03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/12 HABERLER 26ŞUBAT1990 RICHARD SCHIFTER'İN DEĞERLENDİRMESİ: Türkiye'de insan hakları sorunu ciddi Eski CIA uzmanı Fuller, değişen dünyada Türkiye'yeyeni kimlik arıyor: 'Türkiye'nin rolü Ortadoğırda' ABD Dışişleri Bakanlığı İnsan Hakları ve İnsancıl Konulardan Sorumlu Bakan Yardımcısı Richard Schifter, Batı ülkelerinin hiçbirindeki insan hakları sorunlarının Türkiye'deki kadar ciddi olmadığını söyledi. YASEMİN ÇONGAR ANKARA — ABD İnsan Hak- ları Raporu'nun baş mımarı Ric- hard Schifter, Batı ülkelerinin hiç- birindeki insan haklan sorunlan- nın Türkiye'deki kadar ciddi ol- madığını söyledi. ABD Dışişleri Bakanlığı insan Haklan ve İnsan- cıl Konulardan Sorumlu Bakan Yardımcısı Schifter, Türkiye'deki Kürtler konusunda bir soruya "Farklı diller konuşan azınlıkla- nn olduklan gibi tanınmalan ge- rektigini düşünüyoruz" karşılığı- nı verdi. AGİK ülkelerinde yaşa- yan etnik grupların sorunlarının aanlık ve çoğunluk temsilcilerinin bir araya getirüerek çözülmesi için girişımler olduğunu da anlatan Schifter, "Bulgaristan, Avnıpa Toplulugu'na katılraak istiyorsa etnik Türklere eşit haklar verilmelidir" diye konuştu. ABD Dışişleri Bakan Yardımcı- sı Richard Schifter Cumhuriyet'- in Türkiye ve bölge ülkelerindeki insan haklan ve etnik sorunlar ko- nulanndaki sorulannı yanıtladı. — Dışişleri Bakanlığı'nın ABD tnsan Haklan Raporu konusun- daki Uk degerlendirmesi eleştiri yükliiydü. Dışişleri kaynaklan ra- poru karamsar olarak nilelendir- düer. Bu yılki raponın geçen yıl- kinden daha kötıimser olduğu gö- riişune katılıyor musunuz? 1989 raporunun Türkiye bolurnü once- kilerie iisiup ve değerlendirme açt- sından nasıl karşılaştınlabilir? SCHİFTER: Bence rapor şu anda Türkiye'de insan haklarının ne ölçüde saygı gördüğünü ve de- vam eden sorunlann düzeyini bi- zim için mümkun olan en iyi bi- çimde ortaya koyuyor. Genel ola- rak, son yıllarda Türkiye'de insan haklanna saygı konusundaki ge- lişmeleri not ettik, ancak süren so- runlann düzeyini de kayda ge- çirdik. \ — Türkiye'de insan haklanmn durumunu diğer Batı ülkeleriyle nasıl kıyaslayabilirsiniz? Örnegin, raporda sürekli işkence iddialan nedeniyle eleştirilen Tiirkiye'den başka Batı ülkesi var mı? SCHİFTER: NATO ülkelerini ya da Birieşmiş Milletler Batı gru-. bu ülkelerini soruyorsanız; evet, bu ülkelerde de baa sorunlann ol- duğunu söyleyebilirim, ama bun- lar Türkiye'deki kadar ciddi so- runlar defildir. Türkiye'de temel sorun kişinin gözaltına alındıktan hemen sonra bir avukatla görüş- mesine izin verilmemesidir. Sorun burada yatıyor. Sizin de bilebile- ceğıniz gibi, bu uygulama Batı ül- kelerinin büyük çoğunda gelenek- sel değildir, yani onlarda gözaltı- na alındıktan hemen sonra bir avukata danışma hakkı vardır. — Raporda Türkiye'deki etnik Kürtlerden de genisçe söz ediliyor. Bildiğiniz gibi, Lozan çerçevesin- de Türkiye'de tanınan bir Kürt azınlığı yok. Sizce bu grup ne öl- çüde tanmmalı? Ne tür etnik, lin- guistik ve kültürel haklar verilme- li? ABD yöneüminin Türkiye hii- kümetine bu konuda önerileri ol- du mu? SCHBTER: Türkiye'nin, sınır- lannın bütünlüğü konusundaki geleneksel duvarlılığının tumüyle farkındayız. önce bunu belirtmek istiyorum. ABD bu sınırlara say- gılıdır ve bu sınırları her zaman tumüyle tarumaktadır. Bu kapsam içinde, Helsinki Sonuç Belgesi'yle erişüen anlayışlara dikkat çekiyo- ruz. Ve gene bu kapsamda, ulusal azınlıkların, farklı diller konuşan azınlıklann olduklan gibi tanın- malan gerektiğini düşünüyoruz: Dayanak noktamız da Helsinki Sonuç Belgesi ve ondan sonra im- zalanan anlaşmalardır. — Bundan Türkiye'deki Kürt- lerin Helsinki'de öngörülen unsur- lara uygun bir yaşam sürmediği sonucu çıkabilir mi? SCHEFTER: Şu kadannı söyle- yeyim; raporumuzdaki yorumlar her şeyi ortaya koyuyor. — Raponın Yunanistan bölü- münde Batı Trakya'daki Türk azınhğın haklarının ihlali kohusu- na yer verilmemesinin nedeni, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın bul- gulanıun bu iddiaya ters düşme- sinden mi? SCHİFTER: Bu konuyu araş- tırıyoruz. — Bu çerçevede, Türkiye'nin Baü Trakya'daki dururn konusun- da AGİK sürednin işletilmesini is- temesi sizce haklı bir girişim olur mu? SCHİFTER: Bu sorunu araştı- rıyor, inceliyoruz. 17-27 Yaşınds B«yanlara INGILTERE'de İNGİLİZCE'yiVE Sızlere yenı hızmeiımız FRANSA'DA FRANSIZCA'yı — Bulgaristan'daki yeni yöne- tim Jivkov dönemioden farklı bir imaj yarattı. Bu ülkedeki Türk azınlıgııı dunımunda ciddi iyileş- tirmeler yapılacağı konusunda umutln musunuz? SCHİFTER: Bunun gerçekleşe- ceğını umuyoruz. Yeni Bulgar yö- netimi, Bulgaristan'daki etnik Türklere karşı izlenen tutumun ya- pılan en büyük hatalardan biri ol- duğunu kabul ediyor. Jivkov dö- neminde başka sorunlar da oldu, ama bu konu gerçekten de en cid- di insan haklan ihlali olarak ön plana çıktı. Benim ofisim bu so- runu yıllardan beri izliyor. 1985'ten beri konunun üstüne gi- diyoruz. Sürekli biçimde üstüne gitmeye de devam edeceğiz. Bu noktayı vurgulamak istiyorum. lnanıyomz ve umuyoruz ki, Bul- garistan eğer Avrupa'daki ülkeler birlığıne katılmak istiyorsa etnik Türklere eşit haklar verilmesi ge- rektiğini Bulgar yönetimi de an- layacaktır. — Strasbourg'da yirmi gün ön- ce yaptıgımz bir konuşmada etnik gruplararası çekişmeden (inter - etnic strife) söz ettiniz. Sizce bu sorunun çözümünde AGİK süre- ci nasıl bir rol oynayabilir? SCHİFTER: Bu çok karmaşık bir sorun ve AGİK süreci çerçeve- sinde çok kolay çözülebilecek bir sorun da değil. Ancak bizim şu anda üzerinde konuştuğumuz, gerçekleşeceğini umduğumuz ko- nu, çeşitli etnik gruplardan insan- lan bir araya getirerek birbirleri- ne hoşgörü göstermeyi öğretmek için fikir ve çaba değişiminde bu- lunmak. Bunu başaracağımızı umuyoruz. Bulgaristan konusuna dönecek olursak, hükümete etnik Türklere karşı her türlü ayınmcı- ğ ın guvemtır ten yoı AU PAİR lık yapmaklır DEBIN LIMITEO ŞTI Barturo» Bul M«ztwp««a Sok 2ı 9 B*flkU«l«1 Ttt 161 43 »6-87 »nUıl. 213 M 17 Hınır 22 3» W lığa son vermesi için baskı yap- mak, sorunun çok önemli bir bö- liimü ancak sadece bir bölümü- dür. Ama bundan ayn olarak, Bulgar etnik kökenine sahip kişi- lerle Türk etnik kökenine sahip ki- şilerin biraraya gelmesini ve ara- larında bir kardeşlik kurulmasını sağlamak da gereklidir. — Bu çabalar Türkiye'deki Kürtleri de kapsayacak mı? SCHD7TER: Sorunun AGİK süreci kapsamına giren bütün bo- yutlarıyla ilgilenmeyi umuyoruz. Bu, tspanya'daki Basklar, Kuzey trlanda sorunu, benim ülkcmde- ki benzer sorunlar ve Kanada'da- ki Fransızları da kapsayacaktır. Bütün sorunlan kapsayacaktır — Avrupa'daki çeşitli partiler komünizmden uzaklaşırken ko- raünist düşünce ve örgütlenme Türkiye'de hâlâ yasak. Sizce ko- rnüıüst örgütlenme serbest olma- lı mı? SCHİFTER: Size bu konuda Amerikan yasalanmn nasıl oldu- ğunu anlatayım. Tek başına ajitas- yon ve düşüncelerin ifade edilmesi suç oluşturmaz. Eğer bu ajitasyon ve düşünceler bir şiddet eylemiy- le bağlantılıysa o zaman suç oluş- turur. Bu konunun bir yanı. Di- ğer yönü ise Sovyetler Birliği'nde- ki gelişmelerin ışığında, komünist hareketin bir yeniden düzenlenme içinde olduğu açık. Eğer SBKP, proletarya diktatörlüğünün temel ilkelerini reddederse, o gün her ko- münist partisi için sorulacak so- ru bugün Moskova'da komünist çevrelerde gelişen düşünceleri be- nimsediği mi, yoksa beş on yıl ön- cesine takılıp kaldığı mıdır? Eğer ileri gider ve yeni programı kabul ederse, tabii ki artık bir sınıfın di- ğerini tahakkümü altına alması dunımu ortadan kalkar. Zaten Komünist Partisi'nin uzaklaştığı şey, bütün bir sınıf savaşımı dü- şüncesidir. Ama eğer TKP atalet içinde kalmak istiyorsa bu, tü- müyle farklı bir görünüm ortaya çıkarır. Ingiltere'ye gitmek için Türkiye'de 7 TUR'a gelinir. Ulaşim:» Uçakla Londra. Gidiş/Dönüş 550.000 TL.'dan itibaren. • Öğrencilere % 60 indirimli uçak biletleri. • British Airvvays ile özel gençlik tarifesi. İstanbul-Londra 100£ K o n a k l a m a : * Londra'nın lüks otellerinde mimferit veya grup rezervasyonlannız. Özel fiyatlarla. • Londra'nın merkezinde kiralık lüks daireler. • İngiltere'nin dilediginiz yöresinde İngiliz ailelerin yanında konaklama. Dilerseniz yüzme havuzlu, tenis kortlu evlerde.|Dilerseniz çiftlikte. Tek kişi veya ailece. Haftada 100 £'dan itibaren. Eğitim:* İngiltere'nin en iyi dil okullarındayıl boyunca İngilizce eğitimi.* İş adamlanna, yöneticilere, özel mesleki İngilizce programlan. • Turizjn ve otelcilik egitimi. • İngiltere'de lise ve Üniversite eğitim danışmanhğı. 7TUR TR^VKLSHOP inönü Cad. 37/2 Gümüşsuyu 152 59 21 (4 Hat) teknenizi ölmezleştirme yöntemiKPOKSİ. Şııhat sayısı hayilerde. Tükenmeden alınız. Seni özlüyonız RECEP ÇÂE4K Duyarlıüğını, sevecenliğini, insan halini özlüyor, doğaya ve doğala olan sevini yaşatıyoruz gülüm. m DEVRtM, LEMANSER, FARUK .1 VE EŞİ DEMET Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hukümsuzdür. ÖMER ERDOĞAN KAMUOYUNA Yeniçeltek'te 67 emekçinin ölümüyle sonuçlanan olay, toplu bir cinayettir. İnsan yaşamına değer vermeyen zihniyetler, dün Kürt sığınmacıları da aynı akıbete uğratmak istemiştir. Bu olaylara sebebiyet verenleri kınıyor, işçi kardeşlerimizi saygıyla anıyor, ilerici insanlığı daha duyarlı olmaya çağırıyoruz. DİYARBAKIR 1 NOLU E TİPİ CEZAEVİ TUTUKLU TEMSİLCİLİĞİ ADINA REMZİ AVCI UFUK GÜLDEMİR WASHINGTON — Dünyada- ki lslami hareketler konusunda ABD'nin önde gelen uzmanlan arasında olan Amerikan Merke- zi Haberalma örgütü (CIA) eski Onadoğu Dairesi Sorumlusu Gnı- ham Fuller'la dünyada ve Türki- ye'de tslami hareketler konusun- da konuştuk. Fuller, tslami otomatik bir teh- like olarak görmenin yanlış oldu- ğunu vurgulayarak "Türkiye' nin tslmmi düşünce ve egilimJer konu- sundı daha esnek olabilmesi miunkündür" görüşünü savundu. Fuller, aynı zamanda 6 şubat tarihli Cumhuriyet'te yayımlanan Rand Corporation sirketinin Türkiye'deki tslami hareketler ra- poruna araştırmalanyla katkıda bulunmuştu. Raporda, ABD'nin Türkiye'de laik modeü destekler- ken tslami güçlerle açık çatışma- ya girmekten kaçınması, aynca da "olumlu tslamalarla gayri resmi temas kurması" öneriliyordu. Ku- zey kuşağı ülkelerdeki lslami ha- reketlerin incelenmesi çerçevesin- de hazırlanan raporda "Türkiye'- de halkın çoğunlugu için tslamın bireysel ve toplumsal kimligin tek kaynagı olmaya devam ettigi" gö- rüşü de savunuluyordu. Bu bakış açısının öncülüğünü yapan Fuller, görüşme sırasında Sovyetler Biriiği'ndeki gelişmeleri de değerlendirdi ve "Türkiye, Azerbaycan'daki entelektüd ge- lişmeye ışık tutabilir" dedi. Ful- ler, sorulanmızı şöyle yanıtladı: — Sabri Sayan tarafından kaleme abnan son Rand Corpo- ration raporunda ABD'nin Türki- ye'de yükselen tsbun olgusu ile birükte yaşamaktan başka çaresi olmadığı, bu çerçevede de İslanıi hareketi daha iyi anlamak için liımhlarla temaslar başlatması yö- nünde öneriler yer alıyor. Bunun öncölügünü sizin savunduğunuz çizgi yapıyor. Bu göriişü biraz açar mısınız? FULLER — Her şeyden önce üstünde bir başkasının imzası olan bir rapor hakkında yorum yaprnak pozisyonunda kalmak is- temem. Ben o raporun da içinde yer aldığı ana projenin sonımlu- suyum. Afganistan, Pakistan tran ve Türkiye'de tslamın canlanışı- m inceleyen bir proje. Proje be- nim yönetimim altında yürütüldü- ğü için Sayan'mn raporunda be- lirtilen görüşler lehine veya aley- hine bir şey söylemem doğru ol- maz. Aynca henttz resmen açıklan- mamış bir çalışma hakkında yo- rum yapmam da doğru olmaz. Ancak benim görüşlerimi soru- yorsanız, Atatürk'ün 1920'lerde Türkiye'nin ayakta kalma müca- delesi sırasında oynadığı kritik ta- rihi role çok büyük saygım var. Aynca modern Türkiye'nin kalkınması, "vizyonunu" Ata- türk'ün hazırladığı platform saye- sinde olabilnıiştir. Ancak dünyada hiçbir lider ne George VVashington, ne Nehru, ne Lenin, ne Gandi sonsuza ka- dar yaşayabilecek bir üriin vere- medi. Oysa tncil ve Kuran veri- yor. Liderler ölüyor. önce beden- leri, sonra zaman içinde düşünce- leri siliniyor. Oysa Kuran ve tn- cil yaşıyor. tşte Mustafa Kemal'- in başına gelen de Tier tarih yaz- mış liderin başına gelenden farklı değildir. Bizzat Mustafa Kemal dahi bir konuşmasında Türkiye'ye çizdiği vizyonunun kendisinden sonraki yüzyülarda ayakta kalıp kalmaya- cağı konusunda kuşkulanm ser- gilemiştir. AtatUrk'ün düşünceleri, çağı için son derece güçlü düşünceler- di. Ama onun sayesinde yaratıl- mış olan bugünün, kendisine en- telektüel güven duyan güçlü Tür- kiyesi, artık ulusal kimliğini, yö- rüngesini, dünyadaki rolunü, hat- ta tslamın günlük yaşamdaki ye- rini yeniden düşünebilmelidir. — "Yörüngesini yeniden düsii- nebilraelidir" derken ne demek is- tiyorsunuz? FULLER — Kemalizmin re- rindeki köhne ve ezici yükünden kurtulmayı amaçlıyordu. Gerçi daha 19. yüzyüda, sonra- dan Atatürk'ün reform alanına giren her konuda tslamın etkisi- ni azaltan, modernizme dönük bir gelişme saglanabilmişti. Ama Atatürk, o dönemin Türkiyesi'n- de tslamın kalkınma üzerindeki rokinün tamamen negatif olaca- ğını düşünüyordu. ! Özellikle devletin bürokratik ve yapısal çerçevesi bakımından. Oy- sa bugün Türkiye'nin tslami dü- şünce ve eğüimler konusunda da- ha esnek olabilmesi mümkündür. "lran gibi oiun" demiyorum, ama lslamın özel yaşam ve kamu yaşamındaki rolü konusunda es- nek olmak ve Islarrun Türkiye'nin kültürel ve entelektüel mirasımn önemli bir parçası olduğunu, bas- tınlması gerekmediğirü kabul et- mek, katüaşmayı önJemek için kendisini ifade etmesine olanak sağlamak mümkündür. Geçmişte- ki radikal laiklık politikaları dö- neminde tslamın yaşamınızdan nasıl dışlanacağı âdeta bir fikri- sabit haline gelmişti. Bence bu, bugün daha az lazım olan bir re- aksiyon. — Yani tarihi bir uzlaşma mı öneriyorsunnz? FULLER — lslama bakmanın çeşitli yolları var. Bence otoma- tik bir tehdit olarak kabul edilme- si yanhştır. Hareketin hangi siyasi görüşleri savunduğuna bağlı. Eğer laik bir hükümet yıkılarak yerine tran türü bir rejim kurulmak is- teniyorsa bu, demokratik yapıya hasmane bir lutum. politikalanmn spesırik hatlannı açıklamak zorunda kaldıklannda, laiklikle banşmaktan başka çare bulamıyorlar. O zaman tslamın arkasma saklanma imkânlan kal- mıyor. Somutla^mak dunımunda kalıyorlar. Somutlaşma da uzlaş- mayı berabeıinde getiriyor. — Söyleşinin şu anına kadar anlatoklannızdan "tslami meşru- laşbrarak nötralize etme" gibi bir fonnnl üzerinde durdugunuzu an- lıyomm. Ancak tslamın demok- ratik bir olgu olmadığını sarunan bazı düşünürler de var. FULLER — Bu sorunuz bana Batı Avrupa'nın geçmişte, komü- nist partilerı siyasi yaşama kabul etmekte geçirdiği tereddütleri ha- tırlatıyor. Eğer komünizmin he- defi demokrasiyı yıkmaksa o za- man demokrasi neden komünist partilere kollanm açarak kendisi- nin yıkılışını hazırlasm? Çelişki lslam'da da aynen bu- dur. Benim dediğim şu: Eğer şid- dete başvuran, devleti yıkıp tsla- mi diktatörlük kurmak isteyen bir eğilim varsa ki bu çok olumsuz- dur, o zaman demokratik devlet elbette güvenliğirü sağlayacak adımlan atar. Ama Islam adına bir diktatörlük arzulayanlann varhğı lslami hareketin tümüne mal edilemez. Zaten lslami harekâtm önünde- ki en büyük görev de inançlan ça- ğa uyariamaktu". Birçok tslam dü- şunürü, tslamın demokrasi ile uz- laşmaz olmadığını savunuyor. ts- lamiyetteki "şüra" kavramıntn demokrasiye açık olduğunu söy- lüyorlar. Bazı tslami hareketler sadece Atatürk'ten bu yana değil, yüzyıllardan beri Doğu'ya tepe- den bakıyor ve Batı'ya dönük duruyor. Osmaniı döneminde Ortado- ğu'ya ve Ortadoğu halkına impa- ratorluğun geri kalmasına yol açan ilkel bir coğrafya olarak bakma eğilimi yaygındı. Araplar- la, tranlılarla, Ortadoğu'nun ge- ri kalanı ile fazla özdeşleşmeme, onlara karşı kendinizi üstün ve daha gelişmiş gönne yönünde do- ğal bir duyguya sahipsiniz. Gerçekten de Ortadoğu'nun ge- ri kalanından siyasi ve ekonomik demokrasi bakımından ilerde ve deneyimlisiniz. Bu da sizi Ortadoğu'da müs- takbel büyük rollerin adayı yapı- yor. Türkiye geçmişte Ortadoğu için bir modeldi, bugün de olma- ya devam ediyor. Hele demokra- si ile tslami bir arada yaşatabile- ceği modern bir formül bulursa, lran ve Arap dünyasına olağanüs- •tü büyük bir entelektüel öncülük yapmış olacak. ıslam dünyası için geleceğin modeli olacak. Ama Türkiye'nin tıpkı tslam konusunda olduğu gi- bi Ortadoğu konusunda da komp- lekslerini atması lazım. Ortadoğu ile temas ve alışverişiniz olması, geri ve ilkel olduğunuz anlamına gelmez. Türkiye bir yandan Batı ile bir arada olup diğer yandan bölgeye sunacağı çok sey olan bir ülke ola- bilir. Türk deneyiminin Ortado- ğu'yu etkilemesini ben kendi adı- ma çok arzulanm. Bu çok olum- lu bir rol olur. Bu artık Batılı ol- PORTRE GRAHAM FULLER Entelektüel bir CIA'cıABD Merkezi tstihbarat Örgütü (CIA) yöne- tim kademelerinde ilk 10'a kadar yükseldikten sonra ClA'dan ayrılarak Rand Corporation'a katılan Graham Fuller, geçen günlerde Cumhu- riyet'te yayunlandıktan sonra iiginç yankılara yol açan Rand Corporation raporunun proje sorum- iuluğunu >üıüiüyoı. Söz koıiüsu raporda, Ame- rikan yönetiminin Türkiye'de lslami kanadın ılımhları ile temas etmesinin yararlı olacağına dikkat çekiliyordu. DünyadAi lslami akımlar ve siyasi eğilimleri konusunda ABD'deki en yetkin uzmanlardan bi- risi olduğu kaydedilen Graham Fuller, ayru za- manda gene! oiarak "tslamla diyalog" düşün- cesinin de%aftiz babası. Fuller, ABD'de, "lran kontra skandahoın" arkasındaki "enlelektüel'" - olarak da tanınıyor. Hatırlanacağı gibi "lran kontra skandalı" adı verilen olaylar zinciri, ABD'nin Tahran'daki ılımlüara açılımı ile baş- lamıştı. tşte bu açıhmın mantığı, Fuller'iıı Talı- ran yönetim kademelerindeki herkesin Amerikan aleyhtan olmadığı. aratarında ılımhlar da oldu- ğu yolundaki analizlerine dayanıyordu. Fuller, Harvard Üüiversitesi " R B S incelemeleTi" kürsüsünden hem lisans hem de li- sans üstü diploması aldıktan sonra ABD Dışiş- leri'ne girdi. 1964-67 yılları arasında tstanbul'- da olmak üzere aralıksu yirmi yıl Ortadoğu'da görev yapan Fuller, Türkiye'de Amerikan dip- lomatı ve aynı zamanda CIA görevlisi olarak bu- lunduğu yıllarda Türk edebîyatına merak saldı ve yüzlerce roman okudu. Sonunda, henüz basılmayan aVna manuskrip- ti okuyanlarca "olafaniistü partak" oiarak ni- telenen bir ürün ortaya koydu. Bu çalışmasmda 1920'lerden bu yana Türk romaıundaki siyasi ve kültürel temalan irdeleyen Fuller. Yaşar KemaT- den Tarık Buğra'ya kadar geniş bir yelpazedeki yazarlann kitaplanrun adeta satır aralarını oku- du. Yaşar Kemai'i çağın en önemli romancıla- rından birisi oiarak niteleyen Fuller, bu çalışma- sını, önümüzdeki yıl son sekliru verdikten sonra bastırmayı düşünüyor. Dışarıdan döndükten sonra ClA'da, "ulkele- rin geteceği" konusunda analizler yapan "uzun dönemli tahminkr" bölümünü yöneîen Fuller, daha sonra Ortadoğu bölgesinin bir numarah so- rumluluğuna getirildi. Bu dönemde CIA kade- meleri içinde ilk 10 arasında olduğu içîn artık "legafc" çıkan Fuller, daha sonra emekliye ay- nlarak Rand Corporation'un kıdemli siyasal bÜ- giler analistliğine afendı. Fuller'in iki yıl önce Türkiye'yi ziyaretinden sonra yazdığı Türkiye'- deki İslami hareketkrin entelektüel dürtülerine ilişkin rapor, Rand'da hayli ilgi uyandırdı. Ful- ler'in tsrail'deki intifada hareketi üzerine yazdığı bir başka rapor ise halen Washington'da siyasi karar mekanizmaiannm üzerinde en çok konuş- tuğu konu olmaya devam ediyor. Fuller'in, ts- rail lobisinin tepkilerine yol açan bu raporunu geçen hafta Amerikan kamuoyuna açıklayan ga- zeteci Jack Andersofl, bu rapordan sonra tsrail- Amerikan ilişkiierinin "hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağım" kaydediyor. Rusça, Türkçe, Arapça ve Çince bilen Fuller, "ŞiiBdi Ozbekçeöjrefiiyorum"diyor. Ama diğer yandan insanlar ts- çok tehlikeli ve radikal, bazılan lam dininin kültürünün gerekle- da reformist liberal. tşte geliştiril- rinin daha çok gözetilmesirü, ts- mesi asıl cazip olan bu. lami eğitimin yaygınlaşmasını is- tiyorlarsa, bu otomatik bir tehdit olarak kabul edilmemeli ki bu, üs- telik Türkiye'nin ulusal ve kültü- rel mirasımn parçasıdır. "Za- manıdır" demiyorum, ama par- çasıdır. Son elli yılda yapay ola- rak bastırümasının bazı meşru ne- denleri olabilir, ama artık Türki- ye bu bakımdan kendisiyle banş- malıdır. Eğer siz lslama dayalı olduğunu söyleyen siyasi partile- ri, daha fazla siyasileşmeye, par- lamentoya katılmaya çekebilirse- niz, tartışmaya açık bir platform yaratabilirseniz, bu çok daha de- ğerli olur. Mısır'daki diğer Arap ülkele- rindeki tslami hareket, "tslam ta- riktir" diyor. Yani "yolumuz odur" diyor. Bunu söyleyebilirler, ama bu kaıutlanmış bir gercek de- ğildir. Hele siyasi bir program hiç formcu yönü, büyük ölçüde İsla- değildir. Siyasi yaşama katıhp sa- nun eğitim, bürokrasi, yargı üze- nat, vergi, sağhk, eğitim, sanayi TÜRKİYE YAZARLAR SENDİKASI — 12 Eylül öncesi pariamento- snnda Süleymancılar, Nakşiben- diler ve Nurcular çeşitli siyasi par- tiler içinde temsil ediliyordu. Ya- ni bir tür sisteme katılıyorlardı. Böyle bir formülasyon mu öneri- yorsunuz? FULLER — Mistik cazibeleri- ni böylece yitiriyorlardı değil mi? Söylediğim de bu. Diğer yandan lslamın bir de özel yaşamda yerı var ki, o ayn bir konu ve her za- man teşvik edilmeli. tster İslam. ister Hıristiyanlık olsun, din, bi- rey yaşamındaki ahlaki değerleri guçlendiriyor. Ama din siyasete soyununca o zaman gerçekçi ba- zı "tavizler" vermesi gerekiyor. Bu olumludur ve çok sağlıklı bir şeydir. Türkiye'de tslami bu nok- taya getirmek lazım. Zaten geli- yor da. Kemalizmin bir diğer bo- yutu da elitin halka paternalistik yaklaşımı idi. BugünkU daha kentli, daha iyi eğitilmiş, oy kul- lanmaya ahşmış Türkiye, elitin bu rolünü artık istemiyor. Artık "demokrasi güzel şey, ama ne yazık ki halkımız o nok- taya gelmedi" cürrüeleri geçerlili- ğinı yıtirıyor. Zaten "halk adına biz konuşuruz" politikası hep teh- likeli bir politika olagelmiştir. Türkiye örneğinde de bu kanıtla- nıyor. — Tüm bu oluşum içinde ordu- nun yerini nerede görüyorsunuz? FULLER — Ordunun tek bir görüşten oluştuğunda kuşkulu- yum, çeşitli görüşler olabilir. Or- du temel olarak kendisini Türk değerlerinin bekçisi ve Atatürk'- ün mirasçısı olarak görüyor, ama düşünceleri ezmek istediklerini sanmıyorum. Eğer bazı düşünce ve programlann anarşi ve kaosa yol açtığı görüşüne vanrlarsa bun- dan tedirgin olabilirler. Ama "dü- şünce" ile "taktik" ayrı konular- dır. Şiddetyoluyla hangi düşüıı- cenin propagandası yapılırsa ya- pılsın ondan rahatsız olurlar. — Uıyelim ki söyleşinin başın- da çerçevesiııi çizdiğiniz bir Türki- ye zaman içinde oluştu. Böyle bir Türkiye'nin Batı sistemi içindeki yeri ne olur? FULLER — Birincisi, Türki- ye'nin Batı'ya dönüklüğü hayli köklü. Üstelik Batı'ya ait olan de- = * ş ğerler üzerinde Batı'nın tekeli I Yer . Karaıa Tiyatrosu I Tünel I v o k - B u düşünceler yayılıyor ve | Gün : 26.2.1990 Saai: 18J0 E h e rg i t t l ğ l y e r d e o r a n ı n k a r a k t e " Ş Davetıyeler : Cumhunyet Kitap Kulûhii . Karat a Tiyalnı. Akadtmi = n n " a u y ° r - İ Kilabevi. Geru.Uk Küabevı . TYS Merkeıı ( 145 <>,V 02 ). Ustalarımızla Birlikte - 2 BURHAN ARPAD (1910) * Açıltş Konuşması : ' OKTAY AKBAL Sunan : CANDAN SABLNCU Panel: NAİM TİRALİ , ÇELİK GÜLERSOY , RECEP BİLGİNER , HAYATİ ASILYAZICI ALPAY KABACALI Geceye Katılan Sanatçılar : CÜNEYT GÖKÇER TOTO KARACA CEM KARACA Vidco Gösterisi: BLRHAN ARPAD' IN YAŞAMÖYKLSÜ ^ O yüzden de Türkiye'deki Batı _= değerleri özgündür ve size aittir. = r Aynca sizin değerler sisteminiz, madığınız, Batı'ya ait olmadığınız anlamına gelmez. Çünkü artık kimse Batı değerlerini Türkiye'- den koparamaz. Avrupa Toplu- luğu'nun Türkiye'yi tam üyeliğe alıp almaması da bu bakımdan fark etmez ve Batılılığımz konu- sunda hiçbir ölçü sinyali vermez. — Türkiye'deki lslami güçle- rin, üzerlerindeki baskıdan Ame- rika'yı sorumlu tutmalan, halkın Osmaniı lmparatorlugu'nnn Ba- tı tarafından parçalandıgına olan inancından kaynaklanan Batı aleyhtan köklü duygulara sahip olması gibi unsurlar göz önüne alınırsa, portresini çizdiğiniz ye- ni Türkiye'nin ABD ile üişkileri- nin çerçevesi ne olur? FULLER — Türkiye'nin ha- yattaki tek hedefi Amerika'mn güvenilir müttefiki olmak değil ki. Türkiye geçmişte ABD ile ortak menfaatleri bulunduğunu fark et- miş ve bir ilişki başlamıştır. Uma- nm bu ilişki gelecekte de sürer, çünkü ortak menfaatler, varlığı- nı koruyor. Ama Türkiye'nin öıı- ceüği kendi ulusal menfaatleridir. "ABD'nin güvenilir müttefiki olmak" değildir. Evet, ABD'ye eleştiri ve reakayon artabüir, ama bir Amerikalı olarak söylüyorum, biz bununla bir arada yaşayabili- riz. Biz de dünyanm diğer köşe- lerinde her zaman kabul görme- yen şeyler yapabiliyoruz. Libya'- ya saldırımızı uygun bulanlar da oldu, bulmayanlar da. Ben bir Amerikalı olarak Türkiye'nin bu konudaki eleştirisinden rahatsız olmam. Eğer diplomat olsaydım elbette ki Türkiye'yi bu olayda ya- nımızda görmek isterdim. Ame- rika zaten kendisini uzun vadede, kendisinden farklı düşünen, eleş- tiren dostlara alıştırmalıdır. — Azerbaycan olaylannı nasıl degerlendiriyorsunuz? FULLER — Atatürk kendi dö- neminde gayet doğru bir şekilde pan Türkizm, pan lslamizm gibi düşüncelerle oynamamn tehlike- lerini tahlil etti ve Türkiye'yi bun- dan soytıtladı. Türkiye için gayet net bir tanımlama yaptı. 1920 - 30'larda zorunluydu böyle yap- maya. Ama bugün koşullar çok değışik. Sovyetler'de çok iiginç gelişmeler var. 50 milyon Müslü- man Türk artık daha fazla özgür- lük ve otonomiye kavuşacak. Hatta bir noktada bağımsızlık bile söz konusu olabilir. Bu insanlann Atatürk'ten ön- ce dahi yüzleri hep tstanbul'a dö- nük olmuştur. "Genç Buharalı- lar" grubu gibi akımlar entelek- tüel gıdalannı hep Türkiye'de ara- mışlardır. Bunlan anlatmakla ben demiyorum ki Türkiye pan Tl}r- kizme dönsün veya Türkiye'nin geleceği pan Türkizm'dedir. Be- nim söylediğim şu: Orta Asya ve Azerbaycan'da öyle veya böyle bir Türk milletler topluluğu pey- dah olacaktır. Türkiye bu süreçte çok değerli bir rol çynayabih'r. Gelecekleri için entelektüel ilham olabilir. De- mokrasi sorunlan, ticaret, ekono- mik sistem yönünden. Orada o kadar güçlü bir uluslar bloku or- taya çıkacak ki Türkiye'nin bu oluşumda olumlu rolü olsun iste- rim. Bugüne kadar Türkiye bu konunun varlığını dahi kabul et- mekten tedirginlik duydu. Sovyet- ler'in, Türkiye'nin ilgisini, saldır- ganlık gibi algılamasından ürktfl. Oysa Sovyetler şimdi değişiyor. — Bu tür bir ilgi Sovyetler'i ra- hatsız etmez mi? FULLER — Ben, Türkiye Sov- yetler'in dibini oysun demiyorum ki. Geçmişte Türk solu Orta As- ya Türkleri konusuna çok tepki gösteriyordu. Çünkü Amerika'- mn Sovyetler'i parçalamak için Türkiye'yi kullandığını düşünü- yordu. O günler geride kaldı. Bu- gün ABD bile Sovyetler'de öyle bir manzara görmek istemiyor. ABD, Sovyetler'in güney sınırla- rında birçok yeni küçük ülke or- taya çıkmasımn istikrarsızlık ya- ratabileceğinden bile ürküyor. Bu konuda çok açığız. Mosko- va da giderek açılacaktır. Benim dediğim şu, bu Türk uluslan, gi- derek doğal bir süreçle otonom- laşacaklar. Hatta bir noktada Moskova dahi aynlmalannın Rus halkı için daha hayırlı olacağı dü- şüncesine varabilir. Ben demiyorum ki Türkiye Sovyet imparatorluğunun çökü- şünü hızlandıracak bir tutum al- sın. Orada olanlara sempati duy- ması, ilgi göstermesi, oralardaki entelektüel gelişmeye ışık tutma- sı yeterli. Hatta Sovyetler dahi bu yönde bir role olumsuz bakmayabilir. Eğer Türkiye rasyonel, vakur ve istikrara dönük yapıcı bir tutum alırsa, Sovyetler bunu fanatik ırk- çı milliyetçiliğe, din savaşlanna tercih eder. — Dış politiu ve ulusal güven- lik konulanna duyarlı eski Başba- kan Biilent Ecevit'in bu yönde bir gözlemi var.. FULLER — Evet okudum. Moskova, Orta Asya ve Azerbay- can'ın büyük değişikliklere gebe olduğunun farkında. Zaten Gor- baçov'un politikalanmn mantığı da buna dayanıyor. Türkiye eğer yapıcı düşüncelerle ortaya çıkar- sa Moskova buna "hayır" demez. Nitekim tran ile boşuna iyi bir iliş- ki kurmaya çalışmıyorlar. Yangı- na benzin döken yayınlar yerine lslamın fanatikleşmemesi için yar- dım etmesini istiyorlar. Ama tran bunu yapabilir mi, bilmiyorum. Qysa Türkiye düşünceli ve yapıcı bir rol oyn,ayabilecek pozisyona sahip. — Peki sizce oradaki olaylann temei motivasyonu nedir? FULLER — Azerbaycan'a he- nüz gitmedim, ama daha 1910'- larda, 20'lerde dahi Azeriler Türkiye'ye bakıyorlardı. Azeriler elbette tran'a da bakar, çünkü orada 9, 10 milyon ırkdaşlan var. Ama ben etnik kökenleri dinden ayırmakta son derece zorlanıyo- rum, bu, âdeta imkânsız. Orta Asya'daki tslam hareketi de mil- liyetçilik hareketi de aynı. Çünkü yapanlar hem Türk hem Müslü- man. Içlerinde bir tek Tacikler Türk değil. Her ne kadar din ve ırk konusunun birbirinden soyut- lanarak incelenmemesi gerektiği- ni düşünüyorsam da ben yine de son tahlilde lslamın değil, Türk- lüğün daha ağuiık kazanacağım düşünüyorunı. — Bu süreçte Moskova'nın tu- tumu ne olur ? FULLER — Baksamza Litvan- ya açık açık birlikten ayrılmayı konuştu. Moskova da "lütfen ay- nlmayın" gibi laflar etti. Kim ne derse desin, Azerbaycan'a askeri birlik gönderilmesinin bence asıl nedeni, siyasi gelişmeleri durdur- mak değil, "kamu düzenini sağ- lamak tı." Azeri Halk Cephesi, Komünist Parti'den daha güçlü ve Mosko- va da bunu sessizca kabulleniyor, tanıyor. Rus Savunma Bakanlığı açıkça onlarla müzakere yapılma- sını istedi. Bir de Rus milliyetçi akımlan var. Bunlar Rus olmayan Sovyet milletlerinin, Rusya'da gerçek bir demokrasinin yerleşme şansını azalmğım düşünüyor. Demokra- sinin, bu mületleri silah zoruyla bir arada tutmaya kurban gidece- ğini düşünüyorlar. Henüz parti bunu söylemiyor, ama insanlar bunlan yazıyof, tartışıyor. Öte yandan diyelim ki bu milletler otonomlaşırsa, hatta bağımsızlık kazanırsa bu, Sovyetler'in onlar- la yakın bir ticari ilişkide olma- yacağı anlamına gelmez. Petrol çıkıyorsa, petrolü satar- sınız. Bu insanlar Rusça biliyor, Moskova'nın nasıl çalıştığım, sis- temi biliyor. Hatta bu insanlar Ortadoğu ile Moskova arasında ticari aracıuk dahi yapabilirler. Demiyorum ki aynlmaları Sovyet ekonomisini etkilemez, ama aynl- maları halinde dahi yakın ticari ilişki sürdürme kapısı açık tutu- lur. öte yandan bu milletlerin de Ruslara ihtiyacı var. Hatta özel bir ortak pazar dahi kurabilirler. Veya tngiliz milletler topluluğu gi- bi bağımsız ama özel statülü bir formül bulabilirler. Belki bazıla- n bağımsız olabilir, diğerleri iste- meyebilir. Gürcistan ve Ermeni- ler, Azerilerden farklı bir bağım- sızlık veya otonomi yolu izleyebi- lir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle