05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/12 PAZAR KONUĞU 75 NİSAN 1990 Emekli Amiral Tanju Erdem: Bölgesel tehdîtler öne çıküYirminci yüzyılın ikinci yarısında uluslararası ilişkilere damgasım vuran soğuk savaş dönemi artık geride kaldı. Avrupa'da yaşanan hızlı değişim ve yumuşama süreci, global tehdit unsurunu büyük ölçüde ortadan kaldırıyor. Bölgesel anlaşmazlıklar ise halen geçerli. Gerek Avrupa'da oluşan yeni dengeler, gerekse Ortadoğu'da süren gerilim askeri stratejilerin yeniden gözden geçirilmesini gerektiriyor. Bu değişim sürecinde Türkiye ne yapacak? Emekli Amiral Tanju Erdem bir askeri strateji uzmanı olarak, agırlığm askeri güçten siyasi, iktisadi, kültürel ilişkilerin bilinçle sabırla geliştirilmesine kaymasından yana. Erdem'e göre, Türkiye siyasi istikrarı, iç barışı, demokratik rejim altında sürdürebilirse, Ortadoğu ülkelerine, Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa'ya ve Kuzey Afrika ülkelerine yönelik ticari, smai, mali bir merkez olabilecek. Ankara Temsilcimiz Ahmet Tan, Tanju Erdem'le, değişen dünya ve Türkiye'nin yeri üzerine konuştu. SÖYLEŞİ AHMET TAN Efendim, biliyorsunuz. silahsızlonma konusunda, özellikle orta menzilli nükleer sistem- lerin tasfîyesi konusunda anlaşmaya varıldı. Sov- vet ve Amerikan kuvvetleri, Avrupa harekât ala- nında, kuvvet indirimine gidilmesinde mutabık kaldılar. Sovyetler savunma butçelerinde indiri- me gidiyorlar. ABD de savunma harcamaların- da belirli zaman sürecinde anlamlı bir indirimi planhyor. Doğu Avrupa ülkeleri giderek çoğulcu demokratik sistem ve piyasa ekonomisine uyum göstermeçabasında. Iki Almanya'mn birleşmesi gündemde. Bu gelişimlerin global stratejilere ve Türkiye'nin ulusalsavunma konsepı vestratejiieri- ne etkilen ne olabılır? Sorunuzu iki bolümde yanıtlayayım. Evvela, bu gelişmelerin global stratejileri nasıl etkileyeceği hususu, karmasık unsurlan kapsadığından, değer- lendirilmesi ve tahminde bulunulması oldukça güç bir konudur. Evet, tüm bu olaylara tanık oluyo- ruz. Ve de bugün etkin bir iletişim, hızlı bir ula- şımın, konu ve sorunlan globalleştirdiği dünya- mızda, Türkiye'nin bu değişen durumlardan et- kilenmemesi olanaksızdır. Bir defa bu gelişim, güzel ve mutlu bir gelişim- dir. Dünya halklarının özgürce ve banş içinde ya- şamaları için uygun bir ortam oluşuyor. Ne var Iri bu gelişimin sancılan da oluyor. Olacaktır. Do- ğu Avrupa ülkeleri ve Sovyetler Birliği'nde poli- tik ve ekonomik yeniden yapılanma çalışmalan yanı sıra Sovyetler Birliği'nde daha özgür bir or- tamda birlik içindeki bazı cumhuriyetlerde, ayn- tıkçı ve milliyetçi akımların eyleme dönüşmesinin yarattığı huzursuzluklara karşı alınan önJemler, muhafazakâr unsurların bu olaylari bahane ede- rek geliştirebilecekleri inisiyatifler ve bu hareket- lere karşı ABD ve NATO'nun tutumu; olası ger- ginliklerin, kriz durumlarının banşçı kontrolü ya da tırmandırılmasında bir etken olabilir. Global bir barışa gidiyorken, askeri aianda hesaplanma- rruş bir karşı karşıya gelme durumunda kalınabi- lir. Paktların dayanışma ve disiplinlerindeki gev- şemeye koşut, geçmişten gelen yerel sınır mesele- leri, azınhklar meseleleri satha çıkabilir. Ekonomi- politik yeniden yapılanmaya geçerken, dengeler tesis edilene kadar bu hassas durumlar devam ede- cektir. O itibarla, bu asamada globaJ anJamda ih- tiyatı elden bırakmamak gerekiyor. Bu, NATO'nun en azından bir süre daha poli- tik ve askeri entegrasyonunu muhafaza edeceği ve islevlerini sürdüreceği anlamına gelir. Doğaldır ki bu süreçte Sovyetler'e dönük tahrik edici bir teh- dit niteliğinde görunmekten itina ile kaçınıla- caktır. tgg^^Gelelim Türkiye'nin durumuna. Benim ulusal strateji ve savunma harcamaları- na ilişkin görüşlerim, bu dengelerin belirli bir su- reçte olumlu gelişeceği varsayımma dayanmakta- dır. Türkiye, uzun yıllardır, diyebilirim ki NATO- nun 'esnek mukabele slratejisini kabulünu mu- teakip, askeri tehdit değerlendirmesini ve onun üzerine oturttuğu stratejik plan ve programları- nı, NATO savunma stratejisi ile diğer ulusal sa- vunma gereksinimleri arasında uyum sağlayacak şekilde hazırladı. İki büyük gücün nükleer deh- set dengesi altında, uluslararası aianda bölgesel çalışmalar fiilen ön plana çıktı. Son gelişmelerin etkisi ile askeri güç önlemleri, ağırlıklı olarak bu yöne kayma eğiliminde olacaktır. Yani global teh- dit, genel harp tehlikesi azalmıştır, ama Turkiye- nin yer aldığı kuşakta bölgesel ihtilaflar, dolayısı ile tehdit algılaması mevcuttur. Bölgesel ihtılafları ve tehdidi nasıl değer- lendiriyorsunuz ? Gerçi Turk kamuoyu ihtilaflı noktalan biliyor. Yunanistan'la Batı Trakya, Ege ve Kıbrıs'taki so- runlarımız, Bulgaristan'la soydaşlarımızın ihlal edilen insan haklan sorunu, Suriye ve Irak'la GAP suları sorunu, bölücu hareketler için üs teşkil et- meleri, Iran ile zaman zaman gündeme gelen tu- tucu fslami akımların ihracı sorunu bölgesel ih- tilaflar olarak sayılabilir. Güneydoğu Anadolu- da bölücu bir orgutün sebep olduğu terör hare- ketleri, Sovyet Kafkas cumnuriyetlerinde meydana gelen ihtilaflar ve aynmcı, mılliyetçi akımların Turkiye'ye olası etkileri, Ermeni meselesi de iç teh- dit ve bölgesel ihtilaflara konu oluyor, olabilir. Hemen ifade edeyim: fhtilaflann çözümlenmesin- de en etkili yolun, askeri güç kullanımı yerine po- litik, ekonomik, kültürel ilişkilerin bilinçle ve sa- bırla geliştirilmesi, karşılık güvenin oluşturulması ve ulusal güç unsurlarımıza dengeli güç kazandı- rılması olduğuna inanıyorum. Bir ülkenin dış si- yaseti, onun iç siyaseti, yönetimi ve kuruluşlan ile yakmen ilgilidir. İçeride ulusal birliğin pekiş- tirilmesi, temel konularda çağdaş bir uzlaşmanın sağlanarak idamesi, bölgesel sorunların banşçı yollarla çözümüne katkı sağlayacaktır. i yeni gelişmeler, Türkiye'- nin stratejik değerini nasıl etkileyebilir? Türkiye; Avrupa, Asya, Ortadoğu, Afrika ge- çiş yolları merkezinde; Kuzey-Güney ekseninin he- men hemen arasında bir konuma sahiptir. Soğuk savaş döneminde NATO Güneydoğu Kanadı'nda Batı savunmasının ileri karakolu olarak dnem ka- zanmıştı. Sovyetler'in Avrupa güneyine (Akde- niz'e) ve Ortadoğu'ya doğru yayılma siyasetleri- ne Batı'nın hayati çıkarlannı koruyarak engel olu- yordu. Soğuk savaş yılları sonrası oluşan detant döneminde, 6O'lı yıllann sonunda NATO'da or- taya atılan esnek mukabele stratejik konseptine göre Türkiye'nin önemi daha da arttı. Bu dönem- de özellikle Kıbrıs meselesinde Batı'nın ve özel- likle ABD'nin izledîği politika ve hareket tarzla- nnın ulusal çıkar ve yararlarla yadsmamaz ve sak- lanamaz karşıt durumları ortaya çıkınca, Türki- ye zaman zaman bilinçli politikalar izleyerek ku- zeydeki büyük komşusu ile politik ve ekonomik alanlarda karşıhklı iyi ilişkilerini geliştirmiş ve gü- ven duygusunu güçlendırmiştir. Gerilim azalrnış ve birlikte banş içinde yaşama ilkesine uygun po- litikalar koşullandınlmış, fanatik anti-Sovyet ve' anti-komünist unsurlar dışında, ülkede kabul gör- müştür. Bu Sovyetlerce de istenen bir durumdur. Türkiye ile Karadeniz'de ve kara sınırlarında komşu olan, ılık sulara Türk boğazlarından ula- şan Sovyetler, herhalde Türkiye*de kendilerine müzahir, ya da en azından şu ya da bu etki ile hasmane eğilimler beslemeyen, bağımsız davra- nabilen bir yönetimi tercih durumunda olacak- lardır. Bu açüardan Türk-Sovyet ilişkilerinde kar- şılıklı eşitlik ve saygıya dayanan bir dengenin mev- cudiyeti gereklidir. Şimdi daha yeni bir döneme giriyoruz. PAZAR KONUĞU yor mu? Türkiye'nin stratejik önemi azalı- Türkiye'nin global askeri stratejik değeri bir öl- çüde azalabilir. Konuya önyargjlardan uzak bak- 1956 yılında Deniz Harp Okulu 'nu bitirdi. Deniz Kuvvetleri'nde muhtelif kıta ve karargâh görevlerinden sonra, Deniz Harp Akademisi öğrenimini takiben, Brüksel NA TO Karargâhı 'nda Strateji Planlayıcısı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Plan Daire Başkanlığı, Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterlıği, Ekonomik ve Malı tşler Daire Başkanlığı ve Bütçe Plan ve KÎT Denetim Komisyonları Başkan Yardımalığı görevlerinde bulundu. 1982 yılında Tuğamiralliğe terfî ederek 1987 yılı Ağustosuna kadar Çenelkurmay Mali Plan ve Programlar Daire Baskanı olarak görev yaptı. 1978-1987 yıllan arasında Ordu Yardımlaşma Kurumu Yönetim Kurulu Üyeliği'nde de bulunan emekli amiral Erdem, halen endüstri, ticaret ve hizmet sektörlerinde faaliyette bulunan özel bir kuruluşun yönetim kurulu üyesidir. rülmesi gereğine isaret etti. Bunun faturasmın ytik- sek olduğuna değinerek "Ancak hürriyet ve ba- ğımsızlığın bedeli de pahalıdır" dedi. Sovyetler, askeri aianda yayılmacı, ulusal kurtuluş harekeı- lerinifiilen destekleyen global stratejileri giderek terk ederken Türkiye'nin savunma harcamaların- da bir indirime gidilemez mi? Bir defa kabul etmek gerekir ki askeri tehdit değerlendirmesi, kuvvet yapjsını belirleme ve mo- dernizasyon gereksinimlerine ait çalışmalar asker- lerce geliştirilirken, refah, güvenlik dengesinde kaynakların tahsisi, politik bir karardır. 1981 Ana- yasası, 117. maddesi ulusal güvenliğin sağlanma- sından ve silahlı kuvvetlerin yurt savunmasına ha- zırlanmasından TBMM'ye karşı Bakanlar Kuru- lu'nu sommlu tutmaktadır. Savunmaya çok bü- yük kaynaklar tahsis edilse bile ortada bir risk var- dır. Mühim olan optimal dengeleri bulmak ve kuvvet yapısını kabul edilebilir bir riskle kump idame ettirmektir. Savunma harcamalarının bu- günkü durumu nedir? Onu tespitte yarar var. 1990 yılında ulusal savunma için temel iki kaynak olan bütçe ödenekleri ile Savunma Sanayii Destekle- me Fonu geiirlerini incelediğimizde, 10.8 trilyon TL'lik bir kaynağın planlandığını ve bu kaynağın ortalama tahmini GSMH'nin yüzde4.5'ini teşkil ettiğini görüyoruz. Bu kaynaklara dış askeri yar- dımlar, NATO fonları gibi kaynaklar dahil edil- memiştir. Onlar dahil edilirse savunma kaynak- ları GSMH'nin yüzde 5.3'üne ulaşmaktadır. Bu rakamları NATO üyesi ülkelerin har- camalan ile karşıiaştmrsak ortaya nasıl birportre çıkıyor? Bu rakamlan NATO ülkeleri üe mukayese eder- sek Türkiye Yunanistan ve ABD'den sonra savun- ma harcamalan GSYİH oranı en yüksek üçuncü ülkedir. Buna karşın NATO içinde hepimizce bi- lindiği üzere kişi başına GSYİH'si en düşuk, do- layısıyla kişi ve asker başına savunma harcaması en az olan NATO ulkesi de Türkiye'dir. Şimdi bu bilgilerin ışığında denilebilir ki savunmaya tah- sisli kaynaklar ülkemizin mali imkân ve kabili- yetlerine göre ve devletin, anayasanın lafzında yer alan sosyal hukuk devleti vecibeleri de göz önünde bulundurulduğunda, anmsanacak bir boyutta sa- yılamaz. Türkiye'de milletin ve devletin, savun- ma harcamalarına, özellikle Savunma Sanayii Destekleme Fonu tesisinden sonra, optimal bo- yutlarda kaynak şağlamaya çaba gösterdiğini söy- lemek olanıklıdır. Bu durum aynı zamanda Tür- kiye'nin savunmaya mali gucünü nispeten zorlaya- rak kaynak tahsis ettiği halde, bu kaynağın diğer NATO ülkelerinin gerisinde kaJdığı gerçeğini de ortaya koymaktadır. Sayın Genelkurmay Başkanı'nın da ifade etti- ği gibi, Avmpa'daki silahsızlanma çalışmalanrun ve azalan tehdidin gelişimine koşut TSK'nın, bi- linçli bir modernizasyon programını da uygula- mak suretiyle sayısal ve kuvvet yapısı azaltımı, ya- ni yeniden yapılanma dinamik bir süreçte olanak- lıdır. Bu durum savunmaya tahsisli kaynakla/ın da bir ölçüde azaltılması sonucunu verecektir. Ye- Gazeteyle birlikte KITAP Lmekli Amiral, askeri strateji uzmanı Tanju Erdem, Türkiye'nin Ortadogunun çatısında banşın korunması için bir istikrar ve güvenlik kalesi olduğunu söy- lüyor. (Fotoğraf: Rıza Ezer) mak gerekir. Ama Türkiye'nin bu coğrafi konum- da stratejik değeri azalmaz. Boğazlar gene, bu de- fa daha da genis çapta Sov^et dış ticaret yolu ola- caktır. Ekonomik aianda Türkiye'nin Sovyetler 1 le stratejik nıtelikli ilişkilerıe gelişmektedir. Turki- vw htilafların çözümlenmesinde en etkili yolun, askeri güç kullanımı yerine politik, ekonomik, kültürel ilişkilerin bilinçle, sabırla geliştirilmesi, karşıhklı güvenin oluşturulması ve ulusal güç unsurlarımıza dengeli bir güç kazandırılması olduğuna inanıyorum. ye, bu coğrafi konumda Doğu-Batı Kuzey-Güney arasında, politik istikrarı, iç barışı, demokratik rejim altında maddi ve manevi gelismesini, Ata- türk devrim ve ilkeleri ışığında sürdürebilirse, Or- tadoğu ve Sovyetler BirliğTne ve bir ölçüde de Do- ğu Avrupa ve Akdeniz kenarında yer alan Kuzey Afrika ülkelerine donük ticari, endustriyel, mali bir merkez olabilir. 21. yuzyıla girerken çağımızj doğru algılarsak, bağımsızlığımızı, ozgürlüğümü- zü ve ulusal onurumuzu koruyan çahşkan bir top- lum hüviyeti ile geleceğin uygarhk ufkundan ye- ni bir güneş gibi doğmamız olanaklıdır diyorum. Elbette askeri strateji alanında da gelecekte gü- venliğin daha az silahla sağlanabileceği bir ortam- da, kanat ülkelerin ve ileri savunma konseptine dayalı NATO stratejisinin önem kazanacağı aşi- kârdır. Keza güvenliğin sağlanmasında şimdilik azaltılması gündemde olmayan deniz kuvvetleri unsurlan ve bunların konuşlandığı ilgi ve çıkar alanları içindeki coğrafi konumlar da önem ka- zanacaktır. Ayrıca azaltılan silah envanterlerinin etkin denetlenmesinde, Türkiye'nin jeostratejik açıdan oncelikli bir konumda olduğunu sanıyo- rum. Bunun yanı sıra Türkiye, kronik buhranla- nn yaşandığı Ortadoğu'nun çatısında bir istikrar ve güvenlik kalesi olarak evrensel banşın korun- ması ve idamesinde onem taşımaktadır. ^KttKK^Dünyadaki bu değişimlere paralel olarak TSK savunma harcamalarında ktsınttya gidilme- si, silahlı kuvvetlerin mevcudunda indirim sağlan- ması yolunda göruş ve oneriler mevcut. Bu ko- nularda yakın bir zamanda Genelkurmay Baskanı Torumtay, ordunun durumunun pekparlak olma- dtğınt ve modernizasyon programlarımn surdü- niden yapılaşmaya gidilirken fiziki, teknik, tak- rik eğitimin ve lojistik etkinliğin en ust düzeyde sağlanmasının önemini belirtmekte yarar görüyo- rum. Bu konuda bir model önerebilir misiniz? w ki büyük gücün nükleer dehşet dengesi altında, uluslararası aianda bölgesel çatışmalar fiilen ön plana çıktı. Yani global tehdit, genel harp tehlikesi azalmıştır, ama Türkiye'nin yer aldığı kuşakta bölgesel ihtilaflar, dolayısıyla tehdit algılaması mevcuttur. Bu koşullarda savunma harcamalarında indi- rim için pratik bir yaklaşım, bir model onerilebi- lir. Bakınız, TSK'nın modernizasyonu için plan- lanan kaynak, toplam savunmaya tahsisli kayna- ğın yüzde 25/30'unu teşkil etmektedir. Gerçekte Savunma Sanayii Fonu, henüz tam likidite edil- mediğinden, fiili harcamalar bu tahminlerin al- tında kalmıştır. Buna rağmen 80'li yıllann basın- dan bu yana oldukça yaygın ve etkili bir moder- nizasyon programı gerçekleştirilmektedir. Şimdi Savunma Sanayii Destekleme Fonu, alınan yasal önlemlerle anlamlı şekilde artmıştır. Fonun sürekü kaynak niteliği de düşünülerek tüm modernizas- yon gereksinmeleri bu fondan karşdansın, savun- ma butçesinden ise envanterdeki sistemlerin lo- jistik ve eğitim desteği sağlansın diyorum. Böyie bir uygulama, 1990 bütçesi ömek veriürse, TSK'ya GSMH'den tahsisli payı 4.5'ten yuzde 4.0'e indi- recek; Müli Savunma Bütçesi'nde %10 civannda bir kaynak tasarrufuna imkân verecek ve moder- nizasyon faaliyetlerinin de makro ekonomik ve mali dengeleri bozmadan sürdürülmesini sağla- yacaktır. Bu operasyon, Savunma Sanayii Destek- leme Fonu geiirlerini planlı bir finans yönetimi ile kullanıma açık tutmak suretiyle mumkün ola- bilir. Özel durumlarda modernizasyon tedarikle- ri için hükümetin önerisi ve TBMM'nin iradesi ile genel bütçeden fona kaynak transferi yapıla- bilir. Bu özveri sadece TSK'dan beklenmemeli, di- ğer devlet kuruluşlarının benzeri tasarruf anlayı- şı ile de zaman içinde kamu harcamalarının ya- rattığı enflasyonist baskı kontrol altına alınabilir. Tasarrufun sağlanmasında modemizasyona ko- şut, eski sistemlerin süratle envanterden çıkanl- ması da etkin bir önlemdir. Keza dış askeri yar- dım yolu ile ekonomik ve taktik ömürlerinin so- nuna gelmiş silah sistemleri alımından ilke ola- rak sarfınazar edilmesi uygun olacaktır. Tekno- lojinin en gelişmiş uygulamaları ve araştırma- geliştirme çalışmaları silah, teçhizat ve destek sis- temleri üzerine bina edilmiştir. Belki şimdi bu alandaki çalışmalann yoğunluğu azalacak. Ama en modern sistemlerin dahi ekonomik ömrü or- talama 30 yıl civanndadır. O halde bu moderni- zasyon faaliyetleri silahlı kuvvetler var oldukça gündemden çıkmayacaktır. Hatta diyebilirim ki bölgesel ihtilaflan ulusal guç unsurlan ile çözüm- leme durumunda olan ülkemiz için kuvvet yapı- sının modernize edilmesi şimdi daha da önem ta- şıyan bir gereksinmedir. gelişmeler, dış askeri yardımlan nasıl etkileyebilir? Dış askeri yardımlar deyince başlıca ABD ve Federal Alman askeri yardımlanru anlıyorum. Ko- nu karmaşıktır. Normal olarak zaman içinde yar- dım miktarı olumsuz etkilenecektir. Ancak bu- gün için mevcut taahhütler ve belirli projeler ne- deniyle ilgili müşterek imalat şirketleri, bu yar- dımlann azalmaması için hükümetlerini sanırım etkilemek isteyeceklerdir. Örneğin, bugün F-16 projesinin gerçekleştirilmesinde önemli bir kay- nağı ABD askeri yardımlanndan sağlıyonız. Ben- zeri projeler, her iki ülke için de mevcut. Bu pro- jelerin yürütulmesinde ekonomik açıdan o ülke- nin çıkarları vardır. Özellikle ABD ile ikili iliski- lerde ve NATO ilişkilerinde bu ülkenin Türkiye 2 - deki askeri varlığı kanımca azalarak devam ede- cektir. Keza silahsızlanmanın denetiminde ve Ak- deniz ve Ortadoğu'daki varüğının idamesinde Türkiye, ABD için önemini muhafaza edecektir. Gerginliğin azaltılmasına koşut, ABD'nin Turki- ye'deki askeri varlığının son bulması politik- stratejik bir karardır. Bu varlık Türkiye'nin de has- sasiyetle üzerinde durduğu gibi kuzey komşumuza stratejik taarruzi bir tehdit yaratmaksızın devam edecekse, ABD askeri yardımı da devam edecek- tir. Etmelidir. Bu vesile ile Avrupa'da azaltılan konvansiyonel silah sistemleri NATO örgütü için- de alınacak düzenlemelerle TSK'nın bir ölçüde modernizasyonu maksadıyla Turkiye'ye verilebi- lir. Bana en ters gelen nokta ABD askeri yardı- mın son yıllarda bazı şartlara bağlı olarak veril- me eğilimidir. Bu görüşle politik, diplomatik, as- keri her aianda mücadele etmeli, ulusal onurdan ödün vermemeliyiz. WH^KKMModernizasyon durumumuz ve bu ge- lişmelerin savunma sanayiine olası etkileri? Türkiye, coğrafyası ile büyük bir ülke. Bu iti- barla savunmasmda geniş ve dağınık cepheler mevcut. Stratejik tertiplenmesi de ona göre ola- cak. Şimdi büyük bir silahlı kuvveti idame eder- seniz, gelişmekte olan bir ülke statüsünde, sınırlı kaynaklannızla mukayeseli olarak modernizasyon harcamalarınız buyuk, etkinliğiniz az olacaktır. Ancak silahlı kuvvetlerin keşif ve gözetleme, ha- reket kabiliyeti, ateş ve zırh gücü, komuta kont- rol gibi görev fonksiyonlannı geliştirdikçe, tabii tehdit de değerlendirilerek kuvvet yapısında azal- malar olabilir. TSK'da ciddi modernizasyon programlan 1980'li yıllann başında uygulamaya konuldu. Bu aianda somut gelişmeleri Türk kamuoyu biliyor. Yakın muharebe silahlan, tank ve tanksavar mo- dernizasyonundan; yakın hava savunma silah sis- temleri, havadan ve karadan hareket kabiliyeti- nin arttırılması, F-16 uçaklan, güdümlü mermili firkateyn, hucumbotu ve denizaltı inşasına kadar uzayan yaygın bir programdır bu. Silahlı kuvvet- lerin kuvvet ihtiyaçları değerlendirildiğinde bu modernizasyon programına rağmen 50*li, 60'h yıl- lann bir kısım silah sistemleri halen envarterde bulunuyor. Ancak modernizasyon programı sür- dürüldUğünden, bunlar zamanla hizmet dışı edi- lecekler ki potansiyel bir harekâtın başansı, lo- jistik desteğin etkinliği ve ekonomisi için de bu gerekli. Teknoloji geliştikçe bu modernizasyonun maliyetinin çok yüksek boyutlara ulastığını da söyleyelim. Örneğin bir F-4 savaş uçağı 1970'li yıl- larda 5-7.5 milyon dolara tedarik edilirken şimdi bir F-16 uçağının maliyeti 20 milyon doların us- tüne çıkmıştır. Bu bakımdan gerginliğin azalma- sı paralelinde kuvvet yapısında meydana gelecek olası azaltımlar modernizasyonu süratlendirecek ve maliyetini azaltacaktır. Bu gelişmelerin savunma sanayiini de etkilemesi normaldir. Sanırım, bu sanayi müşterek imalatla kurma durumunda olan şirketler, yeni silah ve malzeme sistemleri talebinde azalmalar olacağın- dan, merkezlerinde güç yitirecek ve belki de imalat alanlarında değişikliklere gideceklerdir. Bizatihi TSK tedarik programlarını gözden geçirebilir. Bunlar üretimin fizibilitesini, maliyetlerini etki- leyebilir. Kişisel kanım: Durum sürekli izlenme- li, bilinçle seçilmiş bazı teknolojilerin alınma be- deli haricinde ekonomik ölçütte olmayan yatınm- lara gidilmemelidir. Bu itibarla yatırım planlanır- ken Türk sanayiinin hali hazır imkân ve kabili- yetlerinin dikkate alınması, ortak üretimde ülke- mizde kurulu ve belirli ihtisas alanlannda bilgi birikimi olan ve üretim yapan kamu ve özel sek- tör kuruluşlanndan yararlanılması ve dış pazar- lara satış olanaklarının sağlanması uygun olacak- tır. ASELSAN olayından sonra sorumlulann da böyle düşündüğünü ve projelerini bu esaslara göre geliştirmeye başladıklarını sanıyonım.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle