Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet
Sahıbı: Cumhurıycı Malbaacılık \e Gazetccılık Turk Anonım Şırketı ad-.na
Nadır Nıdi % Genel ^a>.n Muduru HasAn Cemal. Muessese Muduru
Lminc Işsklıgil. \azı Işlerı Muduru Oka> Goncnsin. % Haber Merkez-
Muduru Y'aJçm Ba>tr. Sa>fa Duzenı Yoneımenı <li Acar. 0 Temsııater
ANKARA \\tmtl Tan. IZMİR Hilun« Çctiıüuıya. ADANA Çtfin Yig«>o£hı
I; Polmka. C»tal Bastangıç. Dış Habcrler trfm felcı. Ekonomı Coıgiz Tırtttn. Is Sendıka ŞMkran lUHtncı. kulıur C«tal ISler.
Egmm Genon Ş«)lan. Haber Vaslırma tsmH Beffcııı, >urt Haberlen \ecdel Doftan. S{X.r DaJ\ı>manı 4Mu!kadjr Vacdman,
[>zı Yazılaı Kmm (rJaşfcan. Arastırma Şalûı Sl^my, Dtuehme AbdulaJl Vaon. 0 Koorcimator Oımn Kofnfcan, 0 MaİJ liier
Lrol ErVul. # Muhasrt* BolcM Vnnr # B-,c Pianlama Scvgi Ovmube^roghı A RcKLam V x Torun. # Ek fa>ınlaı Haly»
\kvol 0 Idare Hmvın Gnrer, • W«me Ömkr Çdik. • Bılgı-Islem S«U Inl. • Persone: Stvgı Bosttanogtu.
Basan •« )«n»ı CumtıunyH Vaıtaaabh «r GnMeolık TA_Ş. Tluk Ocajl Cad fr<
H!M 1« PK 246-tsınbul Td 512 05 05 (20 hal Töoı 22246 F«- dı İ26 «0 12 •
Burvlar K^kjmt: Zı>a (jolilp Blv lnkılw S. No 19'4, Td 133 11 *\-T, Teta. 42344 ft». (4) 133
n> t< # lniM' H Zıva »- 1352 S i ' 3 , Td 13 12 30, Wc< 52359 Fat (51) 19 53 40
: Inonu Cad 119 S. No 1 Kaı 1. T<± 19 37 52 (4 halj, Tdcc 62155, FSJL (71) 19 37 52
TAKVİM: 4 ŞUBAT 1990 Imsak: 5.38 Guneş: 7.05 Öğle-. 12.22 tkindi: 15.05 Akşam: 17.30 Yatsı: 18.51
Modayı ayrıntıda yakalamak
Cbanel'den kısa cekeüi lacivert bir tayyör. Ama Haule-Couture modeli.
NECLA SEYHUN
Sokakta goremezsiniz, ha\ır. O o\le model yapraklanndan
fırlamışçasına şık kadınlar Paris sokaklarında gorülmez.
Onlar çok pahalı arabaların içinde kayar giderler
caddelerden... Görkemli koktevllere, pahalı otellere, şık
restoranlara, bir başka yaşam biçimıne doğru... Sırtlarında
gerçek Chanel'ler, Balmain'ler. LacroiVler.. Hepsi olçulerine
göre dikilmiş, birer servet değerinde giysileri ile...
Gundelik \aşama katılmazlar... Parıs'te metrolarda, taksi
peşinde. kuçuk restoranlarda, sinema kuyruklarında,
bonmarşelerin hayhuyunda, \itrin önlerinde, parklarda,
kah\elerde elbette onlar yoktur... Memurlar vardır, e\
kadınları \ardır, doktorlar. avukatlar, sekreterler, işçiler,
oğrenciler vardır... Yollar boyu kopeğını gezdıren Parisliler'e
rastlarsınız, banklarda el ele göz göze oturan sevgilılere,
koşedeki kestaneciden bir kulah kebap kestane alıp Champs
- Elysees boyunca yiyerek yurınenlere, kah\e koşelennde bir
fincan kahvenin ya da bir kadeh ivkinin onunde gazetesini
okuyanlara, mektup \azanlara, sohbet ko\ukanlara...
Vitrinlerin onunde takılan, gışsilerı, pabuçları ozenle
inceleyenler onlardır, yağmur altında seke seke koşanlar
onlar, "Hey taksi'." diye bağınp taksi kapmaya çalışan
onlardan başka kim olabilir?..
Evet hıçbin bir manken değildir, hıçbiri, bir ünlu
modaevinin saSonlarında saatler boyu provalar
yaptırmamıştır sırtındaki kıyafet içın...
Aslında giyim bakımından dunyanın en rahat şehridir
Paris... Hiçbir kayıt, hiçbir kural, hiçbir sınır tanımaz...
Dilediğiniz gibi aklınıza geldiği gibi çıkabilirsiniz sokağa...
Dunyanın moda başkenti Paris'te, alabildiğine özgur bir
moda ortamı vardır. Kış günü beyaz pabuç giyeni de
oradadır, çorapsız çıkanı da... Yanında yerlere dek
sürunen bir ortaçağ pelerininı savura savura yürüyeni
de... Kimi blucin gıyer, kimi saçını punk gibi kazıtır,
kulotunu ancak orten kısalıkta etek giyeni de vardır,
eteğı yerlerı supureni de, yan yana yururler
sokaklarda. caddelerde. . Vitrin önlerinde aynı
heyecanı duyaılar, aynı sınemanın kuyruğunda
bekleşirler...Gece bir davete,bir baloya gideceklerse.
omuzlarına mantolarmı atıp bu kalabalağın arasında
yururler... Rahat bir şehirdir Paris... Kimsenin kimseye
kanşmadığı, dıleyenın dılediğını yaptığı bir yer...
Ama havada moda vardır... Oyle abartılı değil, "bir şey"
kıvrak ze\kli bir şey... Bir saç tokasıdır bazen bu, çok şık,
çok güzel bir saç tokası, omuza zarafetle atılmış bir şal,
ince bir beli saran ilginç bir kemer...
Modayı, şıklığı detayiarda, aksesuarlarda yakalamaktır bu.
Topuklu şık iskarpinlerin ustunde keklik gibi sekmektir.
Şemsiyesini zarafetle açıp yağmur altında yurumektir.
Sırtında bir sueter bir pantolon, saçları omuzlarına
dağılmış, bir kitap tezgâhında bir kitabın sayfalannı
çevirmektir.
Yaşamaktır bu, günlük hayattır. Chanel: "Sokağa inmeyen
moda, moda değildir" derdi. Hele gunumüzde... Bugün
artık sokakta soluk almayan modanın yaşama şansı yok.
Modaevleri de bunun bilincinde. Luks şoförlu arabalarla
gelip geçen muşteriler, artık bir modaevini yaşatmaya
yetmiyor.
Sokağın desteği yoksa, kapanıyor kapılar. Bu nedemc daha
ucuz modellere, hazır giyime yöneliyor modaevleri .
Aksesuarlar üretiyorlar, süeterler, tişörtler, eşarplar, kernerler,
pabuçlar, çantalar, takılar suruyorlar piyasaya. Orasından
burasından gunlük yaşantıya girmeye çabalıyorlar. Büyük
modacıların yelkenlerı suya ındirdikleri donem bu...
Gunun kadını modayı goniüne gore ayarlıyor. Gönlüne ve
kesesine göre... Kimi zaman hazır giyımden bir takım alıyor,
kimi zaman bir bluz, kimi zaman bir takı.
Moda da nedir ki zaten?.. Buluşların kişılerde yansıması.
Ama bir kemerde, ama bir saç kıvnmında, ama bir şalda... Oıristian Lacroin'mn beyaz krep uzerine si\ah dantel bir gece elbisesi.
Bankalarla yeraltı dünyasının ilişkisi:
Isviçre daha
beyaz yıkar
SABETAY VAROL
PARİS — Kirli yollardan ka-
zanılan paraların tsviçre banka-
lannda aklanışını anlatan bir ki-
tap yayımlanır yayımlantnaz
Fransa'da buyuk ilgı uyandırdı.
tsviçreli sosyalisl milletvekili Je-
an Ziegler'in yazdığı "tsviçre
Daha Bevaz Yıkar" adını taşıyan
kitapta, yeraltı dünyasının diğer
birçok ismiyle birlikte Turk maf-
yasıyla tsviçre bankaları arasın-
daki ilişkiler de ayrıntıh şekilde
ele alınıyor. Seuil Yayınevi'nin
yayımladığı kitap birkaç güıı öıı-
ce piyasaya verildi, Piyasaya çık-
tığı cuma gününün akşamı kita-
bın yazarı Ziegler, en çok dinle-
nen kitap tanıtım programı
"Apostrophe"a katıldı. Başka
bir deyişle, bir anda çok geniş bir
çevreye tanıtılmış oldu. Uyandır-
dığı ilgi bir ölçüde buna bağlı.
İsviçreli sosyalist milletvekili
ve sosyoloji dalında oğretim uye-
si olan Jean Ziegler, "İsviçre Da-
ha Beyaz Yıkar" adlı kitapta
Başsavcı Gerber'in, silah ve eroin
kaçakçdığının kaynaklanna inme
olanağı veren sonışturmalar es-
nasında gerekli bilgileri ne şekil-
de bloke ettiği örneklerle sırala-
nıyor. Eski Başsavcı Gerber, bu
aianda gerekli çabayı gösterme-
mekle itham ediliyor.
Bu konuya ilişkin örneklerden
biri, tsviçre'de 16.5 Tcilo eroinle
yakalandığı için 1989'da 14 yıl
hapse mahkûm olan Ctnpz Al-
üasoca adlı TC vatandaşı kişiyle
ilgili. Yazar, Altmseven'in şebe-
kenin başı olmadığının mahkeme
tarafından da saplandjğını hatır-
latıyor. Ancak aynı şebekenin ele
başları dava sonuna kadar orta-
ya çıkanlamıyor. Oysa söz konu-
su mahkûmiyetten kısa bir süre
sonra. sorgu hâkiminin eline,
ttalyan mali polisinın kalenıe al-
dığı rapor geçmiş. Raporda Cen-
giz Alunseven'in, Ah' Osman Ca-
nan ve Sabahattin Ceyhan adlı
patronlar hesabına çalıştığı yazı-
lı. Ancak eldeki bilgılerin dola-
şırru sağlanamadığı için sorgu hâ-
Yazar Jean Ziegler, "İsviçre Daha Beyaz
Yıkar" adlı kitabında ülkesi İsviçre'yi şiddetle
suçluyor. Kitapta Türk mafyasıyla îsviçre
bankaları arasmdaki ilişkiler de ayrıntıh
biçimde ele alınıyor.
kendi ulkesi İsviçre'yi şiddetle
suçluyor. Ziegler'e gore yılda
300-500 milyar dolar cirosu olan
uyuşturucu ticaretine yataklık
eden İsviçre, bu nedenle gerçek
anlamda bir ahlak çokuntusüne
uğrama sorunu ile karşı karşıya.
"Devleün çürümuşlüğü" başhğı-
nı taşıyan kitabın üçuncu bölu-
münde, bu ulke yasaları çeşitli
yönleriyle eleştiriliyor. Örneğin,
savcılık muessesesinin sahip ol-
duğu aşırı yetkiler ele alınarak
"Bu muessese istediği kadar bil-
gi>i arşivlerinde toplamakta,
kimse kendisi hakkında ne tur
bilgılerin yer aldıgını kontrol ola-
nağına sahip olamamakta" deni-
yor. Ziegler'e gore keyfi karar-
lara neden olan bu olguya karşı-
lık. hiçbir demokratik kurunı,
bassavcılığı, çesitli karmaşık bağ-
lantılar hakkında soruşturma aç-
maya zorlayamıyor.
•Eski Isvıçre Başsa%cısı Rudolf
Gerber, kirli parayı aklamada ye-
raltı dünyasıyla işbirliği yapan ts-
viçreli bankalar aleyhine soruş-
turma açılmasını engellemekle
suçlanıyor. 1989'un ağustos ayı-
na kadar 15 yıl gorevde kalan
kimi dosyayı vaktinden erken ka-
patmış.
Hacı Miıza, Yaşar Musullulu,
Yaşar Kısacık ve Irfaa Pariak gi-
bi mafya babalarıyla ilgili skan-
dallann ortaya çıkmasıyla birlik-
te İsviçre Meclisi'nin bir soruş-
turma komisyonu kurduğunu
aktaran Jean Ziegler, bu olayla-
rın İsviçreli yüksek düzey me-
murlarla yeTaltı dünyası arası
ilişkileri gün ytlzüne çıkardığını
belirtiyor. Kolombiya'daki ünlu
Medellin karteli ile Isviçreliler
arası ilişkiler dışında, 3. dünya-
nın devrik ya da halen iktidarda
olan diktatörlerinin tsviçre ban-
kalanndaki hesaplarına da degi-
niliyor.
Yazar, İsviçre yasalannın, bir
bankacının suçlu sayılması için
paranın karanlık yollardan kaza-
nıldığını önceden bilmesi gerek-
tiğini vurguluyor ve bu yasaya
ilişkin şu soruyu soruyor: "Uni-
on de Banques Suisse, Credit Su-
isse ya da Sociele de Banque Su-
isse 'emir'lerinden hangisi, Me-
dellin karteli lideri Pablo Esco-
bar ya da Yaşar Musullulu ile ar-
kadaşhgını açıkça ilan eder? '
23 yaşındaki Tevhide 7 ay kadar önce BulgaristarCdan Türkiye'ye göçtü
Nereye konar göçmen kuş?NECATt GÜNGÖR
Göçmen bir kuştu o, evet adı
Tevbide. Uzun kirpiklerinin ara-
sından ışıltıyla bakan gözleri bal
sarısı rengınde. Yüzünde durgun
suların berraklığı, saçlannda
ipeksi bir yumuşaklık. Çocuklu-
ğunu bir gul bahçesinde bırakmış
Tevhide, Bulgaristan'da. Çocuk-
luğunu, doğduğu evin çatısına bir
uçunma gibi takıp düşmüş yolla-
ra bir yaz sabahı. Yalnızca ken-
disi mi, yollara düşen? On binler-
ce insan, bütün geçmişlerini, bü-
tün sevdikJerini, en yakınlannı ge-
riye koyup yollara düşüyordu o
günlerde... Tevhide, Türkiye'ye
göçen ilk doksan binin içindeydi.
Bundan, yedi ay kadar öncesi.
Türkçesi de öyle Tevhide'nin,
henüz yedi ayhk. Köşeli "r"leriyle
ben bir göçmen kuşum diyo. açık
açık... Başka neler diyor o göç-
men kuş? Neler demiyor ki...
"Orada Türkçe konuşamıyor,
bunun acısını yaşıyordnk. Anadi-
limiz yasaktı bize... Buradaysa
anadilimin acemistyün! Konuş-
maya, okumaya, ögrenmeye bil-
diğim sözcukler. Derdimi anlata-
mıyorum çoğu kez. Dilini iyi bil-
memek, insanı anayurdunda bile
garip bırakıyor."
Tevhide, yirmi üç yaşında.
Anasıyla babasının tek çocuğu.
Göç fırtınası başladığında iki yıl-
bk üniversite öğrencisiymiş orada.
Rus dili ve edebiyatı okuyor-
muş... Gogol'ü, Pnşkio'i özelükle
çok seviyor. Sonra Bulgar yazar-
lanndan Dimov, Haytov, Vapsa-
rov yine severek okuduğu yazar-
lar. Oradayken Bulgarcaya çevril-
miş Turk yazarlarını okuma ola-
nağını da bulmuş Tevhide: Ada-
let Agaoglu, Nâzım Hikmet, Or-
ban Kemal, Reşat N'uri...
Anayurt, hep bir masal ülkesiy-
di gözlerinde Büyükleri, Türkiye^
den söz açınca, kutsal kitapların
vaat ettiği cenneti anlatır gibi bü-
yülü sözcukler kullanırlardı.
Türkiye'den biri geldiği zaman,
onu tanıyan tanımayan herkes,
cennetten muştu getirmiş bir ha-
berci gibi karşılaruyordu!
Yine de yakın yıllara kadar
mutluydu insanlar. Türklükleri
başlanna kakıhyor olmasına kar-
şın. Ders kitaplarında Türklerin
kötü gösterilmesine, TV program-
larında aleyhte konular işlenme-
sine karşın Türk ve Bulgar halkı
iç içe ve birbirlerini severek yaşı-
yorlardı. Komşuluk ilişkilerinde
ayrım gözetilmiyordu. Az da ol-
sa evlenmelere bile rastlanıyordu.
Tevhide'nin doğup büyüdüğu
(Şumlu) semtte yalnızca birkaç
Türk aile bulunmasına karşın ken-
dılerini hiç yalnız hissetmemişler-
di. Türk ve Bulgar çocuklan, üç
yaşından sonra, (anne-babaları
çalıştığı için) bir arada büyüyor-
lardı. Çocuklar ayTi bir ulustur.
Aralannda din, dil, ırk aynmı bu-
lunmaz. Onlar her şeyi sevmeye,
anlamaya açıktırlar. Dilleri gül-
mektir çocukalann, dinleri sevgi-
dir; ibadetleri oyun, mabetleri
oyun bahçesidir! tşte Tevhide'nin
çocukluğu da bu evrensel kuralla-
rın geçerli olduğu, herkesin birbi-
rini eşit görduğü oyun dünyasın-
da geçmişti. Yaşadığı dünyayı ve
arkadaşlarını seviyordu. Sevme-
mesi için hiçbir neden yoktu.
Sonra büyüdü Tevhide. Ortao-
kula, liseye, yüksekokula yaaldı.
man Bulgarlara aitti. Sosyalizmin
öngördüğü eşitlik, Bulgarın ken-
disi içindi!
Nitekim son yıllarda, ders ki-
taplanndaki "Sosyalizm" bölümü
çıkartılmış, iptal edilmişti. Yalnız-
ca "kapitalUın" okutuluyordu.
Sosyalizm, ulkeyi yönetenlerin
kafasına göre yeniden yazılacak-
belki de.. Aslında, çocuklar
öğrenmeseler desosyalizmi
olurdu...
Ekonomi, politıka dışında ne-
ler öğrenmişii Tevhide, Bulgaı
okullarında? Cinsellik... Başka
bir deyişle, insanın, kendi bede-
nini tanıma bılgisi. Bu da önem
ğı kadar çok çocuk yapıyorlardı.
Bir evde, yalnızca erkeğin çalışı-
yor olması, inanıhr şey değildi!
Kadın okumuyor, çalışmıyor;
ama erkeğinin golgesinde yasıyor-
du. Çalışıp karısım beslemek, er-
keği diktatör yapıyordu evdeki
Tevhide de asla inanamıyordu
buna...
Onun geldiği ülkede, insanlann
çalışıp çahşmadığı, nufus kâğıtla-
nna işleniyordu oysa. Çalışma ha-
nesini boş gören polis, insanlar-
dan hesap soruyordu.
Peki, insanlann çalışması için
yeterli ış var mıydı Türkiye cen-
netinde? Çalışanlar emeklerinin
karşılığını alabiliyorlar mıydı? Bu
TEVHİDE — Sağlıklı kadınlann evlerde, hiçbir iş yapmadan otu-
rup tuketici olmalanna bir anlam veremiyordu Tevhide. Çalışıp ka-
nsını beslemek, erkeği diktatör yapıyordu. Tevhide asla inanamıyordu
buna. (Fotoğraf: Kayıhan Giiven)
Adı Tevhide... 23
yaşında... Uzun
kirpiklerinin arasından
ışıltıyla bakan gözleri
bal sarısı renginde.
Yüzünde durgun
suların berraklığı,
saçlannda ipeksi bir
yumuşaklık.
Çocukluğunu
Bulgaristan'da
bırakmış Tevhide...
Çocukluğunu,
doğduğu evin çatısına
bir uçurtma gibi takıp
düşmüş yollara bir
yaz sabahı. On
binlerce insan, bütün
geçmişlerini, bütün
sevdiklerini, en
yakınlannı geriye
koyup yollara
düşüyordu o günlerde.
Sosyalizmi ve kapitalizmi öğren-
di ders kitaplarında. Sovyet Rus-
ya'nın, Bulgaristan'ın babası oldu-
ğunu öğrendi. Ruslar, tarihte iki
kez kurtarmışlardı Bulgaristan'ı.
Birincisinde Osmanlılardan, ikin-
cisinde Alman faşizminden... Bu
yuzden vazgeçilmez, koruyucu bir
babaydı Rusya, Bulgaristan için...
Sosyalizme gelince, o elbette ki
eşitlikti öncelikJe, İnsanın, emeği-
nin hakkını almasıydı. Dunya ni-
metlerinden eşit olarak yararlan-
maktı... Tevhide böyle öğrenmiş-
ti... Ne var ki yaşı ilerledikçe, eşit-
liğın yalnızca Bulgarlar için geçerli
olduğunu görup şaşıracaktı. Söz
gelimi, deniz kıyısında tatil yap-
mak isteyen bir Turk işçi ailesi,
bundan yararlanamıyordu kolay
kolay; bu konuda oncelik her za-
verilen konu^rdan biriydi eğitim-
öğretim düzeninde. Çocuklar, bu
bilgileri almaya ilkokuldan başlı-
yorlardı. Kyoloji derslerinde,
ayıp sayılarak geçiştirilen hiçbir
konu yoktu özellikle bazı zarar-
h ilişki ve alr-kanhklardan korun-
mak için, genç kuşağa gerekli olan
bilgiler veriliyordu okullarda...
Oysa, Tevhide Türkiye'ye geldi-
ğinde, üniversite çağındaki genç
kızlann bilgisizliklerini, kendi be-
denleri hakk nda hiçbir şey oğren-
memiş olduklarını görüp şaşı-
racaktı...
Üstelik Tevhide'yi şaşırtan yal-
nızca bu da değildi: Sağlıklı ka-
dınlann evlerde, hiçbir iş yapma-
dan oturup tuketici olmalarına da
bir anlam veremiyordu hâlâ! Ka-
dınlar, kocalarının bakamayaca-
soruların karşılığını bulmakta da
zorlaruyordu genç kız...
Türkiye'ye geldiklerinde Gazi-
osmanpaşa'daki yakınlannın ya-
nına yerleşmişlerdi. O göç kıya-
met günlerinde, bir zamanların
Taşlıtarlası olan ve bu namla bi-
linip söylenen Gaziosmanpaşa'da
kiralar birdenbire fırlayıvermişti!
Ayrıca milyondan aşağı duşme-
yen "depozito"lar isteniyordu ki
bulup buluşturmak ne mümkün!
Ucuzundan bir bodrum katına
yerleştiler apar topar... Sonra
karı-koca, birer işin ucundan tu-
tar oldular. Annesi, Bulgaristan'-
da terziydi. Babasıysa şoför... tki
yuz bine bir kamyon surucülüğü
bulmakta zorlanmadı şofor baba.
Bu para, ev kiralarına yetmezdi;
ayrıca ışin sıgortası, emekliliği
yoktu! Ama göçmen insan çare-
sizdir; Konmak için yer seçemez...
Annesi, Gedikpaşa'da bir konfek-
siyon mağazasına başvurdu: İşve-
ren bir kadına baktı, bir de yanın-
daki ' 1ar dalı tazeliğiyle duran
Tevhiae kıza... Anasını değil de
kızını işe almak istedi!
Tevhide'nin annesiyle babası
kararlıydı oysa: Kızlan okumasını
yarım bırakmıştı orada; burada
surdürmeliydi... Caruru dişine ta-
kıp Türkçesini ilerletmeye baktı
Tevhide. öğrenebildiği kadanyla
öğrenip üniversite sınavlanna gir-
di. Daha ilk girişte, gazetecilik
yüksekokulunu kazandı.
Bulgaristan'da bir Türk için ga-
zetecilik yapınak, olmayacak bir
işti. Ancak çok güçlü torpili olan-
lar seçilirlerdi bu tür işlere. Son-
ra buralardaki gibi gazeteler, doğ-
ruyu doğru, yanlışı yanlış diye ya-
zamazlardı. Olaylar tek yanlı ve-
rihrdi. Doğrular ve yanlışlar yö-
neticilere göre belirlenirdi Bulga-
ristan'da...
Belki ileride, okul bitirmenin
gazeteci olmaya yetmediğini de
oğrenip yine şaşıracaktı Tevhide,
kim bilir? Tıpkı, Gaziosmanpa-
şa'dan sonra Boğaziçi'ni tanıyıp
da bu ruya ülkesinde yaşamanın
kendisi için bir hayal olduğunu
anlaması gibi!
Evet, tstanbul, şaşkınlıklar ül-
kesiydi kısaca, göçmen bir kuş
için! İstanbul'a vardığuu sarup bir
başka yere konduğunu anlıyor-
dun nice zaman sonra...
Peki, Tevhide'nin yaşında bir
genç kız, onun doğup büyüdüğu
topraklarda hayattan ne beklerdi;
ne gibi düşleri olurdu bir genç kı-
zın? Söz gehmi, zengin ve yakışık-
lı bir kocayla birlikte düşlenen
mutlu bir yaşam mı?
Ne gariptir ki böyle bir genç
kızlık ruyası da yabancı geliyor-
du Tevhide'ye. Bulgaristan'da
çok zengın de, çok fakir de yok-
tu çunkü. Örneğin evi olmayan
insan sayısı çok azdı. Bir genç kız,
kendisine eş seçerken oğlanın
mesleği o kadar da önemli değil-
di: Çunku bir doktor da bir işçi
de aynı parayı kazanıyordu
sonuçta...
Tevhide, bütün bu bildiklerini,
yirmi iki yaşına kadar gördükle-
rini unutmak zorundaydı Türki-
ye'de. Yeni bir dünyada, yeniden
açıyordu gozlerini hayata. Dilini
yeni yeni çozduğü anayurdunda
düş kurmasını da oğreniyordu bir
uçtan...
Bir göçmen kuştu o, elleri be-
yaz, gözleri bal sarısı. Masmavi
göklerinde uçuyordu Turkiye'nin.
Taşlıtarla'ya yuva kurmuştu ama,
aklı Boğaziçi'nde... Bir kuş kadar
hafifti yüreği, adı Tevhide'ydi.
Fransa'da
fırtına: 13 ölti
• PARİS (AA) —
Fransa'run orta ve batı
kesimlerini bugün "silip
siipüren" fırtınada 13 kişi
öldü, 1 kişi kayboldu.
Resmi kaynaklar, çok
sayıda kişinin de
yaralanmasına neden olan
şiddetli rüzgârın, kara ve
hava ulaşımını felç ettiğini
bildirdiler. Önemli hasara
da yol açan fırtınada,
Paris bölgesinde 9 kişi
yaşamını yitirirken, batıda
2, orta kesimlerde de 2
kişi öldü, 1 kişi kayboldu.
Fransız meteoroloji
yetkilileri, hm yer yer
saatte 160 km'yi bulan
fırtmanın Almanya ve
Danimarka'ya yöneldiğini
açıkladılar.
Avustııryalı
emekliler
• ANTALYA (AA) —
Avusturya Kamu Kesimi
Emeklileri Derneği'nin 15
mart tarihinde başlatacağı
bir organizasyonla yaklaşık
40 bin Avusturyalı emekli
tatil için Antalya'ya
gelecek. Söz konusu
organizasyonla Antalya
Havaalanı'na Avusturya'dan
her hafta 10 uçak gelecek.
Emeklilerin Türkiye tatili,
Avusturya Televizyonu
tarafından da izJenecek.
Hastaya
yapay akcij;er
• SALT LAKE CITY
(AA) — Amerikalı
doktorlar, dünyada ilk kez,
bir hastaya, yapay akciğer
taktılar. Utah eyaletindeki
Salt Lake kenti
hastanesinde
gerçekleştirilen başanlı
ameliyatla 16 yaşında bir
genç kıza Ivox adı verilen
yapay akciğer takıldı. Saç
kıb kalınlığındaki liflerden
oluşan yapay akciğer,
karbondioksiti emiyor,
oksijen veriyor. Hastane
sözcüsü, yapay akciğerin,
ağır solunum sorunu olan
hastaya "geçici" olarak
takıldığını kaydetti, ancak
başka ayrıntı vermedi.
Mağara
turizmine ışık
• ANTALYA (AA) —
Mağara ve yeraltı suları
bakımından dunyanın en
zengin ülkelerinden biri
olan Türkiye'de altyapı
eksiklikleri dolayısıyla
ytizlerce mağaranın turizme
açılamadığı bildirildi.
Akdeniz Seyahat Acenteleri
Derneği (AKSAD) sözcüsü
Abdullah Tekin, Türkiye'de
40 bin dolayında mağara
bulunduğunu söyledi.
Uydu yayına
ANAP engeü
• tZMtT (Cumhuriyet) —
lzmit ve çevresinde, İzmit
Belediyesi'nin monte
ettirdiği uydu antenler
vasıtasıyla televizyon kanal
sayısımn 5'e çıkartılmasına
karşı çıkan ANAP Kocaeli
il yönetimi, Cumhuriyet
BaşsavcıhğYna, TRT ve
PTT Genel Müdürlüğü ile
tçişleri Bakanlığı'na yaptığı
başvuru ile engellemeye
çalışıyor. ANAP il yönetimi
TV 1 - TV 2 - TV 3 ile
tngiltere Eurosport
yayınlarına karşı
olmadıklarını ancak RTL
Plus yayınlannda porno
türü fılmlerin
gösterilmesine karşı
olduklarını açıkladüar.
Sağlık ve
Topluırı Dergisi
• Sağlık Servisi —
Ülkemizdeki sağlık
hizmetleri ve toplum
ilişkileri konusundaki
düşünsel çabalann
değerlendirilmesi
konusundaki yayın
eksikliğinden yola çıkan
"Sağlık ve Toplum"
Dergisi'nin ilk sayısı
piyasaya çıktı.
Gelecek için
tenıiz çevre
• tSKENDERUN (AA) —
Iskenderun Çevre Koruma
Derneği tarafından
düzenlenen "Akdeniz Eylem
Planı Iskenderun Pilot
Projesi" panelinde konuşan
Devlet Bakanı Vehbi
Dinçerler, çevre korumanın
devlet politikası haline
geldiğini söyledi. Bakan
Dinçerler, çevre
korumasının bir ahlak
meselesi olduğunu
belirterek, "Gelecek
nesiUere daha temiz ve yeşil
bir çevre bırakmak zorunda
olduğumuzu bilmeliyiz,
çevremizi koruyalım ki
temizlemeye gerek
kalmasın" dedi.