06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 25ŞUBAT1990 Türk Yargıcı ve Atatürk Dewiıııciliği HIFZI VELDET VELÎDEDEOĞLU Bu jazıyı, Türk Ceza Yasası'nın 438. maddesi- nin Anayasaya aykın olduğu kanısı ile iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvuran, kendisini tanıma- dığım ve adını bilmediğim Türk yargıcına adarken, Anayasa Mahkemesi yüksek yargıçlarmın da dik- katine sunuyorum. Çağdaş hukukta, insan, insandır; bu bakımdan kadınla erkek arasında ayrım olraadığı gibi, kişilik ve insanlık haklan bakımından da kadın olsun er- kek olsun kişinin onuru ve kişüiği yönünden ko- runması, uygar toplumlarda değişmez bir ilke ola- rak kabul edilmiş ve yerleşmiştir. Son günlerde hayat kadınlarına yapılan tecavu- zün, aile kadın ve kızlarına yapılan tecavüze oran- la yarı yarıya az cezalandırılacağı konusunda çıkan tartışraa çok ilginçtir. Uygar Batı ülkelerinde ha- yat kadınlarına, değil tecavüz etrnek, "fahişe" diye hitap etmek bile hakarettir ve dolayısıyla suçtur. Eğer bir kadın, hayat kadını olma durumuna düş- müşse bunda kendisinden çok, ana ve babasının, toplumsal koşulların, özellikle namus düşmanı er- keklerin büyuk rolü vardır. O halde bir aile kadı- runın zorla ırzına tecavüz edilmekle bir hayat ka- dııunın ırzına zorla tecavüz ediltnek arasında, suç- luluk ve ceza sorumluluğu bakımından aynm ol- maması gerekir. Yasanın bu maddesi değıştiril- melidir. Bu münasebetle gerçek hukukun Atatürk Türki- yesi'ndeki önemini beürtmek istiyorum. Türkiye'nin toplumsal yapısında geniş, çok yön- lü bir oluşum ve değijimin surup gittiği bir dönemde yaşıyoruz. Hukuk fakultesini bitiren gençler birçok hukuk kuralı ve çeşitli yasa maddeleri ögrenir. Eğer onlar bu kurallann işlevi ve ülkenin toplumsal ya- pısıyla olan ilışkisi üzerinde kafa yormamış; yasa- iarın toplumsal oluşum ve gelişimi ile koşut gidip gitmediğini, daha doğrusu, değişen toplumsal ya- pı ile uyuşan ve çatışan yönlerinin neler olduğunu görüp seçecek, değerlendirecek ve kendine göre çö- zümler düşiinecek, vardığı sonuçlan ileride uygu- layabilecek bir düşün düzeyine ulaşmamışsa, hukuk fakultesini bilirmek onlara aydın nitemini taşıma hakkını vermez. Hukukçu, her zaman kendi ken- dini yetiştirme çabası içinde olmalıdır. "Türk Medeni Hukuku'nun Umumi Esaslan" adlı kitabımızın 1943 yılında çıkan ilk basısmın ön- sözunde şu satırlar vardır: "Ögrenciler huknkun toplumsal işlevini, yasanın değişmez bir doğma olmayıp insan yapısı olduğu- nu, toplumsal ve ulusal gereksinmeleri karşılamak için konuldugunu, bunlan iyi karşılayan yasanın yet- kin olduğunu anlamalı, kısacası, hukuk biliminin soyut ve dogaötesi karallar değil, toplumsal geliş- melerin iirünü, yaşamın bilimi olduğunu kavranuüı ve böylece kendilerine sunulan bilgiyi eleştirici bir kafa ile tartmaya ilk günden başlayarak alışmalı- dıriar." Toplumsal ilişkilerin en başmda -bütün halkı ilgilendiren- ekonomik ilişkiler gelir. Sözünü etti- ğim kitabın, "hukukun ekonomi ile ilişkisi" konu- sunun başında da şunu yazmıştım: "Hukuk ve ekonominin birbirleriyle olan ilgisi çok yakın ve sıkıdır. Bu nedenle ekonomiyi savsak- layan ve valmz soyut hukuk kurallanyla ugnışan bir hukukçu gerçek anlamında bukukçu olmayıp yal- nız bir "kanuncu, yasaa" olmaktan öteye gidemez." Bu söz, benim ortaya koyduğum bir düşünceyi değil, her yerde geçerli olan bilimsel bir gerçeği yansıtır. Ne yazık ki, bizim hukukçularımızın çoğu, yüz- yıllardan beri olduğu gibi, Cumhuriyetin kuruhna- sından sonra da bu bilimsel gerçeği anlamamışlar, hatta buna sırt çevirmişler ve sonunda yurdumu- zun bugünkü acıklı dunıma gelmesinin sorumlu- lan arasında yer almışlardır. Buna karşılık, hangi ekonomik ve ideolojik dü- zende olursa olsun, bütün dünya ulusları -çok kez hukukçuların önderliğinde- eski köhneliklerden kurtulup ekonomi, uygarlık ve erinç doğrultusun- da dev adımlarla ilerlemişler, sonra da tarihte bü- yük imparatorluklar kurmuş, anakaralara (kıtala- ra) egemen olmuş Türk ulusunu son iki ytiz elli yıl- dan beri artan bir hızla sömürgeleştirme yönünde elbirliği etmişlerdir. Buna ulusça biz neden olduk. Çünkü bir zamanlar yaşadığı çağın ön safında yü- rüyen ulusumuz gitgide çağınjn gerisinde kalmaya başlamış, ileri Batı uluslarına ayak uydurma şöyle dursun, yüzyülar egemenliği altında bulundurdu- fu eski uyruklarının gidisine bile ayak uydurama- mış, aradaki mesafe açıldıkça açılmıştır. Atatürk, ulusumuzun çağın gerisinde kalması ne- denlerini en iyi anlayan, bunu önlemenin çözüm- lerini gören, bunlan uygulamaya başlayan, başla- dığı işin tamamlanmasını gençliğe emanet eden bü- yuk adamdır. Ona göre aşağıdaki devrim ve düzel- timler (reformlar) gerçekleştirilmedikçe Türk ulu- sunun çağdaş kimliğini bulmasına ve çağdaş uygar- lık düzeyine ulaşmasına olanak yoktur. • Hukuk, din kurallarından a>Tilmalı, eski du- rağan (statik) durumundan çıkarülarak, atılımcı (di- namik) bir dunıma getirilmelidir. Hukukun, surekli olarak değişen toplumsal ve ekonomik gereksinme- leri karşılayabilmesi ancak böyle gerçekleşebilir. • Çağdaş bilim "müspet" bilimdir ve gerçek ay- dınlatıcı, akıldır. Bilimin yolundan şaşmamalıdır. • Türk halkı ümmetçi düşünüşten kurtanlıp ulu- salcı duşünüşle yetiştirilmelidir. Ülkenin bağılsız, koşulsuz bağımsızlığmın korunması bu ulusalcı bi- lincin kafalarımızda yerleşmesine bağlıdır. • Köylü efendimizdir. Bu temel güçlendirilmeli, halka gönenç (refah) ve özekin (kültür) göturiüme- lidir. "Altyapı devrimi" denilen kavram budur. • Türk halkı ekonomik yönden bir daha emper- yalizmin boyundunığuna girmemek için durmadan çalışmalı, kendi doğal kaynaklarını kendisi işletme- lidir. Devlelçiük ilkesi bunun için konulmuş, yur- dumuzdaki yabancı şirketler, kısa zamanda, bunun için devletleştirilmiştir. Çunku ekonomik bağımsız- hk olmayınca siyasal ve ulusal bağımsızlığın gere- ği gibi korunmasına olanak yoktur. • Turk kadını bugünku eylemli kolelik durumun- dan kurtarılmalıdır. Çünkü çocuğun ilk öğretmeni anadır. Ana, Türklüğünden, hatta insanlığından ha- bersiz bir yaratık olunca, çocukların ulusal bilinç- ten payına düşeni alması ve ulusal bilinçle yetişmesi olanaksızdır. • Güzel sanatlara önem verilmelidir; eski sanat yapıtlanmız incelendiğinde Türkün ulusal özyapı- sında var olduğu açıkça görulen sanat ruhu yeni- den buyuk yapıtlar verecek biçimde canlandırıl- malıdır. • Türk tarihi Osmanlılıkla başlamadığından, çok gerilere, kökene doğru araştırmalar yapılmalı, Türk insanına tarih bilinci aşılanmalıdır. • Ulusal varlıgı ayakta tutan temel direklerinden biri ve en başta geleni "dil"dir. Bu nedenle Turk dili, anlatım gücü yönünden, yer>'üzünün en ileri dillerinden biri durumuna getirilmeli, bunun için de gelişimini engelleyen yabancı sözcuklerden, özel- likle Arapça ve Farsçanın salgımndan ve yapısına uygun olmayan Arap abecesinden kurtarılmalı, bü- tün bilim terimleri de Türkçeleştirilmelidir. • • • Butün bunlardan bir bölümünü Atatürk gerçek- leştirdi. Ama ondan ve tsmet Inönü'den sonraki yö- neticiler onun verdiği yönergeleri (direktifleri) uy- guladı mı? Onun çizdiği yükseliş ve uygarlık doğ- rultusunda yurüdü mü? Bu doğrultuda olan 1961 Anayasası, ne yazık ki, ancak bir ihtilalle gerçek- leşebildi. Böyle olduğu halde bu anayasa gereği gi- bi uygulandı mı? (12 Eylül 1980 darbesinden sonra da ortadan kaldınlmadı mı?) Üzuntüyle söyleyeyim ki eğer bugüne defin Ata- türk'ün yönergeleri doğrultusunda yürunseydi, şim- diki duruma düşmezdik. Bu doğrultuda yürunme- tnesinin nedeni, gerçek ülkücü aydınlann politik ya- şama egemen olamamasından, bu egemenliğin -ister iktidarda ister muhalefette olsunlar- kişisel çıkar ke- netlenmesiyle birbirine bağlanmış kişilerde kalma- sındandır. Bu sonuç bize, bir yandan ülkücü aydınlar ara- sında kötüluklerle savaş inanaru taşıyan ve halk sev- gisiyle dolup taşan medeni cesaret sahibi kişilerin azlığını, öte yandan da bu ülkede kendini aydın sa- nan okumuş,ama yurt ve dünya sorunlarından ha- bersiz kişilerin çoklukta olduğunu gösteriyor. • • * Dunyanın bizim için tehlikelerle dolu, kritik bir döneminde bulunuyoruz. Yurdumuzun gerçek ül- kücü aydın ve hele ülkücü hukukçu ve ekonomiste olan gereksinmesi her zamankinden daha çoktur. Eğer yannın yöneticisi, yannın politikacısı durumu- na gelecek olan bugünkü gençler, Atatürk'un yu- kanda kısaca gösterdiğim amaçlannın doğrultusun- da elbirliğiyle yürümezse, aziz yurdumuzun varlığı tehlikeye girebilir. öğrenmeli, düşünmeli ve Atatürk'un çizdiği doğ- rultuda yüreklilikle, kararlılıkla, hiç şaşmadan yü- rünmelidir. Atatürk devrimcliği bunu gerektirir. Türtü yurt hizmetlerinde, ya da "adaiet dağıtma" görevini kapsa>> an onurlu meslek >*aşamında, egil- meden. bükülmeden, çıkarlann ve duygulann ko- lesi olmadan hizmet etmesi gereken Türk hukuk- çusuna, ülkenin gelecegini ktırma yolunda pek çok görev düşmektedir. • * • Şimdi 438. madde dolayısıyle yargıçlara adadı- ğımız bu yazı tam 21 yıl önce, 13 Temmuz 1969 ta- rihinde bu sütunlarda çıkmıştır. O zaman daha ile- riye gitmeyi amaçlıyorduk. Ne hazindir ki, Atatürk devrimleri ve hukuk anlayışı yönünden şimdi 1969 yılından de gerideyiz. Ne zaman uyanacağız bilmiyorum! PENCERE EVET/HAYIR OKTMAKBAL "Hâl Böyle Böylef' "Kadınlarımızın yüzü acılanmızın kitabıdır Acılarımız ayıplarımız ve döktüğümüz kan kara sabanlar gibi çizer kadınların yüzünü ve sevinçlerimiz vurur gözlerine kadınların göllerde ışıyan seher vakıtleri gibi." Sümeyra'yı dinliyorum. Sabah. Gökyüzü güneş içinde. Uzaktan birgemi geçiyor. Şu- batın aydınlık bir günü. Sümeyra "Kadınlarımızın Yüzleri"ni söy- lüyor. Sümeyra artık yok! Yıllarca yurtdışında yaşamak zorunda ka- lan ince, esmer kadın. Hastalıkların en bağışlamazına yakalan- mış. Kendini kurtarmış 12 Eylül fırtınasından, ama bambaşka bir kasırganın içinde yitip gitmiş. Sümeyra'nın sesi yaşıyor. Seven- lerin yüreğinde anıları yaşıyor... "Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır" demiş Nâzım Hik- (Arkası 17. Sayfada) TÜMÜ YABANCI ÖĞRETİM KADROSU İLE ALMANCA ENGUSH FAST Mecıdıyeköy: 175 43 98 - 175 43 99 Kadıköy: 338 91 00 - 345 14 40 Bakırköy: 542 56 27 - 542 56 28 KAYIP SENET — Ödeme tarihi açık alacaklısı yazılmamış borçlusu Halit Aksoy ve Erol Keskin ismine yazılı 215.000.000.- TL.'hk (İkiyüz on beş milyon liralık) teminat -seneciini kaybettim. Hükümsüzdür. Şayet bulan olursa ayrıca memnun edilecektir. Zeytinburnu Harman Garajı sahibi GENÇAĞA İŞLER abakus için Endüstri Mühendisleri Bir IBM Genel Pazarlama Ajansı olan Abakus, Üretim Planlama ve Kontrol paket Yazılımfnın uygulama desteğini vermek iizere yetiştirilecek, iyi derecede İngilizce bilen Endüstri Mühendisleri anyor. ABAKUS BILGİ IŞLEM DANIŞMANLIK VE TICARET A.Ş Rıhtım Cad. No:207 Neslı Han. Karaköy 80030 istanbul Tel 152 23 04(2Hat) İNSANIM BEN şiir kitabı BİRDAL ÖZUNAN Gerçek Sanat Yayınları Komünizm Tehlikesi!... ilkokulun ikinci sınıfını Sıvas'ın Yıldızeli ilçesinde okudum. O yıllarda yoksul bir köyün hüzünlü görüntüsündeydi Yıldızeli; as- kerlik şubesi, hükümet konağı ve ilkokul dışında, toprak damlı basık evler kışın kar altında kalır, akşam karanlığında köpek hav- lamalarından başka ses duyulmazdı. Bir gün okula haber yayıldı: Jandarmalar ünlü bir eşkıyayı ya- kalamışlar, getiriyorlarmış. Hemen yola yayıldık. Bekliyoruz. Zem- heri soğuğu iliklerimize işliyor. Biraz sonra jandarma birliği gö- rüldü. Onlerinde ufak tefek bir adam. Zincire vurulmuş. Mas- mavi gözlü. Ayağında çarık. Sapsarı saçları, sakalları var. Sar- kık bıyıkları buz tutmuş. Yürürken dik durmaya çabalıyor. Sen- deliyor. jçim acıma duygusuyla doldu. O güne kadar hiç eşkıya görmemiştim. Düş kırıklığına uğradım. — Eşkıya bu mu? •k Yıllar sonra Adana'da Tepebağ Ortaokulu'nda okuyordum. Sh cak bir ilkyaz ikindisinde, Istasyon Caddesi'nde arkadaşlarta bir aşağı bir yukan dolaşıyor, avarelik ediyorduk. İçimizden biri karşı kaldınmda yürüyen birinı gösterdi: — Bakın, bu adam komünist!.. Önce bir sessizlik; sonra: — Deme!.. — Ne işi var burada'- Meğer bizim komünist, sürgün cezasını çekmek için Adana: ya göndenlmiş; iki gözlü, iki ayaklı, iki elli, iki kulaklı bir adam, sakıo sakin dolaşıyor; bizim üstümüzde yaptığı etkiden haber- sız... Komünistlerın ilk Hıristiyanlar ya da ilk Müslümanlar gibi top- lumda parmakla gösterildigi yıllardı. Sarı eşkıyaya bakar gibi göz- lemıştim sürgün komünisti. • iaman durmuyor, akıyor, kaç yıl geçti? "Soğuk Savaş"ın don- durucu rüzgârtarı Türkiye'de yaklaşık kırk yıl esti? Komünist hep öcü sayıldı. Ateş gözlü, alev dilli, kızıl kuyruklu yaratık, zehirli pençeleriyle aramızda tebdil dolaşıyor. Komünisti tanımak zor; ama birinden kuşkulandın mı yurtseverlik gereği "ihbar" ede- ceksin; görevliler o saat yakalayıp demir kafese kapatacaklar; yurdumuzu kurtarmak için "şayın muhbir vatandaş"\a siyasi po- lisin işbirliği yıllarca sürdü. Ülke düzeyinde fokur fokur cadı ka- zanı kaynıyordu. Kim ki ağzını açıp konuşur; yoksulun hakkını savunur: — Yakalayın komünisti!.. Jurnalcılık, ihbarcılık, yalancılık, gericilik, zaptiye kafası Tür- kiye'yi baştan başa kasıp kavurdu; bugünkü geri kalmışlığımı- zın temel nedenlerinden biri; "komünizm tehlikesi"n\ öne süre- rek Türkiye'de "fikir yaşamı"n\ kurumuş bataklığa çeviren, "çoğulcu" olması gereken çok partili rejimi "Filipin demokrasi- si"ne dönüştüren faşist kafaların ülke yönetıminde egemenleş- mesidir... • Ama zamanın çarkı durmuyor ki... Geldi, çattı 1990... Gerici ve tutucu kesimde bir bayram sevinci var. Doğu Avru- pa'da olan bitenler, Sovyetler'de yaşananlar neyi vurguluyor: — "Sosyalizm yıkıldı..." Oh, ne güzel... Demek ki artık "komünizm tehlikesi yok". "Sayın muhbir va- tandaş"a da gerek yok; kimse kimseyi "ihbar" edemeyecek; va- liler, kaymakamlar, emniyet müdürleri, komiserler, MIT görevli- leri "devleti kurtarmak" için komünistlerin peşine düşmeyecek- ler. İşkenceciler gözleri bağlı yurttaşı elektrik akımına bağlayıp soramayacaklar: — Söyte ulan, komünîstsin değil mi? "Komünizm, Marksizm, Leninizm yıkıldı"; öyleyse "komünizm tehlikesi" de yok oldu. Peki, bu çağdışı yasalar, bu yasaklar, bu gözaltına almalar, bu aramalar. bu taramalar, bu kitap ve dergi toplatmalar, bu tutuklamalar, bu sorgular, bu kovuşturmalar, bu yargılamalar, bu bitmez tükenmez işkenceler neden sürüyor? 21'inci yüzyıla uygarlık dünyasının dışında girmeye mi yemin- liyiz? G a r a n t i ' n i n g e l i ş m e e n d e k s i 1 9 8 9 ' d a d a i s t i k r a r l a y ü k s e l d i . SONUÇ GARANTI Ülke ekonomisinin dinamikleri doğnıltusunda akıla kararlar. Deneyimli kadrolar eliyle uygulanan etkin politikalar... Ve sonuç: \ferimli, kârh bir yıl daha. GarantiBankası'nın 1989 gelişme endeksinigelin, birlikte inceleyelim: Mevduat: 3 trilyon (Artış % 66) Tbplam Krediler: 4,4 trilyon (Artış % 98) Menkul Kıymet İşlem Hacmi: 8,8 trilyon (Artış % 509) Dış İşlem Hacmi: 4,3 milyar dolar (Artış % 17) Dönem Kân: 70,9 milyar (Artış % 54) Büyüklüğün yeni tanımında, güven ve dinamizm birlikte gelişiyor: "Tam Hizmet, Tam Garanti" ilkesiyle görev j^pan Garanti'li Bankacılar 1990'da daha dagüvenilir ve kazandıran bir hedefe >ürüyor, başansını Garanti dostlanyla paylaşmaya hazırlanıyor. Sonuç yine belli, sonuç Garanti! B A N K A C 1 L I K T A GARANTÎ R A N T İ B A N K A S I ' N I N 1 9 8 9 Y I L I Ö Z E T B İ L A N Ç O S U Ö z e t K â r - Z a r a r (Karşılaşürmaü) 3 1 . 1 2 . 1 9 8 9 - 3 1 . 1 2 . 1 9 8 8 (MflyarTL) 1989 1988 FAİZGELİRLERİ FAİZGİDERLERİ NETFAİZGELİRİ FAİZDlŞIGaİRLER FAİZDIŞIGİDERLER KARŞLIKLAR NET DÖNEM KÂRI 0 753,9 -690,7 63,2 338,3 321,6 -9,0 70,9 403,7 -280,9 122,8 197,4 261,7 -12,3 46,2 1 \ B i l a n ç o A n a K a l e m l e r i (Kaışılaşünnalı) 3 1 . 1 2 . 1 9 8 9 - 3 1 . 1 2 . 1 9 8 8 (MüyarTL) KASAVEBANKALAR MENKUL DEĞERLER MEVDUAT MUNZAM KARŞHJKLARI KREDİLER TAKİPTEKİ ALACAKLAR (NET) İŞTİRAKLER VE KURULUŞLAR (NET) SABİTKTYMETLER(NET) PASİF MEVDUAT KULLANILAN KREDİLER ÖZKAYNAKLAR MENKUimMEnŞLEMHACM(MSyaiTL) 8.813J 1.448,4 DIŞİŞLEMHACMİ(Milyon $) 4.277,1 3.666,5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle