25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbı: Cumhurıycı Malbaacılık \e Gazetccılık Turk Anonım Şırketı ad-.na Nadır Nıdi % Genel ^a>.n Muduru HasAn Cemal. Muessese Muduru Lminc Işsklıgil. \azı Işlerı Muduru Oka> Goncnsin. % Haber Merkez- Muduru Y'aJçm Ba>tr. Sa>fa Duzenı Yoneımenı <li Acar. 0 Temsııater ANKARA \\tmtl Tan. IZMİR Hilun« Çctiıüuıya. ADANA Çtfin Yig«>o£hı I; Polmka. C»tal Bastangıç. Dış Habcrler trfm felcı. Ekonomı Coıgiz Tırtttn. Is Sendıka ŞMkran lUHtncı. kulıur C«tal ISler. Egmm Genon Ş«)lan. Haber Vaslırma tsmH Beffcııı, >urt Haberlen \ecdel Doftan. S{X.r DaJ\ı>manı 4Mu!kadjr Vacdman, [>zı Yazılaı Kmm (rJaşfcan. Arastırma Şalûı Sl^my, Dtuehme AbdulaJl Vaon. 0 Koorcimator Oımn Kofnfcan, 0 MaİJ liier Lrol ErVul. # Muhasrt* BolcM Vnnr # B-,c Pianlama Scvgi Ovmube^roghı A RcKLam V x Torun. # Ek fa>ınlaı Haly» \kvol 0 Idare Hmvın Gnrer, • W«me Ömkr Çdik. • Bılgı-Islem S«U Inl. • Persone: Stvgı Bosttanogtu. Basan •« )«n»ı CumtıunyH Vaıtaaabh «r GnMeolık TA_Ş. Tluk Ocajl Cad fr< H!M 1« PK 246-tsınbul Td 512 05 05 (20 hal Töoı 22246 F«- dı İ26 «0 12 • Burvlar K^kjmt: Zı>a (jolilp Blv lnkılw S. No 19'4, Td 133 11 *\-T, Teta. 42344 ft». (4) 133 n> t< # lniM' H Zıva »- 1352 S i ' 3 , Td 13 12 30, Wc< 52359 Fat (51) 19 53 40 : Inonu Cad 119 S. No 1 Kaı 1. T<± 19 37 52 (4 halj, Tdcc 62155, FSJL (71) 19 37 52 TAKVİM: 4 ŞUBAT 1990 Imsak: 5.38 Guneş: 7.05 Öğle-. 12.22 tkindi: 15.05 Akşam: 17.30 Yatsı: 18.51 Modayı ayrıntıda yakalamak Cbanel'den kısa cekeüi lacivert bir tayyör. Ama Haule-Couture modeli. NECLA SEYHUN Sokakta goremezsiniz, ha\ır. O o\le model yapraklanndan fırlamışçasına şık kadınlar Paris sokaklarında gorülmez. Onlar çok pahalı arabaların içinde kayar giderler caddelerden... Görkemli koktevllere, pahalı otellere, şık restoranlara, bir başka yaşam biçimıne doğru... Sırtlarında gerçek Chanel'ler, Balmain'ler. LacroiVler.. Hepsi olçulerine göre dikilmiş, birer servet değerinde giysileri ile... Gundelik \aşama katılmazlar... Parıs'te metrolarda, taksi peşinde. kuçuk restoranlarda, sinema kuyruklarında, bonmarşelerin hayhuyunda, \itrin önlerinde, parklarda, kah\elerde elbette onlar yoktur... Memurlar vardır, e\ kadınları \ardır, doktorlar. avukatlar, sekreterler, işçiler, oğrenciler vardır... Yollar boyu kopeğını gezdıren Parisliler'e rastlarsınız, banklarda el ele göz göze oturan sevgilılere, koşedeki kestaneciden bir kulah kebap kestane alıp Champs - Elysees boyunca yiyerek yurınenlere, kah\e koşelennde bir fincan kahvenin ya da bir kadeh ivkinin onunde gazetesini okuyanlara, mektup \azanlara, sohbet ko\ukanlara... Vitrinlerin onunde takılan, gışsilerı, pabuçları ozenle inceleyenler onlardır, yağmur altında seke seke koşanlar onlar, "Hey taksi'." diye bağınp taksi kapmaya çalışan onlardan başka kim olabilir?.. Evet hıçbin bir manken değildir, hıçbiri, bir ünlu modaevinin saSonlarında saatler boyu provalar yaptırmamıştır sırtındaki kıyafet içın... Aslında giyim bakımından dunyanın en rahat şehridir Paris... Hiçbir kayıt, hiçbir kural, hiçbir sınır tanımaz... Dilediğiniz gibi aklınıza geldiği gibi çıkabilirsiniz sokağa... Dunyanın moda başkenti Paris'te, alabildiğine özgur bir moda ortamı vardır. Kış günü beyaz pabuç giyeni de oradadır, çorapsız çıkanı da... Yanında yerlere dek sürunen bir ortaçağ pelerininı savura savura yürüyeni de... Kimi blucin gıyer, kimi saçını punk gibi kazıtır, kulotunu ancak orten kısalıkta etek giyeni de vardır, eteğı yerlerı supureni de, yan yana yururler sokaklarda. caddelerde. . Vitrin önlerinde aynı heyecanı duyaılar, aynı sınemanın kuyruğunda bekleşirler...Gece bir davete,bir baloya gideceklerse. omuzlarına mantolarmı atıp bu kalabalağın arasında yururler... Rahat bir şehirdir Paris... Kimsenin kimseye kanşmadığı, dıleyenın dılediğını yaptığı bir yer... Ama havada moda vardır... Oyle abartılı değil, "bir şey" kıvrak ze\kli bir şey... Bir saç tokasıdır bazen bu, çok şık, çok güzel bir saç tokası, omuza zarafetle atılmış bir şal, ince bir beli saran ilginç bir kemer... Modayı, şıklığı detayiarda, aksesuarlarda yakalamaktır bu. Topuklu şık iskarpinlerin ustunde keklik gibi sekmektir. Şemsiyesini zarafetle açıp yağmur altında yurumektir. Sırtında bir sueter bir pantolon, saçları omuzlarına dağılmış, bir kitap tezgâhında bir kitabın sayfalannı çevirmektir. Yaşamaktır bu, günlük hayattır. Chanel: "Sokağa inmeyen moda, moda değildir" derdi. Hele gunumüzde... Bugün artık sokakta soluk almayan modanın yaşama şansı yok. Modaevleri de bunun bilincinde. Luks şoförlu arabalarla gelip geçen muşteriler, artık bir modaevini yaşatmaya yetmiyor. Sokağın desteği yoksa, kapanıyor kapılar. Bu nedemc daha ucuz modellere, hazır giyime yöneliyor modaevleri . Aksesuarlar üretiyorlar, süeterler, tişörtler, eşarplar, kernerler, pabuçlar, çantalar, takılar suruyorlar piyasaya. Orasından burasından gunlük yaşantıya girmeye çabalıyorlar. Büyük modacıların yelkenlerı suya ındirdikleri donem bu... Gunun kadını modayı goniüne gore ayarlıyor. Gönlüne ve kesesine göre... Kimi zaman hazır giyımden bir takım alıyor, kimi zaman bir bluz, kimi zaman bir takı. Moda da nedir ki zaten?.. Buluşların kişılerde yansıması. Ama bir kemerde, ama bir saç kıvnmında, ama bir şalda... Oıristian Lacroin'mn beyaz krep uzerine si\ah dantel bir gece elbisesi. Bankalarla yeraltı dünyasının ilişkisi: Isviçre daha beyaz yıkar SABETAY VAROL PARİS — Kirli yollardan ka- zanılan paraların tsviçre banka- lannda aklanışını anlatan bir ki- tap yayımlanır yayımlantnaz Fransa'da buyuk ilgı uyandırdı. tsviçreli sosyalisl milletvekili Je- an Ziegler'in yazdığı "tsviçre Daha Bevaz Yıkar" adını taşıyan kitapta, yeraltı dünyasının diğer birçok ismiyle birlikte Turk maf- yasıyla tsviçre bankaları arasın- daki ilişkiler de ayrıntıh şekilde ele alınıyor. Seuil Yayınevi'nin yayımladığı kitap birkaç güıı öıı- ce piyasaya verildi, Piyasaya çık- tığı cuma gününün akşamı kita- bın yazarı Ziegler, en çok dinle- nen kitap tanıtım programı "Apostrophe"a katıldı. Başka bir deyişle, bir anda çok geniş bir çevreye tanıtılmış oldu. Uyandır- dığı ilgi bir ölçüde buna bağlı. İsviçreli sosyalist milletvekili ve sosyoloji dalında oğretim uye- si olan Jean Ziegler, "İsviçre Da- ha Beyaz Yıkar" adlı kitapta Başsavcı Gerber'in, silah ve eroin kaçakçdığının kaynaklanna inme olanağı veren sonışturmalar es- nasında gerekli bilgileri ne şekil- de bloke ettiği örneklerle sırala- nıyor. Eski Başsavcı Gerber, bu aianda gerekli çabayı gösterme- mekle itham ediliyor. Bu konuya ilişkin örneklerden biri, tsviçre'de 16.5 Tcilo eroinle yakalandığı için 1989'da 14 yıl hapse mahkûm olan Ctnpz Al- üasoca adlı TC vatandaşı kişiyle ilgili. Yazar, Altmseven'in şebe- kenin başı olmadığının mahkeme tarafından da saplandjğını hatır- latıyor. Ancak aynı şebekenin ele başları dava sonuna kadar orta- ya çıkanlamıyor. Oysa söz konu- su mahkûmiyetten kısa bir süre sonra. sorgu hâkiminin eline, ttalyan mali polisinın kalenıe al- dığı rapor geçmiş. Raporda Cen- giz Alunseven'in, Ah' Osman Ca- nan ve Sabahattin Ceyhan adlı patronlar hesabına çalıştığı yazı- lı. Ancak eldeki bilgılerin dola- şırru sağlanamadığı için sorgu hâ- Yazar Jean Ziegler, "İsviçre Daha Beyaz Yıkar" adlı kitabında ülkesi İsviçre'yi şiddetle suçluyor. Kitapta Türk mafyasıyla îsviçre bankaları arasmdaki ilişkiler de ayrıntıh biçimde ele alınıyor. kendi ulkesi İsviçre'yi şiddetle suçluyor. Ziegler'e gore yılda 300-500 milyar dolar cirosu olan uyuşturucu ticaretine yataklık eden İsviçre, bu nedenle gerçek anlamda bir ahlak çokuntusüne uğrama sorunu ile karşı karşıya. "Devleün çürümuşlüğü" başhğı- nı taşıyan kitabın üçuncu bölu- münde, bu ulke yasaları çeşitli yönleriyle eleştiriliyor. Örneğin, savcılık muessesesinin sahip ol- duğu aşırı yetkiler ele alınarak "Bu muessese istediği kadar bil- gi>i arşivlerinde toplamakta, kimse kendisi hakkında ne tur bilgılerin yer aldıgını kontrol ola- nağına sahip olamamakta" deni- yor. Ziegler'e gore keyfi karar- lara neden olan bu olguya karşı- lık. hiçbir demokratik kurunı, bassavcılığı, çesitli karmaşık bağ- lantılar hakkında soruşturma aç- maya zorlayamıyor. •Eski Isvıçre Başsa%cısı Rudolf Gerber, kirli parayı aklamada ye- raltı dünyasıyla işbirliği yapan ts- viçreli bankalar aleyhine soruş- turma açılmasını engellemekle suçlanıyor. 1989'un ağustos ayı- na kadar 15 yıl gorevde kalan kimi dosyayı vaktinden erken ka- patmış. Hacı Miıza, Yaşar Musullulu, Yaşar Kısacık ve Irfaa Pariak gi- bi mafya babalarıyla ilgili skan- dallann ortaya çıkmasıyla birlik- te İsviçre Meclisi'nin bir soruş- turma komisyonu kurduğunu aktaran Jean Ziegler, bu olayla- rın İsviçreli yüksek düzey me- murlarla yeTaltı dünyası arası ilişkileri gün ytlzüne çıkardığını belirtiyor. Kolombiya'daki ünlu Medellin karteli ile Isviçreliler arası ilişkiler dışında, 3. dünya- nın devrik ya da halen iktidarda olan diktatörlerinin tsviçre ban- kalanndaki hesaplarına da degi- niliyor. Yazar, İsviçre yasalannın, bir bankacının suçlu sayılması için paranın karanlık yollardan kaza- nıldığını önceden bilmesi gerek- tiğini vurguluyor ve bu yasaya ilişkin şu soruyu soruyor: "Uni- on de Banques Suisse, Credit Su- isse ya da Sociele de Banque Su- isse 'emir'lerinden hangisi, Me- dellin karteli lideri Pablo Esco- bar ya da Yaşar Musullulu ile ar- kadaşhgını açıkça ilan eder? ' 23 yaşındaki Tevhide 7 ay kadar önce BulgaristarCdan Türkiye'ye göçtü Nereye konar göçmen kuş?NECATt GÜNGÖR Göçmen bir kuştu o, evet adı Tevbide. Uzun kirpiklerinin ara- sından ışıltıyla bakan gözleri bal sarısı rengınde. Yüzünde durgun suların berraklığı, saçlannda ipeksi bir yumuşaklık. Çocuklu- ğunu bir gul bahçesinde bırakmış Tevhide, Bulgaristan'da. Çocuk- luğunu, doğduğu evin çatısına bir uçunma gibi takıp düşmüş yolla- ra bir yaz sabahı. Yalnızca ken- disi mi, yollara düşen? On binler- ce insan, bütün geçmişlerini, bü- tün sevdikJerini, en yakınlannı ge- riye koyup yollara düşüyordu o günlerde... Tevhide, Türkiye'ye göçen ilk doksan binin içindeydi. Bundan, yedi ay kadar öncesi. Türkçesi de öyle Tevhide'nin, henüz yedi ayhk. Köşeli "r"leriyle ben bir göçmen kuşum diyo. açık açık... Başka neler diyor o göç- men kuş? Neler demiyor ki... "Orada Türkçe konuşamıyor, bunun acısını yaşıyordnk. Anadi- limiz yasaktı bize... Buradaysa anadilimin acemistyün! Konuş- maya, okumaya, ögrenmeye bil- diğim sözcukler. Derdimi anlata- mıyorum çoğu kez. Dilini iyi bil- memek, insanı anayurdunda bile garip bırakıyor." Tevhide, yirmi üç yaşında. Anasıyla babasının tek çocuğu. Göç fırtınası başladığında iki yıl- bk üniversite öğrencisiymiş orada. Rus dili ve edebiyatı okuyor- muş... Gogol'ü, Pnşkio'i özelükle çok seviyor. Sonra Bulgar yazar- lanndan Dimov, Haytov, Vapsa- rov yine severek okuduğu yazar- lar. Oradayken Bulgarcaya çevril- miş Turk yazarlarını okuma ola- nağını da bulmuş Tevhide: Ada- let Agaoglu, Nâzım Hikmet, Or- ban Kemal, Reşat N'uri... Anayurt, hep bir masal ülkesiy- di gözlerinde Büyükleri, Türkiye^ den söz açınca, kutsal kitapların vaat ettiği cenneti anlatır gibi bü- yülü sözcukler kullanırlardı. Türkiye'den biri geldiği zaman, onu tanıyan tanımayan herkes, cennetten muştu getirmiş bir ha- berci gibi karşılaruyordu! Yine de yakın yıllara kadar mutluydu insanlar. Türklükleri başlanna kakıhyor olmasına kar- şın. Ders kitaplarında Türklerin kötü gösterilmesine, TV program- larında aleyhte konular işlenme- sine karşın Türk ve Bulgar halkı iç içe ve birbirlerini severek yaşı- yorlardı. Komşuluk ilişkilerinde ayrım gözetilmiyordu. Az da ol- sa evlenmelere bile rastlanıyordu. Tevhide'nin doğup büyüdüğu (Şumlu) semtte yalnızca birkaç Türk aile bulunmasına karşın ken- dılerini hiç yalnız hissetmemişler- di. Türk ve Bulgar çocuklan, üç yaşından sonra, (anne-babaları çalıştığı için) bir arada büyüyor- lardı. Çocuklar ayTi bir ulustur. Aralannda din, dil, ırk aynmı bu- lunmaz. Onlar her şeyi sevmeye, anlamaya açıktırlar. Dilleri gül- mektir çocukalann, dinleri sevgi- dir; ibadetleri oyun, mabetleri oyun bahçesidir! tşte Tevhide'nin çocukluğu da bu evrensel kuralla- rın geçerli olduğu, herkesin birbi- rini eşit görduğü oyun dünyasın- da geçmişti. Yaşadığı dünyayı ve arkadaşlarını seviyordu. Sevme- mesi için hiçbir neden yoktu. Sonra büyüdü Tevhide. Ortao- kula, liseye, yüksekokula yaaldı. man Bulgarlara aitti. Sosyalizmin öngördüğü eşitlik, Bulgarın ken- disi içindi! Nitekim son yıllarda, ders ki- taplanndaki "Sosyalizm" bölümü çıkartılmış, iptal edilmişti. Yalnız- ca "kapitalUın" okutuluyordu. Sosyalizm, ulkeyi yönetenlerin kafasına göre yeniden yazılacak- belki de.. Aslında, çocuklar öğrenmeseler desosyalizmi olurdu... Ekonomi, politıka dışında ne- ler öğrenmişii Tevhide, Bulgaı okullarında? Cinsellik... Başka bir deyişle, insanın, kendi bede- nini tanıma bılgisi. Bu da önem ğı kadar çok çocuk yapıyorlardı. Bir evde, yalnızca erkeğin çalışı- yor olması, inanıhr şey değildi! Kadın okumuyor, çalışmıyor; ama erkeğinin golgesinde yasıyor- du. Çalışıp karısım beslemek, er- keği diktatör yapıyordu evdeki Tevhide de asla inanamıyordu buna... Onun geldiği ülkede, insanlann çalışıp çahşmadığı, nufus kâğıtla- nna işleniyordu oysa. Çalışma ha- nesini boş gören polis, insanlar- dan hesap soruyordu. Peki, insanlann çalışması için yeterli ış var mıydı Türkiye cen- netinde? Çalışanlar emeklerinin karşılığını alabiliyorlar mıydı? Bu TEVHİDE — Sağlıklı kadınlann evlerde, hiçbir iş yapmadan otu- rup tuketici olmalanna bir anlam veremiyordu Tevhide. Çalışıp ka- nsını beslemek, erkeği diktatör yapıyordu. Tevhide asla inanamıyordu buna. (Fotoğraf: Kayıhan Giiven) Adı Tevhide... 23 yaşında... Uzun kirpiklerinin arasından ışıltıyla bakan gözleri bal sarısı renginde. Yüzünde durgun suların berraklığı, saçlannda ipeksi bir yumuşaklık. Çocukluğunu Bulgaristan'da bırakmış Tevhide... Çocukluğunu, doğduğu evin çatısına bir uçurtma gibi takıp düşmüş yollara bir yaz sabahı. On binlerce insan, bütün geçmişlerini, bütün sevdiklerini, en yakınlannı geriye koyup yollara düşüyordu o günlerde. Sosyalizmi ve kapitalizmi öğren- di ders kitaplarında. Sovyet Rus- ya'nın, Bulgaristan'ın babası oldu- ğunu öğrendi. Ruslar, tarihte iki kez kurtarmışlardı Bulgaristan'ı. Birincisinde Osmanlılardan, ikin- cisinde Alman faşizminden... Bu yuzden vazgeçilmez, koruyucu bir babaydı Rusya, Bulgaristan için... Sosyalizme gelince, o elbette ki eşitlikti öncelikJe, İnsanın, emeği- nin hakkını almasıydı. Dunya ni- metlerinden eşit olarak yararlan- maktı... Tevhide böyle öğrenmiş- ti... Ne var ki yaşı ilerledikçe, eşit- liğın yalnızca Bulgarlar için geçerli olduğunu görup şaşıracaktı. Söz gelimi, deniz kıyısında tatil yap- mak isteyen bir Turk işçi ailesi, bundan yararlanamıyordu kolay kolay; bu konuda oncelik her za- verilen konu^rdan biriydi eğitim- öğretim düzeninde. Çocuklar, bu bilgileri almaya ilkokuldan başlı- yorlardı. Kyoloji derslerinde, ayıp sayılarak geçiştirilen hiçbir konu yoktu özellikle bazı zarar- h ilişki ve alr-kanhklardan korun- mak için, genç kuşağa gerekli olan bilgiler veriliyordu okullarda... Oysa, Tevhide Türkiye'ye geldi- ğinde, üniversite çağındaki genç kızlann bilgisizliklerini, kendi be- denleri hakk nda hiçbir şey oğren- memiş olduklarını görüp şaşı- racaktı... Üstelik Tevhide'yi şaşırtan yal- nızca bu da değildi: Sağlıklı ka- dınlann evlerde, hiçbir iş yapma- dan oturup tuketici olmalarına da bir anlam veremiyordu hâlâ! Ka- dınlar, kocalarının bakamayaca- soruların karşılığını bulmakta da zorlaruyordu genç kız... Türkiye'ye geldiklerinde Gazi- osmanpaşa'daki yakınlannın ya- nına yerleşmişlerdi. O göç kıya- met günlerinde, bir zamanların Taşlıtarlası olan ve bu namla bi- linip söylenen Gaziosmanpaşa'da kiralar birdenbire fırlayıvermişti! Ayrıca milyondan aşağı duşme- yen "depozito"lar isteniyordu ki bulup buluşturmak ne mümkün! Ucuzundan bir bodrum katına yerleştiler apar topar... Sonra karı-koca, birer işin ucundan tu- tar oldular. Annesi, Bulgaristan'- da terziydi. Babasıysa şoför... tki yuz bine bir kamyon surucülüğü bulmakta zorlanmadı şofor baba. Bu para, ev kiralarına yetmezdi; ayrıca ışin sıgortası, emekliliği yoktu! Ama göçmen insan çare- sizdir; Konmak için yer seçemez... Annesi, Gedikpaşa'da bir konfek- siyon mağazasına başvurdu: İşve- ren bir kadına baktı, bir de yanın- daki ' 1ar dalı tazeliğiyle duran Tevhiae kıza... Anasını değil de kızını işe almak istedi! Tevhide'nin annesiyle babası kararlıydı oysa: Kızlan okumasını yarım bırakmıştı orada; burada surdürmeliydi... Caruru dişine ta- kıp Türkçesini ilerletmeye baktı Tevhide. öğrenebildiği kadanyla öğrenip üniversite sınavlanna gir- di. Daha ilk girişte, gazetecilik yüksekokulunu kazandı. Bulgaristan'da bir Türk için ga- zetecilik yapınak, olmayacak bir işti. Ancak çok güçlü torpili olan- lar seçilirlerdi bu tür işlere. Son- ra buralardaki gibi gazeteler, doğ- ruyu doğru, yanlışı yanlış diye ya- zamazlardı. Olaylar tek yanlı ve- rihrdi. Doğrular ve yanlışlar yö- neticilere göre belirlenirdi Bulga- ristan'da... Belki ileride, okul bitirmenin gazeteci olmaya yetmediğini de oğrenip yine şaşıracaktı Tevhide, kim bilir? Tıpkı, Gaziosmanpa- şa'dan sonra Boğaziçi'ni tanıyıp da bu ruya ülkesinde yaşamanın kendisi için bir hayal olduğunu anlaması gibi! Evet, tstanbul, şaşkınlıklar ül- kesiydi kısaca, göçmen bir kuş için! İstanbul'a vardığuu sarup bir başka yere konduğunu anlıyor- dun nice zaman sonra... Peki, Tevhide'nin yaşında bir genç kız, onun doğup büyüdüğu topraklarda hayattan ne beklerdi; ne gibi düşleri olurdu bir genç kı- zın? Söz gehmi, zengin ve yakışık- lı bir kocayla birlikte düşlenen mutlu bir yaşam mı? Ne gariptir ki böyle bir genç kızlık ruyası da yabancı geliyor- du Tevhide'ye. Bulgaristan'da çok zengın de, çok fakir de yok- tu çunkü. Örneğin evi olmayan insan sayısı çok azdı. Bir genç kız, kendisine eş seçerken oğlanın mesleği o kadar da önemli değil- di: Çunku bir doktor da bir işçi de aynı parayı kazanıyordu sonuçta... Tevhide, bütün bu bildiklerini, yirmi iki yaşına kadar gördükle- rini unutmak zorundaydı Türki- ye'de. Yeni bir dünyada, yeniden açıyordu gozlerini hayata. Dilini yeni yeni çozduğü anayurdunda düş kurmasını da oğreniyordu bir uçtan... Bir göçmen kuştu o, elleri be- yaz, gözleri bal sarısı. Masmavi göklerinde uçuyordu Turkiye'nin. Taşlıtarla'ya yuva kurmuştu ama, aklı Boğaziçi'nde... Bir kuş kadar hafifti yüreği, adı Tevhide'ydi. Fransa'da fırtına: 13 ölti • PARİS (AA) — Fransa'run orta ve batı kesimlerini bugün "silip siipüren" fırtınada 13 kişi öldü, 1 kişi kayboldu. Resmi kaynaklar, çok sayıda kişinin de yaralanmasına neden olan şiddetli rüzgârın, kara ve hava ulaşımını felç ettiğini bildirdiler. Önemli hasara da yol açan fırtınada, Paris bölgesinde 9 kişi yaşamını yitirirken, batıda 2, orta kesimlerde de 2 kişi öldü, 1 kişi kayboldu. Fransız meteoroloji yetkilileri, hm yer yer saatte 160 km'yi bulan fırtmanın Almanya ve Danimarka'ya yöneldiğini açıkladılar. Avustııryalı emekliler • ANTALYA (AA) — Avusturya Kamu Kesimi Emeklileri Derneği'nin 15 mart tarihinde başlatacağı bir organizasyonla yaklaşık 40 bin Avusturyalı emekli tatil için Antalya'ya gelecek. Söz konusu organizasyonla Antalya Havaalanı'na Avusturya'dan her hafta 10 uçak gelecek. Emeklilerin Türkiye tatili, Avusturya Televizyonu tarafından da izJenecek. Hastaya yapay akcij;er • SALT LAKE CITY (AA) — Amerikalı doktorlar, dünyada ilk kez, bir hastaya, yapay akciğer taktılar. Utah eyaletindeki Salt Lake kenti hastanesinde gerçekleştirilen başanlı ameliyatla 16 yaşında bir genç kıza Ivox adı verilen yapay akciğer takıldı. Saç kıb kalınlığındaki liflerden oluşan yapay akciğer, karbondioksiti emiyor, oksijen veriyor. Hastane sözcüsü, yapay akciğerin, ağır solunum sorunu olan hastaya "geçici" olarak takıldığını kaydetti, ancak başka ayrıntı vermedi. Mağara turizmine ışık • ANTALYA (AA) — Mağara ve yeraltı suları bakımından dunyanın en zengin ülkelerinden biri olan Türkiye'de altyapı eksiklikleri dolayısıyla ytizlerce mağaranın turizme açılamadığı bildirildi. Akdeniz Seyahat Acenteleri Derneği (AKSAD) sözcüsü Abdullah Tekin, Türkiye'de 40 bin dolayında mağara bulunduğunu söyledi. Uydu yayına ANAP engeü • tZMtT (Cumhuriyet) — lzmit ve çevresinde, İzmit Belediyesi'nin monte ettirdiği uydu antenler vasıtasıyla televizyon kanal sayısımn 5'e çıkartılmasına karşı çıkan ANAP Kocaeli il yönetimi, Cumhuriyet BaşsavcıhğYna, TRT ve PTT Genel Müdürlüğü ile tçişleri Bakanlığı'na yaptığı başvuru ile engellemeye çalışıyor. ANAP il yönetimi TV 1 - TV 2 - TV 3 ile tngiltere Eurosport yayınlarına karşı olmadıklarını ancak RTL Plus yayınlannda porno türü fılmlerin gösterilmesine karşı olduklarını açıkladüar. Sağlık ve Topluırı Dergisi • Sağlık Servisi — Ülkemizdeki sağlık hizmetleri ve toplum ilişkileri konusundaki düşünsel çabalann değerlendirilmesi konusundaki yayın eksikliğinden yola çıkan "Sağlık ve Toplum" Dergisi'nin ilk sayısı piyasaya çıktı. Gelecek için tenıiz çevre • tSKENDERUN (AA) — Iskenderun Çevre Koruma Derneği tarafından düzenlenen "Akdeniz Eylem Planı Iskenderun Pilot Projesi" panelinde konuşan Devlet Bakanı Vehbi Dinçerler, çevre korumanın devlet politikası haline geldiğini söyledi. Bakan Dinçerler, çevre korumasının bir ahlak meselesi olduğunu belirterek, "Gelecek nesiUere daha temiz ve yeşil bir çevre bırakmak zorunda olduğumuzu bilmeliyiz, çevremizi koruyalım ki temizlemeye gerek kalmasın" dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle