Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZÎ-RÖPORTAl
50 YIL SONRA KOY ENSTİTULERİ
21 NtSAN 1990
H A H M l ' T M . i h A L
Öğretmen eşekse, kaymakambüyüğüdürûgretmen: Kaymakam Bey, siz bu ilçenin
başısımz. Devleti temsil ediyorsunuz. Bizim
büyüğümüzsünüz.
Kaymakam: Otur hele hoca, bir derdin mi
var senin?
öğretmen: îki yular aidım, biri küçük
başlar için, biri de büyük başlar için.
Kaymakam: Bana ne senin yularından?
öğretmen: Siz benim için 'eşekoğlu eşek'
dediniz mi, demediniz mi?
Kaymakam: Dedim, elbette derim, iş
kanştırıyorsun.
öğretmen: Devletin öğretmeni eşekse, başı
olan kaymakam daha büyüğüdür. O yüzden
küçük yuları ben takacağım, büyüğünü de
size armağan edeceğim.
— 7 —
Bağımsızlığrn simgesi olan bay-
rak uğruna pek çoklan ölmüş; fa-
kat köylerinde hiçbir damın ba-
şına bayrak çekilmemiş Lerkozlu
köyündeki bitmemiş okul binası-
na bayrağı dikiyorum. 1947'nin
sonbahan. Çocuklarla kerpiç dö-
küp okulun duvarlannı örüyoruz.
Birlikte hela yapıyoruz. Derslik-
lcrin tavan ve tabanlarını kendi
elimle çakıyorum. tşim yalnız
okulda değil, okulun çevresinde-
ki yolu düzeltiyoruz, ağaç dikiyo-
ruz. Köyde bit var. Biraz DDT,
bir teneke gaz, bir pompa alıyo-
rum, bütün evleri tanyorum.
Köyde bit kalmıyor. Köylüler be-
ni seviyorlar. Dertlerini açıyorlar,
akJjmın yettiğince önder oluyo-
nım. O köyden değil, yakın köy-
den Kel Kaya bile gelip derdini
bana aktarıyor:
"Ben vergimi ödemişim. Tah-
sildar Medet benden >1ne para al-
dı. .Makbuz vermedi. Bunu bas-
kasına söylersea seni
•nahvederim" dedi, diyor.
Durumu araştınyorum, doğru
görünüyor. Kaya'ya bir dilekçe
yazjyorum. Kaya Kaymakama
başvurmuş. Kaymakam kızmış
ona. Bana gelip:
"Kaymakam, şu Yerkozlu öğ-
retmeni olan eşekoğlu eşek mi
yazdı bu dilekçe) i, o mikrop her
lasın altından cıkıyor, dedi" di-
ye aktarmasın mı?
O gttn ilçenin pazanydı. Paza-
ra gittim. Bir sıpa yulan, bir de
eşek yulan aldım. Vardım kayma-
kamın yanına. Kendimi takdim
ettim. "Otur, ne istiyorsan?" de-
diği yok. Dik dik bakıyor. Elim-
deki yularlara da bir anlam vere-
miyor. Zaten ben yularları gayet
gösterişli biçimde havaya kaldır-
mışım.
"Kaymakam Bey, siz bu ilçe-
nin başısımz. Devleti temsil edi-
yorsuuz. Bizim biiyügiimazsü-
nuz, emrtnizdeyiz." Daha sözün
gerisi gelmeden:
"Otur bele boca, bir derdin mi
var semin?" dedi.
"Var ya kaymakam bey."
"Neymiş, anlat bakalım."
"lki yular aldım kaymakam
bey. Biri küçük başlar için, biri de
büyük başlar için."
"Bana ne senin yularından
be?"
"Yok efendim, biri zatı-âliniz
için!"
Kaymakam yanındaki hükü-
met tabibine dönüyor:
"Doktor bey, bemen bir rapor
dozenle, bu apın bmarhaneye
sevk edelim."
"Kaymakam bey, siz beaim
için "eşekoğlu eşek" dediniz mi,
demediniz mi?" diye soruyonım.
"Dedim, elbette derim, iş ka-
nşOnyorsun!"
"Ben devletin öğretmeni defil
miyim, sizin gibi kamu isi yapmı-
yor muyura?"
"Devlet memunı olsan ne oia-
cak?"
"Devletin ögretmeni esekse,
başı olan kaymakam daha bnyü-
gudür. Ben eşekçe bir iş yapmtş-
sara, bu küçük yulan ben takaca-
gım. Büyügünü de size armağaa
edeceğim."
"Tuhın bir zabıt."
"Tutsunbu-, tutanak dogrn onv-
cak ama. Benim söytedilderim, si-
zin söyledikleriniz aynen gececek
oraya. Doktor bey, knmandan
bey, namoslu insanlarsanız tauk-
lık edeceksiniz her ikiniz de..."
Kaymakam:
"Allah Allah, çattık belaya."
"Hem sizi mahkemeye de ve-
receğim kaymakam bey. Siz bu
sözünüzle devletin hizmetini eşek-
ler yürütuyor, demek istiyorsu-
nuz. Hem devletin parasını yiyip
hem devlete hakaret ediyorsunuz.
O sizin değil, hepimizin. Bunun
hesabını vereceksiniz."
"Yahu hoca, sen ateşli adam-
Pazarören Köy Enstitüsü öfrendierinden bir grup, oygulamalı derslerinden dönüyorlar.
sın, bilirim. Ama bu kadar par-
lamaya gerek yok. Sürç-i lisan ol-
muş galiba." diyor hükttmet ta-
bibi, araya girip.
O arada nasıl ettilerse, benim
ilkokul ögretmenim olan "Maa-
rif Memaraaa" çağırmışlar, gel-
di.
"Bizim Osman basluya gelmez.
Çalışkan oktagu kadar serttir de.
fyi ki daha kötüsü olmadan ben
yetistim" diyor hoca.
Neyse efendim, odur, budur
derken iş tatlıya bağlanıyor: Yu-
lan ne kaymakam takınıyor, ne
ben. Akşam zorla beni lokanta-
ya götürüyorlar. Birlikte içiyoruz.
Arada bir kaymakam:
"Hoca, sen çok boşsohbet, tatn
bir adammışsan yahu!" diyor.
Masadan kalkarken, yine kötü
adam oluyorum, ama bana acık-
ça söylemiyorlar bunu. Çünkü
kendi içki paramı onlara verdir-
miyorum. Payımı ödüyorum.
Cumhuriyeti yaşıyoruz. Ama
zihni padişahlık kalkmamış ola-
cak ki, böylesi yöneticilerle çok
karşılaştık. Kendilerinde derebey-
lığin gizlı ruhu, kravatın, fötr şap-
kanın altında uyur. Bendelik sı-
mrlannı çıktımz mı, şahlaıur bu
ruh. Hele yardakçılığı varlık ne-
deni sayan memurlar da çoksa
çevrenizde, vay halinize.
Bizlerin cabası. ülkeyi mülk ol-
maktan kurtarma, herkesin ken-
di payına düşen sorumluluğun bi-
lincini kavraima, ınsanın insana
kulluğuna son verip imeceü ve de
esenlikli bir cumhuriyeti uygula-
nır kılma yolunda olmuşiur. Ba-
şı mız da bunun için kınlmıştır dum. Hocalar diretmediler. Bızım
ya... Enver hoca:
Söyledi.
"Ha, o adam siz miydiniz?"
"Ne otaMS, ne demek istiyona-
••z?"
Takiiltenin bancesinden gecer-
kea dinledim. ÖJreDcikr sizin
» ı n t n h n söı edtyoriardı. Şey»*
1
Adam bir kükredi. Şoyle bir
gözüyle benim gövdemle kendisi-
ninkini kıyasladı. Vurmaya niyet-
lendıği tokattan vazgeçti.
"S^in o t u bejcfeMU. Ben öyie
bir sey dayvMİım. tftiramn, ya-
tamn nuaa «zertadeki tepUsini si-
ze sonınl olarak fanarlanıak bte-
dta. SUm gMcr Mzc 25 yıMır sö-
viyor, iftira edjyonannz. Biz ba
kadar Ukd tepki göslenniyonız.
Ç i a M yapotımuu doCr«ta««na
iaaaıyoraz. Siz, Cumhuriyet
TlrUyesiade profesör olacaka-
•u. Hem poıitif bilimlere dayalı
bir fakirtede ötretim iyebtJ ya-
pacakauMZ. Mahale kanaı ağzıy-
la, Uçbir veriye, biiiaie, managa
dayaanuyaa seyieri «ualayBcaksı-
•u. Siz* ymak dcoUyonua. Parti-
ieria ocak bacak basluudanııı, si-
zinle birlikte batıslamak
istryonm" dedim.
Bizde aydın geçinenlerin agzı
vardır da belkemiği yoktur. Aktar-
ma bilgilerle konuşur, konuşur,
ama gerektiğinde ayağa kalkma-
sını beceremez. Duşunemez bile,
Kendisine resmi ağızdan, Doğu-
dan Batı'dan aktanlan bilgilerin
hamalıdır. Bunlan aklının süzge-
cinden geçirmemiştir. Ülke ger-
çeklerinin terazisine vurmamıştır.
Dünkü medresede nasıl nakli bıl-
giler ezberlenip aktanldıysa, bu-
günkü ögretim kurumlarında da
sözüm ona akli bilgUer ezberlenip
aktanbr. Bununla aydın olundu-
ğu sanılır.
Ellez pınarbaşı
"Köy EnstitiMMe akb«ım efi-
tim beni gercek EBez yapa" diyor
Çankın'run Bozkuş köyünden El-
lez Pmarbaşı. "Eastftoye M i i
Baha BUmez, Mafcan Ün-
sal... Daka sayayui mı? Herkes
ancıhk vapca da «lw ya, yeriae
göre dmftaak, zeytedük, koynn-
nılnlr jıpınlarıır I f i ıti«thırtm
bir dizea auyor ba isler. Bea an-
ohgı söktttnaeaem readeyi, kese-
ri ahr köyiiuniin kaptoaı, peacc-
resiai yapaniım. Yine de yapıyo-
ram ya. O da oimasa deaîirdlik,
sobaahk yapanm."
Bedri Rahmi'nin
bir resmi
"Bu kaç tane sanat böyle?"
"Enstitü demek, kafasmrfa
örümcek agı gibi ag olan adaaı
demek. Bedri Rahmi'nin bir res-
mi vardı Varhk'ta, gönnedia mi7
Deditim gibi bir kafa yapmif, al-
twa da 'Bir Enstitülü başı' yaz-
mıştı..."
"Madem Bedri Rahmi'den aç-
tın, okuyor musun?"
"Beaim birinci isim okamaktv,
desem dofnı oinr. Bataa dergUe-
ri izJeriat. Tark Düi, Varkk.- ak-
baa ne gdine. Hepsini cBtMyo-
"Köyünüzde ne gibi değişiklik-
ler yapabildiniz?"
"Köyde beaim kar^audifim if
oJmaz. Zorla katariar zatea. ökü-
zn hastalanaa baaa kofar. lataat
mibeadisi gibi köySn yollanaı
bea dazeltüm. Demiri kınlama
demiriai yapanm, çifti yanir.
Göaiü kıniama göatnnii yapanm,
sevmir. Köyan boca», kadm, kay-
Amasya'da 'Karanlık Oda'nın
yerine dikilecek bir anıt için tstaıı-
bul'a gönderilmiştim 1%2'nin
başlarında. Oraya varmışken ho-
cam Enver Kartekin'i de ziyaret
edeyim dedim. Kendisi Makine
Fakültesi'nin sekreteri idi o za-
manlar.'
Enver Bey'in odasında profe-
sörlerden bazıları da vardı. Söz,
1960 lhtilal Hükümeti'nin hazır-
lattığı "tlköfretim Yasas>"ndan
açıldı. Prof. Civaoğlu yasayı sa-
vunuyordu. Ben eksiklerı üstüne
basürdım. llköğretimin içinden
geldiğim için yasanın boslukları,
uygulanamazhğı üstüne bilime,
mantığa dayalı savlarda bulun-
"Mz K*y Eastitüleriade iste
böyle tençter jctifttraV deyince,
orada bulunan basüb*cak biri,
Köy Enstiiüleri aleyhine çok arni-
yane şeyler söylemeye başladı. Oy-
le bir ağız ki edepli bir DP bucak
başkanı bile kolay kolay söyleye-
mez böylesini. Baktım, adama bi
J
limden, mantıktan söz etmek pa-
ra etmeyecek.
"Köy Easttralerini gördnndz
m«?" dedim. Sorulanma yanıt
vermekten çok, mugalata yolları-
nı kullamyor adam. Meğer profe-
sörmüş de... Baktım akıl yolu
sökmüyor:
"Adınız neydi beyefeadi"
dedim.
giaden baslayarak anlarla yakın
f nrdam. Sonra ana oldan."
"Biraz anlatır mısın Enstitü ya-
samını?"
"Easdtü demek yaşam demek,
yasam için wsan yetis|iren yer de-
nek. Ben sonradaa Yiksek Köy
E v t i t i s t n i de MtirdÜB. B> bdl-
te4e birçok öfretaea benim « M
analık yapıyor. Köy Enstitüleri
sürsevdi her öğretmen boyle olur-
du. Yazık ki bizim gibi eskilerden
gaynsı elini sıcak sudan çıkanp
soğuk suya sokrauyor..."
"Birçok arkadaş benim gibi de-
diniz. İsim verebilir misiniz?"
"Ohooo! tbranim, Hamza, Ka-
» n Tas, Mefcmet Dogan, tsmail
caUara dcmirdMk, batarahk, so-
baahk ögretirim. Ba işlern asU-
sıdır simdi oalar köyde."
"Bir şey daha soracaktım. Siz-
den önce bu köyler nasıldı, sözge-
limi ancıhk yönünden?"
"Bizim köy 50 evü. Ben eaftti-
riyegtttigimdeesUsistenikian
peteff otdngBJia ansıyonım. Şim-
di yüzlerce feaai kovaa var. Ko-
vaatona hepatai bea yaptua, da-
gıtâm. Öacderi çok zorlak çek-
tim. Araanmı çaap bal ahaak iem
snya basmaya başladılır. Soara
köytnleri toplayıp ekmegia asta-
ne bal koyaıak oalara dagıdım.
Baiıa soya basmadaa kovaadaa
nasıl abaacagn! gosterdim. Cam-
aız bal bteyiacc ya baaa geaa ya
da böyle çıkann, dedim. O f i a
bagaadnr ardanma dokanmaziar.
Hepsi ana okra zatea. Aynca bal
sazme makiadeıi yaptım eümle,
dafıttım kolayak obaa diye."
İasaa ba kadar çok yönli ye-
Usir mi' diye şakadan sitem ede-
rek ayrılıyorum Ellez'in kö-
yünden...
BİTTİ
Ana\a§a ve Kararname
(Baftarafi 2. Sayfada)
siz bir biçimde kurmak ve konı-
mak amacının hiçbir zarnan ger-
çeklesmediği söylenebilir. Hukuk
devleti, yasa devleti değildir. Ne
var ki basit ve ilkel anlamında ol-
mayan bir yasa devleti olabilmek
için mesafeyi belirler. Olaya ba-
kıldıkta, Türkiye'de belki 1961
Anayasası'nın yürürlükte bulun-
duğu zaman kesitinde ve zaman
zarnan, yasa devletinden hukuk
devletine doğru bir gidişin, geliş-
menin varlığı ileri sürtllebilir;
onun dışındaki tüm zaman kesit-
lerinde, özellikle demokrasinin
çok kullanJan deyimi ile 'askıya
alındığı' zamanlarda, itiraf etmek
gerekirse, yasa devletinden daha
geriye doğru bir eğilim egemen ol-
muş, 'buyruk' devletine dönüşü
simgeleyen örnekler sıklaşmıştır.
Açıkçası, Sıkıyönetim dönemleri-
nin olağan yönetim araçları olan
emimame ve tebliğlerin, ismi ha-
fıfletilrniş oLsa bile ağırlığı değiş-
meyen bildirilerinin 'buyruk
devleti' moddinın sık rastlanan
araçlan olduğu bilinmektedir. tşte
kanımızca, sıkıyönetim dönemle-
rinin getirdiği alışkanlıklann gö-
rüntüde bir 'sivil ve demokratik'
yönetim dönemine dönüldükten
sonra da etkin olrnaya devam et-
mesi sonucunda ve bu alışkanlık-
lann doğal uzantısı olarak, 'ko-
lay, rahat, süratle değiştirilebilir'
yönetim anlayışı, aradığını, 1982
Anayasası ile geliştirilmiş, gür-
büzleştirilmiş ve genişletilmiş
KHK'lar modelinde bulmuştur.
1982 Anayasası'na
göre KHK'lar ve
özgüriüklerin
sınırlandınlması
1961 Anayasası'run, 1971'de
değiştinlmiş kurallan ile 1982
Anayasası'na hemen her konuda
modellik ettiği bilinmektedir. Şu
var ki bir bakıma 196! Anayasa-
sı'nın değiştirilmiş şekli ile 1982
Anayasası koyucusuna, belki sa-
dece bir prototip olarak yardım-
a olduğu da söylenebilir. Gercek-
ten, 1982 Anayasası'na KHK'lar
anayasa içi ve dısı çeliskileri ile
yaygın ve geliştirilmiş kural par-
çalan ile gırraiş olup bunun, ön-
ceki anayasadan yararlanınanın
ötesinde. 1982 Anayasası kendi
Ozgttn yapıtı (öyle demek doğru
sayılırsa) olduğunu söylemek da-
ha doğru olacaktır. Bu sonucun
doğmluğunu irdelemek için Ana-
yasal kural düzenlemelerin şekli
ve yeri ile ilgili karşılaştırmalı bir
inceleme yapmak yeterli olacak-
tır:
— Bilindiği gibi, 1961 Anaya-
sası'nda "Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin Görev ve Yetkileri"
başlığı ile onu izleyen 'a) Genel
olarak' altbaşhğı altında, parla-
mentonun görev ve yetkileri bir-
likte ve özetle belirlenmiş olup
bunlar arasında yer aJan KHK'lara
ise oldukça uzun bir yer verilmiş-
tir. Oysa, 1982 Anayasası'nda ay-
nı başlık altında (ve aynı alt- baş-
lık altında) yer alan 87. maddede
"Bakanlar Kurulu'na kanun bük-
münde kararname çıkarmak yet-
kisini vermek" söz dizisinin yer
alması ile bu hükümde açıkçası
sadece KHK'lann adının anılması
ile yetinilmiştir. Buna karşın,
1982 Anayasası'nın 87. mad-
desinde sadece adını anmakla ye-
tindiği KHK modeline 91. raad-
desinde bu defa tam dokuz fıkra-
dan oluşan bir hükmünü tahsis et-
mek yolunu tutmuştur. 1982 Ana-
yasası'nda her iki hüküm de kuş-
kusuz yasama bölümünde ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
görev ve yetkileri ile ilgili hüküm-
leri ıçeren kesimde yer almış bu-
lunmakla beraber, KHK'ların
1982 Anayasası açısından artık
TBMM 'Genel olarak yetki ve gö-
revlerini ihtiva eden bir anayasa,
hükrnüne (Md. 87) sığmayacak
kadar geliştiği, gürbüzleştiği, bu
maddede sadece adının anılmasıy-
la yetinilip bu anayasamn 91.
maddesinde, ayn bir madde için-
de ve etraflı hükümlerle bu mo-
delin düzenlenmesi yoluna gidil-
mesi zorunda kalınılması gerçeği
ile ortaya çıkmaktadır.
— 1982 Anayasası'nın 91.
maddesinin içerdiği hükümler,
1%1 Anayasası'na 1971 değişîk-
likleri ile getirilen karşılığına ba-
karak önemli aynlıklar göster-
mektedir:
1- önce belirtilmelidir ki 1982
Anayasası da 1971'de değiştirilen
1961 Anayasası gibi temel hak ve
özgüriüklerin KHK'larla
'düzenlenemeyeceğT ilkesini be-
nimsemiştir (1982 Anayasası Md.
91. fıkra 1). Bu noktada, her iki
anayasamn da anayasamn ikinci
kısmının birinci ve ikinci bölüm-
lerinde yer alan temel haklar ve
özgiirliikler ile kişi haklan ve
ödevlerinin ve dördüncü bölüm-
de yer alan siyasal haklar ve ödev-
lerin ancak KHK'lar ile düzenle-
nemeyeceğini hukme bağladığını
görüyoruz. Bu görüntü beraber-
liğinden çıkanlan doğal sonuç, ilk
bakışta, bu sayılanların dışında
kalmakla sosyal ve ekonomik
haklar ve ödevlerin KHK'lar Ue
duzenlenebilecekleridir. Aslında
önemli olan bu konunun tartışıl-
masırun bu inceleme çercevesinde
bir yarar sağlamayacağını düşün-
mekteyim.
Bizim açımızdan önemli olan,
temel hak ve özgüriüklerin (eko-
nomik ve sosyal haklar dışında
kalan temel hak ve özgüriüklerin)
KHK'larla sınırlandınlamayaca-
ğı yolundaki her iki anayasamn
benimsediği ortak ilkeye, 1982
Anayasasf nın çok önemli bir is-
tisna getirmiş bulunmasıdır:
Sıkıyönetim ve olağanüstü hal-
lerde, sözü edilen temel hak ve öz-
gürlükler, KHK'larla düzenlene-
bilecektir. Bilindiği gibi, 1982
Anayasamız 'olağanüstü yönetim
usullerini 'olağanüstü haller' ve
'sıkıyönetim' olarak ikiye ayıra-
rak düzenlemistir.
'Temel hak ve hürriyetlerin
durdurulması' başlıklı 1982 Ana-
yasası'nın 15. maddesinde ise ola-
ğanüstü yönetim usullerinin uygu-
lanması halinde, temel hak ve
hürriyetlerin kullanılmasının kıs-
men veya tamamen durdurulabi-
leceği hükmu yer almıştır. Bu kıs-
men veya tamamen durdurma ile
ilgili olarak anılan 15. maddede
ilgınç bir hüküm parçası ile kar-
şılaşmaktayız: 15. maddenin
1. fıkrasının son tumcesinde yer
alan hükme göre, olağanüstü yö-
netim usullerinin geçerli olması
halinde, temel hak ve özgürlük-
lerle ilgili olarak, 'Anayasada ön-
görülen gtlvencelere aykın tedbir-
ler alınabilir'. Aslında bu kural
kesimine bir anlam vermek güç-
tür: Olağanüstü yönetim usulleri
geçerli ise hem temel hak ve öz-
güriüklerin kullanılması kısmen
veya tamamen durdurulabilecek-
tir; hem de bu haklann kullanıl-
masının kısmen veya tamamen
durdurulması yerine onlar için
'Anayasada öngörülen güvencele-
re aykın tedbirler* alınabilecektir.
Kanımca burada anayasamızın
dili oldukça nazik ve bir bakıma
çıplak gerçeği belki de ürkütücü
olduğu için bir miktar örtmeye
yöneliktir: Bizim de temayül et-
tijimiz bir anlayışa göre anayasa
koyucu olağanüstü yönetim dö-
nemlerinde temel hak ve özgür-
iüklerin kullanılmasının kısmen
veya tamamen durdunılmasından
asıl, bireyierin bu temel hak ve öz-
gürlüklerden tümüyle yoksun kı-
lınmalarını murat etmektedir; ne
varki gerçeği bu denli açık ifade
etmekte yarar görmediği için ola-
cak, böyle dolaylı bir ifade biçi-
mini yeğlemiştir. öte yandan,
kullanılması durdunılmuş bir te-
mel hak veya özgurlüğün mevcut
sayüması düşunülemez, kullanıla-
mıyorsa, hak da yoktur.
2- Anayasamızın 15. maddesin-
de yer alan, olağanüstü yönetim
usullerinin geçerli olması halinde,
'Anayasada öngörülen güvencele-
re aykın tedbirler alınabilir' yo-
lundaki kural parçası üzerinde ay-
nca durmak gerekmektedir. Bura-
da, önemli olan kanımızca Hedbir'
sözcüğüdür. Özgüriüklerin sınır-
landınlması söz konusu olduğun-
dan, buradaki 'tedbir'den anlaşıl-
ması gereken, 'yasal tedbir' olma-
hdır. Gerçekten, anayasamızın 13.
maddesinde temel hak ve özgür-
iüklerin kanunla sınırlanabilece-
ği ilkesi kabul edildiğine göre ay-
nca >ine anayasamızın 121. mad-
desinde, olağanüstü hallerde 'te-
mel hak ve hürriyetlerin nasıl sı-
nırlandınlacağmın veya nasıl dur-
durulacağının Olağanüstü Hal
Kanunu ile düzenleneceğinin' be-
lirtilmiş olması karşısında, bura-
da söz konusu olan 'tedbir'lerin
ancak yasama organı tarafından
ve yasa yolu ile belli edilebileceği
ortadadır. 1982 Anayasası'nın
üzerinde durduğumuz bu 15 ve
121. maddelerinde, bu tedbirlerin
KHK'lar çıkanlarak yürürlüğe so-
kulabileceği yolunda bir kural yer
almaktadır. Her ne kadar, 121.
maddenin son fıkrasında 'olağa-
nüstü halin gerekli kıldığı
konularda' cumhurbaşkanının
başkarüığında toplanan Bakanlar
Kurulu'nun kanun hükmünde ka-
rarnameler çıkarabileceği hükmü-
ne yer verilmiş ise de bu, ileride
üzerinde duracağımız gibi bu ko-
nuda bir yetki yasası mevcut ol-
madığı takdiıde (ki böyle bir yet-
ki yasasına anayasa kanımızca en-
geldir) Bakanlar Kurulu'na, yasa
ile belli edilmiş olağanüstü haller
rejimini, KHK ile değiştirme yet-
ki ve görevinin verilmesi olarak
dqşünülemez. Nitekim, Türkiyei
de 25.1.1983 kabul tarihli ve 2935
sayıiı 'Olağanüstü Hal Kanunu'
yürürlükte olup bu yasanın 'Yü-
kümlülükler ve Almacak Tedbir-
ler' başlıklı "ikinci kısmı"nda ön-
ce yükümlülükler türlerine göre
aynlmış ve hükme bağlanmış, da-
ha sonra da bu yasanın 9. mad-
desinde tabii afet ve salgın hasta-
lıklarda almacak tedbirler sırasıy-
la belirlenmiştir. Bu yasanın 11.
maddesinde ise 'şiddet hareketle-
rinde almacak tedbirler
1
düzenlen-
miş bulunmaktadır. Bu görtıntü,
olağanüstü hallerde alınacak ted-
birlerin yasal niteliğini açıkça or-
taya koymaktadır. Anayasamn 91.
maddesinin 4. fıkrasında yer alan
'Sıkıyönetim ve olağanüstü haller-
de, cumhurbaşkanının başkanlı-
ğında toplanan Bakanlar Kurulu-
nun kanun hükmünde kararname
çıkarmasına ilişkin hükümler
saklıdır' kuralı ile anayasa koyu-
cunun aynı anayasamn 121. mad-
desinin son fıkrasındaki hükmü
murat ettiği kabul edilse bile bu
iki hükmün birlikte ele alınıp yo-
rumianması, olağanüstü hallerde.
bu hallerin 'gerekli kıldığı konu-
larda' kanun hükmünde kararna-
meler çıkarabilmesi temel haklar
ve özgürlükler ile ilgili kararname-
lerin çıkarılabileceği yolunda bir
anlayışa, önce kurallann sözü iti-
barıyla engeldir; çünkü anayasa
koyucu, her iki hükümde de açık-
ça temel haklar ve özgürier ile dü-
zenlemelerin KHK'lar ile yapıla-
bileceğini ifade etmiş değildir. 121.
maddenin son fıkrasındaki 'olağa-
nüstü halin gerekli kıldığı konu-
lar'a, temel hak ve özgüriüklerin
de sokulması, eğreti, aykın ve an-
cak anayasa dışı bir değerlendir-
menin ürûnü oiabilir. Kısacası,
TC Anayasası, olağanüstü haller-
de özgüriüklerin ve temel hakla-
nn kısıtlanması, sınırlandınlma-
sı ve hatta tamamen ortadan kal-
dırılması gibi yaşamsal önem ta-
şıyan bir konunun düzenlenrnesi-
ni, ancak yasa ile olanaklı saymış,
bunun için de bir Olağanüstü Hal
Yasası çıkanlmıştır; bu yasayı, bir
kanun hükmünde kararname ile
değiştirmek, yasa ile belli kısıtla-
malara, sebebi her ne olursa olsun
yeni kısıtlamalar, sınırlandırmalar
eklemek, kanımızca anayasaya
açıkça aykırıdır.
413 ve 421 sayıiı
KHK'lann anayasa
hükiinıleri karşısında
değerlendirilmesi...
10 Nisan 1990 tarih ve 20488 sa-
yıiı Resmi Gazetetfe yayımianarak
aynı gün yürürlüğe giren
KHK/413'ün başlığı "2935 sayıiı
kanun ile 285 sayıiı Kanun Hük-
münde Kararnamede Değişiklik
Yapüması Hakkında Kaıjun Hük-
münde Kararname"dir. Bu kanun
hükmünde kararname, bilindiği
gibi üç gün sonraki Resmi Gaze-
te*de y^yımlanan 421 sayüı bir baş-
ka KHK ile değiştirilmiş (sureta
bazı yanlışları düzeltilmiş) ve ye-
ni hükümler getirilmiştir.
A) Her iki kanun hükmünde
kararname de 2935 sayıiı Olağa-
nüstü Hal Kanunu'nda, yukanda
açıklandığı üzere anayasa gereği,
ancak yasa ile yapılacak değişik-
lik ve ekleme operasyonlanmn
KHK'lar ile yapılması nedeniyle,
anayasaya açıkça aykırıdır.
B) 413 sayuı KHK'run giriş hük-
münde, bu KHK'mn anayasamn
121. maddesi ile 25.10.1983 tarih-
li ve 2935 sayıiı kanununu (Ola-
ğanüstü Hal Kanunu) 4. madde-
sinin verdiği yetkiye dayarularak'
çıkanldığı yazılıdır. Burada sözü
edilen anayasa hukmü, anayasa-
mn 121. maddesinin son fıkrası
hükmü olmak gerektiğine göre
yukanda açıkladığımız gibi bu
anayasa hükmüne dayanarak ola-
ğanüstü hallerde KHK'lar yolu ile
temel hak ve özgürlükleri sınırla-
mak, tamamen ortadan kaldır-
mak olanaksızdır. Yasal dayanak
olarak gösterilen 2935 sayıiı Ola-
ğanüstü Hal Kanunu'nun 4. mad-
desinde esas itibanyla anayasamn
121. maddesinin son fıkrasında
yer alan kural yinelenmiş, ancak
buna 'Anayasamn 91. maddesin-
deki kısıtlamaJara ve usule bağlı
olmaksızın' sözcükleriyle ifade
edilen çok önemli bir ekleme ge-
tirilmiştir. Bir anayasa hükmünün
geçerli olmayacağıru, yasa ile belli
etmenin çarpıklığj ve anayasaya
aykırılığı bir yana, Olağanüstü
Hal Yasası'nın işbu 4. maddesin-
deki hükmün, olağanüstü halin
gerekli kıldığı konulara kural par-
çasına, yukanda anayasamn 121.
maddesinin senundaki fıkrasında-
ki hüküm için de ifade ettiğimiz
gibi, 'temel hak ve özgürlükleri'
de sokup onlan da KHK'larla sı-
nırlamak, kayıtlamak hem anaya-
saya ve hem de dayanak gösteri-
len yasa kuralına açıkça aykındır.
C) TC Anayasası'nın 91. mad-
desinin 2. fıkrasındaki hükme gö-
re, KHK'mn bir yetki kanununa
dayanması asıldır. 2935 sayıiı Ola-
ğanüstü Hal Kanunu, bu anlam-
da bir yetki kanunu olmadığı gi-
bi, onun dayanak gösterilen 4.
maddesindeki kural da asıl itiba-
nyla anayasamn 121. maddesinin
son fıkrası hükmünün tekrarın-
dan ibaret bulunraakla, bir yetki
yasası hükmü olarak anlaşüamaz.
Kaldı ki yetki kanunu, anayasamn
anılan hükmü gereği 'çıkanlacak
KHK'run, amacını, kapsamını, ıl-
kelerini, kullanma süresini ve sü-
resi içinde birden fazla kararname
çıkanlıp çıkanlamayacağım' gös-
terir. 2935 sayıiı yasanın 4. mad-
desindeki hükmün anayasamn
aradığı bu nhelik ve öğelerden
yoksun bulunduğu açıktır. Niha-
yet, TC Anayasası'mn 13, 15, 91
ve 121. maddelerindeki konu ile il-
gili hükümlerinin anayasa içi bir
çelişki yaratmasına karşın, doğru
ve sağlıkh anlaşıhşlan, temel hak
ve özgürlükler alanında, olağa-
nüstü hallerde bile KHK'lar ile
düzenlemeler, sınırlamalar yapıl-
masına olanak vermemektedir.
Anayasa bir bütündür; iç çelişki-
lerinden, sakhlık kurallarından
yararlanarak mekanik yanı bas-
kın, dar yonımlara itibar edilerek
çözümler aranmasına itibar edile-
mez. Bu tür arayışlar aslında, ana-
yasaya karşı hile olgusunu günde-
me getirir.
Ç) Üzerinde durulan KHK'lar,
tek tek hükümleri ele alınıp ince-
lendiğinde, hemen her getirdiği
kural açısından, sakıncalı olduğu
kolayca görülen, aynca anayasa-
ya aykınlıklar oluşturan öğeleri
içermektedir. Bunların aynca ele
alınıp incelenmesı, daha uzun ve
bir başka incelemenin konusu oia-
bilir, ancak özetle belirtmek gere-
kirse bu KHK'lar ile:
I- Basına sansür, sürgün cezası
getirilmiştir.
II- Olağanüstü halin geçerli ol-
duğu bölge dışında da uygulama
olanaklan yaratılarak, anayasa ve
ilgili yasa hükmüne aykın davra-
nıimıştır.
III- Ekonomik ve sosyal haklar-
dan en azından bir bölümü tü-
müyle kaldınlmıştır..
IV- Kanunsuz ceza getirilmiş,
bir kısım cezalar kanuna aykın
olarak arttınlmıştır. Yeni suçlar
ihdas edilmiştir.
V- Asıl önemlisi hak arama yol-
lan kapatılmış, böylece temel hak
ve özgüriüklerin en güvenceli sı-
ğmağı tahrip edilmekle kalınma-
mış, yargılarna erkine ve işlevine
smır getirilerek TC Anayasası'n-
da kurulup korunduğu aslında
tartışmalı olan 'erkler arasuıdaki
denge" yürütme yaranna olmak
üzere açıkça bozulmuştur.
Sonuç...
Cumhurbaşkanının başkanlı-
ğında toplanan Bakanlar Kurulu,
salt başkanından öturu, anayasa-
ya aykın KHK'lar çıkarmak ara-
cılığma sahip ölamaz. Son iki ör-
nek, 'Cumhurhaşkanlığı kanun
hükmünde kararnameleri' olarak
siyasal ve anayasal tarihimize ge-
çecektir. Ancak bu KHK'lann asıl
sahibi ve sorumlusu yine Bakan-
lar Kurulu'dur. 'Cumhurbaşkanı-
nın anayasamn ve yasalann tanı-
dığı yetkileri kullanmaktan hiçbir
zaman kaçınamayacağını' ifade
edebilmiş olması, ortaya çıkan ve
Türkiye'de hukuk devletinin te-
mellerini sarsan ve 413 ve 421 sa-
yıiı KHK'lar ile ortaya çıkan hu-
kuka aykın durumun ne sebebi ve
ne de özrü sayılabilir.
EVET/HAYIR(Baftarafi 2- Sayfada)
ye başladı, Marx çı görüşlere dayanan partiler çizgilerini değiş-
tiriyorlar, sosyal demokrat bir niteliğe kavuşuyorlar. Durum böy-
leyken bizde bir komünisi partisi, bir sosyalist partisi neden ku-
rulsun, bu görüşlere katılmak olanaksızdır. Bu ülkede gercek an-
lamda çoğulcu bir düzenin kurulmasını istiyorsak Marx'çı
oluşumlara da yer vereceğiz. Bu görüşleri eskimiş sayanlar ni-
ye çekinıyorlar Marx'çı partilerden? Haik onlara ya oy verır ya
vermez, bıraksınlar TBKP de başka sosyalist panııer ae yasaı
kımlik kazansın, seçimlere katılsın, aldıkları oy oranında
TBMM'de yer alsın!
Haydar Kutlu ile Dr. Nihat Sargın'ın kendi istekleriyle Türki-
ye'ye geldıklerini herkes biliyor. Gelir gelmez 'içeri' alındıkları-
nı, türlü işkencelerden geçirildiklerıni de... Yalnız biz değil, bü-
tün uygar dünya öğrendi bunlan. Bir yandan AT'ye girmek iste-
riz. AT koşullannı benimsediğimizi açıklarız gider insan haklan
bildirilerini imzalarız, öte yandan TBKP'li iki liderı bir türlü ha-
pisten çıkartmayız! Çelişkili bir durum değil midir bu? Bize, iç-
tenliğimize kim inanır?
Sol aydınlar toplantı üstüne toplantı yapıyorlar. Solda bir güç-
lü birikim var Bunu herkes biliyor, ama bu birikimden sağlam
bir sonuç çıkmıyor bir türlü! 12 Eylül sonrasının işleri diyoceksi-
niz, ama 12 Eylül öncesinde de durum böyle değil miydi? TİP
neden parçalandı? Neden solda güçlü bir partı ortaya çıkama-
dı? Hatta sosyal demokrat SHP bile neden bir türlü kendi için-
de bütünleserniyor?
Sofun ülkemizde en az yüzde kırk oyu var. Bu oy gûcü bir tür-
lü birleştirilemiyor. SHP var, DSP var, Sosyalist Parti var, Olu-
şumcular var, TBKP var, Mülkiyeliler Bırliği salonlarında yeni bir
parti kurmak için sürekli toplantılar yapan gruplar var. Ama so-
nuç yok! Oysa yüzde on beşlik bir güce sahip ANAP, kararna-
meterle basını, kamuoyunu, partileri dize getirebilme gücünü
kendinde buluyor. Ne diyor İçişleri Bakanı: "2000'e Ooğru" ya-
yımlanamadı, fena mı oldu? Hürriyet basımevi bu dergiyi bas-
sa, derhal kapatacaktık" İçişleri Bakanı bu denli rahat konuşa-
biliyor. Nereden geliyor bu güveni bu kendi gücüne inanırtığı?
Önce de yazdım, hep yazdık, daha da kimbilir kaç kez yaza-
cağız: Muhalefetin parlamentodan çekilmesi baş koşuldur. Başka
çıktş yolu yoktur. Ûzal'ın ANAP'ı, karşısında güçlü bir direniş gö-
remiyor. Yurtsever kişilerin parti çıkarlarını bir yana atıp demok-
rasiyi kurtarmak savaşımına başlamalarının vakti geldi, geçiyor!