22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 7 ŞUBAT 1990 AtarabalannıboyayanEnver Usta'nın 'tekerleklitablolari, artıknealıcı, ne at ne deyol bulabiliyor Resimlergeçerdiyol kenarmdan Kaybolan Zanaatlar ERDALYAZICI 'Benim tuvalim arabanın tahtalarıdır' diyor 40 yıllık 'araba ressamı-' Enver Ertaban. Nerede Bursa'nın o kaldırım taşlı yolları, at arabalannın faytonlannın çıkardıkları ahenkli sesler.. Yollar asfalt olalı ne at arabası kaldı ne de onların tıkırtıları. —2 — önee demircilerin yanında körükçülük; hem körük çeker hem ısınır. Sonraları tenekecilik ve ibrişim işlerinde çalışır. Ve bir gün kendini "Topal Abdullah"ın atölyesinde bulur. Boyalaria, fırçalarla tanışır. Ardından "Kirli Kadir"in atölyesinde... Bir ara "sanat okulıT'na yolu düşer ve "bir buçuk yıl orada tahsil" görür. Fırça ve renklerle tanışalı henüz beş yıl olmuştur ki askere gider. Arada da hünerlerini göstermekien geri kalmaz; toplar boyanacaktır, komutan çağırır: "Gel bakalım ressam Enver... Toplar boyanacak, bize bir renk kanşımı >ap bakalım." "Başüstüne komutanım..." "Ressam Enver" komutanınca denenir ve başarıh bulunur. Arazi rengiyle tüm topları boyar. Ödül olarak üç ay izine gönderilir... "Askerlik donüşü bu mesleğe ilgim iyice arttı. Fırçamla yeni yeni desenler yapıyor her gördüğüm resmi, çicegi, Enver Usla için araba boyamakla en zevkli asama "resimleme'. Bir arabanın boyama ve resimlemesini beş günde bitiriyor. (Fotoğraf: Erdal Yazıcı) yok... Onlara verecek param kuşlar, daglar, ovalar ve tıkırtıları. Enver Usta için da yok... Onun için is başa deni/ltr benim tutalimin şimdi bunların hepsi bırer böceğikopye ediyordum. 1950 yılında Adapazan'nda'işler o kadar yogundu ki - kaportacılarda olduğu gibi- arabalar sıraya giriyordu. Alölyede arabalan fabrikasyon boyuyorduk. Herkesin işi belliydi; birisi astar çekerken diğeri macun çeker, öbiir tarafta nmcunu kuruınuş arabalar boyanır, sonra da üzerine bin bir çeşit desenler işlenirdi. Herkesin ustalaştığı bir isi vardı. Günde 15 araba boyar teslim ederdik..." "Benim tuvalim arabaaın tahtalarıdır" diyor "araba ressamı" Enver Ertaban... "Arabalann yapımı bittikten sonra bize getirilir. Astar boyasından resimlemesine kadar her işi elimden çıkar. Geçmiş yıllarda yanımda kalfj ve çıraklar vardı, ama şimdi düştü." Enver Usta için boyamada en zevkli alan "resimlemek"miş... "Arabanın astan. macunu >e boyaması sıradan bir iştir. Esas is resimlemededir. En fazla zamanımı alan bu iştir. Ama zevkle yaparım. Desenleri çizerken âdeta kendimden geçerim. Çiçekler, böcekler. kuşlar, daglar, ovalar ve denizler benim tuvalimin konularıdır. Bu resimleri yaparken sanki duş dünyasında gezerim. Beş gunde, bir arabanın boyaması ve resimlemesini bitiririm." Nerede Bursa"nın o kaldırım taşlı yolları, at arabalannın, faytonların çıkardıkları ahenkli sesler... Yollar asfalt olalı ne at arabası kaldı ne de onların nostalji... Asfalt icat olmuş, Enver Usta'nın işleri bozulmuş. Hoş bugünlerde belediye at arabalarını da şehire sokmuyormuş. Ve böylece ustanın işleri iyice yok olmuş... "Şehirde arabalar artık kenar mahallelerde çalışıyor. Oralara da korkarak giriyoriar. Kala kala köyler kaldı. Köylerdeki araba »ayısı da belli. Yeoi araba yapılmıvor ki bize iş düşsün. Geçen yıldan bir araba aldım, kenannı köşesini düzelttim, boyayıp resimledim. Bana 450 bin liraya mal oldu, 550 bin liraya satıyorum, alan yok..." Ustaya-"Bazen turistler ve meraklılar da düşüyor"muş. Bazıları dekor için "kuçük araba" istiyorlarmış. Teker veya bazı bölümlerini satm alıyorlarmış. Bazen de "bol bol fotoğraf cekip gidiyorlar"mış. Boyamacılık denildiğinde usta "ille de Bursa" diyor... "Memleketimizde boyamacılık yapılan yerleri saysak bir elin beş parmağı kadar yer yoktur. Benim bildiğim bu iş balen Akhisar, Konya ve Sıvas'ta yapılıyor. Her yörenin desenleri, resimleri ayn ayndır. Konya Bursa'yı, Bursa Akhisar'ı tutmaz. Bakıldığında bemen aniaşılır. tşçilikte Bursa'yı hiçbirisi tutmaz." Usta fırçasına bu kadar güvenir de tuvali olan araba tahtalarından başka yerlere resim yapmaz mı acaba?... "Beni, ber yerde gördüğüm resimler ilgilendirir. Gördüğüm bir tabiat manzarasından da etkilenirim. Ve hemen fırçanu alıp yedi renkten yetmiş ara renk üretip geçerim tuvalimin başına. Eh ne de olsa adımız 'ressam'a çıkmış; boş tablalann, kâgıtlann üzerine, duvarlara da resim ve desenler yapanm. Evde asılı resimlerim de var." Şu aralar müşterileri tek tük olmasına karşın ücret konusunda çok insaflıymış... "Ben müşterilerimin damanna göre kan alırım. Kalınsa daba fazla, inceyse daha az. Bir araba için beş gün uğraşmama rağrnen ücret olarak en fazla 70 bin lira alıyorum. Adamın arabasına kamyon çarpmış, tamir ettirmiş ve bana boyaya getirmiş; gel de bundan para al. Gönlünden ne koparsa veriyor, ben de 'okey' diyorum." Eh ustaya bir musterisi geldi, bakalım damarından ne kadar alacak? Gelen M. Kemal Paşa'dan at arabası yapımcısı Necmi Usta: "Ustara arabalar hazır, seni bekliyor..." "Perşembeye gideriz." "Kaça yapacan usta, eski boyadığıo gibi mi?.." "Neredeeee... Yetmiş kâğıt..." "Yahu kırk kâğıda boyamıştın geçen yıl..." "O geçen yıldı... Boyalara ne kadar zam geldi biliyor musun? Sonra senin damarın biraz da kalın, ne olur yani biraz fazla alsak..." StRECEK HABERLERIN DEVAMI Sanıksız Terör için ortak tavır Ecevit: Özal dedektif eibi Sağlar: Aksoy'un ölümü çok boyutlu (Baştarafı l. Sayfada) ,„ . . , „ . . . , _ . _ . .«»..•:. _ı_..ı ::-;:_J._ ı-., . _ . . _ . . . ü *~J " *(Baştarafı 1. Sayfada) ve Tugrul Özbek'in ortak olarak okunan savunması, Avukat Ce- mal Yücel tarafından bitirildi. Avukat Bedii Yarayıcı ise Abdü- laziz Dem'irayak'ın savunmasını okudu. Bu arada mahkeme heyeti başkanı Talip Orhon, bir ara ka- rar yazdırdı. Kararda daha önce tutuklularca görevinden azledilen Nebi Barlas'ın savunmasını mah- kemede okuması için müzekkere yazılması uygun göruldü. Buna sanık avukatlan ve Devrimci-Sol tutuklularından Tayfun A.Özkök itiraz etti. Hâkım Orhon daha sonra "Tutuklulann bundan son- raki duruşmalarda olay çıkarabi- lecekleri ihtimalini göz önunde bulundurarak artık duruşmalara getirilmemeleri" yolunda ara ka- rara bir eklenti daha yazdırdı. Avukatların ve sanıklann itiraz- lanriı bundan sonra dinlemeyen mahkeme başkanı hızla, duruşma salonunu terk etti. Sanık aı ukatları ise tutuklu bu- lunan sanıklann savunmasının yapıldığı sırada sanık savunmala- nnın yarıda kesilmesinin savunma hakkının butünlüğünü zedeleyici niteük taşıdığını söylediler. üalçın (Başıarafı I. Sayfada) davada yargılanan aralannda Bil- gesu Erenus'un da bulunduğu 5 kişi hakkıııda ise beraat karan ve- rildı. 18 Eylül 1988 tarihinde Gazian- tep'teki Burç Sineraası'nda refe- randum nedeniyle düzenlenen bir toplantıda, "Doğu bölgesindeki insanlar kendi mücadelelerini ken- dileri yapmalıdırlar'" biçiminde konuştuğu savıyla hakkında Ma- latya DGM'de dava açılan yazar Yalçın Küçük. 4 yil 2 ay hapis ce- zasına çarptırıldı. Mahkeme heye- ti, Yalçm Küçük hakkındaki ceza- yı Türk Ceza Yasası'nın 142/3. maddesini oluşturan, "Irk müta- laasıyla rnili duygularını yok et- raek ve bu amaçla propaganda yapmak" suçlamasıvia verdi. Mahkeme heyeti başkanı Ali Cey- lan. "Küçük hakkında tutuklama karan almmadığını, bu kararm dosyanın Yargıtay'dan dönmesin- den sonra alınabileceğini" söyle- di.Aynı davada yargılanan Melı- met Emin Sert, Sait L'ner, Nuray Güvenilir ve Bilgesu Erenus hak- kında ise konuşmalarının cezayı gerektirmediği bildirilerek beraat karan verildi. Öıe yandan Doç. Yalçın Küçük ve arkadaşları hakkında Toplum- sal Kurtuluş Dergisi'nde yayımla- nan yazılan nedeniyle Ankara DGM'sinde görülen davarun dos- yası da bilirkişi heyetine gönderil- di. Dava savcısı muıalaasında Yal- çın Kücuk için beraal, Bilgesu Erenus !çin gorevsizlik, Hüsnü Öndul için ise 13.5 yıl hapis ceza- sı talebinde bulunmuştu. (Baştarafı I. Sayfada) ve Istanbul'da meydana gelen olayları üzüntüyle karşıladıkları- ru belirten Akbulut, "Bunlar, 'Acaba 12 Eylül öncesi hadisele- re yeniden mi başlıyoruz? Yoksa Türkiye'nin kalkınması ve birlik beraberliğinin sekteye uğratılması için başiatılan hareketler mi?' di- ye hepimizin düşünmesi gerekir" biçiminde konuştu. Ne amaçla yapılırsa yapılsın hükumet olarak olayları "karar- lılıkla ve ciddiyetle lakip ettiklerini" savunan Akbulut, "Bu gibi hadtselere miisaade et- meyiz. Bu gibi olaylar karşısında hiçbir mazeret kabul edilemez" dedi. "Terörün müdafaası veya terörii gerçekleştirmek isleyenle- re hoşgorü göslerilmesi mümkün değildir" diyen Akbulut, olayla- nn yinelenmemesi için her turlu çabanın gosterildiğini söyledi. İnönii SHP grup toplantısında konu- şan Genel Başkan Erdal İnonu, te- rör olaylanndaki tırmanmanın herkese kaygı verici olasılıklar ammsattığını söyledi. Bu nedenle terorizmin üzerine ciddiyetle gidil- mesi gerektiğini kaydeden İnönu, "Yapılması gereken şey, önce bu olayların faillerini bulup adalete teslim etmektir. Bunu yapacak olan da hükümettir. Terörii önle- menin yolu olayları aydınlatmak- lır'" dedi. Bu konuda hukumeıe yardımcı olacaklarını vurgulayan İnönü, SHP grubunun önerdiği terör konusundaki genel goruşme teklifinin tüm partilerce kabul edilmesinin sevindirici olduğunu belirtti. Muhalefetin erken seçim iste- mesiyle terör olaylanmn birbirine karıştınlmaması gerektiğini anla- tan Inonu. "Muhalefeti, 'Türki\e: de terör ortamı hazırlıyor' diye suçlamak son derece vahim bir hatadır. Kendi bindiği dalı kes- mekten başka bir şey değildir. Böyle bir şeyi bir daha yapmala- nnı istemiyorum" dedi. SHP Ge- nel Başkanı partilerin teröre kar- şı birlik olmaları gerektiğini de vurguladı. Demirel DYP Genel Başkanı Suleyman Demirel de parti grubunda yaptı- fı konuşmada, terör olayları kar- şısında herkesin birlikte tavır al- ması durumunda bunları yapaıı- ların maksatlanmn, kursaklann- da kalacağını söyledı. , Demirel 1980e gelirken dökü- len kanlann hesabını yapmak ye- rine, siyasetçilerin yakasına yapı- şıldığını anlattı. DYP lideri, Baş- bakan Akbulut'un terör olayları konusunda yaptığı, "Ne zaman Türkiye kalkınmaya,%düzluge çık- nıaya başlasa bu olaylar başli)or" değerlendirmesini eleştirirken de şöyle konuştu: "Bu çeşit olaylar yüzünden ül- key i yönetenlerin başı derde girer- se girsin demek namertliktir. Biz iddiamızı kana bulamadan mille- tin oyuyla vapacağız. Turkiye kal- kınmaya başladığı zaman bu olay- ların başladığını soyluyorlar. lşte bu kafayla bir yere varamazsınız. En kolayı cinayet işleyenin üzeri- ne varmıktır. Siz onu yapmadık- tan sonra. içte ve dışta kim oldu- ğunu bilmediğiniz ve soy lemedigi- niz kimin üstüne varabilirsiniz?" RP ve MÇP'den RP Genel Sekreteri Oğuzban Asiltürk, Prof. Muammer Ak- soy'un öldürülmesi olayının "provokasyon" olduğunu, bazı çevrelerin ısrarla Aksoy'un başor- tüsüne karşı oluşu nedeniyle oldü- ruldüğü yolundaki ıddialarının hiçbir tutarlı yönü olmadığıru soy- ledi. MÇP genel merkezinden ya- pılan açıklamada da yetkililerin varsayım ve demeç üretmek yeri- ne, bir an önce katil veya katilleri belirleyerek kamuoyuna açıklama- sı istendi. Gensoruya ret SHP Hakkâri Milletvekili Cumhur Keskin ve 38 arkadaşı ta- rafından', "Güneydoğu'da meyda- na gelen terör ola> lannı önleyerae- diği" gerekçesiyle hükumet hak- kında verilen gensoru önergesi dün Meclis'te ANAP'lı milletve- killerinin oylarıyla reddedildi. Aksoy için toplant» Prof. Muammer Aksoy'un öl- dürülmesi dün İstanbul'da "siya- sal yelpazenin değişik kesimleri"- 'ne mensup kişilerin katıldığı bir toplantıda kınandı. 6 kişinin katıldığı toplantı yak- laşık 40 dakika sürdü. "tslamcı .kesimden" Hüseyin Hatemi ile Ali Bulaç'ın katıldığı toplantıda, Mural Belğe, Ziilfü Dicleli ve TSIP eski yöneticilerinden Çağa- tay Anadol'la Bahri Savcı konuş- tular. İHD tstanbul Şube Başka- nı Emin Galip Sandalcı'yla RP'li ve eski • adalet bakanlanndan Oğuzhan Asiltürk toplantıya ka- tılacaklannı bildirmelerine karşın gelmediler. Toplantının Mnnıt Belge, Çağataj Anadol ve TBKP sözcülerinden Zülfü Dicleli tara- fından imzalanan davetiyesinde ise, "Terörün tırınandınlma eği- limi gösterdiği bugünlerde de- mokrasi isteyen nerkesin birleş- mesi büyük önem taşıyor" denil- di. Konuşmacılara izleyiciler ta- rafından vöneltilen bazı sorular- la kimi zaman bir "raezhep tartışmasına" çekilmeye çalışılan toplantıda hemen tüm konuşma- cılar bütün politik, hukuksal ve demokratik kuruluşlara çağrı ya- pılarak, "Bu gibi kanlı komplo- lann halk önunde teşhiri ve lanet- lenmesi mücadelesine katkıda bu- lunulması gerektigi" goruşu savu- nuldu. (Baştarafı 1. Sayfada) 25 yıl birlikte görev yapan Av. Ha- lit Çelenk, "ölümle tehdit" edil- di. Ankara Barosu avukatlanndan Cemal Özbey'in de tehdit edildi- ği ve korunması için Ankara Em- niyet Müdürlüğü'ne başvurduğu öğrenildi. Federal Aimanya Sosyal De- mokrat Partisi (SDP) Bonn'da yaptığı açıklamada, Prof. Aksoy- un öldürülmesini kınadı. Türkiye 1 nin, değerli bir demokrasi ve in- san haklan savunucusunu kaybet- tigini bildirdi. Öte yandan DSP Genel Başka- nı Bulenl Ecevit, Cumhurbaşka- m Turgut Özal'ın Prof. Muammer Aksoy'un olümüyle ilgili açıkla- masını eleştirdi. Ecevit, Özal'ın bir dedektif gibi tahminler yurütme- sini doğru bulmadığını söyledi. Hcevıt, Cumhurıyet muhabiri- nin sorusunu yanıtlarken şöyle konuştu: "Provokasyon, etbette soruşrur- mayi yüriıtenlerce uzerinde durul- nusı gereken olasılıklardan biri- dir. Henüz soruşturmanın ilk aşa- malarında bulunulduğu için ben kendi adıma da partira adına da böyle varsayımlar uzerinde dur- ma\ı. tahminlerde bulunmayı şu aşamada doğru bulmuyorum. Gerçi, değişik toplum kesimleri, kamuovu odakları veya muhale- fet partileri bu lür olaylarla ilgili olarak tahminlerde bulunabilirler, değişik varsayımlar uzerinde du- rabilirier, ama bence vönetimin başında bulunanların bu aşama- da kendi tahmin veya teşhisleriııi açıklamalan sakıncalı olabilir. Çünkü bu şekilde soruşturmayı vürütenleri şaşırtarak güç durum- da bırakabilirler. Hele Cumhur- başkanı'nın bu tür olaylarda bir dedektif gibi tahminler yürutme- sini hiç doğru bulmam. Istelik iki olayda da aynı marka Ubancanın kullanılmış olmasını iki olayı bir- birine bağlayan bir kanıt gibi gös- termek sanınm dedeküfliğe de uy- maz." Aksoy'un öldürülmesi olayına başlangıçta "ideolojik amaçla adam öldürme" teşhisi koyan An- kara DGM Başsavcısı Nusret De- miral, birlikte çalıştığı cumhuriyet savcıları ile olayı soruşturan gü- venlik birimlerine olay konusun- da konuşma yasağı koydu. Demi- ral, kendisi de olayla ilgili konuş- mama karan aldı. Cumhuriyet'in edindiği bilgilere gore Ankara Emniyet Müdurlüğü bunyesinde olusturulan değişik araştırma grupları, Aksoy'un ol- dürülmesine ilişkin ortaya atılan çeşitii olasılıkları gizlilik içinde araştırıyor. Ancak bu araştırma- larda, henüz olayı aydınlatabile- cek ya da soruşturmaya ışık tuta- bilecek önemli herhangi bir ipu- cu da elde edılemediği ka>dedildi. Emniyet Genel Müdurlüğu'nde bulunan Terörle Mücadele Daire- si'nin de olaya ılışkin bir araştır- ma başlattığı ve bu konuda soruş- turmayı yürüten güvenlik birim- lerine yardımcı olabilecek verile- ri değerlendirmeye başladığı ifa- de edildi. MlT'in de elindeki bil- gileri gozden geçırerek soruştur- maya ışık tutabilecek bilgileri, so- ruşturmayı yürüten Ankara DGM Başsavcılığı'na iletmeye başladığı öğrenildi. Prof. Aksoy'la Türk Hukuk Kurumu'nda 25 yı! birlikte görev yapan Av. Halit Çelenk, "ölümle tehdil" edildi. Çelenk'i önceki ge- ce telefonla arayan bir kişi "Sıra sende" dedi. Ankara Emniyet Mü- durluğü'ne başvuran Çelenk, ön- lem alınmasını ve korunmasını is- tedi. 'Dur'ihtarına uymadüar Polis İstanbul Haber Servisi — "Kuşkulu olduklan" gerekçe- siyle kendilerine yapılan "dar" uyarısma uymadıklan öne sürtt- len bir grup üniversite öğrenci- sinin ardınd.m siyasi polisler ateş açtı. Istanbul Cniversitesi merkez binasının yakınında meydana gelen olay çevrede bu- lunan yurttaşlaı arasında heye- cana yol açarken "kuşkulu" 6 üniversite öğrencisi gözaltına alındı. Siyasi polis yetkilileri, ya- kalandıktan sonra Beyazıt Ka- rakolu'na getirüen öğrenciler konusunda aynntılı acıkiama yapmaktan kaçmdılar ve "Kaş- kulu olduklan için aldık. du- rumlanm gözden geçireceğiz" diye konuştular. Olay saat 15.30 sıralannda t.Ü. merkez bina dışmda bulu- nan yabancı diller bölumü bina- sı yakınında meydana geldi. Görgü tanıklanmn ve siyasi po- lis yetkililerinden elde edilen bil- gilere göre yaklaşık 15 kişilik kızJı-erkekli bir öğrenci grubu, yolda yürürken "dur" ihtann- da bulunan siyasi polisleri göriip koşmaya başladılar. Jeofızik bölumü üe yabancı diller boiü- mu binası arasında bulunan bir ara sokakıan V'ezneciler'e doğ- ru yönelen öğrencilerin ardın- dan siyasi poiisler otomatik si- lahlaria ateş etmeve başıadılar. Bu sırada ara sokagııı öteti ucu- nu da Eminönü Emniyet Arnir- liği'ne bağlı ekipler kesti. Öğ- rencilerden İsmail KüpeliogİB (21), Özer Kocatepe (22), Mus- Ufa Yümaz (20), Feride Civelek (20), Ayfer Lslu (22) ve tatma Şahika Acar (19) bu srrada po- lıslerce gözaltına aündüar. FARUK BİLDtRİCİ ANKARA — SHP Içel Millet- vekili ve TBMM "Horzum Araş- tırma Koraisyonu" üyesi Fikri Sağlar, Muammer Aksoy'un öl- dürülmesi olayı ile "Horzum" olayının ilişkisi oiabileceği iddia- sında bulundu. Sağlar'a yöneltti- ğimiz sorular ile yanıtlan şöyle: "— Sizce Horzum olayı ile Mu- ammer Aksoy'un öldürülmesi arasında bir ilişki olabilir mi? SAĞLAR — Bence sadece Ke- mal Horzum olarak ele almak doğru değıl. Horzum olayı Türki- ye'deki mafya-işadamı-bürokrat- politikacı bağlantısı ile egemenli- ğini kurma ve kamu kaynakları- nı kendi çıkarları doğrultusunda kullanma düzenlerinin birer sem- bolü olarak görüyorum. — Sizce Muammer Aksoy'un Horzum olayındaki çabalan ne- dir? Akso), olayın bazı yönleri- nin ortaya çıkarılmasında etkili oldu mu? SAĞLAR — Emlak Bankası'- nın, Horzum'dan olan hakkını alabilmesi doğrultusunda Muam- mer Bey'in çok ciddi çalışmaları oldu. Özellikle hukuk oyunlanna girilmesini engellemek amacıyla getirdiği görüşler, hukukun üs- tunJûğünu ve adaletin yerine ge- tirilmesi, hakların korunması doğrultusunda gösterdiği gayret var. Fakat işin enteresan yanlann- dan birisi -bendeki raporların bi- risinde de açıkça görülüyor- Mu- ammer Bey'in Horzum'a karşı olan davadaki savunmasını Em- lak Bankası yöneticileri, Bülent Şemiler'in adamlan pek beğenmi- yorlar. Beğenmemelerinin nedeni verdikleri raporda belli değil. Da- vanın neticelenmesi doğrultusun- da pozitif tavır takındığı için be- ğenmeyebilirler. Çünkü ben, Bü- lent Şemiler'in Kemal Horzum davasında bankanın hakkını ko- rumak isteğinde olduğuna inan- mıyorum. Aksine Şemiler, Emlak Bankası'nın Horzum'a açtığı da- va ile ve Horzum olayını ön pla- na çıkararak kendi yaptıkları su- ıistimalleri, usulsüzlükleri, kay- nakların yandaşlarına dağıtılma- sını gizlemek için bir kalkan ola- rak kullanıyor. Bir taşla birkaç kuş vuruyor böylece. — Aksoy'un Horzum'un mah- kûm olmasında da etkisi oldu mu? SAĞLAR — Kemal Horzum'- un mahkûm olmasında etkisi ol- du tabii. Horzum'un mahkûm ol- masında bir etki de Meclis'te araş- tırma komisyonunun kurulması- dır. Bu komisyonun kurulmasıy- la Horzum konusundaki karar verme süreci hızlandı. Ortaya çı- kan tabloda belli duzeni kurmuş ve devam etmiş insanları bu geliş- meler ürkütebiliyor. Türkiye'de 1980'den bu yana silah kaçakçı- lığı yapan hiç kimsenin hüküm giymediğini görüyoruz. Oysa 12 Eylul'ün yapılmasının en önemli nedeni olarak silah kaçakçılığı gösteriliyor. Hayali ihracatçılar 'Biz bir konuşursak' diyorlar. He- men af çıkarılıyor, yargı baskı al- tında tutuluyor. tlk defa böyle bir usulsüzlük yapan, devleti dolan- dıran bir işadamı mahkûm olu- yor. — Böyle bir olayın ortaya çık- ması Horzum komisyonunun ça- lışmalarını engeller mi? SAĞLAR — Ben Muammer Aksoy'un öldürulmesinden, par- timizin kurultayından, birkaç gün önce genel başkana bu konudaki düşüncelerimi aktardım. Erdal lnönü'ye adım adım da bazı şey- lerin tezgâhlanabileceğini söyle- dim. Çünkü bizim komisyonu- muz çok kimseyi ürkutecek bir komisyondur. Biz bu komisyon- da çalışıyoruz. Dolayısıyla da bü komisyon üyelerinin güvenlik al- tına alınması, sahip çıkılması ge- rekir diye kendisine söyledim. Ama Sayın Genel Başkan bu söz- lerimi herhalde dikkate almadı. Ama Aksoy'un öldürüldüğü ge- ce arabasında, 'Fikri Bey baaa bunlan bir parça anlatmıştı' de- miş. Onun üzerine Sayın İnönü, 'mafya raıdır, değil midir?' diye bir açıklama yaptı. Bence entere- san olan o. Yani Erdal Bey'in bu konuda çok lakaythğı var. Bunu da üzülerek karşıhyorum. CÛNEYT ARCAYÜREK yazıyor (Baştarafı 1. Sayfada) "partilerin birleşmesini" sağla- yacak girişimlere heves duyuyor. Hatta SHP'nin terörle ilgili genel görüşme önergesinin müzakere- si sırasında iktidardan muhale- fete kadar her kesimin "demok- rasi içinde çözüm" arayışında bir araya gelmesini, birleşmesini is- tiyor. "Teröre karşı birlik" önümüz- deki hafta gerçekleşecekmiş gi- bi görünüyor. Partiier arasında sürdürülen görüşmeler olumlu sonuç verirse, bakarsınız ortak bir önergeye üç parti imza atmış. Doğrusu bu birleşme, 1980'lere göre demokratik yaşamımızda olgunluğa yöneldığimızi kanıtla- yan ileri bir adım olacak. inönü, terör önergesinden umutlu görünüyor. Demirel, te- röre karşı partiier arası eylem bir- liğinin olgunlaşmasına yan tutan konuşma yapıyor. Kuşkusuz bu arada, ülkenfn içinde bulunduğu koşullar, dış polıtıkadakı gerıle- meyi işaret eden olaylar, TÖ'den hükümete kadar içine düştüğü- müz ikilemler bir bir sıralanıyor. Demirel yetkılilerden gelen klasik devlet nutuklarına değini- yor, "dökülen kan yerde kalma- yatak". Bu kafayla "kalır" diyor. Bugün Aksoy, yarın bir başkası. "Cinayeti işleyenle işletenleri" devlet bulmadıkça, cinayet işle- yenin yanına kâr kalır havası da- ğılmayacak. Ya önlem? Yapan- la yaptıranı ortaya çıkarmaktan başka önlem yok! Bu arada ülkeyi yönetenlerin kafasından yayılan seslere, de- ğerlendirmelere bakınız: Muha- lefetin erken seçım ıstemıyle te- rör olaylarını ANAP birbirine bağiıyor. İnönü davranışı "vahim bir hata" diye nitelerken, Demi- rel, Başbakan Akbulut'un "ne zaman Türkiye ekonomiyi düzel- terek kalkınınaya girişse, ıçer- den ve dışardan bu faalıyetlerın başlatıldığım" TV'den halkadu- yurmasına değiniyor. Hükümetin terör olayını bağladığı ana gerek- çe, işte bu. "Bu kafayla sorunu çözemezsiniz" diyor Demirel. TÖ ise başbakan iken kendi- sine kurşun sıkan tabancayla Aksoy'u öldüren silahın benzer- liği uzerinde duruyor. Bir "kışkırtmayı" söz konusu ediyor. "Provokasyon" pekâlâ, ama hangi amacı gerçekleştirmek için? Eski günler olsa gerekçe hazır, hemen söylenirdi: "Devlet düzenini yıkarak totaliter bir re- jim getirmek isteyenlerin marifetleri" der, çıkardık işin için- den. Totaliter dedikleri rejimler ka- buk yırtıyor, çok partili rejimlere gidiyor. Dışardan yansıyan ha- vayla içerde totaliter rejim iste- ğinin birlikte yaşaması olanak- sız. Daha başka gözle, terör olay- larını yeni açılışlann ışığında de- ğerlendirecek bir devlet politika- sına gereksiniliyor. Bizimkilerin kafası değişmez değerler arasın- da. "Hababam sınıfında" ders görenlerin alışkanlığıyla aynı ye- meği pişirip önümüze koymaya çalışıyorlar. Bugün, düne oranla teröre karşı birleşerek ileri bir adım at- maya hazırlanıyoruz. Oysa, 1980'den önce dökülen kanlann hesabını göremedik. Anarşi, yö- netim değişikliğinin başlıca ara- cı oldu. Rejimi askıya alanlarte- rgrün, anarşinin kökünü kazıya- cağı yerde rejimin ve siyasetçi- nin yakasına sarıldı. 80'den ön- ce altı bin kişi öldürüldü. Kaçının katili ve cinayetlerın kaynağı or- taya çıkarıldı? Bugün aynı noktaya geldik. Ci- nayetler işleniyor, başkentte sı- lahlı üç önemli olay oluyor, em- niyet müdürü başarılarından ötü- rü "taltifen" İstanbul'a atandı, atanacak. Yapanla yaptıran or- tada yok. "Oğlum bina okur, döner dö- ner yine okur." On yılda vardığımız sonuç.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle