06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 25ŞUBAT1990 . KuzeyKıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı RaufDenktaş: Birleşme arzusıı karşılıkh obııalıKıbns'ta kesilen toplumlararası görüşmeleri yeniden başlatmak amacıyla yarın KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile Kıbrıs Rum yönetimi lideri Yeorgios Vasiliu New York'ta BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar'la masaya oturacaklar. Perez de Cuellar'ın 12 şubatta New York'ta "Camp David" türü maraton görüşmelerle Kıbrıs sorununa çözüm getirilmesi önerisini "kesin oir dille" geri çeviren Denktaş, maraton görüşmelerle soruna bir çözüm getirilemeyeceğini, ayrıca da bir görüşme tarihinin kendisine dikte edilemeyeceşini belirtmiş ve kendi istediği bir tarihte New York'a gidebileceğini açıklamıştı. KKTC Cumhurbaşkam Rauf Denktaş, Ankara Temsilcimiz Ahmet Tan'a, yann başlayacak New York görüşmeleri öncesinde Kıbrıs sorunuyla ilgili Türk tezini anlattı. SÖYLEŞİ AHMET TAN PAZAR KONUĞU V'ÜçüncU tarafların" Kıbrıs sorununa müdahale etmeye çalıştıklan tartışmalı bir dö- nemden sonra New York'a gitmeye karar verdi- niz. ' 'Camp David'' formülüne karşı olduğunu- zu açıklamamza rağmen, orada yapacağınız te- maslar Kıbns sorununun nihai çözümüne doğru bazı adımlar atılmasına yol açabilir mi? Genel Sekreter Sayın Cuellar, göriişmelerin başlatılması için, bugunkü ortamdan daha uygun- suz bir ortam bulamazdı. Yunanistan, Türk düş- manüğını en üst seviyeye çıkarmış; Kıbns'ta, Va- siliu'nun 2 yıllık icraatı iki tarafın ilişkilerini ol- dukça gerüetmiştir. Silah yığınağı had seviyede. Kuzeye ergeç gelip haklarını alacaklarını açıkça savunuyorlar... Türk garantisinde ısrar edişimi- zi "uzlaşmazlık" olarak değerlendiriyorlar; "eşitlik" diyoruz kızıyorlar; self-determinasyon hakkımız "olsa bile kuUanıfaunaz" diyorlar... Va- siliu'nun öngördüğü federasyon şekli, gittikçe be- lirlenmiştir; Kıbns Türklerinin buna cevabı "ha- yır"dır. Çünkü tüm güvence sistemimizi reddet- mektedir. Vasiliu, Makarios'un 26yıl önce "ölmüştür ve gömülmüşlür" dediği 1960 Anayasası'nı yurür- lukten kalkmamış addetmemizi istemektedir. Ya- ni, komplikasyonlar artmış, hava kararmıştır... 1963-1974 yıllannı hatırlamamızı istemiyorlar. Çünkü "o gecmistir", fakat onlar 1974'ü unut- muyorlar, çünkü "işgal devam ediyor".. Kendi- lerinin 1963 te Kıbns Cumhuriyeti'nin müşterek makamını silah zoru ile işgal ettiklerini ve bu iş- galin devam etmekte olduğunu düşünmemizi bi- le istemiyorlar. Biz bunu hatırlayıp "Siz meşru hiıkümet degilsiniz vc ohunazsınız" dedikçe, uz- laşmazlığımızı vurgulamış oluyoruz. Aynca Türk tarafı marttan haziran sonuna kadar seçimden se- çime geçecektir... Bütün bunlar görüşmelerin başlatılması için uy- gun bir atmosfer yaratmamaktadır. Buna rağmen Genel Sekreter bizi toplantıya davet etmiştir. Biz 12 şubat için yapılan daveti reddettik, çünkü bir oldu-bitti şeklinde bize empoze edilmek istendi. ' Şubatın sonuna doğru gelebiliriz' dedik. Kabul edildi. ilk davette 15 günlük Camp David biçimi bir toplantı öngörülüyordu. Biz bunu da reddet- tik... Evvela Vasiliu'nun bizimle federasyon ko- nuşmak niyetinde olup olmadığını anlamamız ge- rekiyor. Çünkü Vasiliu, göreve geleli, "uzlaşmaz" diye ün yapmış olan Kypriyanu'yu her konuda çok gerilerde bırakmıştır. Vasiliu'ya göre Kıbrıs'ta Türk halkı yoktur, Türk azınlığı vardır. ^^^^MPeki Vasiliu bu tutumunu sürdürürken, New York 'ta nasıl bir sonuç almayı bekliyorsu- nuz? Biz "niyet belgemizle" Vasiliu'nun ekip geliş- tirdiği bu dikenli ormanın temizlenip temizlene- meyeceğini görmek istiyoruz. Biz Rumlann bu tu- tum ve siyasetleri ile bir sonuca, bir anlaşmaya, müşterek bir federasyona varamayacağımızı an- lamış olduk. Yanıldık mı? New York'ta niyet bel- gemizin incelenmesi sırasında anlayacağız. Yanıl- mamışsak, hiç olmazsa, konuya açık fikirle ba- kan diğer ülkelere de anlatmak fırsatını bulmuş olacağız... Vasiliu, düşmanca tedbirlerıni kaldır- madıkça, bizi federasyon istediğıne inandıramaz. lktisadi ambargolar, spor alamnda bile siyasi am- bargo; dünyayı gezip Kıbrıs Türklerini azınlık olarak takdim etmek, bizim söz hakkımızı kısıt- lamak federal ortakhğın temelini oluşturamaz. Yine güvence nedeniyle 1975'te yapılan nüfus mü- badelesinden sonra, sanki hiçbir sorun yokmuş gibi, tüm Rumlann eski oturduklan yerlere dön- me hakkında ısrar etmek federasyonla bağdaş- maz. Biz mal-mülk mübadelesi öneriyoruz, red- dediyorlar. Yani, banş ve uzlaşmanın neticesi, her şeyini güneyde bırakıp güneyden kuzeye geçen 63 bin Türk yeniden evsiz barksız kalacak, sokağa atılacak veyahut da Rum çoğunluğu arasında, bir sosyal konuta çekilip korku içinde yaşayacaktır... lum yönetiminin temel önerilerini na- sıl değerlendiriyorsunuz? Rumiann yaklaşımı 1) Meşru Kıbrıs hüküme- ti vardır. 2) Bu hükümetin anayasası 1960'taki anayasadır. 3) Dolayısıyla Türklerin tüm icraat- ları, tüm tasarruflan yasadışıdu-, geçersizdir. 4) Türk garantisi BM ilkelerine aykındır, kabul edi- lemez. BM, semantikle, kelime oyunlan ile anayasal tedbirlerle meseleyi halletmeye çahşmaktadır. Halbuki mesele siyasidir. Rum tarafı tüm Kıb- ns'a çıkmaktan başka bir amaç gütmemektedir. Göriişmeden yana göründükçe meselenin halli uzamakta ve geçen zaman içinde "meşru Kıbns hükümeti" görünUmü içinde tüm uluslararası ni- metlerden yararlanmakta, Makarios'un "milli ve dini diişman" diye tavsif ettiği Türkiye'yi ceza- landırmakta ve KKTC'nin tanınmasını engelle- mekte, bu engelleyici tedbirlerin daimi olması için ellerinden geleni yapmaktadıriar. ^^^BtDoğu Avrupa'daki değışimin karşısın- da uluslararası statükofarklı birgörünüm almaya baslıyor. Bu gelişmelerin, neredeyse 30 yıldır dun- ya gündeminde bulunan Kıbrıs sorununa olası yansıması hakkındaki düşünceleriniz nedir? Bu gelişmelere dünyanın bakış şekli çok yüzey- seldir. Kıbrıs meselesini bilmeyenler, Kıbns'taki durumun ve taleplerimizin Avrupa'daki gelişme- lere ters düştüğü zannı içinde bize "bu gelişme- lere uyunnz" çağnsında bulunmaktadırlar... Hal- buki, bizim taleplerimiz ve siyasetimiz, Avrupa'- da ancak "halklann self detenninasyon baklan- nın uygulanması" şeklinde izah edilebilecek ge- lişmelere ters duşmemektedir... • ^ • K t o - de Berlin Duvarı ile Kıbns'taki Ye- şil Hat arasında paralellik kuruluyor. Vasiliu, Berlin Duvan'nın yıkılması ile Kıbns'- taki hudutlar arasında bir paralellik kurmuş ve "Avnıpa'da duvarlar yıkılırken köçük bir ada- da sınıriann ve işgalin devam etmesi kabul edilemez" demiştir... Bu, demagojidir. Gerçek- lerle ilgisi yoktur. Alman ulusu, başkalan tara- fından ikiye bolünmüş, kardeş kardeşten kendi iradeleri dışında aynlmışlardır. Duvar onlar için acı veren bir olaydı. Her iki tarafın arzusu duva- rın kalkması, kardeşlerin birleşmesiydi. Her iki taraftan bunu elde edebilmek için baskı gelmek- teydi. Duvar, halkın iradesi ile kalktı. Hüküme- te rağmen kaldırıldı. Ve aynlmış kardeşler bir- birlerine kavuşmanın sevinci içinde bayram yar> tılar. Aimanya'da, taraflardan biri diğerini 26 yıl ortadan kaldırmak için diğerinin toprağını almak için uğraşmadı. Batı'daki Alman hükümeti, Do- ğu'daki halka "ben sizin hükümetinizim, siri ge- lip kurtaracagız; isteseniz de kurtaracağun, iste- meseniz de" demedi... Kıbns'ta, Makarios'un sık sık tekrarladığı gi- bi bir millet yoktur; 1960 anlaşmalan bir ortak- lık devleti kurdu. Rum ortak silahlandı ve Türk ortağı ortakhktan dışladı, devletsiz bıraktı. Kıbns'ın tumünde egemenlik hakkı iddia eden ve ergeç kuzeye gelip kuzeyi Türkten arındıraca- ğını açıklayan, bu maksat için silahlanan, kuzey- de Türkun devlet kurma hakkını reddeden Rum, "sınıriarı kaldınnız ki beaim olanı gelip sttahsız alayım" demektedir. Kıbns Türk halkı, sınırın kalkması ile güvencesinin, mutluluğunun, özgür- luğıinün ve özerkliğinin yok olacağı endişesi için- dedir. Biz Rum idaresinden bu konularda bize gü- vence vermesini istiyoruz. Reddediyor. 'Gereği yoktur' diyor. Aimanya'da birleşmeyi isteyen iki kardeş, kendilerini ayıran duvardan acı duymak- taydüar. Kendi arzulan ile duvarı kaldırdılar. Kıbns'ta, sımr, bizi denize dökmek isteyen Ru- ma "dur" dedİğimiz hattır. Kıbns Türkü bu sı- nın aşıp guneye gitmek istemiyor. Yapılan halk yoklamalarına göre Rumun da yeniden içine gir- mesini istemiyor. ^•••//a/yan isteğini ortaya çıkarmak için re- feranduma gidilebilir mi? R A U F D E N K T A Ş KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş 27 Ocak 1924'te Baf kasabasında doğdu. llkokul öğrenimini tstanbul ve Kıbns'ta yaptı. 1941'de Lefkoşa tngiliz Okulu'ndan mezun oldu. 1944-47 arasında Ingiltere'de hukuk eğitimi gördû. 1947'de Kıbrıs'a döndü ve avukathk yapmaya başladı. 1949'dan 1958'e kadar savalık yaptı. 1960'ta Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı ile İcra Komitesi Başkanlığı'na seçildi. 1960-1963 arası TMT adına Nacak gazetesini çıkardı. 28 Şubat 1964'te BM'de yaptığı konuşma nedeniyle Makarios tarafından istenmeyen kişi ilan edildi ve Kıbrıs'a girmesi yasaklandı. 1968'de giriş yasağı kalkınca Ada'ya döndü ve Cemaat Meclisi Başkanı oldu. 1973'te Kıbrıs Cumhurbaşkanı muavini ve Türk Yönetimi Başkanı oldu. 1974 Banş Harekâtı'ndan sonra 13 Şubat 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin Hamndan sonra Devlet Başkanı ve Meclis Başkanı görevini yürutmeye başladı. 15 Kasım 1983'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilan edilmesiyle Cumhuriyet kurucu meclisini kurdu. 1985 anayasasına göre cumhurbaşkanlığı için bağımsız olarak adaylığmı koydu. Oylann yüzde 70'ini alarak yeniden cumhurbaşkanı seçildi. Kıbns uzlaşmasını onaylayamaz. Biz ise Yunan lobisinin memnun kalması için Rumun istediği şartlan kabul edemeyiz. Kıbrıs roeselesinde, 1 ürkiye'nin AT'ye müra- caatı Yunanistan'ın eline bir koz verdi sanılıyor ve AT'ye üyelikle Kıbns konusu arasında bir bağ- lantı kuruluyor. Türkiye bundan etkilenmeyince gözler bize yöneliyor. Yakında seçimler olacak. Seçimler Kıbns meselesinde taviz vermeyen, Ru- ma inanmayan partileri güçlendirdiği takdirde meselenin halli daha da güçleşecek... KKTC bir seçimle daha da kök salarsa, halkoyu ile vurgu- lanırsa diye endîşeleri var. Seçimden sonra kaza- nan parti, görüşmeleri başlatmayabilir. O halde, seçimlerden önce görüşmeler bir başlar ve seçim sonrasma ertelenirse, gelecek hükümet de görtiş- melere devama mecbur kahr. Vasiliu faktörü de vardır tabii. Vasiliu'yu siyasete îngilizler soktu. Kendisine yardımcı olacaklan vaadi ile soktular. ABD'nin tasvibi ile buna soyundular. Bu neden- le Vasiliu, geçen hazirana kadar kendisinin ön- gördüğü bir anlaşmayı ABD ile Ingiltere'nin Türkiye'ye empoze edeceği varsayımı ile hesap yaptı. lngiltere garantör bir ülkedir... Fakat onun başta gelen çıkarı Rum bölgesinde olan üslerini tehlikeye atmamaktır. İngiltere Kıbns'ta bir or- taklık hükümetini garanti ettiğini ve bu ortaklığı -garantörlerin de yasad^şı ilan ettikleri Enosis için- Rum tarafınm yıktığını bilmektedir. 1963 Rum saldınlanndan bu yana, her gün, müdahale hak- kını doğuran olaylar cereyan etmiştir. lngiltere bunları da bilmektedir. IAnkara ile Lefkoşa arasında Kıbns so- rununafarklı yaklaştmlar olduğu ve bu çerçeve- de Batı'mn, Türkiye'nin KKTC'ye baskı uygu- lamasını istediği gönişünün periyodik olarak gün- deme geldiğini görüyoruz. Ince nüanslarda olsa bile, sözu edilen yaklaşım farklıhkları var mı siz- ce? Biz konuya Kıbns'ın dar açısından bakmak- tayız. TOrkiye'nin uluslararası ilişkileri, bağlan- tılan ve mükellefıyetleri tabiatıyla bizimkinden farklı bir açı oluştunır. Ve şu veya bu konuda, taktikte veya esasta nüans farklan olabilir. önemli olan bunlara rağmen izlenen politikada ve taktikte, genelde ve her zaman Türk hükümet- leri ile tam bir uyum içinde olabilmek ve iktida- nn olduğu kadar muhalefetin de güvenine ve des- teğine mazhar olabilmektir. Biz bu güven ve des- teğe mazhar olmanın rahatlığı içindeyiz. Anado- lu'nun her köşesinden gelen mektuplar da bana, bu meselenin takibinde onurlu yüce bir ulusun, kardeş bir halkın heyecanını vermektedir. Türk ulusu, Kıbns davasını Yunanistan'ın başlattığı- nı, bütün hedefin Kıbrıs'ı Yunan yapmak oldu- ğunu, bunun da Türkiye'yi denizlere kapalı bir ülke haline getirip her yandan Yunan-Rum ab- lukası altına alacağını bilmektedir. Davamn, par- tilerüstü ulusal bir dava olduğu aşikârdır. Yükü- mü hafifleten de budur, esas ağırhğı teşkil eden de. Yük ağırdır çünku ulusaldır; hafiftir çünkü ulus-bu davanın bilincindedir ve izleyicisidir, sa- vunucusudur. ^KRKRKıbns sorununun temelindeyatan etken- ler Türk tarafmca yıllardır Batı 'da ve Doğu 'da anlatılıyor. Türk tarafinın haklı bir davası oldu- ğu da açık. Bu böyleyken istenen mesajın "karşı tarafa" aktanlamaması ve Sayın Vasiliu'nun uluslararası saygınlığının bir anlamda dorukta bulunması nereden kaynaklanıyor. Burada bir Rauf Denktaş, Türklerin şu anki sının aşıp giıneye gitmeyi, Rumlann tekrar kendi içlerine dönmesini istemedigini sövluyor. (Fotoğraf: Ufıık Öztoprak) Biz Kıbns Türklerine sorumuz, bu konularda re- ferandum yapalım diyoruz. Her iki halk aynı şe- yi istemiyorsa, birleşmeyehazır değildirler demek- tir... Biz, Avrupa'daki gelişmelere paralel olarak "halka soralım" diyoruz; kimse kimsenin başı- Efvvela Vasiliu'nun bizimle federasyon konuşmak niyetinde olup olmadığını anlamamız lazım. Çünkü Vasiliu göreve geleli, 'uzlaşmaz' diye ün yapmış olan Kipriyanu'yu her konuda çok gerilerde bırakmıştır. Vasiliu'ya göre Kıbrıs'ta Türk halkı yoktur, Türk azınlığı vardır. na hükümet' olarak oturamaz, halkın rızası ve oyu olmadıkça. Kıbns'ta meşru hükümetin or- taklaşa olacağı belgelenmişti... Ortaklığı Enosis için yıkan Rum idaresini "meşru hükümet" ad- dedenler, Kıbrıs meselesinin haJledilme olasıhk- larım da yok ettiler. Çünkü, ancak ortaklık de- vam ettiği sürece meşru hükümet olabileceğini bi- len Rum idaresi, silah zoru ile bu ortakhğı yıkıp bu unvana sahip çıktı diye, bu yasadışı makam ve unvan işgaline, Makarios'un diktatörlüğüne karşı direnmekte olan halkın da hükümeti oldu- ğu sonucuna kimse varmamalıydı. Halbuki Gü- venlik Konse>i bu sonuca vardı. Ruma "Sen meş- ru hukümetsin" dedi. Onun da istediği zaten buy- du. Fakat aynı zamanda "meşru hükümef'e. 'Türklerle yeniden ortaklık kur' da dendi. Niye kursun? Madem ki Turklerden annmış, yüzde yüz Rumlardan oluşan bir idare "meşru hükümet" addedilmişti, bu hükümetin 26 yıl önce dışladığı ve azınlık addettiği Türklerle yetki pay- laşımına gitmesine ne gerek vardı? •••^•A'apa/j kapılar arasında olsa bile ABD ve Ingiltere'nin artan bir biçimde Kıbns sorunu- na müdahale ettikleri gözleniyor. Bunun temefet- kenleri nedir sizce? ABD Kıbrıs meselesinde Yunan lobisinin etki- sindedir ve bu etki gittikçe artmaktadır. Çünkü lobi nufusça ve parasal açıdan güçlenmektedir. ABD, Yunan lobisinin kabul edemeyeceği bir "icgüdüsel Türk aleyhtarhgı" söz konusu olabi- lir mi? 1964'te Güvenlik Konseyi Kıbns'a BM Banş Gücü'nü göndermek kararı alırken ortada müş- terek meşru bir hükümet kalmamıştı. O nokta- V,asiliu'yu siyasete İngilizler soktu. Kendisine yardımcı olacakları vaadi ile soktular. ABD'nin tasvibi ile buna soyundular. Bu nedenle Vasiliu, geçen hazirana kadar kendisinin öngördüğü bir anlaşmayı ABD ve Ingiltere'nin Türkiye'ye empoze edeceği varsayımı ile hesap yaptı. değildi. Bu konuda istediğini elde edebildi. Fa- kat 1963'te Kıbns'ta kan gövdeyi götürüyordu. Türkiye hazırükü değildi ve Kıbrıs'tan gelen ha- berler çok kötüydü. Esas olan Kıbns Türkleri'- nin hayatlannı kurtarmaktı. Kaybedecek zaman yoktu. Türkiye de bir BM Banş Gücü'nün bir an önce Kıbns'a gitmesini istiyordu. Böylelikle 4 Mart 1964 karannda "Kıbns Hükümeti" kelime- lerinin çıkanlıp bunlann yerine "özerk idareler" denmesi sağlanamadı. Tahmin ettiğimiz gibi Ma- karios derhal bundan istifade etti ve yüzde yüz Rumlardan oluşan bir idareyi dünyaya "Kıbns Hükümeti" olarak kabul ettirdi. Amerikalılar ve İngilizler bir Türk-Yunan harbini BM Banş Gü- cü'nün Kıbns'a gelişi ile önleyince, bu kanunsuz- luğa bir daha eğilmediler... •^••^e/Arı yineleme olacak, ama Kıbns ko- nusunda din boyutu da var mı? Konuya yaklaşımda Hıristiyanlık vardır. 1976'da beni ziyaret eden bir Alman heyetinden 2 profesör, söylediklerimi dinledikten sonra ba- na "Bilmenizde yarar vardır. Avnıpa'da Kilise- ler Birligi bir karar almıştır. Bu kararda Lübnan'- da ve Kıbns'ta Hıristiyanlıgın geritemesine fırsat verilmeyecegi kayıtlıdır. KiMseler Biriigi güçld bir kuruluştur. Hıikümetleri etkiler" demişlerdi. Herhalde Rumlann yerinde biz olsaydık ve bize yaptıklarını biz onlara yapmış olsaydık "Barbar Türkler Hıristiyanlan yok ediyor" diye birleşip bize saldınrlardı. Türk ve Müslüman oluşumu- zun diyetini tabiatıyla isteyecekler. Konu gevşe- memektedir. Ve bir noktada dönüp zorla izdivaç olmaz. "Btrakınız federasyon olnr mn, olmaz mı biz konuşnp karar verelim" deyip baskılara sır- tımızı dönmek gerekir... T ürk ulusu Kıbns davasını Yunanistan'ın başlattığını, bütün hedefin Kıbrıs'ı Yunan yapmak olduğunu, bunun da Türkiye'yi denizlere kapalı bir ülke haline getirip her yandan Yunan - Rum ablukası altına alacağını bilmektedir. Davanın partilerüstü ulusal bir dava olduğu aşikârdır. Yükümü hafifleten de budur, esas ağırhğı teşkil eden de. da yapılacak şey, 1974'te Birincı Cenevre Konfe- ransı'nda yapılmış olandı: Yani, Kıbns'ta iki ay- n özerk idarenin varlığını vurgulamaktı. Cenev- re'de Türkiye güçlüydü. Daha ne yapacağı belli Bazı ülkelerin Rum propagandasına inanarak "Türkiye genişleme politikası güdüyor" inancı içinde hare^et etmeleri de mümkündür. WR^KKMHer ülke gibi Türkiye'nin global çıkar- lan var. Değişen ortamda Ankara'nm, uluslara- rası baskılara yönelik, ancak KKTC'de hoş kar- şılanmayacak bir jest yapması konusunda biren- dişeniz var mı? Hayır yoktur. Çünkü jest, iyi niyeti olana ya- pıhr, bir nevi "çekinme, gel, bak ben yolu açtım, sen de bir şey yap" davetidir. Bunu iyi niyetten yoksun bir tarafa yaparsanız ancak uzlaşmazlı- ğını arttırırsınız... W^^^MABD Başkanı Bush, son raporunda mevcut statukonun bir çözüm olmadığını söyle- di. Bu, genelde KKTC'ye yöneltılen bir eleştiri olarakyorumlandı. Kıbns'taki statükodan yana mısınız? Başka bir ifadeyle Rumlar ile tekrar tek bir çatı altında işbirliğı yapılabileceğine inanıyor musunuz? Mevcut statüko çözüm değildir demekle iş bit- miyor. Mevcut statukonun değişmesi için taraf- lann anlaşması gerekir. Anlaşamıyorlarsa, bir halkın istediği diğerinin veremeyeceği ise, ne ya- pılabilir? Statüko devam eder. Ve bu arada düş- manca hareketlerin durması için gayret sarf edi- lir. Sonra, statükoyu kabul etmeyenler, bizim de, Rum idaresinin tüm Kıbns'ın meşru hükümet po- zu ile oluşturduğu ve her kötülüğün başlangıcı olan kanunsuzluğu kabul etmediğimizi bilmeli- dirler. Rum idaresi, 1%3'te, müşterek meşru hü- kümeti yerle bir etmeseydi Kıbrıs'ta aynlık olmaz- dı. Kıbrıs'ta Türk askeri bulunmazdı, toplu me- zarlar olmazdı. O halde, savaşı başlatan tarafa bu savaşla elde ettiği "Kıbns hükümeti" unva- nınm kendilerini Kıbrıs Türklerinin hükümeti yapmadığını, Kıbns Türklerinin egemenliklerini yok etmediğini, dolayısı ile Kıbrıs hükümeti ol- dukları zannı ajtında, silahlanıp kuzeye saldırdık- ları takdirde dünyayı yanlarında bulmayacakla- nnı birilerinin söylemesi gerekir. Kim diye sorar- smız, Rum kanadmı meşru Kıbns hükümeti un- vanı ile taltif etmiş olan herkes ve her hükümet derim. Çünkü bu sözde hükümet gerçekten tüm Kıbns'ın hükümeti olduğuna inandığına gore hü- kümet olmanın gereğini yapmaya kalkarsa bu ül- kede cereyan edecek olan olaylardan sorumlu ola- cak olanlar yine kendileridir. ^^^^KtA TKomiseri Abal Malutes Rum yöne- timinin A T'ye bu yıl içinde tam üyelik başvuru- sunda bulunacağını, 18 aralıkta Türkiye raporu- nu açıklarken söyledi. Böyle bir girişimin gerçek- leşebileceğine inanıyor musunuz? Bu durumda Türkiye'nin A Tnezdinde nasıl bir tavır almasını beklersiniz? Bu konuyu ben Vasiliu ile konuştum. Genel Sekreter'e ve benimle görüşen her AT ülkesinin büyükelçisine de söyledim. Ortada AT'ye müra- caat edecek evsafta bir "Kıbrıs" henüz yoktur. Tek ulustan oluşan ülkelerde bile AT'ye giriş ko- nusu referandum konusu olurken, 26 yıldır bir araya gelmemiş, müşterek hiçbir şeyleri olmayan, ekonomileri zıt kutuplarda bulunan, iki halktan oluşan, Kıbns'ta, Rumlar adına yapılacak bir mü- racaatı tüm Kıbns adına yapılmış bir müracaat addedeceklerse Kıbns meselesi artık noktalanmış olur. Türkiye AT'ye girmeden, Kıbrıs'ta anlaş- ma ohnadan, Rum idaresinin AT'ye alınması de- mek, Kıbrıs'ın Yunanistan'la tam entegrasyonu anlamına gelecektir. Buna asla razı olmayız. Her- halde Türkiye de razı olamaz. Kıbrıs'ta bugünkü durum devam ederken AT üyeleri "Kıbns" adı altında Rumlan Müslüman Türk toplumunun iti- razına rağmen AT'ye alma kararı alırlarsa akla yine dini yaklaşımla hareket edildiği gelmez mi? Ve "Türkiye bir tslam ülkesidir. bu Hıristiyan ül- keler arasında işi ne?" demiş olan mebusun sa- nıldığı kadar "hava"dan konuşmadığı akla gel- mez mi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle