22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 27 ARALIK 1990 Zonguldak Grevi... 1980 yılından bu yana bu üç nedene bir dördüncüsü eklenmiştir: O da 12 Eylül askeri müdahalesinden sonra Başbakan Yardımcısı, Başbakan ve Cumhurbaşkanlığ] makarnlanna ulaşabilmiş bulunan Sayın Turgut özal'ın, işçi ve işveren ilişkilerini yönlendirme tutkusu ve toplu iş sözleşmesi düzeninin serbest olarak işlemesine engeller çıkarmasıdır. Prof. Dr. H. CAHİT TALAS Eski Çalışma Bakanı Türkiye'de ücretler genellikk hep düşük ol- muştur. Ücret gelirliler, yarattıklan değerden ne hak ettikleri payı alabilmişler ne de genelde sağ- lanmış olan 'kalkınma'dan, başka bir deyişle 're- fah'tan yeterince yararlanabilmişlerdir. Fakat, cumhuriyet tarihinin, 1939-1945 savaş yılları dı- şında, hiçbir döneminde, özellikle kimi işkolla- nnda, ömeğin kömür madeni işçiliğinde, hetn özel hetn de kamu kesiminde, günümüzdeki ka- dar sömürülmemişlerdir. Ücretlerin düşük olma- sı, ücretli kesiminden sermaye kesimine sürekli olarak gelir kaydırılması, ulkenin bütünü için ya- rarh değildir. Çünkü, yetersiz ücret kısa ömür de- mektir. Oysa çalışma yaşına sağhklı olarak ge- lebilmiş ve ortalama bir meslek bilgisi ile ulaşa- bilmiş insan bir ülkenin en değerli servetidir. Bu- nun dışında ucuz emek, verimi düşük emektir. Aynı zamanda yeni teknolojinin ülkeye girmesi- ni engeller. Çünkü, ucuz emek pahalı teknoloji- ye tercih olunur. Bu ise uzun dönemde uluslara- rası pazarlarda yarar sağlamaz ve ülkenin reka- bet gücünü olumsuz doğrultuda etkiler. Dört sömürti nedeni! Günümüzde emeğin sömürülmesini döıt ne- dene bağlamak mümkündür ülkemizde. Neden- lerden biri yüksek enflasyon, öteki yaygın sürekli işsizlik, üçüncüsu sendikal haklann sanıldığı ka- dar etkinliğe, başka bir deyişle toplu pazarhk gü- cüne yeterince ulaşamamış olmasıdır. 1980 yılın- dan bu yana bu üç nedene bir dördüncusü ek- lenmistin O da 12 Eylül askeri müdahalesinden sonra Başbakan Yardımcısı. Başbakan ve Cum- hurbaşkanlıgı makaralanna ulasabilmiş bulunan Savın Turgut Özal'ın, işçi ve işveren ilişkilerini yönlendirme tutkusu ve toplu iş sözleşmesi dü- zeninin serbest olarak işlemesine engeller çıkar- masıdır. Oysa. bu düzenin doğasında, tarafların özgürce karar alabilmeleri vardır. Ayrıca ulusla- rarası hukuksal yükümlülüklerimizle toplu pa- zarlık görüşmelerinin serbest olarak gerçekleş- mesini kabul etmiş bulunuyoruz. Türk kamuoyu, işçiler ve memurlar, Sayın Tur- gut Özal'ın, toplu pazarhk görüşmelerini yönlen- dirme müdahalelerini her zaman anımsarlar. Bu karışmalann, müdahalelerin en iinlüleri Seydi- şehir, SEKA ve Erdemir toplu iş sözleşmeleri gö- rüşmelerinde yapılanlardır. Devlet bundan çok büyük zararlara uğramış ve bir kesim dışalımcı da son derece haksız ve kolay bir yoldan zengin olmuşlardır. Şimdi aynı durum Zonguldak Kö- mür Işletmeleri'nde cereyan ediyor. Sayın cum- hurbaşkanının gereksiz, yersiz, yararsız ve sorum- suz müdahaleleri, toplu iş sözleşmeleri görüşme- lerini tıkadı ve greve kadar götürdu. "Dafaa ka- liteli kömiirü dafaa ucuza satın alınz; gerekirse kömür ocaklannı kapatınz" gibi toplumsal po- litikalara kapalı ve bundan doğabilecek ağır eko- nomik, sosyal ve siyasal sonuçları gözardı eden, çağdışı bir zihniyet sergilenmeye başlandı. Oy- sa, 1. ANAP hükumetinden sonra gelen hükü- metlereda kaynak oluşturmuş bulunan 1983 hü- kümet programında en çok yinelenen deyimler- den birisi de sosyal adalet deyimidir. Sergilenen zihniyet 1982 Anayasası'nın bile ilkelerine ay- kırıdır. Bütün ekonomik kalkınma ve gelişme çaba- larının son amacı refahı yaymak, sosyal adalet ilkelerini geçerli kıhnaktır. Ama 1980'den bu ya- na bu doğrunun karşıtı politikalar izlenmekte- dir. Şöyle ki, 1979 yılında ücret gelirlilerin milli gelir içindeki payı yüzde 32.8 iken bu pay günü- müzde yüzde 12'lere düşmüş bulunuyor. Bu ha- zin oluşumun bir sosyal skandal olduğunu söy- lemek elbette bir abanma değildir. Ocaklarda çalışma koşullan Gerek Osmanlı, gerek cumhurıvet dönemlerin- de, işçilerin yığıştığı ilk işkolu kömür işkoludur. 1921'den bu yana Zonguldak bölgesindeki kömür madenlerinde çalışan işçilerin sayısı her yıl ar- tarak günumuzde 50.000 dolayına ulaşmıştır. Bunların daha büyük bir bölümü yeraltında, da- ha küçük bölümü ise yerüstünde çalışır. Taşkö- mürü ocaklarında 1987, 1988 ve 1989 yıllannda elde olunan kömür miktan sırası ile ve yuvarlak sayılarla 7, 6.6 ve 6 2 milyon tondur. Eğilimin duşme doğrultusunda olduğu acıktır. Bunun ne- deni dışahmın gittikçe büyümesidir. Zonguldak havzamızda çalışan 50.000 işçi, ai- leleri ile birlikte Zonguldak demektir. Zongul- dak ilini bu insanlardan ayrı olarak bu işçiler- den soyutlayarak düşünmek mümkün değildir. İşçileri karşılarına alanlar, ashnda Zonguldak halkını da karşılarına alırlar. Ama bu dönemin başyoneticisinin gözunde emek bir mal gibi gö- ruldüğü, ucretin düzeyi emek pazanndaki sunum ve istern durumuna bağlandığı ve emek gücü in- sanın kişiliğinden soyutlandığı için, ücretin dü- zeyini yalnız emek pazanndaki sunum ve istem dengesi belirler. Başka türlu olması ekonomik ya- şamın doğal yasalanna aykındır. Bu, vahşi, il- kel liberalizmdir ve liberalizmin tanrısal yasala- nna ne devlet ne de işçilerin örgütü sendikalar, toplu pazarlık ve grev yolu ile mudahale etme- melidirler. Bu nedenle say^ı cumhurbaşkanı, sen- dikaları hep karşısına almış, onlarla uğraşmış ve onların etkinliklerine her yola başvurarak engel oimak istemiştir. Bazen de onlar greve zorlan- mıştır. Çünkü "KlT'ler"deki grevlerden doğabi- lecek zararlan bir yandan işçiler askıya alınan ücretleri, bir yandan da toplum, ülke halkı öde- dikleri vergilerle üstlendikleri için, toplu iş söz- leşmesi gorüşmelerinde anlaşmazlık çıkarmak ve bunu surdürmek sayın cumhurbaşkanını hiç et- kilemez. Osmanlı döneminde kömur madeni ocaklann- daki çalışma koşulları son derece ağır ve elveriş- siz idi. Ücretler çok düşük, çalışma süreleri in- san takatini aşacak ölçülerde uzun, çalışma yaşı 13, çalışma zorunlu, sosyal güvenlik sıfır ve in- san değersiz bir yaranktı. Yabancı sermayeyi daha çok kârdan.başka bir şey ilgilendirmiyordu. Bu- nun en kolay yolu da emeğin insafsızca sömü- rülmesi idi. Işte bu durumlara son vermek için yeni devlet, 1921 yasasını çıkardı ve kömür ma- denlerinde çalışan işçiler devletin koruması altı- na ahndı. Türkiye'de ilk sosyal sigortalar bir ba- kıma bu dönemde, 1921'de başladı. Ücretlerin bir üçlü komisyon tarafından saptanması yöntemi benimsendi. Çalışma süresi 8 saate indirildi. Ye- raltında çalışma yaşı 18 olarak belirlendi. İşçi ko- ğusları yapılması işverenlerin sorumluluğuna ve- riîdi. 1921 yasası gerçekten bir devrim yasası ol- muş ve devletin sosyal politika alamnda ilk önemli hareketi niteliğini kazanrmştır. Ama her şeye karşın kömür madenlerinde çalışmak dün olduğu gibi bugün de zor bir iştir. Devleti yönetenlerin şu acı gerçeği iyi bilme- leri gerekir: Kömür işçiliği, çok zor ve tehlikeli bir meslektir. Bu nedenle kömür işçisi bir başka işçidir. Her gün maden ocaklannın gün görme- yen ve iş güvenliği önlemleri yetersiz, yüzlerce metre derinliklerine inip zor ve ağır çalışmaları- na koyulurken yaşamlarmı da tehlikeye korlar. Çünkü, Türkiye, kömür madeni ocaklarında en çok iş kazası vuku bulan ve kömur tozlannın ve aşırı rutubetin neden olduklan meslek hastalık- larının çok yüksek olduğu bir ülkedir. Bu durum- da yanlış düşünmemek gerek: Türkiye'deki kö- mür işçiliği her babayiğidin harcı değildir! Kömür madenlerini iyi çalışürmak ve işletmek de önemli nitelikler ve yetenekler ister. Önce in- sanları sevmek gerekir. Sonra da politik neden- lerle iyi yöneticilerin durmadan harcanmaması önemİidir. Devlet işletmelerinde, son yıllarda gö- rülen gerilemelerin ve özelleştirmek için neden olarak gösterilen başarısızlıklann, zararların te- melınde bu olgu vardır! Verimi arttıracak, iireti- mi çoğaltacak yerde teknik ve yönetsel önlemle- ri zamanında almayarak. haksız ve aldatıcı ma- liyet hesaplarının arkasına sığınarak. adaletsiz vergilemelerle net ücretleri budayarak briit üc- retleri one surmek Zonguldak taki işçinin sorun- lannı çözmez. Ayrıca iyi bilinmelidir ki Türki- ye, enflasyon yolu ile işçisini en yüksek duzeyde sömürür ve dolaylı vergilerini sürekli arttırıp iş- çi sefaletini katmerleştiren politikalarında ısrar- lı olursa, kalkınma yolunda yaya kalır. Herhan- gi bir bunalımda ülkeyi terk etmeye hazır, baş- kalarının paralarını bankalarında toplamak ise hiç de sağhklı olmayan bir yoldur. Ekonominin patronluğunu üstlenenler de düşünmelidirler ki bu son derece riski olan bir patronluktur. Eko- nomi zor öğrenilen, çaba ve özenli bir eğitim ge- rektiren bir bilim dalıdır. Kulaktan dolma bilgi- lerle ve birkaç el kitabı okumakla elde edilmez! Tarih de şunu gösteriyor ki yeterli olmayan bil- gilerie her konuya ve soruna yön venneye soyu- nan kişiler, ülkelerine çok zararlı olmuşlardır. Övünraelerle de devlet adamı olunmaz. Zonguldak grevi en kısa süre içinde sonuçlan- dırılmazsa, bunun baş sorumlusunun kinı ola- cağı halkımız tarafından biliniyor. Ne var ki bu yetmez. Grev uzarsa, konunun uzmanları diyor- lar ki Zongultak'ta kömür işletmeciliği biter. Çünkü, madenlerde sağhklı çalışma olanağı kal- maz. İşveren ve hukuksal ve gerçek sorumlu du- rumundakr hükümet, konuya bir an önce sos- yal adalet düşüncelerine ve ilkelerine uyarak yak- laşmalı ve el koymalıdır. PENCERE EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Sağdaşlık Bilincine laşmadan...Ne zaman aklımız başımıza gelecek, ne zaman? Bu kaçıncı yazı diyecek okurlar. Bu kaçıncı akla, sağdu- yuya, gerçeklere sesleniş? Bir bataklık, bir çıkmaz bu tuttuğumuz yol. Kimse ne yap- ttğını bilmez durumda. Komünist olduğunu yıllar yılı söyle- yen, hatta bu adı taşıyan bir partinin önce gizli, şimdi açık liderlerinden biri ANAP'ın ekonomik tutumunu beğeniyor! Devlete bağlı bütün kuruluşların özel sektöre devredilmesi- ni istiyor. Bunları da TV ekranından açık açık bildiriyor. Ne- rede kaldı bu kişinin komünistliği? Hiç değilse biz yanıldık desin ANAP'a, ya da sağcı bir başka partiye katılsın. O za- (AHuta 16. Sayfada) TEŞEKKUR "Gazi Eğitim Enstitüsü" Ingiliz edebiyatı emekli öğretmeni annem HADİYE SAYRON'un ölumunde büyük bir değerbilirlik örneği veren "Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi" Dekanlığı'na ve başta Bölüm Başkanı Prof. Dr. SEMA KOMRALI olmak üzere "Yabancı Diller Eğitim" Bölümü tüm öğretim kadrosuna; son günlerine kadar bizi yalnız bırakmayan öğrenci ve meslektaşlarına; uzun ve zahmetli hastalığı sırasında ve ölümünden sonra içten yardımlarını gordüğüm Dr. ERGtN ATASÜ'ye; Çankaya Belediyesi Sağhk Müdürlüğü çalışanlarına; A.Ü. Eczacıhk Fakültesi, G.Ü. Eczacılık Fakültesi ve TEB değerli üyelerine; cenazeye katılan, çelenk gönderen, evimize gelen, telefonla ve telgrafla acımı paylaşan tüm akraba, arkadaş, dost, meslektaş, komşu ve yakınlarımıza yürekten teşekkürlerimi sunuyorum. ERENDtZ ATASÜ SAYRON BAŞSAĞOĞI Kırk kuşağının yorulmaz savaşçısı yiğit arkadaşımız devrimci SİYAMİ AITUNÇUL'u kaybetmenin derin acısı içindeyiz. Bugün Bostancı Camii'nde öğle namazı kılındıktan sonra Kınalıada'da toprağa verilecektir. Tüm devrimci dostlarına başsağlığı dileriz. ARKADAŞLARI Özal'ın Çizmesi Var mı?Yıl 1964... Halk ayakta. Gazeteler kapışılıyor. Konu: Kıbrıs'ta Rumların soydaşlarımıza saldırısı. Yurttaşlar yer yer. öbek öbek toplanı- yorlar. Mahalle kahvesinde, köy odasında, aşçı dükkânında, meyhanede, lokantada başka bir şey konuşulmuyor. Toplum- sal öfke öylesine yoğun ki bir kibrit çaksan parlayacak. Ne yap- malı? Cinayetleri nasıl durdurmalı? Adadaki Türkleri nasıl kur- tarmalı? Herkesin mantığı, zembereği kurulmuş bir yay gibi ger- gin. Herkesin dilinde bir tek sözcük var: Savaş!.. O sırada İnönü Başbakan. Gözler Ankara'ya dikilmiş. İsteni- yor ki Ulusal Kurtuluş Savaşı kahramanı İsmet Paşa celâllenip ortaya atılsın, kılıcını çekıp Ruma. Yunana haddini bildirsin. Gün bu gün, fırsat bu fırsattır. Halk bağırıyor: "— İsmet Paşa çizmeni giy!.." Gün geçtikçe yoğunlaşıp şımşeklenen savaş isteklerine kar- şı İnönü, toplumun sağduyusuna yönelik tarihsel bir yanıt ver- di: "— Çizmem yok, aklım var." İsmet Paşa savaş meydanlarından kopup siyasete atıldı. Bir imparatorluk yitırip bir cumhuriyet kuran kuşaktandır. Yemen'- de görev yapan subayın, Eskışehir yakınında Anadolu'yu kur- tarmaya çalışması, inanılmaz bir tragedya kurgusu gibidir. Sa- vaşın ne demek olduğunu biliyordu İsmet Paşa, barışa bağlıhğı da deneyımden kaynaklanıyordu ikinci Dünya Savaşı'nın yan- gınından Türkiye'yı koruyabilmesi belkı de bu bilincin aşırı du- yarhhğıyla açıklanabilir. Ancak 1950'lerde muhalefet öylesine körgüdülüydü kı inönü, Türkiye'yı ikinci Dünya Savaşı'na sok- madı diye eleştirildi. DP'li Fevzi Lürfi Karaosmanoğlu, Paşa'yı v suçladı: ''— Paşa, Paşa!.. Türkiye 'yi savaştan uzak tutarak milletin er- kekhğini öldürdün." Laf tuttu... Çünkü savaşa düşkün bir toplumuz biz, erkekliğe gelince de üstümüze yoktur. Barış perisıne yüz vermeyiz, savaş tanrısına bayılırız. Niçin? Birincisi kadındır, ikincisi erkek. Bu durumda erkekliğimizi kanıtlamak için barış perisine tutkunluk daha do- ğal sayılmaz mıydı? Hayır. Aykırı eğilim, İsmet Paşa'nın barış- çılığıyla erkekliği bağdaştıramıyor. Osmanlının geleneksel mi- rası kolaylıkla aşılabilir mi?.. İsmet Paşa savaş meydanlarından geldı; ama barışçıydı. Ya- şamında savaşın 's'sini görmemiş Sayın Özal asker kökenli de- ğilken neden savaşçıdır? 12 Eylül'de generaller cuntasının em- rinde çahşırken mi savaş tutkunluğuna kapıldı? Bayar'dan sonra ikinci "sivil" cumhurbaşkanı, Türkiye'yi Arap çöllerinde kanlı bir savaşın kucağına atmak için aylardan beri çırpınıyor. Peki, nereden kaynaklanıyor bu özlem?.. ABD'nin yanında ve Bush'un yedeğınde girişilecek bir har- bin Türkiye'de Özal'ın iktidarını pekıştıreceği doğru mudur? Halk her yerde, mahalle kahvesinde, köy odasında, aşçı dükkânın- da, restoranda, meyhanede, birahanede bunu konuşuyor; ama yüzde doksan dokuzuyla millet bu kez savaşa karşı. ' Özal ise direniyor: ' — Savaş, savaş, savaş!.. Hürriyet'te okuduğuma göre Cumhurbaşkanı Özal, gazete- nin Genel Yaytn Yönetmeni Ertuğrul Özkök'e telefon ederek de- miş ki: "— Türkiye biraz erkek görünsün!.." Anlaşıldı mı? İkinci Dünya Savaşı'nda İsmet Paşa Türkiye'yi savaşa sok- mayarak erkekliğimizi öldürmüştü. Özal canlandıracak. Ne var ki erkekliğimizi canlandırmak için gençlerimizi öldür- mek yönteminde bir terslik yok mu? İsmet Paşa bunu iyi bildi- ğinden "Paşa çizmeni giy" diye bağıran coşkulu gençlere, "Çiz- mem yok, aklım var" diye yanıt vermişti. Peki şimdi Özal, "Ak- lım yok, çizmem var!.." diyemez ya!.. Yine de bugünden tezi yok özal kendısine körüklü, mahmuzlu gıcır gıcır bir çizme yaptırsın; ayağına çekti mi ver elini Basra 0 ^ ** Ziraat'ten Türk Milletine yeni yıl armağanıZiraat, Alman Deutsche Genossenschaftsbank (DG Bank)'ın da % 50 oranında ortaklığıyla, ilk kez yurtdışında yeni bir banka kuran Türk Devlet Bankası oldu. Merkezi Frankfurt'ta olan bu bankanın kuruluşu iki banka arasında 25.10.1990 tarihinde yapılan anlaşma ve 15.12.1990 tarihli Bakanlar Kurulu izniyle gerçekleşti. Ziraat, Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na entegrasyonunda önemli işlevla- üstlenecek olan bu bankanın yeni yılda ve gelecek nice yıllarda Türk Milletine hayırlı olmasıru diler. Bir çok önemli görevleri yanında ana amaçlanndan önde geleni, tanm ve tanmla ilgili alanlara zamanında ve yeterli kredi vermek ve yaygın şube ağı aracılığıyla tanmsal kuruluşlann yapma durumunda olduklan ödemeleri yerine ulaştırmak olan Ziraat, gelişen ve değişen dünya şartlan içinde bu hizmetleri daha etkin ve daha üst seviyelerde yürütebilmek amacıyla, uluslarârası atıhmlanıu devam ettirecektir. Dünyanın en önde gelen bankalanndan biri olma azmi içinde geçen yıl Tokyo'da dalgalandırdığımrz, şimdi Avrupa'ya taşıdığımız Türk ve Ziraat bayraklannı, yakmda Amerika ve diğer kıtalarda da dalgalandırma gayretlerimizi, Türk Milletine daha da iyi hizmet edebilme çabası ve gururu ile aralıksız sürdüreceğiz. TC ZIRAAT BANKASI _1H i z m e t b a n k_ll
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle