük bir müze yaptıran, Köln'de de yine kocaman bir müze açtıran koleksiyoncuyu anlatıyor Füreya. Muze çalısanları ve sanatçılar için lojmanlar da hazırlatan Ludvvig, sanatçılara bir yıllık, altı ayhk burslar veriyormuş... Berlin'deki müzeler, kıskanılacak guzellıkte: Nefis tslam yapıtlarının yer aldı- ğı Darlem Müzesi, Nefertiti'nin büstünün bulunduğu Mısır Sanatı Muzesi, Bergama'dan taşınan Ze- us Tapınağı'nın punl pınl sergilen- diği müze... Yalnız ressamlara de- ğil, yazarlara, şairlere de burslar venyorlar... "Bizim bir tek modern sanat mıizemiz yok. Devlet ya da bele- diye önayak olsa, birkaç işadamı- nın da yardımıyla yapılır." "Bir başka eksigimiz de" diyor FUreya, "Elesüri. Artık pek çok sergi açıhyor. İnsanlar şaşkına do- Diiyorlar. Hangisi degerli, hangi- si degil... Eleştiri olmadan anla- şılmaz. Bunun için de plastik sa- natlara geniş yer veren dergilere ihtiyaç var." Kasparov parti kunıyor • LONDRA (AA) — Dunya Satranç Şampiyonu Garry Kasparov, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov'a inancını yitirdiğini ve 27 mayısta Moskova'da yeni bir parti kurmayı planladığıru soyledi. Kasparov, İngiliz pazar gazetesi The Observer'de yayımlanan bir göruşmede, Sovyet Komunıst Partisi'nden isitfa ettiğini ve çeşitli politik gruplarla yeni bir anti- komunist parti kurma çalışmaları yaptığını doğruladı. 22 yaşında en genç dünya satranç şampiyonu unvanını kazanan Kasparov, asıl cumhuriyeti olan Azerbaycan'da genç komünıstler birliğinin merkez komitesi uyesi idi. Kasparov, Gorbaçov'un Sovyetler'de reformları gerçekleştireceğine inancını yitirdiğini belirterek, "Asla demokratik güçleri birleştiremeyecek. O bir ' aparatçıktır (parti görevlisi) ve daima öyle kalacak" dedi. Fransızca konuşan Kasparov, yeni partinin, bazı parlamento uyeleri de dahil farklı anti-komunist unsurları, toplumsal sistemi değiştirmek, pazar ekonomisine geçmek ve demokrasiyi getirmek için bir araya getirmeyi amaçladığını belirtti. Sivil havacılık • ANKARA (ANKA) — Uluslararası Sivil Havacılık Kuruluşu'nun, "Gelecegiıı Avrupa'sında hava trafik sistemleri" konulu toplantısı bugün tstanbul'da başladı. Devlet Hava Meydanları Işletmesi Genel Müdür Muavini Seyfettin Akçaharman 18 mayısa dek sürecek uluslararası toplantının dünya sivil havacılığının geleceği bakımından büyük önemi olduğunu belirtti. Turizmde "D" belgesi • ANTALYA (AA) Akdeniz Seyahat Acenteleri Derneğı (AKSAD) sözcüsü Abdullah Tekin, "Türizmde betonlaşma ve çevre kirliliği "D" belgesi ile önJenebüir" dedi. Kıyılann çevrenin ve doğanın korunmasında toplumsal bir hareket ve baskı unsuru olmadıkça, betonlaşma ve çevre kirliliginin artarak süreceğine dikkat çeken Tekin, turistik tesislerde, doğanın korunduğu, çevrenin temiz tutuJduğu ve yeşile saygj gösterildiği anlamını taşıyan "D" belgesi kullanılmasını önerdi. Avcı başkan çevreci oldu • SİLtFKE (Cumburiyet) — Göksu Deltası, Paradeniz, Akgöl Kuş cennetinde yapılaşmayı engellemesiyle tanınan Siüfke Belediye Başkanı Feyyaı Bilgen avcıüğı bırakarak çevreci oldu. Yakasına tzmir Çevre Dostluk rozeti takan Bilgen, "Bu doğa bir kez elden çıktı mı bir daha zor ele geçer. O yüzden ben insanlann doğayı ve çevrelerini sevip konımalannı istiyorum" dedi^ Silifke Belediye Başkanı Feyyaz Bilgen eski bir avcı. Biri otomatik iki tttfeği var. Çevreci olduktan sonra şimdilerde Doğal Hayatı Koruma Derneği'ne üye olmayı da düşunen Başkan Bilgen, tüfeklerini sadece bir anı, bir süs, bir aksesuar olarak evinde bir koşede saklıyor. Ttirk Evleri Haftası • tSTANBUL (AA) — 8. Tarihi Türk Evleri Haftası, 24 mayıs-7 haziran tarihleri arasında Istanbul ve Trabzon'da kutlanacak. Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği'nin Alarko Eğitim Kültür Vakfı'yla işbirliği sonucu düzenlenen haftada bu yıl Trabzon böigesi ele alınacak. Haftanın açılışı, 24 mayısta, Istanbul'da, Alarko Konferans Salonu'nda yapılacak. Düzenlenecek seminerde ise "Doğu Karadeniz Bölgesi yöresel mimaılık örnekleri", "Doğu Karadeniz geleneksel konutları üzerine mimari araştırmalar", "Trabzon'da mimari mekân ve küJtür" "Doğu Karadeniz geleneksel köy evlerinde yapısal, biçimsel farklılıklar", "Trabzon evlerinin dünü bugünü" konuları ele alınacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle