Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/12 PAZAR KONUĞU 75 NİSAN 1990
Emekli Amiral Tanju Erdem:
Bölgesel tehdîtler öne çıküYirminci yüzyılın ikinci yarısında uluslararası ilişkilere
damgasım vuran soğuk savaş dönemi artık geride kaldı.
Avrupa'da yaşanan hızlı değişim ve yumuşama süreci, global
tehdit unsurunu büyük ölçüde ortadan kaldırıyor. Bölgesel
anlaşmazlıklar ise halen geçerli. Gerek Avrupa'da oluşan yeni
dengeler, gerekse Ortadoğu'da süren gerilim askeri
stratejilerin yeniden gözden geçirilmesini gerektiriyor.
Bu değişim sürecinde Türkiye ne yapacak? Emekli Amiral
Tanju Erdem bir askeri strateji uzmanı olarak, agırlığm
askeri güçten siyasi, iktisadi, kültürel ilişkilerin bilinçle
sabırla geliştirilmesine kaymasından yana. Erdem'e göre,
Türkiye siyasi istikrarı, iç barışı, demokratik rejim altında
sürdürebilirse, Ortadoğu ülkelerine, Sovyetler Birliği, Doğu
Avrupa'ya ve Kuzey Afrika ülkelerine yönelik ticari, smai,
mali bir merkez olabilecek. Ankara Temsilcimiz Ahmet Tan,
Tanju Erdem'le, değişen dünya ve Türkiye'nin yeri üzerine
konuştu.
SÖYLEŞİ AHMET TAN
Efendim, biliyorsunuz. silahsızlonma
konusunda, özellikle orta menzilli nükleer sistem-
lerin tasfîyesi konusunda anlaşmaya varıldı. Sov-
vet ve Amerikan kuvvetleri, Avrupa harekât ala-
nında, kuvvet indirimine gidilmesinde mutabık
kaldılar. Sovyetler savunma butçelerinde indiri-
me gidiyorlar. ABD de savunma harcamaların-
da belirli zaman sürecinde anlamlı bir indirimi
planhyor. Doğu Avrupa ülkeleri giderek çoğulcu
demokratik sistem ve piyasa ekonomisine uyum
göstermeçabasında. Iki Almanya'mn birleşmesi
gündemde. Bu gelişimlerin global stratejilere ve
Türkiye'nin ulusalsavunma konsepı vestratejiieri-
ne etkilen ne olabılır?
Sorunuzu iki bolümde yanıtlayayım. Evvela, bu
gelişmelerin global stratejileri nasıl etkileyeceği
hususu, karmasık unsurlan kapsadığından, değer-
lendirilmesi ve tahminde bulunulması oldukça güç
bir konudur. Evet, tüm bu olaylara tanık oluyo-
ruz. Ve de bugün etkin bir iletişim, hızlı bir ula-
şımın, konu ve sorunlan globalleştirdiği dünya-
mızda, Türkiye'nin bu değişen durumlardan et-
kilenmemesi olanaksızdır.
Bir defa bu gelişim, güzel ve mutlu bir gelişim-
dir. Dünya halklarının özgürce ve banş içinde ya-
şamaları için uygun bir ortam oluşuyor. Ne var
Iri bu gelişimin sancılan da oluyor. Olacaktır. Do-
ğu Avrupa ülkeleri ve Sovyetler Birliği'nde poli-
tik ve ekonomik yeniden yapılanma çalışmalan
yanı sıra Sovyetler Birliği'nde daha özgür bir or-
tamda birlik içindeki bazı cumhuriyetlerde, ayn-
tıkçı ve milliyetçi akımların eyleme dönüşmesinin
yarattığı huzursuzluklara karşı alınan önJemler,
muhafazakâr unsurların bu olaylari bahane ede-
rek geliştirebilecekleri inisiyatifler ve bu hareket-
lere karşı ABD ve NATO'nun tutumu; olası ger-
ginliklerin, kriz durumlarının banşçı kontrolü ya
da tırmandırılmasında bir etken olabilir. Global
bir barışa gidiyorken, askeri aianda hesaplanma-
rruş bir karşı karşıya gelme durumunda kalınabi-
lir. Paktların dayanışma ve disiplinlerindeki gev-
şemeye koşut, geçmişten gelen yerel sınır mesele-
leri, azınhklar meseleleri satha çıkabilir. Ekonomi-
politik yeniden yapılanmaya geçerken, dengeler
tesis edilene kadar bu hassas durumlar devam ede-
cektir. O itibarla, bu asamada globaJ anJamda ih-
tiyatı elden bırakmamak gerekiyor.
Bu, NATO'nun en azından bir süre daha poli-
tik ve askeri entegrasyonunu muhafaza edeceği ve
islevlerini sürdüreceği anlamına gelir. Doğaldır ki
bu süreçte Sovyetler'e dönük tahrik edici bir teh-
dit niteliğinde görunmekten itina ile kaçınıla-
caktır.
tgg^^Gelelim Türkiye'nin durumuna.
Benim ulusal strateji ve savunma harcamaları-
na ilişkin görüşlerim, bu dengelerin belirli bir su-
reçte olumlu gelişeceği varsayımma dayanmakta-
dır. Türkiye, uzun yıllardır, diyebilirim ki NATO-
nun 'esnek mukabele slratejisini kabulünu mu-
teakip, askeri tehdit değerlendirmesini ve onun
üzerine oturttuğu stratejik plan ve programları-
nı, NATO savunma stratejisi ile diğer ulusal sa-
vunma gereksinimleri arasında uyum sağlayacak
şekilde hazırladı. İki büyük gücün nükleer deh-
set dengesi altında, uluslararası aianda bölgesel
çalışmalar fiilen ön plana çıktı. Son gelişmelerin
etkisi ile askeri güç önlemleri, ağırlıklı olarak bu
yöne kayma eğiliminde olacaktır. Yani global teh-
dit, genel harp tehlikesi azalmıştır, ama Turkiye-
nin yer aldığı kuşakta bölgesel ihtilaflar, dolayısı
ile tehdit algılaması mevcuttur.
Bölgesel ihtılafları ve tehdidi nasıl değer-
lendiriyorsunuz ?
Gerçi Turk kamuoyu ihtilaflı noktalan biliyor.
Yunanistan'la Batı Trakya, Ege ve Kıbrıs'taki so-
runlarımız, Bulgaristan'la soydaşlarımızın ihlal
edilen insan haklan sorunu, Suriye ve Irak'la GAP
suları sorunu, bölücu hareketler için üs teşkil et-
meleri, Iran ile zaman zaman gündeme gelen tu-
tucu fslami akımların ihracı sorunu bölgesel ih-
tilaflar olarak sayılabilir. Güneydoğu Anadolu-
da bölücu bir orgutün sebep olduğu terör hare-
ketleri, Sovyet Kafkas cumnuriyetlerinde meydana
gelen ihtilaflar ve aynmcı, mılliyetçi akımların
Turkiye'ye olası etkileri, Ermeni meselesi de iç teh-
dit ve bölgesel ihtilaflara konu oluyor, olabilir.
Hemen ifade edeyim: fhtilaflann çözümlenmesin-
de en etkili yolun, askeri güç kullanımı yerine po-
litik, ekonomik, kültürel ilişkilerin bilinçle ve sa-
bırla geliştirilmesi, karşılık güvenin oluşturulması
ve ulusal güç unsurlarımıza dengeli güç kazandı-
rılması olduğuna inanıyorum. Bir ülkenin dış si-
yaseti, onun iç siyaseti, yönetimi ve kuruluşlan
ile yakmen ilgilidir. İçeride ulusal birliğin pekiş-
tirilmesi, temel konularda çağdaş bir uzlaşmanın
sağlanarak idamesi, bölgesel sorunların banşçı
yollarla çözümüne katkı sağlayacaktır.
i yeni gelişmeler, Türkiye'-
nin stratejik değerini nasıl etkileyebilir?
Türkiye; Avrupa, Asya, Ortadoğu, Afrika ge-
çiş yolları merkezinde; Kuzey-Güney ekseninin he-
men hemen arasında bir konuma sahiptir. Soğuk
savaş döneminde NATO Güneydoğu Kanadı'nda
Batı savunmasının ileri karakolu olarak dnem ka-
zanmıştı. Sovyetler'in Avrupa güneyine (Akde-
niz'e) ve Ortadoğu'ya doğru yayılma siyasetleri-
ne Batı'nın hayati çıkarlannı koruyarak engel olu-
yordu. Soğuk savaş yılları sonrası oluşan detant
döneminde, 6O'lı yıllann sonunda NATO'da or-
taya atılan esnek mukabele stratejik konseptine
göre Türkiye'nin önemi daha da arttı. Bu dönem-
de özellikle Kıbrıs meselesinde Batı'nın ve özel-
likle ABD'nin izledîği politika ve hareket tarzla-
nnın ulusal çıkar ve yararlarla yadsmamaz ve sak-
lanamaz karşıt durumları ortaya çıkınca, Türki-
ye zaman zaman bilinçli politikalar izleyerek ku-
zeydeki büyük komşusu ile politik ve ekonomik
alanlarda karşıhklı iyi ilişkilerini geliştirmiş ve gü-
ven duygusunu güçlendırmiştir. Gerilim azalrnış
ve birlikte banş içinde yaşama ilkesine uygun po-
litikalar koşullandınlmış, fanatik anti-Sovyet ve'
anti-komünist unsurlar dışında, ülkede kabul gör-
müştür. Bu Sovyetlerce de istenen bir durumdur.
Türkiye ile Karadeniz'de ve kara sınırlarında
komşu olan, ılık sulara Türk boğazlarından ula-
şan Sovyetler, herhalde Türkiye*de kendilerine
müzahir, ya da en azından şu ya da bu etki ile
hasmane eğilimler beslemeyen, bağımsız davra-
nabilen bir yönetimi tercih durumunda olacak-
lardır. Bu açüardan Türk-Sovyet ilişkilerinde kar-
şılıklı eşitlik ve saygıya dayanan bir dengenin mev-
cudiyeti gereklidir. Şimdi daha yeni bir döneme
giriyoruz.
PAZAR
KONUĞU
yor mu?
Türkiye'nin stratejik önemi azalı-
Türkiye'nin global askeri stratejik değeri bir öl-
çüde azalabilir. Konuya önyargjlardan uzak bak-
1956 yılında Deniz Harp Okulu 'nu bitirdi.
Deniz Kuvvetleri'nde muhtelif kıta ve
karargâh görevlerinden sonra, Deniz Harp
Akademisi öğrenimini takiben, Brüksel
NA TO Karargâhı 'nda Strateji Planlayıcısı,
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Plan
Daire Başkanlığı, Milli Güvenlik Konseyi
Genel Sekreterlıği, Ekonomik ve Malı tşler
Daire Başkanlığı ve Bütçe Plan ve KÎT
Denetim Komisyonları Başkan Yardımalığı
görevlerinde bulundu. 1982 yılında
Tuğamiralliğe terfî ederek 1987 yılı
Ağustosuna kadar Çenelkurmay Mali Plan ve
Programlar Daire Baskanı olarak görev yaptı.
1978-1987 yıllan arasında Ordu Yardımlaşma
Kurumu Yönetim Kurulu Üyeliği'nde de
bulunan emekli amiral Erdem, halen endüstri,
ticaret ve hizmet sektörlerinde faaliyette
bulunan özel bir kuruluşun yönetim kurulu
üyesidir.
rülmesi gereğine isaret etti. Bunun faturasmın ytik-
sek olduğuna değinerek "Ancak hürriyet ve ba-
ğımsızlığın bedeli de pahalıdır" dedi. Sovyetler,
askeri aianda yayılmacı, ulusal kurtuluş harekeı-
lerinifiilen destekleyen global stratejileri giderek
terk ederken Türkiye'nin savunma harcamaların-
da bir indirime gidilemez mi?
Bir defa kabul etmek gerekir ki askeri tehdit
değerlendirmesi, kuvvet yapjsını belirleme ve mo-
dernizasyon gereksinimlerine ait çalışmalar asker-
lerce geliştirilirken, refah, güvenlik dengesinde
kaynakların tahsisi, politik bir karardır. 1981 Ana-
yasası, 117. maddesi ulusal güvenliğin sağlanma-
sından ve silahlı kuvvetlerin yurt savunmasına ha-
zırlanmasından TBMM'ye karşı Bakanlar Kuru-
lu'nu sommlu tutmaktadır. Savunmaya çok bü-
yük kaynaklar tahsis edilse bile ortada bir risk var-
dır. Mühim olan optimal dengeleri bulmak ve
kuvvet yapısını kabul edilebilir bir riskle kump
idame ettirmektir. Savunma harcamalarının bu-
günkü durumu nedir? Onu tespitte yarar var. 1990
yılında ulusal savunma için temel iki kaynak olan
bütçe ödenekleri ile Savunma Sanayii Destekle-
me Fonu geiirlerini incelediğimizde, 10.8 trilyon
TL'lik bir kaynağın planlandığını ve bu kaynağın
ortalama tahmini GSMH'nin yüzde4.5'ini teşkil
ettiğini görüyoruz. Bu kaynaklara dış askeri yar-
dımlar, NATO fonları gibi kaynaklar dahil edil-
memiştir. Onlar dahil edilirse savunma kaynak-
ları GSMH'nin yüzde 5.3'üne ulaşmaktadır.
Bu rakamları NATO üyesi ülkelerin har-
camalan ile karşıiaştmrsak ortaya nasıl birportre
çıkıyor?
Bu rakamlan NATO ülkeleri üe mukayese eder-
sek Türkiye Yunanistan ve ABD'den sonra savun-
ma harcamalan GSYİH oranı en yüksek üçuncü
ülkedir. Buna karşın NATO içinde hepimizce bi-
lindiği üzere kişi başına GSYİH'si en düşuk, do-
layısıyla kişi ve asker başına savunma harcaması
en az olan NATO ulkesi de Türkiye'dir. Şimdi bu
bilgilerin ışığında denilebilir ki savunmaya tah-
sisli kaynaklar ülkemizin mali imkân ve kabili-
yetlerine göre ve devletin, anayasanın lafzında yer
alan sosyal hukuk devleti vecibeleri de göz önünde
bulundurulduğunda, anmsanacak bir boyutta sa-
yılamaz. Türkiye'de milletin ve devletin, savun-
ma harcamalarına, özellikle Savunma Sanayii
Destekleme Fonu tesisinden sonra, optimal bo-
yutlarda kaynak şağlamaya çaba gösterdiğini söy-
lemek olanıklıdır. Bu durum aynı zamanda Tür-
kiye'nin savunmaya mali gucünü nispeten zorlaya-
rak kaynak tahsis ettiği halde, bu kaynağın diğer
NATO ülkelerinin gerisinde kaJdığı gerçeğini de
ortaya koymaktadır.
Sayın Genelkurmay Başkanı'nın da ifade etti-
ği gibi, Avmpa'daki silahsızlanma çalışmalanrun
ve azalan tehdidin gelişimine koşut TSK'nın, bi-
linçli bir modernizasyon programını da uygula-
mak suretiyle sayısal ve kuvvet yapısı azaltımı, ya-
ni yeniden yapılanma dinamik bir süreçte olanak-
lıdır. Bu durum savunmaya tahsisli kaynakla/ın
da bir ölçüde azaltılması sonucunu verecektir. Ye-
Gazeteyle
birlikte
KITAP
Lmekli Amiral, askeri strateji uzmanı Tanju Erdem, Türkiye'nin Ortadogunun çatısında banşın korunması için bir istikrar ve güvenlik kalesi olduğunu söy-
lüyor. (Fotoğraf: Rıza Ezer)
mak gerekir. Ama Türkiye'nin bu coğrafi konum-
da stratejik değeri azalmaz. Boğazlar gene, bu de-
fa daha da genis çapta Sov^et dış ticaret yolu ola-
caktır. Ekonomik aianda Türkiye'nin Sovyetler
1
le stratejik nıtelikli ilişkilerıe gelişmektedir. Turki-
vw
htilafların
çözümlenmesinde en etkili
yolun, askeri güç kullanımı
yerine politik, ekonomik,
kültürel ilişkilerin bilinçle,
sabırla geliştirilmesi, karşıhklı
güvenin oluşturulması ve
ulusal güç unsurlarımıza
dengeli bir güç kazandırılması
olduğuna inanıyorum.
ye, bu coğrafi konumda Doğu-Batı Kuzey-Güney
arasında, politik istikrarı, iç barışı, demokratik
rejim altında maddi ve manevi gelismesini, Ata-
türk devrim ve ilkeleri ışığında sürdürebilirse, Or-
tadoğu ve Sovyetler BirliğTne ve bir ölçüde de Do-
ğu Avrupa ve Akdeniz kenarında yer alan Kuzey
Afrika ülkelerine donük ticari, endustriyel, mali
bir merkez olabilir. 21. yuzyıla girerken çağımızj
doğru algılarsak, bağımsızlığımızı, ozgürlüğümü-
zü ve ulusal onurumuzu koruyan çahşkan bir top-
lum hüviyeti ile geleceğin uygarhk ufkundan ye-
ni bir güneş gibi doğmamız olanaklıdır diyorum.
Elbette askeri strateji alanında da gelecekte gü-
venliğin daha az silahla sağlanabileceği bir ortam-
da, kanat ülkelerin ve ileri savunma konseptine
dayalı NATO stratejisinin önem kazanacağı aşi-
kârdır. Keza güvenliğin sağlanmasında şimdilik
azaltılması gündemde olmayan deniz kuvvetleri
unsurlan ve bunların konuşlandığı ilgi ve çıkar
alanları içindeki coğrafi konumlar da önem ka-
zanacaktır. Ayrıca azaltılan silah envanterlerinin
etkin denetlenmesinde, Türkiye'nin jeostratejik
açıdan oncelikli bir konumda olduğunu sanıyo-
rum. Bunun yanı sıra Türkiye, kronik buhranla-
nn yaşandığı Ortadoğu'nun çatısında bir istikrar
ve güvenlik kalesi olarak evrensel banşın korun-
ması ve idamesinde onem taşımaktadır.
^KttKK^Dünyadaki bu değişimlere paralel olarak
TSK savunma harcamalarında ktsınttya gidilme-
si, silahlı kuvvetlerin mevcudunda indirim sağlan-
ması yolunda göruş ve oneriler mevcut. Bu ko-
nularda yakın bir zamanda Genelkurmay Baskanı
Torumtay, ordunun durumunun pekparlak olma-
dtğınt ve modernizasyon programlarımn surdü-
niden yapılaşmaya gidilirken fiziki, teknik, tak-
rik eğitimin ve lojistik etkinliğin en ust düzeyde
sağlanmasının önemini belirtmekte yarar görüyo-
rum.
Bu konuda bir model önerebilir misiniz?
w
ki büyük gücün nükleer
dehşet dengesi altında,
uluslararası aianda bölgesel
çatışmalar fiilen ön plana çıktı.
Yani global tehdit, genel harp
tehlikesi azalmıştır, ama
Türkiye'nin yer aldığı kuşakta
bölgesel ihtilaflar, dolayısıyla
tehdit algılaması
mevcuttur.
Bu koşullarda savunma harcamalarında indi-
rim için pratik bir yaklaşım, bir model onerilebi-
lir. Bakınız, TSK'nın modernizasyonu için plan-
lanan kaynak, toplam savunmaya tahsisli kayna-
ğın yüzde 25/30'unu teşkil etmektedir. Gerçekte
Savunma Sanayii Fonu, henüz tam likidite edil-
mediğinden, fiili harcamalar bu tahminlerin al-
tında kalmıştır. Buna rağmen 80'li yıllann basın-
dan bu yana oldukça yaygın ve etkili bir moder-
nizasyon programı gerçekleştirilmektedir. Şimdi
Savunma Sanayii Destekleme Fonu, alınan yasal
önlemlerle anlamlı şekilde artmıştır. Fonun sürekü
kaynak niteliği de düşünülerek tüm modernizas-
yon gereksinmeleri bu fondan karşdansın, savun-
ma butçesinden ise envanterdeki sistemlerin lo-
jistik ve eğitim desteği sağlansın diyorum. Böyie
bir uygulama, 1990 bütçesi ömek veriürse, TSK'ya
GSMH'den tahsisli payı 4.5'ten yuzde 4.0'e indi-
recek; Müli Savunma Bütçesi'nde %10 civannda
bir kaynak tasarrufuna imkân verecek ve moder-
nizasyon faaliyetlerinin de makro ekonomik ve
mali dengeleri bozmadan sürdürülmesini sağla-
yacaktır. Bu operasyon, Savunma Sanayii Destek-
leme Fonu geiirlerini planlı bir finans yönetimi
ile kullanıma açık tutmak suretiyle mumkün ola-
bilir. Özel durumlarda modernizasyon tedarikle-
ri için hükümetin önerisi ve TBMM'nin iradesi
ile genel bütçeden fona kaynak transferi yapıla-
bilir. Bu özveri sadece TSK'dan beklenmemeli, di-
ğer devlet kuruluşlarının benzeri tasarruf anlayı-
şı ile de zaman içinde kamu harcamalarının ya-
rattığı enflasyonist baskı kontrol altına alınabilir.
Tasarrufun sağlanmasında modemizasyona ko-
şut, eski sistemlerin süratle envanterden çıkanl-
ması da etkin bir önlemdir. Keza dış askeri yar-
dım yolu ile ekonomik ve taktik ömürlerinin so-
nuna gelmiş silah sistemleri alımından ilke ola-
rak sarfınazar edilmesi uygun olacaktır. Tekno-
lojinin en gelişmiş uygulamaları ve araştırma-
geliştirme çalışmaları silah, teçhizat ve destek sis-
temleri üzerine bina edilmiştir. Belki şimdi bu
alandaki çalışmalann yoğunluğu azalacak. Ama
en modern sistemlerin dahi ekonomik ömrü or-
talama 30 yıl civanndadır. O halde bu moderni-
zasyon faaliyetleri silahlı kuvvetler var oldukça
gündemden çıkmayacaktır. Hatta diyebilirim ki
bölgesel ihtilaflan ulusal guç unsurlan ile çözüm-
leme durumunda olan ülkemiz için kuvvet yapı-
sının modernize edilmesi şimdi daha da önem ta-
şıyan bir gereksinmedir.
gelişmeler, dış askeri yardımlan nasıl
etkileyebilir?
Dış askeri yardımlar deyince başlıca ABD ve
Federal Alman askeri yardımlanru anlıyorum. Ko-
nu karmaşıktır. Normal olarak zaman içinde yar-
dım miktarı olumsuz etkilenecektir. Ancak bu-
gün için mevcut taahhütler ve belirli projeler ne-
deniyle ilgili müşterek imalat şirketleri, bu yar-
dımlann azalmaması için hükümetlerini sanırım
etkilemek isteyeceklerdir. Örneğin, bugün F-16
projesinin gerçekleştirilmesinde önemli bir kay-
nağı ABD askeri yardımlanndan sağlıyonız. Ben-
zeri projeler, her iki ülke için de mevcut. Bu pro-
jelerin yürütulmesinde ekonomik açıdan o ülke-
nin çıkarları vardır. Özellikle ABD ile ikili iliski-
lerde ve NATO ilişkilerinde bu ülkenin Türkiye
2
-
deki askeri varlığı kanımca azalarak devam ede-
cektir. Keza silahsızlanmanın denetiminde ve Ak-
deniz ve Ortadoğu'daki varüğının idamesinde
Türkiye, ABD için önemini muhafaza edecektir.
Gerginliğin azaltılmasına koşut, ABD'nin Turki-
ye'deki askeri varlığının son bulması politik-
stratejik bir karardır. Bu varlık Türkiye'nin de has-
sasiyetle üzerinde durduğu gibi kuzey komşumuza
stratejik taarruzi bir tehdit yaratmaksızın devam
edecekse, ABD askeri yardımı da devam edecek-
tir. Etmelidir. Bu vesile ile Avrupa'da azaltılan
konvansiyonel silah sistemleri NATO örgütü için-
de alınacak düzenlemelerle TSK'nın bir ölçüde
modernizasyonu maksadıyla Turkiye'ye verilebi-
lir. Bana en ters gelen nokta ABD askeri yardı-
mın son yıllarda bazı şartlara bağlı olarak veril-
me eğilimidir. Bu görüşle politik, diplomatik, as-
keri her aianda mücadele etmeli, ulusal onurdan
ödün vermemeliyiz.
WH^KKMModernizasyon durumumuz ve bu ge-
lişmelerin savunma sanayiine olası etkileri?
Türkiye, coğrafyası ile büyük bir ülke. Bu iti-
barla savunmasmda geniş ve dağınık cepheler
mevcut. Stratejik tertiplenmesi de ona göre ola-
cak. Şimdi büyük bir silahlı kuvveti idame eder-
seniz, gelişmekte olan bir ülke statüsünde, sınırlı
kaynaklannızla mukayeseli olarak modernizasyon
harcamalarınız buyuk, etkinliğiniz az olacaktır.
Ancak silahlı kuvvetlerin keşif ve gözetleme, ha-
reket kabiliyeti, ateş ve zırh gücü, komuta kont-
rol gibi görev fonksiyonlannı geliştirdikçe, tabii
tehdit de değerlendirilerek kuvvet yapısında azal-
malar olabilir.
TSK'da ciddi modernizasyon programlan
1980'li yıllann başında uygulamaya konuldu. Bu
aianda somut gelişmeleri Türk kamuoyu biliyor.
Yakın muharebe silahlan, tank ve tanksavar mo-
dernizasyonundan; yakın hava savunma silah sis-
temleri, havadan ve karadan hareket kabiliyeti-
nin arttırılması, F-16 uçaklan, güdümlü mermili
firkateyn, hucumbotu ve denizaltı inşasına kadar
uzayan yaygın bir programdır bu. Silahlı kuvvet-
lerin kuvvet ihtiyaçları değerlendirildiğinde bu
modernizasyon programına rağmen 50*li, 60'h yıl-
lann bir kısım silah sistemleri halen envarterde
bulunuyor. Ancak modernizasyon programı sür-
dürüldUğünden, bunlar zamanla hizmet dışı edi-
lecekler ki potansiyel bir harekâtın başansı, lo-
jistik desteğin etkinliği ve ekonomisi için de bu
gerekli. Teknoloji geliştikçe bu modernizasyonun
maliyetinin çok yüksek boyutlara ulastığını da
söyleyelim. Örneğin bir F-4 savaş uçağı 1970'li yıl-
larda 5-7.5 milyon dolara tedarik edilirken şimdi
bir F-16 uçağının maliyeti 20 milyon doların us-
tüne çıkmıştır. Bu bakımdan gerginliğin azalma-
sı paralelinde kuvvet yapısında meydana gelecek
olası azaltımlar modernizasyonu süratlendirecek
ve maliyetini azaltacaktır.
Bu gelişmelerin savunma sanayiini de etkilemesi
normaldir. Sanırım, bu sanayi müşterek imalatla
kurma durumunda olan şirketler, yeni silah ve
malzeme sistemleri talebinde azalmalar olacağın-
dan, merkezlerinde güç yitirecek ve belki de imalat
alanlarında değişikliklere gideceklerdir. Bizatihi
TSK tedarik programlarını gözden geçirebilir.
Bunlar üretimin fizibilitesini, maliyetlerini etki-
leyebilir. Kişisel kanım: Durum sürekli izlenme-
li, bilinçle seçilmiş bazı teknolojilerin alınma be-
deli haricinde ekonomik ölçütte olmayan yatınm-
lara gidilmemelidir. Bu itibarla yatırım planlanır-
ken Türk sanayiinin hali hazır imkân ve kabili-
yetlerinin dikkate alınması, ortak üretimde ülke-
mizde kurulu ve belirli ihtisas alanlannda bilgi
birikimi olan ve üretim yapan kamu ve özel sek-
tör kuruluşlanndan yararlanılması ve dış pazar-
lara satış olanaklarının sağlanması uygun olacak-
tır. ASELSAN olayından sonra sorumlulann da
böyle düşündüğünü ve projelerini bu esaslara göre
geliştirmeye başladıklarını sanıyonım.