Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/12 HABERLER 26ŞUBAT1990
RICHARD SCHIFTER'İN DEĞERLENDİRMESİ:
Türkiye'de insan
hakları sorunu ciddi
Eski CIA uzmanı Fuller, değişen dünyada Türkiye'yeyeni kimlik arıyor:
'Türkiye'nin rolü Ortadoğırda'
ABD Dışişleri Bakanlığı İnsan Hakları ve
İnsancıl Konulardan Sorumlu Bakan
Yardımcısı Richard Schifter, Batı ülkelerinin
hiçbirindeki insan hakları sorunlarının
Türkiye'deki kadar ciddi olmadığını söyledi.
YASEMİN ÇONGAR
ANKARA — ABD İnsan Hak-
ları Raporu'nun baş mımarı Ric-
hard Schifter, Batı ülkelerinin hiç-
birindeki insan haklan sorunlan-
nın Türkiye'deki kadar ciddi ol-
madığını söyledi. ABD Dışişleri
Bakanlığı insan Haklan ve İnsan-
cıl Konulardan Sorumlu Bakan
Yardımcısı Schifter, Türkiye'deki
Kürtler konusunda bir soruya
"Farklı diller konuşan azınlıkla-
nn olduklan gibi tanınmalan ge-
rektigini düşünüyoruz" karşılığı-
nı verdi. AGİK ülkelerinde yaşa-
yan etnik grupların sorunlarının
aanlık ve çoğunluk temsilcilerinin
bir araya getirüerek çözülmesi için
girişımler olduğunu da anlatan
Schifter, "Bulgaristan, Avnıpa
Toplulugu'na katılraak istiyorsa
etnik Türklere eşit haklar
verilmelidir" diye konuştu.
ABD Dışişleri Bakan Yardımcı-
sı Richard Schifter Cumhuriyet'-
in Türkiye ve bölge ülkelerindeki
insan haklan ve etnik sorunlar ko-
nulanndaki sorulannı yanıtladı.
— Dışişleri Bakanlığı'nın ABD
tnsan Haklan Raporu konusun-
daki Uk degerlendirmesi eleştiri
yükliiydü. Dışişleri kaynaklan ra-
poru karamsar olarak nilelendir-
düer. Bu yılki raponın geçen yıl-
kinden daha kötıimser olduğu gö-
riişune katılıyor musunuz? 1989
raporunun Türkiye bolurnü once-
kilerie iisiup ve değerlendirme açt-
sından nasıl karşılaştınlabilir?
SCHİFTER: Bence rapor şu
anda Türkiye'de insan haklarının
ne ölçüde saygı gördüğünü ve de-
vam eden sorunlann düzeyini bi-
zim için mümkun olan en iyi bi-
çimde ortaya koyuyor. Genel ola-
rak, son yıllarda Türkiye'de insan
haklanna saygı konusundaki ge-
lişmeleri not ettik, ancak süren so-
runlann düzeyini de kayda ge-
çirdik. \
— Türkiye'de insan haklanmn
durumunu diğer Batı ülkeleriyle
nasıl kıyaslayabilirsiniz? Örnegin,
raporda sürekli işkence iddialan
nedeniyle eleştirilen Tiirkiye'den
başka Batı ülkesi var mı?
SCHİFTER: NATO ülkelerini
ya da Birieşmiş Milletler Batı gru-.
bu ülkelerini soruyorsanız; evet,
bu ülkelerde de baa sorunlann ol-
duğunu söyleyebilirim, ama bun-
lar Türkiye'deki kadar ciddi so-
runlar defildir. Türkiye'de temel
sorun kişinin gözaltına alındıktan
hemen sonra bir avukatla görüş-
mesine izin verilmemesidir. Sorun
burada yatıyor. Sizin de bilebile-
ceğıniz gibi, bu uygulama Batı ül-
kelerinin büyük çoğunda gelenek-
sel değildir, yani onlarda gözaltı-
na alındıktan hemen sonra bir
avukata danışma hakkı vardır.
— Raporda Türkiye'deki etnik
Kürtlerden de genisçe söz ediliyor.
Bildiğiniz gibi, Lozan çerçevesin-
de Türkiye'de tanınan bir Kürt
azınlığı yok. Sizce bu grup ne öl-
çüde tanmmalı? Ne tür etnik, lin-
guistik ve kültürel haklar verilme-
li? ABD yöneüminin Türkiye hii-
kümetine bu konuda önerileri ol-
du mu?
SCHBTER: Türkiye'nin, sınır-
lannın bütünlüğü konusundaki
geleneksel duvarlılığının tumüyle
farkındayız. önce bunu belirtmek
istiyorum. ABD bu sınırlara say-
gılıdır ve bu sınırları her zaman
tumüyle tarumaktadır. Bu kapsam
içinde, Helsinki Sonuç Belgesi'yle
erişüen anlayışlara dikkat çekiyo-
ruz. Ve gene bu kapsamda, ulusal
azınlıkların, farklı diller konuşan
azınlıklann olduklan gibi tanın-
malan gerektiğini düşünüyoruz:
Dayanak noktamız da Helsinki
Sonuç Belgesi ve ondan sonra im-
zalanan anlaşmalardır.
— Bundan Türkiye'deki Kürt-
lerin Helsinki'de öngörülen unsur-
lara uygun bir yaşam sürmediği
sonucu çıkabilir mi?
SCHEFTER: Şu kadannı söyle-
yeyim; raporumuzdaki yorumlar
her şeyi ortaya koyuyor.
— Raponın Yunanistan bölü-
münde Batı Trakya'daki Türk
azınhğın haklarının ihlali kohusu-
na yer verilmemesinin nedeni,
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın bul-
gulanıun bu iddiaya ters düşme-
sinden mi?
SCHİFTER: Bu konuyu araş-
tırıyoruz.
— Bu çerçevede, Türkiye'nin
Baü Trakya'daki dururn konusun-
da AGİK sürednin işletilmesini is-
temesi sizce haklı bir girişim olur
mu?
SCHİFTER: Bu sorunu araştı-
rıyor, inceliyoruz.
17-27 Yaşınds B«yanlara
INGILTERE'de
İNGİLİZCE'yiVE
Sızlere yenı hızmeiımız
FRANSA'DA
FRANSIZCA'yı
— Bulgaristan'daki yeni yöne-
tim Jivkov dönemioden farklı bir
imaj yarattı. Bu ülkedeki Türk
azınlıgııı dunımunda ciddi iyileş-
tirmeler yapılacağı konusunda
umutln musunuz?
SCHİFTER: Bunun gerçekleşe-
ceğını umuyoruz. Yeni Bulgar yö-
netimi, Bulgaristan'daki etnik
Türklere karşı izlenen tutumun ya-
pılan en büyük hatalardan biri ol-
duğunu kabul ediyor. Jivkov dö-
neminde başka sorunlar da oldu,
ama bu konu gerçekten de en cid-
di insan haklan ihlali olarak ön
plana çıktı. Benim ofisim bu so-
runu yıllardan beri izliyor.
1985'ten beri konunun üstüne gi-
diyoruz. Sürekli biçimde üstüne
gitmeye de devam edeceğiz. Bu
noktayı vurgulamak istiyorum.
lnanıyomz ve umuyoruz ki, Bul-
garistan eğer Avrupa'daki ülkeler
birlığıne katılmak istiyorsa etnik
Türklere eşit haklar verilmesi ge-
rektiğini Bulgar yönetimi de an-
layacaktır.
— Strasbourg'da yirmi gün ön-
ce yaptıgımz bir konuşmada etnik
gruplararası çekişmeden (inter -
etnic strife) söz ettiniz. Sizce bu
sorunun çözümünde AGİK süre-
ci nasıl bir rol oynayabilir?
SCHİFTER: Bu çok karmaşık
bir sorun ve AGİK süreci çerçeve-
sinde çok kolay çözülebilecek bir
sorun da değil. Ancak bizim şu
anda üzerinde konuştuğumuz,
gerçekleşeceğini umduğumuz ko-
nu, çeşitli etnik gruplardan insan-
lan bir araya getirerek birbirleri-
ne hoşgörü göstermeyi öğretmek
için fikir ve çaba değişiminde bu-
lunmak. Bunu başaracağımızı
umuyoruz. Bulgaristan konusuna
dönecek olursak, hükümete etnik
Türklere karşı her türlü ayınmcı-
ğ ın guvemtır
ten yoı AU PAİR lık yapmaklır
DEBIN LIMITEO ŞTI
Barturo» Bul M«ztwp««a Sok 2ı 9
B*flkU«l«1 Ttt 161 43 »6-87
»nUıl. 213 M 17 Hınır 22 3» W
lığa son vermesi için baskı yap-
mak, sorunun çok önemli bir bö-
liimü ancak sadece bir bölümü-
dür. Ama bundan ayn olarak,
Bulgar etnik kökenine sahip kişi-
lerle Türk etnik kökenine sahip ki-
şilerin biraraya gelmesini ve ara-
larında bir kardeşlik kurulmasını
sağlamak da gereklidir.
— Bu çabalar Türkiye'deki
Kürtleri de kapsayacak mı?
SCHD7TER: Sorunun AGİK
süreci kapsamına giren bütün bo-
yutlarıyla ilgilenmeyi umuyoruz.
Bu, tspanya'daki Basklar, Kuzey
trlanda sorunu, benim ülkcmde-
ki benzer sorunlar ve Kanada'da-
ki Fransızları da kapsayacaktır.
Bütün sorunlan kapsayacaktır
— Avrupa'daki çeşitli partiler
komünizmden uzaklaşırken ko-
raünist düşünce ve örgütlenme
Türkiye'de hâlâ yasak. Sizce ko-
rnüıüst örgütlenme serbest olma-
lı mı?
SCHİFTER: Size bu konuda
Amerikan yasalanmn nasıl oldu-
ğunu anlatayım. Tek başına ajitas-
yon ve düşüncelerin ifade edilmesi
suç oluşturmaz. Eğer bu ajitasyon
ve düşünceler bir şiddet eylemiy-
le bağlantılıysa o zaman suç oluş-
turur. Bu konunun bir yanı. Di-
ğer yönü ise Sovyetler Birliği'nde-
ki gelişmelerin ışığında, komünist
hareketin bir yeniden düzenlenme
içinde olduğu açık. Eğer SBKP,
proletarya diktatörlüğünün temel
ilkelerini reddederse, o gün her ko-
münist partisi için sorulacak so-
ru bugün Moskova'da komünist
çevrelerde gelişen düşünceleri be-
nimsediği mi, yoksa beş on yıl ön-
cesine takılıp kaldığı mıdır? Eğer
ileri gider ve yeni programı kabul
ederse, tabii ki artık bir sınıfın di-
ğerini tahakkümü altına alması
dunımu ortadan kalkar. Zaten
Komünist Partisi'nin uzaklaştığı
şey, bütün bir sınıf savaşımı dü-
şüncesidir. Ama eğer TKP atalet
içinde kalmak istiyorsa bu, tü-
müyle farklı bir görünüm ortaya
çıkarır.
Ingiltere'ye gitmek için
Türkiye'de
7 TUR'a gelinir.
Ulaşim:» Uçakla Londra. Gidiş/Dönüş 550.000 TL.'dan
itibaren. • Öğrencilere % 60 indirimli uçak biletleri.
• British Airvvays ile özel gençlik tarifesi.
İstanbul-Londra 100£
K o n a k l a m a : * Londra'nın lüks otellerinde mimferit
veya grup rezervasyonlannız. Özel fiyatlarla.
• Londra'nın merkezinde kiralık lüks daireler.
• İngiltere'nin dilediginiz yöresinde İngiliz ailelerin
yanında konaklama. Dilerseniz yüzme havuzlu, tenis kortlu
evlerde.|Dilerseniz çiftlikte. Tek kişi veya ailece.
Haftada 100 £'dan itibaren.
Eğitim:* İngiltere'nin en iyi dil okullarındayıl boyunca
İngilizce eğitimi.* İş adamlanna, yöneticilere, özel mesleki
İngilizce programlan. • Turizjn ve otelcilik egitimi.
• İngiltere'de lise ve Üniversite eğitim danışmanhğı.
7TUR
TR^VKLSHOP
inönü Cad. 37/2 Gümüşsuyu 152 59 21 (4 Hat)
teknenizi ölmezleştirme yöntemiKPOKSİ.
Şııhat sayısı hayilerde. Tükenmeden alınız.
Seni özlüyonız
RECEP
ÇÂE4K
Duyarlıüğını, sevecenliğini, insan
halini özlüyor, doğaya ve doğala
olan sevini yaşatıyoruz gülüm.
m
DEVRtM, LEMANSER, FARUK
.1 VE EŞİ DEMET
Nüfus cüzdanımı kaybettim.
Hukümsuzdür.
ÖMER ERDOĞAN
KAMUOYUNA
Yeniçeltek'te 67 emekçinin ölümüyle sonuçlanan
olay, toplu bir cinayettir. İnsan yaşamına değer
vermeyen zihniyetler, dün Kürt sığınmacıları da aynı
akıbete uğratmak istemiştir.
Bu olaylara sebebiyet verenleri kınıyor, işçi
kardeşlerimizi saygıyla anıyor, ilerici insanlığı daha
duyarlı olmaya çağırıyoruz.
DİYARBAKIR 1 NOLU E TİPİ CEZAEVİ
TUTUKLU TEMSİLCİLİĞİ ADINA REMZİ AVCI
UFUK GÜLDEMİR
WASHINGTON — Dünyada-
ki lslami hareketler konusunda
ABD'nin önde gelen uzmanlan
arasında olan Amerikan Merke-
zi Haberalma örgütü (CIA) eski
Onadoğu Dairesi Sorumlusu Gnı-
ham Fuller'la dünyada ve Türki-
ye'de tslami hareketler konusun-
da konuştuk.
Fuller, tslami otomatik bir teh-
like olarak görmenin yanlış oldu-
ğunu vurgulayarak "Türkiye' nin
tslmmi düşünce ve egilimJer konu-
sundı daha esnek olabilmesi
miunkündür" görüşünü savundu.
Fuller, aynı zamanda 6 şubat
tarihli Cumhuriyet'te yayımlanan
Rand Corporation sirketinin
Türkiye'deki tslami hareketler ra-
poruna araştırmalanyla katkıda
bulunmuştu. Raporda, ABD'nin
Türkiye'de laik modeü destekler-
ken tslami güçlerle açık çatışma-
ya girmekten kaçınması, aynca da
"olumlu tslamalarla gayri resmi
temas kurması" öneriliyordu. Ku-
zey kuşağı ülkelerdeki lslami ha-
reketlerin incelenmesi çerçevesin-
de hazırlanan raporda "Türkiye'-
de halkın çoğunlugu için tslamın
bireysel ve toplumsal kimligin tek
kaynagı olmaya devam ettigi" gö-
rüşü de savunuluyordu.
Bu bakış açısının öncülüğünü
yapan Fuller, görüşme sırasında
Sovyetler Biriiği'ndeki gelişmeleri
de değerlendirdi ve "Türkiye,
Azerbaycan'daki entelektüd ge-
lişmeye ışık tutabilir" dedi. Ful-
ler, sorulanmızı şöyle yanıtladı:
— Sabri Sayan tarafından
kaleme abnan son Rand Corpo-
ration raporunda ABD'nin Türki-
ye'de yükselen tsbun olgusu ile
birükte yaşamaktan başka çaresi
olmadığı, bu çerçevede de İslanıi
hareketi daha iyi anlamak için
liımhlarla temaslar başlatması yö-
nünde öneriler yer alıyor. Bunun
öncölügünü sizin savunduğunuz
çizgi yapıyor. Bu göriişü biraz
açar mısınız?
FULLER — Her şeyden önce
üstünde bir başkasının imzası
olan bir rapor hakkında yorum
yaprnak pozisyonunda kalmak is-
temem. Ben o raporun da içinde
yer aldığı ana projenin sonımlu-
suyum. Afganistan, Pakistan tran
ve Türkiye'de tslamın canlanışı-
m inceleyen bir proje. Proje be-
nim yönetimim altında yürütüldü-
ğü için Sayan'mn raporunda be-
lirtilen görüşler lehine veya aley-
hine bir şey söylemem doğru ol-
maz.
Aynca henttz resmen açıklan-
mamış bir çalışma hakkında yo-
rum yapmam da doğru olmaz.
Ancak benim görüşlerimi soru-
yorsanız, Atatürk'ün 1920'lerde
Türkiye'nin ayakta kalma müca-
delesi sırasında oynadığı kritik ta-
rihi role çok büyük saygım var.
Aynca modern Türkiye'nin
kalkınması, "vizyonunu" Ata-
türk'ün hazırladığı platform saye-
sinde olabilnıiştir.
Ancak dünyada hiçbir lider ne
George VVashington, ne Nehru,
ne Lenin, ne Gandi sonsuza ka-
dar yaşayabilecek bir üriin vere-
medi. Oysa tncil ve Kuran veri-
yor. Liderler ölüyor. önce beden-
leri, sonra zaman içinde düşünce-
leri siliniyor. Oysa Kuran ve tn-
cil yaşıyor. tşte Mustafa Kemal'-
in başına gelen de Tier tarih yaz-
mış liderin başına gelenden farklı
değildir.
Bizzat Mustafa Kemal dahi bir
konuşmasında Türkiye'ye çizdiği
vizyonunun kendisinden sonraki
yüzyülarda ayakta kalıp kalmaya-
cağı konusunda kuşkulanm ser-
gilemiştir.
AtatUrk'ün düşünceleri, çağı
için son derece güçlü düşünceler-
di. Ama onun sayesinde yaratıl-
mış olan bugünün, kendisine en-
telektüel güven duyan güçlü Tür-
kiyesi, artık ulusal kimliğini, yö-
rüngesini, dünyadaki rolunü, hat-
ta tslamın günlük yaşamdaki ye-
rini yeniden düşünebilmelidir.
— "Yörüngesini yeniden düsii-
nebilraelidir" derken ne demek is-
tiyorsunuz?
FULLER — Kemalizmin re-
rindeki köhne ve ezici yükünden
kurtulmayı amaçlıyordu.
Gerçi daha 19. yüzyüda, sonra-
dan Atatürk'ün reform alanına
giren her konuda tslamın etkisi-
ni azaltan, modernizme dönük bir
gelişme saglanabilmişti. Ama
Atatürk, o dönemin Türkiyesi'n-
de tslamın kalkınma üzerindeki
rokinün tamamen negatif olaca-
ğını düşünüyordu.
! Özellikle devletin bürokratik ve
yapısal çerçevesi bakımından. Oy-
sa bugün Türkiye'nin tslami dü-
şünce ve eğüimler konusunda da-
ha esnek olabilmesi mümkündür.
"lran gibi oiun" demiyorum,
ama lslamın özel yaşam ve kamu
yaşamındaki rolü konusunda es-
nek olmak ve Islarrun Türkiye'nin
kültürel ve entelektüel mirasımn
önemli bir parçası olduğunu, bas-
tınlması gerekmediğirü kabul et-
mek, katüaşmayı önJemek için
kendisini ifade etmesine olanak
sağlamak mümkündür. Geçmişte-
ki radikal laiklık politikaları dö-
neminde tslamın yaşamınızdan
nasıl dışlanacağı âdeta bir fikri-
sabit haline gelmişti. Bence bu,
bugün daha az lazım olan bir re-
aksiyon.
— Yani tarihi bir uzlaşma mı
öneriyorsunnz?
FULLER — lslama bakmanın
çeşitli yolları var. Bence otoma-
tik bir tehdit olarak kabul edilme-
si yanhştır. Hareketin hangi siyasi
görüşleri savunduğuna bağlı. Eğer
laik bir hükümet yıkılarak yerine
tran türü bir rejim kurulmak is-
teniyorsa bu, demokratik yapıya
hasmane bir lutum.
politikalanmn spesırik hatlannı
açıklamak zorunda kaldıklannda,
laiklikle banşmaktan başka çare
bulamıyorlar. O zaman tslamın
arkasma saklanma imkânlan kal-
mıyor. Somutla^mak dunımunda
kalıyorlar. Somutlaşma da uzlaş-
mayı berabeıinde getiriyor.
— Söyleşinin şu anına kadar
anlatoklannızdan "tslami meşru-
laşbrarak nötralize etme" gibi bir
fonnnl üzerinde durdugunuzu an-
lıyomm. Ancak tslamın demok-
ratik bir olgu olmadığını sarunan
bazı düşünürler de var.
FULLER — Bu sorunuz bana
Batı Avrupa'nın geçmişte, komü-
nist partilerı siyasi yaşama kabul
etmekte geçirdiği tereddütleri ha-
tırlatıyor. Eğer komünizmin he-
defi demokrasiyı yıkmaksa o za-
man demokrasi neden komünist
partilere kollanm açarak kendisi-
nin yıkılışını hazırlasm?
Çelişki lslam'da da aynen bu-
dur. Benim dediğim şu: Eğer şid-
dete başvuran, devleti yıkıp tsla-
mi diktatörlük kurmak isteyen bir
eğilim varsa ki bu çok olumsuz-
dur, o zaman demokratik devlet
elbette güvenliğirü sağlayacak
adımlan atar. Ama Islam adına
bir diktatörlük arzulayanlann
varhğı lslami hareketin tümüne
mal edilemez.
Zaten lslami harekâtm önünde-
ki en büyük görev de inançlan ça-
ğa uyariamaktu". Birçok tslam dü-
şunürü, tslamın demokrasi ile uz-
laşmaz olmadığını savunuyor. ts-
lamiyetteki "şüra" kavramıntn
demokrasiye açık olduğunu söy-
lüyorlar. Bazı tslami hareketler
sadece Atatürk'ten bu yana değil,
yüzyıllardan beri Doğu'ya tepe-
den bakıyor ve Batı'ya dönük
duruyor.
Osmaniı döneminde Ortado-
ğu'ya ve Ortadoğu halkına impa-
ratorluğun geri kalmasına yol
açan ilkel bir coğrafya olarak
bakma eğilimi yaygındı. Araplar-
la, tranlılarla, Ortadoğu'nun ge-
ri kalanı ile fazla özdeşleşmeme,
onlara karşı kendinizi üstün ve
daha gelişmiş gönne yönünde do-
ğal bir duyguya sahipsiniz.
Gerçekten de Ortadoğu'nun ge-
ri kalanından siyasi ve ekonomik
demokrasi bakımından ilerde ve
deneyimlisiniz.
Bu da sizi Ortadoğu'da müs-
takbel büyük rollerin adayı yapı-
yor. Türkiye geçmişte Ortadoğu
için bir modeldi, bugün de olma-
ya devam ediyor. Hele demokra-
si ile tslami bir arada yaşatabile-
ceği modern bir formül bulursa,
lran ve Arap dünyasına olağanüs-
•tü büyük bir entelektüel öncülük
yapmış olacak.
ıslam dünyası için geleceğin
modeli olacak. Ama Türkiye'nin
tıpkı tslam konusunda olduğu gi-
bi Ortadoğu konusunda da komp-
lekslerini atması lazım. Ortadoğu
ile temas ve alışverişiniz olması,
geri ve ilkel olduğunuz anlamına
gelmez.
Türkiye bir yandan Batı ile bir
arada olup diğer yandan bölgeye
sunacağı çok sey olan bir ülke ola-
bilir. Türk deneyiminin Ortado-
ğu'yu etkilemesini ben kendi adı-
ma çok arzulanm. Bu çok olum-
lu bir rol olur. Bu artık Batılı ol-
PORTRE GRAHAM FULLER
Entelektüel bir CIA'cıABD Merkezi tstihbarat Örgütü (CIA) yöne-
tim kademelerinde ilk 10'a kadar yükseldikten
sonra ClA'dan ayrılarak Rand Corporation'a
katılan Graham Fuller, geçen günlerde Cumhu-
riyet'te yayunlandıktan sonra iiginç yankılara yol
açan Rand Corporation raporunun proje sorum-
iuluğunu >üıüiüyoı. Söz koıiüsu raporda, Ame-
rikan yönetiminin Türkiye'de lslami kanadın
ılımhları ile temas etmesinin yararlı olacağına
dikkat çekiliyordu.
DünyadAi lslami akımlar ve siyasi eğilimleri
konusunda ABD'deki en yetkin uzmanlardan bi-
risi olduğu kaydedilen Graham Fuller, ayru za-
manda gene! oiarak "tslamla diyalog" düşün-
cesinin de%aftiz babası. Fuller, ABD'de, "lran
kontra skandahoın" arkasındaki "enlelektüel'"
- olarak da tanınıyor. Hatırlanacağı gibi "lran
kontra skandalı" adı verilen olaylar zinciri,
ABD'nin Tahran'daki ılımlüara açılımı ile baş-
lamıştı. tşte bu açıhmın mantığı, Fuller'iıı Talı-
ran yönetim kademelerindeki herkesin Amerikan
aleyhtan olmadığı. aratarında ılımhlar da oldu-
ğu yolundaki analizlerine dayanıyordu.
Fuller, Harvard Üüiversitesi " R B S
incelemeleTi" kürsüsünden hem lisans hem de li-
sans üstü diploması aldıktan sonra ABD Dışiş-
leri'ne girdi. 1964-67 yılları arasında tstanbul'-
da olmak üzere aralıksu yirmi yıl Ortadoğu'da
görev yapan Fuller, Türkiye'de Amerikan dip-
lomatı ve aynı zamanda CIA görevlisi olarak bu-
lunduğu yıllarda Türk edebîyatına merak saldı
ve yüzlerce roman okudu.
Sonunda, henüz basılmayan aVna manuskrip-
ti okuyanlarca "olafaniistü partak" oiarak ni-
telenen bir ürün ortaya koydu. Bu çalışmasmda
1920'lerden bu yana Türk romaıundaki siyasi ve
kültürel temalan irdeleyen Fuller. Yaşar KemaT-
den Tarık Buğra'ya kadar geniş bir yelpazedeki
yazarlann kitaplanrun adeta satır aralarını oku-
du. Yaşar Kemai'i çağın en önemli romancıla-
rından birisi oiarak niteleyen Fuller, bu çalışma-
sını, önümüzdeki yıl son sekliru verdikten sonra
bastırmayı düşünüyor.
Dışarıdan döndükten sonra ClA'da, "ulkele-
rin geteceği" konusunda analizler yapan "uzun
dönemli tahminkr" bölümünü yöneîen Fuller,
daha sonra Ortadoğu bölgesinin bir numarah so-
rumluluğuna getirildi. Bu dönemde CIA kade-
meleri içinde ilk 10 arasında olduğu içîn artık
"legafc" çıkan Fuller, daha sonra emekliye ay-
nlarak Rand Corporation'un kıdemli siyasal bÜ-
giler analistliğine afendı. Fuller'in iki yıl önce
Türkiye'yi ziyaretinden sonra yazdığı Türkiye'-
deki İslami hareketkrin entelektüel dürtülerine
ilişkin rapor, Rand'da hayli ilgi uyandırdı. Ful-
ler'in tsrail'deki intifada hareketi üzerine yazdığı
bir başka rapor ise halen Washington'da siyasi
karar mekanizmaiannm üzerinde en çok konuş-
tuğu konu olmaya devam ediyor. Fuller'in, ts-
rail lobisinin tepkilerine yol açan bu raporunu
geçen hafta Amerikan kamuoyuna açıklayan ga-
zeteci Jack Andersofl, bu rapordan sonra tsrail-
Amerikan ilişkiierinin "hiçbir zaman eskisi gibi
olamayacağım" kaydediyor.
Rusça, Türkçe, Arapça ve Çince bilen Fuller,
"ŞiiBdi Ozbekçeöjrefiiyorum"diyor.
Ama diğer yandan insanlar ts- çok tehlikeli ve radikal, bazılan
lam dininin kültürünün gerekle- da reformist liberal. tşte geliştiril-
rinin daha çok gözetilmesirü, ts- mesi asıl cazip olan bu.
lami eğitimin yaygınlaşmasını is-
tiyorlarsa, bu otomatik bir tehdit
olarak kabul edilmemeli ki bu, üs-
telik Türkiye'nin ulusal ve kültü-
rel mirasımn parçasıdır. "Za-
manıdır" demiyorum, ama par-
çasıdır. Son elli yılda yapay ola-
rak bastırümasının bazı meşru ne-
denleri olabilir, ama artık Türki-
ye bu bakımdan kendisiyle banş-
malıdır. Eğer siz lslama dayalı
olduğunu söyleyen siyasi partile-
ri, daha fazla siyasileşmeye, par-
lamentoya katılmaya çekebilirse-
niz, tartışmaya açık bir platform
yaratabilirseniz, bu çok daha de-
ğerli olur.
Mısır'daki diğer Arap ülkele-
rindeki tslami hareket, "tslam ta-
riktir" diyor. Yani "yolumuz
odur" diyor. Bunu söyleyebilirler,
ama bu kaıutlanmış bir gercek de-
ğildir. Hele siyasi bir program hiç
formcu yönü, büyük ölçüde İsla- değildir. Siyasi yaşama katıhp sa-
nun eğitim, bürokrasi, yargı üze- nat, vergi, sağhk, eğitim, sanayi
TÜRKİYE YAZARLAR SENDİKASI
— 12 Eylül öncesi pariamento-
snnda Süleymancılar, Nakşiben-
diler ve Nurcular çeşitli siyasi par-
tiler içinde temsil ediliyordu. Ya-
ni bir tür sisteme katılıyorlardı.
Böyle bir formülasyon mu öneri-
yorsunuz?
FULLER — Mistik cazibeleri-
ni böylece yitiriyorlardı değil mi?
Söylediğim de bu. Diğer yandan
lslamın bir de özel yaşamda yerı
var ki, o ayn bir konu ve her za-
man teşvik edilmeli. tster İslam.
ister Hıristiyanlık olsun, din, bi-
rey yaşamındaki ahlaki değerleri
guçlendiriyor. Ama din siyasete
soyununca o zaman gerçekçi ba-
zı "tavizler" vermesi gerekiyor.
Bu olumludur ve çok sağlıklı bir
şeydir. Türkiye'de tslami bu nok-
taya getirmek lazım. Zaten geli-
yor da. Kemalizmin bir diğer bo-
yutu da elitin halka paternalistik
yaklaşımı idi. BugünkU daha
kentli, daha iyi eğitilmiş, oy kul-
lanmaya ahşmış Türkiye, elitin bu
rolünü artık istemiyor.
Artık "demokrasi güzel şey,
ama ne yazık ki halkımız o nok-
taya gelmedi" cürrüeleri geçerlili-
ğinı yıtirıyor. Zaten "halk adına
biz konuşuruz" politikası hep teh-
likeli bir politika olagelmiştir.
Türkiye örneğinde de bu kanıtla-
nıyor.
— Tüm bu oluşum içinde ordu-
nun yerini nerede görüyorsunuz?
FULLER — Ordunun tek bir
görüşten oluştuğunda kuşkulu-
yum, çeşitli görüşler olabilir. Or-
du temel olarak kendisini Türk
değerlerinin bekçisi ve Atatürk'-
ün mirasçısı olarak görüyor, ama
düşünceleri ezmek istediklerini
sanmıyorum. Eğer bazı düşünce
ve programlann anarşi ve kaosa
yol açtığı görüşüne vanrlarsa bun-
dan tedirgin olabilirler. Ama "dü-
şünce" ile "taktik" ayrı konular-
dır. Şiddetyoluyla hangi düşüıı-
cenin propagandası yapılırsa ya-
pılsın ondan rahatsız olurlar.
— Uıyelim ki söyleşinin başın-
da çerçevesiııi çizdiğiniz bir Türki-
ye zaman içinde oluştu. Böyle bir
Türkiye'nin Batı sistemi içindeki
yeri ne olur?
FULLER — Birincisi, Türki-
ye'nin Batı'ya dönüklüğü hayli
köklü. Üstelik Batı'ya ait olan de-
= * ş ğerler üzerinde Batı'nın tekeli
I Yer . Karaıa Tiyatrosu I Tünel I v o k
- B u
düşünceler yayılıyor ve
| Gün : 26.2.1990 Saai: 18J0 E h e rg i t t l ğ l y e r d e o r a n ı n k a r a k t e
"
Ş Davetıyeler : Cumhunyet Kitap Kulûhii . Karat a Tiyalnı. Akadtmi =
n n
"
a u
y °
r
-
İ Kilabevi. Geru.Uk Küabevı . TYS Merkeıı ( 145 <>,V 02 ).
Ustalarımızla Birlikte - 2
BURHAN ARPAD (1910)
*
Açıltş Konuşması : '
OKTAY AKBAL
Sunan :
CANDAN SABLNCU
Panel:
NAİM TİRALİ , ÇELİK GÜLERSOY ,
RECEP BİLGİNER , HAYATİ ASILYAZICI
ALPAY KABACALI
Geceye Katılan Sanatçılar :
CÜNEYT GÖKÇER
TOTO KARACA
CEM KARACA
Vidco Gösterisi:
BLRHAN ARPAD' IN YAŞAMÖYKLSÜ
^ O yüzden de Türkiye'deki Batı
_= değerleri özgündür ve size aittir.
=
r
Aynca sizin değerler sisteminiz,
madığınız, Batı'ya ait olmadığınız
anlamına gelmez. Çünkü artık
kimse Batı değerlerini Türkiye'-
den koparamaz. Avrupa Toplu-
luğu'nun Türkiye'yi tam üyeliğe
alıp almaması da bu bakımdan
fark etmez ve Batılılığımz konu-
sunda hiçbir ölçü sinyali vermez.
— Türkiye'deki lslami güçle-
rin, üzerlerindeki baskıdan Ame-
rika'yı sorumlu tutmalan, halkın
Osmaniı lmparatorlugu'nnn Ba-
tı tarafından parçalandıgına olan
inancından kaynaklanan Batı
aleyhtan köklü duygulara sahip
olması gibi unsurlar göz önüne
alınırsa, portresini çizdiğiniz ye-
ni Türkiye'nin ABD ile üişkileri-
nin çerçevesi ne olur?
FULLER — Türkiye'nin ha-
yattaki tek hedefi Amerika'mn
güvenilir müttefiki olmak değil ki.
Türkiye geçmişte ABD ile ortak
menfaatleri bulunduğunu fark et-
miş ve bir ilişki başlamıştır. Uma-
nm bu ilişki gelecekte de sürer,
çünkü ortak menfaatler, varlığı-
nı koruyor. Ama Türkiye'nin öıı-
ceüği kendi ulusal menfaatleridir.
"ABD'nin güvenilir müttefiki
olmak" değildir. Evet, ABD'ye
eleştiri ve reakayon artabüir, ama
bir Amerikalı olarak söylüyorum,
biz bununla bir arada yaşayabili-
riz. Biz de dünyanm diğer köşe-
lerinde her zaman kabul görme-
yen şeyler yapabiliyoruz. Libya'-
ya saldırımızı uygun bulanlar da
oldu, bulmayanlar da. Ben bir
Amerikalı olarak Türkiye'nin bu
konudaki eleştirisinden rahatsız
olmam. Eğer diplomat olsaydım
elbette ki Türkiye'yi bu olayda ya-
nımızda görmek isterdim. Ame-
rika zaten kendisini uzun vadede,
kendisinden farklı düşünen, eleş-
tiren dostlara alıştırmalıdır.
— Azerbaycan olaylannı nasıl
degerlendiriyorsunuz?
FULLER — Atatürk kendi dö-
neminde gayet doğru bir şekilde
pan Türkizm, pan lslamizm gibi
düşüncelerle oynamamn tehlike-
lerini tahlil etti ve Türkiye'yi bun-
dan soytıtladı. Türkiye için gayet
net bir tanımlama yaptı. 1920 -
30'larda zorunluydu böyle yap-
maya. Ama bugün koşullar çok
değışik. Sovyetler'de çok iiginç
gelişmeler var. 50 milyon Müslü-
man Türk artık daha fazla özgür-
lük ve otonomiye kavuşacak.
Hatta bir noktada bağımsızlık bile
söz konusu olabilir.
Bu insanlann Atatürk'ten ön-
ce dahi yüzleri hep tstanbul'a dö-
nük olmuştur. "Genç Buharalı-
lar" grubu gibi akımlar entelek-
tüel gıdalannı hep Türkiye'de ara-
mışlardır. Bunlan anlatmakla ben
demiyorum ki Türkiye pan Tl}r-
kizme dönsün veya Türkiye'nin
geleceği pan Türkizm'dedir. Be-
nim söylediğim şu: Orta Asya ve
Azerbaycan'da öyle veya böyle
bir Türk milletler topluluğu pey-
dah olacaktır.
Türkiye bu süreçte çok değerli
bir rol çynayabih'r. Gelecekleri
için entelektüel ilham olabilir. De-
mokrasi sorunlan, ticaret, ekono-
mik sistem yönünden. Orada o
kadar güçlü bir uluslar bloku or-
taya çıkacak ki Türkiye'nin bu
oluşumda olumlu rolü olsun iste-
rim. Bugüne kadar Türkiye bu
konunun varlığını dahi kabul et-
mekten tedirginlik duydu. Sovyet-
ler'in, Türkiye'nin ilgisini, saldır-
ganlık gibi algılamasından ürktfl.
Oysa Sovyetler şimdi değişiyor.
— Bu tür bir ilgi Sovyetler'i ra-
hatsız etmez mi?
FULLER — Ben, Türkiye Sov-
yetler'in dibini oysun demiyorum
ki. Geçmişte Türk solu Orta As-
ya Türkleri konusuna çok tepki
gösteriyordu. Çünkü Amerika'-
mn Sovyetler'i parçalamak için
Türkiye'yi kullandığını düşünü-
yordu. O günler geride kaldı. Bu-
gün ABD bile Sovyetler'de öyle
bir manzara görmek istemiyor.
ABD, Sovyetler'in güney sınırla-
rında birçok yeni küçük ülke or-
taya çıkmasımn istikrarsızlık ya-
ratabileceğinden bile ürküyor.
Bu konuda çok açığız. Mosko-
va da giderek açılacaktır. Benim
dediğim şu, bu Türk uluslan, gi-
derek doğal bir süreçle otonom-
laşacaklar. Hatta bir noktada
Moskova dahi aynlmalannın Rus
halkı için daha hayırlı olacağı dü-
şüncesine varabilir.
Ben demiyorum ki Türkiye
Sovyet imparatorluğunun çökü-
şünü hızlandıracak bir tutum al-
sın. Orada olanlara sempati duy-
ması, ilgi göstermesi, oralardaki
entelektüel gelişmeye ışık tutma-
sı yeterli.
Hatta Sovyetler dahi bu yönde
bir role olumsuz bakmayabilir.
Eğer Türkiye rasyonel, vakur ve
istikrara dönük yapıcı bir tutum
alırsa, Sovyetler bunu fanatik ırk-
çı milliyetçiliğe, din savaşlanna
tercih eder.
— Dış politiu ve ulusal güven-
lik konulanna duyarlı eski Başba-
kan Biilent Ecevit'in bu yönde bir
gözlemi var..
FULLER — Evet okudum.
Moskova, Orta Asya ve Azerbay-
can'ın büyük değişikliklere gebe
olduğunun farkında. Zaten Gor-
baçov'un politikalanmn mantığı
da buna dayanıyor. Türkiye eğer
yapıcı düşüncelerle ortaya çıkar-
sa Moskova buna "hayır" demez.
Nitekim tran ile boşuna iyi bir iliş-
ki kurmaya çalışmıyorlar. Yangı-
na benzin döken yayınlar yerine
lslamın fanatikleşmemesi için yar-
dım etmesini istiyorlar. Ama tran
bunu yapabilir mi, bilmiyorum.
Qysa Türkiye düşünceli ve yapıcı
bir rol oyn,ayabilecek pozisyona
sahip.
— Peki sizce oradaki olaylann
temei motivasyonu nedir?
FULLER — Azerbaycan'a he-
nüz gitmedim, ama daha 1910'-
larda, 20'lerde dahi Azeriler
Türkiye'ye bakıyorlardı. Azeriler
elbette tran'a da bakar, çünkü
orada 9, 10 milyon ırkdaşlan var.
Ama ben etnik kökenleri dinden
ayırmakta son derece zorlanıyo-
rum, bu, âdeta imkânsız. Orta
Asya'daki tslam hareketi de mil-
liyetçilik hareketi de aynı. Çünkü
yapanlar hem Türk hem Müslü-
man. Içlerinde bir tek Tacikler
Türk değil. Her ne kadar din ve
ırk konusunun birbirinden soyut-
lanarak incelenmemesi gerektiği-
ni düşünüyorsam da ben yine de
son tahlilde lslamın değil, Türk-
lüğün daha ağuiık kazanacağım
düşünüyorunı.
— Bu süreçte Moskova'nın tu-
tumu ne olur ?
FULLER — Baksamza Litvan-
ya açık açık birlikten ayrılmayı
konuştu. Moskova da "lütfen ay-
nlmayın" gibi laflar etti. Kim ne
derse desin, Azerbaycan'a askeri
birlik gönderilmesinin bence asıl
nedeni, siyasi gelişmeleri durdur-
mak değil, "kamu düzenini sağ-
lamak tı."
Azeri Halk Cephesi, Komünist
Parti'den daha güçlü ve Mosko-
va da bunu sessizca kabulleniyor,
tanıyor. Rus Savunma Bakanlığı
açıkça onlarla müzakere yapılma-
sını istedi.
Bir de Rus milliyetçi akımlan
var. Bunlar Rus olmayan Sovyet
milletlerinin, Rusya'da gerçek bir
demokrasinin yerleşme şansını
azalmğım düşünüyor. Demokra-
sinin, bu mületleri silah zoruyla
bir arada tutmaya kurban gidece-
ğini düşünüyorlar. Henüz parti
bunu söylemiyor, ama insanlar
bunlan yazıyof, tartışıyor. Öte
yandan diyelim ki bu milletler
otonomlaşırsa, hatta bağımsızlık
kazanırsa bu, Sovyetler'in onlar-
la yakın bir ticari ilişkide olma-
yacağı anlamına gelmez.
Petrol çıkıyorsa, petrolü satar-
sınız. Bu insanlar Rusça biliyor,
Moskova'nın nasıl çalıştığım, sis-
temi biliyor. Hatta bu insanlar
Ortadoğu ile Moskova arasında
ticari aracıuk dahi yapabilirler.
Demiyorum ki aynlmaları Sovyet
ekonomisini etkilemez, ama aynl-
maları halinde dahi yakın ticari
ilişki sürdürme kapısı açık tutu-
lur. öte yandan bu milletlerin de
Ruslara ihtiyacı var. Hatta özel
bir ortak pazar dahi kurabilirler.
Veya tngiliz milletler topluluğu gi-
bi bağımsız ama özel statülü bir
formül bulabilirler. Belki bazıla-
n bağımsız olabilir, diğerleri iste-
meyebilir. Gürcistan ve Ermeni-
ler, Azerilerden farklı bir bağım-
sızlık veya otonomi yolu izleyebi-
lir.