22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ TUKETICI OLMANIN SIRLARI 23 ŞUBAT1990 MERAL TAMKR 'Peşin fiyatına taksitle' tuzağı Siz de bazı ihtiyaçlannızı tak- sitle karşılayanlardan mısınız? örneğin 4 yıl önce bir gazete- nin açüğı kampanyaya girip de an- cak geçen hafta TV'sine kavuşan Perikan lnci gibi. Ya da giysi ve ayakkabı ihtiyaçlannı yillardan beri belli bir-iki mağazadan tak- sitle karşüayan Ayşe Demir, Tosun lferdeien gibi. Veya ön ödemeli taksitü saüşlarla katalitık soba sa- hibi olraak isteyip de aylarca bek- letilen ve sonunda "orijinalleri" vaat edildiği halde "yerii", üsteük de kalitesiz sobalarla yetinmek zo- runda buakılan tüketicilerden mi- siniz? Bir de kapıya gelip spor ayak- kabıdan mini fınna çeşitli malla- n taksitle satan pazariamacılar var degümi? Ben kendi hesabıma, bütçemi zorlamayacak hiçbir malı taksit- le almayı düşünmem. Kapıya ge- len pazarlamacılardan aüşveriş et- mediğim gibi onlann anlattıklan- na kuiak verip dinlediguni bile ha- tırlamam. Insanın zayıf anı ola- bilir. Kapıya gelen pazarlamacıla- nn esas taktiği ise duygu sömürü- süyle kanşık ikna etme yöntemi- dir. Onun için o kapıyı baştan ka- parım. îşyerine gelen ve başta sa- at olmak üzere çeşitli mallan tak- sitle satan pazarlamacılardan alış- veriş edenlere de şaşanm. Çünkü satın aJdıklan mal bozulduğunda, karşüannda muhatap bulamazlar, ama senetlere iraza attıkları için taksitleri ödemeye mecbur kalır- lar. Giysi-ayakkabı ihtiyaçlanmı da taksitle karşılamayı düşünmem. Bütçemin elverdigi ölçüde giyini- rim. Bazı konfeksiyon mağazala- nnın taksitle giysi-ayakkabı sat- malarındaki ana espri sudur: 1- Müşteriyi kendilerine bağla- mak, tüketicinin hep kendi mağa- zalarından alışveriş yapmasını sağlamak. 2- Her taksit vermeye gelindi- ğinde aybaşı da olmasının avan- tajıyla müşterinin cebinin dolu ol- duğu günlerde ona yeni mallar sa- tabilmek. Satıcırun bilinçle uyguladıgı bu stratejinin eleştirilecek bir yanı olamaz. Çünkü o, daha fazla mal satmak, daha çok para kazanmak istemektedir, ama tüketici olarak bu "ottmyn takılmak" mutlaka sart lkemizde pek rağbet gören bir slogan var: 'Peşin fiyatına taksitle.' Hiçbir satıcı malım peşin fiyatı üzerinden taksitle vermez. Aklı başında bir satıcı, malını bu LJ şekilde satacak olsa, sonunda dükkânın kepenklerini indirmek zorunda kahr. Batar. Peşin fiyatına taksitle satış, ancak çok çok özel nedenler varsa, örneğin firma tasfiye halindeyse ya da satıcı belli bir malı elinden çıkartmaya kararlıysa söz konusu olabilir. Taksitle alışveriş, sadece peşin almays giicümiizün yetmeyecegi dayanıklı tiiketim maddeleri için yapılmalı. (Fotoğraf: Ergnn Çağatay) mı? 4 tane yerine 3 gdysiniz olsa ne fark eder? 3 tane yerine 2 ayak- kabınız da pekâlâ olabilir. Eğer konfeksiyon-ayakkabı ih- tiyaçlannızı taksitle karşüayanlar- dansanız, ben öncelikle o taksit defterini kapatmamzı önereceğün. Başka magazalardan çok daha uy- gun fiyatlarla alışveriş yapabilir- siniz. Çünkü taksitle aldığınız ma- lın maliyeti, size mutlaka daha pa- halıya geliyordur. Bir okurumuz ısrar ediyor: "...Mağazası kesinKkk satogı ma- lın fiyaünın özerine faiz koymaz. Baaa taksitk satbgı nuülan peşin fiyatı üzerinden verir." Böyle saçmalık olmaz. Hiçbir satıcı, malını peşin fiyatı üzerin- den taksitle vermez. Aklı başında satıcı, malını peşin fiyatına taksit- le satacak olsa, sonunda dükkâ- nının kepenklerini indirmek zo- runda kalır. Batar. Peşin fiyatına taksitle satış, ancak çok çok özel nedenler varsa, örneğin firma tas- fiye halindeyse ya da satıcı belli bir malı elinden çıkartmaya kararhysa söz konusu olabilir. Ama "peşin flyadna taksitle" sloganı, Ulkemizde pek rağbette- dir. Kapıya gelen pazarlamacüa- nn coğunluğu da mallanm "pe- şin fiyatına taksitle" sattıklarını iddia ederler. Üstelik malı ayağı- mıza kadar getirmekle bir hizmet de vermektedirler. Nerede bu bol- luk? Hem peşin fiyatına verecek... Hem aylara yayılan taksit yapa- cak... Hem de mah ayagıma kadar ge- tirecek... Ben de istediğim malı hem aya- ğıma kadar getiren, hem de sahi- den "peşin fiyanna taksitle" veren bir satıcı bulsam, söz veriyorum devamlı müşterisi olunım, ama ol- maz böyle sey. Zaten olmadığı da bellidir. Şişe-Cam'ın her yerde fiyatı bel- li 40 bin liralık takımını 120 bin liraya alan Fatma Hanım da fer- yadı basmaktadır. 100 bin liralık mini fırıru 27S bin lira karşılığın- da aldığını ilk çarşıya çıkışında fark eden Semahat Hanım da sa- çını başını yolmaktadır. Ama ar- tık senetlere imza atılmış, geriye dönüş olanağı kalmamıştır. Senet- ler kuzu kuzu ödenecek, cepten gereksiz yere çıkan paranız ise ba- şımzdan geçen olaydan aldığınız dersin bedeli olacaktır. Fazla Uzül- meye de gerek yoktur. Çünkü öğ- renmenin de bir bedeli vardır. Be- del öderneden sahip olabildiğimız herhangi bir değer, bir birikim za- ten var mıdır? Giysiyi taksitle almayalım, ka- pıya gelen pazarlamacılardan alış- veriş yapmayakm. Gıda alışveriş- lerimizi ise kesinlikle "veresiye" yapmayalım!.. "öyleyse hiç taksit- le alışveriş yapmayatam mı?" di- ye soranlarımz olabilir. Benim önerim ancak peşin almaya hiçbir biçimde gücümüzün yetmeyeceği mallarda takside yönelmektir. Ge- lir düzeyimize göre kimimİ7 için ev-arsa gibi yatrnmlar bu katego- riye girer. Kimimiz için otomobü- dir. Daha düşük gelir gnıplan için de TV-buzdolabı gibi 1.5-2 milyon liralık dayanıldı tüketim mallan- dır. Taksitli satış karannı verirken vade farkını o günlerde geçerli faiz oranlarıyla irtibatlandırmak ve SLzden peşin fiyatına ek olarak is- tenen miktann makul olup olma- dığı ru hesaplamak gerekir. Taksitli satışlarda sonradan ba- şınızın ağnmaması için peşinatı ödeyip senetleri imzalarken malı- mızı da almaya özen göstermeli- yiz. Sadece "ö« ödeneJi taksitli Mbşlar"da bir süre taksit ödedik- ten sonra malı teslim alınz. Zaten adından da anlaşılacağı gibi bu yontemin can alıcı noktası, tüke- ticinin malı almadan önce yaptı- ğı ödemedir. Diğer bir deyişle tü- ketici, bir süre satıcıya sıfır faizle finansman sağbyor demektir. Ma- h satın aldıktan sonra da satıa sizi finanse etmektedir. Işte bu karşılıkiı finansman sağ- lama çerçevesinde, "peşin flyatına taksitle" mümkün olabilir. Yeter ki firma, malını vaat ettiği tarih- te teslim etsin. Ülkemizdeki uygulamada ise özellikle üretici olmayan, sadece pazarlamacı olan kuruluşlarin dü- zenledikleri, "ön ödemeli taksitli sabş"larda tüketici vaadini yerine getirdiği halde pazarlamacı malı aylarca geciktirmekte ya da vaat ettiğinden daha düşük kalitede mal teslim ettnekte ve yine "peşin fiyatına taksitle" kavramı, daha çok müşteri çekmeye yarayan bir slogan, bir göz boyama olarak kalmaktadır. , Yanm: Alışverlşbi püf noktalan SİZ OLSAYDEV1Z NE YAPARDINIZ? Taksitle sağılan bir 'inek'olmayınŞevket Bey, bir büyuk şirkette personel müdürü olarak çalışı- yor. Işi çok yoğun. Günlük hayhuy içinde başını kaşıyacak za- manı yok. Bu yüzden de ilkokul son sınıfta okuyan kızımn ay- lardır istediği 8 ciltlik ansiklopediyi bir türlü satın alamıyor. Yıl 1986, aylardan temrnuz... Yaz sıcağında çalışma masası- nın başında öğle tatilini fırsat bilerek birikmiş bazı işlerini tasfi- ye etmeye çalışırken bakıyor ki karşısında gençten bir delikanlı. tlk anda "Bu çocnk, sekreterimi nasıl aşıp da karşıma dikiliverdi" diye duşünürken, sekreterinin öğle yemeğine çıkmış olduğunu hatırlıyor. Genç pazarlamacı, elinde tuttuğu ansiklopedi broşürlerini Şev- ket Bey'e uzatıyor ve uygun ödeme koşullan, düşük aylık tak- sitlerden söz açıyor. Aslında Şevket Bey'in para sorunu yok. Hazır kızımn istedi- ği ansiklopediler de ayağına kadar gelmiş. Akşam eve gidince kızı nasıl da se- vinecek? "Al- dım" diyor. Taksitle falan uğraşmak yeri- ne çek defterine uzanıyor ve an- siklopedinin pe- şin fiyatını öğ- renerek karşı- sındaki delikan- lıya çek vermek istiyor. Ama hayır. Genç pazarla- macı ansiklope- dileri taksitle satmakta ısrar- h. "Beyefendi, hem daha ka- zançlı çıkarsımz, bem de size zahmeti yok ki... Ben ber ay bura- ya gelip sekreterinizden parayı alabilirim. Firma ile anlaşmamız boyle. AnsikJopedinin peşin fiyatını bilmiyornm bile..." diyor. Şevket Bey'in işleri o kadar yoğun ki pazarlamacının ne söy- lediğini duymuyor bile. Sadece kafasını sallıyor. Bu arada ak- şam kızımn ne kadar sevineceğini de düşünüyor. "Pekiyi dedi- Jin gibi olsun" diyerek peşinatı verip senetleri imzalayıp ansik- lopedileri teslim alıp yeniden işine gömulüyor. Aylar birbirini kovalayıp bitmek tükenmek bilmeyen ansik- lopedi taksitleri ödenip dururken 1987 ekimine geliyoruz. Okullar açılmış. Kızı bir hafta sonu ders çalışırken Şevket Bey'den yar- dım istiyor. Ansiklopedinin sayfalannı birlikte çevirirlerken Şev- ket Bey bir anda yıldırım çarpmış gibi yerinden fırhyor. Kız şaş- kın. Babasına aniden ne olduğunu kavramaya cahşıyor. Şevket Bey biraz sakinleştikten sonra durum açıklığa kavu- şuyor. Meğer kızına aldıgı ansiklopediyi karıştınrken birden far- kediyor ki çoktan bitmesi gereken taksitleri Şevket Bey hâlâ ödü- yor. Çünkü Şevket Bey ansiklopediyi eve getirdiği gün kın se- vincyıden ilk sayfasına 12 Temmuz 1986 diye tarih atmış ve "b«- bamın armaganı" diye de not düşmüş. Yoksa Şevket Bey, elinde (Arkast 17. Sayfada) V G i R M U M C L40'LARIN CADI KAZANI Irkçılık sanıkları HasanÂli'ye karşı Hqsan Ali Yücel Doğuşu, gelişmesi ve yürütülüşü siyasi hale sokulmuş olan bu dava, kendinden korkmayan ve halinden şüphe etmeyen vatandaşların her cins bücum ve tecavüze rağmen adalete dehaletten (sığınmadan) pişman olmayacaklanm orîaya koymuştur. ı — 1 3 — Kenan Öner, Hasan Âli Yücd'e ne gibi suçlar yöneltiyordu? Bakanhk yaptığı sürede komünistleri ko- rumak... Sabahattin Alı-Nihal Atsız davasında öğ- rencilerin düzenledikleri gösteriyi hüküme- te karşı bir ayaklanma gibi göstermek... Irkçıhk-Turancılık davasının ilk hazırlık aşamasında 23 sanığı tabutluk denen hüc- relere kapattırmak... Milliyetçi gençlere işkence yaptırmak... Nihal Atsız, Kenan öner'in savunma ta- nığıydı. Atsız tanıklığına şu suçlama ile başlamıştı: "Milli Eğitim Bakanlıgı kadrosu içinde bulunan Ankara DTCF'de profesör olan Pertev Naili Boratav, Docent Niyazi Berkes, kansı Medıha Berkes, Istanbul Edebiyat Fa- költesi'nden Sadrettin Celal, Ticaret Lise- si'nde ögretmen Adnan Cemgil, halen Amerika'da olan Prof. Semgil... Behice Bo- ran, Devlet Matbaası'nda memur Hasan Ali Ediz... Bunlann hepsi sabıkalı komünisttir ya da mahkûm olmuşlardır. Yahut da en azından nezarel altına alınmışlardır." Atsız, komünist olarak nitelediği bu öğ- retim uyeleri ve öğretraenlerin, Bakan Yü- cel tarafından korunduklannı söyledikten sonra şu suçlamaları da yapıyordu. 7 Mart 1947 tarihli duruşma tutanağın- dan okuyalım: "tçişleri Bakanı'nın nutkunda Yurt ve Dtinya adlı bir mecmuadan bahsedilmekte ve buna Moskova'dan direktif alan Şefik Hüsnu'nün direktif verdiğj tespit edilmek- tedir. Bu mecmua Hasan Ali'nin zamanın- da Milli Eğitim Bakanlıgı butçesinden ayn- lan tahssaüa satın ahnmış ve okunmak üze- re mekteplere dagıülmıştır." Atsız, daha sonra Sabahattin Alı'dan. Hasan Ali Ediz'den ve Sadrettin Celal An- td'den söz eder. Atsız, Yücel'in Atatürk'e hakaretten mahkûm olan Sabahattin Alı'yı konserva- tuvar öğretmenliğine getirdiğini; komünist- likten mahkûm Hasan Ali Ediz'i Milli Eği- tim Basımevi'nde bir göreve atadığını... Prof. Şevket Aziz Kansu'yu da DTCF'nin başına oturttuğunu söylüyordu. Atsız'ın komünist listesi bunlarla da bit- miyordu. Atsız, lstanbul Edebiyat Fakültesi doçent- lerinden Abdülbaki Gölpınarlı'nın da komü- nist olduğunu, bu suçtan tutuklanan Gölpı- narlı'nın cezaevinde klasiklerden çeviri yap- tığını ileri sürüyordu. Atsız suçluyordu; Hasan Âli Yücel'in ba- kanlığında çevrilen dunya klasiklerinin çe- virileri "komiinistlikten mevkuf ve meşhur olan şahıslara" yaptırılmıştı. Nihal Atsız, Sabahattin Alı'nın bakanlık emrine alındığında Bakan Hasan Âli tara- fından "Bnnun bir zanıret olduğu, her şe- ye rağmen zararlaqn başka şekilde telafi edi- leceği bildirilmek suretiyle teselli edildiği" ve Yurt ve Dünya Dergisi sahipleri Boratav ve Boran'ın >ine Bakan Yücel tarafından ba- kanlığa çağnlarak "Tiirkçü mecmuaların kapatılmalan karşısında kendi neşriyatlan- nın dognı olmadığım", basüan son sayısı- nın da yayımlanmamasını, "doğacak zara- nn kendisi tarafından ödenecegini" ileri sü- niyordu. Atsız suçlamalarını art arda sıralıyordu: "1944 yılının 3 mayısında komonizm aleyhine üniversiteli gençler tarafından bir nümayiş >apılmıştı. Bu nüma\iş yuzünden uç-beş yuz genç polis tahkikatına tabi tutul- mnştu. Bunlann ifadesi alınırken, Hasan Ali ile Falita Rıfkı'nın polis dairesine giderek... Dinledikleri ve ifadesi alınan şahıslara sual tevcih ettiklerini işitmiştim... Polis nezaretinde bulunurken kapımızın öniinde bekleyen polisler de aleyhimizdeki tahkikatın Hasan Âli'nin başından çıktığı- nı söylemekte idiler..." Irkçılık sanıklannın tanıklığı Irkçılık-Turanalık davasında yargılanan- lann hepsi Hasan Âli Yucel-Kenan Öner da- vasında tanıkJık yapmışlardı. Tanık Necdet Özgelen "Hasan Âli, yal- nız komünistleri konımamış. koraünizmi hi- maye etmiştir" diye söze başhyor ve Pertev Naili Boratav'ın Niyazi ve Mediha Berkes'- in, Adnan Cemgil'in, Sadrettin Celal, Sa- bahattin Ali ve Hakkı Tonguç'un komünist olduklarım, komünistlikten aJtı ay hapis ce- zasına çarptırılan Rıfat llgaz'ın Yücel tara- fından öğretmenliğe atandığını, Orhan Ve- li'nin bakanlık tercüme bürosunda görevlen- dirildiğini ileri sürmuştü. Özgelen'in köy enstitüleri ile ilgili tanık- lıfı şöyleydi: "Köy enstitüleri meselesine gelince, Ton- guç, bunun başındadır. Mahrnudiye Köy Hasan Ali, Milli Eğitim Bakanlıgı yaptığı sırada, gösterici gençlere soruyor Ne istiyorsunuz? Eostitüsü'nde komünist olarak getirilmiş bir aile kızı gönderilmiş ve bu kızın yaptığı fa- aliyel zabıtava aksetmiş, milliyetçi grup cep- he almış, zabıta birçok kitaplar bulmuş, bu- na rağmen komunistliği anlaşılan kız ve ar- kadaşlan tekrar enstitüye ahnmış ve ondan sonra da köy enstitülerinin daha yükseğine gönderilmiş tir." Bir başka tanık Ahrnet Ellezoflu'dur. El- lezoğlu, DTCF eski asistanlarındandır. Şöyle konuşur: "1944 senesinin nisan ayına kadar Ankara DTCF'den mezun olmuştum ve orada asis- tanlık yapmışum. Fakülte>e asistan olarak girmiştim. Askere gideceğim zaman da so- ğuk cereyanlar hissediliyordu. Askerden dönduğüm zaman bu fakülteye komünist fa- külte adı verilmişti. Dönüş sırasında fakul- tede docent ve asistan olarak beş komünist doçent bulmuştum. Bunlar, Pertev Naili Bo- ratav, Muzaffer Şerif Başoğlu, Mediha Ber- kes ve Niyazi Berkes'tiler... (...) Sabahat- tin Ali ile Pertev Naili ve Adnan Cemgil'in komünist olduklan halde, Hasan Âli tara- fından tutulduklannı biliyorum. Hasan Âli'- nin Nibal'i mahkemeye vermesi için ısrarla ve hatta sabaha kadar teşvik ettiği o sırada Ankara'da söyleniyordu. (...) Emniyet Müdürluğü'nde Hasan Âli'- nin her zaman olduğu gibi 4 muhafız, oto- mobili ile duruyordu... Bundan anladım ki Hasan Âli orada idi. 4 saat bekletildiğim halde kendisi ile göruşturiilmedim. Ankara Valisi ile leraas ettiğini ögrendim. Kapıdan çıkarken, kendisine vaziyetimi anlatmak üzere yürüdüm ve Nevzat Tandoğan tara- fından takdim edildim, Hasan Âli beni din- lemiyor, yalnız kendilerini müteessir ettiği- mizi ve merhametlerinin galip olduğunu soy- leyerek beni dehalete davet ediyordu. Ben de ne pahasına olursa olsun, dehalet etme- yeceğimi ve hak davasında magdunın gad- dara dehalet etmeyeceğini söyledim, çekil- dim." Ahmet Ellezoğlu'nun daha sonraki şu sözleri zamanın Sıkıyönetim Komutanı Sa- bit Noyan'ın Hasan Âli Yücel'e "Şahsınız hakkında saygı beslediğimi bilraez degilsi- niz. Size larafımdan tevcih edildiği iddia edi- len hakaretaraiz sözler tamamen gayrivakidir" satırlarının yazılmasına yol açacaktı. Ellezoğlu'nun ifadesini tutanaktan oku- yalım: "..Bundan sonra İstanbul'a sevkedildik. Burada tahkikat devam ederken, umum mü- dür Kamuran Bey, bana 'Ataturk duşman- lığının şahsıma Hasan Âli tarafından takıldığını' söyledi. Ertesi gün polis müdü- rü Demir, Kamuran, Kazıın Aloç ve daha birçok kimsenin huzurunda sorgum yapıl- ıruş ve sonunda Sabit Paşa, 'Hasan Âli Bey'- in size sarfeitiği Atatürk düşmanlığı nere- den geliyor' demiş ve Sabit Paşa bütün ze- vat huzurunda 'Hasan Âli'nin uğ- ramış bu çocuk' dedi. Ben de böylece mut- tali oldum." Kenan öner'in bir başka tanığı da Meh- met Külahlı'ydı. Kulahlı, tanıklığa Boraiav'ı suçlayarak başlar: "Komünist olduğu Avmpa'daki talebe rkçüık-Jhrancüık davasında ym-güananlarm hepsi, Hasan Ali Yücel-Kenan Öner davasuıda, Hasan Âli aleyhinde tanıkhk yapacaklardvr. Eski bakanın, komünistleri koruduğu, müüyetçi gençlere işkence yapttrdığı, öğrenci gösterüerini hükümete karşı bir ayaklanma gibi göstermek istediği üeri süriUüyordiL Hasan ÂWyisuçlayanlar arastnda topçu üsteğmen Alpaslan Türkeş de bulunuyordiL müfettişi olan şimdiki Milli Egitim Bakaru Şemsettin Sirer'in raponı ile tespit edilmiş bulunan ve tahsilini bitirmeden dönmek zo- runda kalan Pertev Naili Boratav, doçent- liğe ahnmış ve Milli Eğitim Bakanlığı'nda yer verilmiştir. Bunun komünist olduğunu arkadaşım olan kardeşi Can Boratav'ın di- linden de defalarca dinledim." Türkeş: Hasan Ali komünist Topçu Yüzbaşı Alpaslan Türkeş de Ha- san Âli Yücel-Kenan öner davasının savun- ma tanığıdır. Türkeş, Bandırma Asliye Ceza Mahkeme- si'nde ifade verir. Savcı Kâni Vrana'dır. Vrana, 27 Mayıs ihtilalinden sonra kurulan Anayasa Mahkemesi'nde önce üye ve son- ra da başkan olur. Türkeş'in 12 Mayıs 1947 günlü ifadesini okuyalım: "Ben 1944 ve 45 senesinde tsUnbul askeri cezaevinde Turancılıktan otürii samk olarak tutuklu bulunuyordum. Bu süre içinde ay- ru suçtan ötürii samk ve tutuklu bulunan Or- han Şaik Gökyay, Nihal Atsız, Necdet San- car, Fethi Tevetoğlu, vs... Birçok şahıslar arasındaki vaki görüşmelerde Bakan Hasan Âli Yücel'in komünistleri himaye ettiğini ve mühim vazifelerde bulundurduğunu, ezcüm- le Ankara'da Pertev Naili Boratav'ın Dil- Tarih Fakültesi'nde profesör olduğunu, aynı fakültede Niyazi Berkes ve Mediha Berkes, Behice Boran ve Devlet Konservatuvan'nda Sabahattin Ali, lstanbul Üniversitesi Peda- goji Profesörü Sadrettin Celal Antel, yazı- lan ile komunistliği yaymaya çaüşan ve Sad- rettin Celal'in de Türkiye'de komünistlik teşkilatında çalıştığı malum bulunduğu hal- de bunlan himayesine alarak mühim yerier- de vazife verdiğini söylüyorlardı." Türkeş şu kanıdaydı: "tsimleri geçen ve himaye ettiği şahısla- nn çıkarttıklan mecmualarda tamamen ko- münistlik lehinde yazılar yazmış olmalan ve bu şahıslann komünist olduklan ve bu şa- hıslan da Hasan Âli Yücel Milli Eğitim Ba- kanı olduğu sırada himaye etmesi ve bu şa- hıslann çıkardığı Yurt ve Dunya dergilerini toplayıp okullara yaydırmasj -ki, bilahare lç^leri Bakaru Şükru Sökmensuer'in bu der- gilerin (sahiplerinin) komünist olduklarım muaffak bir şekilde bildirmis olmasına göre- Hasan Âli Yücel'in de komünistleri hima- ye ettiği ve bin netice komünist olduğu ka- matiadeyim." Tarih ne ilginç olaylara tanık oluyor? DP tstanbul tl Başkanı Kenan öner, 1944 ırkçüık-Turancüık davası sanıklanndan top- çu Üsteğmen Alparslan Turkeş'i tanık gös- teriyor. Türkeş, 1960 27 Mayıs günü Kenan öner'in tstanbul il başkanlığını yaptığı De- mokrat Parti hükümetine karşı düzenlenen askeri ihtilalin içinde yer alıyor. Davanın en uzun ifade eden tanığı Selt- hattin Ertürk'tü. Ertürk, 6 Mart 1947 günü Pertev Naili Boratav ve Prof. Şevket Aziz Kansu'ya karşı gösteri düzenleyen öğrenciydi. öztürk, da- va sırasında Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde öğretmenlik yapıyordu. Ertürk, şunlan söylemişti: "6 Mart 1947'de komünist doçentler le- hine yapılan gösteriden sonra Nurûllah Ataç fakülteye gelmiş ve komünist doçentlerden bulabildiklerini görmüştür. Nunıllah Ataç'ı fakülteye girerken gördüm. Oradan çıktık- tan sonra Hasan Âli Yücel ile Dil Tarih Fa- kültesi önünde gördüm. Yanlannda Şevket Aziz Kansu da vardı. Hararetli konuşuyor- du. Saglık Bakanlığı'na doğnı gittiler." Ertürk, daha sonra Behice Boran, Niya- zi Berkes, Pertev Naili Boratav'ın komünist olduklarım söylüyor. Suut Kemal Yetkin'i suçluyor, Nusret Hızır'ın "komünist ögren- cileri pohpohladığım" söylüyordu. Selahattin Ertürk, fakültede komünist öğ- rencilerin Sovyet yanlısı olduklarım anlatı- yor ve "Çingene Akşit" diye bir de ad veri- yordu. Ertürk, Hasan Âli Yücel'in "Komünistle- rin Hasanoğlan Köy Enstitüsü'ne girmele- rini ve orada yatmalannı sağladığım" da ile- ri sürmekteydi. Irkçıhk-Turancılık davası sanıklanndan Hikmet Tanyu, 31 Mayıs 1947 günkü otu- rumda dinlenmişti. Tanyu sözlerine "Kenan Öner tarafından yapılan isnatlann hepsi dogrusudur" diye söz başlamış ve şunlan söylemişti. "Turancılık adı verilen davaya ben de ka- nşbnldım, samk olarak örfiidare mahkeme- sine sevk edildim. Ankara'da kaldığım mud- det içinde dönen manevralan kimlerin yap- (Arkast 17. Sa\fada)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle