Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 1 ARALIK h
Gerçegi Görmedikçe».»
Gerici akımları teşvik etmenin ABD kaaıuoyunda tepki
yaratmamasına da şaşmamak gerekir. Ünlü bilim tarihçisi Isaac
Asimov'a göre 75 bilim sorusunun yöneltildiği 2041 yetişkin
Amerikalıdan % 21 'ine göre Güneş Dünya etrafında dönüyormuş!
BURHAN OĞUZ Y. Mühendis
Bugünlerde bazı çevreler tstiklal Marşımıza
taktılar. Zor söyleniyormuş, bir sözcüğün hece-
lerinin bir böliimü ba$ka, öbür bölümü başka
tonda çıkıyormuş... Isemüzikoloğundan, şairin-
den, sıradan yurttaştan milletvekiline kadar çok
kişi kanjtı; bu, bizim gibi yetmişini aşmış ku-
şaklann yaşamı boyunca heyecan kaynağı olmuş
olan bu marşa.
Şeyhier, loprak agalan engeli
Kısa bir süre başka bir konuya geçelim:
TV'de, devletin en yüksek kademelerinden bir-
çok mektep-medrese görmüş olmasının gerekti-
ği kişilere kadar, çok az istisna dışında, hiçbiri-
sinin iki satırlık bir metni ezberden söyleyeme-
diğine, önündeki kâğıtta yazılı olan sözcüklerin
her hecesini başka tonda, kesik kesik okuduğu-
na tanık oluyoruz. Her sözcük için başlar bir aşa-
ğı, bir yukan kalkıp iniyor.
Demek oluyor ki 15, bir eğitim konusuna da-
yanıyor. Yüzyıllardan beri sopranosuna, teno-
runa, koro üyelerine son derece zor aryalar öğ-
retildi ciddi bir eğitim sayesinde. Yine ciddi eği-
tim görmilş Baülı adam rahat konuşuyor, yazı-
lı metni rahat okuyor, dinleyicinin gözüne ba-
ka baka.
Bu Istiklal Marşı konusunda belirtilecek yine
önemli bir hususa parmak basalım. O da bunun
metninin şairinin, şapka giymemek için Mısır'a
giden ve açikça söylenmemekle birlikte Atatürk
karşıtı olduğu için paralara resmi basılan Meh-
met Akifin tam bir antiemperyalist ve bir Müs-
Iüman sosyalist oluşudur. O hiçbir zaman zen-
ginin şairi olmamış, daima yoksulun yanında yer
almıştır. Işin bu yanının farkına vanlmış olsay-
dı dünyada paralarda resmi çıkmazdı...
Genel eğitim düzeyinin çok dıişük oîuşunun
toplumun her kesimini kemirdiği bir gerçektir.
Bu düzeyin bu ya da şu önlemlerle düzelmesini
beklememelidir, çünkü toplumsal yapı bu düzel-
fneye engeldir. Toprak ağaJarının (Batı Anado-
lu ağzı ile "büyük aile"lerin), aşiret reisleri ve
tarikat şeyhlerinin egemen olduğu bir iilkede
bundan fazlası olamaz. Nitekim Dünya Banka-
sı'mn yaptığı bir afaştırma sonucunda, 2000 yı-
lından sonra birçok ülke, bilim ve teknoloji ala-
nında kaydedilen ilerlemeleri kavramakta bile
basanlı olamayacak, birçok ülke ise zamanını
bunlan kavrayıp anlamakla geçirecek. 1100 fir-
ma baz alınarak yapılan arastırmaya göre finna-
lanmızın % 66'sı ithal teknoloji ile üretim ya-
pıyor. Uzay, çevre, haberleşme, havacüık, kin-
ya, elektronik ve metalürji alanlanndaki 61 ay-
rı teknoloji ülkemizde ithal yoluyla bile kulla-
nılamıyor. Bunda şaşılacak bir şey yok. Baü an-
Iamında bir burjuvazinin bulunmadığı bir ülke-
de ne bilim, ne teknoloji ve ne de hatta basit
yazma okuma olur. Mühendislik dalındaki üni-
versite öğrencilerinin yazılanna (kaligrafilerine)
ve cümle kuruluşlanna bakmak bu hususta ye-
terli fikir verir.
Dışandan gazel...
Bir türlü ben varım diye ortaya çıkıp iktidara
talip olmayan ve dışarıdan gazel okumakla ye-
tinen, hiçbir teknoloji üretmeyen ve en basit iş-
ler için bile yabancı ortak peşine düşen ve top-
rak ağası ile sarmaş dolaş olan kişiye, tarif ge-
reğince, burjuva denmez. Gerçek burjuvarun ik-
tidara egemen olmadığı bir ülkede de Istiklal
Marşı doğru söylenemez, yılda 500 milyar ilâ bir
trilyonluk ekmek çöpe atıhr. Halkın ekmek so-
nınunu bile çözmekten aciz ve bunu kendine iş
edinmeyen bir sistemde, yılın ilk dokuz ayında
42 bin ithal otomobil satışı normaldir. Bu dö-
vizlerle fabrika yapdacak değil ya!.. Zaten bir
büyük gazete "Fabrika yerine cezaevi
yapıyoruz" başlığı altında şunları yazıyor:
"ANAP hükümetinin 1991 Mali Y1I1 Bütçe Ta-
sarısı'nda fabrika yerine yeni cezaevi yapımına
ağırlık verildiği beh'rlendi. Yeni yılda da 22 ce-
zaevi yapılacak... Önümüzdeki yıl yapılacak 22
cezaevinden altısı, siyasi tutuklulara ait E tipi
olacak..." Hep söylediğimiz gibi, fabrika yapı-
lacak olursa maazallah "ırgat", "işçi"ye döaü-
şür...
7 şubatta Yeni Çeltek Linyit tşletmesi'nde gri-
zu patlaması sonucunda 69 yurttaşımız ölmüş-
tü. İş birkaç ah ah, birkaç vah vah, bir iki bağış
kampanyası ile kapatıldı gitti, ölenlerüı çoluk ço-
cuğu sürünüyor. Işletmeyi gezen Batıh uzman-
lar, "Biz buraya köpek bile sokmayız" dediler.
Derken Hac faciası oldu, orada da birçok yurt-
taşımız yaşanunı yitirdi. Biz her ikisine de aynı
derecede acıdık, ama berikinde yer yerinden oy-
nadı, Hariciyesi, Dahiüyesi, hukukçusu ortalı-
ğa döküldü, Suudilerden tazminat talebinde bu-
lunuldu. Sonunda Suudilerden öğtlt alındı:
"Takdir-i Uâhî'ye boyun eğin!". Ve eğdik.
Saym Evren'in can ve kan kardeşi rahmetli Zi-
ya Ül Hak'ın takımı yine Buttolara darbe indir-
di. Meğer Benazir'in başını çektiği Pakistan Halk
Partisi'ne oy verenfere cennetin kapısı kapalı ola-
cakmış!..
Bu oyunun arkasında emperyalist güçlerin ve
başta bunlann ağababasırun bulunduğunu bil-
meyen kalmadı. Bu oyun artık klasik hale gel-
di. Yeraltı, yerüstü servetlerine göz konulan ül-
kelerde (örneğin Türkiye'de petrol, volfram, ko-
balt, uranyum, bör mineralleri, krom ve daha
niceleri) rasyonel düşünceyi ve ciddi bir üretim
sürecine girmeyi önleyici akımlan teşvik etmek,
o ülkenin genel eğitim düzeyini iyice aşağıda tut-
mak bunlann değişmez stratejisi haline gelmiş-
tir. Gerici akımları teşvik etmenin ABD kamu-
oyunda tepki yaratmamasına da şaşmamak ge-
rekir. Ünlü bilim tarihçisi Isaac Asimov'a göre
75 bilim sorusunun yöneltildiği 2041 yetişkin
Amerikalıdan % 21'ine göre Güneş Dünya et-
rafında dönüyormuş! "Her şey bir yana, bugün
ABD'de hâlâ milyonlarca kişi, Incil'in her bir
sözcüğünün Tanrı'ya ait olduğuna, bunların
mutlak surette ve kelime kelime doğru olduğu-
na inanmaktadır..." diye yazıyor Asimov (*).
Ama arada bir temel fark var, onlarla bizim ara-
rruzda: ABD'nin ileri burjuva-kapitalist düzeni,
adam Güneş'i Dünya etrafında döndüredursun,
teknoloji ve üretim çarkırun içine sokup onu
"akıllı uslu bir işçi" durumuna getirmeyi başar-
mış, adamı güneyli toprak ağasının kölesi ohnak-
tan çıkarznış.
"Kırk yühk Yani" Demirei'in bundan böyle
"Kâni olamayacağY'ru yazdık durduk. Sayın
Demirel, Saidi Nursi'ye övgü yağdırmakla asün-
da hiçbir zaman saklamadığı gerçek yüzünü bir
kez daha gösterdi. Sayın Özal'ın peşinde koştu-
ğu başkanlık sistemine "şartlı" da olsa, evet de-
di. Meğer Nursî mevlidi için takibat yapılması,
ona göre, laikliğe aykırı imiş! Ört ki ölem.
Sonuç
Bir de Çankaya iizerinde at kişnetecekmiş ve
Necip Fazıl'ın bir şiirini okutacakmış mikrofon-
Iardan. Önemli olan, bu bizce komik şeyler de-
ğil. Herhangi bir yeni seçenek bulmaktan aciz
bazı ve özellikle genç işadamlanmız, sanayici-
lerimiz, bunlann akıl hocası iktisat uzmanlan-
mızın bu Sayın Demirel'in etrafında kümelen-
meleridir. Batı anlamında gerçek burjuvazinin
ortaya çıkıp masaya yumruğunu vurmadığı yerde
ufuk çok yakınlaşıyor, Batı burjuvasmınkinde
gördüğumüz enginlikten eser kalmıyor.
Sözü, Devlet'i kurtarmak için çaresizlikler
içinde çırpınmış padişah III. Mustafa'nın
(1757-74, III. Selim'in babası) bir yakmması ile
bitireceğiz:
"Yıkılübdur bu ciban sanma ki bizden düzele
Devleti, çarhı denî (aJcak) verdi kamu müpte-
zele (kepazeye)
Şimdi edvar-ı saadette (saadet dönemlerinde) bu-
lunanlar hep hezele (işi ciddiye almayanlar)
İsJmiz kaldı jine merhamet-i Lemyezel'e (Baki,
Tann sıfatı)"
(•) Cumhuriyet BİLİM TEKNİK eki 115, 13.05.1989, $.5
EVET/HAYIR
OKTtf AKBAL
Mucize Değil, Bilinç ve
Sağduyu...
Ahmet Hamdi Tanpınar Adalet Cimcoz'a yazdığı bir mek-
tupta şöyie diyor:
"Türkiye'de cemiyeti itham etmeden konuşmak kabil de-
ğil. Bu sadece cemiyetin kabahati olmasa gerek. Hepimiz
nefsimize karşı müdafaa halinde yaşıyoruz ve hepimiz biz-
den üstün bir mucize arıyoruz."
Tanpınar bu satırları Mart 1960'ta yazmış. 27 Mayıs 1960
olgusundan üç ay önce...
Ister istemez 1960 yılına, daha önceki yıllara gittim. Her-
kes bir şeyler bekler hale gelmişti. Mucize mi? Bir şeyler, her-
şeyi değiştirecek bir şeyler.
Yıl 1959'du. 1956'dan beri '\fatan' gazetesinde köşe yaza-
rıydım. Ben de Tanpınar gibi bir şeylerin değişmesini bekli-
yordum. Bir mucize mi, yoksa sağduyunun uyanışı mı? Dik-
tatörce tutumlannı günden güne arttıran Demokrat Parti ik-
tidarına karşı savaşım veriyorduk. Menderes, Bayar ve onla-
ra körü körüne bağlı milletvekilleri, bakanlar, partizanca tu-
tumlannda direniyorlardı. Önlerindeki uçurumun her gün de-
rinleştiğini görmüyorlardı. 'Vatan Cephesi'ni kurmuşlardı. Her
akşam, her sabah Türkiye Radyoları yurdun dört bir yanırv
daki yurttaşların \fetan Cephesi'ne katıldıklarını duyuruyor-
d ı. Yaşayanlar, yaşamayanlar, adlarının duyurulmasını iste-
ytnler istemeyenler...
'smet İnönü için neler demfyorlardı ki yazmıyorlardı ki! Pa-
şa, asker kaçağı imiş! İnönü savaşlarında kaçıp samanlıkta
gizlenmış! Peki savaşları nasıl kazanmış! Zuhuri tarihine göre
-o dönemde Zuhuri Danışman adlı DP milletvekilinin okul
kitabında- Ismet Paşa diye bir kişi yoktu, yaşamamıştı, sa-
vaşmamıştı! Stalin gibi tarihsel gerçekleri tepeden tırnağa
degiştirmek hevesindeydi 0 günlerin partizanları... 1960 yılı
başında yayımlanan 'Vatan' yıllığında Adnan Veli şöyle ya-
zıyordu:
"Yunan Başkomutanı Trikopis'i Musiafa Kemal'e İsmet Pa-
şa teslim etmemiş, iktidar basını bunu iddia ediyor. Olayla-
rın şahrtleri de tersini söylüyorlar. İşin doğrusu şudur: Triko-
pis'i ilk defa yakalayan DP'nin Uşak ilçe başkanıdır. Esir ge-
nerali götürüp DP'nin Uşak İl Başkanına vermiştir. II Başka-
nı da, Trikopis'i DP'nin Ankara'daki genel merkezine teslim
etmiştir. Tarih gerçeklerini inkâr etmeyelim."
29 Haziran 1959da ben de "Bakalım Ne olacak?" başlık-
lı yazımda şöyle demişim:
"Bakalım ne olacak? diye beklemenin yeri kaldı mı? Olan
oldu biten bitti! Kimin ne yaptığı, kimin ne yapacağı belli ol-
du. Bazı liderterin eninde sonunda özlenen yola döneceğini
ummak ancak düşlere yakışır bir şey oldu. Bugünkü gidişi-
miz tek parti diktasına doğrudur. Vatan Cephesi anlayışı de-
mokrasiyi kökünden temizlemek üzeredir. 1946'nın sevip be-
ğendiğimiz liderteri artık Vatan Cephesi'nin ve Vatan Cep-
hecilerin liderleridir. Muhalefete kendini savunma hakkının
bile çok görüldüğü bir duruma girmiş bulunuyoruz. Bakalım
ne olacak, diye beklemenin ne kadar safça olduğu artık an-
laşılmalıdır."
Evet, otuz bir yıl geçti bu yazının, bu gibi diktatörlük he-
veslilerini uyaran yazılann yayımlanmasından bu güne... Ne-
dir değişen? Yok, çok şey var değişen, ama bu değişim ge-
riye doğrudur! Gericilik, açık açık adiyla 'irtica' son basamak-
ları tırmanıyor. Bir gün, belki çok yakın bir gün Humeyni
İranı'nda olduğu gibi yobazlığa teslim olmak gibi bir durum-
la karşılaşabiliriz. Laiklik ve laiklik karşıtı cepheler bugün bir
çeşit savaş veriyor. Atatürk ve tüm devrimleri bir yanda; Ab-
dülhamit, Vahdettin, Saidi Nursi, Nakşi gibi gerici tarikatlar
ve yandaşlan öte yanda!..
O yazımı şu sözlerle bttirmişim: "Gerçeklerin sert görünüşü
göze batacak hale gelmiştir. Kimse bunu gizleyemez. İyim-
seıiik güzel bir duygudur. Yalnız, süresiz bir iyimserlik en aşın
kötümserlikten daha da zararlıdır."
Özal diye bir kişi, daha yakın yıllara kadar Takunyalı Kar-
deşler diye ün kazanmış, 1977'de MSP'nin milletvekili adayı
olup da seçilememiş bir kişi; 12 Eylülcü komutanlann dümen
suyunda başbakan yardımcisı, ortalığı boş bularak iktidar par-
tisi lideri, derken başbakan olan bir kişi; muhalefetin güç-
süzlüğünden yararlanıp Çankaya'ya yerleşen bir kişi, tüm ai-
tesi, eşi, çocuklan yakınlanyla bir çeşit hanedan kurmaya ça-
lışan bir kişi bugün ülkemizi, halkımızı bir savaş çıkmazına
sürüklemek üzeredir. Yüzde yirmi oranda bir oya dayanan
bu kişiye 'dur' demenin vakti geldi geçiyor. 1960 öncesinde-
ki dikta heveslisi Menderes ye takımı, sonunda kendini çık-
maz bir batakta bulduysa, Özal ve takımı da aynı yoldadır.
Böyle bir sonucu kimse istemiyor. Otuz bir yıl önceki gibi uyan
görevimizi yapıyoruz. Tarih karşısında 'biz, yazar, yurttaş ola-
rak üstümüze düşen her şeyi yaptık' diyebilmek için...
"Asmayalım da besleyelim mi"
derler.
Asamadıklarını, kendini asacak hale
getirirler.
AZMİ PAT için ben de imza veriyorum.
YELDA
NİMET TANRIKULU
SEVİLAY DEMİRCİ
Tann Aşkına
Evet, bizim de iki yüz yıla varan bir Batılılaşma,
modernleşme akımı geleneğimiz var. Yetmiş yıllık ulusal
egemenlik sevdamız var. Kırk beş yıllık çok partili demokrasi
sürecimiz var. Ve çok şükür bu sevda ve süreç sayesindedir ki
'darbe'leri de atlatma esnekliğimiz oluyor.
Prof. BAHRt SAVCI
Gene politikacılarımızdan kimilerinin
(daha açıkçası Demirel ile Özal'ın) ağzına
düştü bu tatsız konu: Cumhurbaşkanı par-
tiden gelmeliymiş. (Yani partiden geldiği
için önceden beri kendisiyle bütünleştiği
parti programı ile bağlı kalmaüymış.) (Sanki
olgun, kişilikli, deneyimli bir devlet adamı
partiden geldiği halde cumhurbaşkanı ol-
duğu zaman bu kurumun gerektirdiği ana-
yasal yansızlık erdemini gösteremezmiş gi-
bi.)
Evet, partiden gelen bu cumhurbaşkanı
da yetkili olmahymış. O kadar yetkili olma-
sa da ve ancak 1982'deki yetkileriyle kalsa
bile mutlaka halk seçiminden gelmeliymiş.
Ve böylece partamentarizm ile başkanlı
hükümet karması sistemine gitmeliymiş.
Fransa'daki gibi olmalıymış.
Bu poütikacılar, az çok da olsa, gördük-
leri bir direnç yüzünden Amerika'daki baş-
kanlık kopyasını ileri süremiyorlar. Ama
sözde Fransız örneği ile Türkiye'yi kandır-
maya uğraşıyorlar.
Evet, Fransa'da cumhurbaşkanı halk se-
çiminden gelir. Siyasal yapıda da 1875-1946
parlamentarizminin kimi mekanizma ve ku-
rumları da sürmektedir: Böylece hükümeti
denetleme gücü olan meclisle, meclise kar-
şı sorumlu olan ve fakat meclisi de etkile-
yen hükümet dengeleri sürmüş olur da...
Bizim bu yüzeysel poütikacılar gibi (özel-
likle Özal Bey gibi yüzde yetmiş sekizlik bir
halk desteksizliği ile malul olduğundan her-
hangi bir kimseden ayrımh olarak öyle yu-
kandan pozlarla, rejimsel tasanlar üretmeye
hakkı da yoktur ya...) bizde de "öyle olsun"
demek için kimi gelişimleri bilmek gerekir:
Halk seçiminden gelen bir cumhurbaşkanı-
na Fransa'nın rejimi önce nasıl kaptırdığı-
nı ve sonra da nasıl bir 'kaptırmazlık' ka-
zandığını bilmek gerekir. (Bunlardan bizim
de nasıl kaptırdığımız gerçeği belirir.)
Fransa aydınlıklar çağının baş meşaleci-
sidir. Usun, toplumsal doğanın zorunlu ya-
salarının egemenliğini öngörücüdür. (Bun-
lar bizde t#m yürürlükte değildir.)
Fransa çağdaş demokrasinin beş temel il-
kesi olan özgürlük, eşitlik, güvence, sosyal
içerikli mülkiyet, zalimlerin baskısına diren-
me ilkelerini bulan ve yayandır. (Bunlarda
da pek zengin değilizdir.)
Fransa çoğulcu toplumun, ulusal ege-
menlik ilkesi içinde, demokratik ve siyasal
örgütlenmeciliğin de baş yürütücülerinden-
dir. Ait sosyal katmanların siyasaya katıl-
masını 1789-1830-1848 devrimleri ile evren-
selleştirendir. Yani ulusal egemenlik -onun
temsili hükümet çerçevesinde uygulanması-
onun da parlamentarizm yapısını kurandır.
(Biz de 1876'dan beri bu yoldaysak da hâlâ
ancak yüzde 21 ile 'ben halic temsilcisi-
yim'cilik hüküm fermanıdır.)
Bütün bu kazanım ve birikimlere karşın
iki kez de bunlan elinden kaçırandır. Birinci
görkemli Napolyon ile onun gölge kurnazı
durumunda olan 3. Napolyon 'imparator'
adı altında Fransa'>'a totaüterci bir otoriter-
yanizmi hem de 'darbeler'le getirmişlerdir.
(Bizde darbesiz, ama yeni beşer yıldan on
yıllık bir yeni 'hanedan'uk tasarımlan ileri
sürülebiliyor.)
Gene bu Fransa bu kez, adı geçen kaza-
nım ve birikimleriyle modern demokrasi il-
kelerini yeniden su yüzüne çıkarandır. 3.
Napolyon'dan sonra demokrasisini görkem-
li bir yolda kurarak General de Gaulle'ü ik-
tidardan ayırıp bütün karizmasıyla birlikte
köyüne istirahata göndererek.
(Bizde ancak yüzde 2Plerde kalan oy sa-
hipliklerinin anayasa düzeninin üstüne çı-
kıp orada bağdaş kurmalan hâlâ önlenemi-
yor.)
Bu küçük karşılaştırma şunu göstermek-
tedir:
Fransa halk seçiminden gelen cumhur-
başkanına hiçbir zaman, ama hiçbir zaman
özgürlük-eşitÛk-güvence-sosyalman anlamh
mülkiyet -direnme ilkeleri ile- bütün sosyal
katmanların siyasaya katıhmcılığı ilkeleri-
ni ve mekanizmalannı önleyen, sıfırlayan
bir etkililik, bir prestij ve bir karizma ver-
mez. Çünkü vaktiyle krallık içinde kurulup
işlemeye başlamış olan 'parhman'lan; ay-
dınlıklar çağı 1789-1830-1848 devrimlerinin
birikimleriyle, 1875'te parlamentarizmin
parlamentosuna çevirmiştir. Böylece böyle-
bir parlamento temsilciliğine dayalı bir ulus
egemenliği demokrasisi kurmuştur.
Yukanda saydığımız beş ilke ile bütün
sosyal katmanların siyasaya katılmasını sağ-
layan modern siyasal yapılaşma demokra-
sisinin sahibi bir kamuoyunu da yaratmış-
tır.
Türkiyemize gelince ne aydınlıklar cağın-
dan önce 'kurumlaşmış müzakere meclis-
leri' var; ne bu meclislerden üretilmiş par-
lamento geleneği var, ne de aydınlıklar ça-
ğının felsefesine- onun yarattığı o beş ilke-
ye, başlangıcından beri sahipliği var ve ne
de bütün bunları tümüyle özümsemiş, bun-
lann sahibi ve bekçisi düzeyine gelmiş bir
kamuoyu var.
Yani Fransa gelişimi ile bir tıpkılılığımız
yok ve oradaki gibi halk seçiminden gelen
bir cumhurbaşkanının 1875, 1946 parla-
mentari«mterim«ilip süpörnıesini önleme-
ye yarayan olanaklarımız yok. Yine orada-
ki gibi halk seçiminden gden bir başkanın,
halk seçiminden aldığı güç ile kendi totaü-
terci otoriteryanizmini kurmasını önleme
şansımız da yok.
Evet, bizim de iki yüz yıla varan bir Ba-
tılılaşma, modernleşme akımı geleneğimiz
var. Yetmiş yıllık ulusal egemenlik sevdamız
var. Kırk beş yıllık çok partili demokrasi sü-
recimiz var. Ve çok şükür bu sevda ve süreç
sayesindedir ki 'darbe"leri de atlatma esnek-
liğimiz oluyor.
Ama adı geçen o tıpkıhlık da hâlâ ola-
madığı içindir ki; parlamenter yapının içi-
ne kendi bireysel totaliteryanizmciliğinin
otoriteryanizmini oturtmaya uğraşan Ev-
ren'leri-ÖzaPları da durduramıyoruz.
Şimdi bir de bu gibi zatlara halk seçimin-
den gelen bir anayasal yetki ile bir de siya-
sal güç tanırsak onlan tut tutabilirsen.
Onun için diyoruz ki sadece partiler de-
ğil, bütün sosyopolitik dinamikler ile bilim-
basm çevreleri görüşlerini anlatsınlar Tan-
rı aşkına. Ulusumuzu aydınlatsınlar Tann
aşkma. Ve böylece madem ki cumhurbaş-
kanı meclise karşı sorumsuzdur, öyleyse onu
halk seçsin şurada burada olduğu gibi al-
datmacasının bu alaturka politikacılann ka-
rihalannın kavrayamadığı sakıncalarını gös-
tersinler.
PENCERE
Bu kitabı okurken
kendinizi bazen üşümüş
bir yavru penguen,
bazen sinirli bir beyin
cerrahı, ara sıra
fetbaz, belki, silgisini
kaybetmiş küçük
bir çocuk, ya da
kamyon sürücüsü gibi
duyumsayacaksınız.
Kimilerinizin canı
şalgam suyu
isteyecek,
kimileriniz yaşamın
anlamını çözmeye
çok
yaklaşacaklar...
184 sayfada
55 mizah öyküsü,
kıssalar, hisseler,
uçurum
duvanndaki
kasisler..
SELÇUK YAYINLARI
çağımızda
îtikadî
İSLÂM
mezhepleri
TUrkfyede
Alevîlik
İlâhiyatçılık açısından ilmî metod-
la bu konuda hazırlanmış ilk telif
Genel Dağıtım: Cemmay Tel: 527 01 53
Ankara dağıtım. Adaş Tel: 134 46 24
izmir dağıtım: Kabile Tel: 25 37 58
DUYURU VE TEŞEKKÜR
Moda Sineması ile
temsilcilik anlaşmamız sona ermiştir.
Bugüne kadarki başarılı çafışmaları
için Moda Sineması yönetici ve
çalışanlarına teşekkür ederiz.
CUMHURİYET
KİTAP KULÜBÜ
İslâmdaki çeşitli itikadî mezhep-
lerin bugüne gelmiş bütün akım-
ları.. Kaynak eser. (383 sayfa).
Genel Dağıtım: Boğaziçi Yayınlan A Ş.
Kâzım ismail Gûrkan Cad. 12/25 34410 Cağaloğlu-istanbul,
Tel: 526 09 77 P.K. 1397 Sırkeci
TEŞEKKÜR
Ameliyatımı başarı ile gerçekleştiren, SSK Istanbul
Hastanesi'nden, Saym
Opr. Dr.
GÜNGÖR ALKAN'a
Dr. HALDUN BAIİM'a,
Anestezist Dr. RIFKJ UYGUR'a
Anestezi hemşiresi NURAN KORKMAZ'a, hemşire
GÜNAY KAŞIKÇI'ya ve personel REMZt HAVANLA'ya
göstermiş oldukları yakın ilgilerinden dolayı, sonsuz
teşekkürlerimi sunanm.
AYDIN TÜYSÜZ
Türkiye'nin Nabzı
Zonguldak!...
Batı Avrupa'dan gelen uzmanı bizim madene indiriyorsun.
Kömür ocağı kör kuyu gibi. Adam Nuh-u Nebi'den kalma iş-
letmeye bakıyor. Ölüm pusuda!.. Her dehliz bir tuzak. Kim
çalışıyor bu karanlık zındanda? Eski çağların gözleri bağlı kö-
leleri mi? Ayak bileğine demir bukağı vurulmuş torsalar mı?
Hollandalı madencinin gözleri faltaşı:
— Biz buraya köpek bile bağlamayız."
Frengistan'dan gelen herif, Manyas gölünde kelaynak ku-
şuna. Oalyan'da caretta kaplumbağasına, siyasal zındanda
açlık grevine yatan gence, Zonguldak'ta ölümle burun buru-
na maden işçisine sahip çıkıyor da bizim yüreğimiz neden
titremiyor? Eski işveren sendikası müdürü yeni Cumhurbaş-
kanı Özal'ın söylediğine bakın:
— Bugün Zonguldak kömjr havzasında işçiye verilen üc-
ret sattığımız kömürün maliyetini karşılamıyor. Bırakınız amor-
tismanı. elektriği, diğer hizmetleri, sattığınız kömür işçi ücret-
lerini karşılamıyorsa ne yapacaksın!.. Zararı 500-600 milyarı
buluyorsa, yarın yüzde 60 zam verdiğin zaman bu açık trifyo-
nun üstüne çıkar. Kim ödeyecek bu parayı? Devlet nasıl vere-
cek? Ya vergi arttıracak, ya para basacak. Para basılması enf-
lasyonu arttınyor. Üretim olmayan yere haddinden fazla para
verirseniz enflasyonu körüklersiniz."
Doğru, değil mi!..
Özal "maliyet" hesabı yapıyor, "Kaça mal oluyor?" Gerçekçi
bir soru. Peki, Sayın Özal'ın maliyeti ne? Cumhurbaşkanlığı
devlete kaça mal oluyor? Bütçeye bu bölümde konan har-
camaları kim ödüyor?
— Üretim olmayan yere haddinden fazla para verirseniz,
enflasyonu körüklersiniz."
Çankaya'da üretim yok; yalnız laf var. Özel uçaklar, pahalı
geziler, gereksiz harcamalar, gösteriş, propaganda sonun-
da cumhurbaşkanlığı bütçesi şiştikçe şişiyor. Kömür made-
nindeki işçiye karm tokluğuna ücreti çok gören Özal, kendi-
sine dönük maliyet hesabını niçin yapmıyor?
•
Kimi devlet sosyal ve çağdaştır, işsiz kalan yurttaşına da
aylık bağlar.
Çünkü devlet ülkedeki işsizlikten sorumludur. Sosyal dev-
letin anlamı da budur. Yoksa Batı'da işsizlik sigortası neden
icat edilip uygulansın? Kimi devlet de maden işçilerini çalı-
şırken açlığa mahkûm eder, hem de yüreği titremeden ve
gözünü kırpmadan...
12 Eylül kafası çağdışılığın en çarpıcı göstergelerini ser-
giliyor.
Evren:
— Avrupa Konseyi araya girdiği için ıdam mahkûmlannı asa-
madığıma çok üzgünüm diyor.
Özal:
— İşçiye verilen ücret çıkardığı kömürün maliyetini karşıla-
mıyor, zam yapm^ın diyor.
Evren, fikir özgürlüğünün var olmadığı bir ütkede adam
asarak düzeni yürütecek; Özal, enflasyonun yüzde 70'e tır-
mandığı bir ekonomide işçiye zam yapmadan maden ocağı
çalıstıracak; oysa enflasyonu yüzde 70'e çıkaran ekonomi-
nin patronu Ozal değil mi? Kendi beceriksizliğini işçiye
ödetecekl..
•
Zonguldak'ta atıyor Türkiye'nin yüreği!..
Halk gerçekleri biliyor?
Emekçiler el ele.
Ereğli Demir-Çelik, Türkiye Kömür İşletmeleri, Karabük
Demir-Çelik Fabrikalan'yla bölge bir bütün oluşturuyor.
Maden işçisi, ne işletmeciliğin kusurlarmdan ne teknolo-
jinin geriliğinden ne de enflasyonun azgınlığından sorumlu-
dur. Kendi dışındaki koşullar yüzünden yer altında ölümle bu-
run buruna çalışan emekçiyi sürüm sürüm süründürmek yet-
kisini kendisinde gören kişi ne devtetin ne hükümetin ne (
bir partinin başına yakışır.
Türkiye'de insana insan gibi yaklaşan bir yönetim kurul-
malıdır.
Çağdaşlığın birinci koşulu bu...
CİHAN
Nereye uçar gökyüzü
Ses nereye uçar
öyle sevmişim ki seni
Ölüm nereye bensiz
Seni unutmadık, unutmayacağız
CEYDA-BEDRt-TAMER
BAŞSAĞLIĞI
Çalışma arkadaşımız, değerli insan
UĞUR ALPER'İ
kaybettik. YokJuğunu her zaman hissedeceğiz.
Ailesine ve dostlarına başsağlığı dileriz.
YATAŞ AŞ YÖN. KUR. BŞK.
YILMAZ ÖZTAŞKIN
BAŞSAĞUĞI
Mensuplarımızdan Tahire Alper'in eşi
UĞUR ALPER'in
vefatını üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Kederli
ailesine ve dostlarına başsağlığı dileriz.
tSTANBUL İLKÖCRETMEN OKULU MENSUPLARI
TEŞEKKÜR
Torunumun dünyaya merhaba deyişine yardımeı
olan Şişli EtfaJ Hastanesi Başhekimi
Dr. RASİM TORUlVa
ve 2. Doğum Kliniği döKtor ve personeline yürekten
teşekkür ederim.
Dr. ADİL MANZAKOCLU
Sevgili Halam
Emekli Opera Sanatçısı
NERİMAN SAN'ı
kaybettik.
Güzel sesi bizimle kalacak.
OYA SAN