28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZÎ-RÖPORTAl 50 YIL SONRA KOY ENSTİTULERİ 21 NtSAN 1990 H A H M l ' T M . i h A L Öğretmen eşekse, kaymakambüyüğüdürûgretmen: Kaymakam Bey, siz bu ilçenin başısımz. Devleti temsil ediyorsunuz. Bizim büyüğümüzsünüz. Kaymakam: Otur hele hoca, bir derdin mi var senin? öğretmen: îki yular aidım, biri küçük başlar için, biri de büyük başlar için. Kaymakam: Bana ne senin yularından? öğretmen: Siz benim için 'eşekoğlu eşek' dediniz mi, demediniz mi? Kaymakam: Dedim, elbette derim, iş kanştırıyorsun. öğretmen: Devletin öğretmeni eşekse, başı olan kaymakam daha büyüğüdür. O yüzden küçük yuları ben takacağım, büyüğünü de size armağan edeceğim. — 7 — Bağımsızlığrn simgesi olan bay- rak uğruna pek çoklan ölmüş; fa- kat köylerinde hiçbir damın ba- şına bayrak çekilmemiş Lerkozlu köyündeki bitmemiş okul binası- na bayrağı dikiyorum. 1947'nin sonbahan. Çocuklarla kerpiç dö- küp okulun duvarlannı örüyoruz. Birlikte hela yapıyoruz. Derslik- lcrin tavan ve tabanlarını kendi elimle çakıyorum. tşim yalnız okulda değil, okulun çevresinde- ki yolu düzeltiyoruz, ağaç dikiyo- ruz. Köyde bit var. Biraz DDT, bir teneke gaz, bir pompa alıyo- rum, bütün evleri tanyorum. Köyde bit kalmıyor. Köylüler be- ni seviyorlar. Dertlerini açıyorlar, akJjmın yettiğince önder oluyo- nım. O köyden değil, yakın köy- den Kel Kaya bile gelip derdini bana aktarıyor: "Ben vergimi ödemişim. Tah- sildar Medet benden >1ne para al- dı. .Makbuz vermedi. Bunu bas- kasına söylersea seni •nahvederim" dedi, diyor. Durumu araştınyorum, doğru görünüyor. Kaya'ya bir dilekçe yazjyorum. Kaya Kaymakama başvurmuş. Kaymakam kızmış ona. Bana gelip: "Kaymakam, şu Yerkozlu öğ- retmeni olan eşekoğlu eşek mi yazdı bu dilekçe) i, o mikrop her lasın altından cıkıyor, dedi" di- ye aktarmasın mı? O gttn ilçenin pazanydı. Paza- ra gittim. Bir sıpa yulan, bir de eşek yulan aldım. Vardım kayma- kamın yanına. Kendimi takdim ettim. "Otur, ne istiyorsan?" de- diği yok. Dik dik bakıyor. Elim- deki yularlara da bir anlam vere- miyor. Zaten ben yularları gayet gösterişli biçimde havaya kaldır- mışım. "Kaymakam Bey, siz bu ilçe- nin başısımz. Devleti temsil edi- yorsuuz. Bizim biiyügiimazsü- nuz, emrtnizdeyiz." Daha sözün gerisi gelmeden: "Otur bele boca, bir derdin mi var semin?" dedi. "Var ya kaymakam bey." "Neymiş, anlat bakalım." "lki yular aldım kaymakam bey. Biri küçük başlar için, biri de büyük başlar için." "Bana ne senin yularından be?" "Yok efendim, biri zatı-âliniz için!" Kaymakam yanındaki hükü- met tabibine dönüyor: "Doktor bey, bemen bir rapor dozenle, bu apın bmarhaneye sevk edelim." "Kaymakam bey, siz beaim için "eşekoğlu eşek" dediniz mi, demediniz mi?" diye soruyonım. "Dedim, elbette derim, iş ka- nşOnyorsun!" "Ben devletin öğretmeni defil miyim, sizin gibi kamu isi yapmı- yor muyura?" "Devlet memunı olsan ne oia- cak?" "Devletin ögretmeni esekse, başı olan kaymakam daha bnyü- gudür. Ben eşekçe bir iş yapmtş- sara, bu küçük yulan ben takaca- gım. Büyügünü de size armağaa edeceğim." "Tuhın bir zabıt." "Tutsunbu-, tutanak dogrn onv- cak ama. Benim söytedilderim, si- zin söyledikleriniz aynen gececek oraya. Doktor bey, knmandan bey, namoslu insanlarsanız tauk- lık edeceksiniz her ikiniz de..." Kaymakam: "Allah Allah, çattık belaya." "Hem sizi mahkemeye de ve- receğim kaymakam bey. Siz bu sözünüzle devletin hizmetini eşek- ler yürütuyor, demek istiyorsu- nuz. Hem devletin parasını yiyip hem devlete hakaret ediyorsunuz. O sizin değil, hepimizin. Bunun hesabını vereceksiniz." "Yahu hoca, sen ateşli adam- Pazarören Köy Enstitüsü öfrendierinden bir grup, oygulamalı derslerinden dönüyorlar. sın, bilirim. Ama bu kadar par- lamaya gerek yok. Sürç-i lisan ol- muş galiba." diyor hükttmet ta- bibi, araya girip. O arada nasıl ettilerse, benim ilkokul ögretmenim olan "Maa- rif Memaraaa" çağırmışlar, gel- di. "Bizim Osman basluya gelmez. Çalışkan oktagu kadar serttir de. fyi ki daha kötüsü olmadan ben yetistim" diyor hoca. Neyse efendim, odur, budur derken iş tatlıya bağlanıyor: Yu- lan ne kaymakam takınıyor, ne ben. Akşam zorla beni lokanta- ya götürüyorlar. Birlikte içiyoruz. Arada bir kaymakam: "Hoca, sen çok boşsohbet, tatn bir adammışsan yahu!" diyor. Masadan kalkarken, yine kötü adam oluyorum, ama bana acık- ça söylemiyorlar bunu. Çünkü kendi içki paramı onlara verdir- miyorum. Payımı ödüyorum. Cumhuriyeti yaşıyoruz. Ama zihni padişahlık kalkmamış ola- cak ki, böylesi yöneticilerle çok karşılaştık. Kendilerinde derebey- lığin gizlı ruhu, kravatın, fötr şap- kanın altında uyur. Bendelik sı- mrlannı çıktımz mı, şahlaıur bu ruh. Hele yardakçılığı varlık ne- deni sayan memurlar da çoksa çevrenizde, vay halinize. Bizlerin cabası. ülkeyi mülk ol- maktan kurtarma, herkesin ken- di payına düşen sorumluluğun bi- lincini kavraima, ınsanın insana kulluğuna son verip imeceü ve de esenlikli bir cumhuriyeti uygula- nır kılma yolunda olmuşiur. Ba- şı mız da bunun için kınlmıştır dum. Hocalar diretmediler. Bızım ya... Enver hoca: Söyledi. "Ha, o adam siz miydiniz?" "Ne otaMS, ne demek istiyona- ••z?" Takiiltenin bancesinden gecer- kea dinledim. ÖJreDcikr sizin » ı n t n h n söı edtyoriardı. Şey»* 1 Adam bir kükredi. Şoyle bir gözüyle benim gövdemle kendisi- ninkini kıyasladı. Vurmaya niyet- lendıği tokattan vazgeçti. "S^in o t u bejcfeMU. Ben öyie bir sey dayvMİım. tftiramn, ya- tamn nuaa «zertadeki tepUsini si- ze sonınl olarak fanarlanıak bte- dta. SUm gMcr Mzc 25 yıMır sö- viyor, iftira edjyonannz. Biz ba kadar Ukd tepki göslenniyonız. Ç i a M yapotımuu doCr«ta««na iaaaıyoraz. Siz, Cumhuriyet TlrUyesiade profesör olacaka- •u. Hem poıitif bilimlere dayalı bir fakirtede ötretim iyebtJ ya- pacakauMZ. Mahale kanaı ağzıy- la, Uçbir veriye, biiiaie, managa dayaanuyaa seyieri «ualayBcaksı- •u. Siz* ymak dcoUyonua. Parti- ieria ocak bacak basluudanııı, si- zinle birlikte batıslamak istryonm" dedim. Bizde aydın geçinenlerin agzı vardır da belkemiği yoktur. Aktar- ma bilgilerle konuşur, konuşur, ama gerektiğinde ayağa kalkma- sını beceremez. Duşunemez bile, Kendisine resmi ağızdan, Doğu- dan Batı'dan aktanlan bilgilerin hamalıdır. Bunlan aklının süzge- cinden geçirmemiştir. Ülke ger- çeklerinin terazisine vurmamıştır. Dünkü medresede nasıl nakli bıl- giler ezberlenip aktanldıysa, bu- günkü ögretim kurumlarında da sözüm ona akli bilgUer ezberlenip aktanbr. Bununla aydın olundu- ğu sanılır. Ellez pınarbaşı "Köy EnstitiMMe akb«ım efi- tim beni gercek EBez yapa" diyor Çankın'run Bozkuş köyünden El- lez Pmarbaşı. "Eastftoye M i i Baha BUmez, Mafcan Ün- sal... Daka sayayui mı? Herkes ancıhk vapca da «lw ya, yeriae göre dmftaak, zeytedük, koynn- nılnlr jıpınlarıır I f i ıti«thırtm bir dizea auyor ba isler. Bea an- ohgı söktttnaeaem readeyi, kese- ri ahr köyiiuniin kaptoaı, peacc- resiai yapaniım. Yine de yapıyo- ram ya. O da oimasa deaîirdlik, sobaahk yapanm." Bedri Rahmi'nin bir resmi "Bu kaç tane sanat böyle?" "Enstitü demek, kafasmrfa örümcek agı gibi ag olan adaaı demek. Bedri Rahmi'nin bir res- mi vardı Varhk'ta, gönnedia mi7 Deditim gibi bir kafa yapmif, al- twa da 'Bir Enstitülü başı' yaz- mıştı..." "Madem Bedri Rahmi'den aç- tın, okuyor musun?" "Beaim birinci isim okamaktv, desem dofnı oinr. Bataa dergUe- ri izJeriat. Tark Düi, Varkk.- ak- baa ne gdine. Hepsini cBtMyo- "Köyünüzde ne gibi değişiklik- ler yapabildiniz?" "Köyde beaim kar^audifim if oJmaz. Zorla katariar zatea. ökü- zn hastalanaa baaa kofar. lataat mibeadisi gibi köySn yollanaı bea dazeltüm. Demiri kınlama demiriai yapanm, çifti yanir. Göaiü kıniama göatnnii yapanm, sevmir. Köyan boca», kadm, kay- Amasya'da 'Karanlık Oda'nın yerine dikilecek bir anıt için tstaıı- bul'a gönderilmiştim 1%2'nin başlarında. Oraya varmışken ho- cam Enver Kartekin'i de ziyaret edeyim dedim. Kendisi Makine Fakültesi'nin sekreteri idi o za- manlar.' Enver Bey'in odasında profe- sörlerden bazıları da vardı. Söz, 1960 lhtilal Hükümeti'nin hazır- lattığı "tlköfretim Yasas>"ndan açıldı. Prof. Civaoğlu yasayı sa- vunuyordu. Ben eksiklerı üstüne basürdım. llköğretimin içinden geldiğim için yasanın boslukları, uygulanamazhğı üstüne bilime, mantığa dayalı savlarda bulun- "Mz K*y Eastitüleriade iste böyle tençter jctifttraV deyince, orada bulunan basüb*cak biri, Köy Enstiiüleri aleyhine çok arni- yane şeyler söylemeye başladı. Oy- le bir ağız ki edepli bir DP bucak başkanı bile kolay kolay söyleye- mez böylesini. Baktım, adama bi J limden, mantıktan söz etmek pa- ra etmeyecek. "Köy Easttralerini gördnndz m«?" dedim. Sorulanma yanıt vermekten çok, mugalata yolları- nı kullamyor adam. Meğer profe- sörmüş de... Baktım akıl yolu sökmüyor: "Adınız neydi beyefeadi" dedim. giaden baslayarak anlarla yakın f nrdam. Sonra ana oldan." "Biraz anlatır mısın Enstitü ya- samını?" "Easdtü demek yaşam demek, yasam için wsan yetis|iren yer de- nek. Ben sonradaa Yiksek Köy E v t i t i s t n i de MtirdÜB. B> bdl- te4e birçok öfretaea benim « M analık yapıyor. Köy Enstitüleri sürsevdi her öğretmen boyle olur- du. Yazık ki bizim gibi eskilerden gaynsı elini sıcak sudan çıkanp soğuk suya sokrauyor..." "Birçok arkadaş benim gibi de- diniz. İsim verebilir misiniz?" "Ohooo! tbranim, Hamza, Ka- » n Tas, Mefcmet Dogan, tsmail caUara dcmirdMk, batarahk, so- baahk ögretirim. Ba işlern asU- sıdır simdi oalar köyde." "Bir şey daha soracaktım. Siz- den önce bu köyler nasıldı, sözge- limi ancıhk yönünden?" "Bizim köy 50 evü. Ben eaftti- riyegtttigimdeesUsistenikian peteff otdngBJia ansıyonım. Şim- di yüzlerce feaai kovaa var. Ko- vaatona hepatai bea yaptua, da- gıtâm. Öacderi çok zorlak çek- tim. Araanmı çaap bal ahaak iem snya basmaya başladılır. Soara köytnleri toplayıp ekmegia asta- ne bal koyaıak oalara dagıdım. Baiıa soya basmadaa kovaadaa nasıl abaacagn! gosterdim. Cam- aız bal bteyiacc ya baaa geaa ya da böyle çıkann, dedim. O f i a bagaadnr ardanma dokanmaziar. Hepsi ana okra zatea. Aynca bal sazme makiadeıi yaptım eümle, dafıttım kolayak obaa diye." İasaa ba kadar çok yönli ye- Usir mi' diye şakadan sitem ede- rek ayrılıyorum Ellez'in kö- yünden... BİTTİ Ana\a§a ve Kararname (Baftarafi 2. Sayfada) siz bir biçimde kurmak ve konı- mak amacının hiçbir zarnan ger- çeklesmediği söylenebilir. Hukuk devleti, yasa devleti değildir. Ne var ki basit ve ilkel anlamında ol- mayan bir yasa devleti olabilmek için mesafeyi belirler. Olaya ba- kıldıkta, Türkiye'de belki 1961 Anayasası'nın yürürlükte bulun- duğu zaman kesitinde ve zaman zarnan, yasa devletinden hukuk devletine doğru bir gidişin, geliş- menin varlığı ileri sürtllebilir; onun dışındaki tüm zaman kesit- lerinde, özellikle demokrasinin çok kullanJan deyimi ile 'askıya alındığı' zamanlarda, itiraf etmek gerekirse, yasa devletinden daha geriye doğru bir eğilim egemen ol- muş, 'buyruk' devletine dönüşü simgeleyen örnekler sıklaşmıştır. Açıkçası, Sıkıyönetim dönemleri- nin olağan yönetim araçları olan emimame ve tebliğlerin, ismi ha- fıfletilrniş oLsa bile ağırlığı değiş- meyen bildirilerinin 'buyruk devleti' moddinın sık rastlanan araçlan olduğu bilinmektedir. tşte kanımızca, sıkıyönetim dönemle- rinin getirdiği alışkanlıklann gö- rüntüde bir 'sivil ve demokratik' yönetim dönemine dönüldükten sonra da etkin olrnaya devam et- mesi sonucunda ve bu alışkanlık- lann doğal uzantısı olarak, 'ko- lay, rahat, süratle değiştirilebilir' yönetim anlayışı, aradığını, 1982 Anayasası ile geliştirilmiş, gür- büzleştirilmiş ve genişletilmiş KHK'lar modelinde bulmuştur. 1982 Anayasası'na göre KHK'lar ve özgüriüklerin sınırlandınlması 1961 Anayasası'run, 1971'de değiştinlmiş kurallan ile 1982 Anayasası'na hemen her konuda modellik ettiği bilinmektedir. Şu var ki bir bakıma 196! Anayasa- sı'nın değiştirilmiş şekli ile 1982 Anayasası koyucusuna, belki sa- dece bir prototip olarak yardım- a olduğu da söylenebilir. Gercek- ten, 1982 Anayasası'na KHK'lar anayasa içi ve dısı çeliskileri ile yaygın ve geliştirilmiş kural par- çalan ile gırraiş olup bunun, ön- ceki anayasadan yararlanınanın ötesinde. 1982 Anayasası kendi Ozgttn yapıtı (öyle demek doğru sayılırsa) olduğunu söylemek da- ha doğru olacaktır. Bu sonucun doğmluğunu irdelemek için Ana- yasal kural düzenlemelerin şekli ve yeri ile ilgili karşılaştırmalı bir inceleme yapmak yeterli olacak- tır: — Bilindiği gibi, 1961 Anaya- sası'nda "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Görev ve Yetkileri" başlığı ile onu izleyen 'a) Genel olarak' altbaşhğı altında, parla- mentonun görev ve yetkileri bir- likte ve özetle belirlenmiş olup bunlar arasında yer aJan KHK'lara ise oldukça uzun bir yer verilmiş- tir. Oysa, 1982 Anayasası'nda ay- nı başlık altında (ve aynı alt- baş- lık altında) yer alan 87. maddede "Bakanlar Kurulu'na kanun bük- münde kararname çıkarmak yet- kisini vermek" söz dizisinin yer alması ile bu hükümde açıkçası sadece KHK'lann adının anılması ile yetinilmiştir. Buna karşın, 1982 Anayasası'nın 87. mad- desinde sadece adını anmakla ye- tindiği KHK modeline 91. raad- desinde bu defa tam dokuz fıkra- dan oluşan bir hükmünü tahsis et- mek yolunu tutmuştur. 1982 Ana- yasası'nda her iki hüküm de kuş- kusuz yasama bölümünde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin görev ve yetkileri ile ilgili hüküm- leri ıçeren kesimde yer almış bu- lunmakla beraber, KHK'ların 1982 Anayasası açısından artık TBMM 'Genel olarak yetki ve gö- revlerini ihtiva eden bir anayasa, hükrnüne (Md. 87) sığmayacak kadar geliştiği, gürbüzleştiği, bu maddede sadece adının anılmasıy- la yetinilip bu anayasamn 91. maddesinde, ayn bir madde için- de ve etraflı hükümlerle bu mo- delin düzenlenmesi yoluna gidil- mesi zorunda kalınılması gerçeği ile ortaya çıkmaktadır. — 1982 Anayasası'nın 91. maddesinin içerdiği hükümler, 1%1 Anayasası'na 1971 değişîk- likleri ile getirilen karşılığına ba- karak önemli aynlıklar göster- mektedir: 1- önce belirtilmelidir ki 1982 Anayasası da 1971'de değiştirilen 1961 Anayasası gibi temel hak ve özgüriüklerin KHK'larla 'düzenlenemeyeceğT ilkesini be- nimsemiştir (1982 Anayasası Md. 91. fıkra 1). Bu noktada, her iki anayasamn da anayasamn ikinci kısmının birinci ve ikinci bölüm- lerinde yer alan temel haklar ve özgiirliikler ile kişi haklan ve ödevlerinin ve dördüncü bölüm- de yer alan siyasal haklar ve ödev- lerin ancak KHK'lar ile düzenle- nemeyeceğini hukme bağladığını görüyoruz. Bu görüntü beraber- liğinden çıkanlan doğal sonuç, ilk bakışta, bu sayılanların dışında kalmakla sosyal ve ekonomik haklar ve ödevlerin KHK'lar Ue duzenlenebilecekleridir. Aslında önemli olan bu konunun tartışıl- masırun bu inceleme çercevesinde bir yarar sağlamayacağını düşün- mekteyim. Bizim açımızdan önemli olan, temel hak ve özgüriüklerin (eko- nomik ve sosyal haklar dışında kalan temel hak ve özgüriüklerin) KHK'larla sınırlandınlamayaca- ğı yolundaki her iki anayasamn benimsediği ortak ilkeye, 1982 Anayasasf nın çok önemli bir is- tisna getirmiş bulunmasıdır: Sıkıyönetim ve olağanüstü hal- lerde, sözü edilen temel hak ve öz- gürlükler, KHK'larla düzenlene- bilecektir. Bilindiği gibi, 1982 Anayasamız 'olağanüstü yönetim usullerini 'olağanüstü haller' ve 'sıkıyönetim' olarak ikiye ayıra- rak düzenlemistir. 'Temel hak ve hürriyetlerin durdurulması' başlıklı 1982 Ana- yasası'nın 15. maddesinde ise ola- ğanüstü yönetim usullerinin uygu- lanması halinde, temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kıs- men veya tamamen durdurulabi- leceği hükmu yer almıştır. Bu kıs- men veya tamamen durdurma ile ilgili olarak anılan 15. maddede ilgınç bir hüküm parçası ile kar- şılaşmaktayız: 15. maddenin 1. fıkrasının son tumcesinde yer alan hükme göre, olağanüstü yö- netim usullerinin geçerli olması halinde, temel hak ve özgürlük- lerle ilgili olarak, 'Anayasada ön- görülen gtlvencelere aykın tedbir- ler alınabilir'. Aslında bu kural kesimine bir anlam vermek güç- tür: Olağanüstü yönetim usulleri geçerli ise hem temel hak ve öz- güriüklerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilecek- tir; hem de bu haklann kullanıl- masının kısmen veya tamamen durdurulması yerine onlar için 'Anayasada öngörülen güvencele- re aykın tedbirler* alınabilecektir. Kanımca burada anayasamızın dili oldukça nazik ve bir bakıma çıplak gerçeği belki de ürkütücü olduğu için bir miktar örtmeye yöneliktir: Bizim de temayül et- tijimiz bir anlayışa göre anayasa koyucu olağanüstü yönetim dö- nemlerinde temel hak ve özgür- iüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdunılmasından asıl, bireyierin bu temel hak ve öz- gürlüklerden tümüyle yoksun kı- lınmalarını murat etmektedir; ne varki gerçeği bu denli açık ifade etmekte yarar görmediği için ola- cak, böyle dolaylı bir ifade biçi- mini yeğlemiştir. öte yandan, kullanılması durdunılmuş bir te- mel hak veya özgurlüğün mevcut sayüması düşunülemez, kullanıla- mıyorsa, hak da yoktur. 2- Anayasamızın 15. maddesin- de yer alan, olağanüstü yönetim usullerinin geçerli olması halinde, 'Anayasada öngörülen güvencele- re aykın tedbirler alınabilir' yo- lundaki kural parçası üzerinde ay- nca durmak gerekmektedir. Bura- da, önemli olan kanımızca Hedbir' sözcüğüdür. Özgüriüklerin sınır- landınlması söz konusu olduğun- dan, buradaki 'tedbir'den anlaşıl- ması gereken, 'yasal tedbir' olma- hdır. Gerçekten, anayasamızın 13. maddesinde temel hak ve özgür- iüklerin kanunla sınırlanabilece- ği ilkesi kabul edildiğine göre ay- nca >ine anayasamızın 121. mad- desinde, olağanüstü hallerde 'te- mel hak ve hürriyetlerin nasıl sı- nırlandınlacağmın veya nasıl dur- durulacağının Olağanüstü Hal Kanunu ile düzenleneceğinin' be- lirtilmiş olması karşısında, bura- da söz konusu olan 'tedbir'lerin ancak yasama organı tarafından ve yasa yolu ile belli edilebileceği ortadadır. 1982 Anayasası'nın üzerinde durduğumuz bu 15 ve 121. maddelerinde, bu tedbirlerin KHK'lar çıkanlarak yürürlüğe so- kulabileceği yolunda bir kural yer almaktadır. Her ne kadar, 121. maddenin son fıkrasında 'olağa- nüstü halin gerekli kıldığı konularda' cumhurbaşkanının başkarüığında toplanan Bakanlar Kurulu'nun kanun hükmünde ka- rarnameler çıkarabileceği hükmü- ne yer verilmiş ise de bu, ileride üzerinde duracağımız gibi bu ko- nuda bir yetki yasası mevcut ol- madığı takdiıde (ki böyle bir yet- ki yasasına anayasa kanımızca en- geldir) Bakanlar Kurulu'na, yasa ile belli edilmiş olağanüstü haller rejimini, KHK ile değiştirme yet- ki ve görevinin verilmesi olarak dqşünülemez. Nitekim, Türkiyei de 25.1.1983 kabul tarihli ve 2935 sayıiı 'Olağanüstü Hal Kanunu' yürürlükte olup bu yasanın 'Yü- kümlülükler ve Almacak Tedbir- ler' başlıklı "ikinci kısmı"nda ön- ce yükümlülükler türlerine göre aynlmış ve hükme bağlanmış, da- ha sonra da bu yasanın 9. mad- desinde tabii afet ve salgın hasta- lıklarda almacak tedbirler sırasıy- la belirlenmiştir. Bu yasanın 11. maddesinde ise 'şiddet hareketle- rinde almacak tedbirler 1 düzenlen- miş bulunmaktadır. Bu görtıntü, olağanüstü hallerde alınacak ted- birlerin yasal niteliğini açıkça or- taya koymaktadır. Anayasamn 91. maddesinin 4. fıkrasında yer alan 'Sıkıyönetim ve olağanüstü haller- de, cumhurbaşkanının başkanlı- ğında toplanan Bakanlar Kurulu- nun kanun hükmünde kararname çıkarmasına ilişkin hükümler saklıdır' kuralı ile anayasa koyu- cunun aynı anayasamn 121. mad- desinin son fıkrasındaki hükmü murat ettiği kabul edilse bile bu iki hükmün birlikte ele alınıp yo- rumianması, olağanüstü hallerde. bu hallerin 'gerekli kıldığı konu- larda' kanun hükmünde kararna- meler çıkarabilmesi temel haklar ve özgürlükler ile ilgili kararname- lerin çıkarılabileceği yolunda bir anlayışa, önce kurallann sözü iti- barıyla engeldir; çünkü anayasa koyucu, her iki hükümde de açık- ça temel haklar ve özgürier ile dü- zenlemelerin KHK'lar ile yapıla- bileceğini ifade etmiş değildir. 121. maddenin son fıkrasındaki 'olağa- nüstü halin gerekli kıldığı konu- lar'a, temel hak ve özgüriüklerin de sokulması, eğreti, aykın ve an- cak anayasa dışı bir değerlendir- menin ürûnü oiabilir. Kısacası, TC Anayasası, olağanüstü haller- de özgüriüklerin ve temel hakla- nn kısıtlanması, sınırlandınlma- sı ve hatta tamamen ortadan kal- dırılması gibi yaşamsal önem ta- şıyan bir konunun düzenlenrnesi- ni, ancak yasa ile olanaklı saymış, bunun için de bir Olağanüstü Hal Yasası çıkanlmıştır; bu yasayı, bir kanun hükmünde kararname ile değiştirmek, yasa ile belli kısıtla- malara, sebebi her ne olursa olsun yeni kısıtlamalar, sınırlandırmalar eklemek, kanımızca anayasaya açıkça aykırıdır. 413 ve 421 sayıiı KHK'lann anayasa hükiinıleri karşısında değerlendirilmesi... 10 Nisan 1990 tarih ve 20488 sa- yıiı Resmi Gazetetfe yayımianarak aynı gün yürürlüğe giren KHK/413'ün başlığı "2935 sayıiı kanun ile 285 sayıiı Kanun Hük- münde Kararnamede Değişiklik Yapüması Hakkında Kaıjun Hük- münde Kararname"dir. Bu kanun hükmünde kararname, bilindiği gibi üç gün sonraki Resmi Gaze- te*de y^yımlanan 421 sayüı bir baş- ka KHK ile değiştirilmiş (sureta bazı yanlışları düzeltilmiş) ve ye- ni hükümler getirilmiştir. A) Her iki kanun hükmünde kararname de 2935 sayıiı Olağa- nüstü Hal Kanunu'nda, yukanda açıklandığı üzere anayasa gereği, ancak yasa ile yapılacak değişik- lik ve ekleme operasyonlanmn KHK'lar ile yapılması nedeniyle, anayasaya açıkça aykırıdır. B) 413 sayuı KHK'run giriş hük- münde, bu KHK'mn anayasamn 121. maddesi ile 25.10.1983 tarih- li ve 2935 sayıiı kanununu (Ola- ğanüstü Hal Kanunu) 4. madde- sinin verdiği yetkiye dayarularak' çıkanldığı yazılıdır. Burada sözü edilen anayasa hukmü, anayasa- mn 121. maddesinin son fıkrası hükmü olmak gerektiğine göre yukanda açıkladığımız gibi bu anayasa hükmüne dayanarak ola- ğanüstü hallerde KHK'lar yolu ile temel hak ve özgürlükleri sınırla- mak, tamamen ortadan kaldır- mak olanaksızdır. Yasal dayanak olarak gösterilen 2935 sayıiı Ola- ğanüstü Hal Kanunu'nun 4. mad- desinde esas itibanyla anayasamn 121. maddesinin son fıkrasında yer alan kural yinelenmiş, ancak buna 'Anayasamn 91. maddesin- deki kısıtlamaJara ve usule bağlı olmaksızın' sözcükleriyle ifade edilen çok önemli bir ekleme ge- tirilmiştir. Bir anayasa hükmünün geçerli olmayacağıru, yasa ile belli etmenin çarpıklığj ve anayasaya aykırılığı bir yana, Olağanüstü Hal Yasası'nın işbu 4. maddesin- deki hükmün, olağanüstü halin gerekli kıldığı konulara kural par- çasına, yukanda anayasamn 121. maddesinin senundaki fıkrasında- ki hüküm için de ifade ettiğimiz gibi, 'temel hak ve özgürlükleri' de sokup onlan da KHK'larla sı- nırlamak, kayıtlamak hem anaya- saya ve hem de dayanak gösteri- len yasa kuralına açıkça aykındır. C) TC Anayasası'nın 91. mad- desinin 2. fıkrasındaki hükme gö- re, KHK'mn bir yetki kanununa dayanması asıldır. 2935 sayıiı Ola- ğanüstü Hal Kanunu, bu anlam- da bir yetki kanunu olmadığı gi- bi, onun dayanak gösterilen 4. maddesindeki kural da asıl itiba- nyla anayasamn 121. maddesinin son fıkrası hükmünün tekrarın- dan ibaret bulunraakla, bir yetki yasası hükmü olarak anlaşüamaz. Kaldı ki yetki kanunu, anayasamn anılan hükmü gereği 'çıkanlacak KHK'run, amacını, kapsamını, ıl- kelerini, kullanma süresini ve sü- resi içinde birden fazla kararname çıkanlıp çıkanlamayacağım' gös- terir. 2935 sayıiı yasanın 4. mad- desindeki hükmün anayasamn aradığı bu nhelik ve öğelerden yoksun bulunduğu açıktır. Niha- yet, TC Anayasası'mn 13, 15, 91 ve 121. maddelerindeki konu ile il- gili hükümlerinin anayasa içi bir çelişki yaratmasına karşın, doğru ve sağlıkh anlaşıhşlan, temel hak ve özgürlükler alanında, olağa- nüstü hallerde bile KHK'lar ile düzenlemeler, sınırlamalar yapıl- masına olanak vermemektedir. Anayasa bir bütündür; iç çelişki- lerinden, sakhlık kurallarından yararlanarak mekanik yanı bas- kın, dar yonımlara itibar edilerek çözümler aranmasına itibar edile- mez. Bu tür arayışlar aslında, ana- yasaya karşı hile olgusunu günde- me getirir. Ç) Üzerinde durulan KHK'lar, tek tek hükümleri ele alınıp ince- lendiğinde, hemen her getirdiği kural açısından, sakıncalı olduğu kolayca görülen, aynca anayasa- ya aykınlıklar oluşturan öğeleri içermektedir. Bunların aynca ele alınıp incelenmesı, daha uzun ve bir başka incelemenin konusu oia- bilir, ancak özetle belirtmek gere- kirse bu KHK'lar ile: I- Basına sansür, sürgün cezası getirilmiştir. II- Olağanüstü halin geçerli ol- duğu bölge dışında da uygulama olanaklan yaratılarak, anayasa ve ilgili yasa hükmüne aykın davra- nıimıştır. III- Ekonomik ve sosyal haklar- dan en azından bir bölümü tü- müyle kaldınlmıştır.. IV- Kanunsuz ceza getirilmiş, bir kısım cezalar kanuna aykın olarak arttınlmıştır. Yeni suçlar ihdas edilmiştir. V- Asıl önemlisi hak arama yol- lan kapatılmış, böylece temel hak ve özgüriüklerin en güvenceli sı- ğmağı tahrip edilmekle kalınma- mış, yargılarna erkine ve işlevine smır getirilerek TC Anayasası'n- da kurulup korunduğu aslında tartışmalı olan 'erkler arasuıdaki denge" yürütme yaranna olmak üzere açıkça bozulmuştur. Sonuç... Cumhurbaşkanının başkanlı- ğında toplanan Bakanlar Kurulu, salt başkanından öturu, anayasa- ya aykın KHK'lar çıkarmak ara- cılığma sahip ölamaz. Son iki ör- nek, 'Cumhurhaşkanlığı kanun hükmünde kararnameleri' olarak siyasal ve anayasal tarihimize ge- çecektir. Ancak bu KHK'lann asıl sahibi ve sorumlusu yine Bakan- lar Kurulu'dur. 'Cumhurbaşkanı- nın anayasamn ve yasalann tanı- dığı yetkileri kullanmaktan hiçbir zaman kaçınamayacağını' ifade edebilmiş olması, ortaya çıkan ve Türkiye'de hukuk devletinin te- mellerini sarsan ve 413 ve 421 sa- yıiı KHK'lar ile ortaya çıkan hu- kuka aykın durumun ne sebebi ve ne de özrü sayılabilir. EVET/HAYIR(Baftarafi 2- Sayfada) ye başladı, Marx çı görüşlere dayanan partiler çizgilerini değiş- tiriyorlar, sosyal demokrat bir niteliğe kavuşuyorlar. Durum böy- leyken bizde bir komünisi partisi, bir sosyalist partisi neden ku- rulsun, bu görüşlere katılmak olanaksızdır. Bu ülkede gercek an- lamda çoğulcu bir düzenin kurulmasını istiyorsak Marx'çı oluşumlara da yer vereceğiz. Bu görüşleri eskimiş sayanlar ni- ye çekinıyorlar Marx'çı partilerden? Haik onlara ya oy verır ya vermez, bıraksınlar TBKP de başka sosyalist panııer ae yasaı kımlik kazansın, seçimlere katılsın, aldıkları oy oranında TBMM'de yer alsın! Haydar Kutlu ile Dr. Nihat Sargın'ın kendi istekleriyle Türki- ye'ye geldıklerini herkes biliyor. Gelir gelmez 'içeri' alındıkları- nı, türlü işkencelerden geçirildiklerıni de... Yalnız biz değil, bü- tün uygar dünya öğrendi bunlan. Bir yandan AT'ye girmek iste- riz. AT koşullannı benimsediğimizi açıklarız gider insan haklan bildirilerini imzalarız, öte yandan TBKP'li iki liderı bir türlü ha- pisten çıkartmayız! Çelişkili bir durum değil midir bu? Bize, iç- tenliğimize kim inanır? Sol aydınlar toplantı üstüne toplantı yapıyorlar. Solda bir güç- lü birikim var Bunu herkes biliyor, ama bu birikimden sağlam bir sonuç çıkmıyor bir türlü! 12 Eylül sonrasının işleri diyoceksi- niz, ama 12 Eylül öncesinde de durum böyle değil miydi? TİP neden parçalandı? Neden solda güçlü bir partı ortaya çıkama- dı? Hatta sosyal demokrat SHP bile neden bir türlü kendi için- de bütünleserniyor? Sofun ülkemizde en az yüzde kırk oyu var. Bu oy gûcü bir tür- lü birleştirilemiyor. SHP var, DSP var, Sosyalist Parti var, Olu- şumcular var, TBKP var, Mülkiyeliler Bırliği salonlarında yeni bir parti kurmak için sürekli toplantılar yapan gruplar var. Ama so- nuç yok! Oysa yüzde on beşlik bir güce sahip ANAP, kararna- meterle basını, kamuoyunu, partileri dize getirebilme gücünü kendinde buluyor. Ne diyor İçişleri Bakanı: "2000'e Ooğru" ya- yımlanamadı, fena mı oldu? Hürriyet basımevi bu dergiyi bas- sa, derhal kapatacaktık" İçişleri Bakanı bu denli rahat konuşa- biliyor. Nereden geliyor bu güveni bu kendi gücüne inanırtığı? Önce de yazdım, hep yazdık, daha da kimbilir kaç kez yaza- cağız: Muhalefetin parlamentodan çekilmesi baş koşuldur. Başka çıktş yolu yoktur. Ûzal'ın ANAP'ı, karşısında güçlü bir direniş gö- remiyor. Yurtsever kişilerin parti çıkarlarını bir yana atıp demok- rasiyi kurtarmak savaşımına başlamalarının vakti geldi, geçiyor!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle