05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 4 ŞUBAT 1990 Mııa mjıier AksM\BL d a K •vcl •*•; HIFZI VELDET VELIÖEDfcOĞEÜ Sanki bir boşluk içindeyim. Muammcr Akso> ol- madan bir yaşamın, onu seven herkes gibi, benim için de çok buyuk bir eksiklik olduğunu daha de- rinden kavrıyorum. Muammer Aksoy, Ataiürk dev- riminin ülkemize getirdiği ışığın, ozellikle laiklik il- kesinin o denli bilincindeydi ve bu değerleri koru- mak, yaşatmak için o denli etkin ve kendini har- carcasına çırpınır, çalışırdı ki, bitmez tükenmez enerjisinin bir gun sağlığına zarar verecek kenede taşacağından korkardım. Muammer'in yokluğuna bir türlü katlanamıyorum ve sanırım yaşadığım su- rece buna katlanmam gerçekten güç olacak. Ülkemizde çok seyrek yetişen biiim ve sanat adamlarımızdan Doç. Bedrettın Cömert'e, Prof. Bedri Karafakioğlu'na, Prof. Umıt Doğanay'a, Prof. Cavit Orhan Tutengil'e ve daha birçoklanna, ileride ülkeye hızmet edebilecek, lider olabilecek rii- telikteki birçok gence nasıl kıydılarsa Muamrner Aksoy'a da öyle kıydılar. Saydığım bilim adamla- nnın sağ ya da sol uçlarla ilgileri yoktu; eylemcı de- ğildiler. Yalnızca fikir uretiyorlardı. Bilgin kişiler- di. Muammer Aksoy ayrıca duşün savaşımcısıydı. Ülkemizin onurlu bir yaşam sürdurmesinin ancak Atatürk ilkelerinin korunmasıyla olanaklı bulun- duğunun bilincinde olduğu için, bu uğurda bütün bilgisiyle, inanmışlığı ve enerjisi ıle ve de bütün yu- reklüik ve yiğitliğiyle duşun savaşımı veriyordu. Ama bilmediğimiz iç ve dış odaklar Türkiye'nin onurlu ve başı dik yaşamasıru istemiyorlardı. Bu- nu önlemek için kendilerine göre bir amaçları ve o amaca ulaşrnak için de bir planları vardı. Amaç- ları uğruna göze almayacaklan kıyım yoktu. Tetiği çekenler yalruzca birer robot, birer kiralık katil idi- ler. Abdi lpekçi'nin oldurulmesinin ardındaki giz nasıl tam aydınlığa kavuşmadıysa bir kısmının ad- larım saydığım bilim ve sanat adamlarının ölumle- ri ardındaki esrar perdesi nasıl aydınlanmadıysa korkuyorum, Muammer Aksoy'un öldürülmesin- deki nedenler ve gerçek katiller de bulunmayacak. bu alçakça cinajmin ardındaki karanlık, Turkiye- nin ayıbı olarakjkalacaktır. v «. * w * * " • * * Aksoy'u tam 56 yıldan beri tanıyorum. Istanbul Hukuk Fakültesi'nin daha birinci sınıfında, 17 ya- şında, içi içine sığmayan, enerji dolu bir genç ola- rak karşıma çıktı. Sanki doğuştan hukukçu yara- tılrruş gibi olayları, hukuk sorunlarını, hukuk ku- rallannın konuluş nedenlerini hemen kavıardı. Çok az bir süre sonra yönelttiği sorular, kimileyin şa- şınıcı olurdu. Hatta bir defasında büyük hukuk bil- gini Ord.Prof. Schwarz'a, ders bittikten sonra yo- neltmiş olduğu bir soru karşısında, Schvvarz'ın bir sure duraksadıktan sonra, "Bunu duşüneyim, in- celeyeyim, yannkı dersten sonra size cevap veririm" dediğini anımsanm. Çünkü bu Alman profesörle Muammer Aksoy arasındaki konuşmada ben çevir- menlik yapmıştvm. Sımf arkadaşları arasında da hayranlık, saygın- lık ve büyük bir sevgi uyandırmıştı. On yedi yaşın- da genç bir lider niteliği taşıyordu. Her yıl sınıf bi- rincisi oldu ve fakulteyi de birincilikle bitirdi. O tarihten sonra hem duşunce hem dostluk iliş- kimiz son güne kadar sürdu. Ölumünden on gün önce bizdeydi. Bir gun önce de telefonla göruşmüş- tük. Kurucusu olduğu Atatürkçü Düşünce Derne- ği bildirisinin son hazırlıklannı yapıyordu. Bu 56 yılhk dostluk süresince asker ocağında da (ayn ayn kıtalarda olmakla birlikte) beraber olduk. Trakya'da ikinci askerliğimizi yapıyorduk. O, Çer- kesköy'de yerleşik kıtada, ben ise Uşaktabya'da ça- dırlı ordugâhtaki 43. Alay Koşulu Topçu Karargâ- hı'nda idim. tkinci Dünya Savaşı sürüyordu. Bizim alayın günlerce süren bir manevrasından dönerken Çerkesköy'deki karşılaşmamızda beni, atımın üs- tünde yarı donmuş bir halde görünce hemen oda- sına göturdu, sac sobasıru ateşledi, çay demledi. Ba- zı pencerelerinde cam yerine karton çakümış bu der- me çatma odadaki konukluk, ondan sonra çok kez aramızda konuşma ve gülme vesilesi oldu. Daha sonra gerek Ankara, gerek Istanbul Hukuk Fakül- telerindeki bilimsel etkinliklerde çok kez birlikte ol- duk. 12 Mart faşizmi sırasında Istanbul'da Prof. Ta- rık Zafer Tunaya ve Prof. Ismet Sungurbey ile bir- likte gozaltına alındıklarında hemen aynı gün ken- disine çok gerekli eşya ve malzemeyi içeren küçuk bir bavul goturdum. Beni, kapalı bulunduğu kışla- ya almadılar. Yalnızca, kontrol ettikten sonra ba- vulu gotürduler. Istanbul'da bulunduğu sürece bir- çok kez ziyaretıne gittimse de, nobetçi odasında yaz- dığım birkaç satırhk pusula ve ondan aldığım ya- nıtla yetınmek zorunda kaldım. Sanki her an kaç- maya hazır, korkunç birer katil muamelesi goru- yordu bu bilim adamları. Uzüntüm sonsuzdu, ama elimden bir şey gelmıyordu. Daha önce 27 Mayıs 1960 Devrimi sırasında ye- ni bir anayasa hazırlamak için gerek lstanbul Hu- kuk Fakultesi Bilim Kurulu'nda, gerek Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu'nda birlikte çahşmış- tık. Demokrasinin, laik ve sosyal devlet ilkesinin şaş- maz savunucusuydu. Temsilciler Meclisi'nde Ana- yasa Komisyonu sozculüğunü bilgi, inanç dolu ki- şiliğiyle buyuk bir başarı içinde yerine getırmiştı. Çok daha öncelere gidersek, Muammer Aksoy1 un Zurih Hukuk Fakültesi'ndeki doktora oğrenci- liği sırasında karşılaşmıştık onunla. 1937 yılında Adalet Bakanı Şukrü Saracoğlu'nun çağrılısı ola- rak Turkiye'ye gelip Istanbul'da iki, Ankara'da da bir konferans vererek "sosyal devlet" kavramından ülkemizde ilk kez söz eden ünlu lsviçreli Profesör "August Egger"in yanında doktora yapıyordu. İki buyuk cilt tutan Aİmanca doktora tezi, evlilik dışı çocukların dunımunun duzeltılmesi konusunda he- men hemen butün dunyanın uygar ulkelerindeki hu- kuksal çözümlere yer veren karşılaştırmalı bir ka- rakter taşıyordu. Bu iki ciltlik buyuk kitap bugun bile, yalnız tsviçre'de değil, butun dünya hukuk âle- minde "kaynak yapıt" olarak değerini korumakta- dır. Kısacası MuammeT Aksoy ile 56 yılhk yaşamı- mız, daha birçoklarını anlatmadığım, nice böyle karşılaşma, birlikte çalışma ile geldi, geçti. En son olarak Atatürkçü Düşünce Derneği'ni kurarken be- nim başkan olmamı istiyordu. Sağlık durumumun elverişsizliği yuzünden dernekte eylemli çalışma ola- nağı bulunmadığı için onun ısrarlı isteği üzerine, derneğin onursal başkanhğını kabul ettim. Bu der- neği kurmak için tam 8 aydan beri türlü bürokra- tik güçlukler yuzünden neler çekti, neler... Ama bü- tün güçlük ve engelleri aştı. Dernek kuruldu, bil- dirisini benimle de konuşarak hazırladı. Perşembe gunü yayımlayacaktı. 31 Ocak 1990 Çarşamba ak- şamı bu onurlu son ile yaşamını noktaladı. Daha doğrusu noktaladılar. Şimdi butun Atatürkçü kuruluşlara, bütün ileri- ci basına, butun Atatürkçü kişilere düşen gorev, hiç durup duraksamadan, hiç yılgınlık göstermeden ya- yında bulunmak. Atatürkçü düşünce yolunda ey- leme geçmektir. Aksoy'a sıkılan kurşunların öcu kurşunla değil, ancak duşünsel eylem ve güçbirliği ile alınır. * • • TRT benden, 2 şubat cuma gunü yayımlanmak uzere uç dakikahk konuşma istedi. Konuşmayı yap- tım. Kış sabahının alacakaranlığında saat 7.50'de verilen bu konuşmayı, belki onu sevenlerden pek çoğu izleyememiştir düşuncesiyle, yazımı bununla bitirmek istiyorum: "Muammer Akso>, biıyük bilim adamlıgının, bü- jiik Ataturkçülüğünün, büyük hukukçulugunun onunde ve ötesinde. her şeyden üstiin olarak buyuk bir vatanse>erdi. Ülkemizin çıkarlannı bütün de- ğerlerden üstiin tutardı. Vatan büyük bir evladını > itirdi. Kederim sonsuzdur. Onunla olan fikir ya- kınlığımızın yanı sıra, derin bir dostluğumuz var- dı. tstanbul Hukuk Fakultesi sıralarında ögrencili- ğinden beri bu dostluk artarak sürdü. Kuçük oglu- ma onun adını koydurn. Böylece evlatlanmdan bi- ri de o olmuştu. Evlat acısının derin ıstırabı için- deyim. Ülkemizde Atatürk ilkelerinin en önemlisi olan laikligi savunanlann ön saflanndaydı. Bu uğurda kurban gitti. Bunda da öncülıik yaptı. Atatürkçü- ler eibet bir gün hem sağ dikta, hem sol dikta he- veslilerine üstün gelecektir. Politikacılanmız ülke- mizin lehlike çemberi içinde bulunduğu şu dönemde terorün yayümasını önlemek için her onlemi alma- lıdırlar. Bu, bir vatan boreudur. Yeni bir karanlığa girmeyelim. Kurşunlan sıkanlara da şunu söylemek isterim: Boyle cinayetlerle ülkemize zarar vermekten başka htçbir sonuca vanlmaz. Düşünce, cinayetle yok edi- lemez. Cinayet, cinayettir. Gün gelir, sizler derin bir vicdan azabı içinde can verirsiniz..." * • • Işıklar içinde yat Muammer... EVET/HAyiR OKHYAKBAL Nedeni Belli Değil mi? "Sebebi ne olursa olsun bir bilim adamına karşı gerçekleşti- rilen bu saldırıyı kınıyoruz" Sayın Özal'ın Basın Sekreterı Sayın Kaya Toperi'nin sözleri- dir bunlar! Basın sekreterleri kendiliklerınden demeç veremezler, kendi- liklerinden cumhurbaşkanı adına konuşamazlar. Bu yüzden Sa- yın Özal'ın düşüncesi, görüşü saymak zorundayız bu acayip sözleri... "Sebebi ne olursa olsun" ne demektir? Bir çeşit cinayeti hoş- görmek anlamı çıkmıyor mu böyle bir yorumdan? Önce, 'Sebe- bi ne olursa olsun" hiçbir cinayet hoşgörülemez! Sebep, Aksoy : un yılmaz bir demokrasi ve Ataturkçülük savunucusu olması mı- dır? Gericiliğe karşı çıkması mıdır? Nedir öldürülmesinin sebebi? Sayın Özal adına yapılan böyle bir yorum bağışlanmaz bir ifade biçimidir. Bir sürçü lisan sayabilir miyiz bilemem. Öyle olsaydı, basın sözcüsü ertesı gün 'sözlerım yanlış anlaşılmıştır, ben o söz- leri bu anlamda söylemedim' diye bir acıklama yapmakta ge- cikmezdi. Cinayette sebep aranmaz. En haklı nedenlerle işlenen cina- yetlerin suçlulan bile adalet önünde cezalandırılır. "Ben adamı su nedenle öldürdüm" demek hafifletici bir durum sayılmaz. Üs- teiik de apartıman kapısında pusu kurarak, Aksoy'un evine gel- mesini bekleyen, ya da yazıhanesinden çıktıktan sonra peşin- den gelen bir katil için hiçbir hafifletici neden söz konusu olamaz. Diyelim kı katil bellı bir terör örgütünün üyesidir. Aksoy'un ya- zılarından, düşüncelerinden rahatsız olmaktadır. Aksoy'u kendi açısından zararlı bir düşman saymaktadır, böyle bir kişinin orta- dan kaldırılmasında yarar görmektedir Yargıçlar böyle bir ge- rekçeyi hafifletici neden sayabilirler mi? "Sebebi ne olursa olsun..." Sayın Özal, Çardaş Fürstin Opereti'ni izlerken Aksoy cinaye- tini öğrenmiş. Bilmem opereti seyretmekten vazgeçip olay ko- nusunda gereken bilgıleri edinmek ıçın bir davranışta bulunmuş mu? Yoksa Kalman'ın neşeli melodılerini sonuna dek dinlemiş mi? Aksoy'la ilgıli demecinı perde arasında mı söylemiş, alela- cele kâğıt üstüne mı karalanmış bu garip ve anlamsız sözler? Insan merak edıyor doğrusu! Bir kaç gün önce öldürülen polis memuru Çakmakçı ile Prof. Aksoy olaylarını aynı gözle görmek ise büyük bir yanlıştır. Çak- makçı, 1 Mayıs mıtinginde bir genç adamm öldürülmesinden sorumlu tutulmuştur. Olayda bir öç alma söz konusudur. Oysa Aksoy'un öldürülmesinin nedenleri çok daha başka, çok daha karmaşık, toplumu tehdit edicı bir niteliktedir Aksoy, Atatürk dev- rimlerinin bir öncüsü, bir savunucusu idı. Gerıcilik yanlılannın hedeflerinden biriydi. Ortadan kaldırılmasının nedeni onun Ata- türkçü kişiliği idi. Polis memuru Çakmakçı ise bir öç alma kur- banı oldu. İki cinayet arasında hiçbir benzerlik yoktur. Siyasal amaçlı cinayetlerin nedenleri bellidir. O solcudur, bu sağcıdır, öteki Atatürkçüdür. berıki bilmem hangi düşüncededir diye mazeret aranmaz. Çınayet cinayettir. Adam öldüren kişi, ka- tildir. Her katil gibi yakalanıp cezalandırılmalıdır. Şu ya da bu 'neden' davranışının kılıfı olamaz. "Sebebi ne olursa olsun'' açıklaması Sayın Özal'ı güç bir du- ruma sokmuştur. Bir Cumhurbaşkanı böyle bir söz söylememe- li, böyle bir yorum yapmamalı ıdı. En kısa sürede gerekli düzelt- menin yapılmasını bekleyelım. BİLKENT ÜNİVERSİTESI MÜZİK VE SAHNE SANATLARI FAKULTESİ CA2 STÜDYOSU III. CAZ MÜZİĞİ SEMİNERİ 15 -25 ŞUBAT 1990 POLONYALI CAZ USTALARI • JANUSZ SZPROT - Pıyano • TOMASZ SZUKALSKİ - Saksafon • CZESLAVV BARTKOVYSKİ - Baterı • ANDRZEJ CUDZICH - Kontrabas - Gıtar • Uygulamalara aktıf ve ızleyıcı olarak katılmak ısteyenlerın kayıtlan 5-14 Şubat tarıhlerınde yapılacaktır • Posta yoiuyla kayıt yapılabılır • Başvuru formu Fakulte Sekreterliği'nden sağlanacaktır KAYIT KABUL KOŞULLARI ve AYRINTILI BİLGİ İÇİN TEL: 266 41 38 ADRES: BİLKENT ÜNİVERSİTESİ MÜZİK VE SAHNE SANATLARI FAKULTESİ V P.K. 8 MALTEPE 06572 ANKARA J Yazısız... FRANSIZ KÜLTUR MERKEZİ'NDE FRANSIZCA KURSLARI İkincl-dönem kayıtlan: 8 şubattan itibaren her gün saat 9.00-18.00 arası (cumartesi günü saat 13.00'e kadar). Kurs başlangıç tarihi: 12 Şubat 1990 Fransa Başkonsolosluğu - Istıklâl Cad. No: 8 Taksim Tel: 144 44 95 - 149 48 95 Bu deyimi ilk kez iki yıl kadar önce kullanmıştım. Ankara'da ağır, boğucu, isli-puslu bir politik hava vardı. Zaten ne zaman yok ki? Neyse, Işık Yenersu, Asuman Korad'ın sahneye koyduğu 'Bir Kadın, Bir Düş, Bir Oyun' adh oyunda oynuyordu. HÜSNU A.GÖKSEL (ADAM) + (DEVLET) = DEVLET ADAMI (?) + (DEVLET) = (!) Bu yazdığım satırların ve daha aşağıda da yazacaklarımın yukarıdaki denklemlerle hiç- bir ilgisi, ilişkisi yoktur. Ben oldum olası ya- zısız karikatürlere bayılınm. Damıtık zekâ ürilnü görürüm onlan. Benimse ne çizgim ne de damıtık zekâm var. Bu nedenle böyle ürun verememenin hep ezikliğini duymuşumdur. Bu ezikliği giderebilmek için zaman zaman dü- şünür dururdum. Yazısız karikatur oluyor da yazısız yazı neden olmasın diye. Sonunda bir "Yazısız Yazı" denemeye karar verdim. Işte yu- karıdaki altbaşlık, yani iki denklem bu "Ya- zısız Yazı"mn başlığı, daha doğrusu "Yazısız Yazı"nın yarısıdır. Ben eğer "Yazısız" baslığı altına bu iki denklemi yazıp da gazeteye gon- derseydim, elbet ki sepete atılırdı. Bu nedenle bana aynlan yeri dolduracak biı şeyler yaz- mak zorundayım. Bu zorunlulukla bir arabaş- lık koyup birşeyler yazıyorum: Bu deyimi ilk kez iki yıl kadar once kullan- mıştım. Ankara'da ağır, boğucu, isli-puslu bir politik hava vardı. Zaten ne zaman yok ki? Neyse, Işık Yenersu, Asuman Korad'ın sahneye koyduğu 'Bir Kadın, Bir Düş, Bir Oyun' ad- lı oyunda oynuyordu. Kendisi için olağan, baş- kalan için olağanüstü bir oyun çıkarmışü. Pırıl pırıl bir güzellikü sanatı ile. Perde kapanınca soyunma odasına gittim. Boynuna sanldım. Söyleyecek bir övgü sözü bulamamıştım. "Sen dedim, Türkiye'yi guzel yapan insanlardansın!' Yine o yıllardaydı. Eski Turkocağı Salonu'nda Gülgun Sansözen, Feza Gökmen, Çağıl Yücelen'den oluşan "Anadolu Üçhısu"- nün konseri vardı. öyle pek fazla dinleyici yoktu. Atatürk'ün locası da boştu elbet. Kon- serin bitiminde Müşerref Hekimoğlu ile kar- şılaştık. lkimiz de heyecanlıydık, kıvançlıydık, sevinçliydik. Atatürk'ün locasını, onu yıllar- ca önce o locada görmüş insanlar olarak, bir- birimize gösterip bir şeyler söylemeye çalışı- yorduk. Gözlerimiz dolmuştu. Sözcukler bo- ğazımızda takılıyordu. "Var mı, Humeyni'nin böyle üç kııı?" di- yebilmiştim sadece. Sahnenin arkasına, onla- rı kutlamaya giderken, kendi kendıme mırıl- danıyordum: "Türkiye'yi güzel yapan insan- lar... Geçen yılın son konserini, Inönü'yü anma konseri olarak gerçekleştirmişti Cumhurbaş- kanlığı Senfoni Orkestrası. Programda Adnan Saygun'un tkinci Piyano Konçertosu vardı. Orkestrayı Giirer Ajkal yönetiyordu. Piyano- da Gıilsin Onay. Saygun bu konçertosunu, Gîilsin Onay'a adamış. tki sıra önümde otu- ruyordu. O'nu, Aykal'ı, Gülsin Onay'ı aynı açı içinde göruyordum. Mıiziğı dinlerken Ad- nan Saygun'un beyninden çıkan ışmları göru- yordumsanki. Doğrudan Gulsin Onay'a çar- p>an, Aykal'ın aracılığı ile orkestraya yansı- yan ışınlardı bunlar; duyguydu, sanattı, guzel- likti. Konçertonun bitiminde salon ayağa kalk- mıştı. Ayakta alkışlıyordu konçertonun yara- tıcısını, orkestrayı, şefi, solisti. Konser salon- larında yalnız sanatçılar ayakta alkışlanır çün- ku. Orkestra da ayağa kalkmıştı. Sahnede Say- gun, sağında Gulsin Onay'ın, solunda Gurer Aykal'ın elinden tutmuş, uçü birlikte kendi- lerıni ayakta alkışlayan salonu selamlıyorlar- dı. Onlar da Türkiye'yi güzel yapan insanlar- dı. Bu satırları yazınca duşundüm: Yalnız sa- natçılar mıdır Türkiye'yi güzel yapan insan- lar? Değil elbet. Orneğin ben Silivri'de bir bah- çivan tanıdım. Adı tsmil An. 60 yaşlarında var. Karı-koca Orta Anadolu'da bir yerden göçmüşler. Birkaç yıldır özel bir evin geniş bahçesinde çalışıyorlar. O evi ve bahçeyi yıl- lardır bilirim. Tam deniz kıyısında. Evin sa- hibi bir türlü çim tutturamamıştı bahçede Toprağı değiştirdi, çeşitli gübreler, çeşitli çim tohumları denendi. Bir türlü olmadı. Sonun- da, fırtınalı havalarda deniz suyu serpintisi çi- mi yakıyor dendi, vaz geçildi. Ismai Arı vaz- geçmedi. Uğraştı. didindi, ayrık köklerini el- leri ile durmadan, bıkmadan temizledi, kaç kez toprağı belleyip havaJandırdı. Ve bir "Eş- ref Üren Yeşili"ne boyadı koca bahçeyi. Gül- ler, sarmaşıklar, yaseminler, hanımelltri, çe- şit çeşit çiçekler serpiştirdi üzerine. Çiçekle- rin çoğunun adım bilmiyor. Bildiklerini de yanlış söyluyor. Zaten dağarında beş yüz söz- cuk ya var ya yok. Bir gun karı-koca çiçeğin yanına çömelmiş gördüm onlan. Yanlanna git- tim. tncitmekten çekinir gibi çiçeği özenle tut- muş ortasından bir yeri gösteriyordu karısı- na. Beni görünce gülumsedi. Parmağı ile çi- çeğin yapraklarını yavaş yavaş açıp ortasında sarıdan kahverengine dönüşen renk değişimi- ni gösteriyordu. "Bak dedi, şunun guzelliği- ne bak". Yüzü apaydınhktı, gözleri pırıl pınl- dı, mutluydu. Bu aydınlık, bu mutlulukla Türkiye'yi guzel.yapan insanlardandı. Sonuç îşte o zaman anladım ki herkes, ama her- kes Türkiye'yi guzel yapan insan olabilir. Cumhurbaşkanı da Turkiye'yi güzel yapan in- san olabilir, başbakan da olabilir. Bakanlar da parlamenterler de politikacılar da polis- ler de Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcı- sı da YÖK üyeleri, üniversite rektörleri, dekan- lan, profesörler, pazarda maydanoz satan ço- cuk bile... Herkes herkes. Yeter ki giizel'i bil- sinler, giizel'i sevsinler, güzel'i üretebilsinler. Türkiye'yi güzel yapan insanların sayısı art- tıkça Türkiye de daha guzel, daha daha güzel olacaktır. Evet, işte böylece, bir şeyler yazıp bana ay- nlan yeri doldurmuş oldum. Şimdi "Yazısız" yazımı da bitirebılirim artık: (DEVLET ADAMI) - (DEVLET) = ADAM (!) - (DEVLET)= (SIFIR) PENCERE Anadolu'da Sırat Köprüsü Kurmak. Eskı yıllarda arada bir Milhyet'e uğrardım Hiç unutmam, bir gün koridorda Refi Cevat'a rastladım Üstad, çevresıne toplanan gençlere yüksek sesle anlatıyor: '— Monşer" diyor, "saçının telınin ucundan ayağınm tırnağı- nın ucuna kadar kadın..." Meraklandım. Kim bu kadın? Kulak mısafiri olunca sözü edilerı kadının Şehir Tiyatrosu'ndan bir oyuncu olduğunu öğrendim. Üstad, sanatçı bayanı gecele- yin sahnede izlemiş; ertesi günü duygularını yansıtıyor. Adı ge- çen oyuncuyu tanıdığımdan, Ulunay'ın coşkusuna şaştığımı da eklemeliyim Ne var ki, bu anlamda değişik yaklaşımları hoşgörmeli: bir ka- dının (ya da erkeğin) değerlendirilmesinde nesnel ölçüt yoktur. • Peki, yurtseverliği nasıl ölçeceğiz? Bir görevli tutukluları cezaevi avtusunda sıraya dizmiş; emir veriyor: — Şimdi hepinize teker teker Istiklal Marşı'nı söyleteceğim; ne mal olduğunuzu anlayacağım; doğru dürüst söyleyemeyenin ca- nma okuyacağım. 12 Eylül'ün işkencehanelerinde sanıklara zorla İstiklal Marşı'nı söyletmek yurtseverlik miydi? iyı arabesk söyleyen ya da biraz müzik kulağı, biraz sesi olan kişı, milli marşımızı yanlışsız söy- lerse, yurtsever mi sayılmalı? Keşke tansıyon aleti gibi bir şey olsa, yurttaşın koluna takıp yurtseverliğini anlamak için göstergeye baksak. Ne yazık ki böyle bir olanak yok.,. "Devlet-miilet-bayrak" adına bir yurttaşa işkence eden mi da- ha yurtseverdir? işkence edilen mi? • Sevgilı Muammer Aksoy'un öldürülmesinden sonra kimi ga- zetede yapılan yayınların kaygı verici yönleri ağır basıyor; kimi gazeteciler kurcalıyorlar: Aksoy Tanrı'ya ınanırmıydı? Dindarmıy- dı? Yoksa böyle şeylere boş mu verırdı? Peki diyelim ki, böyle bir sorgu başladı; kimin Tanrı'yı daha çok sevdiğini. kımin daha dindar olduğunu, kimin İslamı daha çok benimsediğini nasıl bileceğız? Gerçi Müslümanlıkta birta- kım ölçüler yok değil; "beş vakıt namazını kılıyormusun? Hacca gittin mi? Oruç tutuyormusun?" türünden sorgulamaların sonu- cunda bir yurttaşa not verilebılir. Ancak bütün bunlar, çoğu zaman biçimsel olarak da yerine getirilebilir şeylerdir. Beş vakit namazını eksik etmeyen ve her yıl bir gün bile ka- çırmadan oruç tutan kişinin iyi bir Müslüman olması gerekmez. Bütün bunları yaptıktan sonra ahlaksızlık yolunda fink atan yok mudur? Camıden çıkmayan adam, iş yaşamında onu bunu ka- zıklamayı benimsemişse ne demeh? Irz ve namus düşmanı, hır- sız ve soyguncu, hılekâr ve madrabaz, çalıp çırptığı paralarla ka- sabanın meydanına bir cami oturtursa, iyi Müslüman mı sayıla- caktır? Başı açık gezen bir kadın, başı örtülü bir kadından daha az mı Müslümandır? • Sorular soruları izler. Ancak bu konunun büsbütün körduğümleştiğı bir yer var: Ki- min iyi, kimin kötü Müslüman olduğunâ karar verecek olanlar kimlerdir? Hıristiyanlıkta ruhban sınıfı, bu yetkıyı ve ayncalığı elinde tu- tuyor; Allah'la kul arasına kilise ginyordu. Papazlar da bu aracı- lıktan voli vurup, öteki dünya ile bu dünya arasında komisyon- culuk yaparken kimi Hıristiyana kıyak çekiyorlardı. Peki, ülkemizde çoği'nluğun benimsediği islamda böyle bir marifet yok iken var mı edeceğız? Kim iyi Müslüman? Kim kötü? istanbul Boğazı'na iki köprü kurduk; birisini ingilizler yaptı, öte- kine Japonlar el attı; bız Türkler de ülkenin bir başından öteki- ne Suat koprüsünü kurup altnda cehennem ateşleri mi yaka- cağız? Yeryüzünde Müslümanları üstünden mı geçireceğiz? Ah- rette değil de bu dünyada kuracağımız Sırat köprüsünün ortak- lık senetlerı kimin elinde olacak? Kimler gışelerde bılet kese- cek? Kimler Müslümanları sınava çekecek? İslamda sıkıyöne- tim sorgulaması mı başlayacak? Görünüşe bakılırsa, gidiş o gidiş. SS Sahne Sanatçıları Yapı Kooperatifi'ndeki hissemi devrediyorum. 345 97 76 Avusturyalı bayandan Aİmanca ders Tel: 338 57 50 ALANYA'DA SATILIK ARSA Şehirde harika manzaralı, altyapıh 3000 m 2 arsa acilen satılık. 150.000.000.- TL. Tel: lstanbul 174 96 47 - 48 iş saatlerinde DISBANK'TAN TUKETICIYE.. DIŞBANK ÇAĞDAŞ YAŞAM KREDİSİ, yaşantınızı güzelleştirecek bütün ihtiyaçlarınızı karşılayabilmeniz için, uygun koşullarla mükemmel bir imkân.. Seçiminizi belirli bir firma veya marka ile sınırlamayacak, beğendiğiniz yerden alıp, peşin ödeyeceksiniz.. Alışverişlerinizde peşin ödemenin avantajını yaşayacaksınız.. DIŞBANKf/âTürk DısTıcaret Bankası G«n«l Müdûrlült Y,ld.ı Poıto Cad 5 i 80280 Goyrettspe Istanbul T«l 174 42 80 (20 Hqi| 175 10 25 (10 Hcl) 172 5 2 « 3 r / H « | M » r k . l Sub* Tel '7i 42 BO |20 Ho-) • 175 40 25 |>0 Hml • 172 52 W (7 Hot) lıtsnbul Ş«b«ti Tel 146 51 50 (5 Mot) • 146 ' 0 00 (5 t*o'l Bakırköy Subctl Tel 561 34 25 (4 H<n| Bayrampajo Sub.sl Tel 577 64 55 [4 Hot) ÇifteKavuılor Şubasi Tel 363 m 20 363 59 49 Eminönu Şubcsi Te 513 36 35 [4 Hai| Crmköy Sub«l Tel 36C 92 tt 3 M 92 45 Kodıköy ŞuİMti Tel 346 91 3C [4 Hat| Karakoy Sub«li Tel 151 46 05 14 Ho'ı Kortol Sub«» Tel 353 01 06-35] 37 09353 83 86-353 58 76 Silli Sub«i Tel 131 33 °5 (4 Hot| Mlkoro Sub«»i V 117 23 03 [7 H<n) - 117 59 71 (2 Ha" KavoUıeİKS Stıb«i W 166 11 26 (4 Ha!| lımir Subtti Tel 25 95 24 [3 Hoi] t o m o v a Subeı! *el 73 15 32 • 73 29 13 Kanıyaka Sub«ıi Tel 68 77 84 68 7B '7 AdaiM Subosi T»l 18 12 09 (3 H<r) Antalya Subui Td 1140 66 1 1122 t u n o Subosi'el 36 41 40 (3 Hol| 36 05 76 Dmiıli Şubtli T, U 682 21 487 M.rtin Şub*« Te 18 555 13 6'C SO Mtlyon TU 36 ay vadeli Konut ve İşyeri 40 Milyon TL. 24 ay vadeli Otomobil Pikap Kamyonet Minibüs 1 5 Milyon TL. 12 ay vadeli Ev eşyası, Mobilya Elektronik cihazlar Mutfak - Banyo Müzik alotleri Kürk giyim Deniz motorları Motosiklet - Bisiklel Eğitim ve Seyahat gidttrleri Mesleki cihazlar Makine ve Tezgâhlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle