Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 16 ŞUBAT1990
Ermeni Sorunıı ve
Antlaşmalar
9 Mart 1921 Moskova ve 13 Ekim 1921 tarihli Kars antlaşmalarıyla
da bir bakıma Günırü Antlaşması sağlamlaştırılmıştır. Kısacası;
Ermeni sorunu, Osmanh İmparatorluğu döneminde ortaya çıkıp
Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce uluslararası antlaşmalarla
hukuksal ve siyasal çözüme ulaşmıştır.
Doç. Dr. MERYEM KORAY Siyaset Bîlimci, İ.Ü. BYYO
1878 Berlin Antlaşması'yla ortaya çıkan Erme-
ni sorunu, Osmanlı îraparatorluğu içindeki ulus-
çuluk akımlarının özelliğini taşıyan ve her aşama-
da çeşitli kimliklere bürünen dönemsel olaylar bü-
tününün bir parçasıdır.
XIX. yüzyılda "klasik güç dengesi sistemi"nin
bozulmaya başlaması sonueu, emperyalist amaçlı
ülkelerin kimi (İngiltere, Fransa ve Rusya) statü-
kocu bir politika izlerken, kimi de (AJmanya) re-
vizyonist bir politika izleyerek, Osmanlı İmpara-
tortuğu'nu bölüşmek istemişler, bu amaca ulaşrnak
için de imparatorlukta yaşayan öbür Hıristiyan uy-
ruklar gibi Ermenileri de kullanma yoluna gitmiş-
lerdir.
Zamansal aşamalı bir gelişim izleyen Ermeni so-
runu, aynı aşamayı ve gelışmeyi ideolojik planda
da sürdürmüştür. Bu planda ilk Ermeni isteği, Os-
manlı İmparatorluğu içinde, yabancı devletlerin ko-
ruyuculuğu altında "düzeltim" evrimlerine bağlı
bir özerklik elde etmektedir. Ancak bu istek, za-
mansal planda Erivan'dan Akdeniz'e değin uzana-
cak bir Ermenistan devletinin kurulmasına dönüş-
müştür. Bu da sorunun, 1878'den sonra yerel ve
ulusal olmaktan çıkarak, yaklaşık yarım yüzyıllık
uzun ve devingen bir gelişmeyle uluslararası bir bo-
yut kazanmasına yol açmış ve ileride belirteceğim
gibi Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce hukuk-
sal ve siyasal çözüme ulaşmıştır. Yabancı devletle-
rin kışkırtıcılığıyla, dış dinamikler sonueu ortaya
çıkarılıp, genişlemesinin temel nedenleri şunlardır:
1- 1789 Fransız Ihtilali'yle ortaya çıkan ulusçu-
luk akımlarmın OsmanJı İmparatorluğu'na da yan-
sıması,
2- Buna bağlı olarak II. Abdülhamit yönetimi-
nin aşırı merkeziyetçi bir poiitika iziemesi ve dev-
let otoriıesinin imparatorluğun doğusunda yeterince
etkili olamaması,
3- Böylece Anadolu'da yerel örgütlerin ortaya
çıkması, öbür Osmanlı uyrukları gibi Ermenilerin
de çeteciliğe başlaması,
4- Tanzimat sonrası Batı'ya açılma fırsatının do-
ğuşu ve Jön Türklerin Batı'dan etkilendiği kadar
Ermeni gençlerinin de etkilenmesi,
5- Babıâli ve sarayın, terör hareketlerini kü-
çümseyerek, gereken önlemleri zamanında alma
ması,
6- Dış borcun artması, yabancı yatınm ve imti-
yazların denetimsiz ve çok büyük olması, buna bağ-
lı olarak Osmanlı ekonomisinin darboğaza girme-
si,
7- Dış ticaretin Hıristiyan uyruklann elinde bu-
lunması ve zamanla bunun hemen hemen tümunü
Ermenilerin ellerine geçirmelerinden ötüru, Erme-
nilerin yabancı ülkelerle doğrudan bağlamı kura-
bilme olanağının doğuşu,
8- İmparatorluk içinde Ermenilerin öbür uyruk-
lara oranla daha ayrıcalıklı bir durumda bulunma-
larıdır (örneğin, imparatorluk içinde yalnızca Er-
menilerin ulusal tüzüğü oluşu).
Ermenilerin durumu
Tüm bunlara karşın, Osmanlı İmparatorluğu'nun
parçalanmasından 24 devlet ortaya çıktığı halde,
25'incinin Ermenistan olmayışının nedeni ise şun-
lardır:
1- Ermeniler, Î.Ö. 2350 yıiında başlattıklan tarih-
sel kökenlerinden Osmanlı İmparatorluğu'nun yı-
kılışına değin, hiçbir zaman bağımsızlıklarını ka-
zanamamış ve sınırlan belirli bir toprak parçasına
sahip olamamışlardır. Dahası Ermeniler, bir top-
rak parçasını alacak, savunacak ve koruyacak as-
keri bir örgüte ve kuruma tarihleri boyunca sahip
olamamışlardır. Bu yüzden Osmanlıların, Ermeni-
lerin topraklarını eie geçirmeleri ve işgal etmeleri
söz konusu değildir.
2- Ermeniler, I. Dünya Savaşı öncesi, Osmanlı
İmparatorluğu'ndan koparak bağımsızlığım kaza-
nan Yunanlılar, Bulgarlar, Arnavutluk, Sırplar ve
Araplar gibi ululardan, gerek yerleşik bulundukla-
rı bölgeler, gerekse dafiılım biçimleri bakımından
farklılıklar göstermektedir. Öbür uluslar, Osmanlı
egemenliğine girdikten sonra, bulunduklan bölge-
lerden aynlmamış, kendi kültürlerini, bağımsızlık-
larını kazanıncaya dek koruyabilmişlerdir.
3- Balkanlar'daki bu uluslar gibi Araplar da Do-
ğu'da aynı öğenin avantajlarını taşımaktadır. Arap-
lann yerleşik bulunduklan bölgelerde Basra, Mu-
sul ve Süveyş'in dışında stratejik öneme sahip böl-
ge yoktur. Oysa Ermeniler, İmparatorluk içinde
hem dağınık bulunuyor, hem de yoğun bulunduk-
ları bölgelerde çoğunluğu oluşturamıyorlardı. Ay-
rıca bu bölgeler, uluslararası rekabetin çalıştığı böl-
gelerdir. Dahası, Ermenilerin kurmak istedikleri ül-
kenin dört yanı da Müslüman ülkelerle çevrilidir.
İşte tüm bu nedenlerden dolayı Ermeniler, bağım-
sızlıklarını, ancak yabancı desteğiyle sağlayacakJarı
taktiğini denemişler, yabancı devletler de Ermeni-
lerin bu zayıf yanlarından yararlanarak ve bağım-
sızlık vaat ederek onları kullanmışlardır. Nitekim
birtakım ulusal isteklerle Lozan görüşmelerine ka-
tılmak isteyen Ermeni (1918-20) heyetini, İngiliz ve
Fransızlar geri çevirmişler, Ruslar da 1920'de Er-
menistan Cumhuriyeti'nin bağımsızhğını ortadan
kaldırmış, böylece yalnızlığa itilen Ermeniler, Tür-
kiye'den yardım istemişlerdir. Nitekim, Ermenis-
tan Cumhuriyeti'ni tanıyan ilk devlet Türkiye ol-
muştur.
Ermeni terörünü, Ermeni sorununun bir uzantı-
sı olarak niteleyen çevrelerin ise I. Dünya Savaşı sı-
rasında. bağımsızlık isteyen Ermenilerin Osmanlı
yöneticilerinee topraklarından sürülerek sözde kat-
İedilmeleridir.
I. Dünya Savaşı sırasında, düşmanlarla işbirliği
yaptığı gerekçesiyîe ve birtakım uyanian dikkate aJ-
madıkları için insancıl olmamakla birlikte savaş ko-
şullarımn getirdiği zorunluluklar sonueu Ermeni çe-
[elerinin Mezopotamya'ya göç ettirildiği ve bu göç
sırasında 500 bin dolaylarında Ermeninin, aşiret-
lerle ve kendi aralarında çatışmalarla salgın hasta-
lık nedenleri ve soğuk kış koşullarında öldüklerini
doğrulayan kaynaklar çoğunlukta bulunmaktadır.
.Ancak Ermeni çetelerinin aynı dönemde Doğu Ana-
dolu'da katlettikleri Müslüman Türk sayısmın 1 mü-
yonun üzerinde olduğu, göç sonrası yerinde ince-
leme yapan Batılı ülke heyetleri ve Müttefik Kuv-
vetler Komutanı General Harbord'un raporunda gö-
rülmektedir.
Dahası, bu olaylar sonueu Osmanlı yönetimı,
1918 aralığmda Nemrut Mustafa Paşa başkanlığında
Divan-ı Harp Mahkemesi kurarak, Ermeni göçü sı-
rasında gerekli önlemleri almayan ve görevini kö-
tüye kullananlar hakkında bir soruşturma başlat-
mıştır. İstanbul'da kurulan bu mahkeme, 13 Tem-
muz I919'da sürgünde bulunan Talat, Enver ve Ce-
mal paşaiar ile Dr. Nâzım Bey hakkında ölüm, Ca-
vit ve Mustafa Şeref beyler hakkında da 15'er yıl
ağır hapis cezası verilmesini kararlaştırmıştır. Bu
arada Ermeni göçü sırasında yeterli ve gerekli yö-
netsel önlemleri almadığı savıyla Diyarbakır Valisi
Dr. Reşit de ölüm cezasına çarptırılmış, aynca 1920
yılımn sonuna değin Ermeni göçü sırasında göre-
vini kötüye kullandığı suçuyla toplam 55 kişi Di-
an-ı Harp'te yargılanarak tutuklanmışlardır.
Antlaşmalarla ulaşılmış çözüm
Toprak sorunu çözümüne gelince: 2-3 Arahk
1920'de Türkiye ile Ermenistan Cumhuriyeti ara-
sında yapılan Gümrü Antlasması'yla, Sevr Antlaş-
ması'nın geçersizliği, Ermenilerin çoğunluk oluştur-
madıklan gerekçesiyîe doğu illerinin Türkiye'ye,
'Gümrü'nün de Ermenistan'a geri venlmeleri oydaş-
maya varılmıştır. 9 Mart 1921 Moskova ve 13 Ekim
1921 tarihli Kars antlaşmalarıyla da bir bakıma
Gümrü Antlaşması sağlamlaştırılmıştır. Kısacası;
Ermeni sorunu, Osmanlı İmparatorluğu döneminde
ortaya çıkıp Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce
uluslararası antlaşmalarla hukuksal ve siyasal çö-
züme ulaşmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu üzerinden 60
yıla yakın bir süre geçtikten sonra ABD'nin Los An-
geles ve Fransa'nın Marsilya bölgelerinden temsil-
ci seçiimek isteyen bazı parlamenterler, bu yerleşim
birimlerinde yaşayan Ermeni asıllı yurttaşlarından
oy alabilmek için ütopik vaatlerde bulunmakta, bu
yurttaşlarını Türkiye'ye karşı kışkırtmaya ve buna
bağlı olarak da yapay bir sorun yaratılarak Erme-
ni terörünun ortaya çıkmasına neden olmaktadır-
lar. Aynı ütopik gerekçe ve emperyalist amaçla or-
taya çıkanlan ve Osmanlı İmparatorluğu'na mal edi-
len Ermeni sorunu, yine aynı amaçlarla terör olay-
ları biçiminde ortaya çıkarılmakta ve aynı yapay so-
run Türkiye Cumhuriyeti'ne mal edilmeye çalışıl-
maktadır... Böylece Türkiye'de siyasal istikrarsız-
lık sağlamak ve bu istikrarsızlığı sözde ortadan kal-
dırmak için de ülkenin ekonomik dış bağımlılığını
arttırmaya yönelik yeni taktikler geliştirilmek isten-
mektedir.
Konunun daha fazla düşündürücü bir başka ya-
nı ise; Batı kamuoyunun körüklediği Ermeni soru-
nundan oportünistçe yararlanan Gorbaçov'un, Bal-
tık cumhuriyetlerine gözdağı vermek üzere Azer-
baycan'a askeri müdahalede bulunmasıdır. Bu mü-
dahale ile bir yandan Azeriler haksızlığa uğrarken,
öte yandan da 1985'ten beri büyük bir başanyla sür-
durülen "açıklık ve yeniden yapılanma" politikası,
ağır bir darbe yemiş gibi görünüyor. Böylece Gor-
baçovist hareket, evrensel bir akım olma özelliğini
yitirerek Kruşçef hareketi gibi ölü doğan bir giri-
şim olma niteliğinde kalabilir. Çünkü hiçbir evrensel
akım, küçük hesaplara dayandırılamaz. Dahası ya-
pay varsayımlar üzerine stratejiler oluşturulamaz.
Arkadasımız Melih Cevdet Anday çağnlı olarak Sov-
yetler Birliği'nde bulunduğundan bugün çıkması ge-
reken yazısını yetistirememistir.
ARADA BİR
Dr. HAYDAR DÜME>
Efsunlanmış Türkiye
Önce zakkum olayını çıkardılar. Arabesk yöntemin alaturka-
lığıyla, dünyaya sundular. Bilimsel disiplinin ne olduğunu bile
kavrayamadığımızın mesajını alanlara rezil olduk.
Bir süre Naim'le oyalandık. Çökmeye yüz tutmuş bir sistem,
başka disiplinde yetişmiş genç bir delikanlıdan, kendine des-
tek bulmaya calıştı. Dört eğilimli partinin, Nakşibendi kökenli
başkanının önderliğindeki hükümete, özelliği ağırlık kaldıran bu
genç, payanda oldu. Toplum dalgalandı. Sanki dünya bilim ve
sanat alanına, olağanüstü bir yapıt ya da ürün sunmuş gibi bir
hipnozla coştuk. Ne var ki, o delikanlı da çöktü. Bu konuda da
iyi not almadık.
.. Bulgaristan'dan göçen genç bir kızımızı ramp ışıklarına çıkar-
dık. Biraz gözyaşı, biraz duygusallık derken. televizyonda bir
yarışmada, gözlerinden rahatsız genç kızımızı gündeme getir-
dik. Bu duygu sömürüsü ile alabildiğince kullanıldık.
Yeni oyunlara, oyuncaklara gereksinim vardı. Türkiye Cum-
huriyeti'nin laik ve Atatürkçü olduğunu söyleyen eski Cumhur-
başkanı, emekli general. sayın sade vatandaş Kenan Evren'in
en son armağanı oyuncağımız, efsun olayı.
Bir felsefenin, bir yönelişin ilmiklerinden biri. Masum gibi gö-
rünen. sinsi bir iç dünyanın dışavurumu. Yine arabesk, yine ala-
turka ve yine bilim dışı .. Ne yazık ki, TRT'nin yapımcılarından
sayın Uğur Dündar da katıldı bu oyuna. Sansasyonun heyeca-
nını, topluma yansıtarak, onunla bütünleşen TRT'nin zakkum-
cu kafasıyla, efsun olayı günün konusu oluverdi.
Erzurum'da, Atatürk Üniversitesi'ndeki biyokimya kitabıyla tür-
ban, Sünnilik- Şiilik ayrımı ile tarikatçıların devlet kadrolarına
sızmaları, laikliğin zedelenmesi ile Muammer Aksoy Hoca'nın
öldürülmesi gibi her olayın bir ötekisiyle ilgi ve bağları var. Şimdi
Türkiye'de dokunan kilimin ilmikleri ve motifler bunlarla örülü-
yof.
Türkiye'de çok kişi bu gerçeği biliyor. Kapalı kapılar ardında
hemen herkes, bir düşünür kadar, çağdaş ve ileri. Ancak 12 Ey-
lül'ün dinamitlediği örgütlerden sonra örgütsüzlüğün bireysel
düzeyinde. kara kara yakınıyoruz. Alt kültürümüz ise statik ve
yazıcı. Hep pasifize edilmişiz. Yılgınız. Geleceğimiz için tehli-
keli olduğuna inandığımız konularda bile bireysel eylemin, mek-
tupla dile getirilmesini dahi yapamıyoruz. Bir günde aynı konu-
da, bir başbakana. bir cumhurbaşkanına elli bin mektup gitse,
herkes şapkasını önüne alır, düşünmek zorunda kalır ve de pa-
bucun pahalı olduğunu anlar. "Her koyun kendi bacağından
asılır" atasözümüzdeki alt mesaj, önce koyunluğu kabul ettir-
mektedir. Ondan sonrası kolaydır artık. Her dönemde bacağı-
mızdan asacak birileri çıkar.
Şu mektup olayına yeniden dönmek istiyorum. Örneğin "Sa-
(Arkası V, Sayfada)
Demokratları Bekleyen Görev
Her türlü şovenizme, bölgeciliğe, bölücülüğe karşı bünyesel
bağışıklığı kazanmak, partiyi iktidar yapacak disipline
ulaştırmak ancak yaygın parti içi eğitimle, her üyesini
program bilincini taşıyan kişiliğe kavuşturmakla sağlanır.
CAHİT ANGIN SHP
Daha demokrat, daha barışçıl bir dünya öz-
lemiyle hızlı değişimlerin v'aşandığı dünj'amız-
da, dün gibi yakın dönemde soğuk savaşın en
soğuk rüzgârları estirilen ulkemiz, kutup ses-
sizliğine, kutup donmuşluğuna itiliverdi.
Daha az demokrasi daha çok kalkınma,
modernleşme adı altında, Batı sisteminin Os-
manlı'dan sonra, yeni Türk devletine de gıy-
dirilmek için sunduğu, Atatürk'ün 1930'larda
bir deli gömleği görür gibi geri çevirdiği gom-
leği giydirmek uğraşısı sürmektedir. Topluma
bellek yitikliği yaşatmak istercesine ve Sayın
Nadir Nadi'ye de "Ben Atatürkçü Değilim"
dedirten iki yüzlülük içinde!..
Tersine gidişin onuncu yılını yaşıyoruz. Yay-
gıniaşan kumar, fuhuş, yolsuzluk, rüşvet, köşe
dönmecilik, toplumsal çözülmeler, ^o3O yok-
sullaşmış Türkiye, iç ve dış borca batık, dış
empozeye açık bir kaos.
Sayın Bahri Savcı'nın deyimiyle "'kevgire
dönmüş anayasayla" yapaylıkta limite varmış,
güven oylamasıyla moral destekten yoksun bir
hükümetle ülkenin yönetilmeyeceği gözle gö-
rülür, elle tutulur bir olguya dönüşmüştür.
Başta rejim sorunu ve Atatürk'ün "Tam ba-
ğımsızlıkçılığı", "çağdaşlaştırmacılığı",
•'kalkınmacılığı" amaçlannın tersine gidişin
ülkeyi soktuğu kaostan çekip çıkartmak, için-
de bulunduğumuz koşullarda sosyal demok-
ratlann (SD'ların) yükümlü bulunduklan ta-
rihsel misyonun da gereğidir.
Türk SD harekeı, Avrupa SD'ları gibi sa-
nayileşmenin ürünü olarak ortaya çıkmamış-
tır. Tarihsel gelişim sürecinin doğal ve zorun-
lu sonueu öncelik alan demokratikleşmenin
ürünüdür. Bugün var olan SD iki partinin de
programları, kökleri Kuvâ-yi Milliyye'ye uza-
nan' bir düşünce akımının ürünüdür. Gelişim
süreci içinde SD'ler bir yandan demokrasi de-
neyim ve kültür birikimlerini arttırmışlar, öt£
yandan Atatürk'ün koyduğu ulusal amaçlaı
doğrultusunda, ülkenin tanmda olsun sana
yide olsun büyük oranda orta ve küçük işlet-
melerden oluşan yapısını kucaklayaı kalkın-
ma stratejileri, sosyo-ekonomik sorunlarla il-
Eski Genel Sekreteri
gili çözümler eeliştirmişlerdir.
Yeni dönemde sosyal demokratların vaı
olan birikimleriyle belirleyici, yönlendirici ko-
numda bulunmaları, önemini artarak koru-
maktadır. Bu olguya karşın en olunmaz ge-
lişme SD iki partinin yaşamsal önemde gör-
dükleri "önce demokrasi" amacına yönelik ve
giderek SD harekette birlikteliği yakalamak
şansını taşıyan ortak bir uğraş içine gireme-
miş olmalarıdır.
"Ortanın solundayız" nitelemesiyle, büyük
liderimiz İsmet înönü tarihsel CHP'den SD
bir parti çıkartma hareketini 1965'lerde baş-
latmıştır. Gecen süreç içinde devlet partisi, hal
kın partisi olmuştur da bir türlü SD parti ya-
pılaşması sağlanamamıştır. Toplumun bir kur-
tarıcı arama dürtüsünden beslenen kişiyi öne
çıkartma hareketieri engel olagelmiştir.
Her türlü şovenizme, bölgeciliğe, bölücülüğe
Karsı bünyesel bağışıklığı kazanmak, partiyi
iktidar yapacak disipline ulaştırmak ancak
yaygın parti içi eğitimle, her üyesini program
bilincini taşıyan kimlik ve kişiliğe kavuştur-
makla sağlanır. Ulkemiz koşullarında SD bir
parti örgütü her kademesiyle üretici, eğitici,
katılımcı olmak zorundadır. Geçmişte SHP'de
Sayın Yakup Kepenek'in genel sekreter yardım-
cılığı döneminde başlanan parti içi eğitim ça-
lışmaları gibi. Sorun bu ve ortak vazgeçilmez
u£raşımız olması gerekirken. bu alanda yeter-
sizlikler, birden çok SD parti oluşumunun ne-
deni olamaz. Olsa olsa bu alanda yetersiz gö-
rülen parti içi iktidarın değiştirilmesinin ne-
deni olur.
Bu açıdan SD kesimin büyük partisi içinde
olup bitenler umut kırıcı olmuştur. Renkli pos-
ter basımı için para bulan, parasızlık nedeni
i!e programı bastınp örgüte gecikerek ulaştı-
ran yönetim, parti içi eğitimi hepten unutmuş-
tur. İçe dönük, partiyi ele geçirmeye yönelik,
ülkenin içinde bulunduğu koşullarla taban ta-
bana zıt olumsuzluklar birbirini ızlemiştir.
"Dengeli Parti Meclisi" oluşturulması ne-
deniyle seçimii kurultaya dönüştürülen 5. Ola-
ğanüstü Kurultay'da bir eski filmin gösteriye
açılmasına tanık olundu. Parti labanının bü-
tününü kucaklamayan "dar kadrocu" anlayış-
la parti nasıl büyütülür? SD tabanda birlik-
teliği nasıl ulasılır? Olsa olsa bu hareket, "kü-
çük olsun, benim olsun"cu mini bir partiye
yöneliştir. Her yanıyla çıkmaz sokağa sapma-
dır. Oysa SD taban, geçmişte kişiyi öne çıkart-
ma hareketinin en büyüğünü, en görkemlisi-
ni yaşamıştır. Sayın Ece\it'in çalışkanüğı, üret-
kenliği, sunuş yeteneğine karşın "Umudumuz
Ecevit" hareketi ve olumsuz sonuçları bu ül-
kede yaşanmadı mı? Bir program platformu
yaratacak yerde, lider karizması çevresinde
duygu ve heyecan seli yaratma kolaycılığı SD
harekete hangi kazanımı sağlamıştır da yine-
lenmektedir? Bir yeniden başlangıç için yaşa-
nan olay ve olguların özeleştirisi yapılmaya-
cak mıdır?
SHP 5. Olağanüstü Kurultay'ın tek umut
verici yanı, SD hareketin misyonunu kavramış,
parti tabanının bütününü kucaklayan parti içi
muhalefetin var oluşudur. Ne var ki ülkenin
içinde bulunduğu koşullarda zaman faktörü
belirleyici etken olarak önalmış bulunuyor.
SD'lerin derlenip toparlanmalan, taşıdıkları
misyona uygun konuma ve ağırlığa ulaşma-
ları için geçecek sürecin yaratacağı muhalefet
boşluğu önemini koruyacaktır. Zamanı böy-
lesine hoyratça harcayan SD'lere siyasal tari-
hin uzatacağı fatura çok büyük olacaktır.
Nesnel ve moral güç ve kadrosuyla SD ta-
ban, yaygın parti içi eğitimi sürdüren, üretici,
eğitici. katılımcı nitelikte ve güçte tek bir par-
tiyi ayakta tutabılır. Bu olanağın ulkemızde-
ki geiişmeye paralel olarak en kısa sürede ik-
tidar olma doğrultusunda kullanılması zorun-
ludur. SHP içinde yaşanan olumsuziuklardan
sonra öyle gorülmektedir ki genel barajı aşan
SD parti sayısı ikiye çıkacaktır. Bir yanda yanlı
monologiarıyla halkı ters yönde etkilemek için
programlanmış TRT. diğer yanda giderek ni-
telik yitiren basın olanakları, özgür tartışma
ortamından, örgütlenme özgürlüğünden yok-
sun düzeyde. sürüp giden insan hakları, işken-
ce sorunlarıyla karşı karşıya bırakılan SD'la-
rın azaian dayanma gücü ve sabrını daha fazla
zorlama hakkını hiç kimse veya parti kendin-
de görmemelidir. Kişisel partisel egoizmden
uzak yakiaşımla çözüme ulaştınlması gereken
sorun önümüzdedir. Sosyal demokratlan ta-
rih önünde zor fakat başanyla çıkmak zorun-
da oldukları bir büyllk sınav bekliyor.
PENCERE
Kitap Eki
Bir sözcük kıyamet kadar anlamı yapısında barındırır; kimi za-
man bir sevgi sözcüğü sövgü için kullanılır, aşağılama aracına
dönüşebilir; kimi zaman bir sövgü sözcüğü buram burarn seve-
cenlik ve dostluk kokar. Kitap sözcüğünün de çeşitli anlamları,
kullanış biçimleri geçerlidir. Argoda hem güzel hem de anlamlı
kadına ne deniyor:
— Kitap gibi kadın!..
Çukurova'da kitap üzerine bol küfür var, hem sevgi hem de
sövgü anlamında:
— Lan Allahsız, kitapsız!..
— Kitabını seveyim...
Eskiden kitaplar tomar biçimindeymiş; sonra kim akıl etmiş-
se kâğıdı dıkdörtgen biçiminde keserek üst üste koymaya baş-
lamış; böylece kitap yapraklarının hem önüne hem arkasına yaz-
ma olanakları sağlanmış. Gutenberg de baskı makinesini icat
edince, kitap keyfi yaygınlaşmış. Sonra elektrik bulunmuş: ge-
celeym gır yatağına. yak başucu lambasını, oku, oku, oku...
*
Okumak bir yaşam biçimine dönüşmeli; yemek, yatmak, uyu-
mak gibi okumadan yaşamanın olanaksızlığı insanın gözenek-
lerine sinmelidir; çağdaş insan, okuyan insandır. Özendiğimiz
Batı'dayaşamın her kesitinde okuyanlara rastlanır; otobüste, va-
purda, uçakta. metroda, havaalanında, bekleme salonunda, tren
istasyonunda, parkta, kahvede, pastanede kitabını açmış, çev-
reyle ilişkisini kesmiş insanlardan geçilmez. Okumanın yeri, yur-
du, saati, dakikası yoktur; ama bizim toplumda çoğu kişiye
sorsan:
— Zamanım yok...
— Kitap alacak param yok...
— Boşver...
Kitap okumak için zaman bulamayanlara çok şaşarım; gaze-
telerde okuyorum, ünlü kişilere soruyorlar:
— Boş vakitlerinizde ne yaparsınız?
— Kitap okurum...
Sanki kitap, boş vakitleri doldurmak için bir araç, eğlencelik,
fındık, fıstık, kabak çekirdeğidir. Hem "boş vakit" ne demek?
"Vakif ya da "zaman" neden "boş" oluyor? Belki de kişinin boş-
luğundan, değil mi?
•
Bugünkü Cumhuriyet'le birlikte Kitap ekinin ikinci sayısı da
elinizdedir. Kitap eki 24 sayfaya çıktı, Türkiye'de ilk kez yüzbin-
lerce kişiye yönelik bu nitelikte bir yayın yapılıyor. Biz Cumhuri-
yet çalışanlan, Kitap ekini çok sevdik; Cumhuriyet Kitap Kulübü
ile birlikte kültür hizmetmde bir adım daha artık inancıyla sevin-
dik. Cumhuriyet, ev, apartrnan dairesi, otomobil, buzdolabı. te-
levizyon vermiyor...
Kitap eki veriyor.
Her hafta bir kurul hazırlıyor Kitap ekini, Oktay Akbal, Sami
Karaören, Ali Sirmen, Celal Üster, Mürşit Balabanlılar, Mehmet
İlkorur var bu kurulda; çünkü okura sunulacak kitapları seçerek
her hafta bir demet hazırlamak gerçekten bir sorundur. Değer-
lendirmeyi neye göre yapacaksınız? Kimi zaman değerli kitap-
ların gözardı edilmesi, kimi zaman gözden kaçması tehlikesi hiç
eksik olmaz; kimi zaman çok satan bir kitap fasafisodur; az sa-
tanın tanıtılması gerçek bir kültür hizmetine dönüşür.
Cumhuriyet Kitap ekinin ülkemizde kitap sevgisine, saygısına
büyük katkı sağlayacağına inanıyoruz.
Bir dostum var:
— Ben, diyor kitap okumam, kitap tanıtma yazılarını ve eleştı-
rileri okurum, bana yeter. Hem bir fikir edinirim hem de okuduğu
kitabı bilgiçlik taslayarak çevresine satmaya çalışanların fiyaka-
sını bozarım.
işin bir de bu yanı var; okumak sağa sola ders vermek için
değil, insanın kendi kendisini yetiştirmesi içindir ve okumak an-
cak^düşünmekle bütünleştiğinde değerlenir.
Hiç unutmam bir yazar arkadaşım:
— Aman canım, demişti, insan kırk beşinden sonra da kitap
mıtap okumaz; ne öğrenmişse öğrenmiştir.
Oysa insan yaşlandıkca okumanın tadına varır. Şaka mı, dün-
yanın ta öteki ucundaki ilginç, olağanüstü, çekici bir insanla ki-
tabının her sayfasında söyleşiyorsun, karşıhklı konuşmada hiç-
bir zaman bulamayacağın bir dinginlik içinde...
TÜRKİYE MUHASEBE
UZMANLARI DERNEĞİ
SEMPOZYUM DUYURUSU
"Muhasebe Mesleği, 1568 sayıtı yasanın Türkiye
Ekonomisindeki Yeri ve Etkinliği" konulu sempozyum, 22
Şubal 1990 Persembe günü saat 9.30'dan itibaren İstanbul
Dedeman Oteli Balo Salonu'nda yapılacaktır. Üyelerimiz ve
meslektaşlarımız davetlidir.
KaUlımcılar:
Prof.Dr. Cumhur Ferman
Prof.Dr. Orhan MORGİL
Zekeriya Temizel
Prof.Dr. Latif Çakıcı
Prof.Dr. Mehmet Yazıcı
Mustafa Özdil
Veysi Seviğ
Celal Şardan
Yüksel Verdi
Ziya Disanlı
Bilgj için: Tlf: 136 10 71 - 73 - 76
1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GÖRE SİGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR.