Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 24 NİSAN 1990
Plan kurulmadan tesis kuruldu— 3 —
Turk turizminin gelişmesiyle, ortaya çıkan
"birtaşla iki kuş" vurma anlayışı, Turkiye'-
nın unünü yurtdışına taşırdı. Onceden rezer-
vasyonlannı yaptırmalanna karşın Turkiye'ye
geldiklerinde kendılerine aynlan yataklann sa-
tıldığııu öğrenen turıstlenn ulkelerine dönuş-
lennden sonra anlattıklan, Turkiye'nin yap-
uğı turizm tanıtımından "daha etkili" oluyor-
du.
Çifte rezervasyon Turk turizraı ıçin korkulu
rüya. Ancak turızmcıler Turk tunzrni belli bir
yapıya oturana kadar bu sorunun gundemdç
kalacağını söylüyorlar. Bakan Aküzum bu se-
zon çifte rezervasyona gidenlenn ağır bıçim-
de cezalandırılacağını açıkladı.
Turban Genel Mudurü Mehmet Özdemir
ıse bu sezon da çifte rezervasyon bunalımı-
nın yaşanacağını öne suruyor. Ozdemir'ın bu
savı ılen surerken dayandığı gerekçeler şöy-
le:
— Birçok işletme çifte rezcrvasyona giri-
yor. Çunku işletmeler bu sezon çok duşuk fi-
yat ilan ettiler. Daha doğrusu bunıı kabul el-
tikr. Bu bir. Ikincısi, geçen sezon yaşanan
kontenjan ıptallerini bir kez daha yaşamamak
için çifte rezervasyona gidiliyor. Fijatlar çok
diışuk gerçeklen. 30-35 marka >atak satan beş
yüdızlı oteller var.
TÜRSAB Başkanı Yuce! ıse konuyu şöyle
değerlendınyor.
— Sonın yatınma başlarken yatınmın ger-
çek tutan ile yatınma a\rılan ozkaynak ara-
sındaki orantının ihmal edilmesınden dogu-
yor. Oysa bir yatırım ortalama yuzde 50'sini
özkaynaktan sağlaması gerekir. Bu Turkiye'-
de boyle olmadı. Bir turizm >atınmının or-
talama sekiz-on yılda geri donduğunu bilmek
lazım. Yatınmın başlangıcındaki ozkaynak
oranının duşuk olması aradaki farkın diğer
kaynaklardan kredilerle karşılanmasını geti-
rijor. Turkiye'deki enflasyonist ortam kredi
faizlerini yukseltince işletmeler zor duruma
duşiiyor. Doluluk oranlan da az olunca so-
run kendiliginden ortaya çıkıyor.
tnsanların "tatil duşleri" çeşıtlilik gösterir.
Ama düşsel mekânlarda beyaza boyandıkları
ıçın turistik oluveren çok kath yapılar, beton-
laşmış kıyüar yoktur. Santiyeye dönüsmus sa-
hıl beldeleri, toz ıçındekı sokaklara taşan fos-
septikler, berraklığını çoktan yitirmiş, kirle-
tilmiş denızler de yoktur.
Kendılennı "hayal tacirkri" olarak adlan-
dıran \e geleceği gören birçok turızmcınin or-
tak kaygısıdır betonlaşan kıyılar, çarpık yapı-
laştna ve çevre kırliliği. Evet, turizrrun kronik-
leşmiş, klasik sorunlanmn yanında "çevre" ko-
nusu da gıderek artan bir ivmeyle kendinden
söz ettırmeye başladı.
Bunun sonucu olarak ttalya, Yunanistan ve
lspanya gibı betonlaşma ve kırliliğın daha yo-
ğun olarak yaşandığı ulkelerde kıtle turizmi-
nin kendisı bir sorun olarak algılanmaya baş-
landı.
Nitekım geçen ay Atina'da gerçekleştırüen
Akdeniz Yeşilleri toplantısında en çok tartışı-
Türkmen
(Bakanlık
Müsteşarı): Plan
yapmak çok üst
düzeyde bir konu.
Bir takım oyunu.
İçinde şehircisi,
iktisatçısı, sosyoloğu
olması gerekir.
Yücel (TÜBSAB
Başkanı): Bazı
turistik
merkezlerimizin,
aşırı yapılaşma
yüzünden
özelliklerini
. kaybettiklerini
görüyoruz.
Aküzüm
(Turizm
Bakanı):
Betonlaşmaya
belediyeler neden
oluyor. Belediyeler
deyince yanlış
anlamayın.
Betonlaşma bizim
partimizin belediye
başkanları
O İ d l l . Devlel tarafından verilen krediyle, turistik tesis yapacagım diyen herkes, aklına estiği gibi inşaat yaptı. (Fotograf: Ergun Çagatay)
lan konu, sanayi kirlılığinden çok, kitle turiz-
minin yol açtığı somnlardı. Toplantıda kültü-
rel ve doğal değerlenn kıtle tunzmi nedeniyle
giderek yok edıldığını vurgula>t
an Yeşıller, "Bu
kadar yeter. Daha çok otel islemiyoruz" di-
yor, "Yok olan doğal ve kulturel değerlerin do-
lar karşılığı nedir" dıye soruyorlardı.
Yunanıstan'dakı Yeşiller'ın bu konuda dü-
zenlediklerı kampanya için hazırladıkları afiş-
ler konuyu ilginç bir biçimde yansıtıyor. Afiş
şöyle:
Dınazorlan andıran dev kepçeler keskın dış-
lerle kıyıda kalmıs son yeşil alanları parçalar-
ken, kepçelerin arkasında betondan bir set
oluşturan apartmanlar yavaş yavaş ilerhyor.
"Ortak Gdecegimiz" adıyla yayımlanan
Brundlanda Raporu'nun devamı nitelığinde-
kı Tuna Çevre Toplantısı'nda ortaklaşa hazır-
lanan "Eylem Gundemi"nde de turizm konusu
var. 41 ülkeden 350 temsilci, kıtle turızminin
çevreye zararları üzerıne bir araştırma yapıl-
masının zorunlu olduğunu dıle getiriyordu.
Uluslararası platformda bu gebşmeler ya-
şanırken Türkiye'de kitle turizminin zararları
değil, ama çevre kirlılığı tartışılıyor. Bu tar-
tışmalarda turizmin yarattığı çevre sorunlan-
mn temelınde tum Turkıve'yi kapsayacak bir
"master planı"bulunmamasının yattığı ortak
bir nokta olarak öne çıkıyor.
Master plan olmayınca
"Bir mimar olarak bu beton yığınlanndan
utanıyorum. Halta verilen imar planındaki in-
şaat hakkınu knllanmayıp daha çok yeşil alan
bıraksam bile kendi yaptığım tesis bile beıti
uziyor..."
Bu sözler Bodrum Gökçebel'de büyuk bir
turistik yatınmın mımarı Erkan Ilgaz'ın. Ken-
di yaptığı dev sıteden bile üzuntü duyduğunu
dile getıren ilgaz'a göre Bodrum artık bıtmış.
Kıyıların durumu da tam anlamıyla felaket.
Ilgaz, bu durumdan hükümetleri sorumlu tu-
tuyor, "Butun bunlar devlet diyk verilen kre-
dilerle gerçekleştirildi. Turistik tesis yapaca-
gım diyen herkes aklına estigi gibi inşaat
yaptı" dıyordu "Neden boyle oldu" diye sor-
duğumuzdaysa şu karşılıgı verıyordu:
"Plansızlıktan. Turkiye'nin turizm yabnm-
ları konusunda bujuk olçekte bir planlaması
yok. ıNereye, ne tur bir tesis yapılabilecegi belli
değil. Duram boyk olunca işJetmeci miman
çagınyor, şuraya şu kadar yatakh bir tesis yap
diyor. Mimar ne vapsın? O da para kazanı-
yor. Kaç mimar çıkar da 'Hayır, buraya böy-
le bir tesis yapmak çinayet olur' der. Yönlen-
diriciler bugurte dek hep spekulatorlerdi ne ya-
zık ki, oysa planlamacılar olraalıydı."
Bakanlık Müsteşan Turkmen'in yaklaşımı
ıse bıraz faıklı. Turkmen, özellikle betonlaş-
ma konusunda yerel yönetimlen sorumlu tu-
tuyor. Müsteşar Turkmen'in görüşleri şöyle:
"Bugun herkesin bildifci gibi Bodrum, Kns-
adası, Marmaris'te ciddi sorunlar yaşanıyor.
Peki buralarda plan yok muydn? Vardı. Ama
bu durum ortaya çıktı. Planlar da yaşayan ei-
biselerdir diye iki gunde bir revize edilirse ve
bu hep kullanma lehine olursa, yeşil alanlar
iskâna açılırsa, sonuç çok doğal. Pian yapmak
çok üst diızeyde bir konu. Bir takım oyunn.
içinde şehircisi, iktisatçısı, sosyoloğu olması
gerekir ki bu, belediyelerin gucunu aşar. B«,
raerkezi otoriteden beklenebilir."
TÜRSAB Başkanı Bahattın Yucel ıse beton-
laşma konusunda kımsenın gözunden kaçma-
dığına inandığı bir yaklaşımı vurgularken şu
eleştiriyı de beraberinde getıriyor:
"Çok kısa bir sure once çok tanınan bazı
taristik merkezlerimizin aşın yapılaşma yü-
zünden bu özelliklerini kaybettiğini goruyo-
nız. Bu bolgelerin yerel yoneticileri, yabancı
turistier gelecek diye adeta belonlaşmaya k«-
cak açtılar. Gerçi daha sonra yerel seçimknle
derslerini aldılar, ama olan oldu."
Turizm Bakanı llhan Akıuum'un bir ga-
zetede yer alan demeci de Yücel'i doğnılar ni-
telikte. Şöyle dıyor Akuzum:
"Biliyorsunuz betonlaşmaya beiediyeler mt-
den oluyor. Belediyeler deyince yanlış anlama-
yın. Betonlaşrna bızim partimizin belediye baş-
kanlan zamaninda oldu. Kıyılar iç turizme ka-
parunca parası olanlar ikinci e\e \oneldi."
Kıyılar SOS veriyor
Daha 20-30 yıl öncesine kadar kıyı yörele-
rinde denize yakın arsalar, değersiz ve urün
ekimi ıçin elverişsiz diye kız çocuklanna mi-
ras bırakılıyordu. Türızmdeki gelişmeyle bir-
likte bu arsaların değerı tuzla artmaya başla-
dı. Hatta son yıllarda altın, döviz ve hisse se-
nedine göre çok daha ıyi bir yatınm haline gd-
dı bu arsalar. Sonuç, bu kıyılardakı mülkiyet
yapısının değişmesıydı. Değerlenen kıyılar bu-
gun, turizmcı tsmet Dinçel'ın deyışıyle "SOS"
veriyor. Ancak "Birçok kişi yanlış frekaasU
ve bunu duyamıyor."
Türkiye'de kıyı ılçelerının yuzölçumü top-
lamı, ülke yıazölçumü toplamının yttzde
14'unü oluşturuyor. Buna karşılık toplam nü-
fusun yüzde 36'sı bu kıyı bölgelerınde yaşıyor.
Kıyüann toplum yararına herkesın faydalana-
bıleceği ortak mekânlar olarak düzenlenmesi
gerektığmi vurguluyor uzmanlar.
Ege Ünıvenitesı Ziraat Fakültesi Peyzaj Mi-
marlığı Bölümu'nden Doç. Dr. Bulent Özkan,
Türkiye'de kıyıların hızla betonlaşmasına yol
açan nedenleri şöyle sıralıyor;
"tkinci konut yapılaşmalan, kamu knndoş-
lanna ait dinlenme amaçlı eğitim merkezleri,
otel, motel gibi konaklama lesisleri, denize çok
yakın hatta içine yapılan karayollan, keatacl
ve endustriyel yapılaşmalar."
Yetkililer, kıyılarda betonlaşma, kırlılık, alt-
yapı eksıkliklen gibı sorunlann kaynağında
yanlış arazı kullanım uygulamasının yattığım
söylüyorlar. Kıyılardakı yerleşim konusunu
düzenleyen 15 ayrı yasanın bulunması ve 18
ayrı kuruluşun bu yasalara göre yetkıli olma-
sı, yaşanan karmaşarun ana nedenlerinden bi-
rısi olarak gösterılıyor Çözum önerisı ıse ya-
saların ve yetkilerın bırleştırılmesi.
Yann: ÎVeresi, nasd?
G I E N İ S T A N B U L
Görmeyeli nekadar değişmişsin!— 3 —
Beyoğlu'ndan, aynca özel ola-
rak soz edeceğim. Şimdi sadece,
on yıl sonra, ilk olarak kaldmm-
larından yurüduğüm, o ilk akşa-
mın Beyoğlusu'nu anlatıyorum.
On yıl önce Beyoğlu'nu terk ettı-
gımde, bu kaldırımlar yurumeye
elvenşlı değıldı, kaldınrnlarda he-
men sadece erkekler yuruyordu,
Şehzadebaşı gibı terk edılmiş bir
semt olmak uzereydi Beyoğlu, ol-
muştu bile.
Tunel'de, İlk Belediye Sokak'-
takı Çinılı Han'daki evimizden
Arnavutkoy'e taşınmıştık. Hafta
içindeki bazı gunler Beyoğlu'ndan
yuruyerek geçtiğim oluyordu.
I978'de Çıçek Pasajı da çokmuş-
tu. Cumartesi, pazar gunlen Ar-
navutkoy'dekı evden çıkıp oto-
mobılle ya da bir dolmuşla, -
kımbılır bilinçaltında nasıl bir eski
Beyoğlu ımgesı ızleyerek- Tak-
sim'e. orada ortadan kalkmış
olan Eptalipos Kahvesi'nin bulun-
duğu köşeye kadar geliyor, olmuş
caddeye bakıyordum: Gunduzun
çarpık ışığı altında sadece erkek
topluluklannm gezdıği, bozulan,
sinema salonlarında sadece seks
filmlennin oynadığı, içine girile-
mez bir karabasan haline dönuş-
muştu bu cadde. On, on beş da-
kıka bu yitık yaşamın acısını du-
yarak, yenıden geldığım yoldan
Arnavutkoy'e dönmek üzereTak-
sım Alanı'nda dolaşıyor, eve do-
nuyor, uykuya dalıyor, son sığı-
naklanmızdan bıri olan Bebek
Otelı'nın banndaki -genış bir te-
ras da vardı orada, Boğaz'ın uze-
nne açılan- aperatif saatinın gel-
jnesıni bekliyordum.
1979'da Istanbul'u terk etmem-
den once, arkadaşlarla son sığın-
dığımız yerlerden biriydı Bebek
Oteli. Genış terasında, akşamuze-
n hızla değişen renklerıyle Boğaz,
ruzgârh ya da soğuk havalarda
oturulan ıç bölumu, aynca ozel-
likle de Park Otel'den sokup ge-
tirdifj barı ıle gerçekten çok ılgi
çekıci bir yerdi. Akşam yemeğı
vakti gelınce ya eve dönuluyor,
Aziz Çalışlar'ın Arnavutkoy'de-
ki yalısında, gene kuçuk bir bar
banndıran salonuna gidiliyor, ya
da Rumelihisar'da Han Restau-
rant'a, ya da Bebek, Arnavutkoy
meyhanelerınden birıne oturulu-
yordu. Gençlık yıllanndan beri zi-
yaret ettiğim Bebek'te, bahçe için-
deki Nazmi kapanmıştı artık.
197O'li yıllann ilk donemlerınde
çokça gittiğimız Tarabya'daki lo-
kantalar da gorgusuz paraiılann
hucumuna uğramış, el değiştir-
*m
'*"*^
İki yıl onceTopkapı. Bayram alışverişi. Hava, gurultu kirliligı. tnsan ve araç trafiği. Aralara bir yere tstanbul sıkışmış.
K
entler insanlann ruhunu biçimlendirir. Yıkılan kentler de yırtılan ruhlar da köksüzleşen insanlar,
itiümlerle dolu şaşkın beyinler yaratıyordu. Bu açıdan bakılınca İstanbul, daha bütünüyle imar
edilmeden, yenilenmeden saldırıya uğramış, zaptedilmiş, işgal edilmiş bir kentten başka bir şey değil.
miş, çırkin dekorlara burunmuş,
alabıldığine tıcarileşmiştı. Artık
oraya pek uğramıyorduk.
Bu defa, 1990 yılı ocak ayında,
Bebek Otelı'nin barına kapıdan
bir baktım: Lokal eskisı gibi du-
ruyordu, ama muşteri yapısı de-
ğişmıştı Değişen muşteri yapısı,
lokalı de değiştınyor sanki.
12 Arahk 1989gecesi Beyoğlu'-
nun, her ş e y karşın dolaşılır bir
yer olduğunu görmekten duydu-
ğum mutluluğu anlatamam. Ba-
zı sinema salonları açılmıştı, kal-
dınrnlarda yuruyen sadece erkek-
ler değıldı, kadınlar, genç kızlar
da vardı Birçok yer de ışıklandı-
rılmıştı. Bu yuzden de kaldırım-
lann aşırı yuksekliği uzerınde pek
durmamaya karar verdim
Ardından yepyenı bir olgu: Bu-
tun taksiler sarı (sanırım New
York'takı gibı) ve hepsı saatlen-
nı açıyor. Aynca şoforlerın çok
buyuk bolumu gerçekten tok
gozlu.
Taksım Anıtı'mn çevresinde,
Vakko, cadde uzerindeki yapısm-
dakine benzer bir ışıklandırma
yaptırmış. Taksım Alanı ıse daha
bir ferah geldi bana. Sonradan
daha çok seveceğım bu alanı.
Etap Marmara Otelı'nın altında-
kı Opera Pastahanesi'nı de -
kahvelerındeki ba^arısızlığa
karşın- mesken tutmakta tereddut
etmeyeceğiz arkadaşlarla.
Muthiş kalabahk bir dizi oto-
bus durağı Taksım Postahanesi
önunde. Bir hamburgerci açılmış.
Butun dunyada, hatta Moskova'-
da olduğu gibı Cafe Boulevard
yok artık. Dıvan Otelı'nin yamn-
dakı kavşaktan Dolapdere'ye inı-
yoruz. Taksım'e ulaşmak için çok
faydalı, fakat çevreleri duzenlen-
memış yeni yollar Dolapdere'den
Kurtuluş'a (Tatavla) çıkan dik yo-
kuş Her zaman çok sevdığım, ge-
ne de kendısıni az çok koruyan
evleriyle Kurtuluş Caddesı.
Bir saat kadar sonra, Cevat Ça-
pan'ın otomobılıyle Taksim üze-
rinden Tunel'e, Yakup'un lokan-
tasına giderken açılan yenı Tarla-
başı Caddesi karşısında şoke
oluyorum
*
Boğaz'ın sırtlarına kurulmuş
yeni mahalleleriyle, Batı'da Çek-
mece gollerine, Kuzey'de Kıl-
>os'a, Anadolu yakasında Izmit'e
doğru yayılan yenı, dev bir tstan-
bul. tstanbul'a bu insan akımı ıle
kente bırkaç kent daha eklenme-
sı -ve bu akışın nerede duracağı-
nın da bılinmemesi- benim
1950'lerde hayal edeceğim butun
tasanmlann da sııurlanru aşan bir
olçude bugun. Bu yeni Istanbul'u
uçakla Yeşilkoy'e inerkon sonra
gene uçakla Karadeniz'e doğru
uzaklaşırken, Fatıh Köprusu'nun
çevre yollarında otomobılle dola-
şırken, Burgaz Adası'na gemiyle
giderken gördüm. Bostancı - Kar-
tal - Pendik degil, küçük bir Ne*
York'tu gorulen. Ama ne turlu
bir New York olduğunu tanımla-
mak kolay değil
Bu devleşen tstanbul gerçeğini
gorunce, artık Bakırkoy'un bir
sayfıye ilçesi halındeki eski hali-
ni, ağaçlı, kırsal Yeşılköy'u, Eren-
köy'ün, Suadıye'nin, Bostancı'-
run sayfiye halinde oldukları dö-
nemleri anımsamak ve anlatmak
sankı küçuk çocuklara anlatılsa
bir masal kadar naif kalacak.
tstanbul'dan ayrı kaldığım za-
manlarda, Haydarpaşa Gan'ndan
kalkan ve Kartal'a doğru gidrn,
maroken koltuklu, tenha eski
banliyo treninı, onun durduğu is-
tasyonlan, biıtun o kuçük yerleş-
me yerlerini de sık sık hatırlardım.
"tşte o tren" derdım kendı ken-
dıme ya da çok yakınım olan bi-
risine, "O maroken koltuklu ban-
liyo treniyle yolculuk yapmış ol-
saydınız, Istanbul'u sonsuzca se-
ver ya da benim niçin bu kadar
derinden sevdiğimi anlardınız."
Bugün bunu duşunmek bile bir
duşten de öte.
Çocukken anneannemle gıttiği-
miz Florya plajlarını. ılkgençlık
ve gençlik yıllannda denize girdi-
ğimiz Moda Plajı'm, Suadiye Pla-
jı'nı, Fenerbahçe'yi, universıte
vıllarında dadandığımız Atakoy
Plajı'nı duşunmek gibi.
1979'da, ben tstanbul'u bırak-
madan önce iki büyuk genel fela-
ket yaşamyordu: Katillik bıçimin-
de ortaya çıkan şiddetle kentın
olümu. Bu ıkisini birbırinden ayı-
ramıyordum. Kendi kendime de
bu iki yıkımın bir arada olması-
nı, çöken, bozulan, yıkılan kent-
lerde şıddetin de kendıliğinden
doğacağını -bu duşünce doğru
mudur, yanlış mıdır diye fazla du-
şünmeksizin- doğal karşılıyor-
dum. Kentler insanlann ruhunu
biçımlendinr. Yıkılan kentler de
yırtılan ruhlar da köksüzleşen in-
sanlar, itiümlerle dolu şaşkın be-
yinler yaratıyordu.
Bu devcil buyüıneye neden olan
artan nüfusu da hemen hesaba
katmak gerekiyor..
Bu açıdan bakılınca tstanbul,
daha bütünüyle imar edilmeden,
yenilenmeden, bir kent olarak
kendi butünsel yaşamını surekli
kılamadan saldınya uğramış, zap-
tedilmiş, işgal edilmiş bir kentten
başka bir şey değil. Bu görunıi-
şuyle Mexico City'ye, San Paula'-
ya, bir ölçüde yeni Madrid'e, Ka-
hire ve tskenderiye'ye benzetıle-
bilir. Farklan uzerinde durularak.
Yarın: Gölersoy ve
Dalaa'uı yaptıkları