Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 ŞUBAT 1990
Ne Adam Bu Y ahıı!
MELİH CEVDET ANDAY
Bir taksi durdu yanırada. içinden Gam Gırgin ın-
di. Beni görmuş de ondan durdurmuş taksiyi. Ka-
fasındaki konuyu damdan duşercesine açan başka
bir arkadaşım olmamıştır. Hani adarn sofrada bir-
den "Bom.." diye bağırmıj, herkesın şaşırdığııu go-
rünce de, "Bom dedım de aklıma geldi, biz Çanak-
kale Savaşı'nda iken..'' diye bir anısını anlatmaya
başlamış. Bizim Gani ise "bom" kullanmaz, onu
yaşar, topu bahane etmez, patlatır. Inanın, "Nasıl-
sın?" diye sormadan girdi konuya.
"Sosyalizm öldu, bu iş bitti, kapandı diye düşü-
nenleri gördukçe çıldıracak gibı oluyorum. Kafa-
sızlık, cahillik, başka bir şev değil. Sevmediklerı bir
düşunce yok oluyor diye seviniyorlar. Oysa o dü-
şüncenin nerden, nasıl ortaya çıktığım bir an du-
rup kurcalasalar, sevınçlen kursaklarında kalır. Ya-
şamın, duşunceleri nasıl doğurduğundan haberleri
yok. Onun için "cahillik" diye anlatmak istiyorum
bu davranışı. Sadece "moda"ya inanıyorlar. Geçen-
de biri, "Sosyalizmin modası geçti" demez mi! "Se-
nin de modan geçer" dedim ona. Elbet anlamadı.
sırıttı. Sosyalist düşunce, insanlık tarihi ile bir ara-
da ortaya çıkmıştır. Çiınkü tarih, sınıf savaşımları
tarihinden başka bir şey değildir. Mülkiyet nedir bil-
meyen ilkel toplumda sınıf savaşımı yoktu, elbet ta-
rih de yoktu. Gerçi bugün ilkel roplumdan çıkmış
okur-yazar kişiler, (hadi onlara aydınlar diyelim) ka-
dınlar var; bunlar bağlı oldukları boyun tarihıni
yazmaya kalkuklarında, ortaya sadece masal kitap-
lan koyuyorlar. Devleti bulamamışlardır da ondan.
Platon demokrasiye karşı idi, plutokrasi için ah vah
etmekle geçti ömrü. Cicero, "Felsefe demek, Pla-
ton demektir, ondan sonra gelenler, ya onu destek-
lerler, ya ona karşıdırlar" demiş ya, bu söze baka-
rak diyebiliriz ki, felsefe tarihi de smıf savaşımla-
rının düşunceye yansımasından başka bir şey de-
ğildir. Bunu "moda" diye görmeye kalkmak, cahil-
likten öte bir şeydir, kafasızlıktır. Sömüru, insanın
insana kulluğu sürdükçe sosyalist duşünce var ola-
caktırî'
"Onlar bugunkü olaylara bakarak.." diye sözü-
nü kesecek oldum Gani Girgin'in, dinlemedi beni,
şöyle surdürdü sözünü:
"Kapitalizmi son ve değişmez düzen saymaktan
başka ne anlamı \ardır bunun? Oysa kapitalizm,
baştan beri bunalımdan bunalıma düşmüştür, bir
bunalımlar tarihıdir bu; o kadar modası geçmiştir
kı, Marx gelmeseydi çoktan gomulüp gitraişti."
Şaşkınlıkla yuzüne baktım. Anladı.
"'Ne var bunda şaşacak!" dedi, "Marx'ın, kaçı-
nılmaz gerçeği butün ayrıntıları ile ortaya koyma-
sından kapitalizm de yararlandı, yaralannı sarma
gereksemesini duydu. Ama ben onu da bir 'moda'
olarak görmüyorum. Tarih şırfıntı modacısı değil-
dir. Sakın yanhş anJama, 'her olan doğrudur' de-
mek istemiyorum. Bu tür etik değerler de bir deği-
şım süreci içinde bulunagelmiştir. Dün Osmanlı pa-
dişahlarının, kardeşlerini öldürmeleri yalnızca ya-
sal karşılanmaz, doğru da sayıhrdı. Elbet bu da mo-
da değildi. Demek sosyalizm modasının geçtiğini
söyleyenler, tarihi bir moda evi gibi görenlerdir. Ben
de onlara diyeceğim ki, kapitalizmin modası çok-
tan geçti. Sosyalizm dönemini yaşıyoruz ve yaja-
yacağız."
"Ya sosyalist ülkelerde olana bitene ne diyorsun?"
"Soylediklerimin üstunde gereğince durursan
kendin bulursun bunun yanıtını"
Bulmaz olur muyum? Ama ben onu konuştur-
mak için sormuştum bu soruyu. O ise yeterli bul-
muştu soylediklerini. Fakat anlamazlıktan gelerek:
"Yani sosyalizm kendini yeniliyor, öyle mi?" de-
dim.
Gani Girgin koluma girdi.
"Ah biz de kendimizi yenilesek" dedi. "Sosyalist
ülkelerdeki olayların, bizde Turancıhk düşunü hort-
latması ne korkunç! Bir bakan, düşün, bir bakan
kalkıp, 'Artık hasta adam değiliz' diyor, diyebili-
yor. Hani ekonomimiz, sosyal sorunlanmız çözü-
me bağlanmış olsaydı, bu sözü bir başarı müjdesi
diye yonımlayabilirdik. Hayır efendim, bizim has-
ta adamlıktan çıkmamız, sosyalist ülkelerde ulusal-
cılık akımlannın boy göstermesindenmiş... Deli olur
insan! Demek biz, Asya halklarının ulusalcı ruha
varamamasından ötürü hasta düşmüşüz! Yanhş ol-
masını bir yana bırak, buradaki mantık saçmalığı-
nı nasıl açıklayacağımı bilemiyorum. Ülkemizi bat-
maktan kurtaran Mustafa Kemal, Turancılığa kar-
şıydı, demek kurtuluş gücünü yalnızca kendi hal-
kımızda aradı. Başka türlüsü de düşünülemezdi. Os-
manlıyı batıranlardan biri olan Enver, bu sözümo-
na ülkü içinde yok oldu. O zaman Azerler, Istan-
bul padişahından değil, Moskova'daki sakallı
babadan, çardan yana idiler. Asya topluluklan, 1917
devriminden sonra feodalizmden kurtuldular ve
kendi kültürlerini tanımak, canlandırmak, yasamak
olanağına kavuştular. Bugünkü olayları çözümle-
meye kalkanlar, bu gerçeği hesaba katmalıdırlar.
Ben bundan yirmi yıl kadar önce Bakü'ye gitmiş-
tim; bir toplantıda oranın yazarlanndan biri bana,
'Biz bu kadar ilerledik, tek üzüntümüz sizin geri
kalmanızdır' demişti. Kendimizi Asya halklarının
kurtancısı durumunda görmeyelim diye söylüyonım
bunu. Kimse kimsenin kurtarıcısı olamaz, değildir.
Onlar bizi kurtarmaya kalksalar hoşumuza gider
mi?"
"Nereye gidiyorsun?" diye sordum.
Gani Girgin, bu tür soruları saçma bulur. Doğ-
rusu da saçmadır. "Sana ne?" demedi elbet, sanı-
rım söyleyecekleri bitmemişti.
"Taksim'deki oiaya ne dersin?" diye sordu.
Birden anlamadım.
"Hangi olay?" dedim.
Gani Girgin,
"Sen de nasıl oyun yazarısm" diye sürdürdü sö-
zünü, "Şehir Tiyatrosu'nun, eski Darülbedayi'nin
75. kuruluş yüdönümü dolayısıyla, tiyatroculanmız,
Taksim anıtına çelenk koymaya kalktıklan için po-
lisçe yakalamp sorguya götürüldüler. Utandım. Oy-
sa o günlerde Sovyet Başkonsolosluğu'nun kapısı-
na dayanan ülkücülere polis karşıkomadı. Azerbay-
can'daki üzücü olaylar karşısında duygulanmızı be-
lirtmeyelim mi? Belirtelim elbet, ama bunu insan-
sal açıdan çıkarıp siyasal görünüşe vardınnayalım
derim. Sonra elbet kendi içimizdeki haksızlıklar için
de davranışımızı gizlemeye kalkmayalım. Bir top-
lum, her şeyden önce, özeleştirisi ile uygar görünü-
münü pekiştirir. tnsanlar da böyle olmalı."
Gani Girgin kolumdan çıktı.
"Kafanı şişirdim, kusura bakma," dedi, "konus-
manın hiçbir işe yaramayacağını biliyonım. Zaraan
zaman da hiçbir konuşmanın boşa gitmeyeceğini
düşünüyorum. Bunun üzerinde durdun mu hiç?"
Elimi sıktı.
"Ayasofya'ya gidiyorum" dedi, "camiye çevrilme-
den bir göreyim."
Ne adam yahu!
ARADABIR
Dr.Yılmaz ALİEFENDİOĞLU Anayasa
Mahkemesi Üyesi
Türkiye-Ayrupa Topluluğu
İlişkilerinin Geleceği.
Ankara Üniversıtesi Rektörü ve Avrupa Topluluğu Araştırma
ve Uygulama Merkezı'nce, 24 Ocak 1990 gününde Ankara'da
bir açıkoturum düzenlendi. Konu Avrupa Topluluğu Komisyonu
tarafından hazırlanan Türkiye Değerlendirme Raporu ve Türk-
iye AT ilişkılerı" ıdı.
Toplantıda, gerçekten, çok yararlı ve ılgınç görüşler ileri sü-
rüldü. Ancak. Dışişlerı Bakanlığı AT Genel Müdürü'nün, özellik-
le bir soruya yanıt verirken getirdiği ve Devlet Pianlama Teşkila-
tı AT ilişkıler Başkanı'nın da bemmsediği gözlenen yorum, res-
mı makamların Türkıye-AT ilişkılerine nasıl baktıklarını gözter-
mesi yönünden gerçekten ilginç ve o denli de endişe vericidir.
Sayın Genel Müdüre göre Türkiye iradesini belirlemiştir. Toplu-
luğa katılacaktır. Bu amaçla Değerlendirme Raporu'nda belirt-
tiği gibi, "gümrük birhğinı 1995 yılındatamamlayacaktır." Ancak,
Genel Müdürün de kabul ettıği gibi, Türkiye'nin topluluk üyesi
olup olmayacağı ya da ne zaman olabileceği tam bir belirsizlik
içindedir. Türkiyenin lopluluğa katılması, sadece kendi iradesi-
ne bağlı değildir.
Raporda. ATTürkiye ilışkileri açısından öngörülen önlemler sa-
dece gümrük birliğinın tamamlanması değildir Topluluğun, Türk-
iye'ye vereceği ödün niteliğinde olan önlemler de vardır. Ancak.
Türkiye'nin gümrük birliğinı 1995 yılına kadar tamamlaması ku-
ralı bağlayıcıdır. Türkiyenin uyması gerekir. Oysa Türkiye lehi-
ne söz konusu olan hususlarda bağlayıcılık yoktur. AT, kendi
ödünlerinı isierse verecektir. Öte yandan, Türkiye, katma proto-
kole göre de 1995 yılına kadar gümrük birliğini tamamlayacaktı.
Ancak toplulukla ilişkilerın dondurulması nedeniyle bu indirim
çok yavaş olmuştur. Kornisyon raporunda, bu tarih, yine, 1995
yılı olarak gösterildiğinden, kalan birkaç yılda hızlandınlmış güm-
rük indırimi uygulanacak demektir.
Başka bir deyişle, en geç 1995 yıiında AT ülkelerine karşı °/o100
gümrük indırimi sağlayacaktır. Gümrüklerin yanı sıra, damga res-
mi, belediye resmi. fon gibı eş etkili mali yükümlülükler de kal-
dırılacaktır.
Bu uygulama, devlet vergi gelırlerinde önemlı bir azalmaya
neden olacaktır. 1990 yılı bütçesinde, dışalımda (ithalde) alına-
cak vergilerde yapılan indirim nedeniyle 2 trilyona ulasan bir gelir
kaybı olmuştur. Gelır kaybı. gelecek yıllarda gıderek artacaktır.
Gümrük birliğıne gidilmesının. daha önemli bir etkisi, Türk Sa-
nayisinın AT ülkelerı serbest rekabetıne açılmasıdır. Bu ülkeler-
den sıfır gümrükle gelen malların emeklemek dönemindeki yerli
sanayıye etkısmı düşünmek gerekir. Konu bu kadarla da bitme-
mektedır. ATnin, Avrupa Serbest Tıcaret Bölgesi (EFTA), Latin
Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (LAFTA), Afrika, Pasifik ve Ka-
rayıb (APC) ve Akdeniz ülkeleri gibı kimi topluluk ve ülkelere ta-
nıdığı ya da tanıyacağı gümrük ındırımleri, AT ülkeleri yoluyla
Türkiye'ye yansıyacaktır ve Türkiye bu ülkelerin de rekabetıne
açılacaktır
Burada çok onemli bir konu da bu dönemde. Türkiye'ye AT
fonlarında bir kaynak aktarımımn öngörülmemişolmasıdır. Ra-
pora göre Türkiye yardım almaksızın 1995 yıiında gümrük birli-
ğini tamamlayacaktır Bu, gerçekten haksız bir uygulamadır. Çün-
kü Topluluğun 6 üyesi, gümrük birliğini kuruluştan sonraki 10,5
yılda gerçekleştirmiştır. Bu süre, ingiltere. İrlanda ve Danimar-
ka ıçın katılıştan ıtibaren 3,5 yıl. Yunanistan ıçın 5 yıl olmuştur,
ispanya ve Portekız açısından ise 1986 da başlayan geçış süre-
si 1992 yıiında tamamlanacaktır Bu ulkeler gümrük birliğini AT
üyesi olduktan sonra ve fonlardan yararlanarak yerine getirmiş-
lerdir. Türkiye'nin, ne zaman uye olabileceği konusunda Toplu-
luğun hiçbir sözu yoktur En iyımser yorumcular bıle uyelığin 2000
yılından öncegerçekleşebıleceğini söyleyememektedirler. Hat-
lArkası /?. Say/ada)
Kenan Evren'in Aııılan.
Verdiğim örnekte açıkça görüldüğü gibi belli bir konuda
gerçeğe bu derece aykırı demeç verebilen ve bu demecini her
fırsatta yineleyen Sayın Evren'in, yazmaya başladığı anılarını
yeniden gözden geçirmelerini ve titiz bir dürüstlükle kaleme
almalarını öneririm.
ABDÜLBAKİ CEBECİ
Emekli Kur. Albay, Danışma Meclisi Erzincan Üyesi
Sayın Evren, Cumhurbaşkanlığı görevini
Özal'a bırakmadan önce birkaç bin sayfa tu-
tacak olan anılarını yazmaya başladıklarını
açıklamışlardı. Şimdi yerleştiği Marmaris'te-
ki "Beyaz Evi"ndede bu anılan tamamlama-
ya çalıştıklannı, basına verdiği demeçlerden
öğreniyoruz.
Ancak bu anılarda herhalde yer alacak olan
kimi konuları biıtun bütün gerçeklere aykırı
olarak bir çok kez ileri surduklerini gördük-
çe. anıların tek yanlı bildirim ve değerlendir-
melcre dayanacağı kuşkusu doğmaktadır. Or-
neğin; 21 Mart 1986gunlu Milliyet, Hurriyet
ve Gunaydın gazetelerinde Sa>ın Evren'in ikin-
ci kez cumhurbaşkanı seçilmek istemediğine
ilişkin olarak anayasa hazırlanırken 101. mad-
denin "Bir kimse iki kez cumhurbaşkanı
seçilir" hukmunun bizzat kendisi tarafından
metinden çıkarıldığı, ayrıca "Eski Cumhur-
başkanları Türkiye Buvük Millet Meclisi'nin
tabii uyesidir" hükmune de Cumhurbaşkanı
Evren'in karşı çıktığı yazıldı. Bunun uzerıne
bu demecin çıktığı gazetelerden Vlilliyet ga-
zeteiinc, yavımlanması isteğımle. bir yalanla-
ma yazısı gönderdinı. Gazeıe bu yazımı _va\ım-
lamadı. Ve bu nedenle de E\ rep'in demeci her-
kes tarafından do|ru olarak kabol edildi. Ni-
tekim 17 Aralık 1986 gunlu Hurriyet gazete-
-.inde Sayın Coşkun Kırca'nın "Ozal, anaya-
saya ne yapmak istiyor?" başlıklı yazısında,
"Bir kimsenin iki kere cumhurbaşkanı seçile-
memesine ilişkin anayasa hukmu bizzat Sayın
Evren'in ısrarı ile anayasaya girmiştir. Bu su-
retle Evren 12 Eylul harekâtının meşru başı sı-
l'atı ile memleketi, içine duştueu badireden
kurtarmaktan başka hiçbir hedef, hiçbir ik-
bal arzusu taşımadığını tam bir açıklıkla gos-
termek istemiş ve göstermıştir" hükmune va-
nlmasını sağlamıştır.
Daha sonra 15.6.1988 gunlu Hurriyet gaze-
tesinde Ismel Solak'ın "Evren'den son soz:
\day değılım" başlıklı yazısında Evren'inger-
çekle hiçbir ilgısi olmayan e^ki bıldırimı yi-
nelenmektedir.
Bundan ^nra Cumhurbaşkanı 16 Şubat
1989'da başlayan Hindi^tan, Pakistan ve Ma-
lezya ziyaretlerınde, uçakta gazetecilerle yap-
tıkları konuşmada ay nı konuya ilişkin olarak
"ayrıca bir kişinin bir defadan fazla cumhur-
başkanı seçilmesinı önleyen hukmu de ben
anayasaya koydurdum" diyerek eski bildırim-
lerini yinelediler. Bu bildırimleri de 17 Şubat
1989 gunü Cumhunyet gazetesinde ve öbür ga-
zetelerde haber olarak v'i^':|ı gibı Cumhuri-
yeı'te Sayın Hasan Cemal'in yazısında da bu
konuya yer verılmiştir.
En sonundacumhurbaîkanlığını Ozal'a bı-
rakmadan bir gece once 8 Kasım 1989 günu
lelevizyonda yaptıklan veda konuşmasında
Sayın Evren, yine bu konuya aynen ş^ylece de-
ğindileı: "Cumhurbaşkanlığı gorev imin sona
ermesine daha birkaç yıl varken başlayan \e
yakın zamana kadar devam eden çok sayıda
vatandaşlardan gelen mektup ve telgraflarla
veya sözlü olarak yapılan muracaatlarla ana-
yasamıza gore mümkün olmamasına rağmen,
bir dönem daha görevde kalmam istendi. Böy-
le düşiinen \atandaşlanmın gösterdikleri bu
sıcak ilgi ve güvenden dolayı teşekkur ediyo-
rum. Ancak şu hususun bilinmesinde yarar gö-
rüyorum. Bazılarının beğenmediği bu anaya-
sa taslağı, Danışma Meclisi'nden Milli Gilven-
lik Konseyi olarak onumüze geldiğinde ilgili
maddesinde cumhurbaşkanınm üst üste iki de-
fa seçilmesi imkânı tanınıyordu. Bu maddeyi
kendisi için böyle hazırlattı derler diışüncesi
ile değiştirttim ve bir donem olmasını sağla-
dım" Bu konuşmaya 9 Kasım 1989 günü bü-
tun gazetelerde yer veriimiştir.
Önergem ve gerçek durum
Aynı gun (9 Kasım 1989) Cumhuriyet ga-
zetesinde Sayın Mustafa Ekmekçi'nın Anka-
ra Notları'nda "Kenan Bey'in Işleri" başlıklı
yazıda şu belirtilmiştir. "Anayasadaki bir kim-
senin kaç kez cumhurbaşkanı olabileceğine
ilişkin hükmun, nasıl ve kimin önerisi ile Da-
nışma Meclisi Genel Kurulu'nda oybirliği ile
kabul edılerek komılduğu belgeterle gosteril-
mektedin' Burada verdiğim onerge üzerine ya-
pılan değişiklik için kısa bir açıklamada bu-
lunmam yararlı olacaktır.
1961 Anayasası'nın 95. maddesinin 2. fık-
rası aynen şöyledir: "Bir kimse arka arkaya
iki defa cumhurbaşkanı seçilemez!' 1982 Ana-
vasa taslağını hazırlayan anayasa komisyonu
da bu fıkrayı hiçbir de|işiklik yapmadan ay-
nen cumhurbaşkanlığı maddesine koymuştur.
Danışma Meelisi'nde verdiğim önergenin oy
birlıği ile kabulu sonucunda metindeki "üst
uste" sozcukleri çıkarılan fıkra "bir kimse, iki
defa cumhurbaşkanı seçilemez" biçimine dö-
nuşmuş ve Milli Guvenlik Konseyi'ne de bu
biçimde sunulmuştur. Konseyin bu konu ile
ilgili tutanağında da görüldüğü gibi bu fıkra
ile ilgili hiçbir konuşma olmadan aynen be-
nimsenmiş ve halkoyuna sunulacak Anayasaya
girmiştir.
Verdiğim ornekıe açıkça goruldüğu gibi belli
bir konuda gerçeğe bu derece avkırı demeç ve-
rebilen ve bu demecini her fırsatta yineleyen
Sayın Evren'in, yazmaya başladığı anılarını ye-
niden gözden geçirmelerini ve titiz bir durust-
lükle kaleme almalarını oneririm.
Özellikle:
1- Atatürk'ün buvük emeklerle kurduğu ve
oiunceye kadar yaşattığı ulusal ve külturel ku-
rumlan "Cumhuriyet Halk Partisi, Türk Dil
Kurumu, Türk Tarih Kurumu" gibi Atatürk'-
un vasiyetini de hiçe sayarak hukukun temel
ilkelerine aykırı bir biçimde yerle bir etıiğini,
2- Televizyonda sık sık Kuran'dan avetler ve
hadisler okuyarak yorumladığını. ilk ve orta
oğretime zorunlu din dersleri koydurduğunu,
Kuran kursları adını taşıyan irtica yuvalarının
çoğalmasına göz yumduğunu, imam hatip
okullarını ve liselerini bu konudaki ihtiyacın
çok üstünde arttırarak bu okullardan çıkan-
ların Silâhlı Kuvvetler dışında bütun yönetim
kademelerinde görev alabilmelerinin sağlan-
masına engel olmadığını,
3- Iktidarı döneminde Avrupa'daki din go-
rev lilerinin maaşlarım Arap Rabıta örgütu1
ne ödettirdiğini,
4- Daha önce Nakşibendi Şeyhi'nin de gö-
mülduğü Kanuni Sultan Süleyman Türbesine,
özal'ın anasının gömülmesini sağlayan Ba-
kanlar Kurulu Karan'nı onaylayarak türbele-
ri dirilttiğini,
5- Laikliği her gün tartışılır hale getirdiği-
ni, dinin en ytıksek yönetim kademelerinde ve
bütün devlet kummlannda siyasete alet edil-
mesine, Atatürkçü değil takunyalı bir gençlik
yetiştirilmesine göz yumduğunu,
6- Ege'nin hava ve deniz alanlarındaki ko-
muta ve kontrol sorumlulukları üzerinde ül-
kemiz yaranna hiçbir güvence almadan Yuna-
nistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönme-
sini sağlayan NATO Başkomutanı Orgeneral
Rogers'ın ricasını neden kabul ettiğini,
7- Erdal tnönü'yü ve hiç veto edilememele-
ri için kurucu üye olarak seçilen Ataturk'ün
ve Inonu'nün uzun yıllar başyaverliğini yap-
mış olan ve o tarihte 82 yaşında olup hiçbir
siyasal olaya ve hiçbir polemiğe dahi karışma-
mış olan Cevdet Tolga'yı, Anayasa Mahkemesi
emekli uyelerini dahi sırf SODEP'in 1983 se-
çimlerine girmesini önlemek için veto eden,
Doğru Yol Partisi kurucu uyelerini de aynı bi-
çimde veto eden Sayın Evren, acaba Atatürk'ü
ve laikliği inkâr eden MSP'nin 1977 genel se-
çimierinde Izmir adayı olup seçimi kaybeden
(seçimi kazansaydı zaten 1982 Anayasasfna
göre yasaklara girecek, parti kuramayacak ve
MSP ile bıılıkıepartinin en ileri savaşımcıla-
rından biri olarak mahkemelere suruklenecek-
ti) Sayın Özal'ı ve partinin öteki kurucularını
veto etmeyen Evren... Bütün bunların neden-
lerini ve kimlerin etkisi altında bu kararlara
vardığını da açıklamalıdırlar.
Beklediğimiz açıklıklara
kavuşacak mıyız?
8- Evren 1958'de Kore'ye gidip 1959'da dö-
nen 9. Tugay'da görevli idi. Kore'ye gıden su-
baylara daha önce verilen bir yıl kıdem zam-
mı 9. Tugay'dan itibaren Bakanlar Kurulu Ka-
rarı ile kaldınlmıştı. Sayın Evren 1960 askeri
müdahalesinden sonra Milli Birlik Komitesi
uyelerinden Kurmay Albay Osman Köksal'a
yazdığı ve Sayın Köksal öldükten sonra Cum-
huriyet Gazetesi'nde yayımlanan mektubun-
da. Milli Birlik Komitesi'nce bu bir yıllık kı-
demın yeniden kabulünü rica eder ve bunu
Düşiikler bile yapacaklardı diye ekler.
Demokrat parti ileri gelenleri için o zaman
Düşiikler deyimini uygun gören Evren, o Du-
şuklerin başı Celal Bayar'ı 12 Eylül'den son-
ra onur konuğu olarak Köşk'e davet ettiği gi-
bi öldüğü zaman da Başbakan Özal ve zama-
nın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Üruğ ile
göruşerek ölen cumhurbaşkanları için yapılan
en büyük devlet törenini düzenletir. Harp
Okulu öğrencileri cenazenin taşındığı top ara-
basına koşulurlar, yuksek rütbeli generaller ce-
nazenin iki tarafından yürurler. Anılarında
herhalde Demokrat Parti ileri gelenleri hak-
kındaki düşuncelerinde bu köklü değişikliğin
nedenlerini de öğreneceğiz.
PENCERE
Damdaki Kemancı
Adamın biri dama çıktı.
Dam yüksek.
Mahalleli toplandı; damdaki adama bakıyor; her kafadan bir
ses çıkıyor:
— Ne yapıyor orada?
— Dama nasıl çıkmış?
— Deli mi ne?
Adam birden aşağıdaki kalabalığın üstüne işemeye başlayın-
ca herkes kaçıştı.
Sonra yine toplandılar; sokaktan gelen geçen, merak eden,
boş gezenin boş kalfası, işine giden memur, işçi, emekli, orta-
direk, rantıye, kadın erkek. yaşlı genç, çoluk çocuk, asker sivil
başını kaldırmış adama bakıyor. İçlerinden biri sessizliği bozup
bağırdı:
— İndirin şunu!..
Damdaki karşılık verdi:
— inmem.
— Biz seni indiririz..
— indiremezsiniz.
*
Sokak tıkanmıştı.
Bir yandan gelen öte yana geçemiyor: öte yandan gelen bu
yana geçemiyor, tıkış tıkış...
Yeni gelenler:
— Ne var, ne oluyor?
— Trafik kazası mı?
— Biri mi vurulmuş?
Daha önce gelenler, sonradan katılanlara damdaki adamı gös-
teriyorlardı:
— Adam dama çıkmış..
Yeni gelen de başını kaldırıp dama bakıyordu; Allah Allah, ger-
çekten damda bir adam var; gülüyor, elleriyle ayıp işaretler ya-
pıyor: kafasını sallıyor: konuşuyor...
— Nıye çıkmış?
— Bilmem..
— itfaiyeyi çağırmalı..
Adam damdan inmiyor, halinden memnun, kalabalık gittikçe
büyüyor. iğne atsan yere düşmez: artık ne sağa ne sola bir adım
atılabiliyor. Topluluktan biri yine bağırdı:
— İndirin şunu yahu!..
Bir genç güldü:
— indirim başladı bile..
— Nerde?
— Vitrinlerde.
— Nasıl?
— Mevsimlik tenzilat..
— O kotay!.. Sen enflasyonu indirebiliyor musun? Ben ona
bakarım.
Kalabalıktan birisi akıl etti:
— Nasrettin Hoca'yı çağıralım: hepimizden akıllıdır; ne yapa-
cağını bilir.
Biri kostu, Hocayı aldı getirdi. Hoca damdaki adama baktı, sa-
kalını sıvazladı, konuştu:
— Bir ip getirin, dama atalım, adam beline bağlasın, hep bir-
likte aşağı çekelim...
Çevredekiler:
— Hoca olur mu hiç?
Hoca:
— Vallahi bilmem, diye yanıtladı, ben anımsıyorum, 1960'larda
Celal Bayar kuyuya düşmüştü; ismet Paşa rahmetliyi kuyudan
iple çekmişti...
Zaman geçtikçe kalabalık artıyordu; sokak geçilmez olmuş.
kıpırdayacak yer kalmamıştı. Kalabalık arasında kavga başladı,
birisi ötekini iteklemiş mi ne? Bir ses yükseldi;
— Vurun Allahsıza!..
Kavga büyüdü, ortalık kan revan içinde, herkes birbirine gir-
di, dan dun, küt pat, polis düdükleri, cankurtaran sirenleri, so-
kak ana baba günü... Birinin aklına geldi, başını yukarı kaldırdı.
adamı gördü, adamın keyfi gjcır, ellerini uğuşturuyor, tırnakları-
nı birbirine sürtüyor, gülüyor...
— İnsene lan!.
Adam:
— Kimse indiremez beni...
Server Tanilli
Nasıl
bir
demokrasi
istiyoruz?
SAY Dağıtım Ltd. Şti.
Ankara Cad. No.: 54 Sirkeci - İst.
Tel.: 512 21 58 - 512 50 80 - 528 17 54
1979 YILI ICRA PL 467 TEDBIR UYARINCA SIGAHA SAĞLIĞA ZARARLIDIR