Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 4 ŞUBAT 1990
Mııa mjıier AksM\BL d a
K •vcl •*•;
HIFZI VELDET VELIÖEDfcOĞEÜ
Sanki bir boşluk içindeyim. Muammcr Akso> ol-
madan bir yaşamın, onu seven herkes gibi, benim
için de çok buyuk bir eksiklik olduğunu daha de-
rinden kavrıyorum. Muammer Aksoy, Ataiürk dev-
riminin ülkemize getirdiği ışığın, ozellikle laiklik il-
kesinin o denli bilincindeydi ve bu değerleri koru-
mak, yaşatmak için o denli etkin ve kendini har-
carcasına çırpınır, çalışırdı ki, bitmez tükenmez
enerjisinin bir gun sağlığına zarar verecek kenede
taşacağından korkardım. Muammer'in yokluğuna
bir türlü katlanamıyorum ve sanırım yaşadığım su-
rece buna katlanmam gerçekten güç olacak.
Ülkemizde çok seyrek yetişen biiim ve sanat
adamlarımızdan Doç. Bedrettın Cömert'e, Prof.
Bedri Karafakioğlu'na, Prof. Umıt Doğanay'a,
Prof. Cavit Orhan Tutengil'e ve daha birçoklanna,
ileride ülkeye hızmet edebilecek, lider olabilecek rii-
telikteki birçok gence nasıl kıydılarsa Muamrner
Aksoy'a da öyle kıydılar. Saydığım bilim adamla-
nnın sağ ya da sol uçlarla ilgileri yoktu; eylemcı de-
ğildiler. Yalnızca fikir uretiyorlardı. Bilgin kişiler-
di.
Muammer Aksoy ayrıca duşün savaşımcısıydı.
Ülkemizin onurlu bir yaşam sürdurmesinin ancak
Atatürk ilkelerinin korunmasıyla olanaklı bulun-
duğunun bilincinde olduğu için, bu uğurda bütün
bilgisiyle, inanmışlığı ve enerjisi ıle ve de bütün yu-
reklüik ve yiğitliğiyle duşun savaşımı veriyordu.
Ama bilmediğimiz iç ve dış odaklar Türkiye'nin
onurlu ve başı dik yaşamasıru istemiyorlardı. Bu-
nu önlemek için kendilerine göre bir amaçları ve
o amaca ulaşrnak için de bir planları vardı. Amaç-
ları uğruna göze almayacaklan kıyım yoktu. Tetiği
çekenler yalruzca birer robot, birer kiralık katil idi-
ler. Abdi lpekçi'nin oldurulmesinin ardındaki giz
nasıl tam aydınlığa kavuşmadıysa bir kısmının ad-
larım saydığım bilim ve sanat adamlarının ölumle-
ri ardındaki esrar perdesi nasıl aydınlanmadıysa
korkuyorum, Muammer Aksoy'un öldürülmesin-
deki nedenler ve gerçek katiller de bulunmayacak.
bu alçakça cinajmin ardındaki karanlık, Turkiye-
nin ayıbı olarakjkalacaktır.
v «. * w * * " • * *
Aksoy'u tam 56 yıldan beri tanıyorum. Istanbul
Hukuk Fakültesi'nin daha birinci sınıfında, 17 ya-
şında, içi içine sığmayan, enerji dolu bir genç ola-
rak karşıma çıktı. Sanki doğuştan hukukçu yara-
tılrruş gibi olayları, hukuk sorunlarını, hukuk ku-
rallannın konuluş nedenlerini hemen kavıardı. Çok
az bir süre sonra yönelttiği sorular, kimileyin şa-
şınıcı olurdu. Hatta bir defasında büyük hukuk bil-
gini Ord.Prof. Schwarz'a, ders bittikten sonra yo-
neltmiş olduğu bir soru karşısında, Schvvarz'ın bir
sure duraksadıktan sonra, "Bunu duşüneyim, in-
celeyeyim, yannkı dersten sonra size cevap veririm"
dediğini anımsanm. Çünkü bu Alman profesörle
Muammer Aksoy arasındaki konuşmada ben çevir-
menlik yapmıştvm.
Sımf arkadaşları arasında da hayranlık, saygın-
lık ve büyük bir sevgi uyandırmıştı. On yedi yaşın-
da genç bir lider niteliği taşıyordu. Her yıl sınıf bi-
rincisi oldu ve fakulteyi de birincilikle bitirdi.
O tarihten sonra hem duşunce hem dostluk iliş-
kimiz son güne kadar sürdu. Ölumünden on gün
önce bizdeydi. Bir gun önce de telefonla göruşmüş-
tük. Kurucusu olduğu Atatürkçü Düşünce Derne-
ği bildirisinin son hazırlıklannı yapıyordu.
Bu 56 yılhk dostluk süresince asker ocağında da
(ayn ayn kıtalarda olmakla birlikte) beraber olduk.
Trakya'da ikinci askerliğimizi yapıyorduk. O, Çer-
kesköy'de yerleşik kıtada, ben ise Uşaktabya'da ça-
dırlı ordugâhtaki 43. Alay Koşulu Topçu Karargâ-
hı'nda idim. tkinci Dünya Savaşı sürüyordu. Bizim
alayın günlerce süren bir manevrasından dönerken
Çerkesköy'deki karşılaşmamızda beni, atımın üs-
tünde yarı donmuş bir halde görünce hemen oda-
sına göturdu, sac sobasıru ateşledi, çay demledi. Ba-
zı pencerelerinde cam yerine karton çakümış bu der-
me çatma odadaki konukluk, ondan sonra çok kez
aramızda konuşma ve gülme vesilesi oldu. Daha
sonra gerek Ankara, gerek Istanbul Hukuk Fakül-
telerindeki bilimsel etkinliklerde çok kez birlikte ol-
duk.
12 Mart faşizmi sırasında Istanbul'da Prof. Ta-
rık Zafer Tunaya ve Prof. Ismet Sungurbey ile bir-
likte gozaltına alındıklarında hemen aynı gün ken-
disine çok gerekli eşya ve malzemeyi içeren küçuk
bir bavul goturdum. Beni, kapalı bulunduğu kışla-
ya almadılar. Yalnızca, kontrol ettikten sonra ba-
vulu gotürduler. Istanbul'da bulunduğu sürece bir-
çok kez ziyaretıne gittimse de, nobetçi odasında yaz-
dığım birkaç satırhk pusula ve ondan aldığım ya-
nıtla yetınmek zorunda kaldım. Sanki her an kaç-
maya hazır, korkunç birer katil muamelesi goru-
yordu bu bilim adamları. Uzüntüm sonsuzdu, ama
elimden bir şey gelmıyordu.
Daha önce 27 Mayıs 1960 Devrimi sırasında ye-
ni bir anayasa hazırlamak için gerek lstanbul Hu-
kuk Fakultesi Bilim Kurulu'nda, gerek Temsilciler
Meclisi Anayasa Komisyonu'nda birlikte çahşmış-
tık. Demokrasinin, laik ve sosyal devlet ilkesinin şaş-
maz savunucusuydu. Temsilciler Meclisi'nde Ana-
yasa Komisyonu sozculüğunü bilgi, inanç dolu ki-
şiliğiyle buyuk bir başarı içinde yerine getırmiştı.
Çok daha öncelere gidersek, Muammer Aksoy1
un Zurih Hukuk Fakültesi'ndeki doktora oğrenci-
liği sırasında karşılaşmıştık onunla. 1937 yılında
Adalet Bakanı Şukrü Saracoğlu'nun çağrılısı ola-
rak Turkiye'ye gelip Istanbul'da iki, Ankara'da da
bir konferans vererek "sosyal devlet" kavramından
ülkemizde ilk kez söz eden ünlu lsviçreli Profesör
"August Egger"in yanında doktora yapıyordu. İki
buyuk cilt tutan Aİmanca doktora tezi, evlilik dışı
çocukların dunımunun duzeltılmesi konusunda he-
men hemen butün dunyanın uygar ulkelerindeki hu-
kuksal çözümlere yer veren karşılaştırmalı bir ka-
rakter taşıyordu. Bu iki ciltlik buyuk kitap bugun
bile, yalnız tsviçre'de değil, butun dünya hukuk âle-
minde "kaynak yapıt" olarak değerini korumakta-
dır.
Kısacası MuammeT Aksoy ile 56 yılhk yaşamı-
mız, daha birçoklarını anlatmadığım, nice böyle
karşılaşma, birlikte çalışma ile geldi, geçti. En son
olarak Atatürkçü Düşünce Derneği'ni kurarken be-
nim başkan olmamı istiyordu. Sağlık durumumun
elverişsizliği yuzünden dernekte eylemli çalışma ola-
nağı bulunmadığı için onun ısrarlı isteği üzerine,
derneğin onursal başkanhğını kabul ettim. Bu der-
neği kurmak için tam 8 aydan beri türlü bürokra-
tik güçlukler yuzünden neler çekti, neler... Ama bü-
tün güçlük ve engelleri aştı. Dernek kuruldu, bil-
dirisini benimle de konuşarak hazırladı. Perşembe
gunü yayımlayacaktı. 31 Ocak 1990 Çarşamba ak-
şamı bu onurlu son ile yaşamını noktaladı. Daha
doğrusu noktaladılar.
Şimdi butun Atatürkçü kuruluşlara, bütün ileri-
ci basına, butun Atatürkçü kişilere düşen gorev, hiç
durup duraksamadan, hiç yılgınlık göstermeden ya-
yında bulunmak. Atatürkçü düşünce yolunda ey-
leme geçmektir. Aksoy'a sıkılan kurşunların öcu
kurşunla değil, ancak duşünsel eylem ve güçbirliği
ile alınır.
* • •
TRT benden, 2 şubat cuma gunü yayımlanmak
uzere uç dakikahk konuşma istedi. Konuşmayı yap-
tım. Kış sabahının alacakaranlığında saat 7.50'de
verilen bu konuşmayı, belki onu sevenlerden pek
çoğu izleyememiştir düşuncesiyle, yazımı bununla
bitirmek istiyorum:
"Muammer Akso>, biıyük bilim adamlıgının, bü-
jiik Ataturkçülüğünün, büyük hukukçulugunun
onunde ve ötesinde. her şeyden üstiin olarak buyuk
bir vatanse>erdi. Ülkemizin çıkarlannı bütün de-
ğerlerden üstiin tutardı. Vatan büyük bir evladını
> itirdi. Kederim sonsuzdur. Onunla olan fikir ya-
kınlığımızın yanı sıra, derin bir dostluğumuz var-
dı. tstanbul Hukuk Fakultesi sıralarında ögrencili-
ğinden beri bu dostluk artarak sürdü. Kuçük oglu-
ma onun adını koydurn. Böylece evlatlanmdan bi-
ri de o olmuştu. Evlat acısının derin ıstırabı için-
deyim.
Ülkemizde Atatürk ilkelerinin en önemlisi olan
laikligi savunanlann ön saflanndaydı. Bu uğurda
kurban gitti. Bunda da öncülıik yaptı. Atatürkçü-
ler eibet bir gün hem sağ dikta, hem sol dikta he-
veslilerine üstün gelecektir. Politikacılanmız ülke-
mizin lehlike çemberi içinde bulunduğu şu dönemde
terorün yayümasını önlemek için her onlemi alma-
lıdırlar. Bu, bir vatan boreudur. Yeni bir karanlığa
girmeyelim.
Kurşunlan sıkanlara da şunu söylemek isterim:
Boyle cinayetlerle ülkemize zarar vermekten başka
htçbir sonuca vanlmaz. Düşünce, cinayetle yok edi-
lemez. Cinayet, cinayettir. Gün gelir, sizler derin bir
vicdan azabı içinde can verirsiniz..."
* • •
Işıklar içinde yat Muammer...
EVET/HAyiR
OKHYAKBAL
Nedeni Belli Değil mi?
"Sebebi ne olursa olsun bir bilim adamına karşı gerçekleşti-
rilen bu saldırıyı kınıyoruz"
Sayın Özal'ın Basın Sekreterı Sayın Kaya Toperi'nin sözleri-
dir bunlar!
Basın sekreterleri kendiliklerınden demeç veremezler, kendi-
liklerinden cumhurbaşkanı adına konuşamazlar. Bu yüzden Sa-
yın Özal'ın düşüncesi, görüşü saymak zorundayız bu acayip
sözleri...
"Sebebi ne olursa olsun" ne demektir? Bir çeşit cinayeti hoş-
görmek anlamı çıkmıyor mu böyle bir yorumdan? Önce, 'Sebe-
bi ne olursa olsun" hiçbir cinayet hoşgörülemez! Sebep, Aksoy
:
un yılmaz bir demokrasi ve Ataturkçülük savunucusu olması mı-
dır? Gericiliğe karşı çıkması mıdır? Nedir öldürülmesinin sebebi?
Sayın Özal adına yapılan böyle bir yorum bağışlanmaz bir ifade
biçimidir. Bir sürçü lisan sayabilir miyiz bilemem. Öyle olsaydı,
basın sözcüsü ertesı gün 'sözlerım yanlış anlaşılmıştır, ben o söz-
leri bu anlamda söylemedim' diye bir acıklama yapmakta ge-
cikmezdi.
Cinayette sebep aranmaz. En haklı nedenlerle işlenen cina-
yetlerin suçlulan bile adalet önünde cezalandırılır. "Ben adamı
su nedenle öldürdüm" demek hafifletici bir durum sayılmaz. Üs-
teiik de apartıman kapısında pusu kurarak, Aksoy'un evine gel-
mesini bekleyen, ya da yazıhanesinden çıktıktan sonra peşin-
den gelen bir katil için hiçbir hafifletici neden söz konusu olamaz.
Diyelim kı katil bellı bir terör örgütünün üyesidir. Aksoy'un ya-
zılarından, düşüncelerinden rahatsız olmaktadır. Aksoy'u kendi
açısından zararlı bir düşman saymaktadır, böyle bir kişinin orta-
dan kaldırılmasında yarar görmektedir Yargıçlar böyle bir ge-
rekçeyi hafifletici neden sayabilirler mi?
"Sebebi ne olursa olsun..."
Sayın Özal, Çardaş Fürstin Opereti'ni izlerken Aksoy cinaye-
tini öğrenmiş. Bilmem opereti seyretmekten vazgeçip olay ko-
nusunda gereken bilgıleri edinmek ıçın bir davranışta bulunmuş
mu? Yoksa Kalman'ın neşeli melodılerini sonuna dek dinlemiş
mi? Aksoy'la ilgıli demecinı perde arasında mı söylemiş, alela-
cele kâğıt üstüne mı karalanmış bu garip ve anlamsız sözler?
Insan merak edıyor doğrusu!
Bir kaç gün önce öldürülen polis memuru Çakmakçı ile Prof.
Aksoy olaylarını aynı gözle görmek ise büyük bir yanlıştır. Çak-
makçı, 1 Mayıs mıtinginde bir genç adamm öldürülmesinden
sorumlu tutulmuştur. Olayda bir öç alma söz konusudur. Oysa
Aksoy'un öldürülmesinin nedenleri çok daha başka, çok daha
karmaşık, toplumu tehdit edicı bir niteliktedir Aksoy, Atatürk dev-
rimlerinin bir öncüsü, bir savunucusu idı. Gerıcilik yanlılannın
hedeflerinden biriydi. Ortadan kaldırılmasının nedeni onun Ata-
türkçü kişiliği idi. Polis memuru Çakmakçı ise bir öç alma kur-
banı oldu. İki cinayet arasında hiçbir benzerlik yoktur.
Siyasal amaçlı cinayetlerin nedenleri bellidir. O solcudur, bu
sağcıdır, öteki Atatürkçüdür. berıki bilmem hangi düşüncededir
diye mazeret aranmaz. Çınayet cinayettir. Adam öldüren kişi, ka-
tildir. Her katil gibi yakalanıp cezalandırılmalıdır. Şu ya da bu
'neden' davranışının kılıfı olamaz.
"Sebebi ne olursa olsun'' açıklaması Sayın Özal'ı güç bir du-
ruma sokmuştur. Bir Cumhurbaşkanı böyle bir söz söylememe-
li, böyle bir yorum yapmamalı ıdı. En kısa sürede gerekli düzelt-
menin yapılmasını bekleyelım.
BİLKENT ÜNİVERSİTESI
MÜZİK VE SAHNE SANATLARI
FAKULTESİ CA2 STÜDYOSU
III. CAZ MÜZİĞİ
SEMİNERİ
15 -25 ŞUBAT 1990
POLONYALI CAZ USTALARI
• JANUSZ SZPROT - Pıyano
• TOMASZ SZUKALSKİ - Saksafon
• CZESLAVV BARTKOVYSKİ - Baterı
• ANDRZEJ CUDZICH - Kontrabas - Gıtar
• Uygulamalara aktıf ve ızleyıcı olarak katılmak
ısteyenlerın kayıtlan 5-14 Şubat tarıhlerınde
yapılacaktır
• Posta yoiuyla kayıt yapılabılır
• Başvuru formu Fakulte Sekreterliği'nden
sağlanacaktır
KAYIT KABUL KOŞULLARI ve AYRINTILI
BİLGİ İÇİN TEL: 266 41 38
ADRES: BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
MÜZİK VE SAHNE SANATLARI FAKULTESİ
V P.K. 8 MALTEPE 06572 ANKARA J
Yazısız...
FRANSIZ KÜLTUR
MERKEZİ'NDE
FRANSIZCA KURSLARI
İkincl-dönem kayıtlan: 8 şubattan itibaren her gün
saat 9.00-18.00 arası
(cumartesi günü saat 13.00'e kadar).
Kurs başlangıç tarihi: 12 Şubat 1990
Fransa Başkonsolosluğu - Istıklâl Cad. No: 8 Taksim
Tel: 144 44 95 - 149 48 95
Bu deyimi ilk kez iki yıl kadar önce kullanmıştım. Ankara'da
ağır, boğucu, isli-puslu bir politik hava vardı. Zaten ne zaman
yok ki? Neyse, Işık Yenersu, Asuman Korad'ın sahneye
koyduğu 'Bir Kadın, Bir Düş, Bir Oyun' adh oyunda oynuyordu.
HÜSNU A.GÖKSEL
(ADAM) + (DEVLET) = DEVLET
ADAMI
(?) + (DEVLET) = (!)
Bu yazdığım satırların ve daha aşağıda da
yazacaklarımın yukarıdaki denklemlerle hiç-
bir ilgisi, ilişkisi yoktur. Ben oldum olası ya-
zısız karikatürlere bayılınm. Damıtık zekâ
ürilnü görürüm onlan. Benimse ne çizgim ne
de damıtık zekâm var. Bu nedenle böyle ürun
verememenin hep ezikliğini duymuşumdur. Bu
ezikliği giderebilmek için zaman zaman dü-
şünür dururdum. Yazısız karikatur oluyor da
yazısız yazı neden olmasın diye. Sonunda bir
"Yazısız Yazı" denemeye karar verdim. Işte yu-
karıdaki altbaşlık, yani iki denklem bu "Ya-
zısız Yazı"mn başlığı, daha doğrusu "Yazısız
Yazı"nın yarısıdır. Ben eğer "Yazısız" baslığı
altına bu iki denklemi yazıp da gazeteye gon-
derseydim, elbet ki sepete atılırdı. Bu nedenle
bana aynlan yeri dolduracak biı şeyler yaz-
mak zorundayım. Bu zorunlulukla bir arabaş-
lık koyup birşeyler yazıyorum:
Bu deyimi ilk kez iki yıl kadar once kullan-
mıştım. Ankara'da ağır, boğucu, isli-puslu bir
politik hava vardı. Zaten ne zaman yok ki?
Neyse, Işık Yenersu, Asuman Korad'ın sahneye
koyduğu 'Bir Kadın, Bir Düş, Bir Oyun' ad-
lı oyunda oynuyordu. Kendisi için olağan, baş-
kalan için olağanüstü bir oyun çıkarmışü. Pırıl
pırıl bir güzellikü sanatı ile. Perde kapanınca
soyunma odasına gittim. Boynuna sanldım.
Söyleyecek bir övgü sözü bulamamıştım. "Sen
dedim, Türkiye'yi guzel yapan insanlardansın!'
Yine o yıllardaydı. Eski Turkocağı
Salonu'nda Gülgun Sansözen, Feza Gökmen,
Çağıl Yücelen'den oluşan "Anadolu Üçhısu"-
nün konseri vardı. öyle pek fazla dinleyici
yoktu. Atatürk'ün locası da boştu elbet. Kon-
serin bitiminde Müşerref Hekimoğlu ile kar-
şılaştık. lkimiz de heyecanlıydık, kıvançlıydık,
sevinçliydik. Atatürk'ün locasını, onu yıllar-
ca önce o locada görmüş insanlar olarak, bir-
birimize gösterip bir şeyler söylemeye çalışı-
yorduk. Gözlerimiz dolmuştu. Sözcukler bo-
ğazımızda takılıyordu.
"Var mı, Humeyni'nin böyle üç kııı?" di-
yebilmiştim sadece. Sahnenin arkasına, onla-
rı kutlamaya giderken, kendi kendıme mırıl-
danıyordum: "Türkiye'yi güzel yapan insan-
lar...
Geçen yılın son konserini, Inönü'yü anma
konseri olarak gerçekleştirmişti Cumhurbaş-
kanlığı Senfoni Orkestrası. Programda Adnan
Saygun'un tkinci Piyano Konçertosu vardı.
Orkestrayı Giirer Ajkal yönetiyordu. Piyano-
da Gıilsin Onay. Saygun bu konçertosunu,
Gîilsin Onay'a adamış. tki sıra önümde otu-
ruyordu. O'nu, Aykal'ı, Gülsin Onay'ı aynı
açı içinde göruyordum. Mıiziğı dinlerken Ad-
nan Saygun'un beyninden çıkan ışmları göru-
yordumsanki. Doğrudan Gulsin Onay'a çar-
p>an, Aykal'ın aracılığı ile orkestraya yansı-
yan ışınlardı bunlar; duyguydu, sanattı, guzel-
likti. Konçertonun bitiminde salon ayağa kalk-
mıştı. Ayakta alkışlıyordu konçertonun yara-
tıcısını, orkestrayı, şefi, solisti. Konser salon-
larında yalnız sanatçılar ayakta alkışlanır çün-
ku. Orkestra da ayağa kalkmıştı. Sahnede Say-
gun, sağında Gulsin Onay'ın, solunda Gurer
Aykal'ın elinden tutmuş, uçü birlikte kendi-
lerıni ayakta alkışlayan salonu selamlıyorlar-
dı. Onlar da Türkiye'yi güzel yapan insanlar-
dı.
Bu satırları yazınca duşundüm: Yalnız sa-
natçılar mıdır Türkiye'yi güzel yapan insan-
lar? Değil elbet. Orneğin ben Silivri'de bir bah-
çivan tanıdım. Adı tsmil An. 60 yaşlarında
var. Karı-koca Orta Anadolu'da bir yerden
göçmüşler. Birkaç yıldır özel bir evin geniş
bahçesinde çalışıyorlar. O evi ve bahçeyi yıl-
lardır bilirim. Tam deniz kıyısında. Evin sa-
hibi bir türlü çim tutturamamıştı bahçede
Toprağı değiştirdi, çeşitli gübreler, çeşitli çim
tohumları denendi. Bir türlü olmadı. Sonun-
da, fırtınalı havalarda deniz suyu serpintisi çi-
mi yakıyor dendi, vaz geçildi. Ismai Arı vaz-
geçmedi. Uğraştı. didindi, ayrık köklerini el-
leri ile durmadan, bıkmadan temizledi, kaç
kez toprağı belleyip havaJandırdı. Ve bir "Eş-
ref Üren Yeşili"ne boyadı koca bahçeyi. Gül-
ler, sarmaşıklar, yaseminler, hanımelltri, çe-
şit çeşit çiçekler serpiştirdi üzerine. Çiçekle-
rin çoğunun adım bilmiyor. Bildiklerini de
yanlış söyluyor. Zaten dağarında beş yüz söz-
cuk ya var ya yok. Bir gun karı-koca çiçeğin
yanına çömelmiş gördüm onlan. Yanlanna git-
tim. tncitmekten çekinir gibi çiçeği özenle tut-
muş ortasından bir yeri gösteriyordu karısı-
na. Beni görünce gülumsedi. Parmağı ile çi-
çeğin yapraklarını yavaş yavaş açıp ortasında
sarıdan kahverengine dönüşen renk değişimi-
ni gösteriyordu. "Bak dedi, şunun guzelliği-
ne bak". Yüzü apaydınhktı, gözleri pırıl pınl-
dı, mutluydu. Bu aydınlık, bu mutlulukla
Türkiye'yi guzel.yapan insanlardandı.
Sonuç
îşte o zaman anladım ki herkes, ama her-
kes Türkiye'yi guzel yapan insan olabilir.
Cumhurbaşkanı da Turkiye'yi güzel yapan in-
san olabilir, başbakan da olabilir. Bakanlar
da parlamenterler de politikacılar da polis-
ler de Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcı-
sı da YÖK üyeleri, üniversite rektörleri, dekan-
lan, profesörler, pazarda maydanoz satan ço-
cuk bile... Herkes herkes. Yeter ki giizel'i bil-
sinler, giizel'i sevsinler, güzel'i üretebilsinler.
Türkiye'yi güzel yapan insanların sayısı art-
tıkça Türkiye de daha guzel, daha daha güzel
olacaktır.
Evet, işte böylece, bir şeyler yazıp bana ay-
nlan yeri doldurmuş oldum. Şimdi "Yazısız"
yazımı da bitirebılirim artık:
(DEVLET ADAMI) - (DEVLET) =
ADAM
(!) - (DEVLET)= (SIFIR)
PENCERE
Anadolu'da Sırat Köprüsü
Kurmak.
Eskı yıllarda arada bir Milhyet'e uğrardım Hiç unutmam, bir
gün koridorda Refi Cevat'a rastladım Üstad, çevresıne toplanan
gençlere yüksek sesle anlatıyor:
'— Monşer" diyor, "saçının telınin ucundan ayağınm tırnağı-
nın ucuna kadar kadın..."
Meraklandım.
Kim bu kadın?
Kulak mısafiri olunca sözü edilerı kadının Şehir Tiyatrosu'ndan
bir oyuncu olduğunu öğrendim. Üstad, sanatçı bayanı gecele-
yin sahnede izlemiş; ertesi günü duygularını yansıtıyor. Adı ge-
çen oyuncuyu tanıdığımdan, Ulunay'ın coşkusuna şaştığımı da
eklemeliyim
Ne var ki, bu anlamda değişik yaklaşımları hoşgörmeli: bir ka-
dının (ya da erkeğin) değerlendirilmesinde nesnel ölçüt yoktur.
•
Peki, yurtseverliği nasıl ölçeceğiz?
Bir görevli tutukluları cezaevi avtusunda sıraya dizmiş; emir
veriyor:
— Şimdi hepinize teker teker Istiklal Marşı'nı söyleteceğim; ne
mal olduğunuzu anlayacağım; doğru dürüst söyleyemeyenin ca-
nma okuyacağım.
12 Eylül'ün işkencehanelerinde sanıklara zorla İstiklal Marşı'nı
söyletmek yurtseverlik miydi? iyı arabesk söyleyen ya da biraz
müzik kulağı, biraz sesi olan kişı, milli marşımızı yanlışsız söy-
lerse, yurtsever mi sayılmalı?
Keşke tansıyon aleti gibi bir şey olsa, yurttaşın koluna takıp
yurtseverliğini anlamak için göstergeye baksak.
Ne yazık ki böyle bir olanak yok.,.
"Devlet-miilet-bayrak" adına bir yurttaşa işkence eden mi da-
ha yurtseverdir?
işkence edilen mi?
•
Sevgilı Muammer Aksoy'un öldürülmesinden sonra kimi ga-
zetede yapılan yayınların kaygı verici yönleri ağır basıyor; kimi
gazeteciler kurcalıyorlar: Aksoy Tanrı'ya ınanırmıydı? Dindarmıy-
dı? Yoksa böyle şeylere boş mu verırdı?
Peki diyelim ki, böyle bir sorgu başladı; kimin Tanrı'yı daha
çok sevdiğini. kımin daha dindar olduğunu, kimin İslamı daha
çok benimsediğini nasıl bileceğız? Gerçi Müslümanlıkta birta-
kım ölçüler yok değil; "beş vakıt namazını kılıyormusun? Hacca
gittin mi? Oruç tutuyormusun?" türünden sorgulamaların sonu-
cunda bir yurttaşa not verilebılir.
Ancak bütün bunlar, çoğu zaman biçimsel olarak da yerine
getirilebilir şeylerdir.
Beş vakit namazını eksik etmeyen ve her yıl bir gün bile ka-
çırmadan oruç tutan kişinin iyi bir Müslüman olması gerekmez.
Bütün bunları yaptıktan sonra ahlaksızlık yolunda fink atan yok
mudur? Camıden çıkmayan adam, iş yaşamında onu bunu ka-
zıklamayı benimsemişse ne demeh? Irz ve namus düşmanı, hır-
sız ve soyguncu, hılekâr ve madrabaz, çalıp çırptığı paralarla ka-
sabanın meydanına bir cami oturtursa, iyi Müslüman mı sayıla-
caktır? Başı açık gezen bir kadın, başı örtülü bir kadından daha
az mı Müslümandır?
•
Sorular soruları izler.
Ancak bu konunun büsbütün körduğümleştiğı bir yer var: Ki-
min iyi, kimin kötü Müslüman olduğunâ karar verecek olanlar
kimlerdir?
Hıristiyanlıkta ruhban sınıfı, bu yetkıyı ve ayncalığı elinde tu-
tuyor; Allah'la kul arasına kilise ginyordu. Papazlar da bu aracı-
lıktan voli vurup, öteki dünya ile bu dünya arasında komisyon-
culuk yaparken kimi Hıristiyana kıyak çekiyorlardı.
Peki, ülkemizde çoği'nluğun benimsediği islamda böyle bir
marifet yok iken var mı edeceğız?
Kim iyi Müslüman?
Kim kötü?
istanbul Boğazı'na iki köprü kurduk; birisini ingilizler yaptı, öte-
kine Japonlar el attı; bız Türkler de ülkenin bir başından öteki-
ne Suat koprüsünü kurup altnda cehennem ateşleri mi yaka-
cağız? Yeryüzünde Müslümanları üstünden mı geçireceğiz? Ah-
rette değil de bu dünyada kuracağımız Sırat köprüsünün ortak-
lık senetlerı kimin elinde olacak? Kimler gışelerde bılet kese-
cek? Kimler Müslümanları sınava çekecek? İslamda sıkıyöne-
tim sorgulaması mı başlayacak?
Görünüşe bakılırsa, gidiş o gidiş.
SS Sahne Sanatçıları
Yapı Kooperatifi'ndeki
hissemi devrediyorum.
345 97 76
Avusturyalı bayandan
Aİmanca ders
Tel: 338 57 50
ALANYA'DA
SATILIK ARSA
Şehirde harika manzaralı,
altyapıh 3000 m
2
arsa
acilen satılık.
150.000.000.- TL.
Tel: lstanbul 174 96 47 -
48 iş saatlerinde
DISBANK'TAN TUKETICIYE..
DIŞBANK ÇAĞDAŞ YAŞAM KREDİSİ,
yaşantınızı güzelleştirecek bütün
ihtiyaçlarınızı karşılayabilmeniz için,
uygun koşullarla mükemmel bir imkân..
Seçiminizi belirli bir firma veya marka ile
sınırlamayacak, beğendiğiniz yerden alıp,
peşin ödeyeceksiniz..
Alışverişlerinizde peşin ödemenin
avantajını yaşayacaksınız..
DIŞBANKf/âTürk DısTıcaret Bankası
G«n«l Müdûrlült
Y,ld.ı Poıto Cad 5 i 80280 Goyrettspe Istanbul T«l 174 42 80 (20 Hqi| 175 10 25 (10 Hcl) 172 5 2 « 3 r / H « |
M » r k . l Sub* Tel '7i 42 BO |20 Ho-) • 175 40 25 |>0 Hml • 172 52 W (7 Hot) lıtsnbul Ş«b«ti Tel 146 51 50 (5 Mot) • 146 ' 0 00 (5 t*o'l
Bakırköy Subctl Tel 561 34 25 (4 H<n| Bayrampajo Sub.sl Tel 577 64 55 [4 Hot) ÇifteKavuılor Şubasi Tel 363 m 20 363 59 49
Eminönu Şubcsi Te 513 36 35 [4 Hai| Crmköy Sub«l Tel 36C 92 tt 3 M 92 45 Kodıköy ŞuİMti Tel 346 91 3C [4 Hat|
Karakoy Sub«li Tel 151 46 05 14 Ho'ı Kortol Sub«» Tel 353 01 06-35] 37 09353 83 86-353 58 76 Silli Sub«i Tel 131 33 °5 (4 Hot|
Mlkoro Sub«»i V 117 23 03 [7 H<n) - 117 59 71 (2 Ha" KavoUıeİKS Stıb«i W 166 11 26 (4 Ha!|
lımir Subtti Tel 25 95 24 [3 Hoi] t o m o v a Subeı! *el 73 15 32 • 73 29 13 Kanıyaka Sub«ıi Tel 68 77 84 68 7B '7
AdaiM Subosi T»l 18 12 09 (3 H<r) Antalya Subui Td 1140 66 1 1122
t u n o Subosi'el 36 41 40 (3 Hol| 36 05 76 Dmiıli Şubtli T, U 682 21 487 M.rtin Şub*« Te 18 555 13 6'C
SO Mtlyon TU
36 ay vadeli
Konut ve İşyeri
40 Milyon TL.
24 ay vadeli
Otomobil
Pikap
Kamyonet
Minibüs
1 5 Milyon TL.
12 ay vadeli
Ev eşyası, Mobilya
Elektronik cihazlar
Mutfak - Banyo
Müzik alotleri
Kürk giyim
Deniz motorları
Motosiklet - Bisiklel
Eğitim ve Seyahat
gidttrleri
Mesleki cihazlar
Makine ve Tezgâhlar.